0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » İman!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 4 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Themenicon    İman!

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
İman’ın dışa yansıması: Güzel ahlâk
Top yekûn Müslümanlarca temsil edilmesine ne kadar da hasret kaldığımız çok önemli bir konu: Güzel ahlâk? İslamın aslı ve kendisi... Müslümana herkesten daha çok yakışan sıfat. Bilinçli olarak unutturulmuşken insanlığın yeni gündemi… Ahlâk, huylar, seciyeler, mizaçlar, anlamında bir kavram. Hulk ve hulûk kelimelerinin çoğuludur. Hulk veya hulûk insanın beden ve ruh bütünlüğü ile alâkalıdır. Bu çerçevede ahlâk, “İnsanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır” şeklinde tanımlanabilir.

Kişinin kendi arzusu ile iyi davranışlara yönelip, her türlü kötülükten uzaklaşması olan güzel ahlakın, Müslümanda olması gereken varyantının temelini, onun ruh ve bedenini etkileyen iki temel kaynağı, Kur’an ve Sünnet oluşturur. Yani Müslüman ahlakının cevheri, dinidir. İnsanın her türlü çirkinlikten fersah fersah uzak kalması, fakat her çeşit güzelliğin memba-ı haline gelmesi için, Yaratıcı, hayat kitabı olan Kur’an’ı ve Kur’an’ın canlı örneği ve tercümanı Peygamberini, insanlığın önüne model olarak koymuş ve uyulmasını salık vermiştir. İşte şu ayet-i celile ve devamında gelen hadis-i şerif bunu ifade ediyor: “Sen en yüce bir ahlâk üzeresin”[68:4]

“Ben ahlâkî prensipleri tamamlamak üzere gönderildim.” (İbn Hanbel, Müsned, II, 381)

Allah (cc), Peygamberinin ahlakını önce inşa ediyor, sonra övüyor, daha sonra da Peygamberinin lisanıyla bunu teyit ettiriyor, biz Müslümanlardan da böyle olmamızı bekliyor.
İslam ahlakı, Cenab-ı Hak tarafından belirlenmiş olduğuna göre, aslında güzel ahlaklı olmak, bir dinî zorunluluk ve sorumluluktur. Çünkü güzel ahlaklı olmakta, Allah’ın rızasını gözetme söz konusudur. Onun için de tatbik edilen ahlakî güzel bir uygulama, hemen Cenab-ı Hak tarafından övülüyor ve böyle yapanlar bir numune olarak insanlığa takdim ediliyor:

“Yoksula, yetime ve esire onun rızası için yemek yedirirler ve “biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz (derler)” [76:8] [76:9]

Allah’a karşı kendini sorumlu hissederek hareket etmek, İslam ahlâkının temel rensiplerindendir. Bunun yansımaları ise, Allah’tan korkma, onun emirlerine saygı gösterme ve bu emirleri asla aksatmaksızın yerine getirme, yasakladığı her şeyden de kaçınma gibi noktalarda ortaya çıkar. İslamî güzel ahlakın bir vechesini de Müslümanın, kendi cinsleri de dâhil bütün mahlûkâta karşı, son derece merhametli, adaletli, şefkâtli davranması, zayıf ve muhtaçlara yardım etmesi, ana ve babaya saygılı olması ve onların gönüllerini kazanmaya çalışması gibi hususlar oluşturur. Bunun için de Müslüman, duygularına hâkim ve tevazu ehli olmalı; sabır, edep, hayâ ve insaf sıfatları mizacını şekillendirmelidir. Bütün bunlar için de toplum içinde güzel ve hoş karşılanmayan her türlü kötü davranış ve alışkanlıklar, zamanla değiştirilmelidir. Kötü huy ve davranışlardan kurtulmak ise, iradenin kontrol altında tutulup, İradenin kontrolü ancak Allah'ın emri olan ibadetlere sımsıkı sarılmak suretiyle olabilir.
Demek ki ahlakı güzelleştirmenin yolu açıktır. Yapılacak her işte, Allah rızası var mı, yok mu? Peygamber uygulamasına uyuyor mu, uymuyor mu? Kontrol edilecek ve bu denetimler aksatılmadan yapılacak. Zaman zaman yapılan denetimlerin sağlaması ibadet ve yasaklara riayet ediliyor mu; irade nasıl sarfediliyor? Takip edilecek ve neticeye ulaşılacaktır. Bu sebepten dolayıdır ki, İslâm'da Emr-i Bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i Ani'l-Münker prensibi çok önemlidir ve insan ahlâkının daima iyiye ve doğruya doğru gelişmesi için konulmuştur.
Bu prensibin sözle en etkili şekli olan Hadis-i şerifte Efendimiz (as) bunu ortaya koyuyor: “Ahlâkınızı güzelleştiriniz.”, “Allah'ı n ve Resulü'nün ahlâkı ile ahlâklanınız.”
İsra Suresinin aşağıdaki ayetleri adeta güzel ahlâk örneklerini bir demet halinde bize sunarken aynı gerçeği bize işaret ediyor: “Rabbin yalnız kendisine ibâdet etmenizi, anneye ve babaya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşır, yaşlanır, yanında kalırlarsa sakın onlara "öf" bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara acımadan dolayı, tevazu kanatları nı indir (onlara karşı alçak gönüllü ol)… Seninle akrabalığı olana, yoksula ve yolcuya hakkını ver. (Malını gereksiz yere) saçıp savurma. Çünkü (gereksiz yere mallarını) saçıp savuranlar Şeytan'ın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbi'ne karşı çok nankördür. Eğer (elin dar olduğu için) Rabb'inden umduğun bir rahmeti bekleyerek onlardan yüz çevirecek (onlara bir şey vermeyecek) olursan, bari onlara yumuşak söz söyle, gönüllerini al, bolluğa kavuşmaları için Allah'a dua et. Ellerini boynuna bağlanmış kılma, tamamen de açma, sonra kınanır, hasret içinde kalırsın. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz. Onları da sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek büyük günahtır. Zinaya yaklaşmayınız. Çünkü o, açık bir kötülüktür, çok kötü bir yoldur. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyiniz. Kim zulmen birini öldürürse, onun velisi (olan mirasçısı)'na yetki vermişizdir… Yetimin malına yaklaşmayın, ancak erginlik çağına (yaşına) erişinceye kadar en güzel tarzda (onun malını kullanıp geliştirebilirsiniz). Ahdi de yerine getirin. Çünkü insana ahdi sorulacaktır. Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha iyidir. Sonu da daha güzeldir. Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan (o yaptığın kötü şeyden) sorumludur. Yeryüzünde gurur ve kibirle yürüme. Çünkü sen yeri yırtamazsın. Boyca da dağlara erişemezsin. Bütün bunlar hepsi kötü olan ve Rabbi'nin katında hoş görülmeyen şeylerdir.” [17:23] [17:24] [17:25] [17:26] [17:27] [17:28] [17:29] [17:30] [17:31] [17:32] [17:33] [17:34] [17:35] [17:36] [17:37] [17:38]

Görüldüğü gibi İslâm'da ahlâkı iman'dan ayırmak mümkün değildir. Zira bütün Kur'an emirlerine boyun eğmek imanın gereğidir. Bu emirlere uymakla da en üstün ahlâkî değerler elde edilir.

İşte bunlara parmak basan Peygamber sözleri

“Müminlerin iman açısından en mükemmel olanı, ahlâkı en iyi olanıdır.”(Buhârî, Edeb, 39)

“İman yetmiş türdür. En üstünü 'Lâ ilâhe illâllah'tır en aşağısı da yol üzerinde insanlara eziyet verecek bir şeyi kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir bölümüdür.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 14).

“Allah'a yemin olsun ki, hiç bir kul, kendi nefsi için istediği güzelliği kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş olmaz.”(Buhârî, İman, 7; Müslim, İman,71- 72)

“Haklı olduğu halde bile çekişmeyi bırakan kimseye Cennet'in avlusunda bir köşk verileceğine, yalan söylemekten kaçınan kimseye Cennet'in ortasında bir köşk takdim edileceğine, ahlâkı güzel olan kimseye de Cennet'in en güzel yerinde bir köşk sunulacağına ben kefilim.”(Ebû Dâvud, Edeb, 7).

“Mîzana konan ameller arasında güzel ahlâktan daha ağır gelecek hiç bir şey yoktur. İnsan güzel ahlâkı sayesinde, oruç tutup namaz kılan kimseler derecesine yükselir .” (Tirmizî, Birr, 62).

“Müslüman, müslümanların onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir.” (Müslim, İman, 14).


Ekleme Tarihi: 29.04.2010 - 22:07
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
İşte İslam, geçmişte bu prensiplere göre ahlaklanmış Müslümanlar sayesinde kendisini diğer insanlara kabul ettirmişti. İnsanların, İslam’ın bu hayat bahşeden prensiplerini her zaman araştırma yaparak elde edip hidayete erişebilme şansları yoktur. Bu çok az sayıda insana nasip oluyor. Fakat çağımız Müslümanlarının İslam ahlakını tam olarak üzerlerinde yansıtamamaları sebebiyle –maalesef- belki bir defa “La ilahe illallah” dese bizden çok daha iyi Müslüman olacak insanların, daha da uzaklaşmasına sebep olabiliyorlar. Bunun vebali Müslümanlar olarak hepimizin boynundadır. Öyleyse Allah rızası için, “hürmet, hizmet, merhamet, edep, hayâ, nefse hâkimiyet, tevazu, adalet ” gibi güzel ahlak örneklerini benimseyerek; “yalan, küfür, lânet okuma, alay etme, kibirlenme, koğuculuk yapma, gıybet etme, riya, cimrilik, kıskançlık” gibi çirkin şeylerden de uzak durarak, hem Allah’a, hem kendimize, hem hemcinslerimize, hem de çevremize karşı güzel ahlak prensiplerini sergileyelim. Ahlaki açıdan kırık notumuzu geçerek, negatif imajımızı da pozitife çevirelim derim. Siz ne dersiniz?


Takva – Allah ile münasebetin kuvvetlendirilmesi
«Nerede olursan ol Allah'tan kork, bir kötülüğün peşinden bir iyilik yap ki onu temizlesin ve insanlara karşı iyi huylu ol» (Tirmizi)



Allah'tan sakınan bir insan tenhada da olsa görülüp duyulmadığını düşünerek bir fenalık etmeye cesaret edemez. Çünkü Allah-u Teala'nın amellerini ve kalbinde sır olarak tuttuklarını gördüğünü bilir.



Takva sadece Allah'tan korkmak ve bu korkunun tesiri ile iyi ameller işlemek manasına gelmez. Bilakis, en derin manası ile onun rızası hilafında hareket edip sevgisini kaybetmekten korkmaktır takva. Bu aralarında muhabbet bağı olan insanların birbirlerine karşı hürmette kusur etmemeye ve birbirlerini incitmemeye ziyadesiyle özen göstermelerine benzer.



Allah karşı sevgimiz sözkonusu olduğunda da bu durum aynıdır, sadece sevginin ölçüsü değişir. Mümin, takvasını güçlendirmek ve Allah-u Teala ile olan münasebetini sahih kılmak için günahlardan kaçınır. Bunu da her kötülüğün arkasından bir iyilik yaparak gösterir. Çünkü zaman zaman hata işlemek her insanın tabiatında vardır.Velhasılıkelam, tevbenin en güzel olanı; Allah'ın rahmetini umarak faziletli bir amel işlemektir.


Kul kusur işler pişman olur, Allah affeder: Tövbe
Tövbe, Arapça “tevbe“ kelimesinden isim olarak Türkçemize bu şekli ile girmiş bir kelimedir. Kelime manası ile şu anlamları içerir: Yaptığı fenalığa pişman olma, dönme, vazgeçme, terketme, geri dönme. Dinimizdeki anlamı ise, günahtan iyi fiillere, isyandan Allah’a itaata, batıldan hakka dönme; günah ve kötü fiiller işlemekten vazgeçme; işlediği günahlardan ötürü pişman olup bir daha yapmamaya söz vermedir.



Tövbe kelimesinin türemişi olan "tevvâb" kelimesi, insana nisbet edilirse, tövbe işini çok çok yapan anlamına; Yüce Allah'ın isimlerinden bir isim ve sıfatı olarak ifade edilirse, Allah'a dönen kişinin istediği bağışlanmayı kabul edip, o tövbekâr kulunu huzuruna alan ve onu affeden anlamına gelir. Bu itibarla tövbe, kul hakkında günahlardan dönmeyi, yüce Rabb'imiz hakkında da günahın sebebi olacak cezalandırmaktan vazgeçmeyi ifade eder. Yani kul Rabb'ine döner, Rabb'i de onun bu yönelişini kabul eder ve onu cezalandırmaktan vazgeçer.



Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, günah ve isyana sebep olacak bir iş işlenecek olursa arkasından hemen tövbe edilmesi emredilmiş; tövbe edenlerin tövbesinin de Allah teala tarafından kabul edileceği haber verilmiştir. Bu mealdeki ayet ve hadislerden bazıları şöyledir: “Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”[24:31]; “Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter.”[66:8]; “Onlar fena birşey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır. Onlar yaptıklarında bile bile direnmezler.”[3:135], “Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.”[4:17]



İşlenen hatadan hemen sonra samimi bir şekilde tövbe edilmesi bir vecibedir. Tehir edilmesi, hele hele ömrün sonuna bırakılması kesinlikle doğru değildir. Nitekim Rabbimiz Kur’an’ında “Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihayet ölüm kendilerine gelip çatınca, "şimdi tövbe ettim diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azap hazırlamışızdır.”[4:18]







Tövbeyi yapmakta acele etmek gerektiği gibi, tövbenin samimi ve hAlîs bir şekilde yapılması da gerekir. Kur’an-ı Kerim’imiz samimi yapılan tövbeyi “nasuh tövbesi” olarak yadediyor. İmam Gazali (rhm) da “nasuh tövbesinin” içinde karışıklık olmayan ve sadece Allah’a yönelerek yapılan tövbe olduğunu ifade ediyor.[1] Yani kişinin yaptığı şeyin kabahat veya günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah'a dönmesi, O'nun emirlerine uyması ve yasak ettiği şeylerden kaçınması, Allah'a sığınarak O'ndan affetmesini, bağışlamasını dilemesi, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız O'na yalvarması “tövbe-i nasuh”u oluşturuyor. Meselâ, bir kabahati, söz gelişi içki içmeyi sırf bedenine yapmış olduğu bir zarardan dolayı veya malına yahut da şerefine zararı dokunduğu için terk yoluna gidip, Allah rızası ve Allah korkusu düşünülmeyecek olursa, bu gerçek mânâda tövbe sayılmaz. Yapılan hatadan dönüş, sadece Allah rızasını yeniden kazanmak için olmalıdır. Çünkü tövbe, yaptığı işin günah olduğunu, kusur veya kabahat olduğunu, suç işlediğini kabul etmekle başlar. İşte bu anlamda tövbe, bir ibadet olarak da sadece yüce Rabb'imize tahsis edilmelidir.


Ekleme Tarihi: 29.04.2010 - 22:09
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Tövbeleri sadece Allah kabul eder. Yukardaki ayette de belirtildiği gibi kabul olacak tövbenin “nasuh tövbesi” olması gerekir. Nasuh tövbesi ise bazı şartlar dâhilinde yapılan tövbedir. Âlimlerimiz biribirini tamamlayan tarifler yaparak tövbenin şu şartlarda yerine getirilmesinin uygun olacağını aksi takdirde tövbenin gerçek tövbe olamıyacağına işaret ederler.



İmam Gazalî’ye göre tövbe, ilim, hâl ve fiil gibi sırasıyla birbirini gerektiren üç şeyin birleşmesinden meydana gelen değişmez ilâhî bir sünnettir. İlimden maksat, günahların ve büyük zararların, kul ile Allah'ın rahmeti arasında, Allah ile kulu birbirinden ayıran bir perde teşkil ettiğini bilmektir. İnsan kalbinde ve zihninde, bunu böylece kesin olarak kavrayınca, yüce Rabb'ini, yani sevgili Mevla'sını kaybettiği için bir elem ve acı duyar. Hele kusur ve kabahat kendi tarafında ise, bu üzüntüsü, elem ve ızdırabı daha da artacaktır. İşte Rabb'ini kaybedip O'ndan uzak kalmasına sebep olan bu kusur ve kabahatından dolayı duyduğu acı ve çektiği eleme pişmanlık veya nedamet denir. Bu acı ve elem kalbini ve gönlünü iyice kapladığı zaman, yeni bir hâl, yeni bir durum ortaya çıkar ki, bu da şimdiki, geçmiş ve gelecek zamanla alakalı olan bir işi, bir fiili tasarlayıp kasıt ve niyet etmektir. Şimdiki zamanla alakası, yapmış olduğu kabahatı hemen terk edip bırakmaktır. Gelecek zamanla alakası, kendisini Rabb'inden ayıran bu kötülüğü veya kabahati ömrünün sonuna kadar asla yapmamaya azimli ve kararlı olmaktır. Geçmiş zamanla alakası ise, kaybettiğini, zararlarını iyilik etmekle veya kâzâ etmekle telâfi etmeye çalışmaktır. İşte ilim burada tövbenin birinci unsurudur ki, bundan da maksat imân ve yakîndir. Çünkü imân, günahların öldürücü bir zehir olduğunu akla gösterip kalp ve gönüle tasdik ettirir. Bu imânın nuru kalpde parladığı an, orada pişmanlık ateşini yakar. Kalp bu iman nuru sayesinde yüce Rabb'inden ve O'nun sevgisinden uzaklaştığını anlayınca acı duyar ve elem çeker. Şu halde ilim, pişmanlık ile şimdiki ve gelecek zamanda bu işi yapmamaya azimli olmak ve geçmişteki zararı da telâfiye çalışmak gibi birbirini takip eden üç unsurdur ki, hepsine birden tövbe denir.[2]



İmam Fahreddin-i Râzî ise, "Mefatihu'l-Gayb" adlı tefsirinde, tövbe için gerekli olan şartları şöylece sıralar: 1- İşlediği günah olan işi veya kabahatı terketmek, 2- Günah olan işin veya kabahatin bir benzerine asla bir daha dönmemeye azmetmiş olmak, 3- Bütün bu şeylerin hepsini bir daha yapmaktan korkup çekinmek. İşte bunların hepsi tövbe için muhakkak gereklidir; dedikten sonra sebeplerini de şöyle açıklar: 1- Kabahatı terketmek şunun için gereklidir: Zira kul günah olan o işi veya kabahatı terk etmezse, yapmaya devam ediyor demektir ki, bu durumda tövbe etmiş olmaz. 2- Pişmanlık şu bakımdan lüzumludur: Çünkü pişman olmazsa, yaptığı işe rızası, gönlü var demektir. Bir şeye râzı olmak ise, çok kere onu yapmayı gerektireceğinden yine tövbe etmiş olmaz, 3- İşlediği günahın bir benzerine dönmemeye kararlı ve azimli olmak. Bu ise, şunun için gereklidir: Yaptığı iş günahtır; günaha tekrar niyyet edip azmetmek de günahtır. 4- Korkuya gelince, bu korku insana tövbe etmeyi emreder ve tövbe ederek bu işi kesip atmaktan başka yol olmadığını hatırlatır. İşte Yüce Allah'ın, "Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkârcı gibi) midir?”[39:9] buyruğunu kanaatimizce bu manada anlamak gerekir.



Hz. Alî (ra) efendimiz: "Tövbe şu altı şeyle mümkün olur" der ve şunları sayar: “1- Geçmişte işlenmiş olan günahlardan pişman olmak ve yerine getirilmemiş farzları iade etmek, 2- Başkalarına haksızlık ve eziyet etmeyi bırakmak, 3- Husumet ve düşmanlığı kaldırmak, 4- Günah ve kabahatler içerisinde büyüyen nefsi, Allah'a olan itaat içerisinde küçültüp ona hiçliğini kabul ettirmek, 5- İtaatsizlik ve günah işlemenin sözde tadını çıkaran nefse, itaat edip günahlardan uzak durmanın acılığını da tattırmak, 6- Gülüşlerinden her birine bedel olmak üzere, ağlamak.” Hâl böyle olunca, şartlarına uygun olan bir tövbe, aynı zamanda Allah için yapılmış bir ibadettir. Böyle olduğu için de kabûle şâyan olması gerekir. Nasıl ki, şartlarına uygun olarak yapılan ibadetlerin kabûlü hususunda tereddüde düşmüyorsak, şartlarına uygun bir tövbenin kabûlü için de tereddüt gösterilmemesi gerekir.



Öyleyse Allah'a imân etmiş kişiler, bilerek veya bilmeyerek günah işledikleri zaman hemen Allah'a yönelip tövbe etmekten çekinmemelidirler. Çünkü Cenab-ı Hak: “Hiç şüphesiz Allah hem çok tövbe edenleri, hem de çok temizlenenleri sever.”[2:222] buyururken, Allah’ın Rasulü (as): “Tövbe eden Allah'ın sevgilisidir, günahlardan tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.”[3] buyurur. Bu ayet ve hadis-i şerife göre Yüce Allah samimiyetle ve şartlarına uygun olarak yapılan tövbeleri kabul eder, kullarını bağışlar. Ayrıca, günahları bırakıp kendisine yönelenleri sever, zira günahkârlar için yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Bu bakımdan inananların tövbe etmekten korkmamaları, yaptıkları büyük veya küçük günahları için ne zaman olursa olsun, geciktirmeden hemen Rab'lerine yönelmeleri, tövbe etmeleri ve bir daha o hataya düşmemeye azmetleri gerekir. Bir müslüman bir hata işledikten sonra “ben kötü kul oldum” diyerek asla Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Zira Cenab-ı Hak “İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!”[3:136] buyurarak, hatalı da olsa tövbe eden kullarını hem bağışlayacağını hem de cennetlerine koyacağını müjdeliyor. Ne mutlu tövbesi kabul olarak, bağışlananlara!





[1] İhyau Ulumiddin, c. 4, shf. 5

[2] İhyau Ulumiddin, İmam Gazali, c.4, shf. 3

[3] İbn Mace

Ekleme Tarihi: 29.04.2010 - 22:11
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Kalp ve Ameller'in büyük ehemmiyeti
«Allah sizin dış görünüşünüze ve zenginliğinize değil, bilakis kalbinize ve amellerinize bakar. (Müslim)



Bir insanın itibar görüp prestij sahibi olmasının bir çok nedeni olduğu gibi, bir çok şey de onun gurura kapılmasına neden olabilir. İnsanların kimisi güzel bir dış görünüşe, bir cazibeye sahip iken; kimisi de bu prestije ihtişamlı evler, arabalar ve pahalı giysiler sayesinde sahip olur.



Bütün bu şeylerin hepsi istisnasız fanidirler ancak insanlar bu türden yüzeysel şeylere değerinin çok üstünde bir paha biçmektedirler. Birbirleri hakkında hüküm verirken de mihenk taşları bu fani şeylerdir. Halbuki ne zengin ne de güzel görünümlü olmak insanların insanların ihtiyarına bırakılmıştır.



Bütün bu nimetleri muayyen bir zaman dilimi için bize bahşeden Allahu Tealanın indinde bu tarz şeylerin bir kıymeti harbiyesi yoktur. Bilakis o; kullarının, verilen nimetlerden belli bir mesuliyet idraki ile istifade etmesini ister.



Rabbimiz insanların inanç, karakter ve düşüncelerine; kısaca, kalplerine ve amellerine bakar. Yani kul hayırsever midir, dirliğe mi katkı sağlar yahut mütevazi midir? Faziletli mi yaşamaya çalışır yoksa kötü ahlak üzere midir? Özetle; hangi sosyal tabakadan gelirse gelsin ve dış görünüşü nasıl olursa olsun, istisnasız her insan, hayatını yüce kudret sahibinin yoluna hasrederse, onun cennetine girme lütfuna mazhar olur.



Allah indinde insanlar eşittirler ve herkes –bütün bu zahiri üstünlüklerden bağımsız olarak- rabbinin lütfunu talep edebilir. Bu hesapça zengin ve itibarlı olanın fakire nisbeten bir üstünlüğü söz konusu değildir. Allah'ın insanlara, ayrım yapmaksızın adaletle hükmettiğini bilmek içimizi ferahlatmıyor mu sizce?

Her şeyi Allah rızası için yapmak
Müslüman Allah için yaşar. Bunun için müslümanın bir tek nefesi bile boşa harcanmayacaktır. Müslüman, her attığı adımı Allah için atacak, her işi Allah için yapacak, Allahın rızasına uygun değilse ondan vaz geçecek.



Her akşam günlük çalışmalarımızı muhasebeye tabi tutmak. “Bugün kârda mıyız?, zararda mıyız?" diyerek her gün nefis muhasebesi yapmak. Peygamberimizin çok önemli bir tenbihi şöyledir: "Hesaba çekilmeden önce herkes kendisini hesaba çeksin."



Her hangi bir iyilik yaptıksa şükredelim; şükür de bir ibadettir. Günah işlemiş isek, tevbe, isiğfar edelim; bu da bir ibadettir. Biri kazanmak, diğeri borç ödemek gibidir. Her ikisi de insan için sevab ve kazançtır.



Geçim için iş bulmak, çalışmak ve vazife alarak, kimseye muhtaç olmadan yaşamak lazımdır. Bunun için sabırlı, ısrarlı ve azimli olmak gerekir. Müslüman, başkasına yük olan değildir. Lâkin, cemiyet vakıf gibi soyal görevlerde vazife istemede inatçı ve israrlı olunmamalıdır.. Ama verildiğinde de kaçmamak, canla başla çalışmak, en faydalı hizmetleri karşılıksız, sırf sevap niyetiyle yapmak, hem dinî ve hem de sosyal bir görevimiz olmalıdır.



İnsanlarla güzel geçinmek, kaşnaşmak ülfet etmek, sevmek, sevilmek, yemek ve yedirmek. Müslüman toplum içinde yaşar. Kendini toplumdan ayırmaz. Yani, ruhban sınıfı yoktur bizim dinimizde. "İnsanların efendisi, insanlara hizmet edenidir" anlayışı bizim hizmet felsefemizdir. "Müslüman kaynaşır. Ülfet eder, kaynaşmayan,hoş sohbet etmeyen de hayır yoktur" buyurur bizim önderimiz. İnsanlara karşı asık suratlı veya tam tersine sulu, cıvık da olmamak. Sevimli olmak, mutedil, orta davranışta olmak gerekir. Yerinde gülmek, yerinde susmak, yerinde konuşmak yerinde şaka yapmak,yerinde ciddî olmak önemlidir.



Olaylara eksi ve menfî yönden değil, bilakis artı ve müsbet yönden bakmak, umutsuzluk yerine umudu yeşertmek gerekir.



Her şey hakkında olumlu, iyimser düşünmek, hüsn-ü zanda bulunmak, karamsar olmamak şuuruyla davranmak, bizi gittiğimiz yolda daha da ileri adımlar atmaya teşvik eder yönlendirir. Sıkıntılı da olsak, problemlerle başbaşa da olsak, “her gecenin mutlaka bir sabahı vardır” umuduyla her işi hayra yorumlamak, "hayrihi ve şerrihi minallah = Hayır da, şer de Allahtandır," inancıyla olayları müsbet yorumlamak güzel ahlak ve inanç kaynağımız olmalıdır.



Kötüleri taklit etmemek ve bununla birlikte kötüleri herkesin içinde rencide edecek şekilde kınamadan önce onların iyileşmeleri için çalışmak gerekir.



Toplumda kötü kişiler de olabilir. Bu kötüleri iyi görerek peşlerinden gitmek, doğru ve güzel ahlak değildir. Bilakis onların da düzelmesi için çalışmak ve güzel ahlaklı olanları misal göstermek gerekir.
Alıntı.



Bu mesaj 1 kez ve en son Muhtazaf tarafından 29.04.2010 - 22:13 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 29.04.2010 - 22:12
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1211 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
(a.yasir) (57), alihaydar02 (48), cantanem (51), burakburak (52), FiLiZ-NL (48), sonsuzluk38 (54), zümrüdüanka (49), Rumeysa1980 (44), ruhneraz (51), EREN12 (60), cihat25 (67), sidika (49), bir dost (51), serdar81 (59), Gayemiz : ALLAH (36), ebu-abdurrahman (49), basrikaya (49), sahaf (51), [melike] (34), Eibo (), Sonofgavs (44), Fuat Özgürlük (58), Cueneyt88 (36), hüzünlü (45), burak_22 (40), alperen_66 (46), aliosmanpolat (44), islam_2005 (34), TuRkMeNkIzI__Mi.. (34), gunesm (54), moslem (34), mustafa karaba&.. (56), sivasli58 (42), yusuf_islam (34)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59948 saniyede açıldı