0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » M E A L » ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..3

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..3

13 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.10.2005
En Son On: 20.02.2007 - 00:23
Cinsiyeti: ----- 
[size=12]EMMEN HÜVE GANİTÜN ENE ELLEYLİ SECİDEV VE GA İMEY YEHZARÜL EHIRATE VE YERCÜ RAHMETE RABBİHİ. GUL HEL YESTE VİLLEZİNE YE-A LEMÜNE VELLEZİNE LA YE-A LEMÜNE İNNEME YETEZEKKERUL ULÜL ELBEB..


****Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.zümer 9



Habîbim! De ki: Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?, (Sûre-i Zümer 9) ..
[/size=12]

Buyurarak ilmin ve âlimin mutlak üstünlügünü beyan buyurmustur.




Kurtubi Tefsir'ine göre


Hayır itaatte bulunan kimse, sözü edilen kimseden daha üstündür.!!!


Kanit: İtaat eden" dört türlü açıklanmıştır:

1- Bundan kasıt itaatkâr kimsedir. Bu açıklamayı İbn Mesud yapmıştır.
2- Namazında huşu duyan kimsedir. Bu açıklamayı İbn Şihab yapmıştır.
3- Namazında kıyamda duran kimse demektir. Bu açıklamayı Yahya b. Sel-lam yapmıştır.
4- Rabbine dua eden kimsedir

Peygamber (sav)´dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kur´ân´da geçen bütün "kunut" lafızları aziz ve celil olan Allah´a itaat anlamındadır.Taberani, Evsat, II, 224.
Cabir´den rivayete göre Peygamber (sav)´a hangi namaz daha faziletlidir diye sorulmuş, o da: "Kunutu uzun olan" diye cevab vermiştir.11] Müslim, I, 520; Tirmizi, II, 229

İlim ehlinden bir takım kimseler bunu kıyamın uzun olması diye yorumlamışlardır.
Abdullah´ın, Nafî´den, onun İbn Ömer´den rivayetine göre İbn Ömer´e ku-nutun ne demek olduğu sorulmuş, o da: Benim bildiğim kunut namazda kıyamı uzun tutmak ve Kur´ân okumaktan başka bir şey değildir, demiştir.

Mücahid dedi ki: Rüku´un uzunca yapılması ve gözün başka yerlere bakmaktan alıkonulması kunutun kapsamı içerisindedir.
İlim adamları namaza durdular mı gözlerini sağa sola bakmaktan alıkoyar ve hu´du´ ile hareket eder (boyun bükerek durur), namazlarında etrafa ba-kınmazlar. Bir yerleriyle oynamaz ve unutmaları hali dışında- dünya ile ilgili bir şeyi hatırlarına getirmezlerdi.

Gece saatlerinde" buyruğu ile ilgili olarak el-Hasen şöyle demiştir: Gecenin saatleri başı, ortası ve sonudur. İbn Abbas´tan ise "gece saatleri" gecenin ortası, yarısı demektir, dediği nakledilmiştir. İbn Abbas da şöyle demiştir: Kıyamet gününde mevkıfte beklemenin Allah tarafından kendisine hafifletilmesini, kolaylaştırılmasını isteyen kimseyi Allah gece karanlığında secde ederken, ayakta durup namaz kılarken, âhiretten korkarak ve Rabbi-nin rahmetini umarak görsün.

Gece saatlerinin akşam ile yatsı arası olduğu da söylenmiştir. Bununla birlikte el-Hasen´in açıklaması umumi bir açıklamadırÂhiretten korkarak" buyruğunu Said b. Cübeyr âhiret azabından korkarak diye açıklamıştır.

Rabbinin rahmetini umarak" [color=darkblue]cennet nimetlerini umarak... demektir.ez-Zeccac dedi ki: Yani nasıl bilenlerle bilmeyenler bir değil ise aynı şekilde itaat eden ile isyankâr kimse de eşit değildir.
Başkası ise şöyle demektedir: Bilenler, bildiklerinden istifade edenler ve gereğince amel edenlerdir. Bildiğinden faydalanmayan ve gereğince amel etmeyen bir kimse, bilmeyen kişi konumundadır."Ancak özlü akıl sahipleri" yani mü´minlerden akıl sahibi olan kimseler ",öğüt alır."




Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a göre


Allah Teâlâ, müşrikler ile sapıkların sıfatlarını ve onların, Allah'dan başkalarına tutunmalarını anlatınca, bunun peşinden, ancak Allah'a rücû eden, Allah'ın lütfundan başkasına itimat etmeyen hak ehli, mü'mınlerın durumunu anlatmak üzere Yoksa, o, "... gecenin saatlerinde secdeye kapanır, kıyamda durur bir halde taat ve ibâdet eden kimsenin durumu böyle midir?" buyurmuştur.


Peki niçin gece dersek..Bu lafızda, gece ibadete durmanın faziletine ve onun, gündüz ibadete durmaktan daha üstün olduğuna bir dikkat çekme bulunur. Bazı açıklamalar da bunu teyit eder:
1) Gece ibâdeti, gözlerden daha saklıdır. Bu sebeple, riyadan da çok uzak olur?

2) Karanlık, görmeyi engellerken, insanların uykuda olmaları da, duyulmaya mani olur. Kalb, haricî hallerle meşgûliyyetten uzak olunca, esas arzu edilmesi gereken (aslî matluba) döner ki bu da, Marifetullâh ve O'na kulluk hizmetidir.

3) Gece, uyku zamanıdır. Uykuyu terketmekte, ağır ve zor olur. Bu vakitte yapılan ibadetin sevabı da, daha çok olur.

4) Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur.Şüphesiz, gece kalkışı (kalb ile uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir" <Müzemmil.buyurmuştur.Ayetteki, sâciden kelimesi, hâl'dir. Bu kelimeler, peşpese gelen iki haber olmak üzere, sâcidun ve kâimun şeklinde de okunmuştur. Arapçadaki vâv İse, iki sıfatın arasını birleştirmek için gelmiştir.


Bil ki bu ayet, pekçok acîb sırlara delâlet etmektedir


1. Bu ayete, amel'in zikredilmesine başlanmış, ilmin zikredilmesiyte de bitirilmiştir. Amel'e gelince, bu, kişinin itaatkâr, sâcid ve kâim olmasıdır. İlme gelince, bu da, Cenâb-ı Hakk'ın,"Hiç, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?*' buyruğudur. Bu ifade, İnsanın kemâlinin bu iki maksûdun gerçekleşmesine bağlı olduğunu gösterir. Çünkü amel, başlangıç; ilim ve mükaşefe ise, nihayet ve sonuçtur.

2) Allah Teâlâ, amelden yararlanmanın, ancak insan, ona devam ettiği sürece meydana geleceğine dikkat çekmiştir. Çünkü kunût, kişinin, kendisine vâcib olan tâatleri yapmasını ifade eder. Bu da, amelin ancak, insan ona devam ettiği sürece faydalı olacağını gösterir. Ayetteki, kelimeleri amellerin çeşidine; "ahiret (azabın)dan korkarak,

Rabbinin rahmetini umarak (...)" ifadesi de, insan amellere devam ettiğinde ona önce, kahr ve korku makamının tecellî ettiğine işarettir."Ahiret (azabı)ndan korkarak.."ifadesi, bunu gösterir. Bundan sonra ise rahmet makamı gelir ki, "Rabbinin rahmetini umarak" ifadesi de bunu gösterir. Sonra da, mükaşefe nevileri meydana gelir ki, "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" ayeti de bunu gösterir.


Reca'nın Havf'a Galibiyeti

3) Cenâb-t Hak, korku makamından da, "ahiret azabından korkarak..." diyerek bu korkuyu kendisine nisbet etmemiştir. Ümit makamında ise,"Rabbinin rahmetini umarak"buyurmuş ve bu ümidi kendisine nisbet etmiştir ki Allah'ın huzurunda olmaya, recâ (ümid) tarafının daha uygun olduğuna delâlet eder.


"Gecenin saatlerinde secdeye kapanan... kimse (gibi)midir?" ayeti ile, Hz. Osman (r.a)'ın kastedildiği, çünkü onun tek bir rekâtla bütün geceyi ihya ettiği ve tek rekâtta bütün Kur'ân'ı okuduğu söylenmiştir. Ama doğru olan, bu ifade ile, böyle olan herkesin kastedilmiş olmasıdır. Buna böyle mana verilmesi halinde, içine hem Hz. Osman (r.a), hem de başkaları girmiş olur. Çünkü ayet, Hz. Osman (r.a)'a hasredilmemiştir..


Allah Teâlâ'nın, "De kiHiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"hitabı ilmin fazileti ile ilgili önemli bir dikkat çekiştir. Bu hususu,"Âdem'e bütün isimleri Öğretti" (Bakara, 3i>ayetini tefsir ederken, alabildiğine anlattık. Keşşaf sahibi şöyle der: "Hak Teâlâ, "bilenler" İfadesiyle, bahsi geçenleri, yani "taat ve ibadet eden" kimseleri; "bilmeyenler" ifadesiyle de, böyle olmayan kimseleri kastetmiştir.

Böylece, kânitu (yani taat ve ibadet edenleri) "âlimler" saymıştır ki bu, ameli olmayanın, gerçek âlim olamayacağına dikkat çekmedir." Keşşaf sahibi sözüne şöyle devam eder: "İşte bu ayette, ilimleri az olup, sonra da itaat ve ibadette bulunmayıp, hem o ilimlerinde aldanan, hem de dünya hususunda fitneye düşen kimseler için büyük bir ayıp vardır. O halde bunlar, Allah katında câhil kimselerdir."

Daha sonra Allah "Ancak temiz akıl sahipleridir ki, hakkıyla düşünür" buyurmuştur ki bu,Alimler ile cahiller arasındaki büyük farkı, yine ancak temiz akıl sahipleri anlar" demektir. Alimlerden birisine "Sizler, ilmin maldan daha üstün olduğunu söylüyorsunuz. Ama ilim adamlarını, kralların ve zenginlerin kapılarında görüyoruz.

Bunların, âlimlerin kapılarına gittiklerini görmüyoruz" denilmiş. Buna o âlim, "Bu da ilmin üstün olduğuna delâlet eder. Çünkü âlimler, maldaki-zenginlikteki menfaati anlamış ve dolayısıyla bunun peşine düşmüştür. Cahiller ise, ilmin faydasını anlamadıkları için, ilmin peşine düşmemişlerdir" diye cevap vermiştir





Tefsir'ül münir'e göre


Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabbinin rahmetini uman gibi midir? De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Doğrusu ancak aklı selim sahipleri öğüt alır..


Nüzul Sebebi:

"Yoksa o, gece saatlerinde..." şekilde başlayan 9. ayetin nüzul sebebiyle ilgili olarak İbni Ebî Hatim, İbni Ömer (r.a.)'den, şöyle dediğini rivayet et¬miştir: "Bu ayet Osman b. Affân hakkında nazil oldu." İbni Sa'd da İbni Abbâs (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bu ayet Ammâr b. Yâsir (r.a.) hakkında inmiştir." Cüveybir ise İbni Abbâs (r.a.)'dan, "Bu ayet, İbni Mesud, Ammâr b. Yâsir ve Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Salim hakkında indi." dediğini rivayet etmiştir

Yoksa o gece saatlerinde" geceye tekabül eden saatlerde namaz için "ayakta durarak ibadet eden" Allah'a itaat eden ve Ondan korkan, "ahiret-ten korkan" ahiret azabından çekinen "ve Rabbinin rahmetini uman gibi midir?" Yani Rabbinin cennetini uman. Burada hazfedilmiş bir cümle vardır. Takdirî ifade şöyledir:

Bu kimse, küfür ve başka sebeplerle Rabbine asi olan gibi midir? Bunun bir benzeri de şu ayettir: "De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Bu ifade, anılan iki sınıfın eşit olmadığını bildirmektedir. Yani bu iki zümrf birbirine eşit değildir. Tıpkı alimlerle cahillerin bir olmadığı gibi, Allah'a ibadet edenlerle isyan edenler de bir değildir. "Ancak akl-ı selim sahipleri." doğru düşünebilen akıl iz'an sahibi "öğüt alır" ders çıkarır

İnsana bir zarar dokundu mu, hemen içtenlikle Rabb'ine yönelerek Ona dua eder. Sonra Allah ona kendisinden bir nimet verdi mi, önceden O'na yalvarmakta olduğunu unutur da, O'nun yolundan saptırmak için Al¬lah'a eşler koşmaya başlar." Bu, kâfirlerin ortaya koyduğu çelişkili bir tutumdur.

Kâfir, hastalık, fakirlik, korku gibi bir sıkıntıya maruz kaldığı zaman Rabbine dönererek ve Ona tevbe ederek yakarışlarda bulunur. Üzerine çöken musibetin kalkması için O'na sığınır. Derken ona musallat olan sıkıntı kalkar. Sonra Allah Tealâ ona bir nimet verdiği veya onu bir mülkün sahibi yaptığı ve o kimse bolluk ve refah haline ulaştığı zaman bu dua ve tazarruyu, daha önce kendisine dua ettiği Rabbini unutur.

Rahata eriştiği zaman putları veya başka şeyleri Allah'a ortak koşmaya başlar ve onlara kulluk eder; hem kendi dalâlete düşer, hem de bu ameliyle diğer insanları dalâlete düşürür ve onların İslâm'a girmesine ve Allah'ı birlemelerine mani olur. Buradaki "Allah'ın yolu" ifadesi, İslâm ve tevhidtir.

Dolayısıyla bu ayetin ille anlamı şöyle olmaktadır: "Bu kimse, muhtaç olduğu zaman Allah'a tazarru eder ve O'na sığınır." Nitekim Yüce Allah'ın şu kavl-i ilâhisi de buna benzemektedir: "Denizde size bir sıkıntı dokun¬duğu zaman, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine yüzçevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür." (İsrâ, 17/67)




(Burada çok ince mesajlar verilmekte,o kafir ki,kendisine bi sıkıntı vurdugunda yada zorlukla karşılaştığında.ALLAH 'a dua eder deniyor.Peki bi kafir nasıl olurda dua eder.?İşte buna İsra süresi 67.ayeti kerimesinin tefsirden güzel bi cevap geliyor.Cevap'a geçmeden önce yahudilerin bi kıssasını anlatalım.Onlar iman etmiyorlarda Cebrail a.s ALLAH ım bunlar iman etmiyorlar demişti.ALLAH cc ben onlara ettiririm buyurdu..Daha sonra bir Meleğe emir verdi Tur dağ'ını Melek onların üstüne kaldırdı.(Bakara Süresi 93.) Baktıklarki dağ üstlerine geliyor.

Tamda başlarının üstüne geldi ve onlar baktılarki durum ciddi sıkıştılar.Öyleki Tur dagi üzerlerine kadar kondu ve eğildiler.Yanakları toprağa değdi.Ozaman söz verdiler ALLAH'ım tamam iman ettik secde edecegiz dediler.Ne zmaanki dağ üstlerinden kalktı gene isyanlarına devam ettiler.Ayet-i kerime'de şimdi yazılacak olan Hz İkrime olayıylada daha net bişekilde bu kafirlerin nasıl dua edip sonradan sapıttıklarını daha güzel anlıyacağız .



Ebu Cehil oğlu İkrime Hz. Peygamberden kaçıp kurtulmak istemiş ve Habeşistan'a geçmek üzere deniz yolculuğuna çıkmış, bu sırada korkunç bir fırtına belirmiş. Bunun üzerine gemidekiler birbirlerine demişler ki: Bu fırtınanın geçmesi için yalnız ve yalnız bir tek Allah'a duâ edip yalvarmanız gerekir. Bunun üzerine İkrime kendi içinden şöyle demiş :

Allah'a andolsun ki eğer Allah'tan başkası denizde fayda vermiyorsa, elbette ki karada da fayda vermeyecektir. Allah'ım Sana ahdim olsun, eğer beni bu fırtınadan kurtarırsan, gider elimi eline koyar ve onu Rauf ve Rahîm olarak bulurum muhakkak. Denizden kurtulmuşlar ve İkrime Rasûlullah'a dönüp gelerek müslümanlığı kabul etmiş ve iyi bir müslüman olmuş. Allah ondan razı olsun ve onu hoşnûd etsin.

«Ama O, sizi karaya çıkarıp kurtarınca yüz çevirirsiniz.» Denizde Allah'ın birliğini hatırlamanızı unutur ve eşsiz olarak yalnız ve yalnız Allah'a duâ etmekten vazgeçersiniz.«Ve insan zâten pek nankör olandır..Bakınız Hz İkrime sözünde durdu ama bazıları ise caydı tıpkı Selman'ı Farisi r.a ın PEYGAMBER imizi görüp hemen ona biat etmesi ve diğerlerinin yani yahudi alimlerinin yüz cevirmesi gibi halbuki ALLAH cc o hahamların EFENDİMİZ sav ı kendi ana babalarını tanıdıklarından daha fazlası ile onu tanıdığını beyan etmekteydi.

Selman'ı Farisi r.a Hz Ömer r.a ile konuşurken Hz Ömer kendisine ey Selman sen RASULULLAH'ı görünce hemen tanıdınmı diye sordu oda evet ya Ömer anamdan babamdan daha iyi tanıdım çünki o tam tarif üzre Tevrat'ta anlatılmıştı halbuki ben anamı babamı onu tanıdıgım gibi tanıyamam(zira annemi ve babamı dogarken görmüş degilim ve onlara RAB 'bim bunlar senin annen babanda demedi)oysa EFENDİMİZ'e ALLAH cc kefil oldu deyince hz Ömer alnından öptü onu bu kabulünden dolayı oysa diger hahamlar kıskançlık ve kibirlerinden dolayı inkar ettiler.Bu konu ile alakalı Bakara Süresi 101 ve 174 tefsir'lerinde geniş ölçüde anlatımlar mevcuddur.Ehli kitap'ız diyenler neler yapmışlar orda yazılıdır.




“Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terk ettiler.”(Bakara, 2/101)

“Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.”(Bakar, 2/174)



Bunlar gibi isyankarlar. ALLAH'a isyanlarında haddi aştıkları alani bişekilde ortada.İşte bunlar gibi kafir kefereler,zalimler,sıkıştıklarında ALLAH diye inlerler.Rahat olunca inkar ederler.İsyan ederler.
İkinci anlam ise şöyledir: "Bu kimse, refaha ulaştığı zaman önceden yaptığı dua ve tazarruyu unutur." Şu ayet de bu anlamı desteklemektedir:



"İnsana bir darlık dokunduğu zaman yanı üzere yatarken, otururken, yahut ayakta bize yalvarır; ama biz onun darlığını kaldırınca, sanki ken¬disine dokunan bir darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamış gibi hareket eder. " (Yûnus, 10/12).


Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabbinin nimetini uman gibi midir?" Yani hal ve kazanç itibariyle bu kâfir mi daha güzeldir, yoksa Allah'a iman eden, itaat ve huşu ehli olan, gece saatlerinde Allah için namaz kılan kimse mi? Onun huşuu, secde ve kıyam hali boyunca devam eder. O kimse ahiretten korkar ve Rabbinin rahmetini umar.

Bu kimse bu haliyle korku ve ümit hallerini birlikte yaşar. İşte sahibini kazanca erdiren kâmil kulluk budur. Bu ayetin sorduğu sorunun cevabı ise açıktır. Ebû Hayyân şöyle der: "Bu ayette gece namazının gündüz namazına üstün olduğuna ve gece namazının gündüz namazına tercih olunacağına delil vardır "De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akl-ı selim sahipleri öğüt alır."

Yani alimlerle cahiller bir midir? Allah'ın ayetlerinden gerekli öğüdü alan ve onlar hakkında gereği gibi düşünenler ancak akl-ı selim sahipleridir, cahiller değil! Bu iki sınıf arasındaki farkı da cahiller değil, ancak akıl sahibi kims'eler bilir.
Bu iki fırka bir değildir. Hakk'ı idrak eden ve dosdoğru yöntemi bilip uygulayarak gereğince amel eden alim kişi, karanlıkta önünü görmeden yürüyen ve batakta ve dalâlette yürüyen kişi ile bir değildir.

Bu ayette, anılan iki fırkanın bir olmadığı gerçeğinin soru tarzında gelmesinin sebebi şudur: Böyle bir ifade, önce zikredilen iki grubun bir olmadığı konusunda tekit bildirir. Bu iki grup, kendi içinde çelişkili olan kâfir ile, Allah'a itaat eden ve huşu ehli olan mümindir. Tıpkı alim ile cahilin bir olmadığı gibi, mümin ile insanları Allah'ın yolundan çıkarıp dalâlete sürüklemek için Allah'a ortaklar koşan müşrik de bir değildir. Bunlardan ilki hayır ve ilmin zirvesinde, diğeri ise şer ve cehaletin en aşağı mertebelerindedir.

Ebû Hayyân şöyle der: "Bu ayet, insanın kemâle ulaşmasının, ancak şu iki amacı gerçekleştirmekle mümkün olur: ilim ve amel. Tıpkı bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığı gibi, itaat edenle isyan eden de bir değildir. Buradaki "ilim"den maksat, Allah'ı bilmeye götüren ve kulu, Allah'ın gazabından kurtaran şey'dir




Et-tefsir'ül hadis'e göre


Yoksa o, gece saatlerinde boyun eğerek, secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rab-bi'inin rahmetini uman gibi midir? De ki; "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alır.


Ayetlerde, sadece Allah'a boyun eğen ve O'na kul olanın, gece yarılarında, gündüzün belli saatlerinde, zorluk ve refah vakitlerinde O'nu zikr eden, ahiret hesabını ve ahvalini hesaplayan, Rabbi'nden rahmetine kendisini de katmasını dileyenden daha efdal (üstün) birinin olup olamayacağı sorgulanıyor. Peygamber (s)'e ikinci soru Rabbani emirle geliyor; bilen kimselerle bilmeyenler arasını eşitlemek ya da her iki grubu bir makama koymak doğru mudur? Sağlam ve ileri görüşlü akıl sahipleri, sadece işlerin ha¬kikatini zikreder ve idrak ederler.

İlk sorunun, geçen ayette işaret edilen kafir müşrik ile salih mü'min arasında karşı¬laştırma yolu ile sorulduğu akla gelebilir. Allah'ı zorluk anında hatırlayan, refah anında O'nun yolundan sapan müşrik, kafirdir. İkinci soru birinci soruyu tamamlamaktadır. Sa¬lih toplumun sadece bilenler ve idrak edenler olduğunu uyarmaktadır.

Bu ayet ile geçen ayet arasında üslup yönünden bir münazara vardır. Her ikisinde de konu geneldir. Her ikisi de Pcygamber(s)'c inkar ile idrak ve itaatin neticelerini ilan et¬mesi için emrolunur. Bu nedenle, bu ayetin ilkin önceki ayette bağlantılı olduğu söyle¬nebilir. Her ikisi de siyak ile bağlantılıdır. Uyarma ve açıklama babında gelmiştir.

"Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu?"

Ayetin ikinci yarısı, sosyal konumuna bakmaksızın sapık ve delalette olan müşrik¬ten, salih mü'minin daha üstün olduğunu olumlu bir isbatla açıklıyor. Bilmeyenler ile bilenler arasında eşitlemeyi inkar ediyor. Burada, salih mü'minin üstünlüğünün ispatı Kıyamete kadar açıkça belirtiyor.

"Bilen kimselerle, bilmeyenler" ibaresiyle kastedilenler, müminler ve kafirlerdir.Her nekadar müminlerin alim'leri övülsede burdaki mevzu mümin,kafir mevzusudur. İlk kesim işlerin hakikatini idrak ederek hidayet yoluna tabi oldular, diğerleri ise bunu gör¬meyerek kör oldular. Bununla beraber bu İbareyi şu şekle koyarak söylemek mümkün:
İkİ durum yada iki adam yada iki grub arasında kıyas konusu olacak her şeyi içine alır. Biri görüş yada tavrını apaçık bir hüccetle ilme ve düşünceye dayandırıyor, diğerleri ise hakikati anlamıyor, hakkın konumunu bilmiyor, tavrını da ilim ve delile dayandırmıyor. Bu nedenle bu ibare, hakkı, doğruyu ve hikmeti içermesi nedeniyle Kur'an'ın meselle¬rinden bir meseli oluşturuyor.

Bazı müfessirlcr.ayetin, Ammar bin Yasir ile müşriklerin zengin ve liderlerinden Huzeyfe el-Mahzumi arasında kıyas için indiğini rivayet ederler. Birincisi gece gündüz Allah'a ibadet eder, hududlarına uyar, rahmetini temenni eder. O bu davranışlarıyla sapıtan, müstekbir müşrikten Allah katında daha üstündür, Ammar.yerine Ebu Bekir yada Osman veya İbn Mesud'un adlarını zikreden rivayetler vardır.

Bununla beraber birden lazla müfcssirler, bu ayetin müminler ile müşrikler arasında tercih yapmak için geneli kapsamaktadır demektedirler Bu ayetin özel münasebetten ayrı düşünüyoruz. Ayclin Allah Rasulü'nün ashabından çok namaz kılan, Allah için ibadet eden bir şahıs ile bu şahsa karşı tercih ve teselli babında buğzedici bir tavır koyan, müstekbir, asi ve zengin bir şahsı kınamak ve uyarmak amacını içermesi ihtimal dahilindedir.




Şifa Tefsir'ine göre


(Ateşde yanacak olan kafirler mi hayırlı?) yoksa ahiretten sakınarak, Rabbinin rahmetini umarak geceleri secde ederek, kıyamda durarak gönülden ibadet eden mi? (daha hayırlı) Deki; "hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.


Kul darda kaldığında insanlardan ümidini kesdiğinde Allah'a yalvarır yakarır. Ama Allah ona bol nimetler verdiğinde ise verenin Allah olduğunıi unutur ve sebebleri il ahi aştırır.

"Bana filan verdi" der. Halbuki o filan bir perdedir, o perdeyi ilahlaştırır. Onu ve kurallarını Allah'ın yerine koyar. Yoldan çıkar. Bir müddet dünyadan faydalanabilir. Ama sonu cehennemdir.

Allah'a inanan kıyam, rüku ve secdede bulunan ve ahiret azabından sakınan, Rabbin rahmetini isteyenler daha hayırlıdır.
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"



Tabiatta yüzün üzerinde elementi bulup da; "bunları tabiat yarattı, tabiat kendiliğinden oluştu" diyen bir bilim adamı ile, "bu elementleri de, tabiatı da yaratan Allah'tır" diyen bir mü'min eşit değildir.

Asıl bilen mü'mindir. Çünkü o işin aslını bilmektedir. Allah'a inanmayan binlerce bilim adamıyla, iman eden bir mümini hiçbir zaman, gönül terazininiz kefelerine koyarak tartı bile yapmayın..


Yukarıda mavi yazı ile yazılmış olan bu yazı daha doğrusu Tefsir gerçekten çok bariz bi şekilde mümin olmanın şerefini ortaya koyuyor.Bazı Müslüman kardeşler Mümin'ler neden bişey bulamıyor.Hep başkalari buluyor bizler geri kaldık diyorlar.Ve batılı bilimcilerin bizimle alay ettigini diyorlar.Evet bende günlerdir bunun izah ını yapmaya çalışıyorum ilim bu ilim ALLAH ını bilen herşeyi bilir.

Bunlara sayısız örnekler var biakçından bahs edeceğiz İNŞAALLAH.. Hadi bakalım konuşsun batılı bilimciler. Tıp,Matematik,Astroloji,Fen,Coğrafya,Kimya,Teknik İlimler,Jeoloji,(Jeoloji Dünyamızla ilgili problemleri araştıran bir ilim dalı)ki Müslüman bilim adamları bu konuda çığırlar açmışlardır.Ve sayamıyacağım kadar çok Bilim dallarında Müslümanlar'ın açtıgı çığırlar..

Tıp diyorlar Lokman Hekim'in Tıp'pını kullanıyorlar Yunan Tıp pı onun öncülügünde bulgular yaptı inkar edebiliyorlarmı bunu? Matematik diyorlar. Ebul Vefa'yı ve Harezmi'yi unuttularmı? hint rakamlarına 0 ı ekleyen ve bugünki kullanılan rakamları bulan Harezmi Degilmi?

Astroloji diyorlar. Alın 300 sene önce yazılan ve yüksek bi ilim ile donatılmış İbrahim Hakkı Efendi'nin Marifatnamesi ki,bu Marifetname'yi İngiliz'ler araştırmışlar.Diyorlarki Dünya ile yıldızlar arasındaki mesafeyi 300 sene önce bi hesapla (tabi bilmiyorlar nasıl hesapla buldugunu)bulmuş büyük bi başarı gerçekten ayakta alkışlarız demişler.Ama neymiş 6 saat yanılmış 6 saat fark etmiş tabi daha sonra daha yüksek bi teknoloji ile yanılmıyorsam 98 de olsa gerek tekrar araştırma yapılmış bakmışlar gene aynı hesap en son 2002 de yapmışlar..

Daha yüksek teknolojı ile bakmışlar gene aynı hesap ama bu sefer bişeyi fark etmişler.Hani 6 saat yanıldı demişlerdiya işte o 6 saat senede bi uzaklık ve yakınlık mesafesinde oynama sonucu ortaya çıkmış yani senede 6 saat fark edermiş al işte teknolojileri daha 300 sene öncesi gibi ölçemiyor.Ayıp ayıp biraz daha modernleşin tekniginiz külüstür çalışmıyor

Daha sonra Fen diyorlar.Ahmet Fergani'yi unutuyorlarmı? enlemler arasındaki mesafeyi hesapladığı gibi, Dünya'nın eksenindeki eğimi en doğru şekilde hesaplıyor ve bi çığır açıyordu.Batılı bi fen bilimci vardı ismi aklımda kalmadı ama onların en ünlü Fen'cilerindendi Fergani bi çıgır açmış bu konuda deyince ona karşı karalama başlatmışlardı.Bakın doğruyu kabul edecek bi medeniyet bile degil bu batı medeniyeti ama mecburen kabul ediyorlardı.

Sonra coğrafya diyorlar bundan 450 sene önce yaşamış Piri reis i unutuyorlarmı? Portekiz'liler denizde yol bulmayı onun Kitab-ı Bahriye adlı eseriyle öğrenmedilermi ? daha yeni yeni onun çizmiş olduğu Dünya haritasıyla keşifler yapılıyor.1500 lü yıllar nerde şimdiki zamane nerde bakın 450 sene önce çizilen bi harita ve yeni yeni keşf eden üstelik en donanımlı teknikle keşf eden bir bilim hangisi daha efdal ya Piri Reis te zamanında da olsa idi bu teknik nolurdu acaba acaba kürre'yi ,zerre'yi,Atom'u kaç milyar'a bölerdi??

İslam dünyasında yetişen bilim adamlarından Cabir Bin Hayyan Kimyasal maddeleri, uçucu maddeler, uçucu olmayan maddeler, yanmayan maddeler ve madenler olarak dört grupta toplar. Cabir Bin Hayyan'ın bu çalışması, modern kimyanın kurucusu olarak bilinen Lavoisier'e öncülük eder.
El-Kindi, Einstein'dan 1100 yıl önce 800 yılında, izafiyet teorisi ile uğraşır. El-Kindi, Zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hız ve yavaşlık da hareketin sonucudur.

Zaman, mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir, göğe doğru çıkan bir insan ağacı küçük görür, inen insan ise büyük görür der.
Tıp ve eczacılıkta Lokman Hekim Razi gibi alimler, anatomi ve tedavi alanına pek çok yeni bilgi eklerken ki sayılamıyacak kadar 'büyük işler yapmışlar.Kalp'e yapılan masaj tekniğiinden tutunda tırnak ucuna varana kadar Tıp'ta çıgır açmışlardır.

Tarih ve coğrafya bilimlerinde Idrisi, Hamevi ve Taberi ve adını bu satırlara sığdıramayacağımız pek çok İslam alimi, bilimsel teorilerde önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Özellikle optik alanında, on birinci yüzyılda İbn-i Heysem, bu bilim dalını tek başına yeniden inşa etmiştir.

Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Sabit bin Kurra, astronomi alanındaki ilk büyük yeniliği gerçekleştirmiş, Batlamyusçu sisteme dokuzuncu yıldızsız küreyi eklemiştir. Onüçüncü yüzyılda, bu sistemin karşılaştığı güçlükleri fark eden yine Müslüman astronomlar olmuş ve Batlamyusçu olmayan gezegen modellerini geliştirmişlerdir.

Yüzyıllar önce Semerkant, Bağdat ve İstanbul'dan Latinceye veya Fransızcaya çevirilen kitaplar, buluşlar, ilk bulan alimler göz ardı edilerek Avrupalı bilim adamları tarafından nasıl sahip çıkıldı?
Dekart, Galile, Kopemik, Newton, Lavoisier, Kepler, Wright Kardeşler, Toriçelli, Kristof Kolomb, Vasco de Gama...

İçinizde bunları tanımayan var mı? İlkokuldan başlayarak tanımaya başladığımız bu yabancı bilim adamları tarih kitaplarına bakarsanız, birçok önemli buluşun ilk sahibi. Yüzyıllar önce Semerkant, Bağdat ve İstanbul'dan Latinceye veya Fransızcaya çevrilen bir çok kitaplar ilk bulan alimler göz ardı edilerek Avrupalı bilim adamları tarafından sahip çıkıldı. Günümüzde batılı bilim adamları bunları yer yer itiraf etmektedirler.
Mesela Newton'dan yerçekimini ilk bulan kişi diye bahsederiz.Aslında bahs ettiriliyoruz. Oysa yerçekimini ilk keşfeden, bilim adamı, pek tanımadığımız bir Müslüman Razi'dir.

Şimdi gelin, Batı kaynaklı önyargıları bir kenara bırakalım ve bilimsel birçok buluşu ilk yapan İslam bilginlerini tanıyalım bakalım kimler neyi bulmuş kimlerde onların bu bilgilerini her zamanki gibi hainlikle çalmış!!!



İlk kağıt fabrikasını kuran alim İbni Fazıl
• Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; alim Razi
• Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin
• Cüzzamı bulan alim ... İbni Cessar
• Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip
• Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm
• Retina tabakasını bulan alim İbni Rüşd
• İlk göz ameliyatını yapan alim Ammar
• İlk kanser ameliyatını yapan alim Ali bin Abbas
• Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis
• İlk Tabipler odası başkanı Ali bin Rıdvan
• Sıfırı ilk kullanan alim Harizmi
• Trigonometriyi ilk bulan alim Battani
• Tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan alim Ebul Vefa
• Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi
• İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus
• Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayam
• İlk difransiyel kitabını yazan alim. Sabit bin Kura
• Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid
• İlk usturlabı yapan alim Zerkali
• Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni
• Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler
• Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani
• Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah
• İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa
• Sibernetiği ilk kuran alim İsmail-El Gezeri
• İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem
• Sesin .fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi
• İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara
• Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi
• İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas
• Yer çekimini ilk bulan alim Razi
• Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus
• Maddelerin özgül ağırlığını ilk hesaplayan alim Hazini
• Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayan
• Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi
• İlk kimya laboratuarını kuran alim Cabir
• Saf alkolü ilk elde eden alim Razi
• Fosforu ilk bulan alim Beşir
• Havan topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed
• İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Battuta
• İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim
• İlk ecza kitabını yazan alim İbni Baytar



Ve bunlar gibi sayılamıyacak kadar buluş ve ilim işte, Müslüman budur.Akıllı keşfi açık yaptıgını ferasetle yapan ilmini adeta güneş gibi saçandır.Batı medeniyetinin işide gerek ABD olsun gerek yandaşları fark etmez anca yapsalar yapsalar Müslüman'ların haklarını çalıp yağma ederler.Şimdilerde de öyle değilmi.?

Dedem Fatih Sultan Havan top'unu döktürdügünde ve gemileri karadan yürüttüğünde Bizans şaşkın ördeğe dönmüştü.Batı'lı bazı ilim adamları (tabi vicdan sahibi)olanlar. Müslüman alimlerin buluşlarını büyük buluşlar olarak çığır açan buluşlar olarak kabul etmiştir.

Onlarda bişey yok çalma çırpma kopyalama hariç.....Ancak bunu yaparlar işleri güçleri hak hukuk ezmek çalmak talan etmek...Bizde İlim bitmedi İlim'ci bitti..Şimdi onlar bizim tekniklerimizi bize satıyorlar.Meydan onlara kaldı. Onlara çıgır açıyorlar,Müslüman'larda iş yok diyen kardeşim öyle değil işin aslı burda iş bizde ilim,teknik bizde yapılan çok büyük işler bizde ama şimdi ne eksik bizde okuyan keşf eden bulan

Fatih'ler,Cabir'ler,Razi'ler,Hazini'ler,Fergani'ler Biruni'ler ,Farabi'ler ,sayılamıyacak kadar çok alim'ler eksik..İlim var ama tahsil edeni yok daha doğrusu ALLAH cc istediği kıvama gelen insan yok olsa eger ALLAH'a layık olunsa veya olunmaya çalışsa neler olurdu neler.

Alın işte Osman'lı şanlı ecdad'ta bunların mekik araçları bunların mekanik leri makina takımları yoktu ama onlar öyle işler yaptılarki batı medeniyeti şimdi ellerindeki bu teknoloji ile ancak onların bulgularına ayna oluyorlar.Ama gizli bi ayna işine geleni yansıtan gelmiyeni sakllıyan bi ayna güneş balçıkla sıvanmaz ne kadar saklasalarda uzayda ezan seslerini dinledik ELHAMDULİLLAH...

Birazdan yazılacakları okuduğumuzda şu kelam ın ne kadar yerinde ve anlamlı olduğunu gayet net anlıyacağız nedir o kelam. VARKEN İLMİ KURAN'İ NE LAZIM İLMİ YUNAN'İ işte şimdi buna bi göz atalım evvela Fatih Sultan Mehmet'in döktügü havan topundan tutunki diğer İslam alimlerine verilmiş bunca nimeti asıl nedeni nerde imiş görelim ALLAH KURAN'la ilme bilgiye yön verir.

Evet bu çok akıllıca ancak akıl sahibi düşünen tefekkür edenlerin anlıyacağı bişey...Boşuna RAB bimiz akıl sahibleri anlar buyurmadı yeryüzünde ibretler var.Biz bu KURAN'da kuru yaş ne varsa zikir ettik. Gibi ve benzeri ayetleri anlamak çok farklı bi akıl ve ilim gerektiriyor işte nereye gidersek gidelim illa ilim illa ilim lazım..Bakalım KURAN ı KERİM bize ne ögütler vermiş ne mucizevi imalar var....




1.."Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim." Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır." Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."

Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."" (Meryem Suresi, 23-26)



Evet burda neden hurma dan bahs edilmiş niye patates,sogan,buğday,lahana vs vs şeyler degil ALLAH cc hamileliği sırasında Hz. Meryem'i her açıdan, en güzel şekilde desteklemiştir.

Çok iyi bakım gerektiren ve hayati riskler içeren bir olay olan doğum esnasında, tıbbi malzemeleri, tecrübeli bir yardımcısı olmayan bir kişinin, yalnız başına bu işin üstesinden gelebilmesi zordur.

Buna rağmen bu konuda hiçbir tecrübesi olmayan Hz. Meryem, Allah'ın rahmeti ve yardımı ile bu zor işi tek başına başarabilmiştir.Peki neden hurma??



..El Cevap..Yüce Allah'ın, Hz. Meryem'e 'hüzne kapılmamasını', 'hurma yemesini' bildirmesinin ve onun yanı başında 'bir su arkı yaratmış olmasının' pek çok hikmeti vardır. Tüm bu ayetler, doğumu kolaylaştıran birçok işaret içermektedir. Nitekim Allah'ın Hz. Meryem'in doğumunu kolaylaştırmak için sunduğu bu nimetlerin, özellikle hamile ve doğum yapan kadınlar için önemi ve faydaları, bugün bilimsel olarak da bilinmektedir..Bakın hurma'nın Tıp ta ki yeri daha yeni kefş ediliyor.


Başka bi yaklaşımlada Evrimcilerin kabul ettigi muazzam jeoloji olayları var bi kaç tanesi şunlardır.



Geceyi, gündüzü, Güneşi ve Ay'ı yaratan O'dur; herbiri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33)

Güneşin sabit olmadığı, belli bir yörüngede yol almakta olduğu bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir:
Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 3


Kuran'da bildirilen bu gerçekler, çağımızdaki astronomik gözlemlerle anlaşılmıştır. Astronomi uzmanlarının hesaplarına göre Güneş, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720 bin km.'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir.

Bu, kabaca bir hesapla, Güneş'in günde 17 milyon 280 bin km. yol katettiğini gösterir. Güneş'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler. Ayrıca, evrendeki tüm yıldızlar da buna benzer planlı bir harekete sahiptirler




Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun. (Zariyat Suresi, 7


Evrende yaklaşık 200 milyar galaksi mevcuttur ve her galakside ortalama 200 milyar yıldız bulunur. Bu yıldızların pek çoğunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uyduları vardır.

Tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmış yörüngelere sahiptir. Ve milyonlarca yıldır her biri kendi yörüngesinde diğerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akıp gitmektedir. Bunların dışında pek çok kuyruklu yıldız da kendisi için tespit edilmiş yörüngede yüzüp gider
Kuran'da Allah, gökyüzünün ilginç bir özelliğine şöyle dikkat çeker:




Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32)


Gökyüzünün bu özelliği, 20. yüzyıldaki bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır

Yerküremizi çepeçevre kuşatan atmosfer, canlılığın devamı için son derece hayati işlevleri yerine getirir. Dünyaya doğru yaklaşan irili ufaklı pek çok göktaşını eriterek yok eder ve bunların yeryüzüne düşerek canlılara büyük zararlar vermesini engeller.





Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32



Atmosfer, bunun yanısıra, uzaydan gelen ve canlılar için zararlı olan ışınları da filtre eder. İşin ilginç olan yanı, atmosferin sadece zararsız orandaki ışınları, yani görünür ışık, kızıl ötesi ışınlar ve radyo dalgalarını geçirmesidir. Çünkü bunlar yaşam için gerekli ışınlardır.

Atmosfer tarafından belirli oranda geçmesine izin verilen ultraviyole ışınları, bitkilerin fotosentez yapmaları ve dolayısıyla tüm canlıların hayatta kalmaları açısından büyük önem taşır. Güneş tarafından yayılan şiddetli ultraviyole ışınlarının büyük bölümü, atmosferin ozon tabakasında süzülür ve Dünya yüzeyine yaşam için gerekli olan az bir kısmı ulaşır.. (Harun Yahya KURAN ve Bilim)





ATMOSFERİN KATMANLARI


Kuran ayetlerinde evren hakkında verilen bilgilerden biri, gökyüzünün yedi kat olarak düzenlendiğidir:


Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi... Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti... (Fussilet Suresi, 11-12)



Kuran'da gök kelimesi tüm evreni ifade etmek için kullanıldığı gibi, Dünya göğünü ifade etmek için de kullanılır. Kelimenin bu anlamı alındığında, Dünya göğünün, bir başka deyişle atmosferin 7 katmandan oluştuğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir. Üstelik ayette bildirildiği gibi, tam yedi temel katmandan...
Bilimsel bir kaynakta bu konu şöyle açıklanır

Bilim adamları atmosferin birçok katmandan oluştuğunu keşfettiler. Katmanlar, basınçları ve bunları oluşturan gazların bileşimi gibi belirgin fiziksel özelliklerle birbirlerinden farklılaşırlar... Atmosferin Dünyaya en yakın katmanı "TROPOSFER"dir.

Atmosferin toplam kütlesinin %90'ını oluşturur... Troposfer'in üzerindeki katman "STRATOSFER" dir... Stratosfer'de ultraviyole ışınlarının emildiği katmana "OZONOSFER" adı verilir... Stratosfer'in üzerindeki tabakaya "MEZOSFER" adı verilir... Mezosfer'in üzerinde "TERMOSFER" yer alır... İyonize olmuş gazlar Termosfer'in içinde "İYONOSFER" adı verilen bir katman oluştururlar... Dünya atmosferinin en dış tabakası 450 km. den 960 km. ye uzanır. Bu katmana "EKZOSFER" adı verilir..Harun Yahya KURAN ve Bilim)



Dagların düzeneği...



Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. (Neml Suresi, 8



Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak bu yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların dünyanın ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü.

Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yılında yayınladığı bir makalede belirtmiş olduğu gibi yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu.

Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı. Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi. İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistan'sız Asya'dan oluşan Laurasia idi. Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar.(Harun Yahya KURAN ve Bilim)





İşte demir mucizesi!!!




Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik... (Hadid Suresi, 25)


Ayette, demir için özel olarak kullanılan "indirme" kelimesi, mecazi olarak insanların hizmetine verilme anlamında düşünülebilir. Fakat kelimenin, "Gökten fiziksel olarak indirme" şeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiği görülmektedir.

Çünkü modern astronomik bulgular, Dünyamız'daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.
Evrende ağır metaller, büyük yıldızların çekirdeklerinde üretilir. Güneş sistemimiz ise demir elementini kendi bünyesinde üretebilecek bir yapıya sahip değildir.

Demir ancak Güneş'ten çok daha büyük yıldızlarda bir kaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir. Nova veya süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar. Bu patlama sonucu, içinde demir bulunan gök taşları uzaya dağılır ve bir gök cisminin çekimine yakalanıp çarpana kadar boşlukta dolaşır.

Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi demir madeni dünyamızda oluşmamış, gök taşları vasıtasıyla süper novalardan taşınarak, aynen ayette bildirildiği şekilde "Dünya'ya indirilmiştir". Bu gerçek, herşeyi sonsuz bilgisiyle kuşatan Allah'ın sözü olan Kuran'da yer almaktadır.Sadece "hadid" kelimesinin sayısal değeri 26'dır. 26 sayısı ise demirin atom numarasıdır.(Harun Yahya KURAN ve Bilim)

Kuran'da, insanları ölümden sonra diriltmenin Allah için çok kolay olduğu anlatılırken, insanların özelikle parmak uçlarına dikkat çekilir:




Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. (Kıyamet Suresi, 3-4)



Parmak uçlarının vurgulanması, son derece hikmetlidir. Çünkü tüm insanların parmak izi, tamamen kendilerine özeldir. Şu an dünya üzerinde yaşayan her insanın parmak izi birbirinden farklıdır. Dahası, tarih boyunca yaşamış insanlarınki de birbirlerinden farklıdır.Harun Yahya KURAN ve Bilim)




İşte Yağmur mucizesi!!!



Kuran'ın bir ayetinde rüzgarların "aşılama" özelliğine ve bunun sonucunda yağmurun oluştuğuna dikkat çekilir:



Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. (Hicr Suresi, 22



Ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın rüzgarlar olduğuna dikkat çekilmektedir. Oysa bu yüzyılın başlarına kadar, rüzgarla yağmurun yağması arasında bir bağlantı bulunduğu bilinmiyordu. Rüzgarların yağmurun oluşumunda önemli bir "aşılayıcı" rol oynadıkları, modern meteorolojik çalışmalarla fark edildi.

Rüzgarların bu aşılama özelliği şöyle gerçekleşir:
Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme nedeniyle her an sayısız hava kabarcığı oluşmaktadır. Bu kabarcıklar patladıkları anda, milimetrenin 100'de biri çapındaki binlerce parçacığı havaya fırlatırlar. "Aerosol" adı verilen bu parçacıklar, rüzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır.

Rüzgarların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile temas eder. Su buharı da bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşır ve su damlacıklarına dönüşür. Bu su damlacıkları önce bir araya gelerek bulutları oluşturur, bir süre sonra da yağmur olarak yeryüzüne iner.

Görüldüğü gibi rüzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharını denizlerden taşıdıkları parçacıklarla "aşılamakta" ve böylece yağmur bulutlarının oluşumunu sağlamaktadır. Eğer rüzgarların bu özelliği olmasa, yüksek atmosferdeki su damlacıkları hiçbir zaman oluşamayacak ve yağmur diye birşey de olmayacaktı...(Harun Yahya KURAN ve Bilim)
Burada önemli olan nokta ise, rüzgarların yağmur oluşumundaki bu kritik görevinin asırlar önce Kuran ayetinde bildirilmiş olmasıdır.




DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI



Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın bir ayetinde şöyle bildirilir:


Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)




Birbirine açılan, fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. "Yüzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller.(Harun Yahya KURAN ve Bilim)



Not: Captan Custo'nun bu gerçeği KURAN'dan keşf edip iman ettiği söylenmiştir..Mevzusu gecen yerinde Kızıldeniz olduğu söylenir.


BEBEĞİN CİNSİYETİ


Yakın bir zamana kadar, insanlar, bebeğin cinsiyetinin anne hücreleri tarafından belirlendiğini sanıyordu. Ya da en azından, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran'da bu konuda farklı bir bilgi verilmiş ve erkeklik ve dişiliğin, "rahme dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir:



Rahime dökülen meniden erkek ve dişi iki çifti O yarattı... (Necm Suresi, 45-46)



Kuran'ın verdiği bu bilginin doğruluğu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandı. Cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafından belirlendiği, kadının ise bu işte hiçbir rolü olmadığı anlaşıldı.(Harun Yahya KURAN ve Bilim)



ANNE SÜTÜ



Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır." (Lokman Suresi, 14)





Gözdeki mucize


"De ki: 'Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur.' Ne az şükrediyorsunuz? " (Mülk Suresi, 23)


Göz, görüntünün aynı anda hem siyah-beyaz, hem de renkli fotoğrafını çeker. Daha sonra bu fotoğraflar beyinde sentezlenerek normal görüntü halini alır.

Retina tabakasında bulunan çubuk hücrelerinin görevi, bakılan nesnenin biçimini siyah-beyaz olarak ayrıntılı bir şekilde algılamaktır. Koni hücreleri ise nesnenin renklerini tespit ederler. Sonuçta, her iki hücreden alınan sinyallerin değerlendirilmesiyle, dış dünyanın görüntüsü şekillenir ve renkli bir halde beynimizde oluşur.



Gözdeki Üstün Teknoloji


Fotoğraf makinesi göze göre son derece ilkel bir yapıya sahiptir. Hatta gözün görüntü iletme tekniği en gelişmiş kameralardan bile kat kat üstündür. Sonuç olarak da gözün ilettiği görüntü insanoğlu tarafından yapılmış herhangi bir aletin iletebildiği görüntüden çok daha kalitelidir.

California Teknoloji Enstitüsü'nden Carver Mead başkanlığında bir araştırma ekibi, retinada kolayca gerçekleştirilen işlemlere imkan tanıyan tasarımın sırrını araştırmaktadır. Carver Mead, Caltech firmasından biyolog Misha Mahowald ile birlikte retinadaki sinir ağına benzer yapıda elektronik devreler tasarlamıştır. Yapılan bu devrelerde gözdeki gibi ışık algılayıcıları bulunmaktadır. Algılayıcılar tıpkı retinada olduğu gibi bir diğer algılayıcıyla bağlantı halindedir. Kullanılan direnç, amfi gibi elektronik devre parçalarının, ışık algılayıcılarının, retina hücreleri gibi kendi aralarında haberleşebilmelerine imkan tanımaktadır.

Ancak tüm çabalara rağmen, bu devreyi, retina ağında olduğu gibi birebir olarak taklit edebilmek mümkün olmamıştır. Çünkü canlı bir retinadaki hücrelerin ve bunların arasındaki bağlantıların sayısı çok fazladır. Bunun yerine tasarım mühendisleri şu an için, retinadaki sinir ağının ön işlemlerini nasıl yaptıklarını anlamaya çalışıp, aynı işi yapabilen daha basit devreler tasarlamaktadırlar. Allah eşi olmayan, tek güç sahibi olandır. (Renkli Dünyaya Açılan Pencere: Gözlerimiz HaRun Yahya)



Hangi mucizeyi yazalım yerdeki tohumlardan, çiçeklerden ,agaçlardan, denizlerden,gökteki bulutlara kadar.Zerreden kürreden maddeden neye bakarsanız bakın orda KURAN'ı bulacaksınız.ALLAH'ın sanatlarını bulacaksınız...İşte hiç bilenle bilmiyen bir olurmu bu olsa gerek..

Şimdi daha net anlaşılır VARKEN İLMİ KURAN'İ NE LAZIM İLMİ YUNAN'İ kelamı ne yokki neler yokki ALLAH cc parmak uçlarımıza varana kadar herşeyi ayan beyan belirtmiştir.Bu KURAN ne büyük bi Kitap'tır.Onu okuyanlar anlıyanlar işte akıl sahipleri olanlar onlardır.. Her ayette başka bi muamma başka bi gizem var aklını ona yoranlar keşifler yapıyorlar.Aklını tombalaya at yarışlarına yoranlarda ancak hıı bune yeniyormu diyorlar.

.He yeniyor geç bile kaldın ye yakında aş diye kağıtları yiycekler.ALLAH hidayet nasip etsin.. Bak neden battık anladıkmı şimdi yürü kızım koş oğlum diye ganyanlarda bağıran insanlar ve hangi kumar kağıdını nereye kullanıcağının hesabını yapanlar elbette bu hesaplardan bi haber olur.Sonra trene bakarız daha da geç kalırsak Bolu pazarından Niğde'ye geçeriz Bolu pazarı dünya Niğde'de ahiret olur.

Sonra ahlar vahlar kar etmez.Nasıl ki bi insan usta olmadan önce çırak oluyor.Sonra usta oluyorsa aynen KURAN içinde çırak olmak ve sonra usta olmak gerekiyor. Bu Kitap hem şifa hem deva hem fizik hem matematik hem coğrafya hem astronomi kısaca bu Kitap herşey bütün var yok bunda yazılı bulanlara helal olsun....Kim ki KURAN bilmedi sanki o dünyaya gelmedi derler.Ne güzel derler...

.İşte bilenle bilmiyen bir olmazın başka boyutlarda izahıydı bunlar.İşte geri kalmamızın tek nedeni var KURAN'dan koptuk başka bişey degil tek sebeb bu.....Şimdi ayetin tefsirine Müfessirlerin yorumu ile devam ediyoruz...



İbni Kesir Tefsir'ine göre


Yoksa o, geceleyin secde ederek, kıyamda durarak (secde ve kıyamı halinde) Allah'a itaat eden kimse gibi midir?» Kunût'un namazdaki huşu' olduğunu ileri sürenler bu âyeti delil getirirler. Buna göre Kunût; başkalarının ileri sürdükleri gibi sâdece kıyamdan ibaret değildir. Sevrî'nin Firâs kanalıyla... İbn Mes'ûd'dan rivayetine göre o, Kânit'i; Allah'a ve Rasûlüne itaat eden, anlamına almıştır.

İbn Abbâs, Hasan, Süddî ve İbn Zeyd âyette geçen) kelimelerini; gecenin ortasıyla açıklarlar. Sevrî ise Mansûr'dan rivayetle der ki:. Bize ulaştığına göre bu, akşam ile yatsı arasıdır. Hasan ve Katâde ise bu ifâdeleri; gecenin evveli, ortası ve sonu ile açıklamıştır.

Yoksa o, (ibâdet ettiği sırada) âhiretten korkan ve Rabbının rahmetini dileyen kimse gibi midir?» İbâdette her ikisinin de (korku ve ümit halinin de) bulunması gerekir. Ayrıca korkunun hayat süresince gâlib duygu olması şarttır. Bu sebepledir ki: «Âhiretten korkan ve Rabbının rahmetini dileyen...» buyurmuştur.

Ölüm halinde ise gâlib olan duygu ümid olmalıdır. Nitekim İmâm Abd İbn Humeyd, Müsned'inde der ki: Bize Yahya İbn Abdülhamîd'in... Enes'ten rivayetine göre; o, şöyle anlatmış: Allah Rasûlü (s.a.) ölüm halindeki birinin yanına girmişti. Ona: Kendini nasıl buluyorsun? diye sordu da adam: Umuyo-yorum ve korkuyorum, diye cevab yerdi.

Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurdular: Böyle bir yerde kulun kalbinde bu iki duygu birleşmişse şüphesiz Allah Teâlâ onu umduğuna nail eder, korktuğundan emîn kılar. Hadîsi Tirmizî ve Neseî, Gece ve gündüz babında İbn Mâce ise Seyyar İbn Hatim kanalıyla Ca'fer İbn Süleyman'dan rivayet etmişlerdir.. İbn Ebu Hâtim'in Ömer İbn Şebbe kanalıyla...

Yahya el-Bekkâ'dan rivayetine göre; o, İbn Ömer'i «Yoksa o, geceleyin secde ederek, kıyamda durarak itaat eden, âhiretten korkan ve Rabbının rahmetini dileyen kimse gibi midir?» âyetini okurken işitmiş. İbn Ömer peşinden şöyle demiş:

Bu, Osman İbn Affân (r.a.)dır. îbn Ömer'in böyle demesi Hz. Osman'ın geceleyin çok namaz kılması ve Kur'ân okuması sebebiyledir. O1 kadar ki Hz. Osman bazan bir rek'atta bütün Kur'ân'ı okurmuş. Bu Ebu Ubeyde tarafından Hz. Osman'dan rivayet ediliyor. Şâir Hassan İbn Sabit onun hakkında şöyle diyor:

«Yüzünde secde nurları parlayan, Geceyi tesbîh ve kırâetle parçalayan, Ak saçlı bir ihtiyarı kurbân ettiler.»
İmâm Ahmed der ki: Rebî' İbn Nafî'nin kitabet yoluyla... Temîm ed-Dârî'den rivayetine göre Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurmuştur: Kim bir gecede yüz âyet okursa, ona bütün geceyi kunutla geçirmiş sevâbı yazılır. Bu hadîsi Neseî de gece ve gündüz babında İbrahim İbn Ya'kûb kanalıyla... Heysem İbn Humeyd'den rivayet etmiştir.

«De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Bu kimse ile bundan ve Allah yolundan saptırmak için Allah'a eşler koşan kimse hiç bir olur mu? «Doğrusu, ancak akıl sahipleri hakkıyla düşünür.)» Bu ikisi arasındaki farkı ancak aklı olanlar bilir




Taberi Tefsir'ine göre



( kâfir mi hayırlıdır?) Yoksa gecenin saatlerini, secde ederek, kı¬yamda durarak ibadetle geçiren, âhiretten korkup da rabbinin rahmetini uman mı? Ey Muhammcd, sen onlara şöyle de: "Hi ç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri düşünür.


*Bu âyet-i kerimenin başı farklı kiraatlarla okunduğu için farklı şekiller¬de izah edilmiştir. Bu izahlardan biri, mealde verildiği gibidir.

Başka bir izah şekli de şöyledir: "Ey kâfir, sen cehennemliklerdensin. Gece saatlerinde secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden kişi cennetlik, sen ise cennetliklerdensin."

Başka bir izah şekli de şöyledir: "Gece saatlerinde secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden âhiret azabından korkan ve rabbinin rahmetini uman kimse, insanları Allahın yolundan saptırmak için ona ortak koşan kimse gibi olur mu?"

Âyet-i kerimede "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyurulmaktadır. Bunun izahı ise şöyledir: "Hiç, rablerine itaat ettikleri takdirde sevap kazanacaklarını ve ona karşı geldikleri takdirde günahkar olacaklarını bilenlerle hiç-birşey bilmeyen, yaptığı amellerden hayır ve şer ümit etmeyenler bir olur mu? Elbette ki bunlar bir değildir. Fakat bunu ancak akıl sahibi olanlar düşünüp anlarlar. Cahiler böyle bir farkı idrak edemezler.




TEFHİMU'L KUR'AN Mevdudiye göre


28. Burada, biri kendisine bir musibet geldiğinde sadece Allah'a rücu eden, başka zamanlarda O'nun dışındaki kimselere kulluk yapan kimseler, diğeri her türlü halde Allah'a yönelen kimseler olmak üzere iki tip insan arasında bir mukayese yapılmaktadır.

Bu birinci grubu Allah Teâlâ, cahil, ikincileri ise, alim olarak nitelemektedir. Bunlar okuma yazma bilmeseler de âlimdirler, zira asıl ilim, hakikatin ilmidir ve bu ilme göre amel etmektir. İnsanın kurtuluşu buna bağlıdır. Sanki şöyle denmek isteniyor "Bu iki grubun eşit olması mümkün mü?" Bu insanların dünyada bir araya gelmeleri nasıl mümkün değilse, ahirette de bir araya gelmeleri mümkün olmayacaktır.

29. Yani, sadece iman etmekle yetinmeyin, yanısıra Allah'tan korkarak, O'nun emirlerini yerine getirin. Yasak ettiği şeylerden uzak durun ve dünyada Allah'tan korkarak hayatınızı sürdürün.

30. Yani, onlara bu dünyada da ahirette de güzellik vardır.

31. Şayet bir belde, Allah'a itaat eden kimseler için, yaşanamayacak hale gelirse, onlar zorluğun ve sorunların daha az olduğu bir yere hicret etsinler.

32. Yani, onlar Allah yolunda her türlü musibete ve sıkıntıya katlanarak, hak yolda yürümeye devam ettiler. Bunların içine, hicret ederek, öz vatanlarına hasret duyanlar ile, hicret edemeyip bulundukları yerde, musibetlere göğüs geren ve müslümanlıklarında diretenler de dahildir.

33. Yani, benim görevim sadece tebliğ etmek değildir. Örnek olmak ve tebliğ ettiklerimi de bizzat yaşamak da görevlerim arasındadır.

34. "Hüsrana uğrayanlar", Allah'ın insana verdiği ömür, akıl ve diğer nimetleri boşa harcayanlardır. İnsan bunları dünyada boş yere heder eder



El-Veciz Fi Tefsir’il Kitab’il Aziz e göre


“Yoksa itaat eden” Kalkıp Allah'a itaat eden “Gece saatlerinde” Vakitlerinde “Korkar” Azabından “Ahiretten”
Bu kimse ile isyan eden kimse bir midir? Sonra bu ikisinin bir örneğini vermektedir.

“Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Yani alimle cahil bir olur mu?İşte böylece itaat edenle isyan eden de bir olmaz.

“Ancak akıl sahipleri öğüt alır” Ancak akıl sahibi kimseler Allah'ın bu nasihatinden ders alır..




Savfetü't Tefasir Muhammed Ali Es'Sabuni'ye göre


Yoksa gece saatlerinde, namazda secde edip ayakta durarak Rabbine ibadet eden itaatkâr kimse, Allah'a şirk koşup onun ortaklan olduğunu kabul eden kimse gibi midir? Kurtubî şöyle der: Yüce Allah, mü'minin, yukarda anlatılan kâfire benzemediğini açıkladı. mü'min, âhiret azabından korkarak ve Rabbinin rah¬meti olan cenneti umarak ibadet eder. İşte bu takva sahibi mü'min, o günahkâr kâfir ile bir olur mu? Allah katında bunlar eşit olmaz.

Yüce Allah buna bir misal vermek üzere şöyle buyurdu: De ki: Âlim ile câhil bir olur mu? Bu ikisi nasıl eşit değilse, itaat edenle isyan eden de aynı şekilde eşit olmaz.Ancak akl-ı selim sahibi kimseler öğüt ve ibret alır.
Fahreddin Râzî şöyle der: Bi¬lin ki, bu âyet bir çok hayret verici sırrı göstermektedir. Yüce Allah âyetin başında ameli anlattı, sonunda da ilmi anlattı. Amele gelince o, ibadet, secde ve kıyamdır. İlim ise, Yüce Allah'ın, "bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" kelâmında anlatılmıştır. Bu gösteriyor ki, insanın olgunluğu sadece bu iki maksada bağlı kılınmıştır. Zira amel başlangıçtır.

İlim ve bilgi ise sonuçtur. Âyette hazif vardır takdiri şöyledir: İtaat eden kimse başkası gibi olur mu? İfadeden anlaşıldığı için bu hazif güzel olmuştur. Çünkü Yüce Allah, bu âyetten önce kâfiri anlattı. Sonra da, bilen¬lerle bilmeyenlerin bir olamayacağını misal verdi. Burada ilmin üstünlüğü¬ne, önemli bir şekilde dikkat çekilmektedir.





Abdulvahit Metin belagat Tefsir'ine göre


Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden...


" cümlesinde hazf, eksiltme yapılmak suretiyle gerçekleştirilmiş icazlı bir anlatım vardır. Yani böyle kimse, kâfir olan gibi midir?..Tevekkül eder ile tevekkül edenler ve iyi iş yaptılar ile iyi iş" arasında cinâs-ı iştikak(aynı türden benzer) vardır.Yani iyi iş yapanla yapmıyan birmidir.



Celal yıldırım Tefsiri


Yoksa böylesiı gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibâdetini yapıp Âhiret'ten çekinen, Rabbmin rahmetini uman kimse gibi midir?..»


Varlık âleminde bunca nimetlere ve açık belgelere; indirilen âyetlere rağmen hâlâ inkâr ve nankörlük içinde ömrünü harcayıp tüketmeye çalışan gafillerin karakteri üzerinde durulduktan sonra, kendini imân ve amel-i sâlih düzeyinde Hakk'a verip teslimiyet içinde gece kalkarak ümit ve korku duygusuyla ibâdet eden mü'minler övülüyor ve bunlarla o inkarcı nan¬körlerin hiçbir zaman bir tutulmayacağı açıklanıyor.

Zira birinciler, yaratıldıkları amaca yönelik, bağlı bulundukları fıtrat ve hilkat kanunları doğrultusunda Allah'a kulluk etmenin derin zevkine erişenlerdir. İkinciler ise, fıtrat ve hilkat kanununa ters düşüp kâinatta kendilerine ayrılan çizgiden sapanlar, yaratılışının hikmet ve amacını bilmeyenler ve o sebeple de Hakk'a baş kaldıranlardır
«De ki: hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akıl sahipleri düşünüpöğüt alır.»

Bu anlatım tarzıyla, ilme ve ilim adamına takdîr sunulmakta; akıl sahibi övülmekte ve aklını gerçeği bulmak için kullananların ilâhî iltifat ve rahmete mazhar kılınacaklarına işaret edilmektedir.Böylece Cenâb-ı Hakk'ın varlığı ve birliği, kâinatta hükümrân olan yüksek kudreti ve indirdiği kitap, gönderdiği peygamber ancak ilimle bilinip anlaşılır.

O bakımdan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ilmi ve ilim adamını över, teşvik eder mahiyette 130'a yakın hadîs buyurmuştur. Biz onlardan sadece üç tanesini teberrüken buraya nakletmekle yetiniyoruz.

«İlim tahsil etmek her müslümana farzdır.» (ibni mace mukaddime17)
«Kim ilim tahsiline çalışırken eceli gelirse, onunla peygamberler arasında, peygamberlik derecesinden başka bir derece olmadığı halde Allah'a kavuşur..(Taberâni/el-Evsat'ta : İbn Abbas (R.A.)dan)

«Sadakanın en üstünü, müslüman kişinin ilim öğrenmesi ve öğrendikten sonra onu müslüman kardeşine öğretmesidir.»(ibni mace mukaddime 20)



Risale-i Nur'dan Damlalar..


Şu Varlık âleminin ilim ve hikmetle âdeta kaynaştığını hepimiz biliyor ve görüyoruz. Göz hakkında kütüphaneler dolusu kitap yazılmış olması gözdeki mânâ zenginliğinin en güzel bir ifadesi olduğu gibi, o kitaplar da sanki göze yerleştirilen ve onda kendini gösterin ilmin kitaplaşmış hâli gibidir.

Göz, kâinat kitabından sadece bir kelime yahut bir harf. Onun penceresinden âleme baktığımızda her şeyin bir lafz-ı mücessem yani cisim giymiş bir söz, mânâ dolu bir kelâm olduğunu daha rahat görebilir ve okuyabiliriz. Said Nursi Hz'leri



Kur'an yolu Tefsir'inegöre


[color=brown][b]Buradaki "insan"la öncelikle Kur'an'ın muhatapları arasındaki inkarcı kişilerin kastedildiği âyetin devamından anlaşılmaktadır. Başka yerlerde de belirtildiği gibi(bakara-177) gerçek mümin hem sıkıntılı zamanlarında hem rahat zamanlarında hep Allah ik olur, O'na güvenip dayanır. Bu bağlılığını kötü günlerinde isyan etmeden sabırla, İyi günlerinde azmadan şükürle gösterir,

Allah'tan gelen her şeyi, "Lütfün da hoş, kahrın da hoş" diyerek karşılar. 9. âyet, inancında döneklik yapan biriyle her durumda Allah'a iman ve bağlılığını sürdürenin aynı değerde olamayacağını ifade etmektedir.

Hâlis imanın ve samimi din-darlığın çok veciz bir özeti olan bu âyette, böyle bir dindarlığın en çarpıcı amelî tezahürü olan gece namazına, sorumluluk boyutu olan ahiret endişesiyle rahmet ümidine ve dindarlığın zihnî şartı olan bilgi donanımına dikkat çekilmiştir.

İbadette dinî şuur ve duygu ne kadar yoğun olursa ibadetin değeri de o oranda yüksek olur. Bu yoğunluk geceleri daha da fazla olacağı için âyette Özellikle gece ibadetinden söz edilmiştir.

Derin dindarlığın diğer bir tezahürü de âhiret bilincinin canlı oluşudur. Ebedi hayata inanan iyi bir mümin, her durumda Rabbine kulluk görevlerini yerine getirmekle birlikte, bir yandan da kulluğuyla O'nun merhamet ve sevgisini kazanmayı, bu sayede âhiret kurtuluşuna nail olmayı arzular.

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" ifadesindeki "bilme"den maksat, bu âyetler bağlamında öncelikle, yalnız zor durumda kalındığı zaman değil, her zaman Allah'ı bilip tanımayı (ma'rifatullah), bu İrfan sayesinde yaratılmışlara kul olmaktan kurtulup yaratana kul olmanın önemini kavramayı ifade eder.

Bununla birlikte "Hİç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" cümlesi, daha genel olarak -hangi konuda olursa olsun- ilmin yani doğru bilginin Allah katında mutlak bir değer olduğuna işaret eder. Esasen iman da ilim sayesinde kazınılır. Nitekim kaynaklarda ilim, "bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüşen inanç (itikad) şeklinde tanımlanır.(Râgıb el-Isfahânî, el-Müfredât,)

Kur'an-ı Kerîm'de gerek dinî gerekse din dışı konularla İlgili olarak ilim kelimesi ve türevlerinin 750 defa geçmesi, bilginin ve bilme faaliyetinin önemine işaret eder. Kendisini de Allah'tan gelmiş bir bilgi olarak tanıtan Kur'an(Bakara 2/120) "Rabbim, ilmimi arttır!" diye Allah'a dua etmemizi öğütler. Hz. Peygamber de ilmi övmüş ve teşvik etmiştir.(Tirmîzî, "İlim", 19)

Âlimleri peygamberlerin vârisleri olarak gösteren hadis(Buhârî, "İlim" 10)bilginin değeri yanında ilim adamlarının, bilgilerini insanlığın haynna kullanmakla sorumlu olduklarına da işaret eder. Buna1 göre, ilim bizatihi bir değer olsa da birçok hadiste İlmin amelle bütünleşmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır.(meselâ bk. Müslim, "ez-Zikir ved'du'â)

Şu halde davranış ve uygulama planında olumlu sonuçlar doğurmayan veya kötülükle
Ekleme Tarihi: 09.02.2007 - 03:23
Bu mesajı bildir   eness_25 üyenin diğer mesajları eness_25`in Profili eness_25 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 2050 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
daðlý (54), yasin_alacat (39), züleyha_01 (36), aksamyildizi (36), Aslan Gumus (41), mucahide16 (34), icelik78 (46), Erol1 (), mehmet1625 (45), havacinan5 (46), garib_83 (41), handan (44), sedb (60), ezgi (41), alemdaroglu (42), cifmifs38 (59), zeynepg (44), eydogruel (54), ersinsagsoyu (34), ystipi (34), lazo (40), FARKLI_M (45), Selcukk (38), nuref&thorn;an (41), umutarvas (48), eslah (46), suffering (41), nedzad85 (39), ömer ya&thorn;a.. (45), farksite (39), mhmtaydin (42), CAGLA (43), tamerfatihibrah.. (36), oyalama (19), Fatih_auburn (42), yunus_34 (45), burkay78 (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.70631 saniyede açıldı