0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » EHL-İ BEYT İN ÖNEMİ-SEYYİDLER VE ŞERİFLER

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 53 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 18:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Derinsular kardeşim gül öncelikle hoş ve hayırla gelmişsiniz. Yazınızın düzenlemesini yapabilirseniz kardeşlerimiz daha rahat okuyabilirler. Ehl-i Beyt sevgisi bizim her daim kalbimizdedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi (r.a.) bu sevgiyi başka bir şekilde yorumlamıştır yeri gelince aktarayım İnşALLAH.


Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küllî ve umumî vazife-i nübüvvet
içinde bazı hususî, cüz'î maddelere karşı azîm

bir şefkat göstermiştir. Zâhir hale göre o azîm şefkati, o hususî cüz'î
maddelere sarfetmesi, vazife-i nübüvvetin fevkalâde ehemmiyetine uygun
gelmiyor. Fakat hakikatta o cüz'î madde, küllî umumî bir vazife-i nübüvvetin
medarı olabilecek bir silsilenin ucu ve mümessili olduğundan, o silsile-i
azîmenin hesabına onun mümessiline fevkalâde ehemmiyet verilmiş. Meselâ:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hazret-i Hasan ve Hüseyin'e karşı
küçüklüklerinde gösterdikleri fevkalâde şefkat ve ehemmiyet-i azîme, yalnız
cibillî şefkat ve hiss-i karabetten gelen bir muhabbet değil, belki vazife-i
nübüvvetin bir hayt-ı nuranîsinin bir ucu ve veraset-i Nebeviyenin gayet
ehemmiyetli bir cemaatinin menşei, mümessili, fihristesi cihetiyledir. Evet
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan'ı (R.A.) kemal-i
şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle; Hazret-i Hasan'dan (R.A.)
teselsül eden nuranî nesl-i mübarekinden Gavs-ı Azam olan Şah-ı Geylanî gibi
çok mehdi-misal verese-i nübüvvet ve hamele-i şeriat-ı Ahmediye (A.S.M.)
olan zâtların hesabına Hazret-i Hasan'ın (R.A.) başını öpmüş ve o zâtların
istikbalde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdir
ve istihsan etmiş ve takdir ve teşvike alâmet olarak Hazret-i Hasan'ın
(R.A.) başını öpmüş. Hem Hazret-i Hüseyin'e karşı gösterdikleri fevkalâde
ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i Hüseyin'in (R.A.) silsile-i nuraniyesinden
gelen Zeynelâbidîn, Cafer-i Sadık gibi eimme-i âlîşan ve hakikî verese-i
Nebeviye gibi pek çok mehdi-misal zevat-ı nuraniyenin namına ve Din-i İslâm
ve vazife-i risalet hesabına boynunu öpmüş, kemal-i şefkat ve ehemmiyetini
göstermiştir. Evet Zât-ı Ahmediyenin (A.S.M.) gayb-aşina kalbiyle, dünyada
Asr-ı Saadetten ebed tarafında olan meydan-ı haşri temaşa eden ve yerden
Cennet'i gören ve zeminden gökteki melaikeleri müşahede eden ve zaman-ı
Âdem'den beri mazi zulümatının perdeleri içinde gizlenmiş hâdisatı gören,
hattâ Zât-ı Zülcelal'in rü'yetine mazhar olan nazar-ı nuranîsi, çeşm-i
istikbal-bînîsi, elbette Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in arkalarında teselsül
eden aktab ve eimme-i verese ve mehdileri görmüş ve onların umumu namına
başlarını öpmüş. Evet Hazret-i Hasan'ın (R.A.) başını öpmesinden, Şah-ı
Geylanî'nin hisse-i azîmesi var.
Nur Külliyatı Dördüncü Lema

Ekleme Tarihi: 25.12.2006 - 14:22
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Üsve-i Hasene su an offline Üsve-i Hasene  

273 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 02.10.2006
En Son On: 04.10.2009 - 00:52
Cinsiyeti: Erkek 
Allah Razı Olsun

Doğru yoldaki İslam âlimleri, ehl-i beyt sevgisini, son nefeste iman ile gitmek için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdır. Bunlarda Resulullahın zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her müslümanın vazifesidir.

Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktır. Eshab-ı kiramı sevmemek sapık olmaktır. Ehl-i beyti de, Eshab-ı kiramın hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktır.Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir.

Ehli beytin önemini peygamberimiz( s.a.v) şöyle bildirdi:

(Ehl-i beyti seveni Hak teâlâ sever, buğz edene de buğz eder.) [İbni Asakir]
(İslam'ın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.) [İbni Asakir]
(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve ehl-i beytimi sevmektir.) [İ.Neccar]
(Allah'n kitabı ve Ehl-i beytime uyan, hidayette olur, uymayan sapıtır.) [İ.Hibban]
(Ehl-i beytim, Nuh'un gemisi gibidir. Tutunan kurtulur, tutunmayan, boğulur.) [Taberani]
(Ehl-i beytime buğzeden, yüzüstü Cehenneme atılır.) [İ. Ahmed]
(Ehl-i beytime, Cehennemlikten başkası buğzetmez.) [İ. Ahmed]
(Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.) [İ. Ahmed]


Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.


MANEVÎ NESEB VE İMAN BAĞI İLE RASÛLULLAH (s.a.v) EFENDİMİZE BAĞLI OLAN MUTTAKİLER DE EHL-Î BEYTTEN SAYILMIŞTIR. ONLARI SEVMEK TE VACİPTİR

Bu konuda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

(Bütün muttakiler, Muhammed'in âlidir (ehl-i beytidir.)(Ali el-Muttakî, Kenzü'l-Ummâl, III, 89; (No:5624); Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X,
269.)
Ehl-i Beytimden bazıları kendilerinin bana insanların en evlâsı (en sevgilisi) olduğunu düşünüyorlar. Hâlbuki durum öyle değildir. Şüphesiz benim içinizdeki dostlarım, muttakilerdir. Onlar (nesep ve yer olarak) kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, değişmez.(Taberânî, el-Mu'cemu's-Sağîr, no: 318, Deylemî, Müsned, I, 287 (No:904)


Selam ve Dua ile.
Ekleme Tarihi: 25.12.2006 - 15:42
Bu mesajı bildir   Üsve-i Hasene üyenin diğer mesajları Üsve-i Hasene`in Profili Üsve-i Hasene Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 18:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Muhammed Abim ALLAH c.c. Razı olsun gül

Ekleme Tarihi: 25.12.2006 - 18:12
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  
Themenicon    EHL-İ BEYT İN ÖNEMİ-SEYYİDLER VE ŞERİFLER

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
EHL-i BEYT::: SEYYiDLERi
-----------------------------


Bismillehirrahmenirrahim

İslâm fıkıh terminolojisinde bir terim olarak Hz. Peygamber (s.a.s)'in hısımlarından kendilerine zekât verilmesi yasaklanan aile fertlerinin tamamını ifade etmek için kullanılmıştır. Bu anlamda ehl-i beyt; Hz. Peygamber (s.a.s.) ve ailesi, Ca'fer, Âkil, Abbâs ve aileleri Hz. Peygamber (s.a.s.)'in ailesi, eşleri ve çocuklarıyla Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ve onların çocukları ve kıyamete kadar gelecek torunlarının hepsine de ehl-i beyt denir. Peygamberimizin temiz soyunun bağlı olduğu Haşimoğullarına da ehl-i beyt denir. Eshab-ı kiramdan Selman-ı Farisi de ehl-i beytten sayıldı. Fakat özellikle Ehl-i beyt denilince, Hz. Ali, Hz Fatıma ve mübarek iki oğlu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin anlaşılır. (radıyallahü teâlâ anhüm) .
Resulullahın soyu, Hz. Fatımadan devam etti. Hz. Hasanın çocuklarına ve torunlarına Şerif, Hz. Hüseyinin nesline de Seyyid denir. Peygamber efendimizin temiz ve mübarek kanını taşıyan seyyidler ve şerifler, çeşitli ülkelerde yaşamaktadır. Her birisi güzel ahlak numunesi olup, yurdumuzda da sayıları pek çoktur.

Ehl-i beyt terimi Kur'ân-ı Kerîm'de Ahzâb sûresindeki şu âyette açıklanmıştır: "Ey Peygamber hanımları, evlerinizde oturun; eski câhiliyedeki gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın, zekâtı verin;Allah'a ve Peygamber'e itâat edin. Ey Peygamber'in ev halkı, Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister" (el-Ahzâb, 33/33). Rasûlullah (s.a.s)'in eşlerinin, diğer bir deyimle mü'minlerin annelerinin ev halkından olduğu bu âyetten anlaşılmaktadır. Ayette, "Ey ev halkı" ifadesiyle onlar kastedilmektedir. Çünkü âyetin başında "Ey Peygamber'in hanımları" hitâbı vardır. Bu terim, bir adamın hanımlarını ve çocuklarını kapsamaktadır. İbn Abbâs, Urve b. Zübeyr ve İkrime bu âyetteki ehlü'l-beyt lâfzından Hz. Peygâmber (s.â.s)'in hânımlarının kastedildiğini söylemişlerdir.

Ehl-i beyti sevmek imandandır

İmanın temeli ve en kuvvetli alâmeti, Allahü teâlâyı sevmek ve Allahın sevmediklerini sevmemektir. Son peygamberi Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için Allahü teâlâ gayri müslimleri sevmez. Hadis-i şerifte, İmanın temeli ve en kuvvetli alâmeti, Allah dostlarını sevmek ve O'nun düşmanlarına düşmanlık etmektir. buyuruldu.
Allahü teâlânın en çok sevdiği resûlü Muhammed aleyhisselâmdır. O'nun da en çok sevdiği Ehl-i beyti ve Eshâbıdır. Resulullah efendimiz, İslâmın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir. buyurdu.
Doğru yoldaki İslam âlimleri, ehl-i beyt sevgisini, son nefeste iman ile gitmek için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdır. Bunlarda Resulullahın zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her müslümanın vazifesidir. Çünkü imanın temeli ve en kuvvetli alameti, Allahı sevmek ve Allahın sevmediklerini sevmemektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, Allah dostlarını sevmek ve Onun düşmanlarına düşmanlık etmektir.) [İ.Gazali]
Hak teâlâ, Hz.İsaya da buyurdu ki:
(Yer ve gökteki bütün mahlukların ibadetini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [İ.Gazali]
Allahü teâlâ, Ehl-i beyte buyuruyor ki:
(Allah sizlerden ricsi [her kusur ve kirleri] gidermek istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor.) [Ahzab 33]
Peygamber efendimiz, Hz. Aliyi, Hz. Fatımayı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyini mübarek abâları ile örterek şöyle dua etti:
(İşte benim ehl-i beytim bunlardır. Ya Rabbi, bunlardan kötülüğü kaldır ve hepsini temiz eyle!) [Mesabih]
Her namazda, Âl-i Muhammed diye dua ettiğimiz Ehl-i beyt bunlardır. Allahü teâlânın en çok sevdiği resulü Muhammed aleyhisselamdır. Onun da en çok sevdiği Ehl-i beyti ve Eshabıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

Ehli beytin önemini peygamberimiz( s.a.v) şöyle bildirdi:

(Ehl-i beyti seveni Hak teâlâ sever, buğz edene de buğz eder.) [İbni Asakir]---------------------------------------------------------?
(İslamın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.) [İbni Asakir]------------------------------------------------------------?
(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve ehl-i beytimi sevmektir.) [İ.Neccar]
(Allahın kitabı ve Ehl-i beytime uyan, hidayette olur, uymayan sapıtır.) [İ.Hibban]
(Ehl-i beytim, Nuhun gemisi gibidir. Tutunan kurtulur, tutunmayan, boğulur.) [Taberani]
(Ehl-i beytime buğzeden, yüzüstü Cehenneme atılır.) [İ. Ahmed]
(Ehl-i beytime, Cehennemlikten başkası buğzetmez.) [İ. Ahmed]-----------------------------------------------------?
(Fatıma, Cennet hatunlarının üstünü, Hasan ve Hüseyin de Cennet gençlerinin yüksekleridir.) [Tirmizi]
(Ya Fatıma, Allahü teâlâ senin gazabın için gazap eder, senin rızan için razı olur.) [Hakim]
(Allah, Fatıma ve nesline Cehennemi haram kıldı.) [Hakim, Taberani] --------------------------------------------------------------------?
(En iyiniz, Ehl-i beytime iyilik edendir.) [Hakim]
(Ehl-i beytimi sevmeyen, ihtilafa düşer ve şeytana yoldaş olur.) [Hakim]
(Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.) [İ. Ahmed]
(Benim soyuma dil uzatarak, beni incitenlere, Allahü teâlâ çok azap yapar.) [Deylemi]----------------------------?
(Allahü teâlâ, oğlum Hasanla iki Müslüman ordunun arasını barıştırır.) [Buhari]
(Ya Rabbi, Hasan ile Hüseyini seviyorum. Sen de sev. Bunları sevenleri de sev!) [Tirmizi]------------------------------------------------------------?
(Fatıma benden bir parçadır. Onu inciten beni incitmiş olur.) [Hakim]
(Fatımayı Aliden daha çok severim, Ali, bana, Fatımadan daha çok kıymetlidir.) [Hakim]
(Kızım Fatımanın adı, Allah onu ve sevenlerini Cehennemden korur manasındadır.) [Deylemi]
(Aliyi ancak mümin olan sever ve ona ancak münafık olan buğzeder.) [Nesai]
(Aliyi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, Müslümanların günahını yok eder.) [İ. Asakir]
(Aliye düşman olanın düşmanı Allahtır.) [Ramuz]
(Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır.) [Deylemi]
(İlim on kısım. Dokuzu Alide, biri diğer halktadır. O, bu biri de onlardan iyi bilir.) [Ebu Nuaym]
(Aliyi seven, beni sevmiştir. Ona düşmanlık, bana düşmanlıktır. Onu inciten beni incitmiştir. Beni inciten de Allahı incitmiş olur.) [Taberani]
(İmanın birinci alameti Aliyi sevmektir.) [M.Ç.Güzin]
(Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenin, Sırat köprüsünde ayağı kaymaz.) [Deylemi, İ. Adiy]
(Eshabımı, ezvacımı ve Ehl-i beytimi seven, Cennette benimle beraber olur.) [Ramuz]
(benim evLADIMIN iyilerini allah RIZASI icin kerim tutun,onlara hürmet edin,iyi olmayanlaRINA da benim icin hürmet edin) (r.nasihin.)--------------------------------------------?

Peygamber (a.s.) Efendimizin asil soyu Ehl-i Beyt; soyunu devam ettirdikleri Rasûlün (a.s.) ahlakı ile ahlaklanıp üstün bir ahlakı ve örnek yaşantılarıyla, kerem sahibi, ihsan sahibi olmalarıyla ün yapmış, ibadette devamlılıkları, cefalara, ezalara göğüs germeleri, çileleri bile düşüneni olgunlaştıracak derecededir.

Hz. Fatıma, hayatında hiç yalan söylememiştir.

Hz. Ali ile aralarında bir şey vaki olsa Hz. Ali (r.a.) efendimiz, Ya Rasûlallah, sen bunu Fatımaya sor, o asla yalan söylemez. derdi.
Peygamber (a.s.)ın en küçük ve en sevgili kızı olan Hz. Fatıma hakkında İbn-i Hacer Haytemi, bütün dünya kadınlarının üstünü olduğunu söyler ve şu sebeplerden dolayı üstündür der:
Cenab-ı Hak, Hz. Fatımatüz Zehrayı Hz. Aliye yerden önce gökte nikahlamıştır.
Yüksek dereceli cennet kadınlarının en yücesidir.
Kadınlık adetinden cennet hurileri gibi uzak olması sebebiyle kendisine Zehra ismi verilmiştir.
Ömründe bir vakit kazaya namaz bırakmamıştır.
Efendimiz (a.s.)İn ahirete irtihalinden sonra hiç güldüğü görülmemiştir.
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyinin muhterem valideleri olmaları hasebiyle alemlerin hanımlarının efendisidir.
Efendimize olan aşk ve iştiyakından dolayı Efendimizin (a.s.) vefatından sonra yazılan hasretlik, üzüntü, ızdırap gibi bir amel hiç kimsenin defterinde yazılı değildir, Allahu alem...
Usame b. Zeyd b. Harise (r.a.)in rivayetinde geçtiği üzere;
Hz. Abbas (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) Sevgili Peygamberimizden;
Ya Rasûlallah Ehl-i Beytinizden en çok kimi seviyorsunuz? diye sordular. Rasulullah (a.s.) Efendimiz de: Bana en çok sevgili olan ciğer köşem Fatımatüz Zehradır. buyurdu.
Genç erkek ve genç kızlarımızın, Hz. Ali ile Hz. Fatıma (r.a.)nın sürdürdükleri hayat mücadelesinden çok ibretler almaları gerekiyor.

(Şu üç hürmeti gözetenin, dini ve dünyası muhafaza edilir, yoksa hiç bir şeyi korunmaz. İslama, Peygambere ve Onun nesline hürmet.) [Taberani]
[İslama hürmet, Dinin emirlerine riayet etmektir, Peygambere hürmet, sünnetine uymaktır, nesline hürmet seyyidlere, şeriflere hürmettir.]
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.
Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.
İmam-ı Aliyi çok sevmek, Ehl-i sünnet alametidir. Onu sevmek için, bir veya birkaç sahabiyi sevmemek, doğru yoldan ayrılmak olur.
Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste iman ile gitmeye sebep olur. Aklı az olan, iyi düşünemeyen bazı kimseler, burada yanılıyor. Sevmek için sevgilinin düşmanlarını sevmemek lazımdır diyorlar. İctihadları icabı olarak Hz. Ali ile muharebe etmiş olan Hz. Âişeyi ve Hz. Muaviyi ve Hz. Talha&yı ve Hz. Zübeyri, Ehl-i beyte düşman sanarak, bu büyük insanlara düşmanlık ediyorlar. Böylece doğru yoldan ayrılıyorlar. Halbuki, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, o muharebeler, dünya hırsından, mevki ve şöhret sevgisinden değil idi. İctihad ayrılığından idi. Muharebe etmek için değil, anlaşmak için karşı karşıya gelmişlerdi. Abdullah bin Sebe yahudisinin ve arkadaşlarının hilesi ile harbe yol açılmıştı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna inanmayanlar, yani Eshab-ı kiramı Ehl-i beyte düşman zan edenler, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere inanmamış olur. Âyet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Eshab-ı kiram, Ehl-i beytin sevgisini, imanlarının sermayesi edinmişlerdi. (Eshab-ı Kiram kitabı)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Babam zahir ve bâtın ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman ehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste imanla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefat edeceklerinde baş ucunda idim. Son anlarında şuuru azaldığında kendisine bu nasihatini hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O haldeyken bile, (Ehl-i beytin sevgisinin deryasında yüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena ettim.
Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktır. Eshab-ı kiramı sevmemek sapık olmaktır. Ehl-i beyti de, Eshab-ı kiramın hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktır.
Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Ahiret kazançlarını, hep bu sermaye getirecektir. Ehl-i sünneti tanımayanlar, bu büyüklerin orta, adil, halis sevgilerini bilmeyerek, ifratı seçerek, sevgide taşkınlık yaparak, orta ve adil sevgiyi sevmemek sanıyor. Ehl-i sünnete harici damgasını basıyorlar. Bu zavallılar bilemiyorlar ki, aşırı ve taşkınca sevmek ile hiç sevmemek arasında, bir de doğru, insaflı, orta derecede sevgi vardır. Hakkın yeri de, her şeyde ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasip olmuştur.
Sevmenin aşırı ve tehlikeli olması şöyledir ki, Hz.Aliyi sevmiş olmak için, diğer üç Halifeye düşman olmak lazımdır diyorlar. İnsaf etmeli, iyi düşünmeli, bu nasıl sevgidir ki, bu sevgiyi elde etmek için, Resulullahın Halifelerine, yani vekillerine düşmanlık şart oluyor? Bu nasıl sevgidir ki, insanların en iyisinin, Allah’ın habibinin, Allah’ın resulünün eshabına sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bu nasıl sevgidir ki, Allah resulünün mübarek hanımına, damadına, kayınbirader, kayınvalide ve kayınpederlerine sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bunlar, nasıl fena bilinir, nasıl kötülenir, nasıl temiz bilinmez ki, Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu, hepsine Cenneti vaad ettiğini Kuran-ı kerimde bildiriyor. Onun resulü Muhammed aleyhisselam da eshabı hakkında kötü konuşmayı yasak ediyor. Buna rağmen onlara kötü, pis, kâfir denilebilir mi? Bu nasıl iman, bu nasıl müslümanlıktır?

Farzdır her Müslümana, Ehl-i beyte muhabbet,
Ahirete imanla gitmeye sebep elbet.

O halde Ehl-i beyti tanıyıp öğrenmeli,
Resulün sevdiğini, Allah için sevmeli.

Ehl-i beyt, sırasıyla Ali ile Fatıma,
Hasan ile Hüseyin, bu dördünü unutma!

Resulullah buyurdu: (Ehl-i beytim bunlardır,
Yâ Rabbi, sen bunlardan her kötülüğü kaldır.

Bırakıyorum size, iki şey ey ümmetim,
Biri Kuran-ı kerim diğeri ehl-i beytim.

Bunlara tâbi olan, kavuşur hidayete,
Bunlardan ayrılanlar, düşerler dalâlete.

Ben ağaca benzerim, Fatıma gövdesidir,
Ali budağı, Hasan Hüseyin meyvesidir.

Ehl-i beytin her biri, Nuh’un gemisi gibi,
Bunlara tutunmaktır, kurtuluşun sebebi.

Öyle bir gemidir ki, ona binen kurtulur,
Binmeyenler boğulur, cümlesi helak olur.

Vallahi buğzedenler, benim ehl-i beytime
Acımadan atılır, yüzüstü Cehenneme.

Ehl-i beyti sevmeyen, saplanır ihtilafa
Şaşırır gerçek yolu, yoldaş olur şeytana.

İslamın esâsıdır, muhabbet ehl-i beyte,
Muhabbet etmeyenin iman girmez kalbine.)

Ehl-i beytten olanlar:

Ali kerreme Allah u vechehu

Hazret-i Ali için buyurdu Resulullah
(Aliye olan sevgi yakar, bırakmaz günah

Hikmet, on kısımdır dokuzu Alidedir
Biri halkta, Onu da herkesten iyi bilir.

İmanın alâmeti, vardır, bilmek gerekir
Birinci alâmeti, Aliyi çok sevmektir.)

Hazret-i Fatıma

Resulün dört kızından budur en sevgilisi,
Pek fazla idi zühdü, ahlâkı, hasenesi.

Yüzü pek parlak idi, Zehra denildi ona,
Hadis-i şeriflerle övüldü o Fatıma.

(Kadınların üstünü kızım Fatıma ile,
Neslini Allah haram kılmıştır, Cehenneme.)

Hazret-i Hasan

İslam halifesinin beşincisi o idi

Resulullaha güzel yüzü pek çok benzerdi,
Kerem sahibi idi, nesline şerif dendi.

Hazret-i Hüseyn

Mübarek ehl-i beytin beşincisi o idi

Neslinden gelenlere seyyid ismi verildi,
Hadis-i şeriflerle çok yerde methedildi.

(Hasan ile Hüseyni seviyorum yâ Rabbi,
İstiyorum sen de sev, bunların ikisini.

Bunlara buğzedene, sen dahi buğzedersin
En üstünü onlardır, Cennetteki gençlerin.)

Yâ ilâhi, Ehl-i beyt kavuştu nimetine,
Affeyle bizleri de, onların hürmetine.

Amin


TestFâtımatüz-Zehrâ es-Sıddîka (r anhâ)yı Ziyaret


-Fâtıma Vâlidemize Duâ ve Tahiyye-

Selâm üzerine olsun, ey Allahın Resûlünün kızı!
Selâm üzerine olsun, ey Allahın Nebîsinin kızı!
Selâm üzerine olsun, ey Allahın Habîbinin kızı!
Selam üzerine olsun, ey Allahın Dostununun kızı!
Selam üzerine olsun, ey Allahın temiz kıldığı Zâtın kızı!
Selâm üzerine olsun, ey Allahın emîn kıldığı Zâtın kızı!
Selâm üzerine olsun, ey Allahın yarattıklarının en hayırlısının kızı!
Selâm üzerine olsun, ey Allahın nebîlerinin, resûllerinin ve meleklerinin en üstünü olan Zâtın kızı!
Selam üzerine olsun, ey varlıkların en hayırlısının kızı!
Selâm üzerine olsun, ey kendisinden evvelki ve sonraki âlemlerin kadınlarının seyyidesi!
Selâm üzerine olsun, ey Resûlullahtan sonra insanların hayırlısının ve Allahın velîsinin zevcesi!
Selâm üzerine olsun, ey cennet ehli gençlerinin efendileri olan Ha ve Hüseynin annesi!
Selâm üzerine olsun, ey Sıddıkatüş-Şehîde!
Selâm üzerine olsun, ey Allahın kendisinden râzı olduğu, ve onun da Allahtan râzı olduğu hanımefendi!
Selâm üzerine olsun, ey fazîlet ve zekâ sahibi hanımefendi!
Selâm üzerine olsun, ey insan hûrîsi olan hanımefendi!
Selâm üzerine olsun, ey muttakî ve nakî hanımefendi!
Selâm üzerine olsun, ey zulme uğramış ve hakları zorla elinden alınmış olanların hanımefendisi!
Selâm üzerine olsun, ey düşmanlarını çiğneyen bir arslan ve onları kahreden bir kahraman olan kadınların efendisi!
***
Selâm üzerine olsun, Ey Resûlullahın Kızı Fâtıma!

Allahın rahmet ve bereketleri üzerine olsun. AllaHın salâtı da sana, ruhuna ve bedenine olsun. Ben şahitlik ederim ki, şüphesiz , Rabbinin beyyinesinde (âyetinde) adı geçen bir kimsesin. Şüphesiz ki; kim seni hoşnut ederse Resûlullah .(s.a.v ) Efendimizi hoşnut etmiş olur. Kim de sana cefa ederse Resûlullah (s.a.v) Efendimize cefa etmiş olur. Kim sana eziyet ederse Resûlullah (s.a.v) Efendimize eziyet etmiş olur. Kim sana baglanirsa şüphesiz Resûlullah (s.a.v) Efendimize bağlanmış olur. Kim de sninle olan bağını koparırsa, şüphesiz Allah Resûlü (s.a.v) Efendimizle olan bağını koparmış olur. Şüphesiz ki ondan bir parçasın ve onun iki göğsünün ortasında bulunan ruhusun.

Allaha, Resûlüne ve meleklerine karşi şehâdet ederim ki, ben sen den ve senin râzi oldugun kimseden râziyim. Sen kime kizginsan ben de ona kizginim. Senin uzak oldugun kimseden ben de uzagim. Senin yöneldigin kimseye ben de yönelmişim. Senin yüz çevirdiğin kimseden ben de yüz çevirmişim. Senin buğz ettiğin kimseye ben de buğz ediciyim. Senin sevdiğin kimseyi ben de severim.
Allah; Şehîd (Görüp gözetleyici), Hasîb (Yardımcı), yapılanların karşılığını veren ve kendisine dönülecek Zât olarak yeter...!
Ves-selâmu alâ men ittebeal-Hüdâ...
(Arapçadan çeviri: Yusuf T.

HZ.MUHAMMED (SAV)'İN KUTLU SOYU:

SEYYİDLER

Peygamber Efendimiz (sav)in kızı Hz. Fatma (ra)dan olan torunu Hz. Hasan (ra) soyundan gelen kişilere İslam kültüründe seyyid adı verilmektedir. Önceleri, Hz. Muhammed (sav)in diğer torunu olan Hz. Hüseyin (ra)ın soyundan olan şahıslar da seyyid olarak nitelendirilmekteydi. Ancak daha sonra, bu kişiler şerif olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Günümüzde ise böyle bir ayrım hemen hemen hiç kalmamıştır. Müslüman aleminde, hem Hz. Hasan (ra) nesli hem de Hz. Hüseyin (ra) nesli seyyid diye isimlendirilmektedir.

Arapça olan seyyid kelimesi Türkçede efendi, bey, ileri gelen baş, reis gibi anlamlara gelmektedir. Hadis-i şeriflerde bu ifade, kabile başkanı, topluluğun ileri gelen seçkin kimseleri gibi manalarda kullanılmıştır. Seyyidler, bazı İslam coğrafyalarında habib, emir ya da mir olarak da adlandırılmaktadır.

Büyük hadis alimleri İmam Buhari ve Tirmizi, seyyid kelimesini ilk olarak Resulullah (sav)ın Hz. Hasan (ra) için kullandığını söylemektedirler. Resul-ü Ekrem (sas), bir gün minberde bulunduğu bir sırada yanındaki Hasan (ra)'ı işaret ederek, "Bu oğlum seyyiddir. Umulur ki Allah onun vasıtasıyla iki Müslüman fırkanın barışmasını sağlar" demiştir. (Buhari, Sulh, 9; Fedailul-Ashab, 22; Tirmizi, Menakıp, 31). Peygamberimiz (sav) başka bir hadis-i şerifinde de; "Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin iki seyyididirler" (Tirmizi, Menâsık, 31) buyurmuştur.

Hz. Muhammed (sas), tüm Müslüman aleminin şevk ve heyecanla beklediği, Ahir Zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (as)nin da kendi soyundan olacağını şöyle müjdelemiştir:

"Biz, Abdulmuttalib'in çocukları cennet ehlinin seyyidleriyiz. Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi" (İbn Mace, Fiten, 34)

Müslümanlar Seyyidlere Daima Büyük Bir Sevgi ve Saygıyla Yaklaşmışlardır

Müslümanlar Resulullaha duydukları sevgiyi ve muhabbeti, onun kutlu soyundan gelen seyyidlere karşı da daima göstermişlerdir. Müslümanların kalplerindeki coşkun Ehl-i Beyt sevgisinden dolayı, Hz. Muhammed (sas)'in torunlarının soyundan gelenler Müslümanlarca her zaman için büyük bir itibar görmüştür. Hemen hemen bütün İslam ülkelerinde seyyidler dünyevi muamelelerde farklı bir konumda tutulmuş, onlara çeşitli kolaylıklar sağlanmaya çalışılmıştır.

Tarihteki her İslam devletinde, seyyidler zümresinin işleriyle ilgilenen özel bir kurumun bulunmuş olması ve bu müessesenin başında bulunan kimsenin (Nakîbul-Eşrâf efendi) de makamca en yüksek olan kişilerden biri olarak değerlendirilmesi, bu durumun en açık delilidir.

Seyyidler Farklı Coğrafyalara Nasıl Yayılmışlardır?

Dört halife döneminde İslam ahlakını tebliğ etmek için Asya ve Afrikanın pek çok bölgesine giden Müslümanlar olmuştur. Bu tebliğ yolculukları bilhassa Hz. Ömer (ra) ve Hz. Osman (ra) zamanında iyice yoğunlaşmıştır. Kuran ahlakını tüm insanlara anlatmak için yola çıkanların arasında pek çok seyyid de olmuştur. Bu seyyidler çoğunlukla gittikleri bölgelere yerleşmişler ve o bölgenin yerli halkıyla kaynaşmışlardır.

Ancak göç eden seyyidlerin büyük çoğunluğu, göç eden diğer Müslümanlar gibi, Dört Halife Döneminden sonra başa gelen Emevilerin katı tutumu nedeniyle Arabistandan ayrılmışlardır.

Hz. Hasan (ra)nın ve Hz. Hüseyin (ra)in şehit edilmelerinden sonra, seyyidlerin göç hareketleri iyice hız kazanmıştır.

Göçler, o zamanki İslam Devletinin sınır bölgeleri olan Mağrib (Fas), Kafkasya, Maveraünnehir, Horasan, Taberistan, Yemen gibi yerlere olmuştur. Bu seyyid göçleri neticesinde Fasta İdrisiler, Yemende Süleymaniler, İranda Zeydiler gibi pek çok hanedanlık kurulmuştur.

Pek çok seyyid, Moğol ve Türk devletlerine sığınmış, buralardaki yerel halk ile kaynaşmıştır. Hatta kimi zaman, Kafkasyada kurulan Nogay Hanlığında olduğu gibi devletin kurucuları arasında dahi yer almışlardır.

Türkiyeye de Farklı Dönemlerde Seyyid Göçleri Olmuştur

Türkiye, en uzun ömürlü ve en geniş topraklara sahip Türk-İslam Devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun tek varisi olması itibariyle seyyidlerin yoğun olarak yerleştiği ülkelerden biridir. Günümüzde yurdumuzun pek çok yerine dağılmış olmakla beraber daha ziyade Ankara, Siirt, Şanlıurfa, Erzurum, Elazığ, Erzincan, Adana, Iğdır gibi şehirlerde daha yoğun olarak yaşamaktadırlar. Bu seyyidlerin çoğu, ilk seyyid göçleriyle beraber Anadoluya gelip yerleşmişlerdir. Ancak daha sonra da çeşitli vesilelerle Türkiye topraklarına olan göç hareketi devam etmiştir. Özellikle Osmanlı-Rus Savaşları ve Rus-Kafkas Savaşları sırasında Anadoluya göç eden çok sayıda Kafkasyalının arasında bir çok seyyid de bulunmaktadır. Bu seyyidler daha ziyade İç Anadolu Bölgesine yerleştirilmişlerdir.

Türk-İslam Kültüründe Seyyidlere Verilen Değer

Türk-İslam devletlerinde ülkenin en saygın ve önde gelen kişileri askerler olarak kabul edilirdi. İdareciler ve halk, seyyidleri de askeri sınıfa mensupmuş gibi değerlendirmişler ve onlara büyük bir itibar göstermişlerdir. Tüm vergilerden ve harçlardan muaf tutulmuşlardır. Devlet herhangi bir maddi sıkıntı yaşamamaları için kendilerine aylık bağlamıştır.

Kimi zaman yerel yöneticiler usulsüz uygulamalarda bulunup seyyid ve şeriflerden vergi almaya çalışmışlardır. Ancak merkezden yapılan düzenlemelerle bu tür muamelelerin önüne geçilmiştir. Hz. Peygamber (sav) soyundan gelen kişilerin hiçbir şekilde incitilmemesi ve onlara son derece saygılı davranılması yönünde bir çok padişah fermanı bulunmaktadır.

Evliya Çelebi gibi pek çok Osmanlı tarihçisi, seyyidlerin çoğunun oldukça alçakgönüllü ve ince düşünceli olduklarını, seyyidliklerini belli etmekten kaçınan bir ahlaka sahip bulunduklarını ifade etmiştir. Ancak zaman içinde, seyyidlerin sahip oldukları imtiyazlardan faydalanmak isteyen art niyetli kişiler ortaya çıkmıştır.
Günümüzde seyyidler, yurdumuzun pek çok yerine dağılmış olmakla beraber daha ziyade Ankara, Siirt, Şanlıurfa, Erzurum, Elazığ, Erzincan, Adana, Iğdır gibi şehirlerde daha yoğun olarak yaşamaktadırlar.

Müteseyyid (sahte seyyid) olarak adlandırılan bu kişilerin sayıları hızla artınca, Devlet-i Ali Osmaniye’nin vergi kaynaklarında meydana gelen ciddi azalmanın önüne geçmek ve seyyidlik makamının namını korumak için bazı önlemler alınmıştır. Seyyid olduğunu iddia eden herkes hakkında detaylı incelemeler yapılmıştır. Seyyid ve şeriflerin silsilelerini ve secere-i tayyibe denilen soy kütüklerini kaydedip koruyan nakübüleşraf isimli bir müessese kurulmuştur. Bu müessese ilk olarak Sultan Çelebi Mehmet zamanında kurulmuş, Fatih Sultan Mehmet döneminde kaldırılmış, II. Bayezid devrinde yeniden ihya edilmiştir.

Sahte seyyidlerin, gerçek seyyidler arasına karışmasına mani olmak için taşraya naib (İstanbulda yaşayan ve seyyidlerin başı olarak görülen nakibüleşraf efendinin vekillerine bu isim verilir) denen özel görevliler gönderilmiş ve teftiş defterleri tutulmuştur. Bu defterler, herhangi bir seyyidlik iddiası üzerine merkezden yürütülen inceleme esnasında, söz konusu isimlerin kayıtlı olup olmadığını bulmakta kolaylık sağlaması için, seyyidliği ortaya koyan mevcut delillere dayanılarak hazırlanmıştır. Nakibüleşrafın başındaki kişi, Osmanlı sarayında oldukça önemli bir yere sahipti. Osmanlı padişahlarının tahta çıkışlarında (cülus merasiminde), kendilerine ilk önce nakibüleşraf efendi bağlılık bildirirdi. Osmanlı bayram törenlerinde, hünkar arz odasından çıkıp tahta oturduğunda nakibüleşraf efendi bir dua ile bayram merasimini açardı.

Hem cülus merasimlerinde hem de bayram törenlerinde, nakibüleşraf sultanı tebrik ettiği esnada padişah hürmeten ayağa kalkardı. Resmi yazışmalarda nakibüleşraflara özgü muayyen ünvanlar kullanılırdı.

Nakibüleşraftan sonra seyyidlerin en büyük amiri olan ve alemdar ünvanı verilen kişiler, sefer sırasında saraydan çıkarak ordu ile beraber gidecek olan sancak-ı şerifi taşırlardı. Sancak-ı şerifin gidiş ve gelişinde, nakibüleşraf efendi ile seyyid ve şerifler sancak merasimine katılarak tekbir alıp salavat getirirlerdi.

Anadolu topraklarında yaşayan seyyidler daha ziyade ulema (din bilginleri) sınıfına mensupturlar. Genelde imamlık, hatiplik, kadılık, müftülük, medrese hocalığı gibi görevlerde bulunmuşlardır.

Osmanlılarda seyyid kabul edilmek için baba tarafı soyunun Hz. Muhammed (sav)e kadar uzanması yeterli görülmüştür. Ancak diğer İslam devletlerinde pek rastlanmayan bir şekilde, yalnızca anne tarafından seyyit olmanın da mümkün olduğu kanaati kabul görmüştür.

Osmanlı İmparatorluğunda al-i Abbas soyu (Resulullah (sav)in amcasının soyu) da seyyidler gibi itibar görmüştür.

EHL-İ BEYTİ SEVMENİN GEREĞİ VE FAZİLETİ

Tasavvufi yazılar..Allahu Teâlâyı seven kimse, elbette Onun sevdiklerini de sever. Önce Allahın Habibi Hz. Rasûlullahı (s.a.v) sever. Sonra ona ait olan, ondan sayılan, onunla anılan her şeyi sever. Sevmesi de gerekir. Bunların başında Ehl-i Beyt gelir.

EHL-İ BEYT KİMDİR?

Ehl-i Beyt, Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin ailesi ve evlâtlarıdır. Müminlerin anneleri, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhüm), Ehl-i Beytin şerefli ferdleridir.( Râzî, Tefsir-i Kebir, XXV, 181)

Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin şerefli nesebi Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin vasıtasıyla devam ettiği için, onların kıyamete kadar gelecek olan evlâtları da Ehl-i Beytin birer parçasıdır Onları sevmek her müminin vazifesidir. Bu sevgi çok şerefli ve gereklidir. Kalbinde azıcık Ehl-i Beyt sevgisi bulunmayan kimse, Hz. Rasûlullahın sevgisinde yalancıdır.

Aşağıda vereceğimiz ayet ve hadislerde görüleceği üzere, Hz. Rasûlullahın kendisine tâbi olan amcaları ve onların çocukları da Ehl-i Beytten sayılmıştır.( Bkz:Ibn Atıyye, el-Muharrarul-Veciz, IV, 384. (Beyrut, 1993))

Allah Teâlâ, Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin ehl-i beytini bizzat Kuranda zikretmiş ve onlara şu şekilde iltifatta bulunmuştur:

Ey Peygamber hanımları! Namazı kılın, zekâtı verin; Allaha ve Rasûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. (Ahzab/33)

Ümmü Seleme validemiz (r. anha) demiştir ki: Bu âyet-i kerime benim evimde indi. Hz Rasûlullah (s.a.v) Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyini çağırdı. Onları Hayber yapımı geniş bir elbisenin altına topladı, kendisi de içine girdi ve:
İşte bunlar benim ehl-i beytimdir buyurdu. Sonra inen ayet-i kerimeyi okudu ve:

Allahım! Onlardan kötülükleri gider. Onları tertemiz et! diye duâ etti. Ben: Yâ Rasûlellah, ben Ehl-i Beytten değil miyim? dedim. Hz. Rasûlullah (s.a.v),
Sen benim ehlimsin. Sen zaten hayır içindesin buyurdu.( Taberî, Câmiül-Beyân, Cüz:XXII, Shf:7; Ibnu Kesir, Tefsir, VI, 412-413.)

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, Ashâb-ı kirâmı ve ümmetim Ehl-i Beytin hukunu iyi koruma konusunda şiddetle uyarmıştır:

Zeyd b. Erkam (r.a) anlatıyor: Allah Rasûlü (s.a.v), Mekke ile Medine arasında Hummen denilen suyun başında bir hutbe verdi. Allaha hamd, sena ve zikirden sonra şöyle buyurdu:

Ey insanlar! Dikkat ediniz; ben bir beşerim. Rabbimin ölüm elçisinin gelmesi ve benim ona icabet edip aranızdan gitmem yakındır. Sizlere hukuku ağır iki kıymetli emanet bırakıyorum. Birincisi Allahın Kitabıdır. Onda nur ve hidayet vardır. Allahın Kitabına sımsıkı sarılın. Onunla meşgul olun, onu öğrenin, öğretin; hükümlerini anlayın. İkinci emanet Ehl-i beytimdir. Ehl-i Beytim hakkında Allahtan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allahtan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allahtan korkmanızı hatırlatırım. Zeyd b. Erkamı dinleyenler arasında bulunan Husayn b. Sebre,

Ey Zeyd, Rasûlullahın (s.a.v) zevceleri de Ehl-i Beytten midir? diye sordu, Zeyd (r.a),

Tabi ki Efendimizin hanımları da Ehl-i Beyttendir. Fakat Rasûlullahın (s.a.v) haklarının korunmasını istediği Ehl-i Beyt, kendilerine sadakanın haram olduğu kimselerdir dedi. Husayn,

Onlar kimdir? diye sorunca Zeyd b. Erkam (r.a),

Alinin ailesi, Akîlin ailesi, Cafer ve Abbasın âilesidir dedi. Husayn,

Bunlara sadaka haram mıdır? diye sorunca, Zeyd (r.a),

Evet dedi. (Müslim, Fedâilüs-Sahâbe, 36; Nesâî, Sünen-i Kübrâ, Menâkıb, 9.)

Âlimlerin ekseriyetine göre Ehl-i Beyt, Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin şerefli aileleri, kızı Hz. Fâtıma, damadı Hz. Ali, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhüm) ve kıyamete kadar oların sulbünden gelen zürriyetleridir. Yani Hz. Hüseyinin torunları olan seyitler ve Hz. Hasanın torunları olan şerifler Ehl-i Beytin günümüzdeki şerefli mensuplarıdır. Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin şerefli nesli, kıyamete kadar hiç kesilmeyecektir.

Hz. Hüseyinin (r.a) oğlu Ali Zeynelâbidîn (rah), babası Hz. Hüseyinin şehid edilmesinden sonra, Şamlılar tarafından esir edilerek Dımeşka getirildi. Onu böyle gören zalim bir Şamlı: Sizin kökünüzü kazıyan ve fitnenin başını kesen Allaha hamdolsun! diye, güya onların fitne başı olduğunu ima etmeye çalıştı. Zeynelâbidîn (rah), adama,

Sen Kuranı okudun mu? diye sordu, adam,

Evet, okudum dedi. Zeynelâbidîn (rah),

Sen, Allah Teâlânın, Resûlüm, onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum (Şûrâ/23)
âyetini okumadın mı? diye sordu. Adam,

Bu ayette sevilmesi emredilen yakınlar siz misiniz? diye sorunca, İmam, Evet, onlar biziz dedi.( Taberî, Cüz:XXV, Shf:33 (Beyrut, 1995); Suyûtî, ed-Dürrü1-Monsûr, VII, 348)



Bir gün İmam Azâm (rah) hocası İmam Cafer es-Sadık hazretlerinden ilim ve hadis dinlemeye gelmişti. Hocası elinde bir asa ile çıkageldi. İmam Azam (rah), Ey Rasûlullahın evlâdı, siz henüz asaya ihtiyaç duyacak bir yaşta değilsiniz dedi. Cafer es-Sâdık (rah),

Evet dediğin gibidir, fakat bu elimdeki asa Hz. Rasûlullahın asasıdır; onu bereket için yanımda taşıyorum dedi. İmam Azam (rah), hemen ileri atılıp bastona sarıldı ve, Ey Rasûlullahın evlâdı, müsaade buyurun, onu öpeyim dedi. Cafer es-Sâdık (rah) hemen kolunu açtı ve İmam Azama göstererek:

Vallahi sen bilirsin ki bu ten Hz. Peygamberin hücrelerini taşıyan bir tendir ve şu gördüğün kıllar da onun kılındandır. Onu öpmüyorsun da asayı öpmek istiyorsun! dedi. Bununla, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyinin zürriyetinin Hz. Peygamberin (s.a.v) bir parçası olduklarını hatırlattı (Bkz: Muhammed Besyûnî, es-Seyyidc Fâtımatuz-Zehrâ, 37. (Beyrut, 1990))



EHL-İ BEYTİ SEVMEK İMANIN ALÂMETİDİR



Allah Teâlâ, müminlere Resûlünün sevilmesini farz kıldığı gibi onun parçası olan ve kendisine inanan yakınlarının da sevilmesini, bu şekilde Peygamberin (s.a.v) sevindirilmesini istiyor. Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

Resûlüm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum. (Şûrâ/23)

İbn Abbas (r.a) naklediyor: Bu ayet-i kerime indiği zaman, bazıları, Yâ Resûlellah! Sevmemiz vacip olan bu yakınlarınız kimlerdir? diye sordular; Efendimiz (s.a.v),
Ali, Fâtıma ve onların çocukları Hasan ile Hüseyin buyurdu. (Tabarânî, el-Kebîr, No: 2641; Heysemî, Mecmauz-Zevâid, IX, 168)

Efendimiz (s.a.v), başka bir hadislerinde, onları dost edenleri kendisinin de dost edeceğini, onlara düşmanlık edenlere kendisinin de düşman olacağını beyan buyurmuştur. (Hâkim, Müstedrek, III, 149; Tabarâni, el-Kebîr, No:2619, 2620)

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Ehl-i Beytin sevgisinin, kendisini sevmekten ileri geldiğini şöyle belirtmiştir:

Sizi nimetleriyle rızıklandırıp gıdâlandırdığı için Allahı seviniz. Beni Allahı sevdiğiniz için seviniz. Ehl-i Beytimi de beni sevdiğiniz için seviniz. (Tirmizî, Menâkıb, 32; Hâkim, Müstedrek, III, 150.)

Efendimizin zevcesi Ümmü Seleme (r. anha) anlatıyor:

Resûlullah (s.a.v) Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyinle yemek yedi. Yemekten sonra, onları üzerindeki elbise ile sardı ve,

Allahım! Bunlara düşman olana sen de düşman ol; bunları seveni sen de sev!
diye duâ etti. (Ebû Yalâ, Müsned, No:6951; Heysemî, Mecmauz-Zevâid, IX, 166-167.)

Resûlullah (s.a.v) Efendimizin amcası Abbas (r.a) bir gün üzüntülü bir şekilde, Efendimizin huzuruna geldi ve,

Yâ Resûlellah! Kureyş bizden ne istiyor; birbirleriyle karşılaşınca güler yüz gösteriyorlar, bizimle karşılaşınca yüzleri değişiyor! diye şikâyet etti. Allah Resûlü (s.a.v) bu hâle çok gazaplandı; yüzü kıpkırmızı oldu. Sonra,
Allaha yemin ederim ki, bir kalp sizleri Allah ve Resûlü için sevmedikçe o kalbe iman girmiş olmaz
buyurdu ve şöyle devam etti:

Ey insanlar! Kim amcama eziyet ederse, bana eziyet etmiş olur. Hiç şüphesiz bir kimsenin amcası babası gibidir. (Tirmizî, Menâkıb, 28; Ahmed Müsned, I, 207.)

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Hz. Aliye hitaben: Yâ Ali, seni ancak mümin olanlar sever; sana ancak münafıklar buğzeder.
buyurmuştur.( Müslim, iman, 131; Tirmizî, Menâkıb, 20; Nesâî, iman, 19.)

Allah Resûlü (s.a.v), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a) için, Bunlar benim evlâdımdır; evlâdımın çocuklarıdır. Allahım! Ben onları seviyorum, sen de sev. Allahım, onları sevenleri de sev!
diye duâ etmiştir. (Tirmizî,Menâkıb, 50; Beğavî, Mesâbihus-Sünne, IV, 194. (No: 4829))

Büyük arif Muhyiddin b. Arabî hazretleri (k.s) demiştir ki: Allah Resûlü (s.a.v), Allah Teâlânın emriyle bizden yakınlarına muhabbet etmemizi istemiştir. (Şûrâ/23) Bundan sonra bir mümin Hz. Peygamberin (s.a.v) bu talebim kabul etmezse, yarın kıyamet gününde ona hangi yüzle bakacak ve onun şefaatini nasıl umacaktır?

Bir sadık âşık demiştir ki: Sevgilinin yaptığı her şey sevgilidir. Eğer senin Allah ve Resûlü için muhabbetin sahih ise, Hz Peygamberin (s.a.v) Ehl-i Beytini de seversin. Herkesin imanı onların muhabbeti ile ölçülür. (Ibnu Arabî, el-Futûhâtu1-Mekkiyye, I, 29. Bölüm. (Özetle alındı))



EHLİ BEYT, KIYAMETE KADAR DEVAM EDER; HER MÜMİNE ONLARA HÜRMET ETMEK VE HAKLARINI KORUMAK GEREKİR



Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

Şüphesiz, (âhirete) çağrılıp gitmem yakındır. Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi, Aziz ve Celil olan Allahın kitabı Kuran. Diğeri de gözümün nuru ehl-i beytimdir. Allahın kitabı Kuran; semadan yeryüzüne uzatılmış (ilâhî ve nuranî) bir iptir. Lâtif ve Habir olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki: Kuranla ehl-i beytim (âhirette) Havz-ı Kevserin başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Öyleyse, sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!

(Ahmed, Müsned, 111,17;V,182;Tabarânî, el-Mucemu1-Kebir, V, 154 (No:4922, 4923). Bkz: Tirmizî, Menâkıb, 32 (No:3788. Aynı konuda biraz farklı bir rivayet))



Hz. Resûlullahın (s.a.v) gerçek âşığı Ebû Bekir Sıddîk (r.a) demiştir ki:

Resûlullahın Ehl-i Beytini sevip memnun ederek Resûlullahın (s.a.v) hatırını gözetin. Vallahi, Resûlullahın yakınlarının haklarını korumak, benim için kendi yakınlarımın haklarını korumaktan daha sevimlidir. (Buhârî, Fedâilü Ashâbin-Nebi, 12.)

Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

Sizin en hayırlınız, benden sonra Ehl-i beytime karşı en hayırlı davranan kimselerdir (Hâkim. Müstedrek, III, 311; Ebû Yalâ, Müsned, No:5924)

Allaha yemin ederim ki, bana ve ehl-i beytime buğzeden ve bizi kızdıran kimse, muhakkak cehenneme girer. (Hâkim, Müstedrek, III, 150; ibnu Hıbbân, el-Ihsân, XV, 435. (No:6978).)

Ehl-i Beytim Nuhun gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur. (Hâkim, Müstedrek, III, 151; Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638.)

Rabbim bana, Ehl-i Beytim içinde kim Allahın birliğini ve benim peygamberliğimi kabul ederse ona azap etmeyeceğini vaadetti. (Hâkim, Müstedrek, III, 150.)

Şu hâdiseden ibret alalım:

Ashabın hafız ve ileri gelen âlimlerinden Zeyd b. Sâbite (r.a) binmesi için bir hayvan getirildi. Abdullah b. Abbas (r.a) hemen üzengisini tutup binmesine yardımcı olmaya çalıştı. Zeyd (r.a), Ey Resûlullahın amcaoğlu, lütfen böyle yapma, üzengiyi bırak! dedi. İbn Abbas (r.a):

Biz âlimlerimize ve büyüklerimize karşı böyle davranmakla emrolunduk dedi. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit (r.a), Elini bana verir misin? dedi ve İbn Abbas elini uzatınca onu öptü ve, biz de Hz. Peygamberin ehl-i beytine karşı böyle davranmakla emrolunduk dedi. (lbnu Abdilberr, Beyâni1-tlm, I, 127; Kandehlevî, Hayâtus-Sahâbe, II, 440. Son kısmı hâriç bkz: ibnu Hacer, el-lsâbe, No:2888; (Beyrut, 1995); Hâkim, Müstedrek, III, 423.)



Müfessir İbn Kesir (rah) demiştir ki: Ehl-i Beyte karşı hayır tavsiyede bulunan, onlara karşı iyiliği, hürmet ve ikramı emreden kimseyi yadırgamayız. Çünkü onlar tertemiz bir zürriyetten gelmektedirler. Onlar, övünme, nesep ve itibar yönünden yeryüzündeki en şerefli hanenin evlâtlarıdır. Özellikle Hz. Rasûlullahın şerefli sünnetine tâbi olan ve ondan hiç ayrılmayan Ehl-i Beyt, bu hürmet ve hizmete en lâyık kimselerdir. Çünkü Efendimiz (s.a.v) sahih bir hadiste:

Size iki tane hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Allahın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beytimdir. Kuran ve Ehl-i Beytim, kıyamette havzın başında bana kavuşana kadar birbirinden ayrılmayacaktır
buyurmuştur. (Ibnu Kesir, Tefsir, VII, 201. (Riyad, 1997))

Müfessirlerin imamı Fahruddin er-Râzî (rah.) demiştir ki:

Resûlüm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum
âyet-i kerimesi (Şûrâ/23) Resûlullahın (s.a.v) Eh-i Beytini ve Ashabını sevmenin vacip olduğunu göstermektedir. Allah Resûlü (s.a.v) sahih hadislerinde:

Fatıma benden bir parçadır; onu üzen beni de üzer (Ibnu Kesir, Tefsir, VII, 201) buyurmuş, Hz. Aliyi, Hasan ve Hüseyini sevdiğini belirtmiştir. Efendimizin sevdiği kimseleri sevmek, bütün ümmete vaciptir. Sonra, her namazın sonunda Hz. Peygamberin Ehl-i Beytine salât ve selâm okunması, bütün ümmete emredilmiştir. Bu büyük bir makamdır; onlardan başka hiç kimseye nasip olmamıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, Hz. Peygamberin Ehl-i Beytini sevmek vaciptir.

Yukarıdaki âyetin içine Efendimize iman ve itaat eden bütün Sahâbe-i Kiram da girmektedir. Onlar da Efendimizin yakınlarıdır. Kısaca, Ehl-i Beyti ve Ashâb-ı Kiramı sevmek vaciptir.

Bir hadiste: Eh-i Beytim Nûhun gemisine benzemektedir. Ona binen kurtulur; binmeyen suda boğulur
buyrulmuştur. Bir diğer hadiste ise: Ashabım yıldızlar gibidir; hangisine tâbi olursanız doğru yolu bulursunuz buyrulmuştur. Şu anda bizler, ilâhî teklif denizinde bulunuyoruz. Bu arada şüphe ve şehvet dalgalan da devamlı bize çarpıp durmaktadır. Denizde giden bir kimsenin iki şeye ihtiyacı vardır. Birisi, kusuru bulunmayan ve içine su geçilmeyecek şekilde sağlam bir gemi.

Diğeri de, yön tayin edecek açık parlak yıldızlar. Bir kimse sağlam bir gemiye biner ve parlak yıldızlarla yönünü belirlerse, hedefine selâmet içinde ulaşır. Bunun gibi, biz ehl-i sünnet cemaatı da, Hz
Peygamberin Ehl-i Beytinin muhabbet gemisine bindik ve gözlerimizi hidayet semasının yıldızlan olan Ashâb-ı Kirama diktik; böylece yol alıyoruz. Bu durumda Allah Teâlâdan ümidimiz bizleri dünya ve âhirette selâmete ulaştırmasıdır. (Râzî, Tefsir-i Kebir, XXVII, 143.)

İmam Şafiî (rah.) başka bir sözünde Ehl-i Beyt sevgisinin farz olduğunu şöyle dile getirir:

Ey Resûlulllahın Ehl-i Beyti! Sizi sevmek bize farzdır. Allah indirdiği Kuranda böyle emretmiştir. Size salât okumadan namaz kılanın namazının kabul olmaması, sizin için en büyük bir övünç kaynağıdır ve bu size kâfidir. (Muhammed Afif ez-Zabî, Divânuş-Şâfii, 72)

Allah ve melekleri devamlı Peygambere salât ediyor; ey müminler siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin. (Ahzab/56.)Âyeti nazil olunca, Ashabtan bazıları, Rasûlullah (s.a.v) Efendimize gelerek:

Yâ Rasûlellah! Size nasıl selâm vereceğimizi biliyoruz, fakat size, Ehl-i Beytinize nasıl salât okuyalım? diye sordular. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

Şöyle deyin:

Allahım! Efendimiz Muhammede ve onun âline (ailesine ve zürriyetine) salât et. Peygamberin İbrahime ve âline salât ettiğin gibi. Allahım! Efendimiz Muhammede ve onun âline (ailesine ve zürriyetine) bereket ihsan et, onları mübarek kıl. Peygamberin İbrâhime ve âline bereket verdiğin gibi. (Buhârî, Ehâdisül-Enbiyâ, 10; Müslim, Salat, 65-69.)

Bu ayet ve hadislerden hareketle İmam Şafiî (rah), namazın son oturuşunda Efendimize salât okumayı namazın farzlarından saymıştır. Getirilecek salâtın en kısasının, tercih edilen görüşe göre Allahümme salli alâ Muhahemmedin ve âlihi olduğu belirtilmiştir. (Şirbînî, Muğnil-Muhtâc, I, 270 (Beyrut, 1997. Tahriçli Baskı); Zuhaylî, el-Fıkhul-Islâmî ve Edilletühû, I, 670.)Yukarıda geçen sözle bu kasdedilmiştir.

Meşhur şair Ferazdak, Ehl-i Beytten Zeynelâbidini tanıtırken bir beytinde şöyle söyler: O öyle bir ailedendir ki, onları sevmek din, onlara buğzetmek küfürdür. Onlara yakınlık kurtuluş ve emniyettir. (Ebû Nuaym, Hilyetül-Evliyâ, III, 139; Ibnu Hacer el-Heytemî, es-Savâikul-Muhrika, II, 574)



AHİR ZAMANDA GELECEK VE İSLÂMIN İZZETİNİ ÂLEME GÖSTERECEK OLAN Hz. MEHDÎ DE (a.s) EHL-İ BEYTTEN BİR ZAT OLACAKTIR



Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

Dünyada kıyametin kopmasına bir gün de kalsa, muhakkak Allah o bir günü Uzatacak ve benim Ehl-i Beytimden birisini ortaya çıkaracaktır. Onun ismi benim ismime, babasının ismi de babamın ismine uyar. Daha önce zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adaletle doldurur.
(Ebû Dâvud, Kitâbul- Mehdî, 4; Tirmizî, Fitcn, 52.)

Mehdî benim sulbümden Fâtımanın evlâtlarından gelecek birisidir. (Ebû Dâvud, Kitâbul- Mehdî, 6; Ibnu Mâce, Fiten, 34)

Mehdî benim Ehl-i beytimdendir; o açık alınlı ve kıvrık burunludur. Daha önce zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adaletle ve doğrulukla dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir. (Ebû Dâvud, Kitâbul- Mehdî, 6.)

Âhir zamanda Ehl-i Beytimden çıkacak ve müminleri toplayacak olan kimseye yardım etmek, davetine uymak her mümine vaciptir.

(Ebû Dâvud, Kitâbul-Mehdî, 12; Ali Nasıf, et-Tâc, V, 344)

Ehl-i Beytim yeryüzündekiler için bir emniyettir. Onlar gidince, yeryüzündekilerin sonu gelir; kıyamet kopar. (Taberânî, el-Mucemus-Sağîr, no: 318, el-Evsat, IV, 204.)



MANEVÎ NESEB VE İMAN BAĞI İLE RASÛLULLAH (s.a.v) EFENDİMİZE BAĞLI OLAN MUTTAKİLER DE EHL-Î BEYTTEN SAYILMIŞTIR. ONLARI SEVMEK TE VACİPTİR



Bu konuda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

Bütün muttakiler, Muhammedin âlidir (ehl-i beytidir.) (Ali el-Muttakî, Kenzül-Ummâl, III, 89; (No:5624); Heysemî, Mecmauz-Zevâid, X,
269.)Ehl-i Beytimden bazıları kendilerinin bana insanların en evlâsı (en sevgilisi) olduğunu düşünüyorlar. Hâlbuki durum öyle değildir. Şüphesiz benim içinizdeki dostlarım, muttakilerdir. Onlar (nesep ve yer olarak) kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, değişmez. (Taberânî, el-Mucemus-Sağîr, no: 318, Deylemî, Müsncd, I, 287 (No:904))

Rasûlullah (a.s), Muaz b. Cebeli Yemene gönderirken, onunla birlikte uğurlamaya çıktı. Kendisine tavsiyelerde bulundu. Muaz (r.a) binekte, Rasûlullah (a.s) ise yerde yaya yürüyordu. Uğurlama yerine geldiklerinde Efendimiz(a.s):

Yâ Muaz! Belki bu seneden sonra benimle burada karşılaşıp görüşemeyeceksin!
buyurdu. Rasûlullah (a.s)ın ayrılığından (ve bu işaret yollu vefat haberinden) dolayı Muaz (r.a) ağladı. Sonra Rasûlullah (a.s) geri dönüp, Medineye yönelerek:

Benim için insanların en evlâsı (en yakını) her kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, muttaki olanlardır. buyurdu.( Ahmed, Müsned, V, 235; Ali el-Muttakî, Kenz, III, 91.)

Allah Resulüne olan sadakati ve sevgisi İran asıllı Selman-ı Fârisî Hz.lerini Ehl-i Beytin içine katmıştır. Selman (r.a) İslâma girişiyle ve Hendek harbindeki ince siyaseti ile bütün ashabın gönlüne girmişti. Muhacirler: Selman bizdendir.diye onu kendileri gibi görmüşlerdi. Ensâr ise:

Hayır, aslında Selman bizdendir. diye ona sahip çıkmak istemişlerdi. Allah Resûlü (s.a.v) bizzat araya girdi ve: Selman bizdendir; Ehl-i Beytimizdendir
(Ibnu Sad, Tabakât, IV, 83; Muhammed eş-Şâmî; Sübülü1-Hüdâ, IV, 365.) buyurarak, onu has dairenin içine aldı; kıyamete kadar hayırla anılacak grubun içine kattı.

İman, sevgi ve takva yolunda hizmet ile herkes bu şereften bir derece pay sahibi olabilir. Bu kapı herkese açıktır. Allahın dostları ancak muttakilerdir.

(Enfal/34) âyeti nazil olunca, Hz. Resûlullah (s.a.v): Benim dostlarım ancak muttakilerdir. (Hâkim, Müsterdek, II, 328; Ibnu Kesir, Tefsir, IV, 51) buyurarak, işin esâsının iman ve takva olduğunu belirtti.

Bir kimse, hem Allah Resûlünün temiz nesebine, hem de edebine vâris ve sahip olursa, o nur üstünü nur olur. Böyle olduğu için, geçmişte ve günümüzde, takva imamlığını en liyakatli şekilde temsil eden onlar olmuşlardır. Yani, irşad kutubluğu, Ehl-i Beytin şerefli mensubu ariflere nasib olmuştur. Bu, Allah Rasûlünün (s.a.v) kıyamete kadar devam eden nübüvvetinin bir tezahürüdür. Velâyet, nübüvvet mucizesinin bir devamıdır ve bu nur en parlak şekilde o nübüvvetin sahibi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin evlâtlarında zuhur etmiştir ve hâlen de etmektedir.

Allahım! Bizi Ehl-i Beyt sevgisiyle yaşat ve o sevgi içinde hasret. Bizi takva ile şereflendir; rızâ ve cemâlinle sevindir. Âmîn, bi hürmeti Seyyidi 1-Mürselîn. Velhamdü lillahi Rabbilâlemin.

SAYGILARIMLA:
_________________
Cennet ile Cehennem'den başka ebedî bir yer yoktur.
(imam´i rabbani hz)


Bu mesaj 3 kez ve en son DERiNsular tarafından 09.01.2007 - 13:44 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 26.12.2006 - 15:11
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
HZ HÜSEYiN EFENDiMiZ ;DEN



Başkalarına Kul Olmaktan Kurtulmak

Hz. İmam Hüseyinin (a.s.) bir konuşmasından:

"Ey insanlar! Adı yüce olan Allah Teala, kullarını sırf Onu bilip tanımaları için yaratmıştır. Onu tanıyınca, Ona ibadet edilir, Ona kullukta bulunulur. Ona kulluk edense, Ondan başkasına kulluk etmekten müstağni olur."
(İlelüş-Şerâyi c. 1, s. 9):


Bu mesaj 1 kez ve en son DERiNsular tarafından 05.01.2007 - 12:21 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.12.2006 - 12:41
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  
CENNETE İLK GİRECEK KADIN

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
Hz. Fâtima bir gün Efendimiz Aleyhisssalâtü Vesselâm'a:

"Babacigim, kadinlardan cennete ilk önce girecek olan kimdir?" diye merakla sordu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

"Falan mahallede, falan evde oturan bir kadin var. Cennete ilk girecek kadin, iste o kadindir." buyurdular. Hz. Fâtima anamiz hayretle:

"Babacigim, o kadin cennete, benden de mi evvel girecek?" diye tekrar sordu. Peygamber Efendimiz:

"Evet! Senden de evvel girecek." buyurdu. Ve sayet isterse, gidip o kadinla tanisabilecegini söyledi.

Hz. Fâtima'nin o kadin hakkidaki meraki iyice artmisti. Bu kadin ne yapiyor, nasil bir amel isliyordu ki, cennete ilk olarak girmeyi hak ediyordu. Bir gün o kadinla görüsüp tanismak ve onunla konusmak için evinden çikti. Kadinin evini sora sora buldu ve kapisini tiklatti. Içeriden yasli bir kadin: "Kim o?" diye seslendi. Hz. Fâtima anamiz da kendisini tanitarak onunla görüsmek istedigini söyledi. Kadin, Peygamber kizinin kendisiyle görüsmeye geldigini duyunca çok sevindi. Kapiyi açmadan içeriden seslendi:

"Ey Resûlullah'in kizi! Hos geldin sefalar getirdin! Canim sana feda olsun! Aslinda ben de sizinle görüsmeyi çok arzu ediyordum; fakat disari çikmadigim için maalesef ziyaretinize de gelemedim. Simdi sizin gelmeniz beni çok memnun etti. Fakat kocamdan izin almadan bugüne kadar ben kimseye kapi açmis degilim. Onun için sizden çok özür diliyorum. Ben sizin içeri girmeniz için bu aksam esimden izin alayim ve yarin görüselim, ne olur, yarin tekrar buyurun." dedi.

Bunun üzerine Hz. Fâtima geri döndü. Aksam olunca kadin meseleyi anlatip kocasindan izin aldi. Ve ertesi gün Hz. Fâtima o kadinla görüsmek için tekrar geldi. Bu sefer yaninda oglu Hz. Hasan da vardi. Hz. Hasan o siralar henüz küçük bir çocuk oldugu için rahat durmamis, annesi mecburen onu da yaninda getirmek zorunda kalmisti. Kadinin evine geldi ve kapisini çaldi. Tabiî kadin içeriden Hz. Hasan'in sesini duymustu. Hz. Fâtima'nin yaninda bir çocuk bulundugunu farkedince çok üzüldü. Hz. Fâtima'ya:

"Ey Fâtima! Ben kocamdan yalniz sizin için izin almistim. Çocuk için izin almadigimdan dolayi onu içeri alamam. Ne olur beni affedin. Isterseniz siz buyurun, çocuk disarida kalsin. Isterseniz yarin gelin; bu aksam onun için de izin alayim." dedi.

Hz. Fâtima ikinci defa içeri giremeden geri döndü. Ve üçüncü gün tekrar kadina gitmek üzere çikti. Hikmet-i ilâhî bu sefer Hz. Hüseyin'i de yanina almak zorunda kalmisti. Tabiî kapiyi çaldiginda, kadin Hz. Hüseyin'in de oldugunu ögrenince Hz. Fâtima yine dünkü durumla karsilasti. Kadin kocasindan onun için de izin almasi gerektigini söyledi. Hz. Fâtima bir önceki günkü gibi hiç israr etmedi. Ve çocuklariyla beraber mecburen geri dönmek zorunda kaldi. Bir sonraki gün üçü birden gittiklerinde kadin kocasindan her üçü için de izin almisti. Kapi açildi ve içeri girdiler. Kadin binlerce özürler diledi, affini istedi ve Peygamber çocuklarini en güzel sekilde karsiladi ve agirladi.

Hz. Fâtima içeriden gelen sese göre kadinin gayet yasli bir nine oldugunu zannetmisti. Fakat bir de bakti ki, kapiyi açip kendisini karsilayan kadin hem çok genç, hem de çok güzel bir hanimdi. Hz. Fâtima hayretle sordu:

"Sizinle disaridan konusurken sesiniz çok degisik geliyordu. Oysa sesiniz hiç de öyle degilmis, bu nasil oluyor?" dedi. Kadin:

"Sizinle konusurken sesim disari çiktigi için sesimi yabanci bir erkek duyar da günaha girerim diye agzima küçük bir tas parçasi alarak konusuyordum. Simdi ise o tasi çikardim." dedi.

Hz. Fâtima Radiyallahu Anhâ, bu cennetlik kadinin sözlerinden dolayi çok memnun olmustu. Nâmahrem-den sesini bile böylesine sakinan, kocasina da böylesine itaat eden bu kadinin, neden cennete evvelâ girecegini anladi. Onunla bir müddet sohbet ettiler. Bazi konulari konustular. Bir ara kadin Hz. Fâtima'ya:

"Ey Resûlullah'in kizi! Acaba ben kocama karsi vazifemi ifa etmis oluyor muyum? Onun bendeki haklari sebebiyle Allah Teâlâ kocama itaatsizlikten dolayi beni hesaba çeker mi? Bundan korkuyorum." dedi.

Hz. Fâtima bu suali tebessümle karsiladi ve babasinin yani Peygam-ber Efendimizin müjdesini kendisine bildirdi:

"Hayir! Sen bilakis babamin, "cennete ilk girecek kadin" diye müjdeledigi kimsesin." dedi.

Hz. Fâtima Radiyallahu Anhâ, Resûlullah'in cennetle müjdeledigi bu mübarek kadinla bir müddete daha sohbet ettikten sonra müsaade istedi ve oradan ayrildi...


Bu mesaj 1 kez ve en son DERiNsular tarafından 05.01.2007 - 13:13 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.12.2006 - 12:42
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
EHL-İ BEYT SEVGİSİ SON NEFESTE İMAN İLE GİTMEYE

VESİLE OLUR.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Babam zahir ve bâtın ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman ehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste imanla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefat edeceklerinde baş ucunda idim. Son anlarında şuuru azaldığında kendisine bu nasihatini hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O haldeyken bile, (Ehl-i beytin sevgisinin deryasında yüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena ettim
Ekleme Tarihi: 05.01.2007 - 12:06
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  
İSLAMIN ESASI

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
(İslamın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.)

[İbni Asakir].




EHLİ SÜNNETİN SERMAYESİ EHLİ BEYT SEVGİSİDİR.

(EHLİ SÜNNET ALİMLERİ).




BİR MÜMİNİN İMAN DERECESİ EHLİ BEYTE OLAN

SEVGİSİYLE ÖLÇÜLÜR

(EHLULLAH).




BEN EHLİ BEYTİN YAŞADIGI BİR BELDEDE YAŞAMAK

İSTEMEM,

O TEMİZ NESİLE GEREKEN SAYGI YI GÖSTEREMEMKTEN

KORKARIM.

(EHLULLAH).




EHLİ BEYT DEYİP GEÇMEMEK LAZIM BU KONU ÜZERİNDE

DURMAK LAZIM.





SELAM VE DUA İLE.
Ekleme Tarihi: 06.01.2007 - 22:06
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
esra-i kübra su an offline esra-i kübra  

32 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2006
En Son On: 21.02.2007 - 21:33
Cinsiyeti: Bayan 
Allah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 06.01.2007 - 22:09
Bu mesajı bildir   esra-i kübra üyenin diğer mesajları esra-i kübra`in Profili zum Anfang der Seite
semerkand52 su an offline semerkand52  
Themenicon    ALLAH RAZI OLSUN

26 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 12.02.2007 - 21:10
Cinsiyeti: ----- 
Sizi nimetleriyle rızıklandırıp gıdâlandırdığı için Allahı seviniz. Beni Allahı sevdiğiniz için seviniz. Ehl-i Beytimi de beni sevdiğiniz için seviniz. (Tirmizî, Menâkıb, 32; Hâkim, Müstedrek, III, 150.)



ALLAH CC RAZI OLSUIN..ALLAH ONLARI BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN...

KİŞİ SEVDİYLE BERABERDİR...
Ekleme Tarihi: 06.01.2007 - 22:38
Bu mesajı bildir   semerkand52 üyenin diğer mesajları semerkand52`in Profili semerkand52 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
Allah Razı Olsun



AMİN ECMAIN.
Ekleme Tarihi: 09.01.2007 - 13:36
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste iman ile gitmeye sebep olur. Aklı az olan, iyi düşünemeyen bazı kimseler, burada yanılıyor. Sevmek için sevgilinin düşmanlarını sevmemek lazımdır diyorlar.


İctihadları icabı olarak Hz. Ali ile muharebe etmiş olan Hz. Âişeyi ve Hz. Muaviyi ve Hz. Talha&yı ve Hz. Zübeyri, Ehl-i beyte düşman sanarak, bu büyük insanlara düşmanlık ediyorlar. Böylece doğru yoldan ayrılıyorlar. Halbuki, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, o muharebeler, dünya hırsından, mevki ve şöhret sevgisinden değil idi. İctihad ayrılığından idi. Muharebe etmek için değil, anlaşmak için karşı karşıya gelmişlerdi. Abdullah bin Sebe yahudisinin ve arkadaşlarının hilesi ile harbe yol açılmıştı.


Eshab-ı kiramın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna inanmayanlar, yani Eshab-ı kiramı Ehl-i beyte düşman zan edenler, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere inanmamış olur. Âyet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Eshab-ı kiram, Ehl-i beytin sevgisini, imanlarının sermayesi edinmişlerdi. (Eshab-ı Kiram kitabı)
Ekleme Tarihi: 09.01.2007 - 21:22
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  
3 hürmeti göztmek

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
(Şu üç hürmeti gözetenin, dini ve dünyası muhafaza edilir, yoksa hiç bir şeyi korunmaz.

1. İslama,

2. Peygambere (s.a.v)

3. ve Onun nesline hürmet.)

[Taberani]

[İslama hürmet, Dinin emirlerine riayet etmektir, Peygambere hürmet, sünnetine uymaktır, nesline hürmet seyyidlere, şeriflere hürmettir.]


Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.

Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.


İmam-ı Aliyi çok sevmek, Ehl-i sünnet alametidir. Onu sevmek için, bir veya birkaç sahabiyi sevmemek, doğru yoldan ayrılmak olur.
Ekleme Tarihi: 09.01.2007 - 21:31
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
şemail su an offline şemail  
selamun aleykum

1 Mesaj

Kayıt Tarihi: 09.01.2007
En Son On: 09.01.2007 - 22:24
Cinsiyeti: ----- 
paylaştığınız bilgiler için ALLAH RAZI OLSUN arkdaşlar



EHLİBEYT DOĞRULUKTUR...........!!!!!!!!!!!1
Ekleme Tarihi: 09.01.2007 - 22:23
Bu mesajı bildir   şemail üyenin diğer mesajları şemail`in Profili zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  
Osmanlıda Evlad-ı Resul

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
Osmanlıda Evlad-ı Resul




İşte Evlâd-ı Resûl olan bu kıymetli kimselere asr-ı saadetten bu yana edep ve hürmetten asla taviz verilmedi. Müslümanların kalplerinde yaşattıkları, coşkun ehl-i Beyt sevgisi, onların tarih boyunca, Resûlullahın torunlarının soyundan gelenlere sonsuz bir sevgi beslemelerine ve onları diğer insanlardan ayırt ederek dünyevî muamelelerde farklı bir yere oturtmalarına sebep olmuştu. Öyle ki Abbâsîler, Memlûkler gibi Osmanlı Devletinde de gösterilen hürmetin yanında, onlara ait işleri görmek için seyyid ve şerîflerden seçilen Nakîbüleşrâf adı verilen bir memur tayin edilmişti.

Padişahtan sonra en yüksek kademeli kişi olan Nakîbüleşrâf, Peygamber efendimizin torunlarının işlerine bakar, neseplerini kayıt ve zapteder, doğumlarını ve vefâtlarını deftere geçirir, onları adi işlere ve şanlarına uygun olmayan sanatlara girmekten men ederdi. Fenâ hâllere düşmelerine mâni olur, haklarını korurdu. Ganîmetten onların hisselerini alıp aralarında dağıtırdı.

Bu sülâleden olan kadınların küfvü, dengi olmayanlarla evlenmelerini men eylerdi. Nakîbüleşrâf bütün bu vazîfeleriyle, Peygamber efendimizin torunlarının umûmî bir vasîsi durumundaydı.

Onları her türlü vergiden muaf tutan Osmanlı, geçimlerini sağlayacak kadar arazi verir, hayvan beslemelerini sağlayarak geçimlerini güvence altına alırdı. Askerlikten de muaf tutulan Seyyid ve Şerifler kanun ve adetlere aykırı bir hareketleri olduğu zaman, herhangi biri gibi ceza görmez, bizzat Nakibüleşraflık makamı tarafından cezalandırılırdı.


Hatta çeşitli İslam toplumlarında Seyyidler için özel mahkemelere rastlamak mümkündü. Osmanlılar zamanında, Halepte seyyidlere ve şerîflere mahsus bir mahkeme vardı. Ceza uygulanırken önce seyyidin başındaki yeşil sarık öperek çıkartılır, cezadan sonra da iade edilirdi. Borçlandıkları ve ödeyemedikleri zaman bu makam onları hapseder, ama borçlarını da öderdi. Buna dair bir örnek II. Mahmuta ait hatt-ı hümayunda vardır. Burada borçları dolayısı ile Nakibüleşraflık makamında mahpus tutulan seyyidlerin borçlarının ödenmesi için padişahın 10 bin kuruş gönderdiği yazılmaktadır.

1200 yıllık bir makam
Nakîbüleşrâflık bir ara lağvedildiyse de, seyyid ve şerîf olmadıkları hâlde hürmet görmek için bu iddiâda bulunan bâzı sahtekârların ortaya çıkması üzerine, Sultan İkinci Bâyezîd Han devrinde 1494 yılında yeniden ihdâs edildi. Nakîbüleşrâf ismi de bu târihte verildi. Zamanla nakîbüleşrâflar yeni tahta çıkan pâdişâha kılıç kuşattılar.

Nakîbüleşrâfların resmî dâireleri, kendi konaklarında bulunur, maiyetinde çalışanlar da bu konaklarda hizmet ederlerdi. Taşrada da yine sâdâttan olmak üzere, nakîbüleşrâf kaymakamları, seyyid ve şerîflerin isimlerini ihtivâ eden defterler tutarlardı. Merkezde ve taşrada tutulan bu defterlere Secere-i Tayyibe defteri denilirdi. Buraya bütün seyyidlerin ve şerîflerin isimleri Peygamber efendimize kadar silsileleri, evlâdı, ahfâdı, ikâmetgâhları kaydedilirdi.


Nakibüleşraflar için II. Abdülhamit döneminde Yıldızda bir konak tahsis edilmişti. Yine bu döneme kadar 1000 kuruş olan aylık ücretleri 5000 kuruşa yükseltilmiş, kalabalık olan kalem çalışanları ise 1000 kuruş aylıklı bir kişiye düşmüştü. Bunlar II. Meşrutiyet (23 Temmuz 1908) sonrası uygulamalar olup bu makam Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922) ile son bulmuştu.


Günümüzde artık Nakibüleşraflık olmasa da, Peygamber efendimizin temiz ve mübarek kanını taşıyan seyyidler ve şerifler, bugün de çeşitli ülkelerde yaşamaya devam ediyor. Bunların kıymetini bilmeli, hürmette ve hizmette kusur etmemelidir.

Sadaka almaları yasaktı
Seyyid ve şerîfler, halk arasında belli olmaları için, kıyâfet olarak yeşil sarık sarar ve yeşil cübbe giyerlerdi. Osmanlı sultanları, Osmanlı topraklarına gelen seyyid ve şerîflere, başka memleketlerde misli görülmeyen bir sevgi ve saygı gösterirlerdi. Onların rahat ve huzur içinde yaşamaları için gereken her türlü hizmeti yaparlardı. Örneğin, sadaka malın kiri sayıldığı için, Şerif ve Seyyidlerin sadaka almaları yasaklanmış ve onların zekat almaları da uygun görülmemişti.

Seyyidlere toplumda sağlanan itibar ve statü, Seyyidlerin yaşama biçimlerinin değişmesine de vesile olmuştu. Örneğin sırf bu nedenden dolayı, Şerîfe ve Seyyidelerin, dengi olmayanlarla evlenmeleri çok az vuku bulmuştu.

Şerîf veya Seyyid olmayan bir kimse, bir Şerîfe ile ancak onu kırmamak, hiç incitmemek ve onun arzularına göre hareket etmek şartıyla evlenebilirdi.
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 20:37
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kofi su an offline kofi  

291 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.01.2007
En Son On: 23.03.2009 - 18:17
Cinsiyeti: ----- 
"Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır"
Allah razi olsun DERiNsular...
Ekleme Tarihi: 12.01.2007 - 10:20
Bu mesajı bildir   kofi üyenin diğer mesajları kofi`in Profili kofi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 18:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Alekum Ve Rahmetullah...

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri Peygamber efendimizin neslinden gelen seyyid ve şerîflere çok hürmet gösterirdi. Hattâ bir defâsında buyurdu ki:

"Seyyidlerin bulunduğu bir memlekette ben oturamam. Zîrâ, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bağlı bir nesebten gelmenin şerefini taşıyanlara, lâyık oldukları tâzimi gösterememekten korkuyorum."

Ehl-i sünnet îtikâdı üzere bulunmayı medhederek buyurdu ki:

"Bütün halleri ve buluşları bize verseler, fakat Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdını kalbimize yerleştirmeseler, hâlimi harâb, istikbâlimi karanlık bilirim. Eğer bütün harablıkları, çirkinlikleri verseler ve kalbimizi Ehl-i sünnet îtikâdı ile süsleseler, hiç üzülmem."

Buyurdular ki:

"İnsanın kıymeti; idrâkinin, zekâsının, bu yolun büyüklerinin hakikatlerini anladığı kadardır."

"İnsanın yaratılmasından murâd, kulluk yapmasıdır. Kulluğun özü de, her hâlükârda Allahü teâlâyı unutmamaktır."

"Biz bu yolu, tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetten elde ettik. Herkesi bir yola götürürler. Bizi de hizmet yoluna götürdüler."

Ekleme Tarihi: 12.01.2007 - 18:41
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
ALEYKUMSELAM VERAHMETULLAHİ VEBEREKETÜH.


HAVZ I KEVSER KARDEŞİM.

Allah Razı Olsun


AÇIKLAMALARIN,

Mükemmel


SELAM VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 13.01.2007 - 14:48
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kofi su an offline kofi  

291 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.01.2007
En Son On: 23.03.2009 - 18:17
Cinsiyeti: ----- 
Allah hepinizden razi olsun..
Ekleme Tarihi: 14.01.2007 - 10:32
Bu mesajı bildir   kofi üyenin diğer mesajları kofi`in Profili kofi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
şair Ferezdak da onlar hakkında şöyle demiştir:




Ehl-i Beyt öyle kimselerdir ki

Sevgileri din, düşmanlıkları küfürdür.

Yakınlıkları kurtarıcı ve koruyucu.

Takva sahipleri sayılınca Ehl-i Beyt

onların imamlarıdır.

Yeryüzünün en hayırlısı kimdir diye sorulsa

Ehl-i Beyt tir diye cevap verilir.




selam ve dua ile.


Bu mesaj 1 kez ve en son DERiNsular tarafından 30.01.2007 - 15:09 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.01.2007 - 15:09
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri,

(Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.

**************************

Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.
İmam-ı Ali yi çok sevmek, Ehl-i sünnet alametidir. Onu sevmek için, bir veya birkaç sahabiyi sevmemek, doğru yoldan ayrılmak olur.

Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste iman ile gitmeye sebep olur. Aklı az olan, iyi düşünemeyen bazı kimseler, burada yanılıyor. Sevmek için sevgilinin düşmanlarını sevmemek lazımdır diyorlar. İctihadları icabı olarak Hz. Ali ile muharebe etmiş olan

Hz. Âişe yi ve

Hz. Muaviye yi ve

Hz. Talha yı ve

Hz. Zübeyr i,

Ehl-i beyte düşman sanarak, bu büyük insanlara düşmanlık ediyorlar. Böylece doğru yoldan ayrılıyorlar. Halbuki, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, o muharebeler, dünya hırsından, mevki ve şöhret sevgisinden değil idi. İctihad ayrılığından idi. Muharebe etmek için değil, anlaşmak için karşı karşıya gelmişlerdi. Abdullah bin Sebe yahudisinin ve arkadaşlarının hilesi ile harbe yol açılmıştı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna inanmayanlar, yani Eshab-ı kiramı Ehl-i beyte düşman zan edenler, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere inanmamış olur. Âyet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Eshab-ı kiram, Ehl-i beytin sevgisini, imanlarının sermayesi edinmişlerdi. (Eshab-ı Kiram kitabı)


İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

(Babam zahir ve bâtın ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman ehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste imanla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefat edeceklerinde baş ucunda idim. Son anlarında şuuru azaldığında kendisine bu nasihatini hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O haldeyken bile, (Ehl-i beytin sevgisinin deryasında yüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena ettim.


Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktır. Eshab-ı kiramı sevmemek sapık olmaktır. Ehl-i beyti de, Eshab-ı kiramın hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktır.
Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Ahiret kazançlarını, hep bu sermaye getirecektir. Ehl-i sünneti tanımayanlar, bu büyüklerin orta, adil, halis sevgilerini bilmeyerek, ifratı seçerek, sevgide taşkınlık yaparak, orta ve adil sevgiyi sevmemek sanıyor. Ehl-i sünnete harici damgasını basıyorlar. Bu zavallılar bilemiyorlar ki, aşırı ve taşkınca sevmek ile hiç sevmemek arasında, bir de doğru, insaflı, orta derecede sevgi vardır. Hakkın yeri de, her şeyde ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasip olmuştur.


Sevmenin aşırı ve tehlikeli olması şöyledir ki, Hz.Ali yi sevmiş olmak için, diğer üç Halifeye düşman olmak lazımdır diyorlar. İnsaf etmeli, iyi düşünmeli, bu nasıl sevgidir ki, bu sevgiyi elde etmek için, Resulullahın Halifelerine, yani vekillerine düşmanlık şart oluyor? Bu nasıl sevgidir ki, insanların en iyisinin, Allah ın habibinin, Allah ın resulünün eshabına sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bu nasıl sevgidir ki, Allah resulünün mübarek hanımına, damadına, kayınbirader, kayınvalide ve kayınpederlerine sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bunlar, nasıl fena bilinir, nasıl kötülenir, nasıl temiz bilinmez ki, Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu, hepsine Cenneti vaad ettiğini Kur an-ı kerimde bildiriyor. Onun resulü Muhammed aleyhisselam da eshabı hakkında kötü konuşmayı yasak ediyor. Buna rağmen onlara kötü, pis, kâfir denilebilir mi? Bu nasıl iman, bu nasıl müslümanlıktır?


selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 30.01.2007 - 15:28
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
________________________________________
Peygamber efendimizin ırkı
Sual: Peygamberimizin ırkı ne idi?
CEVAP
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, Araptır. Arap, güzel demektir. Mesela, lisan-ı Arap, güzel dil demektir. Coğrafyada Arap demek, Arabistan yarımadasında doğup büyüyen ve onların kanından olan kimse demektir. Peygamber efendimizin akrabasını, Arapları sevmek ve saymak ibadettir. Onları her Müslüman sever. Anadoluya misafir gelen esmer fellahlar ve zenciler; saygı gösterilsin diye kendilerini, Arap diye tanıttırmış, Anadolu nun temiz, saf Müslümanları da Araba olan hürmetlerinden dolayı, bunları sevmişlerdir. Çünkü, dinimizde siyah beyaz ayrımı yoktur.

Siyah bir Müslüman beyaz bir kâfirden çok üstün, çok daha kıymetlidir. Siyah olmak, imanın şerefini azaltmaz. Resulullah efendimizin çok sevdiği Hz. Üsame ve Bilâl-i Habeşi hazretleri siyah idi. Ebu Leheb ve Ebu Cehil kâfirleri beyaz idi. Allahü teâlâ insanın rengine değil, iman ve takvasına kıymet vermektedir.

Siyahların, esmerlerin kendilerini Arap olarak tanıtmaları, İslam düşmanlarının işlerine yaradı. Bu düşmanlar, siyah insanları, aşağı ve iğrenç olarak tanıttılar, köle olarak kullandılar. Arabı siyah olarak tanıtmaya, böylece Müslümanları Peygamber efendimizden soğutmaya uğraştılar. Siyah resimlere, kara köpeklere, resmin negatif filmine Arap dediler. Arap saçı, Arap sabunu, kara Fatma böceği gibi uydurma isimlerle Arap milletini kötülediler. Aşağıda Peygamber efendimizi öven hadis-i şerifler ayrıca Arap milletinin de üstünlüğünü göstermektedir.

(Allahü teâlâ, beni insanların en iyilerinden vücuda getirdi.) [Tirmizi]
(Her asırdaki insanların en iyilerinden dünyaya getirildim.) [Buhari]

(Allahü teâlâ, İsmail aleyhisselamın soyundan Kureyşi seçti, Kureyşten de, Haşimoğullarını sevdi. Onlardan da, beni süzüp seçti.) [Müslim]

(Ensarı müminden başkası sevmez, münafıktan başkası da buğzetmez.) [Buhari]

Şimdi gerçek Arap çok azalmıştır. Çoğu Asya ya cihada gitmiş, bir daha dönmemiştir. Arap bu kadar övüldüğü halde, ırkçılık yapanlarının Cehenneme gideceği de bildirildi. Bir hadis-i şerifte, (Arap, ırkçılık yüzünden sorgusuz sualsiz Cehenneme atılır) buyuruldu. (Ebu Ya la)

Kâfir olan bir Arap, Müslüman Fransızdan üstün olamaz. Böyle bir ırkçılık dinimize aykırıdır. Dinimizde ırkçılık yoktur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır.) [Hucurat- 13]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arabın Aceme, [Arap olmayana] Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.) [İbni Neccar]

(Allahü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.) [Tirmizi]

(Irkçılık yapan, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık uğrunda ölen, bizden değildir.) [Ebu Davud]

Arap milletinin üstünlüğü
Sual: Dinimizde ırkçılık yoktur. Ancak, genelde bir millet diğer milletlerden üstün olamaz mı?
CEVAP
Elbette olur. Genelde bazı milletler cömert, bazıları cimri olur, bazıları yiğit bazıları korkak olur. Bazıları çalışkan, bazıları tembel, bazıları kavgacı, bazıları uysal olur. Ama bir millet toptan hep böyle olmaz. Bir babanın bile iki evladı olsa biri iyi, öteki kötü olabilir. Âdem aleyhisselamın oğlunun birisi çok uysal bir mümin idi, öteki ise zalim bir kâfir idi. Resulullah efendimizin amcasının biri mümin, öteki kızıl kâfir idi. Buna rağmen Arap milleti genelde üstün vasıflara haizdir. Bu soylu Arap milletinin Arabistan da kalmadığı din kitaplarında yazılıdır. Seadet-i Ebediyye kitabında diyor ki:
(Bugün, Arabistan da, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevverede bulunanlar, asırlar boyunca, Afrika dan, Asya dan ve diğer yerlerden gelip yerleşen yabancıların soyundandır. Sultan ikinci Abdülhamid hanın amirallerinden Eyyub Sabri paşa, beş ciltlik Türkçe (Mirat-ül-Haremeyn) kitabında, koca Mekke şehrinde, iki Arap evinin kalmış olduğunu yazmaktadır. Bugün ise hiç yoktur.)

Arap, kelime olarak güzel demektir. Zenciler ve fellahlar Arap değildir. Müslüman olan Araplar hakkında bir çok hadis-i şerif vardır. Bazılarının mealleri şöyledir:

(Allahü teâlâ, insanlar içinden seçtiklerini Arabistan da yerleştirdi. Bu seçilmişlerden de, beni seçti. O halde, Arabistan da bana bağlı olan Müslümanları seven, benim için sever. Onlara düşmanlık eden, bana düşmanlık etmiş olur.) [Taberani]

(Şu üç sebepten dolayı Arabı sevin: Ben Arabım. Kur an Arapçadır ve Cennet ehlinin lisanı da Arapçadır.) [Taberani, Hâkim, İbni Asakir, Abdürrazzak]

(Fakirleri sevin ve onlarla oturup kalkın. Müslüman Arabı da kalbden sevin.) [Hâkim]

(Arabı ve onların bekasını da sevin. Çünkü onların bekası İslam da nurdur. Son bulmaları ise İslam da zulmettir.) [Ebuşşeyh]

(Ebu Bekri ve Ömer i sevmek sünnet, buğz etmek küfürdür. Ensarı sevmek imandandır, buğz etmek küfürdür. Müslüman Arabı sevmek de imandandır, buğz etmek küfürdür.) [İ.Neccâr]

(Arabı sevmek iman alameti, buğz ise münafıklık alametidir.) [Hâkim, Beyheki, Dare Kutni]

(Kureyş i sevin. Çünkü Allahü teâlâ, onları sevenleri sever.) [Taberani]

(Arab, yeryüzünde Allahü teâlânın nurudur. Onların yok olması zulmettir. Onlar yok olunca, nur gider, zulmet gelir.) [Hâkim]

(Dört kabilesi hariç, Arabın hepsi İbrahim oğlu İsmail evladıdır.) [İ.Asakir]

(İnsanların iyisi Arap, Arabın iyisi Kureyş, Kureyş in iyisi Beni Haşim dir. Acemin iyisi Fars, Sudanlının iyisi Nube, malın hayırlısı mehirdir.) [Deylemi]

(Ehli beytimin, Ensarın ve Arabın hakkını tanımayan, ya münafık, veya veledi zina, yahut haram karışmıştır.) [Beyheki, İ.Adiy, El Baverdi]

(Arabın helak olması kıyamet alametidir.) [Tirmizi, Taberani]

(Bana buğz eden dinden ayrılır. Müslüman Araba buğz eden bana buğz etmiş olur.) [Tirmizi, Taberani, İ.Ahmed, Beyheki, Ebu Ya'la, Hâkim]
**********************************

bu yüzden osmanlı döneminde araplar osmanlıyı arkadan vurmasına ve bazı hatalar yapmasına rahmen osmanlı arapları idare etme yoluna gitmişlerdir.bu husup araplar için idi.

peygamber efendimizin (s.a.v) mübarek nesli olan ehli beyt seyyidlerine osmanl daha ayrı bir güzellikle muamele etmişlerdir.

**********************************

ehli beytin kıymetini bilenler iyi bilmişler.
bilhassa sahabeyi ıkram ve ehli sünnet.
ALLAHU TEALA kur an ında onlar için ne murad ettigini buyurmuş,şura suresi 23.

biz ehli beyt seyyidlerini anlatmada aciz kalıyoruz.
onların durumu ve konumu bir başka.
hiç kimse kendini ehli beyt ile kıyaslamasın.
ehli beyt olmanın çok önemli avantaçları vardır.
mesela ALLAHUTEALANIN onları temizlemek ve arındırmak istemesi,
cehennemin haram kılınması son nefeste iman ile gitmesi gibi.

(Allah, Fatıma ve nesline Cehennemi haram kıldı.) [Hakim, Taberani] .

ehli beyt olmayan hiç bir insana bu garanti verilmemiştir.
cennetle müçdelenenler hariç.


bazı insanlar bu seyyiddir hz peygamberimizin sülalesindendir,
dikkat et saygıda sevgide kusur yapmaonlar bizden üstündür,
dendiginde.

olsun diyor üstünlük takva iledir diyor ve ona kalırsa bende peygamber torunuyum diyor.hangi peygamberin torunusun dendiginde hz ademin torunuyum diyor.
ve kendilerine iman etmiyen peygamberlerin (a.s) evlatlarını ve hanımlarını misal veriyor.
hz peygamberimizin neçis olmayan mübarek kanını taşıyan seyyidlerle, diger peygamberlerin evlatlarını hanımlarını ve kendini kıyaslıyor.
bu bir büyük yanılgıdır ve kıyastır.
bu işlerin hakikatını bilen alimler peygamberimizin s.a.v bazı hadislerini çok güzel açıklamışlar.

bu hadislerden bazıları şöyle,

(ey kızım fatıma babanın peygamber olduguna güvenme)

burda islam alimleri şöyle yorumluyor ve açıklıyor bu hadisi şerifi.

hz peygamberimiz kızı hz fatımayı ibadetlere daha sıkı sarılması için teşvik ve tavsiye ediyor.
yoksa hz peygamberimizin mübarek neslinin bu dünyada ve ahirette faydasının dokunmıyacagından degil.

ALLAH cc, nasıl hz peygamberimizi sevmiş seçmiş çıkarmış ve alemleri onun yüzüsuyu hürmetine yaratmış ise,o nun neslinide temiz kılmış ve cennetine koymak istemiş cehennemi haram kılmış.
(habibim sen olmasaydın yerleri gökleri yaratmazdım).

bazılarıda diyorki seyyidlerin günahkar olanları cehennemin buz tabakasında azap görecekler.
dikkat edilirse hadiste ateş haram kılınmış buyrulmuyor cehennem haram hılındı buyruluyor.

ALLAH CC seyyidleri öyle dilemiş öyle yaratmış.

külli iradeye bir itirazı olan varsa o kişiye sözümüz ALLAH selamet versin olur.

asi olan seyyidler bir yılan misalidir,
nasıl yılan yolda giderken egri bügrü gider ama yuvasına veya her hangi bir delige girerken dos dogru giriyorsa.
asi olan seyyidlerde son nefesinde ALLAHU TEALA bir sebeb halk ediyor tövbe ediyorlar ve ahirete iman ile dos dogru gidiyorlar.


Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri,

(Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.

(benim evladımın iyilerini Allah RIZASI için kerim tutun,onlara hürmet edin,iyi olmayanlarına da benim için hürmet edin) (r.nasihin.)

seyyidlerin asi olmayıp allah yolunda olanları ise zaten kamil ve mükemmil olum ümmeti muhammede faydalı oluyorlar.

hangi büyük bir zatın geçmişine ve sülalesine bakıldıgında ve araştırıldıgında..soyu peygamber efendimize dayanıyor.
ashabı ıkramında soyuna dayanan evliyalar oluyor.

soy sop fayda vermez deyip kestirip atmamak lazım geliyor.


bir olayı aktararak bitiriyorum, şöyleki
eskiden kervan döneminde bir eşkiya varmış,adamları ile beraber kervanları soyarmış,

bir gün yine kervanı soymak için yol kesildiginde,o kervanın içinde bir ALLAH dostu evliye bulunuyor,yol kesiliyor herşey alınıyor ,eşkiya başı bunlarla yetinmeyip elbiselerininde soyulmasını istiyor iç çamaşırlar kalıyor heskeste,buda yetmiyor eşkiya başı iç çamaşırlarında soyulmasını istiyor,bu durumu gören evliya herşeye tamam dedik bu kadarda olmaz deyip şer an da mahrem yerini göstermek istemiyor ve eşkiya başına manevi bir tokat atmak istiyor,(evliyalar bir insana manevi tokat atarlarsa o tokatı yiyen kişi imanından olur ALLah korusun) tam tokatı atıcagı zaman hz peyghamber efendimiz geliyor ve buyuruyorki sen bizim evladımızamı tokat atmak istiyorsun ve tabi evliya vaz geçiyor ve iç çamaşırını da çıkarmaya kalkınca eşkiya başı dur diyor,ve eşkiya soruyor önce çıkarmaK istemedin şimdi neden çıkarmak istiyorsun diye soruyor.
ve o evliya olanları anlatıyor. ya demek öyle ceddim beni unutmamış .
eşkiya başı kendisinin seyyid oldugunu zaten biliyormuş.

ve tevbe tevbe edip herşeyi bırakıyor.


seyyidlerin sahibi var sahip çıkanları var.biz kendimize bakalım kendi sonumuz ne olacak diye endişe edelim.


saygı sevgi muhabbet ile.


Bu mesaj 1 kez ve en son DERiNsular tarafından 30.01.2007 - 18:36 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.01.2007 - 18:32
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
DERiNsular su an offline DERiNsular  

171 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 05.02.2007 - 14:32
Cinsiyeti: Erkek 
BİR AÇIKLAMA.

Emribil Maruf - Nehyi Anil Münker


(ALLAH için sevmek ALLAH için bugz etmek,)
ALLAH için bugz ederken yapılan yapılan müminin yaptıgı kötü filine bugz edilir zatına degil.

islamiyette bu haktır ve vardır hepimiz aşa yukarı biliriz

dikkat çekmek istedigim bir nokta var şöyle ki,
peki seyyidlerin asi olanlarına yani açıktan günah işleyenlerine karşı nasıl düşünmemiz ve tavır takınmamız lazım.?

islam alimleri seyyidlerin kötü filinede bugz etmekten sakındırmışlardır.
sebebi şudur diyorlar o seyyidin filine bugz edeyim derken ölçüyü kaçırıp zatına bugz edersin bu bugz ise taa hz peygamberimize s.a.v gider.



Bir gün

İmam Azâm (rah) hocası İmam Cafer es-Sadık hazretlerinden ilim ve hadis dinlemeye gelmişti. Hocası elinde bir asa ile çıkageldi. İmam Azam (rah), Ey Rasûlullah ın evlâdı, siz henüz asaya ihtiyaç duyacak bir yaşta değilsiniz dedi. Cafer es-Sâdık (rah),

Evet dediğin gibidir, fakat bu elimdeki asa Hz. Rasûlullah ın asasıdır; onu bereket için yanımda taşıyorum dedi. İmam Azam (rah), hemen ileri atılıp bastona sarıldı ve, Ey Rasûlullah ın evlâdı, müsaade buyurun, onu öpeyim dedi. Cafer es-Sâdık (rah) hemen kolunu açtı ve İmam Azam a göstererek:

Vallahi sen bilirsin ki bu ten Hz. Peygamber in hücrelerini taşıyan bir tendir ve şu gördüğün kıllar da onun kılındandır. Onu öpmüyorsun da asayı öpmek istiyorsun! dedi. Bununla, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyinin zürriyetinin Hz. Peygamberin (s.a.v) bir parçası olduklarını hatırlattı (Bkz: Muhammed Besyûnî, es-Seyyide Fâtımatu z-Zehrâ, 37. (Beyrut, 1990))


selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 31.01.2007 - 13:47
Bu mesajı bildir   DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kofi su an offline kofi  

291 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.01.2007
En Son On: 23.03.2009 - 18:17
Cinsiyeti: ----- 
DERINsular paylasimlariniz cok degerli cok faydali..Allah Razı Olsun sizden..gül gül gül
Ekleme Tarihi: 07.02.2007 - 15:17
Bu mesajı bildir   kofi üyenin diğer mesajları kofi`in Profili kofi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kofi su an offline kofi  
RE:

291 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.01.2007
En Son On: 23.03.2009 - 18:17
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı DERiNsular






şair Ferezdak da onlar hakkında şöyle demiştir:




Ehl-i Beyt öyle kimselerdir ki

Sevgileri din, düşmanlıkları küfürdür.

Yakınlıkları kurtarıcı ve koruyucu.

Takva sahipleri sayılınca Ehl-i Beyt

onların imamlarıdır.

Yeryüzünün en hayırlısı kimdir diye sorulsa

Ehl-i Beyt tir diye cevap verilir.




selam ve dua ile.



Rabbim bize onlari sevdirsinnnn...muhabbetleri icimizde yer tutsunnn..onlari sevmeyenler iki cihandada gülmesinnnn......
Allah Razı Olsun gül gül gül
Ekleme Tarihi: 09.02.2007 - 13:26
Bu mesajı bildir   kofi üyenin diğer mesajları kofi`in Profili kofi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kofi su an offline kofi  
Kevser suresi

291 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.01.2007
En Son On: 23.03.2009 - 18:17
Cinsiyeti: ----- 
1. Şüphesiz biz sana Kevseri verdik.
2. O Halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.
3. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.

Efendimizin cocuklarinin cogu kendisi henüz hayatta iken vefat ettiklerinden müsrikler Efendimize soyu kesik diyorlardi..Bunun üzerine Kevser suresi inmistir. Son Peygamer olan ve Rabbimizin O`na Habibim diyerek muhabbet duydugunu bildiren yüce Allah Efendimizin soyunu kizi Fatima ile devam ettirdi..
Bugun ehli beyte buguz edenler, onlari sevmeyenler, hz. Ali ile hz. Fatima`yi, Rasullahi sevmemistir...
dua ile..gül
Ekleme Tarihi: 22.02.2007 - 19:10
Bu mesajı bildir   kofi üyenin diğer mesajları kofi`in Profili kofi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gavs su an offline gavs  
Themenicon   

278 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 19.10.2010 - 18:44
Cinsiyeti: ----- 
ehli beyt sevgisi sahabeye düşman olmanızı gerektirmez. böyle ehli beyt sevgisi olmaz siz ifrata kaçıyorsunuz .


Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.
İmam-ı Ali yi çok sevmek, Ehl-i sünnet alametidir. Onu sevmek için, bir veya birkaç sahabiyi sevmemek, doğru yoldan ayrılmak olur.

Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste iman ile gitmeye sebep olur. Aklı az olan, iyi düşünemeyen bazı kimseler, burada yanılıyor. Sevmek için sevgilinin düşmanlarını sevmemek lazımdır diyorlar. İctihadları icabı olarak Hz. Ali ile muharebe etmiş olan

Hz. Âişe yi ve

Hz. Muaviye yi ve

Hz. Talha yı ve

Hz. Zübeyr i,

Ehl-i beyte düşman sanarak, bu büyük insanlara düşmanlık ediyorlar. Böylece doğru yoldan ayrılıyorlar. Halbuki, o muharebeler, dünya hırsından, mevki ve şöhret sevgisinden değil idi. İctihad ayrılığından idi. Muharebe etmek için değil, anlaşmak için karşı karşıya gelmişlerdi. Abdullah bin Sebe yahudisinin ve arkadaşlarının hilesi ile harbe yol açılmıştı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna inanmayanlar, yani Eshab-ı kiramı Ehl-i beyte düşman zan edenler, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere inanmamış olur. Âyet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Eshab-ı kiram, Ehl-i beytin sevgisini, imanlarının sermayesi edinmişlerdi. (Eshab-ı Kiram kitabı)
Allah Razı Olsun Allah Razı Olsun


Bu mesaj 1 kez ve en son gavs tarafından 03.06.2007 - 13:58 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 20.03.2007 - 16:27
Bu mesajı bildir   gavs üyenin diğer mesajları gavs`in Profili gavs Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gavs su an offline gavs  
Ehli beyt günahsiz midir ?

278 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 19.10.2010 - 18:44
Cinsiyeti: ----- 
Ehli beyt günahsiz midir ?

” Kizim Fatima'nin adi "Allah onu ve sevenlerini Cehennemden korur" manasindadir. Hadis [Deylemî]



Ehli sünnet inancina göre günahsiz olanlar sadece peygamberlerdir.Ehli beyt masum degildir.

Siiler Ehl-i Beyt mensuplarinin günahtan korunmus olduklarinainanirlar. Oysa Ehl-i Beyt günahlardan korunmus degildir. Kur'an-iKerim'de ehl-i beyt kavrami söyle geçmektedir. “Ey ehl-i beyt, Allahsizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor”(Ahzab 33/33) .Buradan anlasiliyorki Allahu Teala onlarin imanli ölmeleri için budünyada onlarin tövbe etmeleri için bütün ortamlari hazirlamistir bulütuf yolu ile de olabilir , bela ilede olabilir. Çünkü sonsuzluk alemiöbür dünyadir. Her sey orasi içindir .bütün dünyada kiymetli ne varsaorasi içindir. Dolayisiyla ehli beyt te bu dünyada imtihandadir fakatonlari imtihani biraz daha farklidir. Allahu Teala onlara bazi lutuflarvermis diger inanan insanlar içinde da onlar bir lütuf vesilesiolmuslar ve de olmaya devam etmektedirler. Ehli beyte cehennem atesininaram oldugunu Peygamberimizin su mübarek sözlerin den. ” Allah, Fatimave nesline Cehennemi haram kildi. “Hadis (Taberânî) anliyoruz.


Bu mesaj 1 kez ve en son gavs tarafından 03.06.2007 - 13:41 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.06.2007 - 21:05
Bu mesajı bildir   gavs üyenin diğer mesajları gavs`in Profili gavs Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gavs su an offline gavs  
Ehli beyt günahsiz midir ?

278 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 19.10.2010 - 18:44
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı M.MasuM

Allah Razı Olsun

Doğru yoldaki İslam âlimleri, ehl-i beyt sevgisini, son nefeste iman ile gitmek için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdır. Bunlarda Resulullahın zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her müslümanın vazifesidir.

Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktır. Eshab-ı kiramı sevmemek sapık olmaktır. Ehl-i beyti de, Eshab-ı kiramın hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktır.Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir.

Ehli beytin önemini peygamberimiz( s.a.v) şöyle bildirdi:

(Ehl-i beyti seveni Hak teâlâ sever, buğz edene de buğz eder.) [İbni Asakir]
(İslam'ın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.) [İbni Asakir]
(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve ehl-i beytimi sevmektir.) [İ.Neccar]
(Allah'n kitabı ve Ehl-i beytime uyan, hidayette olur, uymayan sapıtır.) [İ.Hibban]
(Ehl-i beytim, Nuh'un gemisi gibidir. Tutunan kurtulur, tutunmayan, boğulur.) [Taberani]
(Ehl-i beytime buğzeden, yüzüstü Cehenneme atılır.) [İ. Ahmed]
(Ehl-i beytime, Cehennemlikten başkası buğzetmez.) [İ. Ahmed]
(Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.) [İ. Ahmed]


Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.


MANEVÎ NESEB VE İMAN BAĞI İLE RASÛLULLAH (s.a.v) EFENDİMİZE BAĞLI OLAN MUTTAKİLER DE EHL-Î BEYTTEN SAYILMIŞTIR. ONLARI SEVMEK TE VACİPTİR

Bu konuda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

(Bütün muttakiler, Muhammed'in âlidir (ehl-i beytidir.)(Ali el-Muttakî, Kenzü'l-Ummâl, III, 89; (No:5624); Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X,
269.)
Ehl-i Beytimden bazıları kendilerinin bana insanların en evlâsı (en sevgilisi) olduğunu düşünüyorlar. Hâlbuki durum öyle değildir. Şüphesiz benim içinizdeki dostlarım, muttakilerdir. Onlar (nesep ve yer olarak) kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, değişmez.(Taberânî, el-Mu'cemu's-Sağîr, no: 318, Deylemî, Müsned, I, 287 (No:904)


Selam ve Dua ile.








ALLAHRAZIOLSUN M.MASUM ABİM
Ekleme Tarihi: 03.06.2007 - 14:02
Bu mesajı bildir   gavs üyenin diğer mesajları gavs`in Profili gavs Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gavs su an offline gavs  
RE:

278 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 19.10.2010 - 18:44
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı NurBahcesi

--- Muaviye ve onun katil soyuna HAZRET iltifatı yapanlar, Hak ile batılı aynı kefeye koyanlar, Efendimizden şefaat isteyemeyeceklerdir.





bu ifadeyi acar misiniz nasil ifadedir bu

hazreti muaviye kimdir--





Hz. Muaviye
Hz. Muaviye (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin kayınbiraderi ve vahiy kâtibi idi. Resulullahın zevcelerinden Habibe validemizin kardeşidir. Eshab-ı kiramın büyüklerindendir. Öleceği zaman, Resulullahın kendisine hediye ettiği bir gömleğe sarılıp, hazinesinde saklamış olduğu, Resulullahın mübarek saç ve tırnak kesintilerinin de gözlerine ve ağzına konularak defnedilmesini vasiyet etmişti. Kabri Şam’dadır.

Mekke fethedildiği gün babası ile beraber, Resulullahın önünde müslüman oldu.
Hz. Muaviye, Peygamber efendimizin kâtiplerinden idi. Yazısı güzel idi. Fasih, halim, vakur idi.
Zeyd ibni Sabit diyor ki:
Muaviye, Cebrailin getirdiği vahyi ve Peygamber efendimizin mektuplarını yazardı.

Fahr-i âlemin emniyetlisi idi. Bu yüksek rütbe, derecesinin ne kadar yukarı olduğunu gösterir. Bu büyük zata dil uzatanlar, Server-i âlemin Kur’an-ı kerimi yazmakta emniyet ettiğine dil uzatmış olurlar.Abdullah ibni Mübarek hazretlerinin ilminin derecesini bilmeyen bir müslüman yoktur. Din imamı idi. Her ilimde ileri, her işi ilmine uygun idi. Peygamber efendimizin ilmine tam vâris idi. İşte bu büyük âlim buyuruyor ki:
(Hz. Muaviye, Resulullahın yanında giderken, bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den bin kere efdaldir.)

İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(Hz. Muaviye’nin yanılması, Resulullahın sohbeti bereketi ile, Veysel Karani’nin ve Ömer bin Abdülaziz’in doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni As’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu.) [c.1, m.120]

Din-i İslamın en büyük âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor ki:
(Şüphe yoktur ki, Hz. Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyle büyüklerindendir. Peygamber efendimize nesep ile ve nikah ile çok yakın ve mahremleridir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurdu. Onda İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların her biri, Cennette Resulullahın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir. Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla anlatmaya lüzum kalmaz.) [Sava’ik-ul-muhrika]

Hz. Muaviye, Huneyn Gazasında Resulullahın önünde babası ile birlikte kahramanca çarpıştı. Tebük Gazvesine katıldı. Veda Haccında bulundu. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanlarında Suriye taraflarındaki savaşlara katıldı. Hz. Ömer, onu Şam valisi yaptı. Hz. Ömer zamanında 4 yıl, Hz. Osman zamanında 12 yıl, Hz. Ali zamanında 5 yıl, Hz. Hasan zamanında altı ay Şam’da 21.5 sene vali oldu. [41.] senede, Kufe’de halife seçildi. 19 sene, dört ay halifelik yaptı.

Aklı, zekası, fesahatı, sabrı, yumuşaklığı, ikramı, cömertliği fevkalade çok idi. Müslümanların başına geçeceği, hadis-i şerifte bildirildi. Kendisinden çok hadis-i şerif alındı, kitaplara yazıldı. Bu da, büyüklüğünü ve kendisine güvenildiğini göstermektedir.

İslamiyet’in yayılmasında kıymetli ve pek çok hizmetlerde bulundu. Miladi 662’de Sicistan’ı, 663’de Sudan’ı, bir sene sonra Afganistan’ı, Kâbil şehrini ve Hindistan’ın kuzey kısmını, 665’te Tunus’u (Afrikiyye’yi) aldı. 668’de gemilerle gittiği Kıbrıs’ı ve iki sene sonra da İran’daki büyük Kuhistan eyaletini fethetti. Yine aynı sene Bizans İmparatoru Dördüncü Kostantin zamanında, oğlu Yezid’i büyük bir ordu ile İstanbul’un fethi için gönderdi ve şehir kuşatıldı. Kostantin, her sene büyük miktarda vergi vermek şartıyla barış yapmak zorunda kaldı.

673’de Ubeydullah bin Ziyad’ı Horasan’daki orduya kumandan yapıp, Ceyhun Nehrini develerle geçerek Buhara’yı aldı. Hz. Ömer tarafından fethedilen Kudüs hıristiyanlara geçince, Hz. Muaviye şehri tekrar ele geçirdi. Yemen, Mısır, Kayrevan, Irak, Azerbaycan, Anadolu, Horasan ve Maveraünnehire hakim oldu. Müslümanlar tarafından çok sevildi. Peygamber efendimiz, Hz. Muaviye’ye, (Ey Muaviye! Memleketlere hakim olduğun zaman, iyilik et!) buyurmuştur. Resulullahın sohbeti ve hayır dualarının bereketiyle, İslamiyet’in tesir sahasını çok genişletti ve İslamiyet’ten hiç ayrılmadı.

Hz. Muaviye, uzun boylu, beyaz tenli, heybetliydi. Güzel konuşur, adaletli davranırdı. Çalışkan, gayretli, azimliydi. Arabistan’da meşhur olmuş dört dâhi Sahabiden birisidir. Sanki her bakımdan devlet başkanı olmak için yaratılmıştı. Hatta Hz. Ömer, Hz. Muaviye’ye her bakışta; Bu, ne güzel bir Arap sultanıdır derdi. Cins atlara biner, kıymetli elbiseler giyerdi. Resulullahın sohbetinin bereketiyle şeriattan hiç ayrılmazdı. Hz. Ali onun hakkında; Muaviye’nin idaresini kötülemeyiniz! Zira onu kaybederseniz başların koptuğunu ve düştüğünü görürsünüz buyurmuştur. (Kısas-ı Enbiya, Mirat-i Kâinat, Medaric-ün-nübüvve)

Hz. Ali ile birbirlerine beddua ettikleri asla doğru değildir, bunu ibni Sebecilerin uydurmuş olduğu kıymetli kitaplarda yazılıdır. Yalan olduğunu şu âyet-i kerime de açıkça bildiriyor:
(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]

Birbirlerine karşı merhametli olan, birbirini seven insanlar birbirlerine beddua eder mi hiç? Hâşâ Allahü teâlâ yalan mı söylüyor?

Peygamber efendimizin kayınbiraderi olan Hz. Muaviye, Peygamberimizden hayır dua aldı ve övüldü. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İşlerinizde Muaviye’yi bulundurunuz. Çünkü, o kavi ve emindir.) [Tathir-ül-cenân]
(Ümmetimin en halimi ve cömerdi Muaviye bin Ebu Süfyan’dır.) [İ.Süyuti]
(Muaviye’nin mülk sahibi olmasına fazla zaman geçmez.) [Deylemi]
Hz. Hasan diyor ki:
Resulullah, (Bir gün gelir, Muaviye devlet başkanı olur) buyurdu. (Deylemi)

(Ya Rabbi, onu [Muaviye’yi] hâdi ve muhdi eyle) [Tirmizi] (Yani, Onu doğru yola ulaştır ve doğru yola ulaştırıcı eyle!)

(Ya Rabbi, ona [Muaviye’ye] kitap öğret, ülkelere sahip et ve azaptan koru.) [İ.Ahmed, Taberani, Ebu Nuaym, Ebu Ya'la, İ.Asakir]
Ebu İdris el-Havlani anlatır:
Hz. Ömer, Umeyr İbnu Sad’ı Humus valiliğinden azledince yerine Muaviye’yi tayin etti. Halk, "Umeyri azledip Muaviye’yi mi tayin etti" diye mırıldandı. Umeyr; "Muaviye’yi hayırla yâd edin. Zira ben Resulullahın, (Allah’ım, onunla (insanlara) hidayetini ulaştır!) dediğini duydum dedi. (Tirmizi)

İbnu Meryem el-Ezdi anlatır:
Muaviye’nin yanına girmiştim. Bana, seni hangi rüzgar attı diyerek ziyaretimden memnuniyeti izhâr etti. Ben de, Resulullahtan işitmiş olduğum şu hadisi size hatırlatmayı düşündüm dedim:
(Allah kime Müslümanların işlerinden bir şeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarını, isteklerini, darlıklarını giderirse, kıyamet gününde Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarını giderir.) Râvi der ki, bunun üzerine Hz. Muaviye insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek üzere görevliler tayin etti. (Tirmizi, Ebu Davud)

Âmir İbnu Sa'd babasından naklen anlatır:
Resulullah Beni Muaviye Mescidine girdi. Orada iki rekat namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Buyurdu ki:
(Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesini talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helak etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi.) [Müslim]

Resulullahın torunlarından seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyuruyor ki:
(İmam-ı Ali şehid olunca, imam-ı Hasan müslüman kanı dökülmemesi ve rahat etmeleri için hilafeti bırakmak istedi. Muaviye’ye teslim eyledi. Onun emirlerine tâbi oldu. O günden itibaren Muaviye’nin hilafeti hak ve sahih oldu. Böylece, (Bu oğlum seyyiddir. Allahü teâlâ, onun ile, müminlerden, iki büyük fırka arasını bulur, barıştırır) hadis-i şerifinin manası meydana çıktı. Muaviye de, imam-ı Hasan’ın tâbi olması ile, dine uygun halife oldu. Böylece, müslümanlar arasındaki bütün anlaşmazlık sona erdi.) [Gunye]

Hz. Hasan, hilafeti kendi arzusu ile Hz.Muaviye’ye bıraktı. Onu halife olmaya layık görmeseydi, hilafeti bırakmazdı. Onunla harp ederdi. Hz. Hasan, layık olmayan birine hilafeti bıraktı, demek, Hz. Hasan’ı kötülemek olur. (H.S. Vesikaları)

Hadis imamlarından İbni Asakir bildiriyor ki:
Resulullah, Muaviye’ye, (Benden sonra, ümmetimin üzerine hakim olursun. O zaman, iyilere iyilik et, kötüleri de affet!) buyurdu.

Hz.Ali, (Muaviye, hiç mağlup olmaz) hadis-i şerifini hatırlasaydım, Muaviye ile savaşmazdım buyurdu. İmam-ı Beyheki de diyor ki: Hz. Ali buyurdu ki, Resulullahtan işittim, (Ümmetimden bazıları, Eshabımı kötüleyecekler. Bunlar, Müslümanlıktan ayrılacaklardır) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)

İmam-ı a'zam hazretleri, (Eshab-ı kiramın hepsini hayırla anarız) buyurdu. İmam-ı Şafii ve Ömer bin Abdülaziz de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlar hakkında (Allahü teâlâ, ellerimizi, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu. (M.Rabbani c.2, m.96)

İmam-ı Gazali hazretleri de (Dinimizi bize ulaştıran Eshab-ı kiramdır. Onlardan birini kötülemek, dini yıkmak olur) buyurdu. İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki: Abdullah ibni Abbas buyuruyor ki: Cebrail aleyhisselam Peygamber efendimize geldi (Ya Resulallah! Muaviye’yi sana tavsiye ederim. Kur'an-ı kerimi yazdırmakta ona emniyet et, güven) dedi. Yine aynı sayfada yazıyor ki, Resul-i ekrem, bir gün mübarek zevcesi Ümm-i Habibe’nin odasına geldi. O esnada Hz. Muaviye başını, kız kardeşi Ümm-i Habibe’nin kucağına koymuş uyuyordu. Resul-i ekrem bu hâli görünce, (Ya Habibe! Kardeşini bu kadar çok mu seviyorsun?) buyurdu. O da evet deyince, Peygamberimiz buyurdu ki, (Onu Allah ve Resulü de seviyor.) [Tathir-ül-cenân s. 27]

İmam-ı Malik’in ictihadına göre, Hz. Muaviye dalalette idi diye kötüleyenin katline fetva verdiği birçok kitaplarda yazılıdır. (Mesela Eshab-ı kiram Ö.N. Bilmen s. 84)

Ebussuud Efendi, Muaviye’ye lanet eden kimseye tazir-i beliğ ve hapis lazım olduğu fetvasını vermiştir. (488. Mesele sayfa 112)

Hz. Ali, Hz. Muaviye ve arkadaşları için, “Onlar bizim kardeşimizdir, fasık ve kâfir değildirler” buyurdu. (Şerh-i Mekasıd)

İbni Teymiye bile, Hz. Muaviye’yi kötüleyenler hakkında kitap yazdı.
Hz. Muaviye’yi sevmeyen mezhepsiz Mevdudi bile, sahabe-i kiramdan olduğu için Hz. Muaviye’nin suçlanamayacağını bildirmektedir. (Hilâfet ve Saltanat tercümesi s. 326)

Ali bin Ahmed hazretleri, Fedâilüs-Sahabe adlı risalesinde, diyor ki:
İbni Abbas şöyle anlatır:
Biz mescidde sohbet ederken içeriye, uzun boylu ve yüzü örtülü bir zat girip selam verdi. Selamını aldık. Bize, ne konuşuyordunuz diye sorunca, biz de, Resulullah zamanındaki kendimizle ilgili faziletlerden konuşuyoruz diye cevap verdik. O zat yüzünü açtı. Bu zatın Muaviye bin Ebu Süfyan olduğunu gördük Ona, sen de kendi hakkında neler gördüysen bize anlat dedik. O da anlatmaya başladı:
"Ben şu hasletlerle bazılarınızdan faziletli oldum:
1- Resulullah efendimiz ile birlikte bir seferde idik. Beni bindiği hayvanın terkisine alıp; (Neren bana temas ediyor) diye sordu. Ben de, "Karnım, ya Resulallah!" dedim. O zaman, (Allahü teâlâ karnını ilim ve yumuşak huy ile doldursun) buyurdu.

2- Resulullaha bir tabak ayva hediye edilmişti. Herkese bir tane verdi. En sonunda bir ayva kalmıştı. Sadece Resul-i ekrem ve ben almamıştık. Kalan bir ayva, Resulullah efendimizin mübarek elinden düştü. Yerden alıp kendisine vermek istediğimde, (Onu sen al ya Muaviye! Yarın kıyamette, o ayva elinde olarak bana kavuşursun) buyurdu.

3- Resul-i ekremle Tebük gazvesinden dönerken, Hudeybiye’ye geldik. Çok susamıştık. Resul-i ekreme; "Ya Resulallah! Musa aleyhisselamın kavmi için istediği gibi, sen de Rabbinden bizlere su talep etmez misin!" dedim. Bana, (Ya Muaviye! Bak şurada bir kaya var) buyurup elime, bir çubuk verdi. (Ya Muaviye! O kayanın yanına git ve ona bu çubukla vur) buyurdu. Gidip taşa vurunca, çok tatlı, buz gibi bir su fışkırdı. Tam içeceğim sırada sevgili Peygamberimizi ve susuzluktan yanan Eshabını hatırlayıp geri çekildim. Arkama bakınca, onların da gelmiş olduğunu gördüm. Resul-i ekrem, (Ya Muaviye, iç! Allahü teâlâ bu suyu senin için yarattı) buyurdu.

4- Resulullah mescidde iken Cebrail aleyhisselam gelir, selamdan sonra, "Rabbin sana ve ümmetine ikram olarak, Âyet-el-kürsi'yi ihsan etti" deyince, Resulullah; (Bu âyeti kim yazacak?) diye sorar. Cebrail aleyhisselam da, "Şu kapıdan içeriye ilk giren kişi" der. O kapıdan giren ilk şahıs ben olmuşum. Resulullah bana, (Ya Muaviye! Cenab-ı Hak bugünkü fazileti sana nasip etti, sana, Âyet-el-kürsi'yi tahsis kıldı. Ya Muaviye! Âyet-el-kürsi' yi yaz!) buyurdu. Ben de, "Eve gidip hokka ve mürekkep getireyim mi?" dedim. (Yâ Muaviye yaz! Zira Allahü teâlâ kalemi de Âyet-el-kürsi'den yaratmıştır) buyurdu. Bunun üzerine yazmaya başladım.

5- Bir gün Peygamber efendimizin arkasında namaz kılıyorduk. Resul-i ekrem, Fatiha suresini okuyup "Veladdâllin" dediklerinde, peşinden; "Âmin" dedim. Namazdan sonra Eshab-ı kirama, (Hanginiz âmin dedi) buyurunca, herkes sustu. Ben de sustum. Resul-i ekrem aynı soruyu iki üç defa tekrarladı. Fakat yine kimseden bir ses çıkmayınca, "Ya Resulallah! Âmin diyene ne yapacaksın?" dediğimde; (Onu ve ona tâbi olanları Cennetle müjdelemek istiyorum) buyurdu.

İbni Abbas hazretleri, “Muaviye bin Ebu Süfyan’ın bu anlattıklarını biz de biliyorduk” buyurarak onu tasdik etmiştir. (Fedâilüs-Sahabe)

Server-i âlem namaz kıldırırken rükuda (semi Allahü limen hamideh) deyince, ilk safta bulunan Hz. Muaviye de, (Rabbena lekel-hamd) dedi. Böyle söylemesi, takdir ve tahsin buyurularak, bunu söylemek kıyamete kadar sünnet olarak kaldı. (Eshab-ı kiram)

Şii kaynaklarına göre Hz. Muaviye
Pakistan’ın büyük Tarih âlimi mevlana Abdüşşekur İlahi Mirzapuri, Şehadet-i Hüseyin isminde kitap yazmıştır. Urdu dilinden, farisiye de tercüme edilmiştir. İslam düşmanlarının, İslamiyet’i içerden yıkmak için, Müslüman ismi altında ortaya çıktıklarını, (Ehl-i beytin dostuyuz) diyerek, Ehl-i beyte düşmanlık ettiklerini yazmaktadır. Kitabın her yerinde, Şii kitaplarından vesikalar vererek, bunu ispat etmektedir. Onbirinci sayfasında diyor ki:
Şii âlimlerinden Muhammed Bakır Horasani, [m. 1679 senesinde vefat etti.] Cila-ül-uyun kitabının 321. sayfasında diyor ki:
(Muaviye vefat edeceği zaman, oğlu Yezide şöyle vasiyet etti: İmam-ı Hüseyin’in Resulullaha yakınlığını, Onun mübarek kanından olduğunu biliyorsun. Irak halkı Onu kendi yanlarına çağırırlar. Sana yardım edeceğiz, derler. Yardım etmezler. Onu yalnız bırakırlar. Ona galip olursan, kendisine hürmet et. Sana yaptıklarına karşılık, Onu hiç incitme! Benim Ona olan iyiliklerimi sen de yap!)

Şii tarihçilerinden Muhammed Taki han, [m. 1879 senesinde vefat etti.] Farisi, Nasih-üt-tevarih kitabında diyor ki:
(Nasihatinde şunları da söyledi: Oğlum, nefsine uyma! Allahü teâlânın huzuruna, Hüseyin bin Ali’nin kanına bulanmış olarak çıkma! Yoksa sonsuz azaba yakalanırsın! (Hüseyin’e hürmette kusuru olana, Allahü teâlâ bereket vermez!) hadis-i şerifini unutma!)
Bu Şii tarihinin 38. sayfasında diyor ki:
(İmam-ı Ali’nin yanında olanlar, yani Şiiler, Şam’a gelirler, Muaviye’yi kötülerlerdi. Muaviye, böyle söyleyenlere bir şey yapmaz, kendilerine (Beyt-ül-mal)dan bol ihsanda bulunurdu.)

Cila-ül-uyun Şii kitabının 323. sayfasında diyor ki:
(İmam-ı Hasan bin Ali dedi ki, Muaviye, etrafımdaki yardımcılarımdan, vallahi daha iyidir. Çünkü bunlar, bir yandan Şii olduklarını söylüyorlar. Bir yandan da, beni öldürmek, mallarımı almak istiyorlar.)
Ekleme Tarihi: 03.06.2007 - 14:59
Bu mesajı bildir   gavs üyenin diğer mesajları gavs`in Profili gavs Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kofi su an offline kofi  

291 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.01.2007
En Son On: 23.03.2009 - 18:17
Cinsiyeti: ----- 
acikladiginiz icin Rabbim razi olsun hizmetiniz daim olsun insgülAllah Razı Olsungül
Ekleme Tarihi: 16.06.2007 - 14:25
Bu mesajı bildir   kofi üyenin diğer mesajları kofi`in Profili kofi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gavs su an offline gavs  
RE:

278 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 19.10.2010 - 18:44
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı DERiNsular


Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri,

(Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.

**************************

Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.
İmam-ı Ali yi çok sevmek, Ehl-i sünnet alametidir. Onu sevmek için, bir veya birkaç sahabiyi sevmemek, doğru yoldan ayrılmak olur.

Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste iman ile gitmeye sebep olur. Aklı az olan, iyi düşünemeyen bazı kimseler, burada yanılıyor. Sevmek için sevgilinin düşmanlarını sevmemek lazımdır diyorlar. İctihadları icabı olarak Hz. Ali ile muharebe etmiş olan

Hz. Âişe yi ve

Hz. Muaviye yi ve

Hz. Talha yı ve

Hz. Zübeyr i,

Ehl-i beyte düşman sanarak, bu büyük insanlara düşmanlık ediyorlar. Böylece doğru yoldan ayrılıyorlar. Halbuki, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, o muharebeler, dünya hırsından, mevki ve şöhret sevgisinden değil idi. İctihad ayrılığından idi. Muharebe etmek için değil, anlaşmak için karşı karşıya gelmişlerdi. Abdullah bin Sebe yahudisinin ve arkadaşlarının hilesi ile harbe yol açılmıştı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna inanmayanlar, yani Eshab-ı kiramı Ehl-i beyte düşman zan edenler, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere inanmamış olur. Âyet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Eshab-ı kiram, Ehl-i beytin sevgisini, imanlarının sermayesi edinmişlerdi. (Eshab-ı Kiram kitabı)


İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

(Babam zahir ve bâtın ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman ehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste imanla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefat edeceklerinde baş ucunda idim. Son anlarında şuuru azaldığında kendisine bu nasihatini hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O haldeyken bile, (Ehl-i beytin sevgisinin deryasında yüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena ettim.


Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktır. Eshab-ı kiramı sevmemek sapık olmaktır. Ehl-i beyti de, Eshab-ı kiramın hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktır.
Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Ahiret kazançlarını, hep bu sermaye getirecektir. Ehl-i sünneti tanımayanlar, bu büyüklerin orta, adil, halis sevgilerini bilmeyerek, ifratı seçerek, sevgide taşkınlık yaparak, orta ve adil sevgiyi sevmemek sanıyor. Ehl-i sünnete harici damgasını basıyorlar. Bu zavallılar bilemiyorlar ki, aşırı ve taşkınca sevmek ile hiç sevmemek arasında, bir de doğru, insaflı, orta derecede sevgi vardır. Hakkın yeri de, her şeyde ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasip olmuştur.


Sevmenin aşırı ve tehlikeli olması şöyledir ki, Hz.Ali yi sevmiş olmak için, diğer üç Halifeye düşman olmak lazımdır diyorlar. İnsaf etmeli, iyi düşünmeli, bu nasıl sevgidir ki, bu sevgiyi elde etmek için, Resulullahın Halifelerine, yani vekillerine düşmanlık şart oluyor? Bu nasıl sevgidir ki, insanların en iyisinin, Allah ın habibinin, Allah ın resulünün eshabına sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bu nasıl sevgidir ki, Allah resulünün mübarek hanımına, damadına, kayınbirader, kayınvalide ve kayınpederlerine sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bunlar, nasıl fena bilinir, nasıl kötülenir, nasıl temiz bilinmez ki, Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu, hepsine Cenneti vaad ettiğini Kur an-ı kerimde bildiriyor. Onun resulü Muhammed aleyhisselam da eshabı hakkında kötü konuşmayı yasak ediyor. Buna rağmen onlara kötü, pis, kâfir denilebilir mi? Bu nasıl iman, bu nasıl müslümanlıktır?


selam ve dua ile.


Ekleme Tarihi: 16.06.2007 - 16:11
Bu mesajı bildir   gavs üyenin diğer mesajları gavs`in Profili gavs Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gavs su an offline gavs  

278 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 19.10.2010 - 18:44
Cinsiyeti: ----- 
sevgili kardeslerime.

ehli beytle ilgili ve kerbela olayini,


hz peygamberin (s,a,v) iki gülünü (r,a),

nihat hatipoglu hocamizin dilinden dinlemeyi tavsiye ederim.


http://video.google.com/videoplay?docid=-3854884668971513993&q=nihat+hatipoglu&total=391&start=0&num=10&so=0&type=search&plindex=0

kardeslerim bu link te video nun sesi KISIK geliyorsa

http://www.nihathatipoglu.com dan izleye bilirsiniz.

saygi ve dua ile.


Bu mesaj 1 kez ve en son gavs tarafından 16.06.2007 - 20:24 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.06.2007 - 20:08
Bu mesajı bildir   gavs üyenin diğer mesajları gavs`in Profili gavs Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gavs su an offline gavs  
EHL-I BEYT IN AYRICALIGI VARMI ?

278 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 19.10.2010 - 18:44
Cinsiyeti: ----- 
bismillehirrahmenirrahim.




“Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister” (Ahzâb Sûresi, 33).


De ki : Ben sizden buna karsilik yakinlara sevgiden baska bir ücret istemem.( Sura Sûresi. 23).






1-Hz.Enes (r.a) anlatiyor: ” Bu ayeti celile indigi zaman;

Resululllahaleyhisselam sabah namazina giderken. alti aya yakin bir müddette,

Hz.Fatima (r.a)’nin kapisina ugrayip: “Namaza kalkin ey Ehl-i Beyt ”

Allah günahlarinizi giderip sizi tertemiz yapmak istiyor” buyurdu. Tirmizi, Tefsir, (3204).


(Islam’in esasi, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.) [Ibni Asakir]


(Allah, Fatima ve nesline Cehennemi haram kildi.) [Hakim, Taberani]

(Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.) [I. Ahmed]



(benimevLADIMIN iyilerini Allah RIZASI icin kerim tutun,onlarahürmet edin,iyiolmayanlarina da benim icin hürmet edin)(r.nasihin.)








(Su üç hürmeti gözetenin, dini ve dünyasi muhafaza edilir, yoksa hiç bir seyi korunmaz.

1. Islama,

2. Peygambere (s.a.v)

3. ve Onun nesline hürmet.)

[Taberani]

[Islama hürmet, Dinin emirlerine riayet etmektir, Peygambere hürmet, sünnetine uymaktir, nesline hürmet seyyidlere, seriflere hürmettir.]




Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri Peygamber efendimizin neslinden gelen seyyid ve serîflere çok hürmet gösterirdi. Hattâ bir defâsinda buyurdu ki:

"Seyyidlerin bulundugu bir memlekette ben oturamam. Zîrâ, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bagli bir nesebten gelmenin serefini tasiyanlara, lâyik olduklari tâzimi gösterememekten korkuyorum."




Imam-i Rabbani hazretleri buyurdu ki:


(Babamzahir ve bâtin ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlimidi. Her zamanehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve tesvik buyururdu. Busevgi insanin sonnefeste imanla gitmesine çok yardim eder, derdi.Vefat edeceklerinde basucunda idim. Son anlarinda suuru azaldigindakendisine bu nasihatinihatirlattim ve o sevginin nasil tesir ettiginisordum. O haldeyken bile,(Ehl-i beytin sevgisinin deryasindayüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahüteâlâya hamd ve sena ettim.




Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktir. Eshab-i kirami sevmemek sapik olmaktir. Ehl-i beyti de, Eshab-i kiramin hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktir.
Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Ahiret kazançlarini, hep bu sermaye getirecektir. Ehl-i sünneti tanimayanlar, bu büyüklerin orta, adil, halis sevgilerini bilmeyerek, ifrati seçerek, sevgide taskinlik yaparak, orta ve adil sevgiyi sevmemek saniyor. Ehl-i sünnete harici damgasini basiyorlar. Bu zavallilar bilemiyorlar ki, asiri ve taskinca sevmek ile hiç sevmemek arasinda, bir de dogru, insafli, orta derecede sevgi vardir. Hakkin yeri de, her seyde ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasip olmustur.








“Bunlara sadaka haram midir?” diye sorunca, Zeyd (r.a),

“Evet” dedi. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 36; Nesâî, Sünen-i Kübrâ, Menâkib, 9.)

Âlimlerinekseriyetine göre Ehl-i Beyt, Rasûlullah (s.a.v)Efendimizin serefliaileleri, kizi Hz. Fâtima, damadi Hz. Ali,torunlari Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin (r.anhüm) ve kiyamete kadar olarinsulbünden gelenzürriyetleridir. Yani Hz. Hüseyin’in torunlari olanseyitler ve Hz.Hasan’in torunlari olan serifler Ehl-i Beyt’ingünümüzdeki sereflimensuplaridir. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’inserefli nesli, kiyametekadar hiç kesilmeyecektir.





Hz. Hüseyin’in(r.a) oglu Ali Zeynelâbidîn (rah), babasi Hz.Hüseyin’in sehidedilmesinden sonra, Samlilar tarafindan esir edilerekDimesk’agetirildi. Onu böyle gören zalim bir Samli: “Sizin kökünüzükaziyan vefitnenin basini kesen Allah’a hamdolsun!” diye, güya onlarinfitne basioldugunu ima etmeye çalisti. Zeynelâbidîn (rah), adama,

“Sen Kur’an’i okudun mu?” diye sordu, adam,

“Evet, okudum” dedi. Zeynelâbidîn (rah),

“Sen,Allah Teâlâ’nin, “Resûlüm, onlara de ki: ‘Ben bu davetimekarsilikolarak sizden bir karsilik ve ücret beklemiyorum; sadeceyakinlarimasevgi göstermenizi istiyorum’ (Sûrâ/23)
âyetini okumadin mi?” diye sordu. Adam,

“Buayette sevilmesi emredilen yakinlar siz misiniz?” diye sorunca,Imam,“Evet, onlar biziz” dedi.( Taberî, Cüz:XXV, Shf:33 (Beyrut,1995);Suyûtî, ed-Dürrü’1-Monsûr, VII, 348)








Bir gün ImamAzâm (rah) hocasi Imam Cafer es-Sadik hazretlerindenilim ve hadisdinlemeye gelmisti. Hocasi elinde bir asa ile çikageldi.Imam Azam(rah), “Ey Rasûlullah’in evlâdi, siz henüz asaya ihtiyaçduyacak biryasta degilsiniz” dedi. Cafer es-Sâdik (rah),

“Evet dedigingibidir, fakat bu elimdeki asa Hz. Rasûlullah’inasasidir; onu bereketiçin yanimda tasiyorum” dedi. Imam Azam (rah),hemen ileri atilipbastona sarildi ve, “Ey Rasûlullah’in evlâdi,müsaade buyurun, onuöpeyim” dedi. Cafer es-Sâdik (rah) hemen kolunuaçti ve Imam Azam’agöstererek:

“Vallahi sen bilirsin ki bu ten Hz. Peygamber’inhücrelerinitasiyan bir tendir ve su gördügün killar da onunkilindandir. Onuöpmüyorsun da asayi öpmek istiyorsun!” dedi. Bununla,Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin’in zürriyetinin Hz. Peygamber’in (s.a.v) birparçasiolduklarini hatirlatti (Bkz: Muhammed Besyûnî,es-SeyyidcFâtimatu’z-Zehrâ, 37. (Beyrut, 1990))





Imam Safiî (rah.) baska bir sözünde Ehl-i Beyt sevgisinin farz oldugunu söyle dile getirir:

“EyResûlulllah’in Ehl-i Beyti! Sizi sevmek bize farzdir. AllahindirdigiKur’an’da böyle emretmistir. Size salât okumadan namazkilanin namazininkabul olmamasi, sizin için en büyük bir övünçkaynagidir ve bu sizekâfidir.” (Muhammed Afif ez-Za’bî,Divânu’s-Sâfii, 72)









Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri,

(Ehl-ibeyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunlari sevmek lazimdir.Bunlarisevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardim yapmakla olup,bunlarariayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.








(Allah, Fatima ve nesline Cehennemi haram kildi.) [Hakim, Taberani] .

ehli beyt olmayan hiç bir insana bu garanti verilmemistir.
cennetle müçdelenenler hariç.


bazi insanlar bu seyyiddir hz peygamberimizin sülalesindendir,
dikkat et saygida sevgide kusur yapmaonlar bizden üstündür,
dendiginde.

olsundiyor üstünlük takva iledir diyor ve ona kalirsa bendepeygambertorunuyum diyor.hangi peygamberin torunusun dendiginde hzademintorunuyum diyor.
ve kendilerine iman etmiyen peygamberlerin (a.s) evlatlarini ve hanimlarini misal veriyor.
hzpeygamberimizin neçis olmayan mübarek kanini tasiyanseyyidlerle, digerpeygamberlerin evlatlarini hanimlarini ve kendinikiyasliyor.
bu bir büyük yanilgidir ve kiyastir.
bu islerin hakikatini bilen alimler peygamberimizin s.a.v bazi hadislerini çok güzel açiklamislar.



bu hadislerden bazilari söyle,

(ey kizim fatima babanin peygamber olduguna güvenme)

burda islam alimleri söyle yorumluyor ve açikliyor bu hadisi serifi.

hz peygamberimiz kizi hz fatimayi ibadetlere daha SIKI sarilmasi için tesvik ve tavsiye ediyor.
yoksa hz peygamberimizin mübarek neslinin bu dünyada ve ahirette faydasinin dokunmiyacagindan degil.

ALLAHcc, nasil hz peygamberimizi sevmis seçmis çikarmis vealemleri onunyüzüsuyu hürmetine yaratmis ise,o nun neslinide temizkilmis vecennetine koymak istemis cehennemi haram kilmis.
(habibim sen olmasaydin yerleri gökleri yaratmazdim).

bazilarida diyorki seyyidlerin günahkar olanlari cehennemin buz tabakasinda azap görecekler.
dikkat edilirse hadiste ates haram kilinmis buyrulmuyor cehennem haram hilindi buyruluyor.

ALLAH CC seyyidleri öyle dilemis öyle yaratmis.

külli iradeye bir itirazi olan varsa o kisiye sözümüz ALLAH selamet versin olur.

asi olan seyyidler bir yilan misalidir,
nasil yilan yolda giderken egri bügrü gider ama yuvasina veya her hangi bir delige girerken dos dogru giriyorsa.
asi olan seyyidlerde son nefesinde ALLAHU TEALA bir sebeb halk ediyor tövbe ediyorlar ve ahirete iman ile dos dogru gidiyorlar.(trg)






Ehli beyt günahsiz midir ?.



Ehli sünnet inancina göre günahsiz olanlar sadece peygamberlerdir.Ehli beyt masum degildir.

SiilerEhl-i Beyt mensuplarinin günahtan korunmus olduklarinainanirlar. OysaEhl-i Beyt günahlardan korunmus degildir. Kur'an-iKerim'de ehl-i beytkavrami söyle geçmektedir. “Ey ehl-i beyt, Allahsizden kiri gidermek vesizi tertemiz yapmak istiyor”(Ahzab 33/33) .Buradan anlasiliyorkiAllahu Teala onlarin imanli ölmeleri için budünyada onlarin tövbeetmeleri için bütün ortamlari hazirlamistir bulütuf yolu ile deolabilir , bela ilede olabilir. Çünkü sonsuzluk alemiöbür dünyadir. Hersey orasi içindir .bütün dünyada kiymetli ne varsaorasi içindir.Dolayisiyla ehli beyt te bu dünyada imtihandadir fakatonlari imtihanibiraz daha farklidir. Allahu Teala onlara bazi lutuflarvermis digerinanan insanlar içinde da onlar bir lütuf vesilesiolmuslar ve de olmayadevam etmektedirler. Ehli beyte cehennem atesininaram oldugunuPeygamberimizin su mübarek sözlerin den. ” Allah, Fatimave neslineCehennemi haram kildi. “Hadis (Taberânî) anliyoruz.






sair Ferezdak da onlar hakkinda söyle demistir:




Ehl-i Beyt öyle kimselerdir ki

Sevgileri din, düsmanliklari küfürdür.

Yakinliklari kurtarici ve koruyucu.

Takva sahipleri sayilinca Ehl-i Beyt

onlarin imamlaridir.

Yeryüzünün en hayirlisi kimdir diye sorulsa

Ehl-i Beyt tir diye cevap verilir.







seyyidlere dil uzatana hiçmi resulullah demicek bize o kadar rahmetim genis degilmiydi hiçmibenim rahmetimin genis olduguna inan madinizmi? ,kendi evladimi afettirmeye hiçmi gücümüz yok idi acaba der



saygi ve dua ile.


Bu mesaj 1 kez ve en son gavs tarafından 10.07.2007 - 00:42 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 09.07.2007 - 03:47
Bu mesajı bildir   gavs üyenin diğer mesajları gavs`in Profili gavs Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
HZ. HÜSEYİN (r.anh)

Ümm-i Hâris hazretleri anlatır:

Birgün Resulullahın huzuruna varıp, bir rüya gördüğümü ve çok korktuğumu arzettiğim zaman, buyurdular ki:

- Ne gördün?

- Sizin vücudunuzdan bir parça kestiler, benim yanıma eklediler.

- İyi görmüşsün, Fatıma'nın bir oğlu olacak ve senin yanında kalacaktır.

Bir müddet sonra, Hz. Hüseyin dünyaya geldi. Resulullah her sabah namazını kıldıktan sonra, mübarek yüzünü eshab-ı kirama çevirirlerdi. Üzüntülü kimseler yüzünü görseler, mesrur olurlardı. O gün sabah namazından sonra, yüzlerini döndürmeden, Hz. Ali'yi çağırdılar. Beraber mescidden çıktılar. Eshab-ı kiram nereye, niçin gittiklerini anlayamadılar. Tekrar dönerler diye oturdular. İkisi Hz. Fatıma'nın evine gittiler.

Peygamberimiz Hz. Ali'ye, kapıda durup, kimseyi içeri sokmamasını emretmişlerdi. Hz. Hüseyin doğmuş, melekler tebrik etmek için gelmişlerdi. Hz. Ebu Bekir duramayıp, Hz. Ali'nin evine gitti. Sonra Hz. Ömer, sonra Hz. Osman ve bütün eshab-ı kiram Hz. Ali'nin evine gittiler.

Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali'den, Resulullahın nerede olduğunu sordu. Hz. Ali, içerde olduklarını bildirince, Hz. Ebu Bekir buyurdu ki:

- İzin verirsen, ben de gireyim.

- Allahın Resulü meşguldür.

- Benim içeri girmememi sana emretti mi?

- Hayır, yalnız dörtyüzyirmidörtbin melek geldi.

Hz. Ebu Bekir hayret edip, durdu.

Bir müddet sonra, Resulullah dışarı çıkıp, herkesin içeri girmesini emrettiler. Eshab-ı kiram içeri girdiler. Hz. Ali'nin meleklerin sayısındaki sözü söylendi. Resulullah efendimiz Hz. Ali'ye sordular:

- Meleklerin sayısını nasıl bildin?

- Melekler grup grup geliyorlardı. Herbiri bir dil ile konuşurlardı ve sayılarını bildirirlerdi.

Bunun üzerine Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- Allah aklını ziyade etsin ya Ali!

Resulullah efendimiz Hz. Hüseyin doğduğu zaman, kulağına, (O, cennet gençlerinin efendisi, seyyididir) diye seslenmişlerdi.

Hz. Üsame bin Zeyd, bir gece Peygamber aleyhisselamı gördüğünü ve Onun, (Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır. Allah'ım ben onları seviyorum, sen de onları sev ve onları sevenleri de sev) buyurduğunu rivayet etmektedir.

Bir defasında da, (Hüseyin benden, ben Hüseyin'denim, Allahü teâlâ Hüseyin'i seveni sever) buyurmuştu.

Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde, ehl-i beyte, mealen buyuruyor ki:

(Allah-ü teâlâ, sizlerden ricsi, yani her kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor.)

Bu ayet-i kerime gelince, eshab-ı kiram sordular.

- Ya Resulallah! Ehl-i beyt kimlerdir?

O esnada, Hz. Ali geldi. Mübarek hırkasının altına aldılar. Fatıma-tüz-Zehra da geldi. Onu da yanına aldılar. İmam-ı Hasan geldi. Onu da bir yanına, sonra gelen İmam-ı Hüseyin'i de öbür tarafına alarak buyurdular ki:

- İşte bunlar, benim ehl-i beytimdir.

Bu ayet-i kerime ve ilgili hadis-i şerifler, Resulullahın iki mübarek torununu sevmenin şart olduğunu belirtmektedir.

Hz. Hüseyin buyurdu ki:

Birgün yüksek dedemin huzuruna varmıştım. Übey bin Kâb da orada idi. Bana, "Merhaba, ey Ebu Abdullah, ey göklerin ve yerin süsü" diye hitap ettiler. Übey bin Kâb hazretleri dedi ki:

- Ya Resulallah! Gökler ve yer için, senden başka süs var mıdır?

Resulullah bunun üzerine buyurdular ki:

- Beni insanlara Peygamber olarak gönderen Allahü teâlânın hakkı için, Hüseyin bin Ali, yeryüzünün merkezinin süsüdür. Ondan ziyade süs, göklerin tabakalarıdır.

Birgün Hz. Hüseyin, Resulullah efendimizin yanında idi. Annesine gitmek istiyordu. Hava yağmurlu idi. Resulullah efendimiz duâ buyurdu. Hz. Hüseyin eve gidinceye kadar, yağmur ara verdi.

Birgün Resulullah efendimiz, Hz. Hüseyin'i sağ dizine, oğlu İbrahim'i sol dizine aldı. Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:

- Hak teâlâ, bu ikisinden birini alacaktır. Sen birini seç!

Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- Eğer Hüseyin vefat ederse, benim canım yandığı gibi, Ali'nin ve Fatıma'nın da canları yanar. Eğer İbrahim giderse, en çok ben üzülürüm. Benim üzüntümü, onların üzüntüsüne tercih ediyorum.

Üç gün sonra oğulları İbrahim vefat etti.

Resulullah efendimiz, Hz. Hüseyin yanına her gelişinde, onu öper ve buyururdu ki:

- Selamet ve saadet o kimseye ki, oğlum İbrahim'i ona feda ettim.

Hz. Hüseyin'in ilk çocukluğu Resulullah efendimizin derin sevgi ve şefkati içinde geçti. Ancak bu hâl, çok sürmedi. Zira Peygamber efendimiz vefat ettiler. Hz. Hüseyin, bundan sonra ilmini ve edebini babasının yanında tamamladı.

Hz. Hüseyin'in yüzü, karanlık gecede etrafını aydınlatırdı. Yaya olarak yirmibeş defa hacca gitti. Beraberindekiler bineklere binse de, kendisi binmezdi. Çok cömert idi. Buyurdular ki:

- Cömert, efendi olur; cimri, hor olur. Bu âlemde bir mümin kardeşinin iyiliğini, kendinden önce düşünen, öbür âlemde daha iyisini bulur.

Eshab-ı kiramdan Hz. Dıhye, devamlı ticaret için sefere gider gelirdi. Çok güzel yüzlü idi. Cebrail aleyhisselam çok defa Resulullahın huzuruna Dıhye şeklinde gelirdi. Birgün Cebrail aleyhisselam Fahr-i âlem hazretlerinin huzurunda bulunuyordu.

O zaman henüz küçük olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den biri, Cebrail aleyhisselamı gördü. Hemen kardeşinin yanına koşarak dedi ki:

- Dıhye, dedemizin yanında oturuyor, haydi gidelim.

Koşup mescide girdiler.

Cebrail aleyhisselamın dizlerine oturdular. Ellerini Cebrail aleyhisselamın koynuna soktular. Resulullah efendimiz, torunlarının bu hareketini görünce hicâb edip, mâni olmak istedi. Cebrail aleyhisselam, Resulullahın mahcup olduğunu görünce, dedi ki:

- Ya Resulallah! Niçin sıkılıyorsunuz? Fatıma teheccüd namazını kılarken, Hak teâlâ beni gönderir, bunların beşiklerini sallardım. Böylece Hz. Fatıma rahatça namazını kılardı. Bazan da bunların anneleri namazdan sonra uyurken, bunlar ağlardı. Hak teâlâ yine beni gönderir, anneleri uyanmasın diye, beşiklerini sallardım, ağlamazlardı. Çocukların bu hareketini bana karşı edepsizlik saymayın. Bunların yanıma gelip, ellerini koynuma sokmalarında bir mahzur yoktur.

Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- Ey kardeşim Cebrail! Şimdi bir şey yapmadılar. Daha ileri giderler endişesiyle mâni oldum. Çünkü, eshabımdan Dıhye isminde birisi vardır. Çok kere sefere çıkar. Her dönüşünde bunlara hediye getirir. Sizi Dıhye zannedip, ellerini koynunuza soktular.

Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam, “Ya Rabbi! Beni Habibinin yanında utandırma” diye duâ etti.

Oturduğu yerden ellerini cennete uzattı. Bir yeşil salkım üzüm, bir kırmızı nar eline geldi. Hz. Hasan üzümü, Hz. Hüseyin de narı aldı. Bunları yerlerken, bir dilenci gelip dedi ki:

- Ey ehl-i beyt! O üzüm ve nardan bana da verir misiniz?

Resulullahın yüksek yaratılışlı torunları, dilenciye vermek istediklerinde, Cebrail aleyhisselam mâni olarak dedi ki:

- Ya Resulallah! O dilenci şeytandır. Cennet meyveleri ona haram iken, hile ile ondan yemek istedi.

Hz. Hüseyin hep babasının yanında idi. Babası şehit olunca, Medine'ye geldi. Yezîd'e biat etmedi. Kufeliler kendisini çağırıp halife yapmak istedi. Kardeşi Muhammed bin Hanefiyye, İbni Ömer, İbni Abbas ve daha nice eshab-ı kiram mâni oldular ise de, kabul etmeyip yetmişiki kişi ile Mekke'den Irak'a yola çıktı.

Irak valisi Ubeydullah bin Ziyad, Ömer bin Sâd kumandasında bir ordu gönderdi. Ömer, geri dönmesini bildirdi ise de, İmam kabul etmeyip harp etti. 681 yılında Muharremin onuncu günü Kerbela'da şehit oldu. Yezîd bunu duyunca, çok üzüldü. “Allah İbni Mercane'ye (ibni Ziyad'a) lanet eylesin! Hüseyin'in isteklerini kabul etmeyip de onu şehit ettirdi. Böylece beni kötü tanıttı” dedi. Hz. Hüseyin'in mübarek oğlu Zeynelabidin küçük olduğu için öldürülmedi. Kadınlar ve İmamın mübarek başı ile Şam'a gönderildi. Mübarek başı, Mısır'da Karafe kabristanında medfundur.

Kaynak:Hayatüssahabe
Ekleme Tarihi: 25.08.2007 - 14:25
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
HZ. HASAN (r.anh)

Peygamber efendimizin, "Cennet gençlerinin seyyidi, efendisidir" buyurduğu, torunu Hz. Hasan, 625 senesinin Ramazan ayının ortasında doğdu. Peygamber efendimiz, kulağına ezan ve ikamet okuyup, ismini Hasan koydu. Doğumunun yedinci günü akika olarak iki tane koç kesti. Saçını da kestirip, ağırlığınca gümüş sadaka verdi.

Âlemlerin efendisi olan sevgili Peygamberimizin terbiyesiyle yetişip, büyüyen Hz. Hasan, mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Peygamberimiz, Hz.Hasan'ı çok sever, ona şefkatle muamele ederdi.

Bir defasında Hz. Hasan, kardeşi Hz. Hüseyin ile Resulullahın huzurunda güreşiyorlardı. Resulullah efendimiz, Hz. Hasan'ı teşvik buyurdular. Anneleri Fatıma-tüz-Zehra, babasına dedi ki:

- Ya Resulallah! Hasan büyüktür, hep onun tarafını tutuyorsunuz. Hâlbuki küçüğe yardımcı olmak daha uygun değil midir?

Bunun üzerine buyurdular ki:

- Ya Fatıma! Cebrail aleyhisselam, Hüseyin'e yardım ediyor.

Ebu Eyyûb-el-Ensarî, Hasan ile Hüseyin'in, Resulullahın huzurunda oynadıkları sırada huzurlarına girince dedi ki:

- Ya Resulallah! Sen bunları çok mu seviyorsun?

Peygamber efendimiz de buyurdu ki:

- Nasıl sevmem. Bunlar benim dünyada öpüp, kokladığım iki reyhanımdır.

Ebu Hureyre'nin naklettiğine göre, birgün Resulullah efendimiz Hz. Hasan'ı kucağına oturtmuştu. O da mübarek sakallarıyla oynuyordu. Resulullah efendimiz üç defa buyurdu ki:

- Ben bunu çok seviyorum. Sen de sev! Onu sevenleri de sev!

Hz. Hasan henüz akıl ve baliğ olmadan Resulullaha biat eden çocuklardandı. Sekiz yaşına geldiği zaman, 632'de, önce dedesi, sonra da annesi Fatıma-tüz-Zehra vefat edince, yetim kaldı. Bundan sonra da babası Hz. Ali'nin terbiyesinde büyüdü.

Abdullah bin Sebe taraftarları fitne çıkarıp, Hz. Osman'ın evini sardıkları zaman, onun imdadına gitti. Babasının şehit olmasından sonra, altı ay halifelik yaptı.

Hz. Hasan daha küçük yaştayken, Resulullah efendimizin; “Bu oğlum seyyiddir. Ümit ederim ki, Allahü teâlâ onun vasıtasıyla iki tarafın arasını bulur” hadis-i şerifine mazhar oldu.

Hz. Hasan, zevcesi Cade binti Eşas tarafından, 669 senesinde zehirlenerek şehit edildi. Cenaze namazını Said bin As kıldırdı. Kardeşi Hz. Hüseyin tarafından Medine-i münevveredeki Bakî kabristanlığına defnedildi.

Hz. Hasan hakkında sevgili Peygamberimiz; “Hasan ile Hüseyin, cennet gençlerinin büyüğüdür. Babaları onlardan efdaldir” buyurdu.

Hz. Hasan oniki imamın ikincisidir. Birincisi Hz. Ali'dir. Vilâyet yolunda bütün velîlere feyz ve ihsanlar, bu oniki imam vasıtasıyla gelir.

Onbeş erkek ve sekiz kız evladı olan Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere Şerif denir. Resulullah efendimizin soyu, Hz. Hasan ve kardeşi Hz. Hüseyin'in çocukları ile devam etmiştir.

Peygamber efendimiz birgün Hasan, Hüseyin, Fatıma ve Ali’yi, abası altına alıp, Ahzâb suresinin 33. ayetini okuyup; "Ey ehl-i beytim! Allahü teâlâ sizlerden , her kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor" buyurduktan sonra, şunları ilave ettiler: “Allahım! Benim ehl-i beytim bunlardır!”

Her müslümanın sevmesi lazım gelen ehl-i beytten olan Hz. Hasan, beyaz ve güzel yüzlü olup, yüzü Resulullaha çok benzeyen yedi kişiden birisidir. Resulullah efendimize ondan daha çok benzeyen kimse yoktu.

Bir gün Hz. Ebu Bekir, ikindi namazını kıldıktan sonra, yolda oynayan Hz. Hasan’ın yanına gitti. Onu omuzlarına aldı. Hz. Ali’ye buyurdu ki:

- Ya Ali! Sana değil de, tamamen Resulullah efendimize benziyor.

Bunun üzerine, Hz. Ali tebessüm etti.

Hilm, yani yumuşaklık, rıza, sabır ve kerem, yani cömertlik sahibiydi. İki defa her şeyini Allah rızası için dağıttı.

Bir kişinin, münacatında; “Ya Rabbî! Bana on bin altın ihsan eyle!” dediğini işitince, aceleyle evine gitti ve adamın münacatında istediğini gönderdi.

Bol sadaka verirdi. Alış-verişlerinde pazarlık eder, ucuz almaya çalışırdı. Kendisine dediler ki:

- Bir günde binlerce dirhem sadaka veriyorsun da bir şey satın alırken niçin uzun uzun pazarlık edip yoruluyorsun?

- Verdiklerimi Allah rızası için veriyorum. Ne kadar versem yine azdır. Fakat alış-verişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasıdır.

Aldığı bir hediyeye değerinden fazla karşılık verirdi. Yirmibeş kere yaya olarak hacca gitti. Birgün Abdullah bin Zübeyr ile yola çıkmıştı. Bir hurmalıkta dinlendiler. Abdullah bin Zübeyr dedi ki:

- Ağaçta hurma olsaydı, iyi olurdu.

Hz. Hasan, sessizce duâ etti. Bir ağaç hemen yeşerip hurma ile doldu. Orada bulunanlar; “Bu sihirdir” dediler. Hz. Hasan buyurdu ki:

- Hayır, sihir değil, Resulullahın torununun kabul olan duâsı ile cenab-ı Hak yaratmıştır.

Hz. Hasan, kızına ve yeğenlerine nasihat eder; “İlme çalışınız! Ezber zorunuza gidiyorsa, yazınız ve evlerinize götürünüz” buyururdu.

Hz. Hasan ve Hüseyin birgün çölde gidiyorlardı. Bir ihtiyarın abdest aldığını gördüler. Abdesti doğru almıyor, şartlarına uymuyordu. Yaşlı olduğu için, “Böyle abdest sahih olmaz” demeye sıkıldılar. Yanına giderek dediler ki:

- Mübarek efendim! Birbirimizden daha iyi abdest aldığımızı söylüyoruz. Birer abdest alalım. Hangimizin haklı olduğunu bize bildirir misiniz?

Önce Hz. Hasan, sonra Hz. Hüseyin güzel bir abdest aldılar. Aldıkları abdest tamamen birbirinin aynıydı. İhtiyar, dikkatle baktı ve sonra dedi ki:

- Evlatlarım! Aldığınız abdestin birbirinden hiçbir farkı yok. Aslında ben abdest almasını bilmiyormuşum. Abdest almasını şimdi sizden öğrendim.

Kaynak:Hayatüssahabe
Ekleme Tarihi: 25.08.2007 - 14:40
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  
seyyid leri sevelim ve sevmek zorundayiz.

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
seyyid leri sevelim ve sevmek zorundayiz.




Ehl-i Beyt denince ne anlamamiz gerektigini su hadis-i serifte açikca görmemiz mümkün: Ashab’tan (ra) birisi Resulullah (s.a.v.) Efendimize sorar; “ Ya Resullulah! Ehl-i Beyt kimlerdir? Sevgili Peygamber Efendimiz de (s.a.v.) hemen o sirada yanina gelen kizi Hz Fatima’yi (ra), damadi Hz Ali’yi (ra), torunlari Hz Hasan (ra) ve Hz Hüseyn’i (ra) mübarek paltolarinin altina alarak,”Iste bunlar benim Ehl-i Beytimdir. “buyururlar. Bu ve buna benzer bir çok hadis-i seriften hareketle, Hz. Fatima, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (ra) ile Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in (ra) çocuklarinin ve kiyamete kadar gelecek olan torunlarinin Ehl-i Beytten oldugunu ögreniyoruz. Dolayisiyla buradan da sunu anliyoruz ki, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) soyu kizi Fatima’dan (ra) türemislerdir. Yine sunu da, buarada hatirlatalim; Hz. Hasan’in (ra) çocuklarina ve torunlarina “Serif”, Hz. Hüseyin’in (ra) çocuklarina ve torunlarina “Seyyid” denir.

Günümüzde gerek Türkiyemizde olsun, gerek diger Islam memleketlerinde olsun; Peygamber Efendimizin (s.a.v.) temiz ve mübarek kanini tasiyan Seyyid ve Serifler Elhamdülillah birhayli çoktur. Allah (c.c) kiymetlerini bilmeyi nasip etsin Insaallah... Gerek haklarinda ayet olmasi, gerek bir hayli hadis-i serif bulunmasi, gerekse bunlarin Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) kanini tasiyan, canli-kanli torunlari olmasi hasebiyle, dogru yolda olan Islam alimleri Ehl-i Beyte çok önem vermisler, hatta son nefeste imanli gidebilmek için Ehl-i Beyt sevgisini sart görmüslerdir. Nitekim Imam-i Safi (ra) bu mesele ile ilgili olarak; “Ey Ehl-i Beyti Resul! Sizi sevmeyi Allah-u Teala Kur’an-i Kerim’de emrediyor. Namazlarinda size dua etmeyenin namazinin kabul olmamasi kiymetinizi ve yüksek derecenizi gösteriyor. Serefiniz ne kadar büyüktür ki, Allah-u Teala Kur’an-i Kerim’de sizleri selamliyor.” diyerek onlarin büyüklügünü ifade etmektedir.

Ehl-i Beytin önemiyle ilgili olarak Efendimiz de (s.a.v.) Hadisi Seriflerinde söyle buyurmuslardir: “Ehl-i Beytim,Nuh’un (as) gemisi gibidir.Buna binen kurtulur,binmeyen helak olur.”

Yine; “Benden sonra size iki sey birakiyorum, bunlara sarilirsaniz yoldan çikmazsiniz. Birincisi ikincisinden daha büyüktür. Birincisi Allah-u Teala’nin kitabi olan Kur’an-i Kerim’dir ki, gökten yere uzanmis saglam iptir. Ikincisi Ehl-i Beytimdir. Bunlarin ikisi birbirlerinden ayrilmaz. Bunlara uymayan benim yolumdan ayrilir” buyuruyor...

Buradaki hadis-i seriflerden açikca anlasilan, her halükarda Ehl-i Beytin ve Ehl-i Beyt sevgisinin kurtarici oldugudur. Nitekim tarih boyunca evliyanin, alimlerin en büyükleri bu kutlu ve mübarek soydan çikmistir ve her zaman da insalara gerçek manada rehberlik yapmislardir. Bugün de yine öyledir. Iste Seyyidim; her seyi ile Allah Rasülü’nün (s.a.v.) canli-kanli bir numunesi olup, bizlerin ve sevenlerinin gerçek manada iftihar vesilesidir. Hem zahiri hem manevi güzelligi ile, ahlaki ile, akli ile, ilmiyle, mücadeleleriyle velhasil, oturmasiyla, kalkmasiyla, Allah Resulu’nün (s.a.v.) daha çok sevilmesi anlaminda, onun kar hanesine en güzel puanlari kazandirmaktadir. Allah Resulü’nu (s.a.v.) seven onu da sever, O’nu gören, taniyan da O’nun sahsinda Allah Resulu’nü (s.a.v.) daha da çok tanir ve daha da çok sever. Çünkü her türlü güzellik ve özellikleriyle Ehl-i Beytin en güzel numunesidir Seyyidim...

Bakiniz Ehl-i Beyti hakkinda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizlerden ne istiyor, yine bir hadis-i serifinde; “Sizlere Din-i Islami getirdigim için bir karsilik istemiyorum. Yalniz, bana yakin olan Ehl-i Beytimi sevmenizi istiyorum.”

Yine baska bir hadis-i serifte; “Ümmetimden Ehl-i Beytimi sevenlere sefaat edecegim. “buyurmustur.

Evet, Ehl-i Beytin önemini ve Islam toplumu için degerini ifade eden çok fazla hadis-i serif var. Yeri geldikçe bazilarindan bahsedecegiz. Bu arada birseyin altini çizmek istiyorum. Aslinda Ehl-i Beytin sevilmesi için hiç bir müslümana bu makaleye ihtiyaç hissetmemesi en tabii olanidir.Zira Ehl-i Beytin sevilmesi için hiçbir müslümanin ne suurlandirilmaya, ne bilgilendirilmeye, ne bilinçlendirmeye ihtiyaci olamaz. Bu tür bilgilendirme ancak ehl-i Beyt sevgisini daha da fazla artirmaya yaramalidir. Mesela, irkçiligin tabiatinda olan bir sey vardir ki, bir Ermeni’nin çocugu veya torunu, Türklerin bulundugu bir ortamda, babasinin veya dedesinin Ermeni oldugunu elinde olmadan saklamak ister. Bilinirse sevilmeyecegini, gözden düsecegini ayrica ona anlatmaya gerek olmadan çok iyibilir. Zira bu duygu yillarin hatiralariyla onun ta içine islemistir.Yine irklari veya her hangi bir insani küçük gördügüm için söylemiyorum;ama babasi dedesi, çingene olan birisi de kendince saygin bir ortamda, dedesinin babasinin çingene oldugunun bilinmesini istemez. Ve bunu siddetle saklar gizler. Bu, insan tabiatinda olan bir seydir. Buradan açikca anlasilan sudur ki, en zayif müslümanda bile Allah Resulü’nün ve torunlarinin sevgisi fitri olarak mutlaka olmalidir ve vardir da...

Bu noktada sevgisi olmayan ve bu sevgiyi hissetmesi için bilinçlendirmeye, suurlandirmaya ihtiyaci olan bir kisinin, ya fitratinin asiri derecede bozulmus oldugunu veya müslüman gibi görünen ama aslinda müslüman degil, münafik oldugunu tartismaya bilmem gerek var mi?... Fitrati bozulmamis , hüsn-ü zanni galip olan, yani Allah ‘in (c.c) dininin ve Resulü’nün sevilmesini isteyen bir müslüman, Ehl-i Beyti sever ve bu anlamda Islama olan sevgi ve saygisindan ötürü son derece iyi bir insana veya dört dörtlük bir müslümana iste bu Ehl-i Beyttir denirse, hemencecik inanir...

Ve bu tür inanmak veya bu inanmanin isine gelmesi, güzel bir seydir; fitratinin bozulmamis olmasinin da isbatidir bu hali... Çünkü böyle güzel bir insanin Ehl-i Beyt olmasi Islami temsil anlaminda çok güzel bir seydir.Yine çok basarili bir siyasetçinin, çok basarili bir is adaminin,Ehl-i Beyt olduklarinin söylenmesi halinde hemençecik inaniverdigimiz ve bundan memnunluk duydugumuz gibi... Fitrati bozulmus veya münafik cibilliyetli insanlara hem zahiri hem manevi anlamda çirkin birisi için, “Iste bu ehl-i Beyttir” dense, inanmak isine geldigi için oda buna hemen inanir...Ama ayni zevata boylu poslu, yakisikli, maddi ve manevi anlamda güzel, temiz, nezih, ilim ve ahlak sahibi birisi gösterilelerek, “Iste bu Ehl-i Beyttir” denilse, onu kabullenmemek için bin dereden su getirir, aman belgeler ister, sunu ister bunu ister...Iste herseyi ile Ehl-i Beyt olmaya yakisan birisinin Ehl-i Beyt olduguna bir türlü inanmak istemeyen, buna inanmak isine gelmeyen bir adamin bu zorlanmalari, onun nasipsizliginden, münafikligindan, kafirliginden baska neyinin delili olabilir Allah askina!..

Ne yazik ki günümüzde Ehl-i Beytin gerek toplumumuzda layik oldugu çok müstesna mevkiyi,ve gerek gönüllerimizde sevgi ve saygi baglamindaki olmasi gereken yerini tam olarak aldigi söylenemez. Biz bunu açik açik görüyoruz. Iste ülkemizde son yüzyilda yetismis büyük mütefekkir Seyyid Ahmet Arvasi (Allah ruhunu sad etsin)...Bu kiymetli mütefekkiri dogru düzgün kaç kisi taniyor ve birbirinden kiymetli eserlerini kaç kisi okumustur acaba... Birak bunlari hatta bir zaman tüm Arvasi sülalesinin tabiri caizse günes gibi açik olan Ehl-i Beyt oluslarinin bile, bazi kendini bilmezlerce tartisildigini da biliyoruz. Allah’tan (c.c) korkmadan... Yine son yüz yila damgasini vurmus Seyyid Muhammed Rasid Hz. hakkinda bile -hasa- “Yok Seyyid degildir, , sadece kürttür” gibi saçma bir sekilde konusulduguna da rastlamadik mi? Hakkinda sevilmesi için ayet ve çok fazla hadis olan Ehl-i Beytin, “müslümanim” diyen insanlarca aslinda gayri ihtiyari sevilmesi icab eder. Çünkü bu duygu insanin tabiatinda vardir. Mesela bunu tersinden hareketle isbatlayalim. Burasi bir müslüman ülkedir...

Burada bir insana; “Nemrud’un, Firavun’un torununu sevmeyin!” demeye gerek var midir? Bir insanin Nemrud’un torunu oldugunu duyan en zayif bir müslümanin bile o kisiden buz gibi sogumasi gerekir. Sogumazsa o kisi zaten imanini sorgulamalidir. Yine en zayif müslüman bile ayni sekilde Allah Resulü’nün (s.a.v.) torunu oldugunu duydugu kisiyi sevmesi icap eder, aksi halde o kisinin de müslümanligini sorgulamasi gerekir. Allah Resulü’nü (s.a.v.) sevenlerin elbette ki evlatlarini da sevin demeye gerek duymadan sevmeleri, en tabii olmasi gerek bir seydir. Bütün bunlara ragmen Ehl-i Beyti sevmekte zorlanan veya sevmeyen bir kisinin, müslüman olmayacagini isbat mi edelim? Bu arada sunu da ifade edelim, Ehl-i Beyt oldugunu bilmedigimiz ve evvelce aramizda husumet olan bir kisinin, Ehl-i Beyt oldugunu ögrendikten sonra husumetimizi devam ettirmek gibi bir lüksümüz de olamaz. Süphesiz O’nun Ehl-i Beyt oldugunu duymamiz bütün düsmanca duygulari buz gibi eritmelidir. Aksi halde böyle yanlis tavirlar Allah Resulü’nün (s.a.v.) sevgisiyle kesinlikle bagdasmaz. Nitekim Bir hadis-i serifinde Efendimiz (s.a.v.), “Benin evlatlarimin iyilerini Allah (c.c) için kerim tutunuz, onlara hürmet ediniz. Iyi olmayanlarina benim için hürmet ediniz.” buyuruyorlar.Yine, “Her kim Ehl-i Beytime kötü manada el atarsa, kiyamette ona yeterim.” buyuruyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)... Bu hadis-i seriflerden anlasiliyor ki, Ehl-i Beyt içinde bir takim günah ve hatalara düsenleri olabilecektir. Zira onlar da nefis sahibi, onlar da su dünyada imtihandadirlar. Ama bir sey de var ki, akibet olarak onlarin temizlenecegi de su ayet-i kerimede müjdelenmistir: “Allah sizlerden kusur ve kirleri gidermek istiyor. Ve sizin tam bir taharetle temizlenmenizi irade ediyor.” (Ahzab-33 )

Buradan sunu söyleyebiliriz ki, Kur’an ve Sünnetin isiginda, ne olursa olsun; Ehl-i Beyti sevmemiz gerektigi kesindir. Onlardan bazilarinin hatalara, günahlara düsebilecegini bilmek veya düstüklerini görmek bu sevgimize mani olamaz. Böyle durumlarda yapilabilecek en güzel davranis sekli, Kur’an ve Sünnet çizgisi disinda bizden bir seyler isteyen kim olursa olsun ona uymamak, eger bu kisiler Ehl-i Beytten olursa, onlari sevdigimiz ve saydigimiz için yumusak bir sekilde uyarmak olmalidir. Zira fitratlari temiz bu insanlarin, dogruyu kabul eder bir tevazu ahlakina sahip oldugu unutmayalim.

Onlar erkektir erkek gibi uyaranlari severler. Buradan sunu anlamaliyiz ki; hakkinda açikca ayet ve hadis olan Ehl-i Beyti sevmemekten tirtir titremeli, hatta Allah (c.c) korkusundan ve Resulu’nun (s.a.v.) sevgisinden dolayi adi Ehl-i Beyte çikmis bir insana bile, bugz etmekten ve düsmanliktan kesinlikle kaçinmaliyiz. Zira akli, biraz imani olan bir kisinin baska türlü davranmaya gücü yetmez. Seyyidimin bu konuyla ilgili bir sohbetinden alinti yaparak bu meseleyi de bitirmek istiyorum; “Ehl-i Beyti sevelim.

sevmekten öte sevelim. Hatta onlar için ölelim. Ama onlari sevmenin, hatta hiç bir seyi sevmenin ifratina gitmeyelim. Her seyi kendi kadar sevip, kendi kadar deger verelim. Ama Allah’a (c.c), O’nun Kitabina ve ehli sünnet alimlerine siki siki baglanip, sevgi, nefret, cihat vs. gibi her türlü ölçümüzü, Kur’an’dan ve Sünnetten alalim. Iste o zaman Ehl-i Beyti, nefislerimizin degil Allah’in (c.c) ve Resulü’nün (s.a.v.) istedigi gibi sevmis oluruz. Allah (c.c) bizlere velilerini,alimlerini, Seyyidleri ve tüm müslümanlari hakkiyla sevmeyi nasip ve müyesser kilsin.” (amin)








1-" En iyiniz, Ehl-i Beytime iyilik edendir. " Hadis(Hakim)

2-" Islâma, Peygambere ve nesline hürmet edenin, dini ve dünyasi korunur." [Taberânî]

3-"Vallahi Ehl-i Beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez." Hadis [I. Ahmed]

4-"Ehl-i Beytime, cehennemlikten baskasi bugzetmez." Hadis [I. Ahmed]

5-" Benim soyuma dil uzatarak, beni incitenlere, Allahü Teâlâ çok azap yapar. "Hadis "[Deylemî].

6- " Ehl-i Beyti seveni Hakk Teâlâ sever, bugz edene de bugz eder." Hadis (I. Asakir)

7-" Allah’in kitabi ve Ehl-i Beytime uyan, hidayette olur, uymayan sapitir." Hadis [I. Hibban].

8-" Islâma, Peygambere ve nesline hürmet edenin, dini ve dünyasi korunur." [Taberânî]

9-" Ashabimi, ezvacimi ve Ehl-i Beytimi seven, cennette be-nimle beraber olur." [Ramuz]









Bu mektûb, seyyid seyh Ferîde ( rahmetullahi aleyh ) yazilmisdir. Islâmiyyeti yaymaga tesvîk eylemekdedir:

Allahü teâlâdan dilerim ki, o büyük sülâlenin yardimi ile, islâmiyyet günesi parlasin, Ahkâm-i ilâhiyyenin güzelligi, her tarafa yayilsin.

Is budur, bundan baskasi hiçdir!

Bugün de, kimsesiz kalan müslimânlarin, bu dalâlet girdâbindan kurtulus ümmîdi, ancak, insanlarin en iyisinin evlâdinin gemisindedir. Bir hadîs-i serîfde: (Ehl-i beytim, ya'nî evlâdlarim, Nûh aleyhisselâmin gemisi gibidir. Buna binen kurtulur, binmeyen helâk olur) buyuruldu. Bu büyük se'âdeti ele geçirmek için, çok çalisiniz! Çok sükr, Allahü teâlâ, mevki', kuvvet, te'sîrli söz ni'metlerini vermisdir. Zâtinizin serefi de, bunlara katildiginda se'âdet meydâninda bütün akranlarinizdan ileri gitmeniz pek kolaydir.

Mektubat-i Rabbani 51. Mektup
Ekleme Tarihi: 30.08.2007 - 01:28
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  
BiR iNSAN BEN SEYYiDiM Mi DiYOR ORDA BiR DURMAK LAZIM

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
SEYYiDLERi HAFiFE ALIP DALGA GECENLER, SEYYiDLER EFENDiLERiMiZDiR!!!




Âlimlerin ekseriyetine göre Ehl-i Beyt, Rasûlullah (s.a.v)Efendimizin serefli aileleri, kizi Hz. Fâtima, damadi Hz. Ali,torunlari Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhüm) ve kiyamete kadar olarinsulbünden gelen zürriyetleridir. Yani Hz. Hüseyin’in torunlari olanseyitler ve Hz. Hasan’in torunlari olan serifler Ehl-i Beyt’in günümüzdeki serefli mensuplaridir. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in serefli nesli, kiyamete kadar hiç kesilmeyecektir.

Hz. Hüseyin’in (r.a) oglu Ali Zeynelâbidîn (rah), babasi Hz.Hüseyin’in sehid edilmesinden sonra, Samlilar tarafindan esir edilerek Dimesk’a getirildi. Onu böyle gören zalim bir Samli: “Sizin kökünüzükaziyan ve fitnenin basini kesen Allah’a hamdolsun!” diye, güya onlarinfitne basi oldugunu ima etmeye çalisti. Zeynelâbidîn (rah), adama,

“Sen Kur’an’i okudun mu?” diye sordu, adam,

“Evet, okudum” dedi. Zeynelâbidîn (rah),

“Sen, Allah Teâlâ’nin, “Resûlüm, onlara de ki: ‘Ben bu davetimekarsilik olarak sizden bir karsilik ve ücret beklemiyorum; sadeceyakinlarima sevgi göstermenizi istiyorum’ (Sûrâ/23)
âyetini okumadin mi?” diye sordu. Adam,

“Bu ayette sevilmesi emredilen yakinlar siz misiniz?” diye sorunca,Imam, “Evet, onlar biziz” dedi.( Taberî, Cüz:XXV, Shf:33 (Beyrut,1995); Suyûtî, ed-Dürrü’1-Monsûr, VII, 348)





Dogru yoldaki Islam âlimleri, ehl-i beyt sevgisini, son nefeste iman ile gitmek için sart görmüslerdir.

Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdir. Bunlarda Resulullahin zerreleri vardir. Onlara kiymet vermek, saygi göstermek her müslümanin vazifesidir.

Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktir. Eshab-i kirami sevmemek sapik olmaktir. Ehl-i beyti de, Eshab-i kiramin hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktir.Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir.



“Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister” (Ahzâb Sûresi, 33).


"De ki : Ben sizden buna karsilik yakinlara sevgiden baska bir ücret istemem".( Sura Sûresi. 23).



(Islam’in esasi, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.) [Ibni Asakir]



(Allah, Fatima ve nesline Cehennemi haram kildi.) [Hakim, Taberani]


(Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.) [I. Ahmed]


"En iyiniz, Ehl-i Beytime iyilik edendir. " (Hakim)


" Islâma, Peygambere ve nesline hürmet edenin, dini ve dünyasi korunur." [Taberânî]


(benim evLADIMIN iyilerini Allah RIZASI icin kerim tutun,onlarahürmet edin,iyiolmayanlarina da benim icin hürmet edin)(r.nasihin.)




Imam Safiî (rah.) bir sözünde Ehl-i Beyt sevgisinin farz oldugunu söyle dile getirir:

“Ey Resûlullah’in Ehl-i Beyti! Sizi sevmek bize farzdir. Allah indirdigi Kur’an’da böyle emretmistir. Size salât okumadan namazkilanin namazinin kabul olmamasi, sizin için en büyük bir övünçkaynagidir ve bu sizekâfidir.” (Muhammed Afif ez-Za’bî,Divânu’s-Sâfii, 72)




Nitekim Bir hadis-i serifinde Efendimiz (s.a.v.), “Benin evlatlarimin iyilerini Allah (c.c) için kerim tutunuz, onlara hürmet ediniz. Iyi olmayanlarina benim için hürmet ediniz.” buyuruyorlar.Yine, “Her kim Ehl-i Beytime kötü manada el atarsa, kiyamette ona yeterim.”

buyuruyor.





Peygamber Efendimiz (s.a.v.)... Bu hadis-i seriflerden anlasiliyor ki, Ehl-i Beyt içinde bir takim günah ve hatalara düsenleri olabilecektir. Zira onlar da nefis sahibi, onlar da su dünyada imtihandadirlar. Ama bir sey de var ki, akibet olarak onlarin temizlenecegi de su ayet-i kerimede müjdelenmistir: “Allah sizlerden kusur ve kirleri gidermek istiyor. Ve sizin tam bir taharetle temizlenmenizi irade ediyor.” (Ahzab-33 )





Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri Peygamber efendimizin neslinden gelen seyyid ve serîflere çok hürmet gösterirdi. Hattâ bir defâsinda buyurdu ki:

"Seyyidlerin bulundugu bir memlekette ben oturamam. Zîrâ, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bagli bir nesebten gelmenin serefini tasiyanlara, lâyik olduklari tâzimi gösterememekten korkuyorum."





Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri,

(Ehl-ibeyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunlari sevmek lazimdir.Bunlarisevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardim yapmakla olup,bunlarariayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur)





Büyük arif Muhyiddin b. Arabî hazretleri (k.s) demistir ki: “AllahResûlü (s.a.v), Allah Teâlâ’nin emriyle bizden yakinlarina muhabbetetmemizi istemistir. (Sûrâ/23) Bundan sonra bir mümin Hz. Peygamberin(s.a.v) bu talebim kabul etmezse, yarin kiyamet gününde ona hangi yüzlebakacak ve onun sefaatini nasil umacaktir?”

Bir sadik âsik demistir ki: “Sevgilinin yaptigi her sey sevgilidir.Eger senin Allah ve Resûlü için muhabbetin sahih ise, Hz Peygamber’in(s.a.v) Ehl-i Beytini de seversin. Herkesin imani onlarin muhabbeti ile ölçülür.” (Ibnu Arabî, el-Futûhâtu’1-Mekkiyye, I, 29).





en zayif müslümanda bile Allah Resulü’nün ve torunlarinin sevgisi fitri olarak mutlaka olmalidir ve vardir da...

Bu noktada sevgisi olmayan ve bu sevgiyi hissetmesi için bilinçlendirmeye, suurlandirmaya ihtiyaci olan bir kisinin, ya fitratinin asiri derecede bozulmus oldugunu veya müslüman gibi görünen ama aslinda müslüman degil, münafik oldugunu tartismaya bilmem gerek var mi?...

Fitrati bozulmamis , hüsn-ü zanni galip olan, yani Allah ‘in (c.c) dininin ve Resulü’nün sevilmesini isteyen bir müslüman, Ehl-i Beyti sever ve bu anlamda Islama olan sevgi ve saygisindan ötürü son derece iyi bir insana veya dört dörtlük bir müslümana iste bu Ehl-i Beyttir denirse, hemencecik inanir...



Ve bu tür inanmak veya bu inanmanin isine gelmesi, güzel bir seydir; fitratinin bozulmamis olmasinin da isbatidir bu hali... Çünkü böyle güzel bir insanin Ehl-i Beyt olmasi Islami temsil anlaminda çok güzel bir seydir.

Yine çok basarili bir siyasetçinin, çok basarili bir is adaminin,Ehl-i Beyt olduklarinin söylenmesi halinde hemençecik inaniverdigimiz ve bundan memnunluk duydugumuz gibi...

Fitrati bozulmus veya münafik cibilliyetli insanlara hem zahiri hem manevi anlamda çirkin birisi için, “Iste bu ehl-i Beyttir” dense, inanmak isine geldigi için oda buna hemen inanir...

Ama ayni zevata boylu poslu, yakisikli, maddi ve manevi anlamda güzel, temiz, nezih, ilim ve ahlak sahibi birisi gösterilelerek, “Iste bu Ehl-i Beyttir” denilse, onu kabullenmemek için bin dereden su getirir, aman belgeler ister, sunu ister bunu ister...Iste herseyi ile Ehl-i Beyt olmaya yakisan birisinin Ehl-i Beyt olduguna bir türlü inanmak istemeyen, buna inanmak isine gelmeyen bir adamin bu zorlanmalari,

onun nasipsizliginden, münafikligindan, kafirliginden baska neyinin delili olabilir Allah askina!..




Nitekim Imam-i Safi (ra) bu mesele ile ilgili olarak; “Ey Ehl-i Beyti Resul! Sizi sevmeyi Allah-u Teala Kur’an-i Kerim’de emrediyor.

Namazlarinda size dua etmeyenin namazinin kabul olmamasi kiymetinizi ve yüksek derecenizi gösteriyor. Serefiniz ne kadar büyüktür ki, Allah-u Teala Kur’an-i Kerim’de sizleri selamliyor.” diyerek onlarin büyüklügünü ifade etmektedir.





(Bana bugz eden dinden ayrilir. Müslüman Araba bugz eden bana bugzetmis olur.) [Tirmizi, Taberani, I.Ahmed, Beyheki, Ebu Ya'la, Hâkim]








(Ehli beytimin, Ensarin ve Arabin hakkini tanimayan, ya münafik,veya veledi zina, yahut haram karismistir.) [Beyheki, I.Adiy, ElBaverdi].




seyyidlerin arkasindan dalga gecerek eglenenlere bu yaziyi hediye ediyorum.
ehli beytin hakkini hukukunu kiymetini bilmiyen zaten baygindir narkozludur. uyur gezenlerdendir gözü kapali dolasilirmi hic.
Ekleme Tarihi: 10.09.2007 - 11:17
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadisi-i seriflerinde:-her ana cocugunun bir akrabasi vardir.bundan Fatima nin iki cocugu harictir ki,onlarin yakini ve akrabasi benim- buyurmuslardir.(1)
Menavi merhum der ki:şu,Peygamberin bir özelligidir ki,kizlarinin cocuklari hep yüce peygambere nisbet edilirsede Fatima nin cocuklarinin özellikleri digerinde yoktur.yani öbürleri bunlara denk olamazlar.


Diger bir hadisi serifte de:-Her sebeb ve nesep,kiyamet gününde kesilir.Benim sebeb ve nesebim bundan harictir ki,kesilmez.-buyurmuslardir.(2)
Bilindigi gibi Ahiret gününde hic bir kimseye soy ve asalat tarafindan fayda yoktur.ben falan zatin ogluyum,falanlarin soyundanim demek,dünyada oldugu gibi hele ahirette hic bir fayda saglamayacaktir.Nikah yönünden akrabaligin da faydasi olmaz. Hasili,kiyamet günü kimsenin kimseye yardimi dokunmaz. Ancak HZ Peygambere gerek soy ,gerekse nikah yönünden ilgisi olanlarin nesebi kesilmeyecek ve onlar bu yüzden seref bulup,HZ Peygamberin şefaati ile selamet ve saadete ereceklerdir.Alimler derler ki: hadisi serifte "SEBEB" ten maksat,müslümanlik ve takvadir."NESEP" ten maksat da nesil zürriyet,nikah yoluyla kurulan akrabalik,hatta süt anne ile meydana gelen akrabalik da dahildir.


Fakat cenab-i Hakk,Kuran-i Keriminde:-kiyamet günü kimseye soyu ve asaleti tarafindan fayda yoktur.-buyuruyor.(3)
Demek Peygamber efendimizin dünyada ve ahirette faydasi olan mübarek neseplerinden ayri olan nesepler hakkindadir.Tefsirciler bu şekilde aciklamakta,ibnü-l-Abidin merhum da böyle ifade etmektedir.(4)

Manavi de der ki: Peygamber efendimizin Fatima zehraya hitaben:-Ahirette üzerinize gelecek azabi uzaklastiramam,buna selahiyetim yoktur.- buyurmasi,Ehl-i beytini farz ve vaciplerin yerine gerilmesine teşvik oldugu gibi Allah (cc) sevgisi,Allah korkusu ve takva gibi faziletlerle süslemek,dünya süslerinden sakindirmak ve onunla kibirlenip gururlanmaktan men etmek icindir.
yani ben Rabbimin lütf ve keremi olmadikca kendi başima elimden bir şey gelmez.Mevla min izni olmadikca kim kime şefaat edebilir ? şu halde benim şefaatim de Allah in iznine baglidir.Allah in izni oldugu zaman özel ve genel şefaatimi kullanacagim.

işte ozaman gerek soydan, gerek nikah yoliyle bana yakinligi olanlar bundan faydalanacaklardir. hatta yabancilar bile... Buna dayanarak HZ. ömer HZ. ali ile HZ. Fatima zehradan dünyaya gelen ümmü külsüm ün (r,a) nikahina talip oldugunda HZ. Ali -daha yaşi kücüktür- demisse de HZ.ömer:-maksadim ancak Peygamber ailesine katilmaktir,demiş, HZ.Ali nin kabul etmesiyle HZ.Ömer le ümmü külsüm nikahlanmisti.


Hasili, bu hadisi serif,Peygamber Efendimize soy ve nikah yolu ile bag ve ilgisi olanlara pek büyük bir müjdedir.






kaynaklar:

1.teberani,fatima zehra dan rivayet etmistir.yenabiul mevedde, s.85

2.hakim ve beyhaki,HZ.ömerden rivayet etmislerdir. zürkan el mevahib, c,5, s.284

3.Müminun suresi, 101

4.ibnul Abidin, c. 1. s.897.
Ekleme Tarihi: 10.09.2007 - 15:34
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
Seyda molla Kudbeddin anlattilar.

Seyyidler hakkinda ulamalar arasinda $öyle bir ihtilaf var.

bazi ulamalar buyurmuslarki, Alim olan bir insan alim olmayan bir Seyyid ten daha faziletlidir.
bazi ulamalar da buyurmuslarki, Alim olmayan bir Seyyid alim olan bir insandan daha faziletlidir.
cünki o Seyyid Hz peygamberimizin (s,a,v) hücrelerini tasimaktadir.

(hem Alim hemde Seyyid olursa bir insan nur üstüne nurdur.)

Allah cc bizleri Seyyidlerden ve Alimlerden ayirmasin. Amin.
Ekleme Tarihi: 03.11.2007 - 07:44
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
“Ehl-i Beyt”in üstünlüğü

Evvelâ şunu ifâde edelim ki, “Ehl-i Beyt”, hem mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’de (Ahzâb: 33, Şûrâ: 23), hem de Sevgili Peygamberimizin hadîs-i şeriflerinde medhedilmektedir. Önce mühim bir hadisi zikrederek konumuza girelim.
Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Âlihi ve Sellem), bir hadis-i şerifinde:
“Şüphesiz ki ben, size iki (önemli) şey bırakıyorum. Benden sonra onlara tâbi olduğunuz müddetçe, yolunuzu aslâ sapıtmazsınız. Onlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bunlardan biri Allah’ın kitâbıdır ki, gökten yere sarkıtılmış olan Allah’ın ipidir. Diğeri ise, “Itret”im, yani “Ehl-i Beyt”imdir. Bu ikisi, Havz-ı Kevser’e gelinceye kadar birbirinden ayrılmayacaklardır. O hâlde iyi düşününüz, o ikisi hususunda bana nasıl iyi bir halef olacaksınız?” buyurmuştur.

Dini ahkâmın delilleri
Bu hadis-i şerifin diğer bir rivâyetinde ise, şöyle buyurulmuştur:
“Size iki önemli şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe sapıtmazsınız. Bunlar, “Allah’ın Kitâbı” ve benim “Sünnet”imdir. Bu ikisi, Havz’a gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır.”
İslâmi konularda ilim sâhibi olan her münevverin, kültürlü kimsenin bildiği gibi, bütün metodoloji kitaplarında (Usûl-i Tefsir, Usûl-i Hadis ve Usûl-i Fıkıh konularında yazılmış kitaplarda), dinî ahkâmın delillerinin dört olduğu kaydedilir ve bu deliller, kitâplarda “Edille-i Şer’iyye” başlığı altında “Kitâp”, “Sünnet”, “İcmâ-ı Ümmet” ve “Kıyâs-ı Fukahâ” olarak takdim edilir.
Makalemizin başında söylediğimiz gibi, bu dört delilin temeli olan ilk ikisinde, “Ehl-i Beyt” hazretleri medhedildiğine göre, diğer iki delille de medhedilmeleri elbette lâzımdır. Nitekim Ehl-i Beyt’in faziletiyle ilgili bütün ulemâ ve ümmet arasında ittifâk vardır. Kıyâs da böyledir; akl-ı selim de böyle söylemektedir.
O hâlde, hem yüce Allah’ın, hem de şanlı Peygamberinin medhettiği bu mübârek insanlar kimlerdir?
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde “Ehl-i Beyt” hakkında meâlen buyurdu ki: “..Allahü teâlâ sizlerden ricsi, yâni kusûr ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir tahâret ile temizlemek irâde ediyor.” (Ahzâb sûresi: 33).

Ehl-i Beyt kimlerdir?
Eshâb-ı kirâm sordular: “Yâ Resûlallah! Ehl-i Beyt kimlerdir?”
O esnâda, Peygamber Efendimizin yanına Hazret-i Ali (radıyallahü anh) geldi. Peygamberimiz, onu mübârek paltoları altına aldılar. Daha sonra Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anhüm) geldiler. Her birini bir tarafına alarak; “İşte bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir” buyurdular. Bu yüksek kimselere “Âl-i Abâ” ve “Âl-i Resûl” de denir. Kitaplarda şu tarifleri de görüyoruz:
“Ehl-i Beyt”: Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın bütün âile fertleri. Mübârek hanımları, muazzez kızı Hazret-i Fâtıma ile mübârek damadı Hazret-i Ali ve bunların evlâtları olan Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, onların çocukları ve kıyâmete kadar gelecek torunlarının hepsi.
Hattâ Peygamberimizin temiz soyunun bağlı olduğu Hâşimoğullarına da “Ehl-i Beyt” denir. Eshâb-ı kirâmdan Selmân-ı Fârisî (radıyallahü anh) de “Ehl-i Beyt”ten sayıldı.
Resûlullah’ın (aleyhisselam) soyu, Hazret-i Fâtıma’dan devâm etti. Hazret-i Hasan’ın çocuklarına ve torunlarına “Şerîf”, Hazret-i Hüseyin’in nesline de “Seyyid” denir. Peygamber efendimizin temiz ve mübârek kanını taşıyan seyyidler ve şerîfler, İslâm memleketlerinin birçok yerlerinde yaşamaktadırlar. Her birisi güzel ahlâk nümûnesi olup, yurdumuzda da sayıları pek çoktur.
İslâm âlimleri, Ehl-i Beyt sevgisini, son nefeste îmân ile gitmek için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdır. Bunlarda Resûlullah’ın zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her müslümanın vazîfesidir. Ehl-i Beyt ile ilgili Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerinde buyurdu ki:
“Ehl-i Beytim, yâni evlâdlarım, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Buna binen kurtulur, binmeyen helâk olur.”
“Sizlere dîn-i İslâmı getirdiğim için, bir karşılık istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehl-i Beytimi sevmenizi istiyorum.”

Şefeat müjdesi
“Ümetimden Ehl-i Beytimi sevenlere şefâat edeceğim.”
Şâfiî mezhebinin kurucusu İmâm-ı Şâfiî hazretleri, bunu şöyle dile getirmektedir: “Ey Ehl-i Beyt-i Resûl! Sizi sevmeyi, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde emrediyor. Namazlarında size duâ etmeyenlerin, namazlarının kabul olmaması kıymetinizi, yüksek derecenizi gösteriyor. Şerefiniz ne kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde sizleri selâmlıyor.”
Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) de buyurdu ki:
“Babam zâhir ve bâtın ilimlerinde yâni kalp ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman Ehl-i Beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste îmânla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefât edeceklerinde baş ucunda idim. Son anlarında şuurları azaldığında, kendilerine bu nasîhatleri hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O hâldeyken bile: ‘Ehl-i Beytin sevgisinin deryâsında yüzüyorum’ buyurdu..”
İnşâallah yarınki makalemizde de bir nebze “Ehl-i Beyti Sevmenin Önemi” üzerinde durmak istiyoruz.



“Ehl-i Beyt”i sevmenin önemi (seyyidler)

Dünkü makalemizde de ifâde ettiğimiz gibi, İslâm âlimleri, Ehl-i Beyt sevgisini, son nefeste îmân ile gitmek için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdır. Bunlarda Resûlullah’ın zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her müslümanın vazîfesidir. Dün bazı hadis-i şeriflerden bahsetmiştik.

İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin şu sözünü de nakletmiştik: “Ey Ehl-i Beyt-i Resûl! Sizi sevmeyi, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde emrediyor. Namazlarında size duâ etmeyenlerin, namazlarının kabul olmaması kıymetinizi, yüksek derecenizi gösteriyor. Şerefiniz ne kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde sizleri selâmlıyor.”
Yine bu konuyla ilgili, büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî’nin (rahmetullahi aleyh) bir sözünü de nakletmiştik...

İyilik yapana teşekkür edilir...
Birisi bir iyilik yapınca, ona teşekkür etmek insanlık icabıdır. Bu iyilik ne kadar fazla olursa, ne kadar kıymetli olursa, teşekkür de o oranda artar. Bize en büyük iyiliği, Ehl-i Beyt ve Eshâb-ı kirâm yapmışlardır. Çünkü dünya ve âhıret saâdetinin yolunu gösteren İslâmiyet, onlar vâsıtasıyle bizlere gelmiştir. Bunun için bunlara ne kadar teşekkür etsek, duâ etsek yine de azdır.
Ayrıca bunları sevmek, saygıda, hürmette kusur etmemek, Peygamber efendimizin emridir. Çünkü, Efendimiz, “Eshâbımı, zevcelerimi ve Ehl-i Beyt’imi seven ve onlara dil uzatmayan, Cennet’te benimle beraber olur”, “Ehl-i Beyt’im, Nuh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen boğulur” buyuruyor.

Peygamberimiz, Eshâb-ı kirâmı yıldızlara benzetti. Yıldıza uyan, yolu bulur. Ehl-i Beyt’i de, gemiye benzetti. Çünkü gemide olanın, yıldıza göre yol alması lâzımdır. Yıldızlara göre yürümezse, gemi sâhile kavuşamaz. Görülüyor ki, boğulmamak için, hem gemi, hem yıldız lâzım olduğu gibi, Eshâb-ı kirâmın hepsini ve Ehl-i Beyt’in hepsini sevmek, saymak lâzımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazileti, hepsinde vardır. Sohbetin fazileti ise, bütün faziletlerin üstündedir.

Allahü teâlâ onlardan razıdır
Peygamber Efendimizi sevenin, O’nun Ehl-i Beyt’ini (Âile efrâdını, çocuklarını, torunlarını) ve Eshâbını, yani arkadaşlarını da sevmesi lazımdır. Efendimiz, “Onları sevenler, beni sevdikleri için severler. Onlara düşmanlık edenler, bana düşman oldukları için ederler” buyurdu.
Allahü teâlâ, Eshâb-ı kirâmdan râzı olduğunu, onları sevdiğini Kur’ân-ı kerimde bildiriyor. Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Bu bakımdan Eshâb-ı kirâmdan râzı olması da sonsuzdur. Münâfıklardan birkaçının, imânsızlıklarını sonradan açıklamaları, Eshâb-ı kirâmın sonradan mürted olması demek değildir. Peygamberimiz, kendisini sevmekle Eshâbını sevmeyi bir tutmaktadır:
“Eshâbıma dil uzatmakta, Allahü teâlâdan korkunuz! Benden sonra onları kötü niyetlerinize hedef tutmayınız! Nefsinize uyup, kin bağlamayınız! Onları sevenler, beni sevdikleri için severler. Onları sevmeyenler, beni sevmedikleri için sevmezler. Onlara el ile, dil ile eziyet edenler, onları gücendirenler, Allahü teâlâya eziyet etmiş olurlar ki, bunun da muâhezesi, ibret cezâsı gecikmez, verilir” buyurmuştur.

Efendimiz lanet etmeyi sevmezdi, çok az kimseyi lanetlemiştir. Bunlardan biri de Eshâbına kötü söz söyleyenlerdir: “Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti, Eshâbıma kötü söz söyleyenin üzerine olsun!” buyurdu.

Hepsi seçilmiş insanlardı
Eshâb-ı kirâmın hepsi âdil, sâlih, evliyâ, âlim, müctehid, seçilmiş insanlardı. Bunların üstünlüğünü Resulullah efendimiz şu sözleri ile ifade etmektedir: “Allahü teâlâ, bütün insanlar arasından beni seçti. Bütün üstünlükleri ve iyilikleri ihsân eyledi ve benim için eshâb ayırdı, seçti. Eshâbım arasından benim için akrabâ ve yardımcılar seçip ayırdı. Bir kimse, benim için, benim Peygamberliğim için, bunları sever ve sayarsa, Allahü teâlâ da, onu Cehennemden muhâfaza eder. Bir kimse, benim hatırımı düşünmiyerek, Eshâbımı sevmez, onlara dil uzatır, incitirse, Allahü teâlâ da, onu Cehennem azâbı ile yakar, sızlatır.”

İstisnâsız, bütün Ehl-i Beyti ve Eshâb-ı kirâmı sevmek, âhırette kurtuluş vesilesidir. Nitekim Efendimiz, “Kıyâmette, insanların hepsinin kurtulma ümidi vardır. Eshabıma söğenler bunlardan müstesnadır. Sırat köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenlerdir” buyurdu. Cenab-ı Hak bizleri bu sevgiden mahrum bırakmasın!..

(Prof. Dr. Ramazan Ayvallı).
Ekleme Tarihi: 27.11.2007 - 23:06
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  
HZ Hüseyin efendimizin anısına.

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
(İmam-ı Rabbani hazretleri).

Ehl-i beyt için ise, (Ehl-i beytim, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmiyen boğulur) hadîs-i şerîfi yetişir.

Büyüklerimizden ba’zısı buyurdu ki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâb-ı kirâmı yıldızlara benzetdi. Yıldıza uyan, yolu bulur. Ehl-i beyti de, gemiye benzetdi. Çünki gemide olanın, yıldıza göre yol alması lâzımdır. Yıldızlara göre yürümezse, gemi sâhile kavuşamaz.

Görülüyor ki, boğulmamak için, hem gemi, hem yıldız lâzım olduğu gibi, Eshâb-ı kirâmın hepsini ve Ehl-i beytin hepsini sevmek, saymak lâzımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur.


---------


İMAM-I RABBANİ K.S. 56.Mektup



Bereketleri çok olan kıymetli seyyidler “rahmetullahi teâlâ aleyhim “ din ve dünyâ efendisinin “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vettehıyyât” zerrelerini taşıdıkları için, kırık kalem ve kısa dil ile hâllerini bildirmekden ve kendilerini övebilmekden çok yüksekdirler. Ancak, se’âdete kavuşmağa sebeb olacağını düşünerek bu işe kalkışılabilir. Belki de onları ağzına almakla şereflenmeyi ve onlara karşı sevgi beslemek emrini yerine getirmek için bu büyük işe kalkışılır. Yâ Rabbî! Peygamberlerin efendisi hurmeti için “aleyhi ve alâ âlihi ve aleyhimüssalâtü vesselâm” o sevgilileri, bizim de sevmemizi nasîb eyle!



----------



ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kainatta hiçbir varlık yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam, yaratıklarının en hayırlısı olan efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün alinin, ashabının, zevcelerinin, dünürlerinin, ensarı, muhacir ve sahabelerinin üzerine olsun!

Bundan sonra,bu mektub, kusurlu ve kusurunu itiraf eden köleden efendisi, mevlası olan El Şeyh Muhammed Sadaka’yadır. Allah, bu fakire de duasını şamil eylesin!
Bu fakir, hakkınızda son derece kusur yaptığını itiraf eder. Temiz sülaleden olduğunuz halde, size karşı nasıl kusurlu olmasın? Salat ü selam ve sena, özel olarak o sülalenin üstün olanlarının, umumi olarak da diğerlerinin, komşularının üzerine olsun. O Peygamber’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) alinin üzerine de salat ü selam olsun!

Bu fakirin tasiratının sebebi şudur ki, bir kitabda gördüğü üzere, seyyidlik davasında bulunan bir kimse, Mevlana Cami’ye (Kuddise sirruh) gidip misafir olur. Mevlana Cami, o gece sevincinden ve ona hürmeten sabaha kadar yatmamıştı.sonra adamın birisi ona o adam seyyid olmayıp davasında yalancı olduğunu haber verir. Mevlana Cami, Allah’a hamd olsun! Çünkü ben de ona ancak söylediği yalanı kadar hakkını verdim. Eğer, davası doğru olsaydı, hakkında kusurlu kalacaktım, diye buyurdu.

Hakkınızda nasıl kusurlu değilim ki, siz şübhesiz o temiz sülaledensiniz. Fakat en perişan bir hal ve huzursuz bir kalb ile, Bitlis vilayetinde, cenabınız ve sohbetinizle müşerref oldum. Şimdiye kadar da, o mülakata ve cenabınıza karşı yapılacak hürmet hakkının edasına muvaffak olamadığımdan hasret ederim. İşte mezkur kusurdan dolayı, bu fakiri afv etmeniz, cenabınıza yakışır. Zira kusurları afv etmek şanınızdır.

Sora, ellerinizden öperiz, cenabınızdan dua diler, yanınızda bulunanlara selam ederiz. Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) alinin ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!

Doksanaltıncı Mektub
(hazret. şeyh muhammed diyauddin kuddise sirruhu )
Ekleme Tarihi: 20.01.2008 - 01:13
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  
Gel ya Rasululah (s.a.v)

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
Gel ya Rasululah (s.a.v)

Gel ya Rasullullah
O cahiliyet döneminden bugün sana daha çok ihtiyacımız var.
Tüm kötülükler ümmetine saldırıyor,Gel ya Rasullullah.
Gel ya Rasullullah, o dönemdeki kız çocukları diri dir topraga
gömülürken.hiç degilse onbir yaşına kadar yaşama imkanı tanınıyordu.
Bugün ise daha anne karnında üç aylık dört aylık,dünyaya gözünü
açmadan Kürtaj denilen illetle üç kuruşluk metfeat için
öldürülüyorlar Gel ya Rasullullah.

O gün ölüm sadece kız çocuklarına idi,bugün ise kız erkek fark
edilmiyor öldürülüyorlar Gel ya Rasullullah.Geel ya Rasullullah.
Osenin kurtardıgın kızlar bugün çok daha berbat bir halde.
disco teklere çektiler,cennet annelerin ayakları altındadır dedin.

bugün,cenneti ayaklarının altına aldıgın anne olucak kız,sahnelere
iç çamaşırı fırlatıyor.sen kim kime benzerse o onlardandır derdin.
kefereler bugün ümmetini kendilerine benzettiler.Gel ya Rasullullah
oysa sen gençleri çok överdin gel görki Gel ya Rasullullah,gel
görki,kimilerini uyuçturucuya,kimilerini kapkaça,kimileri çete denen
illete,kimileri o kıraat hane denen mahalle kütüphanelerini
kumarhane salonlarına çevirdiler.hangisini anlatayım ya
Rasullullah.çirkefin bini bir para,Gel ya Rasullullah.

Bugün sana içimi dökmek istedim.tüm rezaletlerini sinsi bir şekilde
ümmetine aşıladılar. ya Rasullullah gelsende bizim
kalplerimize,muhabbetullah aşıla ya Rasullullah.
bugün, ogünden daha çok sana ihtiyacımız var.Gel ya Rasullullah.

ya Rasullullah,ne gariptirki bugün muharremin onu.muharram denilince
aklıma hüseyin gelir. o gün onu nasıl çaresiz bıraktılarsa,bende
aynı o şekilde çaresizim.Gel ya Rasullullah gel sana çok
ihtiyacımız var.ogün yezid birdi,bugün yezidler binlere
çıkmış.hangisiyle mücadele edeyim, Gel ya Rasullullah.Gel ya
Rasullullah.Gel ya Rasullullah.sende hatırı olanların hatırına Gel
ya Rasullullah, (s.a.v)


Bu mesaj 1 kez ve en son derinsular_1 tarafından 20.01.2008 - 15:26 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 20.01.2008 - 03:02
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
hamide su an offline hamide  
ALLAH´IM!

88 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.12.2007
En Son On: 01.03.2010 - 22:19
Cinsiyeti: ----- 
BIZI EHLI BEYT SEVGISIYLE YASAT,VE O SEVGI ICIN DE HASRET.BIZI TAKVA ILE SEREFLENDIR;RIZA VE CEMALINLE SEVINDIR.AMIIIIIIIIIIIIN,
BI HÜRMETI SEYYID-IL MÜRSELIN.VELHAMDÜLILLAHI RABBIL ALEMIN.

CENNET ILE CEHENNEM DEN BASKA EBEDI YER YOKTUR.


EHLI BEY SEVGISI AHIRET SERMAYESIDIR.

DERIN SU KARDES EMEGINIZE SAGLIK COK GÜZEL PAYLASIMDI DEVAMINI

BEKLIYORUZ.SAYGI VE SELAM ILE DUANIZI BEKLIYORUM.


Bu mesaj 1 kez ve en son sahra-cölü tarafından 20.01.2008 - 19:06 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 20.01.2008 - 19:03
Bu mesajı bildir   hamide üyenin diğer mesajları hamide`in Profili zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
est.

Allah cc razı olsun.


dualar müşterektir.


---------------------


bir Üyeden Alıntı

seyyidlerin

Fısk-ı fücuru aşikar ise başımızın üstünde yeri olamaz...
------


cevap

sizin başınızın üstünde yeri olmaya bilir ama bizim için yeri vardır.yinede severiz.işlemiş oldugu fısk ını degil zatını severiz ,zatının başımız üstünde yeri vardır.

hz peygamberimiz buyuruyor, iyi olmayanları benim hatırım için sevin.bizde bu emre uyuyoruz.iyi olanını herkes sever.önemli olanı ise iyi olmayanlarını idare edip sevmek.

hatta şöyle bir durum var.malumunuz açıktan günah işleyene bugz etmemiz gerekiyor bu şer i bir emir. tabi bu bugz o haramı işleyen müslümanın zatına degil ,işlemiş oldugu fiiline bugz edilir caizdir. ama böyle bir şey seyyidlerde görülürse, bazı islam alimleri bu bugz dan sakındırmışlerdır. nedenine gelince,bir seyyidin işlemekte oldugu kötü fiiline bugz edeyim derken zatına bugz edersin ,gıcık kaparsın, bu ise taaa hz resulullaha kadar gider. bu yüzden dikkatli olmak lazım.

özet olarak,biz seyyidleri iyisiyle kötüsüyle seviyor ve sayıyoruz.adapta ve edepte kusur etmemeye bakıyoruz.biliyoruz ve farkındayızki,onların en kötüsü bildigimiz şahsen bziden daha hayırlıdır.onların sahibi sahip çıkanı var.bir müslümanın cehenneme gitmesine üzelen,ve ümmeti ümmeti diyen hz peygamberimiz kendi kanından olan kendi sulbünden olan kendi mübarek hücrelerini taşıyan birisinin cehenneme gitmesinden daha fazla üzülmezmi...
ümmetinin günahkarlarını mahşerde hz resulullaha bırakan yüce Allah seyyidleri ne yapar...

bir hadisi şerifin açıklamasında görmüştüm, hz resulullah buyuruyorki bana şefaat hakkı tanındıgında ,genel ve özel şefaat hakkımı kullanırım buyuruyor.bu özel şefaat kimlere acaba...

ehli beyt ,seyyidler ve şerifler konusunda en dogru yol ehli sünnete nasip olmuştur,bu imam rabbani hazretlerinin beyanı.


seyyidlerin günahkarlarına kafa takan ümmet belki bu şekilde imtihan oluyordur.

malum herkesin imtihanı çeşit çeşittir.


şahsen biz, şöyle düşünüyoruzki,biz herşeyimizi o yüce nesebe borçluyuz, bugün islamla şereflendiysek, bazı güzel nimetlere kavuştuysak bu bize hz peygamberimizin vasıtasıyla olmuştur. vefa geregi onun ehli beytine sahip çıkmamız gerekmezmi...

bir babanın evlatları iyisiyle kötüsüyle o babaya aid tir.iyi olanıda onundur kötü olanıda onundur ama ikiside onun canıdır kanıdır.haa birisi digerinden daha faziletlidir veya baba birisini daha çok sever bilhassa itaat edenini ama ikiside onun canıdır.

seyyid ten , kumarcı olmazmı olur,seyyid ten hırsız olmazmı olur,seyyidten mafya olmazmı olur, kısacası seyyid diger insanlar nasıl bazı yanlışlara düşüyorsa onlarda düşebilirler ama gün gelir yanlışını mutlaka anlar tevbe ederler.örnekleri çoktur.

seyyidler günahtan korunmuş degillerdir.Ancak bir hususta korunmuşlardır oda şudur, gayri meşru ilişkiden yani dini nikahsız dünyaya gelmezler.bu bildiri ismail çetin hazretlerinin beyanıdır.o mübarekle özel görüşmemizde bize böyle buyurdular,inanmıyanlar mesela aramızda tabileri var sorabilirler.aynı konuyu başka büyük alimlerimizede tasdiklettik.hatta bir seyyid zina dahi yapabilir ama bu zina mahsulü olarak bir evlat dünyaya gelmiyor işte burda Allah cc o pak nesli koruyor.

bir insan kendisinin seyyid olup olmadıgınıda burdan anlıya bilir,şayet seceresi yoksa,veya atalarından böyle b ir seyyidlik bildirisi yoksa.


tekrar söylüyoruzki bu seyyidlik meselesi üzerinde durulması gereken bir mesele, seyyidler hakkında yanlışa düşüldümü çok tehlikelidir, öbür yanlışlara benzemez.osmalının seyyidlere tutumuna bir bakın bakalım. özel maaş baglanmalar, askerlikten muaf tutulmalar vs.

seyyidlerde olmasa bizim kanatımıza göre dünyanın tadı tuzu yok.biz onları nasılsa öyle kabul ediyoruz zat larını.genelde bakıldıgında büyük evliyalar seyyidlerden çıkmıştır. tarikat önderlerinin büyüklerinin çogunlugu seyyid tir.

bir insan hem seyyid olup hemde dogru yolda olursa nur üstüne nur oluyor.

Allah cc bizi gerçekten seyyidleri sevenlerden eylesin ,sözde sevenlerden eylemesin inş.

...
Ekleme Tarihi: 21.01.2008 - 14:09
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gavs su an offline gavs  

278 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 19.10.2010 - 18:44
Cinsiyeti: ----- 
kardeşim.hep derim, ehli beyt sevgisi ahiretin sermayesidir diye.işte bu yukardaki yazılanlarda bunu gösteriyor.
Ekleme Tarihi: 21.01.2008 - 18:21
Bu mesajı bildir   gavs üyenin diğer mesajları gavs`in Profili gavs Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
hamide su an offline hamide  

88 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.12.2007
En Son On: 01.03.2010 - 22:19
Cinsiyeti: ----- 
EHL-I BEYT HAKKINDA O KADAR BILGIM YOKTU DOGRUSU,SIZIN SAYENIZDE COK SEY ÖGRENDIM.ALLAH RAZI OLSUN KARDESIM .

BU KONUDAKI YAZILARINIZI KOPI YAPABILIRMIYIM:BIRDE TAVSIYE EDECEGINIZ KITAPLAR VARMI YAZARLARINIDA YAZARSANIZ SEVINIRIM.
Ekleme Tarihi: 21.01.2008 - 19:14
Bu mesajı bildir   hamide üyenin diğer mesajları hamide`in Profili zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
a.r.o

son yazılarımız yukardaki yazıların hülasasıdır.

yukardaki yazılarda kaynaklar geçiyor.


ayet,hadis,evliya sözleri, ehli sünnet Alimlerin sözleri.ve biz bazı konuları alimlerle yapmış oldugumuz görüşmelerden de aktardık.


kitab olarak ehli sünnet alimlerinin kitablarını tavsiye ediyoruz.ehli sünnetin ehli beytle ilgili çok sayıda kitabları mevcudtur.

saygılar.
Ekleme Tarihi: 21.01.2008 - 21:09
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
hamide su an offline hamide  
DERINSULAR KARDESIM

88 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.12.2007
En Son On: 01.03.2010 - 22:19
Cinsiyeti: ----- 
ALLAH RAZI OLSUN YALNIZ SIZDEN IZINSIZ YAZILARINIZI, PC E KAYDETIP COGALTABILIRMIYIZ ACABA KUL HAKKI GECMESINDEN KORKUYORUM.

SAYGI VE SELAM ILE DUALARINIZI BEKLIYORUZ.
Ekleme Tarihi: 21.01.2008 - 22:37
Bu mesajı bildir   hamide üyenin diğer mesajları hamide`in Profili zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
biz o konuda sukut etmiştik, bu demektirki bir mahsuru yok.

hakkımız geçmez inş.


selametle.
Ekleme Tarihi: 21.01.2008 - 23:41
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
on_dokuz_ su an offline on_dokuz_  

71 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.11.2006
En Son On: 07.05.2010 - 17:01
Cinsiyeti: Erkek 
insan dünyada bulunan her karış toprağa secde yapsa, Ehli beyti sevmedikten sonra gideceği yer cehennemdir
Ekleme Tarihi: 22.01.2008 - 07:35
Bu mesajı bildir   on_dokuz_ üyenin diğer mesajları on_dokuz_`in Profili on_dokuz_ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  
RE:

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı on_dokuz_

insan dünyada bulunan her karış toprağa secde yapsa, Ehli beyti sevmedikten sonra gideceği yer cehennemdir




sizin bu görüşünüze katılıyoruz...çok isabetli olmuş...

bu konularda bize biraz bilgi lütfetseniz...
...
Ekleme Tarihi: 23.01.2008 - 00:56
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
derinsular_1 su an offline derinsular_1  

73 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.07.2007
En Son On: 03.08.2008 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
Namaz kılmaktan beliniz bükülse,Oruç tutmaktan karnınız içeri girse,Hz peygamberimizin ehli beytini ( seyyidleri ) sevmedikce cennete giremezsiniz.

Mutlaka ehli beyt sevgisi lazımdır.

çocuklarımıza ehli beyt ( seyyidler) sevgisini aşılayalım, o sevgi ile büyütelim.

( Ömer El Faruk Rh,a).
Ekleme Tarihi: 07.07.2008 - 04:01
Bu mesajı bildir   derinsular_1 üyenin diğer mesajları derinsular_1`in Profili derinsular_1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1983 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
daðlý (54), yasin_alacat (39), züleyha_01 (36), aksamyildizi (36), Aslan Gumus (41), mucahide16 (34), icelik78 (46), Erol1 (), mehmet1625 (45), havacinan5 (46), garib_83 (41), handan (44), sedb (60), ezgi (41), alemdaroglu (42), cifmifs38 (59), zeynepg (44), eydogruel (54), ersinsagsoyu (34), ystipi (34), lazo (40), FARKLI_M (45), Selcukk (38), nurefþan (41), umutarvas (48), eslah (46), suffering (41), nedzad85 (39), ömer yaþa.. (45), farksite (39), mhmtaydin (42), CAGLA (43), tamerfatihibrah.. (36), oyalama (19), Fatih_auburn (42), yunus_34 (45), burkay78 (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.76483 saniyede açıldı