0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » Hz. Hamidüddin Somuncu Baba

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
MücahidBursa su an offline MücahidBursa  
Hz. Hamidüddin Somuncu Baba

31 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.08.2006
En Son On: 17.09.2006 - 11:59
Cinsiyeti: Erkek 
SOMUNCU BABA

Osmanli Devletinin kurulus yillarinda Anadolu'da yetisen âlim ve velîlerin büyüklerinden. "Somuncu Baba" lakabiyla taninip meshûr oldu. 1349 (H.750) senesinde Kayseri'de dogdu. Ismi Hâmid, babasinin ismi Semseddîn Mûsâ'dir. Ilk tahsîlini babasindan aldi. Babasinin vefâtindan sonra Sam'a giderek, Hankâh-i Bâyezîdiyye'de ilim ögrendi. Tasavvuf yoluna girdi. Orada pekçok velînin sohbetlerine katildi. Burada Üveysî olarak, mânevî yol ile Bâyezîd-i Bistâmî'den feyz aldi. Sam'da bir müddet ilim tahsîlinde bulunduktan sonra, Tebrîz yakinlarinda Hoy kasabasinda bulunan Hâce Alâeddîn-i Erdebîlî hazretlerinin huzûruna gitti. Var gücüyle hocasina hizmet ederek, ilim ögrendi. Tasavvuf yolunda üstün derecelere kavustu. Alâeddîn-i Erdebîlî, bir gün Hâmid-i Velî'ye; "Artik bizden ögrendigin ilmi, Allahü teâlânin dînini, insanlara ögretmek üzereAnadolu'ya git!" buyurdu. Ona böylece, insanlari yetistirmek için icâzet verdi. Hocasinin bu sözleri, bâzi anlayisi kit, hasetçi kimselerin, içlerinden Hâmid-i Velîye bugz etmelerine sebeb oldu. HâceAlâeddîn, Hâmid-i Velî'yi bütün talebeleriyle birlikte, "Semseddîn-i Tebrîzî Makâmi." denilen yere kadar ugurladi. Vedâ edip yanlarindan ayrilinca, hased edenlerin de bulundugu topluluga dönerek; "Hamîdüddîn'in arkasindan, gözden kayboluncaya kadar bakiniz. Eger dönüp bizden tarafa bakarsa, Anadolu'da onun ilminden istifâde ederler. Sâyet bakmazsa, onun ilminden hiçkimse istifâde edemez." buyurdu. Orada bulunanlar merakla Hamîdüddîn'in arkasindan bakmaya basladilar. Bu hâli cenâb-i Hakkin izniyle anlayan Hâmid-i Velî, gözden kaybolmadan önce iki defâ arkasina bakti. Böylece onlarin hasedlerini giderdi. Büyük bir âlim ve veliyy-i kâmil olarak Kayseri'ye döndü.


Hamîdüddîn hazretleri, Kayseri'de insanlara Allahü teâlânin emir ve yasaklarini ögretmeye basladi. Talebeleri, ondan feyz almaga, hasta kalblerine sifâ olan nasîhatleriyle, sohbetleriyle sereflenmege basladilar. Hamîdüddîn, bir gün çok sevdigi talebelerinden Sücâ-i Karamânî'yi huzûruna çagirarak; "Ankara'da Nûmân isminde bir müderris vardir. Onu bulup buraya dâvet ediniz!" buyurdu. Sücâ-i Karamânî de hocasinin emrini yerine getirmek için Ankara'ya gidip, durumu bildirdi. Müderris Nûmân; "Bu dâvete icâbet lâzimdir." diyerek, berâberce Kayseri'ye geldiler. Kurban bayrami günü bulustuklari için, hocasi ona "Bayram" lakabini verdi.Müderris Nûmân, Hamîdüddîn hazretlerini görüp sohbetlerini dinleyince, onun büyük bir âlim ve velî oldugunu anladi. Kisa zamanda pekçok kerâmetlerini de görünce, daha çok baglandi. Onun teveccühleri altinda yetismeye basladi. Hocasindan zâhirî ve bâtinî ilimleri ögrenerek kisa zamanda büyük mesâfeler aldi. Bir gün hocasi; "Hâci Bayram! Zâhirî ilimleri ve bu ilimlerde yetismis âlimleri ve derecelerini gördün. Bâtinî ilimleri ve bu ilimlerde yükselmis velîleri ve derecelerini de gördün. Hangisini murâd edersen onu seç!" buyurdu. Hâci Bayram da, velîlerin yüksek hâllerini görerek, kendisini tasavvufa verdi ve bu yolda daha yüksek derecelere kavusmak için çalisti. Zamâninin büyük velîlerinden oldu.


Hamîdüddîn hazretleri, mânevî bir emir üzerine Tebrîz'e gitti. Tebrîz'den de Anadolu'ya gelip, Bursa'ya yerlesti. Hâci Bayram-i Velî, sik sik Bursa'ya gelip hocasini ziyâret ederdi. Hamîdüddîn hazretleri, Bursa'da bir ümmî gibi hareket edip, ilminin varligini kimseye söylemedi.

Hamîdüddîn, Bursa'da bir firin yaptirdi. Firinina merkebiyle dagdan odun getirir, onunla ekmekleri pisirirdi. Ekmek küfesini sirtina alarak; "Somun! Müminler somun!" diye söyler, geçimini bu yolla saglardi. Halk, bu firinciya "Somuncu Baba" der ve pisirdigi ekmegin lezzetine doyamazlardi. Somuncu Baba ekmek satmaya baslayinca, herkes pesinden kosar, ekmegini kapisirlardi. Somuncu Baba'nin firini, Molla Fenârî Mahallesinde, Ali Pasa Çinari civârinda olup, iki gözlü idi. Firinin bitisiginde de, ibâdet ettigi bir odasi vardi. Odanin kible cihetinde de, nefsini terbiye etmek için kullandigi bir Çilehânesi mevcûd idi. Hamîdüddîn hazretleri durumunu Bursa'da kimseye bildirmedi. Hep, halk içinde Hak ile olmaga gayret etti.


Yildirim Bâyezîd Hân, Nigbolu zaferinden sonra Bursa'da Ulu Câmiyi yaptirmaya basladi. Câminin insâsi sirasinda, çalisan isçilerin ekmek ihtiyâcini Somuncu Baba temin etti. Câminin yapilmasi bittikten sonra, bir Cumâ günü açilis merâsimi yapilacagi ilân edildi. O gün basta Pâdisâh YildirimBâyezîd Hân, dâmâdi büyük âlim ve velî Seyyid Emîr Sultan, Molla Fenârî hazretleri, ulemâdan pekçok kimse ve Bursalilar Ulu Câmiyi doldurdular. Yildirim Bâyezîd Hân, câminin açilis hutbesini okumak üzere Emîr Sultan'a vazîfe verdiginde, Emîr Sultan; "Sultânim! Zamânin büyük âlimi burada iken, bizim hutbe okumamiz uygun degildir. Bu câmi-i serîfin açilis hutbesini okumaya lâyik zât su kimsedir." diyerek, Somuncu Baba'yi gösterdi. "Söhret âfettir." hadîs-i serîfini bildigi için, bundan titizlikle kaçinan Somuncu Baba, Pâdisâhin emri üzerine minbere dogru yürüdü. Emîr Sultan'in yanina gelince; "Ey Emîr'im, niçin böyle yapip beni ele verdiniz?" dedi. O da; "Senden ileride bir kimse göremedigim için öyle yaptim." cevâbini verdi. Cemâat hayret ederek bu konusmalari dinliyor, Somuncu Baba'nin hutbesini merakla bekliyordu. Minbere çikan Somuncu Baba, öyle bir hutbe irâd etti ki, o zamâna kadar Bursalilar öyle bir hutbeyi hiç isitmemislerdi. Bursalilar, bundan sonra Somuncu Baba'nin büyüklügünü anladilar. Somuncu Baba, hutbede; "Bâzi âlimlerin, Fâtiha-i serîfenin tefsîrinde müskilâti, anlayamadigi kisimlar vardir. Onun için bu sûrenin tefsîrini yapalim." buyurarak, Fâtiha sûresinin, yirmi ana ilim üzerine yedi türlü tefsîrini yapti. Nice hikmetli sözler beyân eyledi. Herkes hayretinden sasirip kaldi. Basta Molla Fenârî hazretleri; "Somuncu Baba, önce bizim Fâtiha sûresinin tefsîrindeki müskilimizi kerâmet göstererek halletti. Onun büyüklügüne, bu yedi çesit tefsîr, âdil bir sâhiddir. Fâtiha'nin ilk tefsîrini cemâatin hepsi anladi. Ikinci tefsîrini bir kismi anladi, üçüncü tefsîri anlayanlar çok az idi. Dördüncü ve sonrakileri anlayanlar içimizde yok idi." demekten kendini alamadi. Cumâ namazindan sonra bütün cemâat, Somuncu Baba'nin elini öpmek, duâsini almak istedi. Cemâatin bu arzusunu kiramayan Somuncu Baba hazretleri, kapida durdu. Ulu Câminin üç kapisindan çikan herkes; "Ben Somuncu Baba'nin elini öpmekle sereflendim." diyordu. Somuncu Baba, yine kerâmet göstererek, Allahü teâlânin izniyle her üç kapida da ayni ânda bulunarak cemâate elini öptürmüstü.

Namazdan sonra evine giden Hâmid-i Velî'ye, Molla Fenârî; "Efendim! Bu günlerde Fâtiha sûresinin tefsîrini yapmak istiyordum. Fakat bâzi anliyamadigim yerler vardi. Bu hutbenizle, bilemedigimiz yerleri îzâh etmis oldunuz. Medresede hizmetimiz karsiliginda kazandigimiz bes bin akçe paramiz vardir. Süphesiz helâldir. Kabûl buyurursaniz bunlari size hediye etmek istiyorum." dedi. O, kabûl etmedi. Bunun üzerine Molla Fenârî, Somuncu Baba'ya; "Talebeniz olmakla sereflenmek istiyorum." deyince, Somuncu Baba ona teveccüh ederek duâlarda bulundu. Molla Fenârî'nin, Somuncu Baba'dan aldigi feyz ile yazdigi tefsîrini bütün âlimler çok begenmis, asirlarca mûteber bir tefsîr oldugunu söylemislerdir.

Somuncu Baba, durumunun anlasilmasi üzerine; "Sirrimiz fâs olup, herkes tarafindan anlasildi." diyerek, Bursa'dan gitmek istedi. Bir sabah erkenden, Gavas Pasa Medresesinden birkaç talebeyi yanina alarak yola çikti. Somuncu Baba'nin Bursa'yi terketmekte oldugunu isiten MollaFenârî, kosarak bir çinarin yaninda arkasindan yetisti. Gitmeyip Bursa'da kalmasi için çok yalvardi, ricâlarda bulundu. Fakat kabûl ettiremedi. Sonunda, Bursalilara duâ etmesini istedi. Somuncu Baba, bu çinarin yaninda Bursa'ya yönünü dönerek, feyizli, bereketli bir sehir olmasi ve yesil olarak kalmasi için duâ etti ve vedâlasarak ayrildilar. Bursa'da bu çinarin bulundugu bölgeye"Duâ çinari" denildi.

Bursa'dan ayrilan Somuncu Baba, Aksaray'a geldi. Burada ömrünün sonuna kadarIslâmiyeti yaymak, Allahü teâlânin emir ve yasaklarini bildirmek için ugrasti. Hem zâhirî, hem de bâtinî ilmi ile Aksaraylilarin gönüllerinde erisilmesi güç olan mümtâz bir mevkiye eristi. Artik ona Hâmid-i Aksarâyî denilmeye baslandi. Hâci Bayram'i Velî ile hacca gittiler. Dönüslerinde, Hâci Bayram'i kendisine halîfe, vekîl tâyin etti. Insanlari irsâd etmekle vazifelendirdi.


Bir gün yasli bir kadin huzûruna gelip; "Efendim! Benim bir inegim vardi. Sabahleyin sigirtmaca teslim ettim, fakat aksam dönmedi. Çok aradim, bulamadim. Ne olur derdime çâre olunuz" diye yalvardi. Kadinin bu üzüntüsüne dayanamayan Hâmid-iVelî; "Sen burada bekle. Biz etrâfi bir arastiralim, bulursak getiririz" buyurdu. Disari çikip, saga sola arastirma yapmadan, hep bir istikâmette gitti. Kadin da onu gizliden tâkibe basladi. Hâmid-i Velî, bugünkü türbesinin bulundugu yere geldi ve inegin otladigini görerek; "Ey mübârek hayvan! Niçin diger hayvanlardan geri kaldin da bizi buraya kadar yordun?" deyince, inek lisâna gelip; "Bugün yavruma süt verecek kadar karnimi doyuramamistim. Onun için burada otluyordum." dedi. Bu konusmalari isiten kadin, Hâmid-i Aksarâyî'nin derecesinin üstünlügünü anladi. Onu en çok sevenler arasinda oldu.



Hâmid-i Aksarâyî hazretleri, 1412 (H.815) senesinde, bir gün dostlari ve talebeleriyle helâllesti. Iki rekat namaz kildiktan sonra, uzun uzun duâ etti. Sonra Kelime-i sehâdet getirerek vefât etti. Cenâze namazini Hâci Bayram-i Velî kildirdi. Geriye iki erkek çocuk birakarak, bugünkü türbesinin oldugu yere defnedildi. TürbesiAksaray kabristaninin ortalarindadir. 1980 (H.1400) senesinden îtibâren, AksarayliSahinBaser Beyin gayretleriyle türbesi yeniden onarilarak bugünkü hâle gelmistir. Somuncu Baba'nin çilehânesini ve türbesini ziyâret edenler, rûhâniyetinden fevkalâde feyz ve bereketlere kavustuklarini, dünyâyi unuttuklarini söylemislerdir. Onu vesîle ederek Allahü teâlâya yapilan duâlarin kabûl oldugunu da bildirmislerdir. Somuncu Baba'nin kabrinin Dârende'de oldugu da rivâyet edilmektedir.


Hâmid-i Velî hazretlerini çok sevenlerden biri söyle anlatti: "Aksaray'da memur olarak vazife yapiyordum. Bir üst makâma terfîm ihtilâfli idi. Seyh Hâmid-i Velî hazretlerine gittim. Türbesini ziyâret ederek, durumumu anlattim. Çilehânesinde iki rekat namaz kildiktan sonra eve geldim. Gece rüyâmda Hâmid-i Velî'yi gördüm. Bana; "Evlâdim, hiç üzülme, üst makâma geçeceksin. Biz velîler, senin o makâma geçtikten sonra, istifâ edip, serbestçe Islâmiyete hizmet etmeni, Allahü teâlânin emir ve yasaklarini insanlara bildirmeni arzu ediyoruz" buyurdu. Hakîkaten, kisa zaman sonra bir üst makâma geçme emri geldi ve istifâmi vererek Islâmiyete hizmet etmeye çalistim."

Hâmid-i Aksarâyî hazretlerinin okudugu kasîdeler, Aksaraylilarin dillerinde dolasmaktadir. Bunlardan bâzilari söyledir:

Biz ol âsik yigitleriz,
Akil, rüsd bize yâr olmaz.
Mey-i ask ile sermestiz,
Bizler aslâ sarhos olmaz.

Diriyiz dâim ölmeyiz,
Karanlikta hiç kalmayiz,
Çürüyüp toprak olmayiz,
Bize gece gündüz olmaz.

Bizim illerde ay ve gün,
Sebât üzre durur dâim.
Televvün irisür âna,
Gehî bedr ü hilâl olmaz.

Bizim bahçedeki güller,
Dururlar tâze, solmazlar,
Hazân olup dökülmezler,
Kis mevsimi bahâr olmaz.

Serbeti ask için içtik,
Ferâgat mülküne göçtük,
Yanip askinla tutustuk,
Bize tahrûk ü târ olmaz.

IreldenSems'in nûruna,
Vücûdun zerreden katre
Ne katre, ayn-i bahr oldu.
Ona çukur kenâr olmaz.

Birak ey Hâmidâ vâri,
Görem dersen sen ol yâri,
Göricek ol tecellâyi,
Ondan üstün kemâl olmaz.



ATESSIZ FIRIN

Somuncu Baba, bir gün firina ekmeklerini sürdü. Pismesini beklerken, yanina Pâdisâh Yildirim Bâyezîd Hân'in dâmâdi Seyyid Emîr Sultan geldi. Elinde bir çömlek vardi. "Selâmün aleyküm baba!" dedi. O da; "Ve aleyküm selâm" diyerek birbirlerine bakistilar. Baska hiçbir kelime konusmadan tanistilar. Emîr Sultan, elindeki yemek çömlegini Somuncu Baba'ya verip, içindekinin pisirilmesini ricâ etti. Somuncu Baba, kabi alip firinin agzindan içeri sürmek istediyse de, çömlegi firina sokamadi. Bir daha denedi, yine olmayinca,Emîr Sultan'a döndü ve; "Anladim ki, bu çömlegi firina sen süreceksin!" dedi. Emîr Sultan; "Peki" diyerek çömlegi aldi ve firinin gözünden içeri rahatlikla sürdü. Fakat firinda hiç ates yoktu. Somuncu Baba firinin agzini kapattiktan sonra; "Birazdan piser bekleyiniz." buyurdu. Bir müddet bekledikten sonra kapak açildi. Firinda hiç ates olmadigi hâlde yemegin pistigini gören Emîr Sultan, Somuncu Baba'nin büyük velîlerden oldugunu anladi. Orada tasavvuf üzerinde bir mikdâr sohbet ederek dost oldular.



ÂHIRET IÇIN ÇALISIYORDUK

Hâmid-i Aksarâyî hazretleri, bir gün zirâatla ugrasan talebelerinden birine bir mikdâr tohum verdi ve; "Bu tohumlarin yarisini, tarlanizin bir kismina sizin için, yarisini da tarlanizin bir kismina bizim için ekiniz." buyurdular. Talebe tohumlari ekti. Ekinlerin yetistigi mevsimde tarlaya gittiler. Talebenin tarlasinda fevkalâde güzel yetismis bir ekin vardi. Digerinde hiç ekin bitmemisti.Hâmid-i Velî, talebesine dönerek; "Bu tarlalardan hangisi bizim, hangisi sizindir?" buyurunca, talebe son derece utandi ve kendi tarlasini göstererek; "Bu tarla sizindir efendim" dedi. O da, ekinlere bakarak; "Biz âhiret için çalisiyorduk. Acabâ hangi günahimizdan dolayi dünyâmiz mâmûr olmaya basladi?" deyip, üzüntüsünü dile getirdi. Hocasinin müteessir oldugunu gören talebe, hakîkati söyleyerek üzüntüsünü giderdi.



DUÂ ÇINARI

Nigbolu’dan dönünce, Yildirim Bâyezîd Han, Bir câmi yaptirmayi, düsünmüstü bir zaman.

Bursa Ulu Câmiyi, insâya etti niyet, Câminin yapilmasi, sona erdi nihâyet.

Bir Cuma günü idi, ilân edildi o gün, "Câmi, merâsim ile, açilacaktir bu gün"

O gün, basta pâdisâh, dâmâdi Emir Sultan Molla Fenârî ile, kim varsa ulemâdan,

Hazir oldu her biri, hem de hâfiz olanlar, Doldurmustu câmiyi, Bursali müslümanlar.

Hutbe okumak için, pâdisâh hazretleri, O gün Emir Sultan’a, verdiginde bu emri,

Dâmâdi Emir Sultan, emre peki diyerek, Ve Somuncu Baba’yi, eliyle göstererek,

Arz etti ki: “Sultanim, bas üstüne ve fakat, Hutbeyi okumaga, lâyiktir ancak su zât.”

O dahî mecbûr kaldi, emre peki demege, Kalkip mimbere dogru, basladi yürümege.

Geçerken de, Emîr’e, dedi “Ey Emîrimiz, Niçin böyle yapip da, beni ele verdiniz?”

O da ona cevâben, arz etti ki: “Bu yerde, Yok idi bir baskasi, sizden daha ilerde.”

Cemâat olanlari, görüyor, duyuyordu, Bu sebepten durumu, çok merak ediyordu,

Zîrâ Somuncu Baba, onlarin nazarinda, Ekmek satan biriydi, Bursa sokaklarinda.

Bunun için bu isi, etmislerdi çok merak, Ki Cumâ hutbesini, o nasil okuyacak?”

Çikti Somuncu Baba, biraz sonra mimbere, Öyle bir hutbe irâd, etti ki müminlere,

Asla duymamislardi, böyle bir hutbe onlar Onun büyüklügünü, o zaman anladilar.

Hutbede Fatiha’nin, yirmi ana ilimde, Yedi türlü tefsîri, yapilmisti o günde.

Molla Fenârî dahî, demisti ki ertesi: “Onun büyüklügüne, sâhittir bu hutbesi.

Yedi türlü tefsirden, birincisini, yalniz Iyice anladilar, cemâatten her sahis.

Ikinci tefsîrini, bir kismi anladilar, Üçüncüsünü ise, çok azdi anliyanlar.

Dördüncü ve sonraki, tefsîrlere gelince, Onlardaki mânâlar, çok yüksek ve pek ince,

Oldugundan onlari, anlamadi kimseler, Ilim ve mârifette, deryâ imis o meger.”

Namaz sona erince, câmideki cemâat, Mübârek ellerini, öpmek istedi, fakat,

Câminin üç kapisi, var idi disariya, Acep hangi kapidan, çikardi bu evliyâ?

Lâkin üç kapidan da, çikan seviniyordu, Hepsi de, “Öpmek ile, sereflendim” diyordu.

Sonra Molla Fenârî hânesine giderek, Talebesi olmagi, arzu eylemisti pek.

Lâkin o, “Bu sehirde, sirrim fas oldu” diye, Istedi ki Bursa’dan, gitsin baska bir il’e.

Bir sabah, bu niyetle, çikmisti ki Bursa’dan, Duyup Molla Fenârî, yetisti arkasindan.

“Bir çinarin dibinde, geri döndürmek için, Çok yalvardi ise de, mümkün olmadi lâkin.

Bursa’ya dogru dönüp, mübârek zât o ara, Duâ etti Bursa’ya, hem de Bursalilara.

Duâyi, o çinarin, dibinde etti diye, Bu gün Duâ Çinari, deniyor o bölgeye.


1) Sekâyik-i Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.74 2) Tâc-üt-Tevârih; c.2, s.425 3) Nefehât-ül-Üns; s.683 4) Âsikpasazâde Târihi; s.201 5) Semerât-ül-Fuâd; s.7 6) Tam Ilmihâl Seâdet-i Ebediyyeagla49. Baski) s.1080 7) Osmanli Müellifleri; c.1, s.54 8) RehberAnsiklopedisi; c.7, s.72 9) Islâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.12, s.52 10) Silsile-i Ismâil Hakki Bursevî 11) Aksemseddin
Ekleme Tarihi: 05.08.2006 - 23:34
Bu mesajı bildir   MücahidBursa üyenin diğer mesajları MücahidBursa`in Profili MücahidBursa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an 1 üye ve 1320 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.84753 saniyede açıldı