0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » DİĞER KONULAR » İSLAM'I ANLAMA VE ANLATMA AÇISINDAN "TESETTÜR"   Cevap ekle

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Gast KaMer_79  
İSLAM'I ANLAMA VE ANLATMA AÇISINDAN "TESETTÜR" Alıntı yaparak cevapla

Misafir

Kayıt Tarihi: 22.12.2024
En Son On:
Cinsiyeti: ----- 
Soru: Ülke gündemini yıllardır meşgul eden tesettür meselesini farklı bir yaklaşımla ele alıp, İslam dinindeki "usul, füru" kavramları çerçevesinde değerlendirdiğinizi biliyoruz. Hala bir problem arz eden bu konuyu biraz daha açar mısınız?

İslam dininde, "mükellef olma" yaşı denilen sorumluluk çağına gelmiş her Müslüman ferdin yapması gereken işler, "usul" ve "füru" diye iki ayrı bölümde mütalaa edilir. Bunlardan hayati ehemmiyet arz eden esaslar, usul kategorisine giren hususlardır. Fürua gelince o, hep bu usul üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki, usulün olmadığı yerde, sistemli fürudan bahsetmek mümkün değildir. Buna göre, "la ilahe illallah; Muhammedün Rasulullah" başta olmak üzere, diğer iman esasları, akidede usuldür. İman esasları, tahkik ehli ulemanın yaklaşımı ile, temelde dört tane olup, bunlar; Allah'a, ahirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet, yani kulluk veya adalettir. Hatta İmam-ı Gazali, bunları, Allah'a, ahirete ve peygamberlere iman olarak üçe indirir. Bunlar olmadan din olmaz, Müslümanlık olmaz. Namaz, oruç, hac, zekat veya diğer ibadetler, bu temeller üzerinde yükselen ve asla göre "füruat" sayılan amellerdir. Ancak füruat demek, Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle "olmasa da olur" gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların füruat olması, asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri açısındandır ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibariyledir. Yoksa, ibadetsiz imanın tam olmayacağı izah gerektirmeyen bir hakikattir.

Öncelik-sonralık

Tesettür emrini, bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde, önce belirtmeliyiz ki, tesettür, sorumluluk çağına gelmiş her hür ve Müslüman kadın için farzdır ve Kur'an'ın emridir. Fakat, Allah'ın önem verdiklerine, O'nun önem verdiği ölçüde önem vermek de, kalblerin takvasındandır. Bu bakımdan, biraz önce arz edilen esaslar, her zaman birinci derecede önemli olup, bunları takip eden İslam'ın beş, şehadet de imanı ifade demek olduğundan, dört şartı, diğer amellerin de her zaman önünde gelir. Bundan sonra hangi amelin, hangi davranışın ne ölçüde önemli olduğunu şartlar belirler.

Tesettür, hicretin yedi veya sekizinci yılı; yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olmuştur. Bu farz olmadan önce, Efendimiz'e defalarca müracaatlar olmuş, "Ya Rasulallah, ne olur, kadınlarımıza örtünmelerini emredin." denmiştir. Yani, o dönemde Müslüman erkekler ve kadınlar, tesettürün gereğini vicdanlarında duyuyorlardı ve emir gelince de, örtünmeyen Müslüman kadın kalmamıştır. Bu husus, İslam'da teşriin yöntemini ve şeklini anlama açısından da çok önemlidir.

İslam'ın ilk yirmi yılında kadınlar, cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı.. Burada, bilhassa hayatı düzenleyen hükümlerin vaz'edilmesinde dikkati çeken bir başka önemli husus, hüküm veya kanun koymada, konunun önemine ve öncelik, sonralığına dikkat edilmesidir. Bu itibarla da, gönüllere "la ilahe illallah" hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için, her zaman için öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke döneminde inen hemen bütün ayetler ve Allah Rasulü'nün metluv, gayri metluv, yani lafız ve mana olarak doğrudan vahye dayanan ve sadece manasıyla vahye dayanan bütün tebliğleri hep bu mevzu, yani iman etrafında örgülenmiş gibidir. Öyleyse bizim de, tebliğ ve irşadda bu çok önemli noktaya dikkat etmemiz gerekmektedir. Yukarıda arz edildiği gibi, Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek, küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu, din-i mübin-i İslam'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma, Allah'a olan imanın, O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir. Bu husus, hadiste ifade buyurulan dini sevdirme, kolaylaştırma ve ayrıca nifaka yol açmama açısından da ayrı bir önemi haizdir.

Tesettürün şekli

Tesettür meselesi, farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında, iman ve imani hakikatlerin önünde bir mesele gibi algılanıp takdim edilmemeli ve İslam'ı tebliğde, anlatmada da bu nokta, gözden uzak tutulmamalıdır. Ayrıca, tesettür -vücudun ne kadarının nasıl örtülmesi gerektiği konusu bir tarafa- "ille de şu şekilde olacak!" denilmemelidir. Zira tesettür başka, çar ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkaktır. O, Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile, Bağdat ve Şam gibi merkezi şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken, herhangi bir tesettür türü üzerinde imani meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak, dini emirlerdeki İlahi tertibi altüst etme demektir. Bunu, dinde asli bir mesele olmadığından, asli bir mesele veya tesettür emrinin bizzat kendisiymiş gibi takdim etme, hem teşri hikmet ve usulüne, hem de dinin ruhundaki itidale aykırıdır.

Tesettürde estetik

Ayrıca objektif bir değerlendirme kabul edilmese de, tesettürün belli kostümlerle yorumlanması konusunda şahsi kanaatimi de beyan etmek istiyorum: Müslüman'ın yemesi, içmesi, oturup kalkması, evi, sokağı, çarşısı, pazarı; onun san'at telakkisini, ruh zerafetini, gönül inceliğini aksettirici bir mahiyette olmalıdır. Bu açıdan da, bazı kılık ve kıyafetlere avamca bir gözle bakıldığında dahi onda estetik zevkin olduğunu söylemek çok zordur. O halde tesettür emrini hayatına tatbik etmekle mükellef olan bizler, kendi iradelerimizle herhangi bir giyim tarzını seçebiliriz. Manto, pardesü, çarşaf, çar veya kırmızı, mavi, sarı, yeşil... vs. Bunda bir standartizeye gitme, dinin ruhundaki esnekliği ve dolayısıyla da evrenselliği öldürme demektir. Kaldı ki, çeşitlilikte de ayrı bir güzellik de vardır. Aynı zamanda hayatı böyle standartize etmek ve bazı kalıplar içine sokmak, halka zorluk çıkarmak demektir. Bu ise, kolaylık dini olan İslamiyet'in ruhuna zıttır.

Öte yandan, yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -maalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında, kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dine, bilerek ve kasden düşman olanlar dışında, dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme, hem dini tebliğ açısından önemlidir, hem de dinde çok mühim bir esastır. Aksi halde, dini hayatın daha bir zorlaşacağı, zorlaştırılacağı akıldan uzat tutulmamalıdır.

Kısaca, usule ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip, imanla gönüllerin itmi'nana kavuşturulması, bunalmış insanlığın dar dünyasının, iman ile, Allah ma'rifet ve sevgisi ile sonsuzca genişletilmesine şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde, yukarıda arz ettiğimiz ölçüler içinde, usul sayılmayan meselelerde takılıp kalmak, bırakın inanmayanları, bazı inanan kesimlerin bile tepkilerine vesile olabilir. Onun için, günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden, İslami hakikatleri gerektiği şekilde anlama, yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz.

Burada son olarak, şu şahsi mülahazamı da arz etmeden geçemeyeceğim: Kadın, insani ve içtimai hayatı erkekle beraber tamamlaması, hatta bazı çok önemli hususlarda, mesela çocuk terbiyesi, evin huzuru gibi ve bazı çok önemli meslekler açısından, erkeğin çok önünde bulunması hasebiyle, mutlaka iyi yetişmeli ve gerekli tahsili almalıdır. Bu bakımdan, şartların bugün olduğu gibi ağırlaştığı zamanlarda, takva sahiplerine Allah'ın vicdanlarında bir furkan, yani doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti var edeceğini ifade eden ayete dayanarak ifade ediyorum ki, her bir bacımız, okuma ile örtünme arasındaki öncelik ve sonralık tercihini kendisi vicdanında yapabilir ve yapmalıdır. Bu tercihte, dine hizmet, ülkeye ve millete yararlı olma ve bu şekilde Allah'ın rızasını kazanma herhalde ön planda tutulmalı, bu hizmet ve yararlı olmayı hayata yayıp, ona göre davranılmalı, bazen bir emri, o emir sahibine saygıdan dolayı yerine getirememekten duyulan ızdırabın o emri yerine getirmekten daha sevaplı olacağı göz ardı edilmemelidir düşüncesindeyim.

(Bkz; Fethullah Gülen, Prizma-2,s.162-165)

His Dünyası

Gurbet

Gurbet içinde gurbet,
Yandım bihuzur oldum.
Hasret içinde hasret,
Hem boşaldım, hem doldum.

Ben ki, bir baht-ı kare,
Dolaştım hep avare,
Bahtıma tam emare,
Bir yeşerdim, bir soldum..

Kah çöl gibi kavruldum;
Kah bulut gibi doldum;
Damla damla savruldum,
Düşe düşe göl oldum...

Bahar geldi çiçekler,
Yapraklarda böcekler;
Yol yol gezer emekler,
Ben dururken yoruldum.

M. FETHULLAH GÜLEN

ÖLÇÜ VEYA YOLDAKİ IŞIKLAR

Müsamaha

Sevgiyi sevip düşmanlığa düşman olmak, inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vasfıdır. Herkesten nefret ise, ya gönlü şeytana kaptırmışlık veya bir cinnet eseridir. Sen insanı sev; insanlığa hayran ol!.. aşkalarını sana sevdiren ve onları senin nazarında sevimli kılan tavır ve davranışlara dikkat et! Unutma ki, aynı şeyler senin de sevilip beğenilmene vesile olabilir. Daima insanca davran ve uyanık ol!..
Ekleme Tarihi: 23.02.2004 - 16:35
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
Gast KaMer_79  
İSLAM'I ANLAMA VE ANLATMA AÇISINDAN "TESETTÜR" Alıntı yaparak cevapla

Misafir

Kayıt Tarihi: 22.12.2024
En Son On:
Cinsiyeti: ----- 
Soru: Ülke gündemini yıllardır meşgul eden tesettür meselesini farklı bir yaklaşımla ele alıp, İslam dinindeki "usul, füru" kavramları çerçevesinde değerlendirdiğinizi biliyoruz. Hala bir problem arz eden bu konuyu biraz daha açar mısınız?

İslam dininde, "mükellef olma" yaşı denilen sorumluluk çağına gelmiş her Müslüman ferdin yapması gereken işler, "usul" ve "füru" diye iki ayrı bölümde mütalaa edilir. Bunlardan hayati ehemmiyet arz eden esaslar, usul kategorisine giren hususlardır. Fürua gelince o, hep bu usul üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki, usulün olmadığı yerde, sistemli fürudan bahsetmek mümkün değildir. Buna göre, "la ilahe illallah; Muhammedün Rasulullah" başta olmak üzere, diğer iman esasları, akidede usuldür. İman esasları, tahkik ehli ulemanın yaklaşımı ile, temelde dört tane olup, bunlar; Allah'a, ahirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet, yani kulluk veya adalettir. Hatta İmam-ı Gazali, bunları, Allah'a, ahirete ve peygamberlere iman olarak üçe indirir. Bunlar olmadan din olmaz, Müslümanlık olmaz. Namaz, oruç, hac, zekat veya diğer ibadetler, bu temeller üzerinde yükselen ve asla göre "füruat" sayılan amellerdir. Ancak füruat demek, Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle "olmasa da olur" gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların füruat olması, asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri açısındandır ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibariyledir. Yoksa, ibadetsiz imanın tam olmayacağı izah gerektirmeyen bir hakikattir.

Öncelik-sonralık

Tesettür emrini, bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde, önce belirtmeliyiz ki, tesettür, sorumluluk çağına gelmiş her hür ve Müslüman kadın için farzdır ve Kur'an'ın emridir. Fakat, Allah'ın önem verdiklerine, O'nun önem verdiği ölçüde önem vermek de, kalblerin takvasındandır. Bu bakımdan, biraz önce arz edilen esaslar, her zaman birinci derecede önemli olup, bunları takip eden İslam'ın beş, şehadet de imanı ifade demek olduğundan, dört şartı, diğer amellerin de her zaman önünde gelir. Bundan sonra hangi amelin, hangi davranışın ne ölçüde önemli olduğunu şartlar belirler.

Tesettür, hicretin yedi veya sekizinci yılı; yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olmuştur. Bu farz olmadan önce, Efendimiz'e defalarca müracaatlar olmuş, "Ya Rasulallah, ne olur, kadınlarımıza örtünmelerini emredin." denmiştir. Yani, o dönemde Müslüman erkekler ve kadınlar, tesettürün gereğini vicdanlarında duyuyorlardı ve emir gelince de, örtünmeyen Müslüman kadın kalmamıştır. Bu husus, İslam'da teşriin yöntemini ve şeklini anlama açısından da çok önemlidir.

İslam'ın ilk yirmi yılında kadınlar, cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı.. Burada, bilhassa hayatı düzenleyen hükümlerin vaz'edilmesinde dikkati çeken bir başka önemli husus, hüküm veya kanun koymada, konunun önemine ve öncelik, sonralığına dikkat edilmesidir. Bu itibarla da, gönüllere "la ilahe illallah" hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için, her zaman için öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke döneminde inen hemen bütün ayetler ve Allah Rasulü'nün metluv, gayri metluv, yani lafız ve mana olarak doğrudan vahye dayanan ve sadece manasıyla vahye dayanan bütün tebliğleri hep bu mevzu, yani iman etrafında örgülenmiş gibidir. Öyleyse bizim de, tebliğ ve irşadda bu çok önemli noktaya dikkat etmemiz gerekmektedir. Yukarıda arz edildiği gibi, Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek, küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu, din-i mübin-i İslam'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma, Allah'a olan imanın, O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir. Bu husus, hadiste ifade buyurulan dini sevdirme, kolaylaştırma ve ayrıca nifaka yol açmama açısından da ayrı bir önemi haizdir.

Tesettürün şekli

Tesettür meselesi, farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında, iman ve imani hakikatlerin önünde bir mesele gibi algılanıp takdim edilmemeli ve İslam'ı tebliğde, anlatmada da bu nokta, gözden uzak tutulmamalıdır. Ayrıca, tesettür -vücudun ne kadarının nasıl örtülmesi gerektiği konusu bir tarafa- "ille de şu şekilde olacak!" denilmemelidir. Zira tesettür başka, çar ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkaktır. O, Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile, Bağdat ve Şam gibi merkezi şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken, herhangi bir tesettür türü üzerinde imani meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak, dini emirlerdeki İlahi tertibi altüst etme demektir. Bunu, dinde asli bir mesele olmadığından, asli bir mesele veya tesettür emrinin bizzat kendisiymiş gibi takdim etme, hem teşri hikmet ve usulüne, hem de dinin ruhundaki itidale aykırıdır.

Tesettürde estetik

Ayrıca objektif bir değerlendirme kabul edilmese de, tesettürün belli kostümlerle yorumlanması konusunda şahsi kanaatimi de beyan etmek istiyorum: Müslüman'ın yemesi, içmesi, oturup kalkması, evi, sokağı, çarşısı, pazarı; onun san'at telakkisini, ruh zerafetini, gönül inceliğini aksettirici bir mahiyette olmalıdır. Bu açıdan da, bazı kılık ve kıyafetlere avamca bir gözle bakıldığında dahi onda estetik zevkin olduğunu söylemek çok zordur. O halde tesettür emrini hayatına tatbik etmekle mükellef olan bizler, kendi iradelerimizle herhangi bir giyim tarzını seçebiliriz. Manto, pardesü, çarşaf, çar veya kırmızı, mavi, sarı, yeşil... vs. Bunda bir standartizeye gitme, dinin ruhundaki esnekliği ve dolayısıyla da evrenselliği öldürme demektir. Kaldı ki, çeşitlilikte de ayrı bir güzellik de vardır. Aynı zamanda hayatı böyle standartize etmek ve bazı kalıplar içine sokmak, halka zorluk çıkarmak demektir. Bu ise, kolaylık dini olan İslamiyet'in ruhuna zıttır.

Öte yandan, yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -maalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında, kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dine, bilerek ve kasden düşman olanlar dışında, dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme, hem dini tebliğ açısından önemlidir, hem de dinde çok mühim bir esastır. Aksi halde, dini hayatın daha bir zorlaşacağı, zorlaştırılacağı akıldan uzat tutulmamalıdır.

Kısaca, usule ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip, imanla gönüllerin itmi'nana kavuşturulması, bunalmış insanlığın dar dünyasının, iman ile, Allah ma'rifet ve sevgisi ile sonsuzca genişletilmesine şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde, yukarıda arz ettiğimiz ölçüler içinde, usul sayılmayan meselelerde takılıp kalmak, bırakın inanmayanları, bazı inanan kesimlerin bile tepkilerine vesile olabilir. Onun için, günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden, İslami hakikatleri gerektiği şekilde anlama, yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz.

Burada son olarak, şu şahsi mülahazamı da arz etmeden geçemeyeceğim: Kadın, insani ve içtimai hayatı erkekle beraber tamamlaması, hatta bazı çok önemli hususlarda, mesela çocuk terbiyesi, evin huzuru gibi ve bazı çok önemli meslekler açısından, erkeğin çok önünde bulunması hasebiyle, mutlaka iyi yetişmeli ve gerekli tahsili almalıdır. Bu bakımdan, şartların bugün olduğu gibi ağırlaştığı zamanlarda, takva sahiplerine Allah'ın vicdanlarında bir furkan, yani doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti var edeceğini ifade eden ayete dayanarak ifade ediyorum ki, her bir bacımız, okuma ile örtünme arasındaki öncelik ve sonralık tercihini kendisi vicdanında yapabilir ve yapmalıdır. Bu tercihte, dine hizmet, ülkeye ve millete yararlı olma ve bu şekilde Allah'ın rızasını kazanma herhalde ön planda tutulmalı, bu hizmet ve yararlı olmayı hayata yayıp, ona göre davranılmalı, bazen bir emri, o emir sahibine saygıdan dolayı yerine getirememekten duyulan ızdırabın o emri yerine getirmekten daha sevaplı olacağı göz ardı edilmemelidir düşüncesindeyim.

(Bkz; Fethullah Gülen, Prizma-2,s.162-165)

His Dünyası

Gurbet

Gurbet içinde gurbet,
Yandım bihuzur oldum.
Hasret içinde hasret,
Hem boşaldım, hem doldum.

Ben ki, bir baht-ı kare,
Dolaştım hep avare,
Bahtıma tam emare,
Bir yeşerdim, bir soldum..

Kah çöl gibi kavruldum;
Kah bulut gibi doldum;
Damla damla savruldum,
Düşe düşe göl oldum...

Bahar geldi çiçekler,
Yapraklarda böcekler;
Yol yol gezer emekler,
Ben dururken yoruldum.

M. FETHULLAH GÜLEN

ÖLÇÜ VEYA YOLDAKİ IŞIKLAR

Müsamaha

Sevgiyi sevip düşmanlığa düşman olmak, inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vasfıdır. Herkesten nefret ise, ya gönlü şeytana kaptırmışlık veya bir cinnet eseridir. Sen insanı sev; insanlığa hayran ol!.. aşkalarını sana sevdiren ve onları senin nazarında sevimli kılan tavır ve davranışlara dikkat et! Unutma ki, aynı şeyler senin de sevilip beğenilmene vesile olabilir. Daima insanca davran ve uyanık ol!..
[/quote]


Bu mesaj 1 kez ve en son GoLGe tarafından 25.02.2004 - 01:53 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.02.2004 - 21:05
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
drahsi su an offline drahsi  
Themenicon    Daha fazla dikkat Alıntı yaparak cevapla

38 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 14.03.2004
En Son On: 10.07.2006 - 11:08
Cinsiyeti: ----- 
Allahın selamı üzerinize olsun.benı tekrar üniversite yıllarıma götüren yazı hakkında bir-iki kelam etmeden geçemeyeceğim.Takibedilen insanların daha dikkatli ve daha ilmi(!)tavsiyelerde bulunmaları gerektiği kanaatindeyim.Zira peşlerinde sürükledikleri yığınlar arasında bilinçli olanlar kadar boşlukta kalmış her duyduğunu araştırmadan,yargılamadan (hocam demiştir,doğrudur)mantığıyla kabul eden insanlar da var.Birebir bu tarz insanlarla tanıştım ben okul yıllarında.Ve bir hoca! makalesinin başörtüyü baştan attırdığına,ayaklar altına aldırdığına tanık oldum.Daha fazla dikkat,lütfen daha fazla
selam ile...
Ekleme Tarihi: 18.03.2004 - 23:48
Bu mesajı bildir   drahsi üyenin diğer mesajları drahsi`in Profili drahsi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

  Cevap ekle Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1288 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62617 saniyede açıldı