0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » BİLMECE / BULMACA » şehrinizde sahebe türbeleri

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
keskinmetal su an offline keskinmetal  
şehrinizde sahebe türbeleri

655 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.06.2008
En Son On: 10.10.2014 - 14:55
Cinsiyeti: ----- 
selamün aleyküm ravdalı kardeşlerim şehrinizde bulunan sahabe türbelerinden varsa bahsedebilirmisiniz inşaalah ben gaziantepde bulunan sahebelerden birtanasini size anlatayım ismi hökkaşbuisim zamanla hökkeş diye söylenmeye başlamıştır kırbaçlamıbu mübarek sahabe resulu ekrem efendimizin s.a.v.bende kimin hakı varsa gelsin alsın dediği zaman yanına gidip ya resu alla s.a.v. siz beni falanca tarihte kırbaşlamıştınız bende sizden o hakkımı isyiyorum deyince tabi orda olanlar hemen müdahele etmek istemişler ama allah resulü s.a.v durun kardeşlerim bende hak kalmasın diyerek kendisininde kırbaçlanmasını istemiştir fakat osahebe yaresul allah benim üzerimden hiç birşey yoktu yani sırtım açıktı demiş alahın resulüde s.a.v. hemen üsyündekini çıkarmış çıkarır çikarmazda o mübarek sahabe hemem resulullahın s.a.v min üzerine atlayarak o mübarek mührü şerifini öpmüş ve hemen anam babam sana kurban olsun ya resulullah s.a.v.bemim asıl amacım mührü şerinizi öpmekti deyip hemen af dilemiş şimdi o mübarek gazi antepbin kömürler kazasında şehre 60 km bir mesafededir inşaalah sizlerde bildiklerinizi anlatırsanız hem öğrenmiş oluruz hemde o günlerin nasıl adeletli olduğunu daha iyi kavrarız allah hepinizden razı olsun selam ve dua ile hoşşa kalın
Ekleme Tarihi: 14.02.2009 - 17:59
Bu mesajı bildir   keskinmetal üyenin diğer mesajları keskinmetal`in Profili keskinmetal Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
SaYaCGIN su an offline SaYaCGIN  

Admin
1760 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.09.2004
En Son On: 24.01.2016 - 02:39
Cinsiyeti: Bayan 
ve aleyküm selam

Sultan Şeyhmus(Şeyh Musa Ezzuli)K.S


SULTAN ŞEYHMUS(MUSA BİN MAHİN EL-MARDİNİ K.S.) Hz.Abdülkadir Geylani (ks) devrinde yaşamış evliyanın büyüklerinden olan Şeyh Musa Ezzuli (ks), Mardin’de yaşamış, orada vefat etmiştir.Kabri şerifleri, Mardin Şehrine yaklaşık 20 km. mesafede, Diyarbakır yolu üzerinde olup ziyaretgah-ı enamdır.Kabri şeriflerinin bulunduğu makam ,aynı zamanda O’nun(ks) irşad faaliyetlerini sürdürdüğü dergahı idi.Doğum ve vefat tarihleri bilinmemektedir.Ancak ,O’nun (ks) , Hz. Abdülkadir Geylani (ks) ile olan yakınlık ve samimiyeti, yaşadığı devir,hayatı ,tasavvufi kişiliği hakkında sarih bilgiler vermektedir. Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) menakıbı hakkında telif edilmiş tüm eserlerde , O’nun (ks) ismi zikredilmekte, kişiliği anlatılmakta, Hz.Abdülkadir Geylani’ye (ks) olan bağlılığı , sevgisi ve edebi vurgulanmaktadır. O(ks), heybetli, gayet güzel görünüşlü, cemil, behi, duası kabul edilen , keramet sahibi büyük bir Hak dostu idi.Ulema ,O’nun (ks) büyüklüğünde ittifak etmişti.Irak velilerinin pek çoğu ,O’na(ks) talebelik yapıp feyzyab olmuşlar, Ondan (ks) icazet almışlardır. O (ks), Resulullah’ı (as) çok müşahede ederdi. O’nun (ks) duası bereketiyle hasta iyileşir ,amanın gözü açılır,fakir, zengin olur, ihtiyaç sahiplerinin müşkilleri hallolurdu.

Haber verdiği olaylar aynı ile vuku bulurdu. Pek çok kerameti , menakıb kitablarında nakledilmiştir. Mardini adlı müellif ,babasından şu şekilde nakleder ki; Şeyh Musa Ezzuli’nin (ks) , Resulullah’a (as) ru’yet ve müşahedesi çok idi. Bütün hal ve fiilleri , Resulullah’ın (as) siyretine uygundu. O(ks), “ve elenna lehül Hadid” ayet-i celilesinin hükmünce , eliyle demiri tutsa , demir , O’nun (ks) elinde, ker*** ustası elindeki çamur gibi yumuşak olurdu. Mardin’de çıkan şiddetli bir yangının söndürülmesi için, Halk, Ondan (ks) yardım istedi.O da (ks) ,elindeki asasını ,yangının orta yerine atmaları için , halka verdi. Asayı yangına attıklarında yangın söndü.Yangının hiçbir şekilde tesir etmediği asayı alıp O’na (ks) götürdüler.O (ks) şöyle buyurdular ki: “Allahü Teala , benim elimin değdiği ve tuttuğu nesneyi yakmayacağını bana vaad etti.” Kucağında küçük bir çocukla dua talebi için huzuruna gelen bir hanımefendinin çocuğuna dua buyurdular.Çocuk altı aylık olduğu halde yürümeye başladı.Çocuğa ihlas suresini okuttu. Çocuk fasih bir lisanla ihlas suresini sonuna kadar okudu. O çocuktan ömrü boyunca bu hal gitmedi.

Şeyh Musa’nın (ks) huzurundaki fesahatının ziyadesiz ve noksansız aynı ile okumaya, hayatı boyunca devam etti. Kabrine konulduğunda ,kabir içinde namaz kılar gibi ayak üzere kıyam etti.Kabri genişledi. Bu hali gören Mardinliler, kendilerinden geçtiler.O ki Şeyh abndülkadir geylani hz leri mardine geldiğinde abdest zamanı geldiğinde etrafta su olmadığını söylenince eline asasını alarak yere vurmuş ve kırk çeşme yerde birden birebitivermiştir bu çeşmeler hala mardin de şeyhan bölgesinde mevcuttur. O (ks), Evliyalar sultanı, Gavsül Azam Hz.Abdülkadir Geylani’ye yakınlığı ile ma’ruftur. Hz.Abdülkadir Geylani (ks) , O’na (ks) çok iltifatta bulunur ve O’nun şanını i’zam ederdi. Bir defasında , Hz.Abdülkadir Geylani (ks), çevresindekilere hitaben, “Ey Bağdat ahalisi! Yakında sizin üzerinize öyle bir maarif güneşi doğar ki , bundan sonra bir daha O’nun (ks) misli zuhur etmez. O(ks) , Musa Ezzuli’dir (ks)” buyurdular ve Hacca gitmek üzere Bağdat’a gelen Şeyh Musa’nın (ks) iki günlük mesafeden karşılanması hususuna tam bir ihtimam gösterilmesini emr eylediler.Şeyh Musa (ks) Bağdat’a gelince , O’na (ks) çok ikram ve ihtiramda bulundular. Tikrit’li Şeyh Yahya şöyle haber vermiştir. “Biz babamla bazen Şeyh Musa’yı (ks) ziyaret için Tikritten Mardin’e , bazan da Hz.Abdülkadir Geylani’yi (ks) ziyaret için Bağdat’a gidiyorduk.Bir keresinde Şeyh Musa (ks) ile birlikte Bağdat’a geldik.

Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) meclisinde hazır bulunduk.Hz.Abdülkadir Geylani (ks) vaaz esnasında , “Bu ayağım bütün evliyanın boynu üzerindedir” dediğinde , Şeyh Musa (ks),boynunu eğip alçalttı.” Yine aynı zat haber vermiştir ki: “Şeyh Musa (ks) hacca gitmek için Bağdat’a gelmişti.Ben de babamla beraber O’nun (ks) yanında idim.O (ks) , Hz. Abdülkadir Geylani (ks ) ile bir araya geldiğinde, Hz.Abdülkadir’e (ks) öyle bir tazim, edeb, tebcil ve ihtiram eyledi ki Hz.Abdülkadir’den başka hiç kimsenin yanında öyle bir hal içinde olduğunu görmedik.Yalnız kaldığımız zaman ,Babam bunun sebebini ,O’na (ks) sordu. O (ks) şöyle cevap verdi. “Abdülkadir (ks) zamanımızdaki nasın hayırlısıdır.Evliyanın sultanı ve ariflerin seyyididir.Meleklerin bile edeb ettiği o zata ,ben nasıl edeb etmeyeyim?” Şeyh Musa Ezzuli’nin(ks) , tasavvufun inceliklerine dair, manalarını ancak kamil velilerin anlayabileceği sözleri mevcuttur.Bu sözler , kaynak olarak kullandığımız eserlerde ifade edilmektedir. Ehlince oradan mütalaa edilmesi mümkün olan bu anlamı yüce ifadelerden örnek bir paragraf aşağıda verilmiştir. “Menazil ü meratib ü makamatın , tafsil-i meanisi vesairlerinin alasıdır.Ve tecmil ü tezyin-i sicillat ve muhadarat-ı makamatın şeair ve alaimidir.Ve bitarikıl keşf cemil-i külliyata nazaran , dekayık müttehide ve muttasıladır.Ve suver-i cüziyyata nazarla dahi mevzı u mevkı-i teşkilden munfasıldır.”

Bu büyük insanın hayatını paylaşmak istedim kabri mardinden 15 kilometre uzaklikta diyarbakir yolundadir her yıl milyonu aşkın insanlarca ziyaret edilir alemi islama büyük hizmeti olmuş veli insanlardan biridir şehid olmuş ve mardinin manevi koruyucusu hükmündedir evliyadan büyüklerin birbirlerine olan saygı ve sevgilerini bu yazıdan görebiliyoruz şeyh abdülkadir geylani hz. leri ile yaşamış oldukları çok güzel hatıraları ve beraberce geçirdikleri günler ve birbirlerine olan sevgi ve tevazuyu görebiliyoruz hz şeyh musa ezzuli nin çoçukları ve onun torunları doğu illerinin bir çok yerlerine dağılmış ve bitlis siirt van muş gibi islam a hizmet etmiş evliyaullahın çoğunun şeyh musa ezzuli hzlerinin soyundan geldiği görülmektedir.

Ekleme Tarihi: 14.02.2009 - 19:02
Bu mesajı bildir   SaYaCGIN üyenin diğer mesajları SaYaCGIN`in Profili SaYaCGIN Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
rahil su an offline rahil  
AZİZ MAHMUT HÜDAİ

1191 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.05.2008
En Son On: 17.03.2011 - 17:14
Cinsiyeti: ----- 
Hüdâî Makamı Üsküdar

Marmara\'nın sahiline sedefle işlenmiş bir Osmanlı ruhudur Üsküdar…



Her sokağında her taşında, bir eski zaman musikisi duymak ve de hissetmek hala mümkündür. Yer yer tarihi camilerin avlularına serpilmiş çınarların altında kendini bulmak isteyen insanlara şahit olabilirisiniz. Kimilerinin varlık kapısında tükendiği bu dünyada, yokluk kapısında varlığı bulan bir gönül sultanının izine düştük…

İstanbul\'un her semti, birbirinden derin çizgilerle ayrılan farklı yaşam tarzlarına, şehir kültürüne, mimari yapıya sahiptir. Üsküdar, yaşayanlarının mütevazılığı, mimari yapısının mistisizmi ve yüreğinde misafir ettiği ya da misafir olduğu Allah dostlarının oluşturduğu manevi atmosferin hissedildiği semtlerin önde gelenlerindedir.

Üsküdar\'a giderken başlar manevi yağmur, ıslatır içinden Allah dostlarının geçtiği sokaklarda insanı. Üsküdar\'da, özellikle gönül makamlarının yükseğine çıkmış Aziz Mahmud Hüdâî (ks) makamına varanlar, önce ıslanır yağmurdan, sonra yağmur olur gözleri.

Hüdâî İle Yoldaş Olmak

Anlatılan odur ki Üsküdar\'ın mana fatihi Hüdâî Hazretleri, sağlığında ve de ölümünden sonra, insanların kendisini gelip ziyaret etmesi için çağrıda bulunmuş ve bir de dua etmiş: \"Sağlığımızda bizi, vefatımızdan sonra kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizin önünden geçtiğinde Fatiha okuyanlar bizimdir. Bizi sevenler denizde boğulmasın, ahir ömürlerinde fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadıkça göçmesin.\"

Bu çağrıya uyan yüzlerce insan, her gün onun kapısına varıyor. Bir türlü önümüzden ayrılmayan nefsimizi, biraz olsun frenleyip düştük Hüdâî Hazretlerinin izine. Üsküdar iskelesindeki kalabalıktan bir süre kopup yürüdük çarşıya doğru. Çarşı eskiye nazaran yeni şeyler satsa da kendi derinliğinde, eski zaman çizgilerini hala taşıyor. Çarşıda her türden esnaf bulunsa da Bursa çarşılarında nefisini ayaklar altına almış kadılık kaftanı ile ciğer satanlara rastlamak mümkün değil.

Çarşıda kendinden alıp kendinden satan devrin alış verişlerinden kurtulup, Üsküdar Meydanı’ndan şehrin yüreğine doğru ilerleyen yolun az ilerisinde, yokuşa sürüyoruz ayaklarımızı. Yükseğe olaşmanın yolunun yokuşlardan geçtiği bir an içimizden geçiyor öylesine. Yokuşun en altından bakınca, Hüdâî Camii’nin minaresi, deniz feneri gibi yol gösteriyor, kendi içinde kaybolmuş biz kayıp denizcilere.

Yokuşun sonuna yaklaştıkça yol kenarlarından gül kokusu geliyor, Hüdâî Hazretlerinin anısına yapılmış ürünleri satan dükkanlardan.

Öncesi Hüzün Sonrası Huzur

Külliyenin giriş kapısındaki yazıda, \"Bu meş’et Allah yolundakilerin cesetlerinin, ruhlarının toplandığı yerdir. Azizim; buraya edeple gir. Burası Hüdâî\'nin pâk türbesidir. Ey gönül; eğer ilâhi zevki tahsil edeyim dersen böyle yap. Hüdâî\'nin kapısından giren elbet nasibini alacaktır.\"

Hüdâî Hazretlerin \"davetlileri\" bu kapıdan içeri girerken edeplerini kuşanıp günahlarını bir mendilin arasına sıkıştırıp öyle giriyorlar.

Dedikleri gibi türbeye davetli olanlar ellerinde kendinden istenenlerle geliyorlar. Kimisi şeker, kimisi tatlı, kimisi seccade getiriyor. Hüdâî Hazretlerini ziyarete gelenlerin çoğu, rüyasında Hüdâî Hazretleri tarafından türbeye davet edildiklerini belirtiyor. Davete icabet ederken de gelenlere ikram edilmesi için bir şeyler getirmesi isteniyor rüyasında.


Hukukçulara Öncelik

Görevlilerden biri bu konuda bizimle tecrübelerini paylaşıyor. Türbeyi ziyarete gelenlerle konuştuklarında, bazı günler aynı şehirden gelenlerin çoğunluğu dikkat çekiyor. Bazı günler gurbetçiler çoğunlukta oluyor. Özelikle de hukukçu olan Hüdâî Hazretleri, hukukçulara özel ilgi gösteriyor. Onları rüyalarında özel olarak çağırıyor.

Bir gün türbeye bir genç delikanlı geliyor. Bitmişliği, tükenmişliği, umutsuzluğu yüzünden okunuyor. Genç, türbeye girip davete icabet edip çıkarken, içindeki huzur dışına yansıyor. Bu durum görevlinin dikkatini çekiyor. Halini sorunca, kendisinin hukuk fakültesinde okuduğunu, büyük sorunlar yaşadığı bir gece, rüyasında Aziz Mahmut Hüdâî Hazretlerinin kendisini ziyaret etmesini söylediğini, bu sebeple de Niğde\'den kalkıp geldiğini söylüyor. Hüzünle gelip huzurla ayrıldığını da sözlerinin sonuna ekliyor.

Kapısında Edeple



Sizi türbenin kapısında çok beklettim biliyorum. Ama ev sahibinin hoşnutluğu için önce edebi bilmekte fayda var derim.

Kapıdan içeri adımımızı atıp çıktık merdiven basamaklardan ağır ağır. Merdiven boşluklarının yanında, önlerine konulan sütü içip uykuya dalmış kediler, Hüdâî kapısının keyfini sürüyor.

Merdivenlerin solunda türbe, üst yanında camii, sağ tarafta da külliye ve abdest hane bulunuyor.

Önce külliye vakıf haline gelmiş. Vakfın kapısını her çalana yardım edilmeye çalışılıyor. Herkes istediği yardımları bu vakıftan alabiliyor. Ekmek isteyene ekmek, çorba isteyene çorba, hasta olana ilaç, yaşlı olana yatak ve… ve ruhu yaralı olana merhem sunulmaya çalışılıyor. Bu Hüdâî Hazretlerinin vasiyetinin en güzel sonuçlarından biri.

Şadırvanda abdest alanlar camiye varıp namaz kılıyor. Camii ve külliyede ahşap Osmanlı mimarisinin izlerini görmek mümkün. İkindi namazının huzuru ile camiden çıkıp türbeye giriyoruz.



…ve Huzurdayız



Giriş kapısının hemen karşısında, Hüdâî Hazretleri tarafından öğrencileri için açılmış su kuyusu var. Şimdilerde musluk takılarak çeşme yapılmış. Halk arasında bu su, zemzeme benzetilir. Gelenlerin bazıları şifa niyetine bu sudan içer.

İç mekana geçtiğimizde, türbelerin bulunduğu alandan önce, bir ara mekan daha var. Burada Hüdâî Hazretlerinin kullanmış olduğu eşyalardan bazıları var. En dikkat çekici olanı, demirden yapılmış ince ve naif kuyu çıkrığı, selamlıyor bizi. Burada Hüdâî davetlilerinin getirdikleri, yiyecek, eşya vb. misafirlere ikram ediliyor.

Türbenin bulunduğu makama giriyoruz. Derin bir sessizlik. Sadece dudaklar kıpırdıyor. Hüdâî Hazretlerinin huzurunda yapılan dualar, İstanbul\'un ötesine kadar ulaşıyor. Suskunluğumuz biraz edep, biraz da dünyalıkları kapıda bırakamamamızdan kaynaklanıyor.
Güneş, istemeye istemeye Marmara\'nın derinliğine dalıp yerini karanlığa bırakmaya hazırlanırken, ayrılıyoruz edeple makamdan.


BAZI KERAMETLERİ

[b]Padişahlar Eline Su Döker

Rivayete göre Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri bir gün, Sultan Ahmet Han\'la sarayda sohbet ediyordu. Bir ara abdest tazelemek istedi. İbrik ve leğen getirdiler. Padişah hocasına hürmeten ibriği eline aldı ve abdest suyunu döktü. Sultan Ahmet Han\'ın annesi de kafes arkasında havluyu hazırlamıştı.

Valide Sultan kalbinden; \"Aziz Mahmud Hüdâî\'nin bir kerametini görseydim\" diye geçirmişti. Bunun üzerine Mahmud Hüdâî, Valide Sultan\'ın gönlünden geçenleri anlayarak; \"Hayret! Bazıları bizim kerametimizi görmek isterler, padişahın elimize su döküp, muhterem validelerinin havlu hazırlamasından daha büyük keramet mi olur?\" buyurdu.

Meşhur Hüdâî Yolu

Sultanahmet Camii\'nin açılacağı gün, cuma hutbesini okuma şerefi Aziz Mahmut Hüdâî Hazretlerine verilir. Ancak o gün deniz kabına sığmaz, rüzgar kamçı kamçı dolanır. Dalgalar kubbe kubbe gelir, sahili döverler. Sular zeminde patlarlar gülle gibi. Ama Hüdâî Hazretleri fırtınaya aldırmaz, Sarayburnu\'na doğru açılırlar. Teknenin geçtiği yerde derya sütliman olur. Talebeleri ardı sıra ilerler, adeta tünelden geçerler.

İşte bu, ehline aşikar yol, zaman zaman sandalcılar tarafından kullanılır. Hoş, Üsküdarlı kayıkçıların tamamı ona intisaplıdır. Netameli havalarda \"Ya Rabbi şeyhimin hatırına\" der, sığınırlar Hüdâî Yolu’na. Söz konusu geçit daima sakin, daima emindir.

HAYATININ DÖNÜM NOKTASI

Hüdâî Hazretlerine yokluk kapısından varlığa giden yolun kapısını açan olay, Bursa\'da kadı iken baktığı bir davadır. Bir kadın gelerek kocasının \" Hacca gitmezse seni boşarım\" dediğini. Ancak Hacca gitmesine zaman ve imkan ve olmadığı halde hacca gittiğini söylediği anlatır ve kocasından şikayetçi olduğunu belirtir.

Hüdâî Hazretleri şikayet edilen kocayı mahkemeye çağırır. Olayı anlatmasını ister. Adam istemeye istemeye olayı anlatır.

Yıllarca içinin Hac ile yandığını ama fakirlikten gedemediğini söyler. Hacca birkaç gün kala, Üftâde Hazretlerine gittiğini, onun da kendisini Eskici Mehmet Dede’ye gönderdiğini söyler. Mehmet Dede’nin kerameti ile arife günü hacca gittiklerini, bütün görevlerini yaptıktan sonrada döndüklerini anlatır.

Ancak anlatılanlar ikna edici değildir. Kadı delil ister. Bursalı hacılarla görüştüğünü onlara emanet verdiğini belirtir. Mahkeme Bursalı Hacılar gelene kadar ileri tarihe ertelenir. Beş altı ay sonra, Bursalı hacılar döndüğünde mahkeme yeniden kurulur. Adamın anlattıkları doğrudur. Adam hacca gitmiştir. Mahkeme adamı haklı bularak davayı kapatır. Yalnız asıl dava şimdi Hüdâî Hazretleri için başlar.

Hacca giden adamın peşine düşer. Kendisini Hacca götüren adamı sorar. “Eskici Mehmet Dede” cevabını alınca, doğru yanına gider. Eskici Mehmet Dede onu yokluk kapısı Üftâde Hazretlerinin yanına gönderir.

Üzerinde kadılık kalfanı atı ile mağrur şekilde Üftâde Hazretlerinin makamına çıkar. Üftâde Hazretleri bahçede çalışmaktadır. Gurur ve kibirle; “Ben Bursa kadısıyım. Üftâde ile görüşmek istiyorum\" der. Bahçede çalışan Üftâde Hazretleri: \"Ne yapacaksın onu\" diye sorar. Hüdâî hazretleri; “Onunla görüşmek istiyorum” der.

Bunun üzerine Üftâde Hazretleri; \"Üftâde benim, lakin yazıklar olsun ey Kadı Efendi! Herhalde yanlış yere geldiniz. Burası yokluk kapısıdır ve biz bu kapının kuluyuz. Halbuki sen varlık sahibisin. Bu halde ikimizin bir araya gelmesi mümkün mü? Senin ilmin, malın, mülkün, şanın ve mamur bir dünyan var. Bizim gibi kulların Allah\'tan başka kimsesi yoktur” der.

Büyük umutla geldiği kapı bir anda üzerine kapanmıştır. Koca kadı yıkılmıştır. Deyim yerinde ise \"ocağına düştüm\" der. Üftâde Hazretleri: \"Bize talebe olacaksan kadılıktan istifa edip, üzerindeki kadılık elbisesi ile Bursa sokaklarında ciğer satacaksın\" der.
Malı, mülkü, makamı elinin tersi ile iter. Bursa sokaklarında \" Ciğercii!..\" diye bağırdıkça, ciğerleri yanar. Yandıkça pişer, piştikçe yanar, yandıkça pişer…




TÜRBEDE KİMLER VAR



Türbede Aziz Mahmud Hüdâî Hazretlerinin yanı sıra, oğulları Evliya Mehmet Muhtar Efendi (1595), Mustafa Ebrar Efendi (1595), Ali Murtaza Efendi (1601), Abdülvahid Efendi (1611), Ahmet Sıddık Efendi (1624), kızları Ayşe Hanım (1600), Fatma Zehra Hanım (1624), Zeynep Hanım (1642) ve torunu Fatma Zehra Hanım (1642) olmak üzere on bir sanduka bulunmaktadır.

ESERLERİ

1) Nefais-ül Mecalis, 2) Tecelliyat, 3) Divan-ı İlahiyyat, 4) Vakıat, 5) Tezakir-i Hüdâî, 6) Ahval-ün Nebiyyil Muhtar Aleyhi Salevatullah-il Melik-il Cebbar, 7) Haşiye-i Kuhistani fi Şerh-i Fıkh-ı Gidani, 8) Tarikat-ı Muhammediyye, 9) Mensur Mevlid-i Nebi.

NASIL GİDİLİR?

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak, Aziz Mahmut Hüdâî Camisi\'nin avlusunda bulunan bu türbeye, araç yada vapurla gidilebilir. Üsküdar iskelesinden Üsküdar meydanına, oradan da semt merkezine giden yol takip edilir. Bankaların bulunduğu yerden sağa dönen Tepsi Fırını sokak takip edilerek ziyaret edilebilir.


KİMDİR?

Osmanlı devri İstanbul velîlerinin büyüklerindendir. Asıl adı Mahmûd\'dur. \"Hüdâî\" ismi ve \"Azîz\" sıfatı kendisine sonradan verilmiştir. Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri\'nin neslinden olup, Seyyid’dir.

Aziz Mahmud Hüdâî (ks), Celveti Tarikatı’nın piridir. Şereflikoçhisar\'da 1541 yılında doğmuş, çocukluğu orada geçmiş ve ilköğreniminden sonra İstanbul\'a gelerek Ayasofya Medresesi\'nde öğrenim görmüştür.

Bu arada Halveti şeyhlerinden Muslihüddin Efendi\'den tasavvuf dersleri almıştır. Nazırzade Muslihuddin Efendi Edirne\'de Sultan Selim Medresesine atanınca Hüdâî Efendiyi de beraberinde götürmüştür. Ardından hocasıyla birlikte Şam ve Mısır\'a gitmiştir. Orada Halvetiye Şeyhi Kerimüddin Efendi\'den Usul-i Esma dersi görerek tasavvuf yolunda ilerlemiştir.

Bundan sonra hocasının Bursa kadılığına tayin edilmesi üzerine O da Bursa\'ya gelmiş, Ferhadiye Medresesi\'nde müderrislik yapmıştır. Nazırzade Ramazan Efendi\'nin 1576\'da ölümü üzerine de onun yerine Bursa Kadısı olmuştur.

Üftâde Hazretleri ile tanışır onun kadılığı bırakıp ona talebe olur. Üftâde Efendi Hazretlerinin en iyi öğrencilerinden olur. Bir süre sonra da Üftâde Hazretleri, onun kemale erdiğini görür ve İstanbul\'a gönderir.

İstanbul\'da Sultan I. Ahmet (1603-1617) zamanında Üsküdar\'da kurduğu dergâhında öğrenciler yetiştirir. Küçük Ayasofya ve Fatih Camilerinde tefsir, hadis ve fıkıh dersleri vermiştir. Otuza yakın Arapça ve Türkçe kitabı bulunmaktadır. Bugün bu yazma kitaplar, Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi\'nde bulunmaktadır. Aziz Mahmud Hüdâî Efendi İstanbul\'da 1628 yılında ölmüştür.

YOL NOTLARI

•O, bir asra yakın ömür sürmüş ve sekiz pâdişâh devrini görmüştür.

• Her Pazar sabahı Hüdâî vakfında şifa niyetine çorba dağıtılır, içebilirsiniz.

• Avrupa yakasından vapurla gelerek Üsküdar\'ı uzaktan seyretmek güzel olur.

• Bilen bir kayıkçıyı bulursanız, sizi denizde Hüdâî Yolu’ndan götürür.

• Hüdâî Hazretlerini ziyaretten önce yada sonra, sahilde bulunan eski konaklardan birinde çayınızı içerken boğazı seyredebilirisiniz.

• Hemen yakındaki Çamlıca Tepesi’ni de görmeniz mümkün.
Ekleme Tarihi: 16.02.2009 - 14:04
Bu mesajı bildir   rahil üyenin diğer mesajları rahil`in Profili rahil Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1293 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.84934 saniyede açıldı