0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » Güzeli Taşımak Zordur...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
halk yolcusu su an offline halk yolcusu  
Themenicon    Güzeli Taşımak Zordur...

1504 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 28.05.2008
En Son On: 07.08.2009 - 22:12
Cinsiyeti: Bayan 
Yaşadığı yerde hep 'güzel' kalan insanlar, zamanla, isimlerinden çok 'güzellikleriyle' anılır. Biyolojinin ötesindeki güzellikleriyle insana ve hayata yöneldiklerindendir ki, arkalarında, gönül ve zihinlerde ışıltılı bir iz bırakırlar. Bakışlarının, ellerinin, dahası kalblerinin değdiği her bir şey iyileşmeye yüz tutar. Güzeldirler; güzelce yaşar ve güzelliklere vesile olurlar.

Güzel görünmek gibi bir dertleri de yoktur; 'görünmeye' çalışmanın profesyonelce olduğunu düşünüp, bundan fellik fellik kaçarlar. Hayatın oynanacak bir oyun değil, yaşanacak bir imtihan ve gerçeklik olduğuna inanırlar. Başka türlü olmak ellerinde değildir; kalblerinde ne yaşanıyorsa, bakışlarından ve dillerinden de o dökülür. Ayak bastıkları toprağı, sokaktaki kediyi, yaralı kuşu, topal leyleği, aç köpeği, kalbi kırık yetimi, düşmüş insanı 'kardeşi' görür, acılarını acısı bilir, başkasıyla paylaşmadığı bir huzurun huzur olamayacağını düşünürler. Başkalarına açık kalblerin ve sofraların sahibidirler. Başkasına kapanmakla oburlaşan bencilliği; insana, kalbe, iyiliğe, güzelliğe, hâsılı yaratılışın gâyesine düşman bir yutucu gibi görürler. Kendilerinden vazgeçtikçe kendileri olurlar.

Ama gelin görün ki, Şâir öyle diyor...:
'Güzel insanlar güzel atlara binip gittiler.'

Bu iç yakıcı deyiş, 'güzel insan'dan yoksun bir zamandan geçen veya buna yakın döneme karşılık gelen bir tespittir ve bugün için de söylenebilir. Bizi, dolayısıyla yaşadığımız hayatı güzelleştiren 'vasıf'ların arkalara düştüğünü, başka türlü 'değer'lerin öne çıktığını gösteren bir şey...

Güzeli taşımak zordur!

'Güzel' kalmak gerçekten zordur; bedel ister. O 'esaslı şey' olabilmek için çok şeyden vazgeçmek gerekir.

Bizleri güzelleştiren değerlerin hayatımızdan düşüşü, bazı kazançlar(!) adına görmezden gelinmiş veya üzerinde çok fazla düşünülmemiştir. Atlarına binip giden güzel adamlarla birlikte hayatımızdan çekilen bu değerler, 'geçmiş zaman sesleri' gibi, yine de arada bir kuytularda çınlar. Yüzü 'geçmiş'e dönük, 'değer' bilir 'eski zaman insanları'nın konuşmalarında çınlayan bu kayıplara baktığımızda, kaybettiklerimizin az şey olmadığını görürüz. Ve bunu fark ettiğimizde, ellerimiz öylece aşağılara düşer.

Uzaklarda, karanlığın kuytularında bir yerde, oraların yabancısı birine 'ışığı yanan ev' olmak, ne muhteşem bir şeydir! Karanlığı, yabancılığı, üşümüşlüğü çözüveren sıcak bir yuva; gidebileceği bir yeri olmayana çalacak bir kapı; yorgun bir bedene serilmiş bir yatak; aç bir mideye hazırlanmış bir sofra olmak ne iyileştiricidir! Yolcuya, yabancıya, düşküne, kimsesize, yetime, kırık kalblere yer açmak; 'hiçbir yer' olan ara bir durakta onlara 'bir yer' olmak; yersiz ve yurtsuz kaldıkları için hiçbir yere gidemeyenlere dönebilecekleri bir 'adres' olmak ne çok makbule geçer! Üşümüş bir kediyi evin içine almak; aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakmak; yaralı bir kuşun yarasına inceden bir merhem sürmek; hayatın dokunup geçerken acıttığı bir insan kalbinde esastan bir sabır estirmek, hayatı yaşanır kılan ne diri bir güzelliktir!

Atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz. Çekip gidenlerin doldurulmamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız. Kalabalıkların ortasında, kocaman bir 'yalnızlık'la hemhal 'yabancı'lar gibiyiz.

Özümüz'den bağımsız soru ve ihtiyaçların kurduğu karmaşada, dört nala koşan atların sürüklediği bir arabada uçuruma giderken, aklımıza ne kendimiz ne de yitiklerimiz geliyor. Güzel adamlara uzaklığımızda ve gün gün bizi kemiren yoksullukta, çocuksu oyun ve uğraşlarla oyalanıyoruz. Kalbimizi mânâsız sevdalarda boğdurarak nefessiz bırakmış; 'can'ımızı, soluksuz 'canan'ların arkasında koşturarak yormuşuz. Hayat kalbimize ulaşamıyor, yorgun düşmüş 'can'ımıza bir şey ifade edemiyor.

Neyi kaybettiğimizi hatırlamadan yeniden yola koyulamayız. Şâir, 'Neyi kaybettiğini hatırla!' diyordu. Zira hatırlamamak, kişiyi; kimliğinden, yürüdüğü ve geldiği yeri kuran 'tarih'ten yoksun bırakır. Kendi tarihinin çöktüğü yerde, kişi de kalmaz. Hâfıza kaybını yaşayan hasta için dün, bugün, etrafta dönen çok şey, yani hayat mânâsızlaşıyorsa, neyi kaybettiğini hatırlamayan biri için de bu böyledir. 'Tarih'siz kalmışsanız, yani 'dün'ünüz yoksa, 'yarın'sız kalmış sayılırsınız. 'Dün'süzlüğün ve 'yarın'sızlığın orta yerindeyseniz, 'bugün' diye bir şeyiniz de kalmamış demektir.

Alıntı...
Ekleme Tarihi: 16.07.2008 - 19:08
Bu mesajı bildir   halk yolcusu üyenin diğer mesajları halk yolcusu`in Profili halk yolcusu Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1411 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
bahar61 (48), ebrar22 (52), muzo 02 (53), abdulberr (57), Sakarya5461 (54), canan85 (39), Abdulkadir056 (27), Alaaddin_E (51), betus86 (38), zeynepcik (41), halebi (40), ammarh. (58), hatice gönül (39), karamurad (57), erens (42), ZeYD-CaN (37), pazarci (40), bkaya85 (39), can38 ()
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.69298 saniyede açıldı