0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » HADİS / SÜNNET » Bakara Suresi (168-173. Ayetler)

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Ônder23 su an offline Ônder23  
Bakara Suresi (168-173. Ayetler)

569 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 27.10.2006
En Son On: 17.11.2016 - 13:20
Cinsiyeti: Erkek 
Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanlardan helal ve lezzetli olanları yiyin, şeytanın peşine düşmeyin; şüphesiz şeytan sizin açık bir düşmanınızdır. O size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. (el-Bakara 168-169)


Allahu Teâla, gökleri, yeryüzü ve içindeki her şeyi insanlara boyun eğdirdi. İnsanlar bunlar hakkında kanunları keşfederek istedikleri şeyi yapabilirler. Yeryüzü insanlar için bir karargâh haline getirildi. Rızıkları içinde yerleştirildi. Orada hoş olan rızıklar var olduğu gibi hoş olmayan rızıklarda vardır. Allahu Teâla, bunu Kur’an’da söz ve manada gösterdi. Yine Rasulü’nün Sünneti’nde mana şeklinde açıkladı. Helal rızık; hoş rızıktır. Haram rızık; pis rızıktır. Dana, koyun, tavuk ve balık gibiler hoş yiyecek ve rızık kategorisindedir. Çünkü helaldir. Domuz, köpek, kan ve ölü hayvanların etleri pis ve hoş olmayan kategorisindedir. Çünkü haramdır. Buna göre helal olan hoştur. Haram olan pistir. Bunu gösteren akıl veya zevk veyahut adet veya gelenek değildir. Yalnızca şeriattır.


Sahih-i Muslim’de Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi geçmiştir:


“Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Kullarıma verdiğim her mal helaldir. Ben kullarımı Hanif (şirk koşmayan) olarak yarattım, fakat şeytanlar gelip onları dinlerinden uzaklaştırdı ve onlara helal kıldığım şeyleri haram kılmıştır.”


Şeytanlar insanın Allah’ın haram kıldığı şeyleri yemesi için vesveseler yaparlar. Bu nedenle Allahu Teâla, şeytan izlerini takip etmekten insanları sakındırıyor. Çünkü şeytan insanın düşmandır. İnsanları kötü şeyleri söyleyerek kandırmaya çalışıyor.


Bu ayet Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem yanında okununca Saad bin Ebi Vakkas kalkıp Rasulullah’a; “Duası kabul edilen kimse olmak için Allah’a benim için dua et!” dedi. İbni Merdeveyh, İbn Abbas’tan rivayetle Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle dedi:


“Ey Saad! Senin yiyeceğin hoş şeylerden olsun ki duası kabul edilen kimse olasın. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bir adam kendi ağzına haram lokma atınca kırk günlük ibadeti kabul edilmez. Hangi vücudun eti haram, haksız mallar ve faizle yetişmişse cehennem ateşinin hakkıdır.”


İnsanlardan birçoğu helal ile haram rızık arasında ayrım yapmadan her şeyi elde etmek istiyorlar. Oysa helal rızık ararsa onu elde edecek ve nasibini almış olacaktır. Fakat bunun tersini yaparsa rızık haram yolla kazanılmış olur. Zira herkesin rızkı sınırlandırılmıştır. Ya helal yolla alır veyahut da haram yolla alır. Öyleyse, insan akıllı olunca helal yoldan rızkını almış olur. Fakat şeytanın adımlarını izleyenler bunu düşünmezler. Nitekim şeytan kötülüğü insanlara söylüyor ve böylece insan haram şey yemeye ve yapmaya yöneliyor. Bir ev, araba veya bir ticaret yapacak olsa bankadan borç almak için şeytan onu çağırıyor. Cinden olan şeytanların insanlardan dostları vardır. Kur’an’da bununla ilgili olarak Allah Celle Celâlehû şöyle buyuruyor:

Üzerine Allah'ın adı anılmadan (kesilen hayvanlardan) yemeyin. Kuşkusuz bu büyük bir fasıklıktır. Gerçekten şeytanlar kendi dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de elbette müşriklerden (Allah'a ortak koşanlardan) olursunuz. (el-En’am 121)


Haram şeyleri yemek veya yapmak için çağıran veya teşvik eden şeytandır. Şeytanlar fuhşa ve zina yapmaya çağırıyor. Zina, ön adımlarıyla gerçekleşir. Allahu Teâla;

Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur. (el-İsra 32) deyince, ona yaklaştıran her adımdan uzaklaşmak gerekir. Misal olarak; kadınları açık seçik veya yarı açık veya tahrik edici şekilde gösteren televizyonlar zinaya ve fuhşa çağırıyor. Bunlar uygunsuz kullanıldıkları için günümüzde şeytanın araçları haline getirilmiştir. Faiz reklamı yapan gazeteler ve televizyonlar şeytanın adımlarına uymuş araçlarıdır. Allah hakkında doğru olmayan şeyleri söyleyen kimseler şeytana uyan kimselerdir. Çünkü Allah hakkında bilmedikleri şeyleri söylemiş oldular. Başka bir ifadeyle Allah’ın kabul edemediği şeylere çağırmış oldular.


Allah hakkında bilmediği şey söylemenin manası; Allah’ın kabul etmediği şeyi söylemektir. Bu ister bilerek, isterse bilmeyerek olsun. Yapılan bu iş (Allah’ın dinine aykırı söylemek) Allah’a kötülük yapmak demektir. Günümüzde çoğu Müslüman bilmeyerek Allah’ın kabul etmediği şeyi söylüyor. İslâm’a ters olan her fikir ve görüş şeytanın emridir.

Onlara: ‘Allah'ın indirdiğine uyun!’, denildiği zaman onlar, ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler? (el-Bakara 170)
Kâfirler ve müşrikler Allah’ın indirdiğine uymak istemediklerini açıkladılar. Allah’ın indirdiğinin yerine babalarının adet, gelenek ve fikirlerine uymayı tercih ettiler. Belki babaları düşünmüyor ve hidayeti bilmiyorlardı. O halde onlara nasıl uyulacaktır?! Bunun manası; babaları akletselerdi ve hidayeti bulmuş olsalardı onlarda doğru yolu izlemiş olacaklardı. Nitekim İbrahim ve İsmail Aleyhi’s Selam gibi babaları düşünen ve hidayetli insanlardı. Onlar ancak Allah’ın indirdiğine uydular.


Aynı anda bu ayet; babalara körü körüne uymayı ret ediyor ve düşünemeye çağırıyor. Öte yandan, nasıl insan yaratıcının indirdiği şeriatı ret eder, kendileri gibi yaratılan insanların fikirlerine uyarlar?! Bu akıllı bir hareket midir? Nitekim insanların aklı sınırlıdır, çevrelerinden ve bulundukları şartlardan etkilenirler. Vakıalarından fikirlerini alırlar.


Kapitalist düşünürleri sürekli fikirlerini değiştiriyorlar, insanları kobay yaptılar. Komünist düşünürleri de aynı durumdadır. Komünist düşünceleri iflas etmiş ve sona ermiştir. Kapitalist düşünceleri de iflas etmiştir. Fakat kapitalist düşünür ve politikacıları bunu hilekâr bir şekilde örtmeyi becerebiliyorlar. Ayrıca, bu hilelerini teşhir edecek günümüzde İslâm Devleti yoktur. Çünkü insanlar alternatif ve doğru fikir arıyorlar. İslâmiyet’i gösteren bir devletin bulunmamasından dolayı kapitalistler kendi fikir, çözüm ve iflaslarını öğretmeye çalışıyorlar.


Kemalistler; “Atamız Mustafa Kemal’dir, bize en iyi sistemi getirdi” diyorlar. Oysa Mustafa Kemal bu sistemi Batı’dan ithal etti. Bu nedenle Kemalistler yüzlerini Batı’ya çeviriyor ve oradan fikir ve çözüm alıyorlar.
Atalarının, babalarının, büyüklerinin ve düşünürlerinin çözümlerini Allah’ın indirdiği çözümlere tercih edenler kesinlikle Müslüman olamazlar ve de Mümin değillerdir. Bu nedenle Allahu Teâla şöyle buyurdu:

Kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar düşünmezler. (el-Bakara 171)


Kâfirler Allah’ın indirdiklerini reddedince hep bağıran ve çağıran kimseler oldular. Yer ve gökleri bağırmakla ve çağırmakla doldururlar ki, böylece âlim ve düşünür olarak bilinsin ve anılsınlar. Oysa onlar gerçeği görmeyen kör, işitmeyen sağır ve konuşamayan dilsiz kimselerdir. Gerçek ve hak Allah’ın indirdiğidir. Fakat onlar bunu görmek, işitmek, tanımak istemezler. Daima kendileri daha üstün görürler. Bu gerçeği bağırış ve çağırışlarla da örtmeye çalışırlar.


İşte, bu asırda bunu görüyoruz. Kâfirler dünyayı boş laflarla ve kakırtılarla doldurdular. Fikirlerini yüksek ve görüşlerini parlak olarak göstermeye çalıştılar. Oysa fikirleri akla ve fıtrata uymayan, sadece boş gürültü dolu sözlerdir. Aynı anda, doğru fikirleri söyleyenlerin ağızlarını kapatırlar, hapse atarlar veya öldürürler. Ayrıca doğruyu söyleyenlere değişik ithamlar yapıştırırlar; terörist, fundamentalist, radikal, mutassıb, gerici, ajan, fitneci, v.s. gibi. Bununla beraber kendi fikirlerini süslerler ve diğerlerininkini kötülerler. Fakat karşıt fikirlere müsaade etmezler, sahiplerini ezerler, kötülerler ve itham ederler. Hz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e karşıda öyle yapıldı. Bu asırda aynı şeyi yapıyorlar.
?
Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların leziz olanlarından yiyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin. (el-Bakara 172)


Hoş şeyler Allah’ın helal kıldığı şeylerdir. İman edenlere Allahu Teâla sesleniyor; “yalnız bunu yiyin.” Allah’a iman edenler nasıl bu seslenmeye göz yumabilir, imanlarını nasıl ispatlaya bilirler?! İman amel gerektirir, içerdiği ve kendisinden fışkıran fikirlere uymayı icap ettirir.


Zekât vermek istemeyen kimselerle Halife Ebu Bekir RadiyAllahu Anh savaşınca, “onlar; ‘Mümin, iki şahadet getiriyorlar’ diyerek itiraz edenler çıktı. Ebu Bekir şöyle cevap verdi: ‘İki şahadeti hakkı namaz kılmak zekât vermektir.” Çünkü Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermelerine kadar, insanlarla savaşmakla emrolundum. Eğer bunları yaparlarsa benim elimden mallarını ve kanlarını korumuş olurlar. İslâm’ın koyduğu haklar bunun dışındadır. Hâlbuki onların (görülmeyen) hesabı Allah’a (aittir)dır.” (Buharî, Kitab-ul İman)


İki şahadetin (La ilahe illAllah, Muhammedun Rasulullah) hakları, Allah’ın ve Rasulü’nün bütün emirleridir. Bu emirlere uymak Allah’a kulluk etmektir. Bu sebeple eğer O’na kulluk ediyorsanız O’na şükranda bulunun.
Allah’ın bize verdiği hoş rızık için O’na şükranda bulunmalıyız. Bir insan küçük bir iyilik yapsa hemen ona teşekkürü borç biliyoruz. Böyle olunca nasıl her nimeti veren Allah’a şükretmekten geri kalabiliriz?!


Teşekkür etmeyen kimseler nankördür.


O (Allah) size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir. (el-Bakara 173)


Allahu Teâla, hoş olmayanı ve haram kıldığını bu ayette göstermiştir.
Ölü eti, kan, domuz eti ve Allah için kesilmeyen hayvanlardır. Bu ayet mücmeldir, başka ayetlerde başka şeyler de haram kılınmıştır. Hadis-i şerifte daha fazla detaylar vardır. Ayrıca, müçtehitler bunların detayları hakkında ihtilafa düştüler.


İnsan helal yemek bulamayınca ve açlıktan ölmek gibi bir hale gelirse hayatını korumak için az miktar yiyebilir. Ayette; ‘hakkına saldırmadan (tecavüz etmeden) ve haddi aşmadan yiyebilir.’ denilmektedir.


Muzter, pek zarurî duruma düşen, başka yiyecek bulamayıp ve ölme tehlikesine uğrayan kimsedir.


Tecavüz etmek; haksızca saldırmaktır.


Haddi aşmamak; insanı hayatta bırakacak miktardır. Muzter’in şartları bunlardır, bunun dışında muzter yoktur. Muzter sözcüğü; zaruret kelimesinden türemiş olup ismi faildir. Bu hüküm bu konuyla ilgili ve buna mahsustur. Her konuya genelleştirilmez. Ama maalesef Osmanlıların son döneminde şu kaide çıkartılıp Mecelle’ye yerleştirildi! “Zaruret mahzuratı mubah kılar.” “Mahzurat”ın manası; haram olanlardır. Bu kaide yanlıştır, zaruret yalnız muzter için geçerlidir. Muzter; ölmek üzerinde olup helal yiyecek veya içecek bulamayan kimsedir. Her konuya genelleştirilemez.


Bu asırda, Osmanlıların son dönemi gibi her konuda “zaruret vardır” diyerek bir kısım Müslümanlar haram işlemeye başladılar. “Ev sahibi olmak zarurettir” dediler ve bankadan faizli kredi aldılar, “zalim yönetime katılmak zarurettir” dediler, buna katıldılar ve küfür kanunlarını zalim yöneticilerle beraber uyguladılar ve bunun gibi benzeri çoktur. Oysa dediğimiz gibi zaruret, yalnız ölüm tehlikesinde kalıp helal yemek ve içmek olanlar için geçerlidir. Osmanlı Devleti bu yanlış kaideyi uygulayınca zaruret bahanesiyle birçok şer-i muhalefetler çıktı. O devleti, İslâm’dan yavaş, yavaş uzaklaştıran kaidelerden biridir. Bugün ise, birçok Müslüman bu kaide bahanesiyle birçok şer-i muhalefetler yapmaktadır. Bu kaide Müslümanları İslâm Ahkâmı’nı yaşamaktan uzaklaştırır. Ev sahibi olmazsa insan ölmez, bu nedenle ev sahibi olmak zaruret değildir. Küfür yönetimlere katılmamakla insan ölmez. Tersine bundan açık men vardır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem en zor duruma düştü, bir kısım Müslümanlar işkence altında öldürüldü, buna rağmen küfür veya zulüm yönetimlere katılmaya müsaade verilmeyip, sabretmeye ve mücadelede devam etmeye davet etmiştir. Medine’de İslâm Devleti kuruluncaya kadar bu hal üzerinde o ve sahabeleri devam etmiştir. Yeniden İslâm Devleti kurmak isteyenler bu yanlış kaideyi kullanmazlar ve yalnız Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yolunu izlerler ve onun tutumunu kendilerine yol edinirler.
Ekleme Tarihi: 19.09.2007 - 19:34
Bu mesajı bildir   Ônder23 üyenin diğer mesajları Ônder23`in Profili Ônder23 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1261 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.67410 saniyede açıldı