0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » M E A L » Başarının tek sahibi ALLAH'TIR...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Ukab su an offline Ukab  
Başarının tek sahibi ALLAH'TIR...

575 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.01.2007
En Son On: 05.02.2010 - 15:42
Cinsiyeti: Erkek 
Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla.
"1Allah'ın yardımı ve zaferi/fetih geldiği, 2insanların da bölük bölük Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, 3Rabbini överek tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri kabul edendir."
Sûrenin toplu anlamı şudur: Yüce Allah Resûlüne, Allah'ın yardımı gelip Mekke fethedilince ve Kureyş ve Arap kabîlelerinin toplu halde İslâm'a girdiklerini görünce Rabbine, hamd ederek tesbih ve istiğfar etmeyi emreder.
Daha önce benzeri görülmeyen İslâmî edeb/terbiye…
Komutan galip gelince onun istiğfar etmesi gerekir...
Bu, yakın ve uzak tarihte benzeri görülmeyen İslâmî bir edeptir. Onun hikmeti şudur: Müslüman bir komutan, hem kendi ve hem de Allah'ın düşmanına karşı galip geldiği zaman bu galibiyetin, sadece Allah'ın lütfüyle gerçekleştiğini bilmelidir. Zira komutan, esasen kendi fiili olmayan zaferle övünme ve fethedilmiş şehre böbürlenerek ve büyüklenerek girme yerine, Allah'tan mağfiret dilemesi gereken hata ve günahlardan hâlî bir insan değildir.
Bu sûrenin Müslüman komutana, Allah kendisine zafer verince şu iki işi yapmasını emrettiği düşünülebilir:
Birincisi tesbîh: "Rabbini överek tesbîh et." Tesbîh, Yaratıcı'nın, kendisine layık olmayan her şeyden arındırılmasıdır. Çünkü mutlak kemâl ve en yüce sıfat Allah'ındır. Buradaki tesbîh, Yüce Allah'ın, zaferin yaratılması konusunda herhangi bir mahlûkun katkısının olmasından uzak tutulması demektir. Zira Allah zaferi kendi katından bahşeder. Onu sadece O belirler, O'ndan başkası değil. Bu nedenle komutanın, zaferde kendisinin bir payı olduğunu zannetmek sûretiyle gizli şirk bataklığına düşmemesi gerekir. İşte böylece Rabbini tesbih etmiş olur.
İkincisi istiğfar: "O'ndan mağfiret dile." Yani komutanın, gizli şirki içeren bu tehlikenin kalbine girmesi durumunda, Rabbinden mağfiret dilemesi gerekir. Bu tehlikenin insan kalbine girmesi uzak bir ihmal değildir; bilakis o, kalplerde çok olur. İşte onun, zaferin kazanılmasında en ufak bir katkısının olduğu konusundaki zannını kalbinden silmesi gerekir.
Bu durumun toplumda ortaya çıkan başka uzantıları da vardır. (Meselâ) bir vâiz, dinleyicilerin beğenisiyle karşılaştığı ve onların, büyük bir şevkle Allah'a itaate yöneldiklerini gördüğünde bunun, kendi becerisi, zekası, fesâhati, belâğati ve ilminin genişliği sayesinde olduğunu zannetmesin. Aksine onun, bu konudaki başarıyı, sadece Allah'ın iradesine atfederek o kötü zandan dolayı Rabbinden mağfiret dilemesi ve O'nu tesbîh etmesi gerekir. (Çünkü) bütün bu güzellikleri ona veren (sadece) Allah'tır.
Bu durum, okul veya fabrikanın müdürüne ya da ailenin reisine veyahut işinde başarılı olan herhangi bir insana (dahi) uygulanabilir. Bunların her biri başarıyı sadece Allah'a atfetmelidir. Kişi, Allah'tan mağfiret dileyerek, nefsinin kusurlu ve başarının sadece O'na ait olduğunu itiraf etmek sûretiyle Allah'a yönelirse O'nu, tevbeleri kabul ve mağfiret edici bulur.


Sûrenin mihveri: Anahtar, açmak (Fethetmek) ve girmektir.

Sûrenin ihtiva ettiği manalar, özel bir ilâhî hesapla düzenlenmiş ahenkli bir örgü halinde birbirine bağlanmaktadır. Sûrenin mihveri "fetih"tir (yani açmaktır). Fetih (açmak), beraberinde iki şeyi öngörür: Önce anahtar, sonra da girmek. Şimdi sûrenin her iki yarısındaki bu üçlü durumu araştıralım:
1. Sûrenin birinci yarısı:
"Allah'ın yardımı ve zaferi/fetih geldiği, insanların da bölük bölük Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman"
A–Anahtar. Bu, fethin kendisiyle gerçekleştiği Allah'ın yardımıdır. Bu anahtar sadece Allah'ın elindedir; O'ndan başka ona hiç kimse sahip olamaz.
B–Fetih (açmak): Bu Mekke'nin, Rasûlallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in komutasındaki Müslüman ordularına kapılarını açmasıdır.
C–Girmek: Bu da iki (farklı) giriştir. Birincisi, Rasûlallah ve ordusunun Mekke'ye girişi, ikincisi ise Kureyş ve Arap kabîlelerinin İslâm'a girişidir.

Manevî–Nûrânî tefsiri…

Mekke'nin fethi hususu bize, aşağıdaki şekilde manevî–nûrânî tefsir imkanı vermektedir: İslâm'ın Mekke'ye girişinin manası, şirkin kirlerinin izalesinden ve örtülmesinden sonra, nûrun yani, hak nûrunun oraya girmesi demektir. Pek çok âyette Allah celle Celaluhu kitabını ve dînini nûr diye isimlendirmiştir:
"Size apaçık bir nur indirdik."agla1)
"Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar."agla2)

Anahtar açmak ve girmek
O zaman anahtar, açmak (fetih) ve girmek üçlüsü aşağıdaki şekilde olur:

A–Anahtar: Bu Allah'ın, nûrânî varlıklar olan melekler vasıtasıyla indirdiği yardımdır. Onunla, putları parçalayıp ortadan kaldırarak şirkin karanlıklarını izâle etmiştir.

B–Açmak (fetih): Allah'ın Resûlüne söz verdiği zafer/yardım va'dinin doğruluğunu gördükten sonra müşriklerin kalplerinin (İslâm'a) açılmasıdır.

C–Girmek: Bu, çift giriştir:
Birincisi, Resûl[ullah] ve ordusunun şahsında temsil edilen İslâm nûrunun Mekke'ye girişi.
İkincisi, İslâm nûrunun müşriklerin kalbine girmesi.
İkinci sûrenin ikinci kısmı: "Rabbini överek tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri kabul edendir."

Cam(dan) kalp ve onu örten toz ve duman

İnsan kalbi, üzerini ilâhî ilimlerin ve rahmet güneşinin pırıltılarının/nurlarının aydınlattığı, duvarları şeffaf olan cam bir odaya benzer. Ancak, bu odanın cam[lar]ı, sürekli olarak, Allah'ın rahmet nurunun kalbe girmesini engelleyecek yoğunlukta olan toz ve dumana maruz kalabilmektedir. Nitekim Yüce Allah inkarcılar hakkında şöyle buyurmuştur:
"Yüzler de var ki o gün tozlanmış. Onları karanlıklar bürümüş. İşte onlar kâfirlerdir, günahkârlardır."agla3)
"Gözler kör olmaz fakat (asıl) göğüsler[in için]deki kalpler kör olur."agla4)
Acaba, kalbi kör eden bu örtü nedir? Burada örtünün iki önemli çeşidi vardır:
Allah'ın sıfatlarını bilmemek, sonra da insanın işlediği günahlar:
A–Allah'ın sıfatlarını bilmemek – duman: Allah'ın sıfatlarını hatalı düşünmek, kalın bir örtüdür.
Yüce Allah, sıfatları kâmil, yegâne, en çok bilen, hikmet sahibi ve merhametli olan, her şeye gücü yeten... gibi en güzel sıfatlara sahiptir. Kim ki, bir anlık bile olsa, Yüce Allah'ın bir şeyden aciz olduğunu veya O'nun, musîbetlerin birini vermede hatâ ettiğini düşünse –ki Allah bunlardan berîdir– koyu bir duman (tabakası) gibi, kalbini büyük bir siyahlık kaplar. Bu durumda kalbinden bu olumsuz vehmi hemen silmesi ve uzaklaştırması gerekir. Bu ise –önceden geçtiği gibi– Yüce Allah'ı her çeşit kusur ve noksanlıklardan tenzîh etmek anlamındaki tesbîhle olur. Tesbîh, siyahlığı ve dumanı kalpten uzaklaştırır.

Hamd, tesbîhin tamamlayıcısıdır

Tesbîh, tabiatı temizleyici olunca –çünkü o Allah'tan noksan sıfatları nefyetmektir– hamd, tabiatın gereğidir ki bu da, en güzel ilâhî sıfatların ortaya konmasıdır. Meselâ Fâtiha sûresinde geçen, "âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun. (O) Rahmân'dır, Ra-hîm'dir. Cezâ (sevap–ıkap) gününün sahibidir"agla5) ifadelerini ele alalım. Burada Yüce Allah'a, en güzel ve temel olan sıfatları zikretmek sûretiyle hamd ediyoruz ki onlar da O'nun, âlemleri terbiye etmesi (yani onları, yaratması ve koruyup gözetmesi), rahmeti ve hesap gününe mâlik olması (yani insanlar arasında adâletle hükmetmesidir).
Beşerî nefis, hamd ve tesbîh, üzerinde kir olan elbise gibidir. Öncelikle, yıkamak ve temizlemek sûretiyle bu kiri izâle etmek gerekir. İşte bu tesbîhe benzemektedir. Sonra elbiseyi güzel kokularla kokulandırmak lazımdır. Bu da hamde benzemektedir. (Bu nedenle olmalı ki) Yüce Allah burada, "Rabbini överek tesbih et" buyurmuştur.


Günahlar tozlardır

Burada, insan kalbinin duvar camları üzerine, toz örtüleri olarak çöken başka şeyler de vardır ki bunlar da, kir veya kişinin işlediği günahlardır. Nitekim Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiği bir hadîste şöyle buyrulmaktadır:
"Mü'min, bir günah işlediği zaman, kalbinin üzerinde siyah bir nokta meydana gelir. Eğer tevbe ve istiğfar ederse kalbi (temizlenerek) parlar; eğer günah işlemeyi sürdürürse o siyah noktalar çoğalır, ta ki kalbi (tamamen) kaplar. İşte bu, Yüce Allah'ın şu "hayır, onların işleyip kazandıkları şeyler, kalplerinin üzerine pas olmuştur/kalplerini kirletmiştir."agla6) âyetinde zikrettiği kirdir."agla7) İşte istiğfar kalbi, bu toz[lar]dan temizle[yerek parlatı]r, ilâhî pırıltıların/nurların kalbe girmesine engel olan[mâni'a]ları ortadan kaldırır.

Anahtar,açmak ve girmek üçlüsü

Yüce Allah'ın, "Rabbini överek tesbîh et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri kabul edendir" sözleri insana, ilâhî nurların kalbe yansıyabilmesi için tesbîh, hamd ve istiğfar ile kalbinden bütün örtüleri kaldırmasını emretmektedir:
"Allah, inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır."agla8) İşte burada, aşağıda görüldüğü gibi 'anahtar, açmak ve girmek' üçlüsünü buluyoruz:
A–Anahtar: Bu, açmayı (girişi) tam olarak gerçekleştirmek için kaçınılmaz olan tesbîh, hamd ve istiğfardır.
B–Açmak: Bu da, kalpten duman ve toz perdelerini izâle ettikten sonra Allah'ın rahmetinin nurlarına karşı kalbin cam duvarlarının açılmasıdır.
C–Girmek: Bu ise iki giriştir: Birincisi, örtülerin kaldırılmasından sonra ilâhî nurların kalbe girmesidir. İkincisi de insanın cennete girmesidir ki Yüce Allah'ın kıyamet günü mü'minler hakkında buyurduğu şu, "mümin erkeklerle mümin kadınları, önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nurları aydınlatıp giderken gördüğün günde, (onlara): Bugün müjdeniz, zemininden ırmaklar akan cennetlerdir… (denilir)"agla9) sözü bunu doğrulamaktadır.
3. Sûrenin her iki kısmı arasındaki uygunluk:
Şu aşağıdaki şekillerde sûrenin her iki bölümü arasında (birtakım) benzerlikler görülmektedir.
Birincisi, açmak, anahtar ve iki defa giriş üçlüsünde, iki tarafın müşterek oluşudur.
İkincisi, her ikisinde de Allah katından olan 'yardım' ve 'mağfiret'ten ibaret iki anahtarın bulunmasıdır. Bunlar, Allah'ın dilediğine yaptığı yardım/verdiği zafer ve mağfiret ile dilediğinden kabul ettiği tevbedir. İnsan Allah'tan mağfiret dilediği zaman, sadece Allah'tan bağışlanmasını ister; Yüce Allah ise, sırf lütfu ile –dilerse– onu affeder. Bunun için Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "O, tevbeleri kabul edendir." Yani kulun ettiği tevbe ve istiğfarının kabul edilmesi konusundaki lütuf (inisiyatif) sadece O'na aittir.
Üçüncüsü, mağfiret de aynı şekilde bir yardımdır/zaferdir. İşte bunlar, söz konusu sûrenin iki kısmı arasında güzel bir irtibatlandırmadır: Mağfiret, insanın nefsine karşı zaferidir. Sûre sanki şöyle demektedir: Allah, düşmanlara karşı sana zafer verdiği/yardım ettiği gibi, sen de O'ndan nefsine karşı, tevbe, istiğfar, tesbîh ve hamdle zafer vermesini/yardım etmesini iste.

Nûrânî Sûre

Böylece bu sûrenin nûrânî fetih sûresi olduğunu anlamamız mümkün olmuştur ki bunlar, feverân eden nurlar silsilesidir.
Nitekim Allah İslâm'ın nûrunu, yardımı ve fethiyle yerin kalbi olan Mekke'ye soktuğu gibi, mağfireti ve (insanın) tevbesi[ni kabul etmesi]yle de rahmetinin nurlarını kulunun kalbine sokmuştur. O, ihsanı ve rahmetiyle, tevbe eden kulunu, cennetinin (pırıltılarının) ortasına koyar.


EsSelam Aleykum...

DİPNOTLAR:
1. Nisâ' (4), 174.
2. Tevbe (9), 32.
3. Abese (80), 40–42.
4. Hacc (22), 46.
5. Fâtiha (1), 2–4.
6. Mutaffifîn (83), 14.
7. el–Hatîb et–Tebrîzî, Hadis No., 2342.
8. Bakara (2), 257.
9. Hadîd (57), 12.

Ekleme Tarihi: 29.03.2007 - 07:53
Bu mesajı bildir   Ukab üyenin diğer mesajları Ukab`in Profili Ukab Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1325 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.66194 saniyede açıldı