0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » GENÇLİKTEKİ SANCININ ADI: MANEVİ BOŞLUK

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
EHL-I HAK su an offline EHL-I HAK  
GENÇLİKTEKİ SANCININ ADI: MANEVİ BOŞLUK

815 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 03.06.2006
En Son On: 01.05.2007 - 12:41
Cinsiyeti: ----- 
Gençlikteki Sancının Adı: Mânevi Boşluk


Genç bir toplumuz. 70 milyonluk nüfusumuzun 26 milyonu 18 yaşın altında, yarısı da 20 yaşın altında. Dörtte üçü 40 ve daha aşağı yaşlarda. 65 yaş ve daha üstündekilerin toplam nüfusa oranı ise sadece yüzde 4.8.

Genç bir toplumuz ve gençliğimiz problemli. "Suçlu çocuk - Suçlu gençlik" bir problem olarak Türkiye'nin gündeminde. İlk öğretimde esrar kullanma yaşı 10-11'e inmiş durumda. Bu yaşlarda en az bir kere sarhoş olanların oranı yüzde 13.1. Sigara, alkol, bally çocukların dünyasında. İntiharlar var, cinayetler var, çeteleşme var.

Türkiye'nin geleceğinden endişe etmek için her şey var.

Oysa böyle bir genç nüfus, her ülke için büyük bir potansiyel olabilir.

Haşr Suresi, ayet 18:

"Her insan, geleceğe ne gönderdiğine baksın."

İnfitar Suresi, ayet 5:

"Her insan geleceğe ne gönderdiğini, geride ne bıraktığını bilecek."

Bu ayetlerle Allah Teala insana, dünya hayatı - ebedi hayat uyarısı yaptığı gibi, nesiller açısından "geleceği inşa" uyarısı da yapıyor.

Geleceğin taşları bugünden konuyor. Geleceğin toplumu bugünden inşa ediliyor, gelecek bugünkü çocukların - gençlerin yüreklerinde saklı.

Ne ekersen onu biçeceksin.

Bir tuba ağacına da su verebilirsin, bir zakkuma da...

Bir Fatih de büyüyebilir çocuklarımızın yüreğinde, bir eşkıya da...

Genç nüfus, sağlıklı yetişmezse büyük risk, bir atom bombası, sağlıklı yetişirse büyük imkan, bir rahmet yağmuru...

İnsan, bir ülkenin en önemli sermayesi... İnsan sermayesi de, onun insanlığa katkısı ile ölçülüyor.

Belki tüm dünya gençliği problemli, Ünlü psikolog Jung'un dediği gibi "Çağımızın nevrozu kollektif bir ruh yitimi." halinde.

Değerli bilim adamı Psikiyatr Kemal Sayar'ın dediği gibi "Modern şehrin üzerinde melekler dolaşmıyor."

Ama biz, gençliğin yüreğini dokuyacak ışıklara sahip olduğumuz halde problemlerle boğuştuğumuz için bu gerçeklik bizi daha çok yakıyor. Tüm dünya gençliğine sağlıklı bir yürek kıvamı sunacak potansiyele sahipken, problemlerle boğuşmak kahredici bir vakıa.

İstanbul sokaklarında uygulanan MOBESE sistemi, sokakları tarıyor ve görüntülüyor. Aynı uygulama New York'ta da devreye konmuş. Sokaklarda, metroda her yerde bir göz. Terör, gasb, soygun, elhasıl artan suçluluk, çareyi, bir anlamda her insanın başına bir polis dikme noktasına sürükledi. İnsanın insana karşı güvenlik ihtiyacı her geçen gün artıyor.

Şöyle bir soru:

-Acaba tüm insanlar çalsaydı, tüm insanlar gücü yettiği oranda şiddet uygulasaydı, tüm insanlar yalan söyleseydi... tüm insanlar, Kur'an'ın meleklere atfen bildirdiği endişe içinde "kan dökücü ve fesat çıkarıcı" olsaydı... bu sokak gözlemcileri yeterli olur muydu? Ya o kameraların başındaki insanlar fesatçı, kan dökücü olsaydı... MOBESE'ye de bir MOBESE lazım olmaz mıydı?

Yüreği ihmal eden yaklaşımlar...

İmanı görmezden gelen çareler...

Allah'a bağlılığı gözardı eden laik yönelişler...

"Tanrısız, öte dünyasız ahlak" üretmeye çalışan seküler zihniyetler...

Ve işte geldiğimiz nokta:

Her insana bir gözlemci...

İnsanın insandan korkusu bu.

"İnsan insanın kurdu" çünkü... İlahi ölçülerden koptuğunda...

Türkiye'ye döndüğümüzde...

Neden "suçlu çocuklar" üretmeye başladı ülkemiz?

Onların doğarken kir düşmemiş yüreklerine ne oldu? Nasıl çalındı, yağmalandı? Biz ne veremedik, anneler - babalar, okullar, sokaklar, ekranlar, balya balya gazeteler...

Ya da ne verdik ki, böyle cam kırıkları üzerinde yürümeye başladılar. Elleri kirlendi, ayakları çamura battı, yüreklerinde kara lekeler oluştu?

"Kaybolan bir gençlik" sorunu çıktı ortaya, neden?

Belki adını bile koymakta zorlanacağız bu belalı sürecin...

Çünkü kendi reçetelerimize karşı savaş açmak gibi bir kısır misyon yüklendi üzerimize, toplum olarak...

Yüreğini kurtarmak gerekiyor çocuklarımızın, gençlerimizin?

Ne ile kurtarılacak?

Bunun çaresi fizik bünyeyi imar edecek doktorlarda değil. Kir yüklenmiş yüreği kardiyolog tedavi edemiyor, ya da ölçüleri darmadağın olmuş bir dimağa, beyin cerrahının - nörologun bistürisi şifa sunamıyor.

Bir başka iksir gerekli.

Bir başka kalb doktoru.

Bir başka beyin inşacısı...

"Din kenarda dursun, biz çocuğun beynini, kalbini dokuruz!"

Yok öyle bir şey.

İnsanoğlu'nun yürek ve beyin inşasında kullanacağı malzemeler ya Rahman'dan gelecek ya Şeytan'dan...

Güzelliğin kaynağı Rahman, çirkinliğin rehberi Şeytan...

Yalan kötü mü?

Cinayet kötü mü?

Hırsızlık kötü mü?

Uyuşturucu kötü mü?

Bir "değer üreticisi" lazım tüm bu değer yargılarını belirleyip insana sunacak...

Kim o?

Ben, sen, o değil. İnsana kalsa binlerce izafi cümle söyler, birinden ötekine darmadağın edilen... Üzeri çizilen...

Sonra sorumluluk kime karşı?

MOBESE'yi kuran güce karşı... MOBESE görmezse? Orada dilediğin cürmü işle...

Oysa "Allah'ı görüyormuş gibi, sen O'nu görmesen de O'nun seni gördüğü"nü yüreklere kazıyan bir bilinç yüklenmek var.

MOBESE'siz ama, Rabbin nazarları altında bir hayat...

Bu bilinçle örülmüş bir yürek, bir dimağ, bir kişilik.

Yüreği manen boşaltılandan erdem beklemek abes.

Yüreğine hiçbir nur konmayandan, ışık üretmesini beklemek boş.

Eğitim sisteminiz, neyi neden yetiştireceğine karar verememiş ise, ya da ona yüklediğiniz ideolojik misyonla, "Laik profan insan - Kutsalı elinden alınmış, Kutsalla bağı kopmuş, Kutsal'ı referans olmaktan çıkarılmış insan" yetiştirme görevi vermişseniz, rüzgar ekmeye başlamışsınız demektir ki, biçeceğiniz tek şey fırtınadır.

İşte çocuklar, öyle bir fırtınaya tutulmuş, öyle bir anaforun içine düşmüş savruluyor önümüzde...

Adını koymak:

Manevi Boşluk.

İşte budur Türkiye'de de, dünyada da, insanın başına musallat edilen bela.

Yürekleri boşaltılıyor insanın.

Kur'an diyor ki:

"Rahman olan Allah'ı anmayı görmezlikten gelene, yanından hiç ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar, bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar."

"Sonunda bize gelince arkadaşına: "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü bir arkadaşmışsın!" der, pişmanlığın bugün size bir faydası olmaz, zira haksızlık etmişsiniz, şimdi azabda birleşiniz." (Zuhruf, 36 -39)

Bu ayetleri dünya boyutunda da düşünmek mümkün, ebedi hayat boyutunda da... Allah'ı anmaktan uzak olanın dostu Şeytan olur. Şeytan - ki Allah onu insan düşmanı olarak niteliyor- bir insanın yanı başında fısıldamağa başladığında da, onun bilincini tutsak eder ve onu "Hayvandan daha aşağı"lara, hayvanın yapmayı tasarlayamayacağı vahşetlere sürüklemek için elinden geleni yapar.

Aile, okul, sokak, medya...

Çocuk kişiliği bu dörtgen içinde oluşuyor.

Bu dörtlü içinde aile, en büyük duyarlılık, en büyük sorumluluk sahibi olmalı. Eğer anne - baba çocuklarını bir can yangını halinde yüreklerinde hissedebilirlerse, okula da, sokağa da, medyaya da nizam verebilirler. Devletin, hükümetlerin, medyanın kafasını toparlamasını da, eğitim sisteminin ve çocuğa taşınan mesajların sağlıklı hale gelmesini de anne - baba hassasiyeti sağlayacaktır. Herkesin evinin kapısının önünü süpürmesinin en gerekli olduğu andır bu an... Çocuklarımızın soluduğu sokak havasını, okul havasını, medya dalgalarını temizlemek en hayati görev haline gelmiştir.

Okulların cezaevi, eğitim kadrolarının gardiyan, çocukların muhtemel suçlu, anne - babaların cezaevi ziyaretçisi haline gelmesini istemiyorsak... Hergün çocuklarımızın gözüne korkuyla, endişeyle bakmayı istemiyorsak, bir uyuşturucu tuzağına tutulmasına razı değilsek, ıskartaya çıkarılmış varlıklara dönüşmesinden endişe ediyorsak...

Devletin yüreğinin kapısını daha yüksek vuruşlarla çalmalıyız...

Bir çocukta bir Fatih de saklıdır, bir cani de...

Yonta yonta onun içindeki Fatih'i bulan, tarihe adını yazdıracak... Çürüte çürüte çocuğun bir caniye dönüşmesine imkan hazırlayan, utancı, ezikliği, mağlubiyeti, hüsranı, pişmanlığı paylaşacak...

Bir gün insana "Bak bugünlere gönderdiğine" diye seslenilecek. Bugün gördüklerimiz dünlerden gönderilenlerdir, onlar içine düştükleri çırpınışlarla bize "Yarına ne gönderdiğine bak!" diye sesleniyor.
Ekleme Tarihi: 09.06.2006 - 18:40
Bu mesajı bildir   EHL-I HAK üyenin diğer mesajları EHL-I HAK`in Profili EHL-I HAK Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1646 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Takoral (54), zemve (61), acercis (55), iboþ-medin.. (61), adalat (45), kenandekan (42), murat_88 (36), aysebusra (39), yitik sevda (35), ozenoglu (45), semerkand1 (46), Zuhur (51), RaSuLuMe_hAsReT.. (39), Þükrü Ö&e.. (60), yarin_81 (41), fatihomer68 (44), hatice.y (30), Cici Kiz Tuba (36), kuala (53), cafeerciyes (39), Mehmetcebe (43), JonTÜRK (43)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62214 saniyede açıldı