0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » Onlar bile farkındayken....

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Suqunet su an offline Suqunet  
Onlar bile farkındayken....

858 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.11.2005
En Son On: 11.02.2007 - 17:54
Cinsiyeti: Erkek 
Sevgili insanoğlu!

Bugün seninle, ismimle anılan bir problemi konuşmak istiyorum. Allahım beni birazcık size benzer yarattı diye bana etmediğiniz cefa kalmadı. Belki de imtihanınız için Allah beni maymun olarak yaratmış. Aslında maymunluğumdan memnunum. 150 senedir ne kadar akıllı insan bir araya gelse de, bir delinin kuyuya attığı taşı kuyudan çıkaramadılar. Neticede imtihanı kaybedenleriniz yüzünden rahatım kaçtı. Alay edilen, her davranışı kontrol altına alınan ve lâboratuarlarda oyuncak edilen bir varlık haline geldim. Hâlbuki daha önce ne güzel, ağaç tepelerinde neşeli oyunlar oynayıp tatlı meyveler yiyerek, Rabbime şükredip zikrederek üzüntüsüz ve sıkıntısız bir hayat sürüyordum. Darwin adındaki bir meraklı, yaklaşık 150 sene kadar önce tabiatı araştırıp Rabbimin koyduğu yaratılış mucizelerine ait bazı prensipleri yorumlarken, elinde sağlam bir ölçü olmayınca haddini biraz fazla aşmış, başımın yanmasına sebep olmuş.

Hâlbuki biraz niyeti ve nazarı sağlam olsa, tabiat kitabına Rabbimin koyduğu birçok sırlı ve ince hakikati keşfetmek üzereymiş. Tabiat âşığı ve yaratıklara karşı meraklı olmasının semeresi olarak çok güzel tespitlerde bulunmuş. Fakat tabiata sebepler ve tesadüf hesabına bakınca istikametini kaybetmiş, belki de hiç hesap etmediği korkunç bir yere gelmiş. Bir sürü insanı da peşinden sürüklemiş.

Yaratılış meselesi; sizin gibi benim de çok merak ettiğim bir husus. Rabbim, sonsuz ilmi ve kudretiyle bizleri nasıl yarattı bu sorunun cevabını çok merak ederim. Merak da ilmin hocasıdır, ama anlamaya gücümüzün yetmeyeceği, lâboratuarda tekrarlanması mümkün olmayan, hiç kimsenin şahit olmadığı bir hususta kesin bir hüküm vermek ne kadar yanlıştır değil mi? Rabbim Kuranda ne diyor: Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim. (Kehf/ 51) Bu demek değil ki, araştırmayın, incelemeyin! Sadece Allah ın zatı gibi, bu ilk hilkat mevzuunda da ileri geri konuşmayın, zira anlayamazsınız; aklınız, ilminiz ve beyniniz, Yaratıcıyı hakkıyla idrak edemez. Bu, bilgisayarların kendilerini yapan bilgisayar mühendislerini veya televizyon gibi bir âletin kendini yapan elektronikçiyi anlamasını beklemek gibi abes ve saçma olur. Bizler yaratılmış olarak Yaratıcımızı idrakten aciziz. Ama tabiatı bir sanat eseri olarak kabul ettikten sonra ondaki sırlı güzellikleri, Allahın yaratışındaki hassas mizanları, mükemmel hikmetleri araştırıp hayret makamına çıkmanın, imanımızı artırmanın önünde hiçbir engel yok. Tam aksine, bu husus çeşitli ayetlerle...düşünmez misiniz? tefekkür etmez misiniz?, akletmez misiniz? şeklinde vurgular yapılarak teşvik edilmiştir. Fakat maalesef bazı insanların niyetleri ve nazarları bozuk olduğundan, kâinata baktıklarında eşyanın kesreti karşısında gözleri kamaşıyor ve perdeler arkasındaki hikmeti kavrayamıyorlar. Allahın çeşitli hikmetlere mebni olarak yarattığı benim gibi günahsız hayvanlardaki zahirî bazı benzerlikleri kullanarak, bütün yaratılışı inkâra gidebiliyorlar.

İmtihan gereği olarak, Allahın mucizeleri bile yaratırken bunları bazı zahirî sebeplerle perdelemesi gibi, hayvanatın ve nebatatın yaratılışında da yeryüzündeki mevcut fizikî ve kimyevî şartlar kullanılmıştır. Bazı insanlar, sadece dikkatlerini bu sebeplere teksif ettiklerinden, Rabbimin ilim ve kudretini nazara almadıklarından, bilim ve bilimsellik adı altında ateizme ve inkâra girmektedirler.

Hâlbuki biraz izan, idrak ve basiretleri olsa görürlerdi ki, tek tek her organım ve hücrem organlarınızdan ve hücrelerinizden farklı olarak yaratılmıştır. Elbette dış benzerlik bakımından; organlarımızı sadece isimleriyle alt alta yazıp topladığımızda, sanki birebir aynıymış ve her ikimiz de ortak bir atadan türemişiz gibi bir yanılgıya düşebiliriz. Sizin gözünüz var, benim de var; sizin parmağınız var benim de var; sizin mideniz var, benim de var... Bu şekilde saydığınızda aldanırsınız. Hâlbuki parmaklarınız sizin için en uygun olacak biçimde, mideniz de yine sizin için en uygun yapıda, kısacası bütün organlarınız bütünüyle birbiriyle uyum içinde, insan olarak hayatınızı sürdürmeniz için verilmiş. Bütün organlarım da birbirleriyle bir bütünlük içinde, maymun olarak hayatımı sürdürmem için verilmiş. Aynı şekilde başka hayvanlarla da benzer yönlerim pek çoktur. Aslana benzeyen kıllarım olduğu gibi, kuşlara benzeyen kan damarımdan, sürüngenlere benzeyen karaciğerimden veya kurbağaya benzeyen sinir hücrelerimden yahut balıklara benzeyen düz kas hücrelerimden vs birçok benzer yönlerden de bahsedilebilir. Hatta omurgasız hayvanlarla hareket, üreme ve beslenme gibi temel hususiyetler açısından veya bitkilerle oksijen alıp karbondioksit verme bakımından bir ortaklık kurulabilir. Bütün bu benzerlikleri, Allahın bütün canlıları çeşitli zenginliklerle süsleyerek sanatının bütün inceliklerini farklı seviyelerde ve boyutlarda göstermesi olarak görebilirsiniz. Tıpkı çok usta bir ressamın önüne aldığı büyük bir tablo üzerinde çalışırken, küçük fırça darbeleriyle aynı boyalardan farklı şekiller ve biçimleri tuvaline yerleştirmesi gibi, Rabbim de, aynı maddelerden elde ettiği farklı karışımlardan, sonsuz ilim ve kudretiyle, çok farklı plânlara sahip hayvan şubeleri içinde farklı türler yaratmıştır diyebiliriz. Aslında bundan daha normal bir şey de olamaz. Bu dünya yüzünde ve bu dünyanın şartlarına bağlı olarak yaşadığımızdan, Allah hepimize hayatımızı sürdürmemiz için gereken en uygun organları, en uygun biçim ve fonksiyona sahip olacak şekilde yerli yerinde yaratmış. Dolayısıyla bu dünyanın şartlarına uygun olarak, hayvanlar âleminde de belli grupları, belli bir temel tipe veya formata uygun yaratmış, ama her türde kendisine ait hususiyet mührünü de ayrıca vurmuştur. Meselâ omurgalılar olarak hepimiz belli temel organlara ve vücut kısımlarına sahibiz. Bununla beraber balıkların elini yüzgeç ve kuşlarınkini kanat şeklinde yaratırken, atınkini koşmaya uygun olan tek parmaklı olarak, yılanları ve bazı kertenkeleleri ise bacaksız bir şekilde yaratmış. Bu demek değildir ki, bunların bacakları işe yaramadığı için körelmiştir. Tam aksine, onlar bacaksız olarak, farklı bir sistem bütünlüğü içinde, farklı güzellik ve mükemmelliklere tercüman olmaktadırlar. Bir başka deyişle, yaratılış gayeleri farklıdır.

Meseleyi temelden aldığımızda, yaratılmış olan bütün türlerin her birinin genetik programının kendine has çok hususî bir şifreye sahip olduğu görülecektir. Dolayısıyla, bütün türlerin hücrelerinin çekirdeğinde bulunan DNA molekülü zincirini teşkil eden nükleotid adını verdiğiniz harflerle her canlı ayrı bir kitap olarak yazılmıştır. Nasıl ki, sizler 29 harfi kullanarak binlerce kitaplar yazıyorsunuz; Rabbimiz de, dört biyokimyevî harf diyebileceğimiz dört temel molekülü bir alfabe gibi kullanıp, sonsuz ilmiyle şifreleyerek, milyonlarca canlının yaratılışını ayrı ayrı kitaplar gibi programlamıştır. Nasıl ki kitaplarınızda benzer kelimeler, hatta benzer satırlar ve cümleler olur, yaratılmış canlılar arasında da benzer fonksiyonlar veya sistemler bulunabilmesi gayet normaldir. Bu durum aslında Yaratıcının ilminin ve kudretinin sonsuzluğu ile birlikte, O nun tek olduğunu da gösterir.

Aslında sizin bazılarınızın ille de benimle akrabalık kurma gayretinde oluşunuza hayret ediyorum. Bu uğurda bir sürü yalana, akılla telifi imkânsız yorumlara girmelerine şaşıyorum. Geçmişte yaşamış ve bugün nesli kesilmiş birçok hayvan türü gibi biz maymunların da geçmişte tarih öncesi çağlarda yaşamış bir sürü türümüz vardır. Bugün yaşayan goril, şempanze ve orangutanların büyüklüğünde olan, (hatta onlardan daha büyük olanlar gibi), yine bugün yaşayan lemurlar gibi çok küçük tiplerimiz de geçmişte yaşamıştı. Bunların bir kısmının nesli tükendi, bir kısmımız ise Allahın izniyle bugünlere kadar geldik. Şimdi bu nesli tükenmiş olan eski türlerimizin fosillerini buluyorsunuz, İşte bizim atalarımız! Maymunlarla aramızdaki geçiş formları! diye feryat ediyorsunuz. Birileri de çıkıp bunların gerçekte nesli tükenmiş maymun fosili olduğunu söylediğinde sahtekârlığa tevessül ediyorsunuz. Bir orangutanın çenesindeki diş çukurlarına insan dişini yerleştirecek kadar ileri tekniklere bile müracaat ettiniz. Zavallı fosile Piltdown Adamı diye isim verdiniz, ama sonunda onun da sahte olduğu anlaşıldı. Hele bazılarınızın hayal gücüne hayret ediyorum. Adamın biri tek bir tane diş fosili buluyor ve bunu da insanlara ata olarak takdim edebiliyor. Hatta bir dişten adamın hayali şeklini çizip, yanına bir de hanımının resmini yapabiliyor. Bunun da ismi Hesperopithecus haroldcooki oluyor. Biraz bana, biraz da size benziyor. Daha sonraki incelemelerde bu dişin bir domuza ait olduğu ispatlanıyor. Daha bunun gibi pek çok fosil, ya eksik yahut nesli tükenmiş maymun fosili veya bazı anomalilere sahip insan iskeletleridir. Bazen bizimle ille de akrabalık kurmak isteyenlerin, bu uğurdaki aşk ve şevklerine hayret ediyorum. Yılmadan usanmadan arayış içindeler.

Peki, bu insanların bizimle akraba olduklarını iddia etmelerinin ardındaki asıl maksat nedir? Muhal farz bizimle akraba olduklarını ispatlasalar ne kazanacaklar? Allah sizi yeryüzüne halife kılmış, mahlûkların en şereflisi mertebesine çıkarmış, buna rağmen niçin ısrarla daha aşağıya inmeye çalışıyorlar? Bunun temelde bir sebebi var: Allahın size yüklediği mesuliyet ve mükellefiyetten kaçmak... Eğer atalarının bizim gibi bir maymun olduğunu ispatlayabilirlerse, Allahın insana yüklediği kulluk ve bunun gerektirdiği ibadet külfetinden kendi akıllarınca kurtulmuş olacaklar. Vicdanlarını susturduklarını zannederek, bizim gibi hiçbir ahlâk endişesi, utanma hissi ve ceza korkusu olmadan her türlü ahlâksızlığı rahatça işleyebilecekler. Bütün bunları kolayca yapabilmek için de, Rabbimizi inkâr etmek gerektiğinin farkındalar. Biyolojinin cari kanunlarını tam tersinden yorumlayarak, sözde bilim yapıyormuş gibi bir havaya bürünüp, ateizme varmanın en kestirme yolunun evrim teorisinden geçtiğinin de farkındalar. Böylece kendilerini ilerici ve bilim adamı olarak lânse edip, diğer insanları ise gerici ve bilim düşmanı olarak kolayca yaftalayabilecekler.


Hâlbuki tesadüfî olarak kendi kendine bırakın bir hücrenin, bir protein molekülünün bile teşkil edilmesinin mümkün olmadığını ilmî araştırmalar gösteriyor. Adaptasyon, seleksiyon ve mutasyon gibi biyolojik mekanizmaların iş gördüğü, gerek ekolojik ve gerekse genetik bilim dallarının ortaya koyduğu hakikatleri, haddini ve maksadını aşacak şekilde tam tersi bir anlayışla yorumluyorlar. Bazı insanlar ise hilkat mevzuundaki bu çarpık anlayışın inkâra kadar varacağını göremiyorlar. Allahın evrim teorisine uygun olarak maymundan insanı yaratmasının ne mahzuru var? gibi yanlış bir soruyla yanlış bir hükme varıyorlar. Zira evrim teorisinin temeline oturtulan bütün biyolojik mekanizmalar tesadüfe ve şuursuz bir tabiata dayandırılmaktadır. Bir hücrenin tesadüfî kimyevî reaksiyonlarla kendi kendine oluştuğunu iddia ettikten sonra, bütün canlıların da birbirlerinden tesadüfî mutasyonlarla türediğini(!), acımasız ve şuursuz bir tabiî seleksiyonla canlıların plânsız bir şekilde yeryüzünden silindiğini, vasata uygun çeşitlere sahip yavruların dünyaya gelmesinde sebep olarak iş gören adaptasyonun ilahî bir kontrol ve takdir altında bulunmadığını, dolayısıyla da bir Yaratıcıya (haşa) gerek olmadığını vurgulamaktadırlar. Tabiî ki açıkça Allahı inkâr etmektense, böyle üstü örtülü bir şekilde, sözde bilimsel bir üslupla inkâr etmek kendileri açısından daha kullanışlı bir yol olarak görülmektedir. Zira Allah denemeyanılma gibi, aciz insanların müracaat ettiği bir tarzda yaratmaktan müstağnidir. İlmi ve kudreti sonsuz Yaratıcımız, tesadüfî mutasyonun rasgele ortaya çıkartacağı, ne olacağını bilmediği bir mahlûku önce yaratıp sonra beğenmedim, tekrar deneyeyim gibi bir acziyetten uzaktır. Milyonlarca canlının her birini tek tek ele aldığınızda hangisinde en küçük bir kusur görebiliyorsunuz? Tesadüfen ortaya çıkmış tek bir organ gösterebilir misiniz? Genlerde ortaya çıkan ve bize tesadüfî gibi görünen zararlı mutasyonların hikmetini anlayamayanlar, bu mutasyonların zamanla birikerek veya bazen de aniden tesadüfî bir şekilde mükemmel organlar ortaya çıkardığını ve bir canlı türünü başka bir canlı türüne dönüştürdüğünü iddia ediyorlar. Hâlbuki bu zararlı mutasyonlar bile tesadüfî değildir. Hastalıklara ve ölüme sebep olarak herhangi bir türün hiç durmadan çoğalmasına ve dünyayı istila etmesine engel olma gibi hikmetleri, ancak tabiata bütüncül bir gözle ve ibret nazarıyla bakanlar görebilirler.

Evrim teorisinin bu sözde bilimsel üslûbu sizleri aldatmasın. Bir kere; evrim teorisi denenmesi ve lâboratuarda tekrarlanması mümkün olmayan bir konudur, bu yüzden normal bilimin sahasına girmez. İkinci olarak, yanlışlaşmaya açık değildir. Siz ne söylerseniz söyleyin, hangi şekilde çürütürseniz çürütün, her zaman yeni bir yorumla yine üste çıkarılmaktadır.

Sadece yürüyüşünüz ile yürüyüşümü karşılaştırsanız bile, bel ve kalça anatomimiz bakımından gösterdiğimiz farklılıklar için saatlerce konuşmam gerekir. Vücut kıllarımızın dağılımı, el ve ayak şekillerimiz, ağız, burun, kulak ve alın yapımız zaviyesinden karşılaştırmaya kalktığınızda ise hiç içinden çıkamazsınız. Beni en çok güldüren bir husus da, bazı kuyruklu türlerimizin zamanla kuyruklarının köreldiğini, beyin hacmimizin büyüdüğünü ve sonra da alet kullanmaya başlayarak insanlaştığımızı söylemeniz. Beyin gibi karmaşık bir organı Rabbim her hayvanın ihtiyacına göre belli fakültelerle teçhiz ederek yaratmış. Milyarlarca sinir hücresini bir araya getirerek hususî merkezler teşkil ettirmiş. Bu merkezler de her hayvanın ihtiyacı kadar görme, koklama, işitme, hissetme gibi kabiliyetleri gösterir. Ayrıca insan olarak hususî lâtifeleriniz, kalbî hayatınız, vicdanî ve manevî boyutunuzu yönlendiren şuurlu bir ruhunuz var. Beyniniz de bütün bunlara uygun hafıza, öğrenme, konuşma gibi merkezlere sahiptir. Kısacası beyniniz ile beynim arasında kıyas kabul etmeyecek ölçüde farklılıklar var. Buna rağmen bazılarınız hâlâ, beynimin zamanla insanlaştığından bahsedebiliyor. İnadın bu kadarına da pes doğrusu! Bazılarınız da omurganızın sonundaki kuyruk sokumu kemiğine ve kör barsağınıza takılmış! Bunlar işe yaramazlarmış, bizden size geçen kalıntı organlarmış? Bu görüşler 50 sene önceki hikâyelerdi, artık modası geçti! Anatomicileri dinlerseniz, kuyruk sokumu kemiğinin oturak kasları ve dışkılama fonksiyonu için ne kadar önemli olduğunu, bilhassa hanımlarınızın doğum yapması esnasında oynadığı hayatî rolü görürsünüz. Düşüp de kuyruk sokumu kemiğini kıranların, nasıl iki de bir tuvalete taşındıkları da ayrı bir sıkıntı. Kör barsağın, sindirim sistemindeki immün sistem fonksiyonları ve lenfosit üretimi için ne derece mühim bir fabrika olduğu, bağırsak enfeksiyonlarındaki rolü bazılarının dikkatini hiç çekmiyor. Vücudunuzda işe yaramaz organ arayacağınıza Allahın yarattığı bu muhteşem makinenin parçaları arasındaki tenasüp, ahenk ve hikmet gibi hususları araştırsaydınız, insanlık için faydalı birçok keşfe imza atabilirdiniz.

Rabbimin üzerimde gösterdiği yaratılış hikmetlerinden, enteresan hususlardan ve isimlerinin tecellilerinden bahsetme niyetiyle konuşmaya başladığım halde, ister istemez aramızdaki hilkate ait bu probleme ve biraz da hissiyatıma takılıp mevzuu uzattım. Sizler birçok bakımdan hususen insanî meziyetlerinizle, benden ve bütün hayvanlardan üstün olduğunuz ve yeryüzünde çok şerefli bir mevkii işgal ettiğiniz halde, Allahımız'a kulluk yapmamak için ortaya attığınız bu yanlış teori ve hurafelerle zihninizi bulandırmanıza dayanamadım. Aman ne olursunuz, kendinize geliniz, Rabbimin size gönderdiği Peygamberiniz (sas)'in kıymetini biliniz; bütün kâinatın fihristi olan Kurânınız'a eğiliniz, ondaki ayetleri tefekkür ediniz! Yol varsa işte budur. Sakın benimle akrabalık kurmaya kalkmayınız, sonra siz zararlı çıkarsınız ve son pişmanlık da fayda etmez. Ben bir kilo muz yiyip, bir ağaç tepesinde uzanacak bir dal bulduğumda veya yavrularımla baş başa kaldığımda mutlu olur, Rabbime şükrederim. Fakat siz vicdanınızdaki inanma hissinizi ve fıtratınızdaki kulluk arzusunu susturamazsınız. Beyninizde mevcut fakültelerin ve kalbinizdeki lâtifelerin, siz Rabbime inanmadan mutmain olması mümkün değildir. Hayvan gibi de huzurlu olamazsınız. Çünkü istikbali düşünmeniz, geçmişteki pişmanlıklarınız ve yaşadığınız anın sıkıntıları sizi rahat bırakmaz

Vücutlarımız bakımından kısmî ve zahirî bir benzerliğe sığınarak kendinizi hayvan sınıfına sokamazsınız. Bu Allah'a karşı bir hakaret olur. Sahip olduğunuz yüksek ruhî meziyetlerinizi inkâr edemezsiniz. İnkâr etseniz de, O her şeyi görüyor ve biliyor. Nasıl olsa hesap vereceksiniz. Gerisini siz bilirsiniz.
Ekleme Tarihi: 04.06.2006 - 21:36
Bu mesajı bildir   Suqunet üyenin diğer mesajları Suqunet`in Profili Suqunet Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1191 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
VuSlaT_ZaMbaK (40), HAMAS (41), cilekesh (34), Umuda_Dogru (35), muhammed yakub (53), -selenay- (38), kiciman (53), -Dushi- (37), melike_ (44), 271277sedat (47), katade_58 (42), samimikul (52), sansarselim (39), omerbicak (47), rajaahmet (48), BETÜL SULTAN (44), Toprakkiz (38), perteviyat (54), azra aksu (51), esiir (47), eminem (44), cihann4 (41), merve987 (38), ceylan (43), byberk (39), mehmetaliakti (45), serkanberber20 (50), FTK (38), p.celik (39), keklik (38), nazan (38), GREY (54), ketcapm (39), faruk1987 (37), semanurnl (54)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.63555 saniyede açıldı