0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » DENEME TAHTASI » Birakip Gidecegiz

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 4 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
Birakip Gidecegiz

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 



Bir gün...
Belki de dünyayı en çok sevdiğimiz bir gün...
"Sonsuz bir davet" alacağız.
Kalbimiz yanımızda...
Kalıp adına ne varsa... burada bırakıp gideceğiz.

O zaman şunu diyeceğiz kim bilir: "Şöyle keyifli keyifli kaç nefes alabildim? Ne de geçici imiş dünya! Böyle birdenbire mi bitecekti her şey? 'Hızlının hızlısı bir yer'in adı mıymış o geçici hayat?"

Bir ağaç dikip gitmişsek eğer, belki de gölge olacak orda. Ağacın meyveleri gelecek belki de önümüze. Bir çocuğun tebessümünü çoğaltmışsak, koşup gelecek çocuk yanımıza: 'İşte bu amca/teyze elime bir şeyler tutuşturmuştu.' diyecek. Okuduğumuz ne kadar hoş cümle varsa hepsi hece hece "ışık" olacak mı; olur! Düşer önümüze, aydınlatır yolumuzu. Bir kirazı yerken, şöyle kulpundan tutup, bir çamurun nasıl olup da kiraza dönüştü(rüldü)ğünü düşünmüşsek... Hoşuna gidecek Sanatkârlar Sanatkârı'nın... "hoş geldin"ini duyacaksınız. Çamuru kiraz, elma, karpuz, portakal ve saire yapanı göreceksiniz.

Bir bardak su verene teşekkür insanlığımızı küçültür mü? Olmaz der içiniz dışınız, olmaz! Suyu taşların, toprakların arasından çıkarıp gönderene teşekkür de... insanı insan yapar, işte!

Baki:
"Minnet Hüda'ya devlet-i dünya fena bulur;
Baki kalır sahife-i âlemde adımız." der. Der ve minnetin adresini verir.

Dünya Devleti'ni bırakıp bırakın gidenler bıraktıklarını kime bıraktı! Bütün "yığdıklarımız" burada kalmıyor mu? Taştı, topraktı, altındı, evdi, yalıydı, halıydı... Hepsi, hepsi O'na bırakılmıyor mu? Onun ihtiyacı yok ki ama... En büyük vâris O demek ki.

Şu, Ahmet'ten Mehmet'e; ondan ötekine de... Daha sonra?
Daha sonrası gerçek Vâris'e...
Öyle ya... Kimin malını kime bırakıyorsun? Bizimkisi sözde vârislik. Bu geçici vârisliğimizin aynasında/n gerçek Vârisi görmek aslolan.
Başka ne ki?

Öyle; aldanmamıza, üzülmemize gerek kalmıyor o zaman. Nerede benim mülküm, nerede samur kürküm diye hayıflanmanın gereği var mı?
Ara sıra müsekkine ihtiyacımız var. Hapishane gibi mesela. Gidip oralara hürriyetin ne olduğunu anlamak için.
Hastaneye bir de... 'Oh, sağlığım yerinde!' diye.... Aynada kendinize bakıp bakıp: Ne zenginmişim!' demek için. Hoşluğun, nefes almanın, ayağımızın yere bastığının daha nelerin farkında olmak için.
Sonra? Sonrasını anlatmak o kadar kolay değil. Kolay değil 'lezzetleri acılaştırıp tahrip edeni/ölümü' günde defalarca düşünmek. Düşünmek ve arada bir "Ölüler Ülkesi"ne gidip gelmek. Onlar da nice şeyleri ve kimilerini bırakıp gitti.

Biz de bırakıp gideceğiz.

Gözümüz arkada niye kalsın!
Vârislerin Vâris'ine bırakıp gideceğiz.
Endişemiz, korkumuz... cehaletimizdendir.

Ali HAKKOYMAZ

Ekleme Tarihi: 17.07.2008 - 23:45
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
halk yolcusu su an offline halk yolcusu  

1504 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 28.05.2008
En Son On: 07.08.2009 - 22:12
Cinsiyeti: Bayan 
Biz de bırakıp gideceğiz.

Gözümüz arkada niye kalsın!
Vârislerin Vâris'ine bırakıp gideceğiz.
Endişemiz, korkumuz... cehaletimizdendir.


Ekleme Tarihi: 17.07.2008 - 23:55
Bu mesajı bildir   halk yolcusu üyenin diğer mesajları halk yolcusu`in Profili halk yolcusu Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Te$ekkürler Elinize Saglik Kardesim


Ölümün Zamansızlığında Bir Tenezzüh
Mehmet Öztürk

Yine ansızın yakalandım yağmura... Hoş, hep böyle oluyor ya zaten Oysa sakinsakin başı dumanlı yürümekteydim şehrin varoşlarında Kimseye iliştiğim de yoktu Neden sonra omuzumun üşüdüğünü hissederek irkildim. Saçlarım ıslanmış, elbiselerim sırılsıklam olmuştu. Ayakkabılarımın rengi çamurdan seçilemiyordu... Etrafıma bakındım; şu köşedeki çocuk, olmayan elbiseleriyle açık yerlerini örtmeye çalışıyordu. Ötede parkta oturan bir adam, gözlükleri ve uzunca cevizden bastonuyla tıpkı dedemi andırıyordu... Hareketsizdi ve yağmur bardaktan boşanırcasına, belki ihtiraslarına mağlup insanları paklamak için, belki de zamansız yağışıyla akıl sahiplerine bir ders vermek için, hınçla yağıyordu. Ve parktaki adam, sanki ihtiraslarına mağlup olanlardanmış da paklanmak istiyormuşçasına göğsüne, gözlüğüne ve bastonuna büyük bir sükünetle konuk ediyordu yağmur taneciklerini... Hey! Ben neden ıslandım? Burası neresi?

Parktaki adamın uyuyor olabileceğini düşünüp, onu uyandırmak için parka doğru yürümeye koyuldum... Yetiştim, oturdum yanına... Ellerimi omuzuna dokundurdum nazikçe... Sallandı ve ben konuşmaya başladım: “Rahmet yağıyor değil mi dede? Bak insanlar nasıl da kaçışıyorlar; sanki gökten gülle yağıyor. Halbuki Yaratıcı; tarlaları, hayırları, otları, kuşları, çimenleri, zambakları, papatya, kelebek ve laleleri unutmadığını ihtar ediyor yağmur damlalarıyla, değil mi? Sen biliyorsun bunları. Bildiğin için olsa gerek; rahmetin kollarına bırakıyorsun kendini büyük bir teslimiyet ve sükunetle... Yoksa yanılıyor muyum dede?Hıı? Söylesene!” Tam bu esnada adamın gözlüklerinin biraz öne kayması sonucu gözlerini hala açmadığını gördüm... Baston da yere düşmüş, çamura bulanmıştı. Kaldırıp bulduğum bir kağıt parçasıyla temizledikten sonra, tekrar düşmemesi için dedenin elleri arasına tutuşturdum bastonu... Buz kesilmişti neredeyse elleri... Acıdım. Uykusunun böyle derin olmasına şaşırarak, düşmek üzere olan gözlüğünü de düzelttikten sonra, dedeyi kendi haline bırakıp oradan ayrıldım.

Sonradan hissettim ıslaklığı birden. Yağmur hızlanmış, ben de hayli ıslanmıştım. Sağa koştum, sola koştum... Dam arası, köprü altı, otobüs durağı aradım boş yere... Çaresiz ben de bıraktım kendimi yağmurun kollarına. Benim için çaresizliğin ne de tabii olduğunu düşünerek bilmediğim yöne doğru yol almaya koyuldum.

Caddeler, karınca ordusunu andırırcasına hıncahınç dolu caddeler, ölümü hatırlatırcasına bomboş kalmıştı. Tek tük geçen arabalar ve belediye otobüsleri, burasının ölü bir şehir olmadığını ispatlamak istiyormuşçasına gürültü çıkararak geçiyorlardı sadece... Yanımdan geçen arabalardan birisi “benimle alay ediyor” intibaını uyandırarak, çukurda birikmiş yağmur sularından beni nasiplendirmeden edemedi.Söylendim arkasından.

O da ne!? Gaipten ses mi duymaya başladım yoksa?Etrafıma bakındım.Daha dikkatlice,bir kere daha...”Ha zavallı kadın sen miydin?Ne işin var senin burada?Evine,çoluğuna,çocuğuna gitsene.Ne oturuyorsun yağmur altında?Yoksa sen de!?Hem üzerinde oturduğun taş parçası soğuk değil mi?Soğuk alırsın sonra.Çocukların merak etmesinler seni...”

Hayır, kendimi kandırıyorum mihverine tahtımı kurup oturduğum yalanımla. Bunu, yalanımın doğru olmadığını ihtar eden bakışlarından anlıyorum kadıncağızın. Evlat, oğul, torun, yuva... Bu terimler bu kadına ne kadar da yabancı.

Zavallı kadın, yoksa sen de mi benim gibisin... Yok değil mi sığınacak bir yerin? Neden üzerinde bir şey yok... Ellerin de titriyor. Hayır, bunların hiçbirini söyleyemedim... Belki de utançla, bilmiyorum o zaman neler hissetmiştim! Bana uzatılan ve soğuktan titreyen ele; cebime daldırınca ne bulduysam cebimde, olduğunca teslim edip, tüm bu olanlardan dolayı suçlu benmişim vehmine kapılarak, sessizce uzaklaşmaya başladım. Ama insanın bir düşmandan, bir hayvandan, bir beladan kaçar gibi kaçması mümkün mü kendinden?

Hissiz, zavallı ben, bulanık duygularla devam ettim yoluma. Kadından uzaklaşırken; sesinin geldiği son yere kadar “Allah senden razı olsun yavrum” cümlesini işittim. İçinde “Allah” lafzı geçen kelimelerin armonisi ne hoş geliyor insana.

Ben artık iyiden iyiye üşümeye başladım. Dişlerimin takırtılarını kalbimin ritmine uydurdum. Gideceğim yeri bilmiyorum. Adımlarımı da ritmikleştirerek dekora uydurdum, yürüyorum...

Hey, şu adamlar ne götürüyorlar omuzlarında? Bezlere sarılı bu şey tabut değil mi?

Eyvah, o an neler geçmiyor ki aklımdan?

Koşuyorum parka. Hani şu köşedeki park... Nerede o yaşlı adam? Gözlerimin tüm arayışları boşuna... Bankın önünde, cevizden baston çamura düşmüş, ışıldıyor.Gözlükse birkaç adım ötede, camı çatlamış... Belli ki, çamurdan onu fark edemeyip, yanlışlıkla üzerine basmışlar.

Eyvah! İçimde bir sıkıntı. İrademe hakim değilim artık; kaçar adım sürükleniyorum yaşlı kadına doğru... Yaşlı kadın.. para verdiğim kadın., arkamdan “Allah razı olsun” deyip duran kadın. Koşuyorum ve ani bir fren!.. Bu gece rüyadayım sanki... Sanki bu gece ilk ve son kez sınıyor beni Yaradan... Sanki ben bu ninenin çocuğuyum...

Zavallı kadın ,oturduğu taşın üzerinden düşmüş...Sol tarafı omuzlarına kadar çamura batmış,gözleri açık ama, buhar yükselmiyor ağzından...Verdiğim paralar hala elinde...Sımsıkı tutmuş.Uzanıyorum ellerine...İrkilmek kelimesi artık bayağı geliyor...Aynı parktaki adamınki gibi,buz kesilmiş.Büyük bir gayretle kaldırıp tekrar oturtuyorum taşın üzerine...Para hala sağ elinde...Sımsıkı tutmuş.Devriliyor bedeni...Anlıyorum anlamam gerekeni.”Çaresiz”kelimeside oldukça bayağı ve yavan geliyor artık...Bırakıyorum yağmurun şarıltıları arasında onu.

Köşedeki çocuk...Şükür devrilmemiş..gitmiş anlaşılan,ortalarda görünmüyor.Sadece bir düğme duruyor az önce oturduğu yerde.

Şimdi daha yalnızım...

Yaşlı amca,zavallı kadın,sefil çocuk...Hepsi gittiler,zamansız,habersiz...Tek tesellim ,yaşlı amcadan kalan bir tarafı çamurla kirlenmiş ceviz baston ve camı çatlayan kalın çerçeveli gözlük.Bir desıranın bana da geleceğini hatırlatan ve doyasıya beni paklayan yağmur...Çevremde kimseler yok artık...Buralara zaten hiç araba da uğramaz.Hava da kararmaya başladı.Yağmur hala yağıyor.Ben yaşlı kadının hala üzerine oturduğu taşı yokluyorum...Tuhaf hislerle üzerine yerleşiyorum;elimde,yaşlı amcanın bastonu,gözümde onun kırık gözlüğü...

Doyasıya ıslanıyorum,öksürüyorum,hasta mı oldum ne?!Artık hiçbirşey düşünmüyorum,yağmurun zamansızlığından başka...Hem üşümüyorum da.

Ekleme Tarihi: 18.07.2008 - 02:16
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
halk yolcusu su an offline halk yolcusu  

1504 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 28.05.2008
En Son On: 07.08.2009 - 22:12
Cinsiyeti: Bayan 
Doyasıya ıslanıyorum,öksürüyorum,hasta mı oldum ne?!Artık hiçbirşey düşünmüyorum,yağmurun zamansızlığından başka...Hem üşümüyorum da.
mevla razı olsun
Ekleme Tarihi: 18.07.2008 - 14:58
Bu mesajı bildir   halk yolcusu üyenin diğer mesajları halk yolcusu`in Profili halk yolcusu Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1291 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
zelil-i hakisar (42), veritas1905 (42), skesman (49), karakiz06 (44), manayli (42), orhan86 (38), ezel (39), ezel1985 (39), tamteslim (47), esranur (40), Mavzer986 (41), Cicek06 (49), ay-isiginda-sak.. (38), dayi120 (), micnatis (45), celo1903 (43), 2ebu2 (52), a.yasin (49), fedakar (49), adnancaglayan (54), muco (41), Lear (43), MUSTAFA TIRA&TH.. (61), bu_rak (29), engizli (), meryem feyza (33), rkocabas (58), Mavilim (38), Kerimhan (40), BeYaZ vE sIyAh (33), halim (), trabzonlu (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.81555 saniyede açıldı