0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Su savaşları başlıyor

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 5 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Maksat kelam olsun su an offline Maksat kelam olsun  
Su savaşları başlıyor

1463 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.03.2007
En Son On: 09.05.2011 - 10:25
Cinsiyeti: Erkek 

İstanbul'a getirilmesi planlanan Melen suyunun "buharlaştığı" açıklanırken, özel şirketler kaynağı buluyor ve devletten kiralayıp, paketleyip satıyor.




.Birleşmiş Milletler "Su, insan hakkıdır" diyor ama, Türkiye'de suyun arsenikli ya da pis olması bir yana, musluktan akması bile mucize sayılıyor. Öte yandan "paketlenmiş su pazarı" hızla büyüyor. Devlet kamu hizmeti olarak vatandaşın musluğundan akıtacak su bulamazken, örneğin milyonlarca lira harcanarak İstanbul'a getirilmesi planlanan Melen suyunun "buharlaştığı" açıklanırken, özel şirketler kaynağı buluyor ve devletten kiralayıp, paketleyip satıyor. Enerji Bakanı Hilmi Güler akarsuların da özelleştirilmesinin gündemde olduğunu açıkladı. 2009 mart ayında İstanbul'da yapılacak Dünya Su Forumu'nun konusu "suyun özelleştirilmesi." Bolivya ve Hindistan örneklerin suyun özelleştirilmesinin vahim sonuçlarını gösteriyor. Bolivya'da suyu özelleştiren devlet, halkın yağmur suyu biriktirmesini bile yasakladı. Hindistan'daki suyun sahibi de akarsuyu polis gücüyle koruyor, "su hırsızlarına" karşı. Bir yanda susuzluk, diğer yanda "özel su"...

Dünyada insanların yüzde 5'i paketlenmiş su kullanıyor. Türkiye'deki paketlenmiş su pazarının 2008 bütçesinin 10 milyar litreye ulaşacağı, mali boyutunun 1 milyar 300 milyon YTL olacağı belirtiliyor. Günde 400 bin damacana suyun tüketildiği İstanbul ise, su pazarının yüzde 80'ini oluşturuyor.

Türkiye'de paketlenmiş su pazarı her yıl yüzde 10 büyüyor. 300'e yakın damacana, 100'den fazla pet şişe üreticisi var. Pazar payı Nestle'nin yüzde 29, Coca Cola'nın 18.4, Danone'nin 10.5, Yaşar Holding'in 13.7, Aytaç'ın 14.3. Piyasanın yüzde 70'i ise yabancı şirketlerin...

SU KAYNAKLARI KİRALANIYOR

Su şirketleri, su kaynağını işletmek için devletten "işletme ruhsatı" almak için başvuruyor. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, su kaynağının bulunduğu bölge orman alanı içindeyse Orman Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ayrı ayrı onay verdikten sonra, Maliye Bakanlığı'na parası yatırılıp su kaynağı kiralanıyor.

500 litre/saniyenin üstündeki kaynaklar Devlet Su İşleri envanterinde yer alıyor. 500 litre/saniyenin altındaki kaynaklar Devlet Su İşleri'nin envanterinde olmadığı için, kişi veya şirketler kendileri "kaynak" bulup, bu kaynağı Maliye Bakanlığı'ndan kiralıyorlar. Kaynağın etrafına şişeleme tesisi yapılıyor, Sağlık Bakanlığı da "kaynağında örnek alma" (sample) yöntemiyle denetim yapıyor.

Paketlenmiş su sektörü dünyada da hızla büyüyor ve özellikle azgelişmiş ülkelerde buna ek olarak akarsular da özelleştiriliyor. "Özel su", kuraklık ve susuzluk sorunu karşısında çözüm mü, yoksa sorunun daha da büyümesine mi yol açacak? NTVMSNBC'nin konuştuğu uzmanlar, paketlenmiş suyun kısıtlanamayacağını, parası olanın "su" alabilmesinin önüne geçilemeyeceğini söylüyor, ama devletin üzerine düşen görevleri hatırlatıyorlar.

ANKARA'DA ÇEŞMEDEN BİRİNCİ SINIF SU AKARDI

Su Stratejileri Uzmanı Dursun Yıldız, Çevre ve Orman Bakanı'nın "7 şehirde çok büyük oranda acil su temini ihtiyacı" açıklamasından sonra, paketlenmiş su sektörünün daha da büyüyeceğini söylüyor. "3 sene önce Ankara'nın çeşmelerinden birinci sınıf su akardı. Şu anda akan su, yapılan analizlere göre, ikinci sınıf su" diyen Yıldız, bu suyu içmek istemeyenlerin de hızla büyüyen "paketlenmiş su" almaya başladığını anlatıyor. Halkın hazır su almaya yönlendirildiğini söyleyen Yıldız, talep hızla artınca, denetim zaafının da büyük bir sorun olarak ortaya çıktığına dikkat çekiyor.

BELÇİKA'DA SU ANAYASAL HAK

Suyun bir insan hakkı olduğunu vurgulayan Yıldız, Belçika gibi bazı ülkelerde bu hakkın anayasada yer aldığını, her insanın yaşayabilecek oranda suya sahip olmasının anayasal garanti altına alındığını söyledi. Türkiye'nin de bu hakkı tanıması gerektiğini vurgulayan Dursun Yıldız, NTVMSNBC'ye şunları söyledi:

"Suyu bir insanın yaşaması için doğal ve vazgeçilmez bir hak olarak ele alırsak, bir insanı bundan mahrum bırakmanın mümkün olmadığını düşünmek zorundayız. Su, sosyal devlet anlayışıyla, alabildiğince düşük bir fiyatlandırmayla toplumun tüm kesimlerine sunulması gereken bir kamu hizmetidir. Eğer bunu bu hizmet anlayışının dışına çıkartıp ticarileştirirseniz, bu kısır döngüyü daha da genişletirsiniz.

AYŞE TEYZE NE YAPACAK?

"Yapılması gerek, su konusuna kamu hizmeti yönetimi anlayışıyla bakmak. Çünkü bu kadar yaşamsal olan bir doğal kaynağı ticari alana koyup da bunun üzerinden kâr etme sistemi, birçok kişinin suya ulaşma hakkını engelleyebilir. Yani şu anda olduğu gibi. Açıkça soruyorum, eşinden kalan 300 YTL maaşla Ayşe Teyze gecekonduda nasıl geçinecek? Bu paranın yüzde 20'sini suya nasıl yatıracak? En azından Ayşe Teyze'ye içmesi ve kullanması için sürekli ve güvenilir su sağlama zorunluluğu olmalı. Belçika gibi bazı ülkeler suyun bir insan hakkı olduğunu ve her insanın yaşayabilecek oranda suya sahip olması gerektiğini anayasalarına koyuyorlar. Biz de Türkiye'de hazırlanan Su Yasa Tasarısı'na suyun bir insan hakkı olduğunu koymak ve gereğini yapmak zorundayız. Türkiye'deki su yönetimi, geçmişteki merkezi yapılanma sistemiyle bugünkü yerelleşme arasında bir yere sıkıştı. Bu sıkışmışlıktan kaynaklanan idari, teknik, planlama, inşaat ve yatırım açısından sorunlar yaşıyor."

SU YASASI NEDEN ÇIKMIYOR?

DSİ'nin eski hukuk müşavirlerinden Özdemir Özbay, paketlenmiş su sektörünün büyümesinin kentlerdeki içme suyu sorununa çözüm olmadığının altını çiziyor. Su yönetiminin üniter olması gerektiğini vurgulayan Özbay, eskiden kamuya ait suyun tek merkezden, Devlet Su İşleri'nden yönetildiğini, oysa şimdi yerel yönetimlere bağlandığını söylüyor ve sorunun burada başladığını belirtiyor. 2006 yılı başında AB direktifleri ve 11 ülkenin su kanunları dikkate alınarak hazırlanan Su Yasası Tasarısı'nın, 2006 sonunda yürürlüğe geçirileceği sözü verildiğini hatırlatan Özbay, ancak tasarının Enerji Bakanlığı'ndan öteye geçemediğini, bunun anlaşılabilir olmadığını söylüyor.

MELEN'İN SUYU NASIL BUHARLAŞIYOR?

Susuzluk sorunu büyüdükçe, yerel yönetimler arasında su savaşı başladı. İstanbul ve Kocaeli büyükşehir belediyeleri arasında Sapanca'nın suyu için başlayan kavga, mahkemede. İstanbul, Melen'in suyunu getirmek için proje hazırlayıp milyonlarca dolar harcadı. Ama bir "talihsizlik" oldu. Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş, Melen'in kuruduğunu, barajlardaki suyun buharlaştığını söyleyip "Tehlikeli çizgideyiz" açıklaması yaptı. Oysa Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık'a göre bu durum "kader" değil; barajdaki suyun buharlaşması tüm dünyada karşılaşılan bir sorun ve çaresi de var. Atalık, dünyada buharlaşmayı önlemek için, suyun üzerine solüsyon konduğunu ya da yüzer cisimler koyduğunu söylüyor, Melen için bu yöntemin düşünülememiş olması nedeniyle şaşkınlığını gizlemiyor.

ÇİFTÇİ BORÇ KARŞILIĞI HAPİS CEZASI İÇİN TORPİL ARIYOR

Mayıs ayında yap-işlet-devret ile DSİ'nin kimi görevlerinin değiştirilmesi hakkında bir kanun çıktı. Kanun sulama yatırımları ile ilgili borçların tahsiline ilişkin. Atalık'a göre, bu kanunla sulama işi artık özel şirketlere verilecek. Enerji Bakanı'nın söylediği gibi akarsular da özelleştirilirse, şirket, tarlaya su saati takacak. Oysa bugün borcunu ödeyemeyen çiftçi, kış aylarında cezaevine girmek için torpil arıyor. Şimdi bir de su parası çıkınca, altından kalkamayacak.

VE DÜNYA SU KONSEYİ İSTANBUL'A GELİYOR

2009 mart ayında, Dünya Su Konseyi üyeleri, önemli kararlar için İstanbul'a geliyor. 5. Dünya Su Forumu, İstanbul'da toplanacak. Türkiye, Forum organizasyonuna katılım anlaşmasını, TBMM'den şubat ayı başında çıkan kanunla onayladı. Ve Türkiye'deki Dünya Su Forumu toplantısının gündemi suyun özelleştirilmesi. Suyun artık çokuluslu şirketlerin eline geçeceğini, su savaşlarının başladığını söyleyen Atalık, Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon'un şu sözlerine dikkat çekiyor: "İnsanlar su faturasına cep telefonu kadar ödeme yapmaya razı olursa hiçbir sıkıntı kalmayacak. İnsanlar cep telefonu kullanmadan da yaşabilirler, ama su kullanmadan yaşayamazlar. Arabaların vergilerine harcadığımız vergilerin yüzde 5'ini suya harcamazsak su sorununu çözemeyiz."


Kaynak: Yasemin Arpa / NTV

Ekleme Tarihi: 17.07.2008 - 10:47
Bu mesajı bildir   Maksat kelam olsun üyenin diğer mesajları Maksat kelam olsun`in Profili Maksat kelam olsun Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 

Yeni savaşlar geleceğin petrolü sudan mı çıkar?
(Radikal)
Bugün 1.5 milyar dünyalı temiz içme suyundan yoksun. Su hayatın kaynağı ama ona erişmek için önce paraya sahip olmak gerekiyor. Somut olarak 'susuzluk'la tanışan Türkiye de en pahalı doğal kaynak yüzünden köşeye sıkıştı. Çözüm olarak ortaya atılan suyun özelleştirilmesi, sıkıntıyı gerçekten giderebilir mi? Meseleye kafa yoran yerli ve yabancı uzmanlara fikirlerini sorduk
Milyonlar yeni çağın petrolü için ölüyor
Dünyanın yüzde 97'si suyla kaplı. Ancak bu miktarın büyük çoğunluğu kirli ve tuzlu olduğu için sadece yüzde 2.8'i kullanılabilir durumda.
Bu kısıtlı temiz suyun da yüzde 2'lik kısmı kutuplarda, 16 kilometre kalınlığında buz kütleleri halinde... Yani dörtte üçü sularla kaplı olan Dünya gezegeninde kullanılabilir su, ancak yüzde 0.8'lik oranda.
20. yüzyılda dünya nüfusu geçmişe oranla üç kat, su kullanımı ise yedi kat arttı. Bu artışın nedeni, sosyoekonomik kalkınmaya bağlı yaşam tarzındaki değişiklikler. Sanayileşme, su kullanımını tüm insanlık tarihi boyunca daha önce hiç görülmemiş bir seviyeye çıkardı. Bu artışla birlikte su kullanımındaki alışkanlıklar, olması gerekenin aksine bir şekilde, verimli yönde gelişmedi.
Su, canlı yaşamı için en temel ihtiyaçlardan biri. Ancak su kaynaklarının artan nüfusla birlikte tükenmeye başlaması ve temiz suya erişimde yaşanan sorunlar, 'su yoksulluğu' olarak tarif edilen bir olguyu ortaya çıkardı. Öte yandan neoliberal politikaların bir yansıması olarak su, bir 'meta' olarak görülmeye başlandı. Yani artık satılabilir bir mal haline geldi.
Öyle ki uluslararası arenada su meselesi, enerjinin paylaşımı kadar önemli bir soruna dönüştü. Suyu metalaştıran yaklaşım sonucunda da yepyeni bir kavramla tanıştık: 'Suyun özelleştirilmesi'.
'Yap-işlet-devret' modeli
Türkiye'de de susuzluk ve kuraklık tehlikesini yanı başında hisseden siyasiler şimdi soruna bir çözüm bulma yarışında. Önerilen çözümlerden biri de özelleştirme... Hükümet yetkilileri, bu su sıkıntısı sürecinde suyun özelleşebileceğinin sinyallerini vermeye başladı.
Geçtiğimiz ayın popüler tartışma konularından biri, yetkililer tarafından nehirlerin özelleştirileceğine dair yapılan çeşitli açıklamalardı. Enerji Bakanlığı'nın mücadelede seçtiği yöntemlerden biri buydu.
Hükümetin planı, kapıya dayanan su krizini çözmek için akarsu ve göletleri 'yap-işlet-devret' modeliyle özel sektöre açmak... Burada bahsedilen özelleştirme tipi, 'kamu-özel sektör ortaklığı' diye adlandırılan kısmi özelleştirme. Yani suyun kamusal mülkiyeti saklı kalmak koşuluyla hizmetin sağlanması ve dağıtılmasında özel sektörün rol alması önerilmekte.
Özelleştirmeyi savunanlara göre, su hizmetinin yaygınlaştırılması için hükümetlerin gerekli sermayeleri yetersiz kalıyor ve bu boşluğun şirketler tarafından doldurulması gerek.
Yani diğer kamu alanlarında olduğu gibi devlet, hantal yapılanma, kaynaksızlık ve yolsuzluk gibi nedenlerle su işini becerememekte...
İşte bu noktada şu soru akla geliyor: Özelleştirme, kalite ve verimlilik açısından su dağıtımında yarar sağlar mı?
İştah açan bir pasta
Bugün dünya nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 5'inin kullandığı suyun yönetimi, ulusötesi şirketler tarafından yapılmakta. Bu şirketlerin yıllık gelirleriyse, şimdiden dünya petrol ticaretinin yıllık gelirinin yarısına ulaşmış durumda. Dikkat edilmesi gereken nokta, suyun satışından elde edilen bu devasa gelirin dünya nüfusunun yalnızca yüzde 5'inden elde ediliyor olması.
İşte bu durum, su özelleştirmesini, iştah kabartan bir pasta haline getiriyor.
Zaten kısıtlı olan su kaynaklarının yönetilmesinin özel şirketlerin eline bırakılması, politik aktivistler ve akademisyenler tarafından şüpheyle yaklaşılan bir konu.
Konu hakkında çalışan birçok uzmana göre, su hizmetlerinden elde edilecek gelirin kamu finansman mekanizması içinde kalması, böylece hizmetin sürekliliği ve genişletilmesi için kullanılabilir kılınması çok önemli.
Bunun için de su hizmetlerinin, özel şirketler değil, kamu kurum ve kuruluşları tarafından görülmesi gerekiyor.
Özel su sektörünün yüzde 45'i çokuluslu iki şirketin elinde bulunuyor. 100 ülkede etkinlik gösteren Vivendi-Generale Des Faux ile 130 ülkede etkinlik gösteren Suez-Lyonnaisse Des Faus.
Bu haber hazırlanırken, konu hakkında her iki şirketin de görüşlerine başvurduk, ancak olumlu veya olumsuz, hiçbir yanıt alamadık.
2009'da İstanbul'da toplanılıyor
Dünya Su Konseyi, uluslararası bir kuruluş... Her üç yılda bir, su meselesindeki sorunları çözmek üzere Dünya Su Forumu'nu topluyor.
En son 2006'da Meksika'da düzenlenen forum, halkın protestolarıyla karşılaştı. Çünkü suyun en verimli kullanımının özel sektör tarafından yönetilebileceği sonucu öne çıkarken, dünya su şirketlerinin talepleri doğrultusunda özelleştirme de sorunun çözümünde tek reçete olarak ortaya koyuluyordu.
Dünya Su Forumu, 2009 yılında İstanbul'da toplanacak. Bir araya gelecek kişi, kuruluş ve örgütler, işte bu reçetenin uygulanma alanlarını tartışacaklar.
Kimilerine göre mekân seçimi ve şu an gündemde olan özelleştirme tartışmaları bir tesadüf değil.
Birleşmiş Milletler'e bağlı Dünya Su Komisyonu, Dünya Su Forumu çerçevesinde kurulan yapılardan biri. Komisyonun hazırladığı bir rapora göre, nüfus artışına bağlı gıda gereksiniminin karşılanabilmesi için günümüzde kullanılan su miktarının yüzde 17 oranında artması gerekiyor.
Bunun için de mevcut yıllık yatırım, 70-80 milyar dolardan en az 180 milyar dolara çıkarılmalı.
Komisyon, bu ölçüdeki bir yatırımın ancak çokuluslu şirketler tarafından yapılabileceğini, ayrıca suyun devlet eliyle yönetilmesinin ve ucuz fiyata satılmasının israfa neden olduğunu vurgulayarak, özelleştirmenin faydalı olacağını duyurmuştu.
Dünya Su Konseyi'nin faaliyetleri, su kaynaklarının korunması için dünya çapında mücadele eden birçok örgütü tatmin etmiyor. Konsey Başkanı Loic Fauchon, aynı zamanda su alanında faaliyet gösteren Groupe des Eaux de Marseille adlı şirketin başkanı olması nedeniyle eleştiriliyor. Çünkü bu şirket, dünyanın pek çok yerinde su dağıtımı ve arıtımı işlerini yürütüyor. Yani su hakkında karar alan bir konseyin başkanı su üzerinden para kazanıyor.
Haberimizin hazırlık aşamasında Dünya Su Konseyi ve Loic Fauchon'dan da konu hakkında görüşlerini belirtmelerini istedik ancak bu talebimize herhangi bir yanıt alamadık.
Satın almaya alıştık bile...
Suyun satılık bir mal olması artık dünyanın birçok yerinde kabul edilebilir bir durum. Türkiye'de yıllardır içme suyunun damacanalarda satılıyor olması, çok kişi için üzerine düşünmeye değecek bir öneme bile sahip değil. Ancak gelişmişliğin ve medeniyetin kaynağı kabul edilen suyun maddi bir karşılığı olması hayatı sandığımızdan daha fazla etkileyecek olabilir.
Hindistan'ın Yeni Delhi kenti, su özelleştirmesi kavramıyla 2000'li yılların başında tanıştı. Özelleştirmenin ardından kentte su tarifesi 78 kat arttı. Öyle ki, su faturalarında yazan rakamlar, nüfusun büyük bir bölümünün aylık gelirinin üçte birine denk gelir oldu.
Böyle bir durumda geriye yapılacak iki şey kalıyor: Ya daha düşük bir bedel ödeyebilmek için eskiye oranla çok daha az su kullanmak ya da diğer yaşamsal harcamalarda bir kısıntıya gitmek... Yani ya kişisel hijyenden taviz verip hastalıklara davetiye çıkarmak ya da daha fakir bir yaşama razı olmak!
Su kıtlığına karşı
Gelelim Türkiye'ye...
Bir ülkede su kaynaklarının yeterli olup olmadığı yıllık yenilenebilir tatlı su miktarına bakılarak anlaşılıyor. Bu miktar, 1000 metreküpün altındaysa, o ülkenin su kıtlığı çektiği kabul ediliyor.
Buna göre, Türkiye su kıtlığı çeken bir ülke değil. Ancak su kaynaklarının yönetimi ve planlanmasına dair yaşanan sorunlar, sanayileşme ve kentleşme süreçlerinin plansız seyri, yenilenebilir su miktarında olumsuz değişimlere yol açmış durumda.
Türkiye'de yıllık yenilenebilir tatlı su miktarı 1995 yılında 8 bin 500 metreküpken 2000 yılında 3 bin 250 metreküpe kadar geriledi. 2025 yılında da bu değerin 2 bin 186 metreküpe kadar ineceği tahmin edilmekte.
Gelecekte büyük sorunlar doğuracak su kıtlığının önüne geçilebilmesi için, acil olarak dünya çapında su kaynaklarının kullanımında daha olumlu sonuçlar verecek alternatif çözümler bulunması gerekiyor. Aksi takdirde, karmaşa dolu bir geleceğe de hazırlıklı olmalıyız.
Ne kadar su lazım?
1 otomobil üretimi için 300-400 ton
1 ton çelik üretimi için 240 ton
1 varil (yaklaşık 200 lt) ham petrolün rafine edilmesi için 7 ton,
1 kg kumaş (baskılı boyalı) üretimi için 200 litre
Ne kadar su harcıyoruz?
Banyo yaparken (asgari) 50-60 litre
Üç dakika musluk açık bir şekilde diş fırçalarken 4 -5 litre
Tuvalet için (asgari) 25 litre
Bulaşık ve çamaşır makinesi (1 yıkamada) 100 - 120 litre
Kardesim

Ekleme Tarihi: 17.07.2008 - 11:18
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
rahil su an offline rahil  

1191 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.05.2008
En Son On: 17.03.2011 - 17:14
Cinsiyeti: ----- 
ALLAH'IM BİZLERİ SUSUZ BIRAKMA! HAYIRLI BEREKET YAĞMURLARI YAĞDIR! (amin)
Ekleme Tarihi: 17.07.2008 - 11:46
Bu mesajı bildir   rahil üyenin diğer mesajları rahil`in Profili rahil Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Maksat kelam olsun su an offline Maksat kelam olsun  
Toprağın 200 metre altında bile su yok

1463 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.03.2007
En Son On: 09.05.2011 - 10:25
Cinsiyeti: Erkek 
Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dakiler olmak üzere birçok il, ilçe ve köy susuzluktan kavruluyor. Batman’da zehirli lağım suyu içen 5’i büyükbaş, 20 hayvan zehirlenerek öldü. Su bulmak için toprağın 200 metre derinliğine inen sondaj makineleri, hiçbir kaynağa rastlayamıyor.

BATMAN’ın Beşiri İlçesi’nden sonra Gercüş İlçesi’nin 52 köyünde de susuzluk hayatı olumsuz etkilemeye başladı. Su sıkıntısının en fazla yaşandığı köylerden olan Konak ve Öteyaka köylerinde su olmadığı için, köyden geçen lağım sularını içen 5’i büyükbaş 20 hayvan hastalık kaparak telef oldu. Köylülerden Sabri Şimşek, Salih Turan ve Abdulkerim Kızmaz, iki köyün de kaynak sularının bol olduğu dağ eteğinde bulunmasına rağmen bu yıl yeterli yağış düşmediği için, su kaynaklarının kurumaya başladığını söyledi. Yıllardır ilk kez böylesine etkili bir kuraklık yaşadıklarını belirten köylüler, "İçme suyu pınarları kurumak üzere. Hayvanlar için Ziraat Odası tankerlerle su taşımasa hepsi de telef olacak. Bir çok hayvanımız da hastalığa yakalandı. Kalan hayvanların telef olamaması için kilometrelerce uzaktan su taşıyoruz" dedi.

Gerçüş Ziraat Odası görevlileri, kiraladıkları traktörle su seviyesi yüzde 30’lara düşen Gercüş Göleti’nden tankerlerle hayvanlara su taşıyor. Gercüş Belediye Başkanı Esat Önen ise, içme suyu sıkıntısını çeken köylülere.
arazözlerle aralıksız su taşıdıklarını belirtti. Konak ve Öteyaka köylerinde su sondajlarıyla 200 metre derine inilmesine rağmen su çıkmaması köylüleri kara kara düşündürüyor.

Su yasası acilen çıkmalı

DSP, "Küresel Isınma, Toprak ve Su Kaynaklarımızın Kullanım Durumu, Sorunları ve Çözümleri" başlıklı bir rapor hazırladı. Raporda Türkiye’de su yönetiminin birçok kurum ve bakanlığın sorumluluğunda olmasının sakıncalarına dikkat çekilerek, "bütünsel su yönetim anlayışı"nın uygulanabilmesi için acilen "Su Yasası"nın çıkarılması gerektiği vurgulandı. Su kaynaklarımızın tümünden yararlanabilmek için gereken bütün yatırımların acil olarak başlanıp bitirilmesi gerektiği belirtilen raporda "Toprak ve su kamunun malıdır. Yönetimi, merkezi otoritelere bağlı havza hudutlarına göre örgütlenmiş taşra üniteleri tarafından yürütülmelidir" ifadesi yer aldı.

Ekleme Tarihi: 20.07.2008 - 10:18
Bu mesajı bildir   Maksat kelam olsun üyenin diğer mesajları Maksat kelam olsun`in Profili Maksat kelam olsun Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Maksat kelam olsun su an offline Maksat kelam olsun  
Su çekildi! Dev çukurlar oluştu

1463 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.03.2007
En Son On: 09.05.2011 - 10:25
Cinsiyeti: Erkek 



Konya'da yeraltı suları çekilince dev çukurlar oluştu. Çukurlardan Konya'da, irili ufaklı 60 tane var. İnsanı dehşete düşüren çukurlar:




Konya'da yeraltı suları çekilince dev çukurlar oluştu.

Obruk adı verilen bu çukurlardan Konya'da, irili ufaklı 60 tane var.

Samanyolu Haber, gören herkesi hayretler içerisinde bırakan bu çukurları görüntüledi. Uzmanlar, bölge yöneticileri ve korku içinde yaşayan vatandaşlarla görüştü.


Ekleme Tarihi: 20.07.2008 - 20:17
Bu mesajı bildir   Maksat kelam olsun üyenin diğer mesajları Maksat kelam olsun`in Profili Maksat kelam olsun Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1212 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
leyla_ozcan89 (36), hnb sonnefes (31), Xmaill (47), RebeRenaS (44), paqpaq23 (43), nvbhr (41), sureyyahanim (57), kirmizi-gul (48), www.geceyolcusu.. (55), hasan bozdogan (53), Fatich (36), aFFeDiLMeYeN (49), metude (31), ardic (54), _mert_x44 (61), mkaltintas (60), Feyzanur S. (47), Ecem (39), karanlýk.. (42), rabia24 (44), aliya2003 (40), ALMANYALI_DADAS (53), Enderr (44), xsedanurx (41), seta (40), xAsudex (52)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.69594 saniyede açıldı