0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » CAMİ İMAMINA TEBLİĞ!!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 5 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
ebubera su an offline ebubera  
CAMİ İMAMINA TEBLİĞ!!

133 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 27.08.2013 - 11:53
Cinsiyeti: Erkek 
buraya yapmış olduğumuz alıntı mehmed alagaşın alnımdaki ışık adlı romanından bir bölümdür.


Birçok camide önemli meselelerin anlatılmadığını söylediniz. Oysa bütün camilerimizde İslam’ın en küçük, en ayrıntı meseleleri dahi anlatılıyor.
Ben camilerde, İslam’ın en küçük en ayrıntı meseleleri anlatılmıyor demedim. Bunlar anlatılıyor. Birçok camide anlatılmayan, İslam’ın en büyük meselesi olan tevhid ve şirk.


_ Anlatılmadığını nereden biliyorsunuz?
_ Ne zamandır camilere gidiyorsunuz?
_ Küçük yaştan beri.
_ Tabi ki bu yaşınıza kadar birçok hocanın hutbe ve vaazını dinlediniz.
_ Elbette.
_ Lütfen söyleyeceklerime dikkat edin. Kuran-ı Kerim’e iman eden bütün hocaların, bütün alimlerin Resulullah’ı örnek almaları gerekir. Çünkü alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamber varisleri olan bu alimler, peygamberlerin nasihatlerini peygamberlerin davetlerini insanlara iletmekle görevlidirler. Şimdi size soruyorum:
Efendimiz (s.a.v)’in ve bütün peygamberlerin en önemli daveti neydi?
Durdum… Camilerde dinlediklerimi hatırladım.
Cevap belliydi:
_ Allah’a kulluğa davet etmek
_ Güzel, ancak eksik cevap!
_ Nesi eksik?
_ Yarısı!
_ Anlayamadım!
_ Bakın. Şanı yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de, bütün peygamberlerin gönderiliş gayelerini iki esasa bağlıyor. İnsanları tağuttan ve tağuta kulluktan sakındırmak, Allah’a kulluğa davet etmek.

“Andolsun ki biz, Allah’a kulluk edin ve Tağut’tan sakının diye (emretmeleri için) her topluma bir peygamber göndermişizdir.”

Şimdi söyleyin bana, küçük yaştan beri dinlediğiniz vaaz ve hutbelerde, tağutun ne olduğunu tağuttan nasıl sakınmak gerektiğini öğrendiniz mi?
Tağut! İlk olarak duyduğum bir kelime. Belki Türkçesini biliyorumdur! Sordum:
Tağut ne demek?
Durdu. Bakışlarında hüzün vardı.
Tağut, insanları Allah’tan ve Allah’a kulluktan uzaklaştırarak, kendisine davet eden her şeydir. Görüntüsü zaman ve mekana göre değişebilir. İnsanların karşısına bazen bir put, bazen bir firavun, bazen bir din adamı, bazen bir tarikat, bazen bir parti, bazen bir ideoloji, bazen bir devlet olarak çıkabilir!..
Şaşırmıştım.
Ülkemizde hangi çeşidi var?
Ne yazık ki hepsi, hatta daha fazlası!
Başımı pencere tarafına çevirip dışarılara bakmaya başladım. Adam tağuttan bahsediyordu. Bütün peygamberler, insanları tağuta kulluktan sakındırmak ve Allah’a kulluk yapmaya davet için gönderilmiş. Peki, neymiş tağut? İnsanları Allah’a kulluktan engelleyip, kendisine kulluğa, itaate davet eden her şeymiş! Ülkemizde birçok çeşidi varmış!
Dışarıları düşünüyorum,
Toplumu düşünüyorum,
Devleti düşünüyorum.
Düşünüyorum ama adamın söylediği anlamda hiçbir tağut göremiyorum! Bu ülkede insanları Allah’tan engelleyen ne var ki!
İsteyen, istediği camide namazını kılabiliyor!
İstediği zaman orucunu tutup, kurbanını kesebiliyor!
Eeee! İnsanları Allah’a kulluktan engelleyen tağut nerede?
Hocaya döndüm:
Bu ülkede insanları Allah’a kulluktan engelleyen hiçbir şey göremiyorum.isteyen herkes namazını kılıp orucunu tutabiliyor. Bütün bunlara kim engel oluyor ki?
Söylediklerin doğru. Bu gibi şeylere pek engel olunmuyor. Ama meseleyi biraz daha geniş düşün. Tağutun insanları Allah’a kulluktan engellemesi iki türlüdür. Birincisinde zor ve baskı vardır. İnsanlara zor kullanılarak, işkence edilerek “Allah’a kulluk etmeyeceksiniz” denilir. Nitekim tarihte bunun çok örnekleri vardır. Mesela Ashab-ı Uhdut, imanlarından dönmeyen bütün müminleri ateşe atmıştır. Bu, tağutun birinci yaklaşımıdır. İkinci yaklaşımı ise, birincisinden yumuşak ama çok tehlikelidir. Tağut bu yaklaşımında insanlara zor ve baskı kullanarak “Allah’a kulluk yapmayacaksınız” demez. İnsanları sizinde belirttiğiniz gibi namaz, oruç gibi bazı Allah’a kullukla ilgili bazı ibadetlerden engellemez. İnsanlardan sadece bir isteği, bir beklentisi vardır.
Sustu. Belki de dinlenmek istiyordu. Ama ben meraklanmıştım.
Nedir o isteği?
Hem Allah’a, hem de kendisine kulluk yapmaları! Çünkü bunların akıl hocası, vesvese elçisi Şeytan iyi biliyor ki, Allah ile beraber başka bir şeye kulluk yapan insan, kesinlikle ve kesinlikle Allah’a kulluk yapmış olmaz. Allah’a kullukta tevhid esastır. Çünkü Allah’a kulluk, sadece ve sadece Allah’a yapılan kulluktur:
“Allah ile birlikte başka ilah(otorite) edinme. Sonra kınanmış ve dışlanmış olarak cehenneme atılırsın.”

Alemlerin rabbi olan Allah, kendisiyle beraber başka bir şeye kulluk yapılmasından kesinlikle razı olmaz. Böyle bir kulluğu asla kabul etmez.
Bunu biraz açayım:

Çocuğunuz var mı?
Evet, bir oğlan bir kız.
Allah İslam’a bağışlasın. Şimdi oğlunuzu ele alalım. Oğlunuz size baba demediği, babalığınızı inkar ettiği zaman kızarsınız değil mi?
Ne biçim soruydu bu!
Tabii ki kızarım!
İşte Allah’ı ve Allah’a kulluğu inkar edenlerin örneği bunun gibidir. Önce inkar ettirmek. Tağutun ikinci yaklaşımı ise, sizi inkar etmeyecek oğlunuzun bazı kimselere de “baba” demesini sağlamaktır. Peki, böyle bir durumda ne yaparsınız? Oğlunuz sizde başka bazı kimselere de “baba” diyorsa, size “baba” demesinin bir önemi, bir anlamı var mıdır?
İlginç bir örnekti.
Düşündüm! Oğlumun bana “baba” dememesi, benim babamı inkar etmesi ile, benimle beraber bazı kimselere de “baba” demesi aynı şey gibiydi! Önemli olan benim babalığımı inkar etmemesi ve sadece bana “baba” demesiydi.
Said Hoca devam etti:
İşte Allah’la beraber başka şeylere de kulluk yapanların durumu, babasıyla beraber başka adamlara da “baba” diyen kimselerin durumuna benzer. Çocuğun üzerinde yegane babalık hakkı bulunan sen, böyle bir durumu nasıl kabullenmiyorsan, insanların üzerinde ilahlık hakkı bulunan, insanları yaratan, insanları yaşatan Allah da, kendisiyle beraber başka bir şeye kulluk edilmesini Allah asla kabul etmez.
Gülümsedim.
Sadece Allah’a, kulluk meselesini, ne güzel bir örnekle anlatmıştı.
Evet anlamıştım.
Allah’la beraber hiç bir şeye kulluk yapılmazdı. Hem Allah’a hem tağuta kulluk yapanlar, Allah’a değil tağuta kulluk yapan kimselerdi.

Tağut!
Yine geldim bu kelimeye!
İyi ama bu tağutun ne olduğunu, kimler olduğunu, insanları kendisine nasıl çağırdığını hala bilmiyordum.
Bu ülkede Tağutun kim olduğunu, ne olduğunu hala anlayamadım, dedim.
Selçuk Bey! Din ve ilah kavramlarının ne anlama geldiğini anladığınız zaman, hiç kuşkunuz olmasın ki tağutun da ne olduğunu, kim olduğunu anlayacaksınız.

Önce din kelimesi üzerinde duracağım:
Din bir yaşam şeklidir. İslam dini, bazı kimselerin zannettiği gibi yirmidört saatin belirli bir kısmına değil, yaşadığımız yirmidört saatin tamamına müdahale eden, ışık tutan, denetleyen, disipline alan bir dünya görüşü, bir yaşam tarzıdır.
Kur’an’a baktığımız zaman, bütün bir hayatımızı kuşatan, bütün bir hayatımızı denetleyen hükümlerin kanunların bulunduğunu görürüz. Çünkü din budur. Çünkü din, bu genişlikteki bir yaşam tarzıdır. Din dediğimiz zaman bunu anlamamız gerekir.
Her din bir dünya görüşü, bir yaşam tarzı olduğu gibi, her dünya görüşü her yaşam tarzı da bir dindir. Putperestlik bir dindir, Mecusilik bir dindir. İnsanlara bir yaşam tarzı dayatan her ideoloji, her “izm” bir dindir.
Dünyada genel olarak iki çeşit din vardır. Hak dinler ve batıl dinler. Beşer kaynakı olan bütün ideolojiler, bütün izmler, bütün dinler batıldır.
Birçok batıl din olmasına rağmen bir tane, sadece bir tane hak din vardır.
Hiç düşünmeden müdahale ettim:
İslam!
Neden İslam!
Nedeni var mı? İslam dini beşer, yani insan kaynaklı bir din değildir. Allah’ın gönderdiği bir dindir.
Doğru söyledin ama açıklaman gereken bir husus var. Musevilik de Hıristiyanlıkta da semavi, yani ilahi kaynaklı bir dindir. Neden Musevilik ya da Hıristiyanlık demedin de İslam dedin?
O dinlerde ilahi kaynaklı ama onlar dinlerini bozmuşlar, değiştirmişler.
Evet doğru. Kaynağı ilahi olmasına rağmen, insanların değiştirerek, bazı ilave ve eksiltmelerde bulunarak tahrif ettikleri dinlerde batıl dinlerdendir.
Kısa bir süre sustuktan sonra sordu:
Peki, müslümanın diyen insanlar da dinlerine bazı ilave ve eksiltmelerde bulunsalar, ismine yine İslam dedikleri bu din, hak din olur mu?
Ne diyecektim ki! Cevap belliydi.
Olmaz.
Evet olmaz. Bunları söylememin nedeni, İslam dinini hak din yapan unsur, bu dinin sadece semavi oluşu ya da adına İslam denilmesi değildir.
Dolayısıyla yaşadığımız dünyada adına İslam denilen her dine, adına İslam denilen her yaşam tarzına hak dindir diyemeyiz. Çünkü adına İslam denilmesine rağmen, insanların ilave ve eksiltmelerde bulundukları, bilerek veya bilmeyerek tahrif ettikleri din, asıl itibariyle hak din olan İslam değildir. Kaynağı ilah olmasına rağmen, insanların değiştirdikleri bu dinin, Hıristiyanlıktan ya da Musevilikten bir farkı kalmamıştır.
Allah katında yegane hak din olan İslam, Kur’an ve sünnet çerçevesindeki İslam’dır. Çünkü hak olan din, hak olan ölçülere göre yaşanan dindir.
İyi ama İslam dininde de bu tahrifat yapılmış mı? İslam dini de batıl mı?
Sümme haşa! İslam dinini böyle bir genellemeye dahil etmekten Allah’a sığınırım. Günümüz dünyasında hak olan İslam’ı, hak olan ölçülere göre yaşayan milyonlarca Müslüman vardır. Ancak adına İslam denilmesine rağmen bazı çevreler, bazı fırkalar, bazı tarikatlar tarafından tahrif edilen din, hak olan İslam değildir. Bunu da bilmeliyiz.
Anlamıştım meseleyi.
“Dünyada hak olan yegane din İslam’dı. Ama adına İslam denilen her din hak değildi.”
Din konusunda bu kısa bilgi yeterli. Şimdi de ilah kavramı üzerinde biraz durmamız gerekecek.

İlah, yüce bilinerek kendisine sığınılan, kendisinden yardım istenen, emir, hüküm ve sözleri dinlenip uygulanmaya layık ve hak sahibi görülen, kendisine itaat ve ibadet edilen mabud, tanrı demektir.
İşte İslam’ın yani İslam’a girmenin ilk ve öncelikli şartı, ilah olarak sadece Allah’ı bilmek, sadece Allah’a kulluk etmektir. Nitekim Kelime-i Şahadet’te yer alan “La ilahe illallah” ın manası budur:
“Allah’tan başka itaat edilecek hiçbir otorite yoktur.”
Sait Hoca birkaç nefes soluklandıktan sonra:
Şimdi size bir şey sormak istiyorum, dedi. Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına göre, şanı yüce Rabbimiz bizleri neden ısrarla bu kelimeye, bu Kelime-i Tevhid’e davet ediyor?
Anlayamadım!
Bakın size bir örnek vereyim. Daha önce oğlunuzdan bahsetmiştik. Siz hiç oğlunuza, “Oğlum! Senin benden başka baban yok. Senin baban benim” dediniz mi?
Demedim.
Tabi ki demediniz. Peki, oğlunuzun yegane babası olan siz böyle bir söze gerek duymadınız da, insanların yegane ilahı olan Allah neden böyle bir söze gerek duydu? Neden bizlere ısrarla: “Sizin benden başka ilahınız yoktur. Sizin ilahınız Benim” gerçeğini hatırlatıyor?
Sustum. Ne diyeceğimi şaşırdım.
Telaşlanmayın. Mesele pek karışık değil. Şunu düşünün. Oğlunuza: “Oğlum! Senin benden başka baban yok” sözünü ne zaman söylerisiniz? Ya da hangi durumlarda böyle bir söze gerek duyarsınız?
İlginç bir soruydu. Ben çocuğuma hangi durumlarda, “Oğlum! Senin benden başka baban yok!” derdim. Cevabı belliydi. Şayet oğluma bazı kimseler babası olduklarını söyleyip, yalan iddialarda bulunurlarsa o zaman bu söze gerek duyabilirim.
Şayet bazı kimseler oğluma babalık iddiasında bulunurlarsa, o zaman söyleyebilirim.
Hafifçe gülümsedi.
İşte bu kadar basit! Nitekim Kelime-i Tevhit’e davet edilmemizin hikmeti de bu. Allah’tan başka ilah yoktur, ilah yoktur amma, bu dünyada bize ilahlık taslayan, ilahlık iddiasında bulunan birçok şey bulunmaktadır. Allah’ın kullarından ilk isteği, işte bu sahte ilahları reddetmek, “La ilahe” diyerek onlara karşı durmaktır.
Ona sordum:
Yaşadığımız bu ülkede bizlere sahte ilahlık taslayan ilahlık iddiasında bulunan sahte ilahlar var mı?
Şanı yüce Rabbimizin ilahlık hakkını kendinde gören her kişi, her merci ya da her kurum insanlara ilahlık iddiasında bulunmaktadır.
Hocam burayı pek anlayamadım!
Rabbimiz tüm insanlar üzerindeki ilahlık hakkını anladığın zaman bunu da anlayacaksın.
Ve başladı izah etmeye:

Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, bizleri bu dünyaya keyfimize göre yaşamamız için göndermemiştir. Karşılığı cennet ya da cehennem olan bir imtihan dünyasıdır bu! Bu imtihanın boyutları, bu imtihanın çerçevesi ise bazı kimselerin zannettiği gibi, belirli vakitlerde namaz kılmak, belirli vakitlerde oruç tutmak, kurban kesmek, zekat vermekten ibaret değildir. Daha açık ifadeyle, Rabbimiz biz insanlara: “ Belirli vakitlerde namaz kılın, belirli aylarda oruç tutun, belirli aylarda hacca gidin. Bu vakitlerin dışında kafanıza göre yaşayın!” gibi bir serbestlik vermemiş, insanları böyle bir başıboşluğa terk etmemiştir. Çünkü İslam’a göre Allah’a kulluk, muayyen vakitleri değil bütün bir yaşamı kuşatan bütün davranışlarımızı kapsayan bir kulluktur. Dolayısıyla, Rabbimiz biz insanlara, sadece namazla, sadece oruçla ilgili hükümler değil, tüm yaşamımızla ilgili hükümler, yasalar indirmiştir. Nitekim Kuran-ı Kerim’i açıp okuyan her insan, yaşam ve yaşam tarzıyla ilgili bütün hükümleri görür.

Biraz duraksadıktan sonra bana sordu:
İnsanları yaratan ve değişik nimetlerle yaşatan Allah’ın insanların nasıl yaşayacakları ilgili olarak emir vermeye, hüküm koymaya hakkı var mıdır?
Ne biçim bir soruydu bu!
Elbette vardır!
Anladığımı görerek sözlerine devam etti:
İlahlık hakkını anladıktan sonra ikinci bir hususu da anlaman gerekir. Allah bu ilahlık hakkını hiçbir peygambere, hiçbir evliyaya, hiçbir kişiye, hiçbir merciye, hiçbir kuruma, hiçbir devlete vermemiştir. İnsanlar ve toplumlar üzerindeki bu ilahlık hakkı, sadece ve sadece Allah’a ait bir haktır. Şu ayette olduğu gibi:
“O, kendi yönetimine hiç kimseyi ortak etmez.”
Anladım hocam!
Madem anladım, şu sorumu cevapla: Herhangi bir insan, herhangi bir kurum, ya da herhangi bir devlet, Allah’ın insanlar üzerindeki ilahlık hakkını kendisinde görürse, böyle bir hak bende de var derse, kendisini ne yerine koymuş olur?
Hemen cevap verdim:
İlah yerine!
Peki, bunlar ilah mı?
Tabi ki değil!
İşte insanlara ilahlık taslayan, ilahlık iddiasında bulunan sahte ilahlar bunlardır. Allah’ın hüküm koyduğu bir meselede hüküm koymaya kalkışan, Allah’ın haram dediğine helal, helal dediğine haram diyebilen her kişi veya kurum, insanlara bilerek ya da bilmeyerek ilahlık taslamaktadır. Müslümanın görevi ve Müslüman olmanın şartı, kendisine ilahlık taslayan bu gibi şeylere “La ilahe” diyerek reddetmesi, ilah olarak sadece Allah’ı kabul edip, sadece Allah’a yönelmesidir.”
Öylece kalakaldım!
Sözlerini gayet iyi anlamıştım. Ama bu anladıklarıma bir yer oturtamıyordum.
Biraz daha açar mısın hocam?
Tabi. Mesela, Rabbimizin namaz konusundaki hükümlerinden biri, dünyanın neresinde olursak olalım Kabe’ ye yönelmemizdir. Şimdi herhangi bir kişi ya a herhangi bir meclis: “Bundan sonra namaz kılarken Kabe’ ye değil Eyfel Kulesi’ne yöneleceksiniz” derse, böyle bir kanun çıkarırsa ne yaparsın?
Ne yapacağım belli değil mi hocam! Onlara: “Sizin de, kanunlarınıza da…”
Ellerini kaldırarak beni susturdu. Ve kendisi devam etti:
Kısacası bu hükmü, bu kanunu reddedersin. “Bu konuda hüküm koymak Rabbimin hakkıdır ve en güzel hüküm Rabbimin hükmüdür” dersin. Onların bu konuda hükmünü ve hüküm koyuculuğunu reddedersin. Öyle değil mi?
Elbette hocam!
İşte önemli olan, Allah’ın bu hükmünde gösterdiğin müslümanca tavrı, Allah’ın diğer hükümlerinde de göstermen. Çünkü Rabbimiz sadece namaz,sadece oruç hükmü koymamış. Kendisine kullukla ilgili olarak sadece bu hükümlerin gereğini yapmamızı emretmemiş. Yüce Rabbimiz, doğumumuzdan ölümümüze kadar bütün hayatımızı kuşatan hükümler koymuştur. Bu hükümlerin bir kısmı önemli, bir kısmı önemsiz değildir. Namazla ilgili hükümler nasıl önemli ise, evlilikle, aile hayatıyla, işimizle, ticaretimizle, toplum ilişkilerimizle ilgili hükümler de o kadar önemlidir. Bütün bu hükümler, Allah’a kulluğumuzun bir gereği olarak yaşamamız gereken hükümlerdir.
Allah’ın bu konulardaki hükümlerine zıt hükümler koyarak, insanları bu hükümlere davet eden her kişi ya da kurum, insanlara ilahlık taslayan, insanları kendisine kulluğa davet eden birer tağuttur.
Müslüman’ın görevi ise, kendisine ilahlık taslayan bütün tağutları “La ilahe” diyerek reddetmesi ve tağuta itaatten şiddetle sakınmasıdır.

Evet! Tağut’un ne olduğunu en sonunda açıklık kazanmıştı. Allah’ın hükmüne rağmen hüküm koyan, insanları bu hükümlere davet eden her kişi ya da kurum birer tağuttu. Ve bütün peygamberler de insanları tağuta kulluktan sakındırmak için gönderilmişti.
Sait Hoca’nın söylediklerini düşündükçe yerimde duramıyordum. Söyledikleri her şeyi aydınlatmıştı. Odada yalnızmışım gibi ayağa kalktım. Pencerenin yanına giderek tekrar dışarıya, tekrar dışarıya baktım.
Her şeyi başka çok daha başka görüyordum. Her şeyin maskesi düşmüştü sanki!

Allah’ın hükümlerini inkar ederek,
Allah’ın hükümlerini göz ardı ederek,
Allah’ın hükümlerini çağdışı bularak, insanları kendi hükümlerine davet eden yüzlerce sahte ilah, yüzlerce tağut görüyordum dışarılarda!
“Vay namussuzlar, vay hergeleler” diye bir fısıltı yükseldi içimden. İnsanları nasıl da aldatıyorlar, nasıl da kandırıyorlardı.
Ki beni de, benim gibi kültürlü birisini de kandırmışlardı.
Boğazıma, ta boğazıma kadar bir şirk pisliği içinde olduğumu hissettim. Daha önceleri hiç görmediğim, daha önceleri hiç fark etmediğim bir pislikti bu!
Ne yapayım, ne yapmam gerekir diye düşünmedim. Çünkü biliyordum, biliyordum ne yapmam ve ne söylemem gerektiğini:
La ilahe!
Allah’tan başka otorite yoktur! Vallahi de yoktur, billahi de yoktur.
La ilahe!
İnsanlara ilahlık taslayan bütün sahte ilahları, bütün tağutları reddediyorum.
“La ilahe illallah…”
Ekleme Tarihi: 22.03.2008 - 09:49
Bu mesajı bildir   ebubera üyenin diğer mesajları ebubera`in Profili ebubera Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Cihan-63 su an offline Cihan-63  

582 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.03.2007
En Son On: 13.01.2011 - 15:59
Cinsiyeti: Erkek 
Ebuberra kardes. Cok guzel bir konu eklemissin. Tagutu bir turlu kavramiyan yada kavramak istemiyen insanlar icin cok guzel ve kolay anlasilir bir sekilde anlatilmis bir konudur.

Elinize Saglik Allah'a emanet olun.
Ekleme Tarihi: 16.04.2008 - 14:34
Bu mesajı bildir   Cihan-63 üyenin diğer mesajları Cihan-63`in Profili Cihan-63 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Cihan-63 su an offline Cihan-63  

582 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.03.2007
En Son On: 13.01.2011 - 15:59
Cinsiyeti: Erkek 



Bu mesaj 1 kez ve en son Cihan-63 tarafından 20.04.2008 - 10:53 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.04.2008 - 14:34
Bu mesajı bildir   Cihan-63 üyenin diğer mesajları Cihan-63`in Profili Cihan-63 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Elinize Saglik

Selam ve dua ile
Ekleme Tarihi: 17.04.2008 - 00:46
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ebubera su an offline ebubera  

133 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 27.08.2013 - 11:53
Cinsiyeti: Erkek 
rabbim sizden de razı olsun ve bu yazıdan gerekli dersleri çıkarmayı nasib eylesin
Ekleme Tarihi: 25.04.2008 - 13:21
Bu mesajı bildir   ebubera üyenin diğer mesajları ebubera`in Profili ebubera Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1233 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
zec (53), yesil07 (39), volkansav52 (40), bebecik1974 (50), mcamlica (38), serdar414 (47), musoylemez (56), KalpYapalim (32), gurbat (62), yasen (47), yilmaz (63), kenzularsh (40), srknsrt (51), puma (54), mazpolat (67), pskofb (38), akaasa (49), oguzy (74), arkadasim (51), Mecnun2000 (55), sarenge (44), SarCopTeS (43), halil40 (36), belan08 (47), halil_10 (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.78524 saniyede açıldı