0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » SADAKA KÜLTÜRÜNDE NEREDEYİZ ?

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Ukab su an offline Ukab  
SADAKA KÜLTÜRÜNDE NEREDEYİZ ?

575 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.01.2007
En Son On: 05.02.2010 - 15:42
Cinsiyeti: Erkek 
Sadaka kültüründe neredeyiz?

Taşın üstü sadakanın konulması için hafif çukur olurdu. Vermek isteyen sessizce sadakasını oraya koyarken, ihtiyaç sahibi de başkalarının hakkına tecavüz etmeden ihtiyacı kadar parayı gizlice alıp uzaklaşırdı. Böylece sadaka vereni kimse tanımadığı için riya da söz konusu olmazdı. Fakirin de çoğunlukla kimse farkında olmadığından onuru zedelenmez ve incinmezdi.


MÜSLÜMANIN SAĞLAM SİGORTASI

Şeytan ve nefis ortaklığı bize sürekli olarak şu telkini yapmaktadır.
"Sadaka verince fakir ve muhtaç duruma düşeceksiniz, aç kalacaksınız, zaten fakir ve muhtaç olanlar da kötü kişilerdir."
O hâlde her an içimizdeki sesin kimin sesi olduğuna çok dikkat etmeliyiz. Şeytanın ve nefsin sesine değil, ruhumuzun sesine kulak vermek durumundayız. Yerine ve mal varlığına göre bol bol vermek insanı fakir yapmaz. Tam aksine keremli ve sevimli kılar, af ve merhametini ziyadeleştirir, ahlâkını güzelleştirir. Böylece birbirine çok bağlı, ülfet, sadakat ve hayırlarla dolu bir çevre ve cemiyetin temeli atılmış olur. Fakir ve zengin arasındaki aşılmaz gibi görünen uçurumlar kalkar, köprüler kurulur, sevgi ve saygı tesis edilir. İşte başta zekât olmak üzere sadaka ve hayırlı işlerde yardımlaşmak; özlediğimiz, beklediğimiz huzurun, selâmet ve saadetin kapılarını açar.
Kur'an–ı Hakîm'in yetmişten fazla âyetinde sadaka ve yardım üzerinde durulmaktadır. Gerçek takvaya ve fazilete insanı yaklaştıran ana konuların başında; insanın mala olan sevgisine rağmen yetimlere, yolda kalmışlara, düşkünlere, dilenenlere yapacağı sadakanın olduğuna dikkat çekilir. Bu husus, her buğday tanesinde yüzer daneli yedi başağın meydana gelmesine benzetilerek, ne dünyada ne de âhirette bunun karşılıksız bırakılmayacağı beyan edilir. Sadaka vermeyi çok seven mü'min dünyada sevgi, muhabbet, güven, huzur, sağlık ve âfiyet ortamı bulacağı gibi ananın evladından kaçacağı mahşer hesabının acıklı hengâmesinde çeşitli kolaylık ve yardıma da nail olacaktır. Sahih–i Müslim'de geçen bir hadis–i şeriflerinde Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:
"Her kim Allah yolunda çift sadaka verirse, cennet kapılarında "Ey Allah'ın kulu! Bu kapı daha hayırlıdır!" diye çağrılır."
Fakat sadakanın, sevgi ve muhabbet ortamı içinde incitmeden, gösteriş yapmadan ve başa kakmadan verilmesi esastır. Hele özellikle eşyanın ve giyeceğin eskisini ve paranın en ufak ve tahrip olanını seçip vermekten kaçınmalıyız. Zira iyi düşünecek olursak, fakir ve miskinler, ihtiyaç sahipleri; verecek durumda, varlıklı olan Müslüman'ın sağlam sigortasıdır. Onun duası ve zenginlere olan sevgisi, Allah'ın izni ile her türlü kaza ve belâyı defedeceği gibi mutluluk, huzur ve İslâmî neşe bahşedecektir. Zengin çeşitli vesilelerle bol bol dağıtırken, sadakasını kabul edip kendisinin ve malının temizlemesine vesile olduğu için fakire şükran borçludur. Bunun içindir ki Cenab–ı Hak Mearic sûresinin 24 ve 25. âyetlerinde:
"Dilenen ve iffetinden dolayı dilenmeyen muhtaçlar için varlıklının malında bir hak vardır." diye buyurmaktadır. Böylece hem nesiller ve nefisler arasında çökmeyen, erozyona uğramayan, her dem taze ve sağlam köprüler kurulduğu gibi dünyanın yaratılmasından gaye olan kâmil insan, olgun insan da meydana gelmiş olur. Kur'an–ı Kerim'de mü'minin hedefi olan takva sahibi kimselerin vasıfları beyan edilirken her defasında mallarını Allah'ın rızası için harcayan sadaka sahipleri de zikredilir. Al–i İmran sûresinin 92. âyetinde:
"Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe, siz cennete giremezsiniz. Allah yolunda her ne harcarsanız, muhakkak ki Allah onu bilir." buyrulmaktadır. İçimizde menfilikler sıralayıp vermemekten yana olan ses, Rahman'dan değil nefis ve şeytandandır. Bunun şuuruna eren ecdadımız bugün bile İstanbul'da çeşitli semtlerde ayakta örnekleri bulunan sadaka taşları yapmış. Bir adam boyunda olan taşın üstü sadakanın konulması için hafif çukurdur. Vermek isteyen, sessizce sadakasını oraya koyarken, ihtiyaç sahibi de başkalarının hakkına tecavüz etmeden ihtiyacı kadar parayı gizlice alıp uzaklaşırdı. Sadaka vereni kimse tanımadığı için riya da söz konusu olmazdı. Fakirin de çoğunlukla kimse farkında olmadığından onun da onuru zedelenmez ve incinmezdi.
İnsanın özelliklerini çok iyi bilen yaratıcı Fecr sûresinin I7–2O. âyetlerinde insanın özelliklerine temas ederek:
"Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmezsiniz, miskini de doyurmaya birbirinizi teşvik etmezsiniz. Mirası da helâl haram ayırmaksızın sürekli yersiniz. Malı da pek çok seversiniz." buyurmaktadır.


SADAKA RIZKI ARTIRIR

Sadakanın en makbul olanı, bir elin verdiğini diğer elin görmemesidir. Kul haklarını birer birer ödeyip helâlleştikten sonra sadakanın peşini bırakmayacağız. Diğer taraftan sadakanın azını da küçümsememek lazımdır. Tatlı dil, birisine yol tarifi, yoldan bir taşı kaldırıp kenara koymak, hepsi sadakadır. Hatta Peygamberimiz:
"Ey Müslüman hanımlar! Bir kadın, bir koyun paçası bile olsa komşusunun hediyesini sakın küçük görmesin." diye emretmektedir. İnfak etmeye birbirimizi çeşitli vesilelerle teşvik etmek görevimiz olduğu gibi, para ve mal elde iken, güç ve kuvvetimiz tükenip yatağa düşmemişken sadakamızı bizzat elimizle ve araştırarak, kapısına giderek vermek esastır. Zira bu can bizden gitmeden, hastalanıp veya ihtiyarlayıp unutkanlık başlamadan, sekerata düşmeden, mevki, makam ve imkân sahibi iken fakir peşinde koşmalıyız. Sonradan nedamet duymak, keşkeleri sıralayıp durmak veya kendisinden sonraki nesillerden kendisine hayır yapılmasını beklemek yeterli değildir. Hayır yapma konusunda, derneklerimiz bulunmakla beraber, belediyelerimizin bu konuda daha ferasetli hareket etmelerini bekliyoruz. İstanbul gibi ulaşımı çetin ve fazla zaman alan bir şehirde her Müslüman'ın fakir araştırması yapması zor ve imkânsız bir iştir. Fakir taramasını siyasî etkiler altında kalmaksızın en iyi yapabilecek teşekküller belediyelerdir. Bu bakımdan ya sadaka vermek isteyenlere kılavuzluk edip bizzat fakire götürmek veya adres vermek ya da emaneti bizzat yetkili elemanları vasıtasıyla dağıtarak hayır sahiplerine yardımcı olmaları beklenir. Ramazanda sıcak yemek vermeye durumu müsait kimseler de katıldığından fakirin bizzat ayağına ve evine gitmekte fayda vardır. Hatta kullanılmış ilaç da toplanarak bir hekim nezaretinde tevdi etmek de güzel yollardan birisidir.
Geçim darboğazında olanımız şu hadis–i şeriflere daha fazla dikkat ve itina göstermelidir. Allah'ın yüce Resûlü'nün sadakanın rızkı artırdığına dair birkaç hadis–i şeriflerine göz atacak olursak şöyle buyurmaktadır:
"Dört şey rızkı celbeder: Bunlar gece ibadeti, seherlerde istiğfar, sadaka vermek, gündüzün evvelinde ve sonunda Allah'ı zikretmektir." Sadaka veya zekât vermek sûretiyle rızk için yardım dileyiniz."
Bir Müslüman'ın ömrünün bereketlenmesinde ve sekeratın dehşetli hesabında sadakanın ayrı bir yeri vardır. Nitekim Efendimiz:
"Sadaka ve akraba ile ilgilenmek sebebiyle Allahu Teâlâ ömrün bereketini artırır. Kişiyi son nefeste kötü kimseler gibi ölmekten korur. Her türlü kötülük ve kaçınılması gereken şeylerden de muhafaza eder." buyurmuştur.
Hak aşığı Yunus Emre, dürüstlükten ve yardımlaşmadan bahsederken şöyle diyor:

Eğriliğin koyasın doğru yola gelesin
Kibr–ü kini çıkargil erden nasib alasın
Ne versen elin ile şol varır senin ile
Ben desem inanmazsın varıcağız göresin
Gönülde pas oturur onda seni bitirir
İçeri şah oturur giremezsin göresin...



EsSelam Aleykum...
Ekleme Tarihi: 21.03.2007 - 16:40
Bu mesajı bildir   Ukab üyenin diğer mesajları Ukab`in Profili Ukab Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Ukab su an offline Ukab  

575 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.01.2007
En Son On: 05.02.2010 - 15:42
Cinsiyeti: Erkek 
SADAKA– BELÂ MÜCADELESİ

Bediüzzaman Hazretleri "Lemalar" adlı eserinde bir hadis–i şeriften bahseder:
"Bazen belâ nazil oluyor. Gelirken karşısına sadaka çıkar ve geri çevirir."
Demek ki kader–i ilâhî yine Cenab–ı Hakk'ın izni ile, sadaka vesilesiyle meydana gelmeyebilir. Keşif ve keramet sahibi veliler bile bunun sırrını çözemeyebilir. Yeter ki, sadaka tam yerinde, tam ihlâs içinde kalbiselimle verilebilsin. İşte acele hareket etmekten ümmetini meneden Allah'ın Yüce Resûlü:
"Sadaka vermekte acele ediniz. Nefsim yed–i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, öyle bir zaman gelecek ki, sadakacı kapı kapı dolaştığı hâlde sadaka verecek bir kimse bulamayacak." Bu itibarla mübarek gün ve geceleri, bayram ve cumaları ganimet bilerek hayır ve hayrat peşinde koşmak ve sadaka için gayret göstermek, hakkımızda bereketli olacaktır inşallah.
Allah Resûlü'nü görmeden âşık olan ve Yemen'den Medine'ye geldiği hâlde Efendimizi bulamayan Veysel Karânî ve yine Yunus Emre'nin şiirlerinden öğrendiğimize göre, bir deve çobanı idi. Bir deve için devenin sahibinden bir akçe alır ve bunun yarısını hemen tasadduk ederdi. Resûlü Ekrem'in dördüncü hanımı olarak hane–i saadete giren Zeynep bint. Huzeyme çok merhametli ve yufka yürekli idi. Ona, fakir ve düşkünlere yardımı çok sevdiği için "Ümmü'l–Mesâkîn" (Yoksulların Annesi) denirdi. Yoksullara eliyle yaptığı yemeği dağıtmaktan büyük haz duyar ve eline geçeni onlara verirdi.
Hatırlayalım dostlarım, kardeşlerim,
Sahâbe, bugünün insanına hayal gibi gelen îsâr ahlâkına sahipti. Yani kendisi muhtaç olduğu hâlde cömertlikten, sadakadan ve yardımdan geri kalmazdı. Unutmayalım dostlar, dinimizde gıptaya iki yerde izin verilir. Âlim olup sırf Allah rızası için ilmini başkaları ile paylaşana ve zengin olup durmadan fakirlere dağıtana. Bu iki sınıfa imrenilir, onlar gibi olmak istenir. İşte unutmayalım ki, mü'min, yapamadığı hayır ve ilim çalışmalarında niyetinden bu gibi güzel hususları geçirir ve hulûs–i kalple arzu ederse, Cenab–ı Hak yapmadığı o işlerin sevaplarını inşallah onun amel defterine kaydedecektir.

Ekleme Tarihi: 21.03.2007 - 16:41
Bu mesajı bildir   Ukab üyenin diğer mesajları Ukab`in Profili Ukab Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Ukab su an offline Ukab  

575 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.01.2007
En Son On: 05.02.2010 - 15:42
Cinsiyeti: Erkek 
OSMANLIYI AYAKTA TUTAN VAKIFLARDIR

Fakire iş bulmak, kazanıp geçinmesini sağlamak açısından en güzel yollardan biri olmakla beraber bu, her zaman mümkün olmaz. Hiç değilse yardım yaparken yeteri kadar vermek, sigara ve benzeri kötü alışkanlığı varsa, nakit değil aynî yardım yani mal ve eşya da verilebilir.
Dilenmek dinimizde yasak edilmiştir. Ancak hâlini arz edebilmek için bir şeyler satan veya bazı işlerle ilgilenen bunun dışındadır. Bazı kardeşlerimiz önüne gelip yardım isteyenlere vermemek gerektiğini ifade etmektedirler. Halbuki bu konuda kesin tahkikat olmadan ihtiyaç sahibini reddetmek doğru değildir. Zira herkesin iç yüzünü Cenab–ı Hak bilir. Sadaka verenin sevabı bâkîdir. Ama karşıdakinin gerçekten dilenciliği meslek hâline getiren kişi olduğundan emin olmak zordur.
Ecdad Yüce Peygamberimizin cana ve ruhlara şifa kaynağı olan hadis–i şeriflerine dayanarak, birbirinden güzel vakıflar kurmuşlardır. Böylece sadece bütün insanlığa değil tüm canlılara hizmet yarışına girerek, hem bugün iftiharla tanıtmaya çalıştığımız hayır eserlerini tesbih insicamı içinde dizerken, hayır ve rahmetle yâd edilmektedirler. Diğer yandan âhiret yolundaki çetin imtihanlarda da başarı kapısını açmışlardır. Kanuni Sultan Süleyman merhum, Süleymaniye Külliyesi'nde her gün 30.000 kişinin yemek yediği fakir sofraları kurmuştur. Fatih Sultan Muhammed Han merhum, vakfiyesinde fakirlere, onurları kırılmasın diye geceleri ve kapalı kaplar içinde evine kadar götürülüp yemeğin teslim edilmesini kayda bağladığı gibi, kıtlık zamanında bırakılan silahlarla av yapılarak fakirlerin ihmal edilmemesini garanti altına almıştır. İşte Osmanlının altı asır devam eden başarısında fakir ve miskin babası olmalarının büyük rolü vardır. Böylece her sınıf insan, güven içinde yaşadığı gibi idarecilerine de devamlı duacı olmuşlardır. Bursa'da 1983 yılında araştırma yaparken Setbaşı civarında "Gurebahane–i Laklakan" denilen kolu kanadı kırık kuşların tedavi merkezinin tam dört yüz yıl devam ettiğini tespit ettim. Fakat ne yazık ki, Tek Şef rejimi zamanında satılarak vakıf ortadan kaldırılmış. Vakıf senetlerinin başında besmele, hamdele ve salvele ile en küçük ayrıntısına kadar mal ve hizmet, sırf Hakk'ın rızası için insanlığın hizmetine sunulurken, son kısmında da bunları tahrip edenler için lânetler yağdırılmaktadır. Bugün iftihar kaynağımız olan bu eserlerin vakfiyelerinin işletilmesini bırakın, özel vakıfların kurulması oldukça zorlaştırılmıştır. Bütün geçmiş ve başta bulunan idareler, bunlardan elbette hem vakıf sahibine, hem Hakk'a karşı sorumludurlar.


EsSelam Aleykum...
Ekleme Tarihi: 21.03.2007 - 16:43
Bu mesajı bildir   Ukab üyenin diğer mesajları Ukab`in Profili Ukab Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1198 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kadirizim07 (46), omer873 (40), AKSA21 (45), dilegim (44), torontolu (44), aguler1980 (45), DelikanliGenc (43), johannes (41), CracK (42), Vuslatgülü (38), eren038 (42), mender21 (45), mertkonya (40), BOSNALI (55), enesnat (42), ibrahim47 (37), selamiaydin (44), aysenur83 (41), hüsnü ça.. (43), ilk_nur (47), Phoenix (44), can davetci (39), Bulaoglu Meheme.. (), NURULLAH YENEN (64), isa26 (46), jennifer (35), _CUNEYD_ (50), Turan Halil (35)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.76788 saniyede açıldı