0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SORULAR & CEVAPLAR » Alkollu ilaç konusunda Yanlış fetva.!!!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
eness_25 su an offline eness_25  
Alkollu ilaç konusunda Yanlış fetva.!!!

13 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.10.2005
En Son On: 20.02.2007 - 00:23
Cinsiyeti: ----- 
Selamun Aleyküm

Sevgili kardeşim yoktan yazmış oldugunuz fetva ile alakalı bazı hatalar var.Zaten bu fetva size değilde bir çok konuda hatalı görüş beyan eden Faruk Beşer'e aittir..

Demişsinizki,Rasulüllah Efendimiz; "tedavi olun, zira Allah hiç bir hastalık yaratmamıştır ki, çaresini de yaratmış olmasın" diye buyururken: "Şüphesiz Allah şifanızı size haram kıldığı şeyler" de yaratmamıştır" (1. Ebu Davud, Tıb 11

Bakınız burda bi yanılgı var bi çok konuyu değerlendiremiyen Faruk Beşer bunuda değerlendirememiştir..


Hadis-i Şerif'in "Şüphesiz Allah şifanızı size haram kıldığı şeyler" de yaratmamıştır" bu kısmını malesef gene anlıyamamıştır.

Çünki İslam fıkıhçıları bu hasi in te-vilini yaparken yani yorumunu yaparken derlerki,burdaki nokta insanların ilk bakışta anladığı gibi degildir..Burda haramda şifa olmaz demek alkol ün ilaç olarak kullanılmasının haram olmadıgı demektir..Bunun içinde illa hayati tehlike söz konusu değildir.

Dayanabildigin bi ağrın olsa,alkol var diyerek ilaç içmenen güzeldir,takvadır,ama biraz daha ileri seviyede bi ağrın varsada ilaç ın önce alkolsuz olanını istiyeceksin yoksa eczaneden alkollüde olsa ilaç ını alıp içmende bi sakınca yoktur.Nitekim diş çektirirken ölümcül veya hyati bi tehlike olmadıgı halde dişe vurulan morfinde alkolludur ve ona İslam alimleri ruhsat vermişlerdir..

Kısacası hayati tehliken olsun olmasın alkollü ilaç kullanmak caizdir.Onların işte şu hadis var dedigi ''haramda şifa olmaz''Hadis ini delil getirmeleride bu işin ehli olmadıklarını ortaya koyar onların bu hadis bunu yasaklıyor dediği hadis aslında Fıkıhçılar tarafından bu hadis kaale alınarak müsade edilmektedir..

Yani haramda şifa olmaz demenin te-vilini çevirisini alimler ilaç ın haram olmıyacagını normal bi içme şeklinin haram olacağını beyan etmektedirler..

Ama Faruk Başar burdada büyük bi gaf yapmış nitekim verdigi neredeyse her fetvada oldugu gibi..Alkollü ilaç ın baş ağrısı diş ağrısı ve benzeri şekilde eziyet veren her türlü konuda kullanılması caizdir..Kaynak (Günümüz meselelerine fetvalar)Kitabı Halil Günenç...

Ekleme Tarihi: 15.02.2007 - 18:12
Bu mesajı bildir   eness_25 üyenin diğer mesajları eness_25`in Profili eness_25 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
yoktan su an offline yoktan  
...

1227 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.11.2003
En Son On: 16.03.2009 - 10:55
Cinsiyeti: Erkek 
ve aleykum selam kardeşim..

Hassasiyetinizden dolayı Rabbim razı olsun. KOnu hakkında hem geniş bir bilgi hem de bir kanaat olamsı açısından Hayreetin Karaman Hocamızın "İslamın Işığında Günün Meseleleri" adlı kitabındaki konu ile ilgili bölümü aktarıyorum. Konu biraz uzun. Hocamız konuyu anlattıktan sonra şu ifadelerle kendi görüşünü dile getirmiştir.



İşte bunlardan dolayı biz tedâvi için haram şeylerin ilâç olarak alınabileceği görüşünü tercih ediyoruz; ancak bunun şartları vardır:
a) Hastalık tehlikeli olacak,
b) Haram kılınmış ilâcın yerini tutacak mübâh bir ilâç bulunmayacak,
c) Doktorlar o ilâcın hastalığı iyi edeceğini kuvvetli zanna dayanarak açıklamış olacak.
d) Tedâvi müddeti uzasa bile ilâçtan alınan miktar, hastalık zarûretini giderecek kadar olacak.
Burada şunu da hatırlatmakta fayda vardır: Birçok doktora "şaraptan başka ilâcı olmayan bir hastalık var mıdır?" diye sordum, "bugüne kadar böyle bir hastalığın mevcut olduğunu bilmiyoruz" cevabını verdiler.


****

Konu ile ilgili yazı


Haram Kılınmış Şeylerle Tedâvi:
21. Necis (din yönünden pis) olsun olmasın yenmesi ve içilmesi haram kılınmış olan şeylerle tedâvinin caiz olup olmadığı hakkında fıkıhçıların çeşitli sözleri vardır; kimi haram demiş, kimi mübah demiş, kimisi de ayrım yapmıştır. Her birinin dayanak ve delilleri vardır. Şimdi bu görüşler ve delilleri ile bizim tercih ettiğimiz görüşü açıklamak gerekmektedir.

Birinci Görüş: Caiz Değildir
22. Bu görüşün sahiplerine göre haram olan yiyecek ve içecekler ile tedâvi caiz değildir. Hanbelîler bunlardandır. el-Umde şerhi el-Udde'de şöyle denmiştir: "Haram kılınmış şey ile tedâvi mübâh değildir."61 İbn Teymiyye'nin Fetâvâsında kaydedildiğine göre kendisinden, şarap, domuz eti ve benzerleriyle tedâvinin caiz olup olmadığı sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Bunlarla tedâvi caiz değildir." (İbn Kayyim de Zadû'l-meâd'da aynı cevabı vermiştir.62 Ebû Bekir İbn Arabî de Ahkâmu'l-Kur'ân isimli eserinde, Sehnûn'un "Şarap ve domuz eti ile tedâvi olunmaz" sözünü naklettikten sonra aynı görüşü benimsemiştir.63
23. Bu görüşün sahipleri, Hz. Peygamber'den (sav) rivâyet edilen ve haram yiyecek ve içeceklerle tedâviyi meneden hadîslere dayanmaktadırlar ki bunlardan bir kısmı hâssaten şarapla tedâviyi haram kılmaktadır:
a) Târık b. Süveyd el-Cu'fî'den rivâyet edildiğine göre Rasûlullâh'tan (sav) şarabı sormuş, o da yasaklamış yahut da imâl etmesini kerîh görmüştür. Târık'ın: "Ben onu yalnız tedâvi için imâl ediyorum" demesi üzerine de: "O ilâç değil, derttir" buyurmuştur. (Müslim)64
b) Ebû Derdâ'dan Rasûlullâh'ın (sav) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Allah teâlâ hem derdi hem de devâyı indirmiştir, her hastalığa bir ilâç yaratmıştır, tedâvi olun; ancak tedâvide haramı kullanmayın."65
c) Sünen'de kaydedildiğine göre Rasûlullâh (sav) pis ilâcı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ ümmetimin şifâsı-nı, onlara haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır."66
24. Görülüyor ki, bu görüşün sahibi olanlar hastalık halini, haramları mübâh kılan bir zarûret olarak kabul etmiyor ve dolayısıyla açlık yüzünden darda kalıp murdar hayvan yiyen için söylediklerini burada söylemiyorlar: Diyorlar ki: Açlık yüzünden dara düşmüş kimse, zarûreti giderecek -haram kılınmış yiyeceklerden başka- birşey bulamamaktadır. Halbuki hastalık böyle değildir; çünkü hastalığı tedâvi için tek çare bu yiyecek ve içecekleri kullanmak değildir. Birçok ilâç vardır. Açlığı gideren nesneler gibi, şifâ veren şeyler muayyen değildir. Hasta, iyi olacağını sandığı bir ilâç ile tedâvi görür ve iyi olamaz. Bazan da -tersine- iyi olması için gerekli görmediği birşey ile tedavî görür de iyileşir. Bütün bunlar açlık ile hastalığın birbirine benzemediğini göstermektedir. Çünkü birincisi öyle bir zarûret halidir ki- helâl bulunmayınca- haram şeyleri yemeye sevketmektedir; zira açlığın, onları yiyince zâil olacağı ve başka birşey ile giderilemeyeceği kesin olarak bilinmemektedir. Açlık halinde helâl kılındıklarına kıyas edilerek bunlarla tedâvinin de caiz olduğu iki cihetten söylenemez.
a) Bunları yemekle açlığın gideceği kesin olarak bilindiği halde, hastalığın geçeceği kesin olarak bilinmemektedir.
b) Açlık zarûretinde murdar hayvan ve benzerini yemenin farz olduğu sabittir. Halbuki hastanın tedavî olmasının farz olduğunda ittifak yoktur; sahâbe ve tâbiun neslinde birçok kimse tedâvi olmamışlar ve hiçbir âlim bunları kınamamıştır. Murdar hayvan ve benzerini aç kalanın yemesi farz olduğu halde tedâvi olmak farz olmadığına göre bunların birbirine kıyas edilmeleri caiz olamaz; çünkü farz namına mübâh kılınan şeyler, farz olmayan şeyler için mübâh kılınmayabilir, farzın edâsı büyük bir faydadır ve bu fayda haramın zararına galib gelebilir.67

İkinci Görüş: Câizdir
25. Zâhirîlere göre haram kılınmış şeylerle tedâvi caizdir. Zâhirî İbn Hazm şöyle der: "Şarap darda kalan ve zarûret haline düşen için mübâhtır. Susuzluğu gidermek, tedâvi olmak veya boğulmayı önlemek için şarap içen kimseye ceza düşmez68 Delili: Tedâvi zarûret hallerinden birisidir. Zarûretler ise haram olan şeyleri mübah kılar. Yine İbn Hazm bu hususu şöyle ifade eder: "Tedâvi zarûret derecesindedir. Allah Teâlâ "Darda kalmanız müstesnâ olmak üzere size haram kıldıklarını bir bir açıkladı" buyurmuştur. Şu halde kişinin zarûret duyduğu yiyecek ve içecekler haram değildir."69 İbn Hazm mezhebini takviye için şu delili de ileri sürmüştür: "Sidiği yemek ve içmek haramdır; ancak tedâvi ve benzeri zarûret hallerinde haram değildir. Nitekim Rasûlullâh (sav) Arenîler'e, hastalıklarının tedâvisi için deve sidiğini mübâh kılmıştır."70 İbn Hazm, caiz değildir diyenlerin dayandığı hadîsleri teker teker ele almış, bir kısmının zayıf olduğunu ileri sürmüş, bir kısmını da şöyle tevil etmiştir: "Zarûret halinde tedâvi maksadıyla haram kılınmış şeyleri içmek mübahtır, bunlar mübâh olunca tedâvide kullanılması yasaklanmış "pis ilâçlar" içinde mütâlâa edilemezler, bunlara pis denemez."71

Üçüncü Görüş: Kısmen Caizdir
26. Hanefîlere göre: Şifâ vereceği kesin olarak biliniyorsa haram ile tedâvi caizdir, bilinmiyorsa mübâh değildir, İmam Kâsânî el-Bedâyi' isimli eserinde şöyle diyor: "Açlık halinde murdar hayvan yemek, susuzluk halinde şarap içmek ve boğazda kalan lokmayı göndermek -boğulmayı önlemek- için şarap içmek nasıl caiz ise, şifâ vereceği kesin olarak bilindiği takdirde haram yiyecek ve içeceklerle tedâvi de öyle caizdir, ancak onlarla şifânın hâsıl olacağı bilinmiyorsa tedâvi caiz olmaz.72 Şu da var ki, İmam Ebû Yûsuf aslında haram olduğu halde deve sidiğinin, tedâvi maksadıyla içilmesini -yukarıda zikredilen hadîsten dolayı- mübâh kılmıştır. Ebû Hanife'ye göre ise bu caiz değildir; çünkü şifa vereceği kesin olarak bilinmeyen haram ile tedâvi caiz değildir. Ona göre Arenîler hadîsini şöyle anlamak gerekir: Rasûlullâh (sav), o sidiğin, yalnız onların hastalığına şifâ vereceğini bildirmiştir.73

Şâfiîlere Göre:
27. Şafiîler şarap ile diğer haram nesneleri birbirinden ayırıyorlar. Onlara göre pis ve haram olan şeylerle tedâvi caizdir, ancak şarapla tedâvi caiz değildir. Mezhebin en kuvvetli ve çoğunlukça benimsenmiş görüşü budur. Delilleri yukarda geçen ve Enes'ten rivâyet edilen hadîstir: Arenîlerden bir grup Rasûlullâh'a (sav) gelerek İslâm'ı kabul ve bey'at ettiler. Medine'nin havası kendilerine ağır geldiği için bir müddet sonra hastalandılar ve durumlarını Rasûlullâh'a (sav) arzedince şöyle buyurdu: "Deve çobanımızla beraber -Medine dışına- çıkıp develerin süt ve sidiğinden faydalansanız!" Kabul edip çıktılar, süt ve sidiğinden içtiler ve şifâ buldular.74 Bu isbatlamadan öyle anlaşılıyor ki Şâfiîler diğer pis ve haram şeyleri -pis olan- deve sidiğine kıyas ediyor ve onlarla da tedâvinin caiz olduğu neticesine varıyor; ancak şarabı bundan istisna ediyorlar. Bu kıyasın gereği, zarûret halinde şarapla da tedâvinin mübâh olması iken, Şâfiîlerin ekseriyeti bunu kabul etmemişlerdir. Bunun sebebine gelince:
28. Şâfiîler de boğazda kalan lokmayı indirmek için, başka helâl bir sıvı bulunmadığı takdirde şarabın içilebileceğini kabul ederek şöyle diyorlar: "Boğazına lokma dursa ve onu indirecek başka bir şey de bulamasa, şarapla indirmesinin caiz olduğunda ittifak vardır. Şâfiî bunu açıkça söylemiş, bu mezhebin fıkıhçıları da üzerinde ittifak etmiş, hatta şöyle demişlerdir: "Bu durumda şarabı içerek kurtulması farzdır; çünkü burada şarabı içince kurtulacağı kat'idir, halbuki susuzluk veya hastalık için içilmesi böyle değildir.75
29. Şarapla ve diğer sarhoşluk veren şeyler ile tedâvi mevzûuna gelince ihtilâf etmişlerdir: Eksireyete göre caiz değildir, bu hüküm mezhebin de sahih görüşü haline gelmiştir. Delilleri 23 numaralı paragrafta zikrettiğimiz ve Müslim tarafından rivâyet edilen hadîstir.
Şâfiîlerden bazıları şarapla tedâvinin caiz olduğunu söylemişlerdir.76 Kanâatime göre bunların dayanakları, bundan önceki paragrafta zikrettiğimiz, "develerin sidiği" ile alâkalı Enes hadîsine şarabı da kıyas etmeleridir.

Şâfiîlerin Arasındaki İhtilâf Noktasının İzahı:
30. Tedâvi maksadıyla şarap ve diğer müskirâtın, şâfiîlerin çoğuna göre memnû, bazılarına göre de mübâh olduğunu söyledik. Burada şöyle bir sual akla geliyor: Caizdir diyenler, sarhoş edecek miktarı için, caiz değildir diyenler de sarhoş etmeyecek miktarı için aynı şeyi söylüyorlar mı? Bu mevzûuda onların bir açıklaması mevcut olmayıp, caizdir diyenler de, yasaktır diyenler de mutlak (kayıtsız) söylemişlerdir. Fakat ben, İmam Şâfiî'nin el-Umm isimli eserinde, bu meseleye dair görüşünü açıklayan bir ifade buldum; şöyle diyor: "Zarûretin bir şeklinden daha bahsedilmiştir: Bir kimse öyle bir hastalığa yakalanıyor ki, bunun mütehassısları, şunu yemedikçe veya bunu içmedikçe o hastalıktan kurtulan nadirdir" yahut da "Seni en çabuk iyileştirecek şey şunu yemen veya bunu içmendir" diyorlar. İşte bu takdirde, muayyen bir hadde geldiğinde sarhoş eden şarap ve aklı izâle eden diğer haram yiyecek ve içecekler dışında kalanları yer ve içer, aklı giderenleri yemez ve içmez; çünkü aklı gidermek haram kılınmıştır... zira bu sarhoşluk, farzları yerine getirmeye mâni olacağı gibi başka haramları da işletebilir.77
Bu sözden anlaşılıyor ki İmam Şâfiî'ye göre caiz olmayan, sarhoş eden miktardır, ondan azı değildir. Buna göre Şâfiî fıkıhçılarının çoğuna ait olan görüşü de aynı şekilde anlamak gerekir; yani onlara göre de azı değil, sarhoş eden miktarı haramdır. Caizdir diyenlere gelince bunların sözünü mutlak olarak anlamak -azı da çoğu da haram değildir görüşünde olduklarını kabul etmek- gerekiyor. İmam Nevevî el-Mecmû'de bunları, diğerlerinin karşısında gösterdiğine göre "sadece azı caizdir" diyorlar şeklinde anlamak mümkün değildir. Şu halde şâfiîler arasında ihtilâflı olan husus, sarhoşluk veren miktarın içilmesidir: Bazıları caizdir, çoğu ise haramdır diyorlar ve bu ikinci mezhebin görüşüdür.
İhtilâf noktası böylece aydınlanınca -bize göre- bu önemli bir ihtilâf değildir ve şarap ile tedâvi meselesinde mühim bir tesiri yoktur. Çünkü umumiyetle ilâçlar azar azar, birbirinden uzak zamanlar içinde, birkaç defada kullanılır. Bir hasta için şarap yegâne ilâç olursa -ilâç kullanmada tabiî olan usule göre- hasta onu, sarhoş etmeyecek miktarlar halinde alacaktır, bu durumda da bütün Şâfiîlere göre, caiz olacaktır.

Çabuk İyileşmek İçin Haram Kılınmış Şeyi Kullanmak:
31. Müslüman ve iyi ahlâk sahibi bir doktorun ifadesine göre haram olan bir şey ilâç olarak alındığında iyileşme daha çabuk olacak, alınmadığında gecikecekse hasta bununla tedâvi olabilir mi?
İmam Nevevî bunun mübâh oluşunda iki şekil bulunduğunu, bunları Bağavî'nin naklettiğini, fakat birisini tercih etmediğini kaydettikten sonra şöyle diyor: "En sahih görüş caiz olduğudur."78 Bu durumda caiz olduğunu İmam Şâfiî de açıkça ifade etmiştir: Sözünü daha önce naklettiğimiz için burada tekrar vermiyoruz.

Haram Kılınmış Şeylerle Tedâvinin Caiz Olmasının Şartı:
32. Şâfiîler, haram kılınmış birşey ile tedâvinin caiz olabilmesi için, iyi ahlâk sahibi ve müslüman bir doktorun temiz ve helâl başka bir ilâç olmadığını haber vermesinin şart olduğunu ileri sürmüşlerdir.79 Aslında bu şart makuldür ve anlaşılmasında bir güçlük yoktur. Çünkü haram olan yiyecek ve içecek ile tedâvi ancak zarûret sebebiyle caiz olmuştur; temiz ilâç bulunmak suretiyle bu zarûret ortadan kalkınca, ona bağlı olan "caiz olma" hükmünün de ortadan kalkacağı tabiîdir.

Tercih Ettiğimiz Görüş:
33. Tercihe şâyan olan görüşü ortaya koyabilmek için iki soruya cevap vermek gerekiyor.
a) Hastalık, zarûret hali içine girer mi? Girer dersek, açlık zarûreti murdar hayvan ve benzerlerinin mübâh kıldığı gibi bu da haram kılınmış ilâçları mübâh kılar mı?
b) Caiz değildir diyenlerin dayandığı hadîsler neye delâlet etmekte ve neyi ifade eylemektedir?
34. Birinci mesele hakkında: Ölüm tehlikesi bulunan hastalığı zarûret hali içine sokmak mümkündür. Bu mevzûuda daha önce İmam Şâfiî'nin açık ifadesini nakletmişik; "doktorların başka birşeyle iyi olmaz veya geç iyi olur dediği hastalıklarda bu gibi şeylerin kullanılabileceğini..." söylüyordu. Bu söz, hastalık halini zarûret sayma mevzûunda açıklık taşımaktadır. İmam Şâfiî "...deniliyor..." dedikten sonra buna itiraz etmediğine ve reddetmediğine göre "denilene kendisinin de katıldığı" anlaşılıyor. Hattâ İmam Şâfiî, haram ilâç alınmadığı takdirde şifânın gecikmesini dahi zarûret hali içinde mütâlaa ediyor. Biz zarûreti tarif ederken bunun "insanı haram yemeye sevk ve icbâr eden durum'dan ibâret olduğunu söylemiştik, Şüphe yok ki hastalık hali de insanı, bu gibi ilâçları almaya mecbur eden bir durumdur; çünkü alınmadığı takdirde hastalığın artması, bünyenin giderek iyice zayıf düşmesi ve sonunda ölüm tehlikesi vardır. İşte bu tehlike hastalığı, zarûret halleri içine sokmaktadır.
İbn Hazm, zarûretin ölçüsünü şöyle ifade eder: "Bir kimsenin, geceli gündüzlü bir gün yiyecek ve içecek bulamaması ve devam ettiği takdirde ölüme kadar götürecek, eziyet veren zayıflıktan korkmasıdır."80 Şu halde zarûretin ölçüsü haram yenmediği takdirde insanın derhal öleceği bir derece değildir; zarûret, darda kalanın maruz kaldığı veya daha da ilerlerse onu ölüme kadar götürecek olan zayıflamaya da şâmildir. Bu sözümüzü el-Muğnî sahibinin şu ifadesi de teyid etmektedir: "Mübâh kılan zarûret, yenmediği takdirde ölüm tehlikesi bulunan açlık vb. hallerdir. Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: İster açlıktan olsun, ister yemediği takdirde yürüyemeyeceği, arkadaşlarından geri kalıp öleceğinden, yahut da bineğine binemeyip öleceğinden olsun korkan kimse..."81
Bana göre en kuvvetli ve şâyân-ı tercih görüş hastalığın zarûret halleri içine girdiği ve onlardan sayılması gerektiğidir. Böyle olunca da haramı mübah kılacağı tabiîdir. Çünkü her ikisinde de darda kalma durumu bulunduğu için herhangi bir zarûret arasında fark yoktur. Bunu Allah Teâlâ'nın şu buyruğu teyid etmektedir. "...ancak darda kalmanız müstesna..." Bu âyette Allah Teâlâ, zarûret halinde haram ve memnû olan şeylerin mübâh olacağını açıklamış, zarûretleri birbirinden ayırmamış, darda kalmayı açlık veya susuzluk ile takyid etmemiştir. Buna göre âyetin mutlak olarak anlaşılması zarurîdir ve tedâvi maksadıyla haram olan bir şeyi kullanma mecburiyeti de buraya dahildir.
Caiz değildir diyenlerin "açlık zarûretinde haram olan şey yenilince açlığın gideceği kesin olarak bilinmektedir, halbuki ilâç böyle değildir, çünkü şifanın ona bağlı olduğu mâlum değildir" şeklinde ifade ettikleri delillerini şöylece karşılamak mümkündür: İlâç ve hastalıkları bilen kimselerin tavsiyesine dayanan kuvvetli zan; yani iyi olacağının tecrübelere dayanılarak sanılması ve beklenmesi burada kâfidir; çünkü dinin fürû ve mûmaleât kısmında (inanç mevzûunda değil) kuvvetli zan (zann-ı gâlib) mûteberdir ve fıkıh bilgini Serahsî'nin dediği gibi kesin olarak bilinmesi mümkün olmayan yerlerde kuvvetli görüş ve zanna itibar edilir.82 Şifâ vermesi bakımından kesin olarak bilinmesi mümkün olmadığından ilâç ve tedâvi mevzûu da buraya girer. Zannetmem ki herhangi bir ilâcın muayyen bir hastalığı kesin olarak iyi edeceği, başka bir ihtimal payı bulunmadan söylenebilsin. Böyle bir ilâç bulunsa bile nâdirdir; fıkıhta ise nâdir olana değil, yaygın ve tabiî olana bakılır.
Yine caiz değildir diyenlerin "murdar hayvan ve benzerleri -başkası bulunmayınca- açlığı giderecek tek çare olur, ilâçlar ise böyle değildir; çünkü şifâ için onun tek yol olduğu sabit değildir" sözlerine cevabım da şudur: İlâcı almanın mübâh olabilmesi için onun yerini tutacak başka bir ilâcın bulunmaması şarttır. Bu şart bulununca -kuvvetli zanna göre- o ilâç şifânın tek çaresi haline gelir ve hastalığı defetmek için o ilâcı almak caiz olur; daha önce de açıkladığımız gibi burada şifâ vereceği hakkında kuvvetli zanın bulunması kâfidir.
35. İkinci mesele, caiz değildir diyenlerin dayandığı hadîslerin delâlet ve mefhumları idi. Bu hadîsler sahihtir; fakat caiz olmadığı hükmüne delâletleri kesin değildir, "haram ilâcın yerini tutacak helâl bir ilâcın bulunması haline aittir" şeklinde anlaşılmaları da mümkündür; nitekim Şâfiîler böyle almışlardır.83 Bu caiz ve makbul olan bir anlayıştır. Ayrıca bir delil, çeşitli mânâ ve hükümlere muhtemel ise -ihtilâf noktasında- onu kullanmak isteyene delil olamaz.
36. İşte bunlardan dolayı biz tedâvi için haram şeylerin ilâç olarak alınabileceği görüşünü tercih ediyoruz; ancak bunun şartları vardır:
a) Hastalık tehlikeli olacak,
b) Haram kılınmış ilâcın yerini tutacak mübâh bir ilâç bulunmayacak,
c) Doktorlar o ilâcın hastalığı iyi edeceğini kuvvetli zanna dayanarak açıklamış olacak.
d) Tedâvi müddeti uzasa bile ilâçtan alınan miktar, hastalık zarûretini giderecek kadar olacak.
Burada şunu da hatırlatmakta fayda vardır: Birçok doktora "şaraptan başka ilâcı olmayan bir hastalık var mıdır?" diye sordum, "bugüne kadar böyle bir hastalığın mevcut olduğunu bilmiyoruz" cevabını verdiler.

Alkollü İçki Katılmış İlâç:
Bazı ilâçlar vardır ki, doktorlar tavsiye ettiği halde içlerinde alkol veya başka sarhoşluk veren maddeler vardır; bunları kullanmak caiz midir?
Tercih ettiğimiz görüşü açıklarken ileri sürdüğümüz şartlarla beraber zarûret hali bulunduğu takdirde bu gibi ilâçları kullanmak caizdir.
Zarûret derecesine varmamakla beraber bu nevi ilâçları kullanmaya ihtiyaç duyulursa yine kullanılabilir mi?
Fıkıh bilginlerinin, dinin pis saydığı maddelerin (necis) değişmesi halindeki sözlerine bakılırsa bu ilâçların da kullanılabileceği anlaşılmaktadır. Hanefî el-Kâsânî'nin el-Bedâyî'inde şunları okuyoruz: "Muhammed b. el-Hasen eş-Şebânî'nin görüşünü izah ederken şöyle diyor: Necaset istihale geçirip vasıfları ve mânâsı değişince pis olmaktan çıkar; çünkü necaset kelimesi bir şeye, muayyen bir vasfından dolayı isim olarak verilmiştir, vasıf gidince isim de gider ve sirkeye dönüşen şarap gibi olur."84
Zâhirî İbn Hazm de şöyle diyor: "Necis veya haram olan şeyin sıfatları değişerek haram hükmünün dayanağı olan isim ortadan kalkınca ve madde temiz ve helâl olan şeylere ait bir isim alınca artık o ne necistir, ne de haram; o başka birşey olmuştur."85 Bunun mânâsı, bir şey değiştiği, başka bir maddenin içinde kaybolduğu zaman, daha önceki vasıflarından dolayı kendisine bağlanmış bulunan hükümlerin de değişeceğinden ibârettir. Buna göre sarhoşluk veren bir madde ilâca karıştırılır, ilâç çok, alkollü içki az olur, ilâcın içinde kaybolup izi kalmazsa -bize göre- bu durumda artık o alkollü içki değildir; içinde alkollü maddenin eriyip karıştığı, vasıflarını kaybettiği temiz bir ilâçtır ve içilmesi de caizdir; çünkü değişmek ve dönüşmek, yakmak ve pişirmekle olduğu gibi, akıcı bir maddeye karıştırmakla da olabilir. Mâlikîlerden İbn Arabî şöyle der: "Bir kimse murdar hayvan ile tedâviye muhtaç olursa, ya olduğu gibi kullanacak yahut da yaktıktan sonra kullanacaktır! Eğer yakmak suretiyle değişikliğe uğrarsa -İbn Habîb'e göre onu tedâvide kullanmak ve üzerinde bulunduğu halde namaz kılmak caizdir."86 Nevevî'nin el-Mecmû'unda da şöyle yazılmıştır: "İçine bir parça insan eti düşmüş, eriyip kaybolmuş bir yemek haram değildir; çünkü bu eriyip kaybolmakla yok olmuş gibidir, çok suyun (iki kulle miktarı) içine düşmüş sidiğe benzer ki bu su da değişmedikçe kullanılabilir; çünkü sidik onun içine düşüp kaybolmakla yok hükmünü almıştır."87
İbn Teymiyye'nin bu mevzûudaki sözü: "Murdar hayvan, kan, domuz eti ve benzerlerinden Allah Teâlâ'nın haram kıldığı pis maddeler suya veya başka bir akıcı maddeye düşüp karıştığı; parçalanıp vasıf ve eseri kalmadığı takdirde artık orda ne murdar hayvan, ne kan, ne domuz eti vardır. Şarap da akıcı bir maddeye karışıp kaybolduğu, (duyu organlarıyla alınacak) bir vasfı kalmadığı takdirde, o maddeyi içen şarap içmiş değildir."88
Fukahânın buraya kadar naklettiğimiz sözlerinden çıkardığımız netice şudur: Necis, pis ve haram maddeler temiz bir mayi içinde eriyip kaybolduğu, veya başka bir madde ile bareber pişirildiği, yahut yakıldığı ve böylece -daha önceki- vasıfları yok olduğu zaman önceki isimlerinden de çıkarlar, artık bunlar değişmeden önceki şeyler olmayıp, başka maddeler olmuştur, temizdir ve onları kullanan haram kullanmış olmaz. İşte buna dayanarak diyoruz ki; alkollü ve sarhoşluk veren maddelerin az bir miktarı, eriyip kaybolacak; rengi, tadı, kokusu kalmayacak şekilde bir ilâca katılmış olduklarında, erime yanma veya pişme suretiyle başka şeye dönüşen necâsete kıyas edilirler; dolayısıyla haram olma vasıfları kalkar ve bu gibi ilâçları içmek caiz olur.

Kaynaklar

63. İbnu'l-Arâbi, Ahkâmu'l-Kur'ân, c. I, s. 59.
64. Müslim, Sahih, c. XIII, s. 152.
65. Şevkânî, Neylü'l-evtâr, c. VIII, s. 103; Zâdu'l-meâd, c. III, s. 114.
66. Şevkânî, age., c. VIII, s. 203; İbn Teymiyye, Fetâvâ, c. I, s. 270; Zâdu'l-meâd, c. III, s. 114.
67. İbn Teymiyye, Fetâvâ, c. I, s. 259-260, 268-270.
68. Mu'cemu fıkh-ı İbn Hazm, c. I, s. 345.
69. Age., s. 353.
70. Age., s. 353.
71. Age., s. 353.
72. Kâsânî, el-Bedâyî', c. I, s. 61.
73. age, c. V, s. 61-62; İbn Âbidin, Reddu'l-muhtâr, c. V, s. 224.
74. Nevevî, el-Mecmû', c. IX, s. 49. Bu hadîsi İmam Buhârî rivâyet etmiştir. Bkz., el-Askalânî, Fethu'l-Bârî, c. X, s 110.
75. el-Mecmû', c. IX, s. 50-51.
76. Age., c. IX, s. 49-50.
77. el-Umm, c. II, s. 152.
78. el-Mecmû', c. IX, s. 49.
79. Age., aynı yer.
80. İbn Hazm, age., c. I, s. 53.
81. el-Muğnî, c. VIII, s. 595-596.
82. el-Mebsût, c. XXIV', s. 50.
83. Nevevî, el-Mecmû', c. IX, s. 49; Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, c. II, s. 216.
84. el-Bedâyî', c. I, s. 85.
85. İbn Hazm age., c. II, s. 101.
86. İbn-Arabî, Ahkâmu'l-Kur'ân, c. I, s. 59.
87. Nevevî, el-Mecmû', c. IX, s. 62.

Ekleme Tarihi: 16.02.2007 - 08:06
Bu mesajı bildir   yoktan üyenin diğer mesajları yoktan`in Profili yoktan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1302 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.77355 saniyede açıldı