0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » Cami ışıklarına bakan çocuk...Ahmet Altan

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 4 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Yusuflu su an offline Yusuflu  
Cami ışıklarına bakan çocuk...Ahmet Altan

428 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.06.2005
En Son On: 25.11.2007 - 19:27
Cinsiyeti: ----- 
Cami ışıklarına bakan çocuk...

Çocukluktan gençliğe geçmeye çalıştığım dönemlerde yazarlık hayalleriyle dolu olduğumu gören babam, ‘Yanağını cama yapıştırıp, evin çaprazındaki caminin şerefesinde iftar zamanını haber veren ışıkların yanmasını, ışıklar yanar yanmaz bunu bağırarak haber verdiğinde büyüklerin aferinini almak için heyecanla bekleyen bir çocuğu anlatabilir misin’ demişti.
Yaklaşık kırk yıldan beri o çocuk aklımdadır.
Hálá o sahneyi ve o çocuğu en iyi biçimde nasıl anlatacağımı bulamadım.
Ama bu görüntü benim yazarlık temrinlerimden biri oldu.
Babamın kendi çocukluğunun anılarının arasından çıkartıp bana yazı ödevi olarak verdiği sahneye kendi çocukluğumun anıları da eklendi.
Evimizin hemen karşısındaki küçük cami.
Ramazan geceleri mahallenin çocuklarıyla birlikte gittiğimiz teravih namazları, camideki büyüklerin bize başka zamanlarda pek de göstermedikleri bir şefkati göstermeleri, hálá çocuk aklımla ezberlediğim biçimde söylediğim ‘allah umme salli ala’nın muhteşem melodisiyle dalgalar gibi kabaran o tuhaf coşku, namaz çıkışında hissettiğimiz o ağırbaşlı memnuniyet...
Sahur vakti sıcak yataktan gözlerim yarı kapalı kalkıp sobası yakılmış salonda hazırlanmış sofraya oturuşum, galiba sadece ramazanlarda yapılan o yumurtaya bulanmış ekmek kızartmaları, demli çay, beni sevgiyle ve gururla bağrına bastığını düşündüğüm büyük bir kalabalığın parçası olmanın güveni ve sonsuz bir huzur.
Allah’ı çok sevmiştim.
Ondan benim anlamadığım kelimelerle söz ediyorlardı ama o benim için, beni sevmesini istediğim temiz yüzlü yaşlı bir dedeydi, oruç tuttuğum zamanlarda bana gülümsediğini düşünürdüm.
Doğrusu ya ondan pek korkmazdım.
Ama beni sevmesini isterdim.
İlk kez okulda din hocası cehennemi uzun uzadıya bütün korkunçluğuyla anlattığında dehşete düşmüştüm, benim teravih namazlarında, iftarlarda, sahurlarda hissettiklerimle hocanın anlattıkları hiç birbirine benzemiyordu.
O, beni çok korkutan, bana çok uzak, çok mesafeli, çok gazaplı, benim çocuk aklımın kavrayamayacağı çok ürkütücü bir güçten bahsediyordu.
Biz dede-torun değildik.
Beni sevmiyordu.
Kötü bir şey yaparsam beni ateşlerin içine atacak, beni yakacak, bana acılar çektirecekti.
Ben ona hiç böyle şeyler yapmazdım ki, ben onun için hiç böyle cezalar düşünmezdim ki, ben onu seviyordum, o niye beni ateşlerin içine atmak istiyordu.
Çok korktuğumu, çok üzüldüğümü hatırlıyorum.
Bir daha uzun yıllar camiye gitmedim.
Din hocası benim çocukluk dünyamın en huzurlu hayalini, o soğuk yatakhanelerde uyumadan önce dua edip kendisine gülümsediğim, herkes bana yaramazlık yaptım diye kızdığında kendisine sığındığım ‘yakınımı’ benden koparmıştı.

Sonra büyüdüm.

İnanmanın huzurundan aklın huzursuzluğuna geçtim.

O çocukluk dönemimden sonra bir daha hiç dindar olmadım, oruç tutmadım, dua etmedim, namaz kılmadım.

Lise yıllarında karşımdakinin inançlarına hiç aldırmaz, herkesin korktuğu bir güçten korkmamanın tuhaf lezzetiyle diğer çocuklarla kıyasıya tartışırdım, onlar Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışırlardı ben yokluğunu.

Küçük bir çocukken inanmayı ne kadar sevdiysem, ilk gençliğimde de inanmamayı o kadar sevdim.

Başkaldırmanın müthiş cazibesine kapılmıştım.

Hayatın zıpkınlı acılarından beni koruyacak bir güç yoktu artık, her acı doğrudan tenime yapışıyor, o acıları taşımakta ilahi bir güç bana yardımcı olmuyordu.

Yirmili yaşlarımda Ankara’da bir işçi kooperatifinde karımla birlikte epeyce sıkıntılar çekerek yaşarken komşularımız olan bir ‘inançlı insanlar’ grubuyla karşılaşmıştık.

Gerçekten çok hoş insanlardı, yumuşaktılar, hoşgörülüydüler, benim gençlik saygısızlıklarımı kibar bir sabırla karşılıyorlardı.

Aralarından bir tanesi eski bir kabadayıydı, iriyarı, güçlü kuvvetli bir adamdı, epey kavgaya karışmış, günahın her türlüsüne batıp çıkmıştı, sonra ‘inancı’ bulmuştu.

Beni sessizce dinler, ben sözümü bitirince ‘Ahmet, kardeşim’ diye başlardı lafa, beni ‘doğru yola’ getirmek için uğraşırdı.

Dini korkuyla değil sevgiyle anlatırdı.

Zor günlerdi, babam hapisteydi, kız kardeşim hastaydı, karım hamileydi, beş kuruş para yoktu, bir yayınevinin zemin katında düzeltmen olarak çalışıyor, kazandığım paranın çoğunu kiraya veriyordum.

O sırada hayatımdaki en iyi şey o dindar insanlardı.

Dindarları sevdim.

İnançlarını paylaşmadım ama onlara ve inançlarına imrendim.

Bana çocukluğumu, teravih namazlarını, sahurları, iftar sofralarını, huzuru hatırlatıyorlardı.

Öfkeli değillerdi, çıkarcı değillerdi, haramdan ölesiye korkuyorlardı, muhtaçlara yardım ediyorlardı, inançlarıyla böbürlenmiyorlar, dini bir gösterişe döndürmüyorlardı.

Onlara saygı göstermeyi öğrendim.

Kendi inançsızlığımla onları kırmamaya özen gösterdim.

Zor günlerde bir ‘inançsıza’ bağışladıkları dostluğu hiç unutmadım.

Din hakkında düşünmeye başladım, ‘din bir afyondur’ ezberinden ‘din nedir’ sorusuna geçtim, insanların ve toplumların hayatında dinin yerini merak ettim.

Gerçek bir dindarla, bir müminle, dini gösterişli bir rozet gibi yakasına takanlar arasındaki farkı gördüm.

İçinde bir vahşetle, bencillikle hatta kötülükle doğan ve ölüm gibi karanlık bir yok oluşla varlıkları sona eren insanların gelişiminde, yaşama gücü buluşunda, ahlakı yaratışında, vahşetini sınırlayışında dinin çok önemli kültürel bir değer olduğunu fark ettim.

Dindar olmadım, inançlı olmadım.

Hálá da değilim.

Hiçbir zaman da olmayacağım herhalde.

Ama din fikrini, gerçek dindarları seviyorum.

Tanrı’yla ilişkim ise anlatılması çok zor çelişkilerle dolu.

Varlığına inanmıyorum ama o varmış gibi hissetmekten hoşlanıyorum, annemin mezarına gittiğimde dua etmiyorum ama annemi ‘ona’ emanet ediyorum.

Artık ne ölümden ne de ölümden sonrasından korkuyorum ama öldükten sonra sevecen bir ışıkla karşılaşıp yaramazlık yapmış küçük bir çocuk gibi ona sığınıp gülümseyeceğimi aklımdan geçiriyorum.

Din hocası cehennemi anlatana kadar süren kuvvetli bir inanca dayalı ‘ilişkim’ şimdi bir başka biçimde sürüyor, onun adına yeryüzünde cehennemi yaratanları, onun adıyla gösteriş yapanları, onun adına benim gibi ‘inançsızlara’ öfkelenenleri, onun adını sadece insanları korkutmak için kullananları ‘onunla’ arama sokmuyorum.

Tanrı’dan bir beklentim yok.

Ona duyduğum sevginin, eğer o varsa, bir beklentiden ya da bir korkudan kaynaklanmadığını o biliyor.

Günahkar olduğumu da, babasının sevgisine sığınan biraz şımarık bir evlat gibi bu günahları işlemeye devam edeceğimi de.

Din adına dehşet salanlar ne derlerse desinler, başkaları için kötülük düşünmeyenleri onun affedeceğine inancım tam, benim tanrım her şeyden önce ‘başkaları için kötülük düşündün mü’ diye soracak bir tanrı.

Başkaları için kötülük düşünmezsem, onun varlığına inanmasam bile beni affedeceğini sanıyorum.

Affetmezse de gücenmeyeceğim.

Çocukluğumda tuttuğum oruçların, oturduğum iftar sofralarının huzurunu hiç unutmadım.

Bugün, bir tek kez öyle bir huzurla iftar yapabilmek isterdim.

O huzuru hissedenler, dilerim, o huzuru gereksiz öfkelerle bozmazlar.

Ben bir daha o huzuru bulamayacağım.

Ama, ‘yanağını dışarının soğuğunu hissederek cama dayayıp, evin çaprazındaki caminin ışıklarının yanmasını bekleyen’ çocuğu anlatmayı hep deneyeceğim.

Sanırım bunu hiçbir zaman tam da beceremeyeceğim.


Ahmet Altan

Ekleme Tarihi: 11.02.2006 - 18:56
Bu mesajı bildir   Yusuflu üyenin diğer mesajları Yusuflu`in Profili Yusuflu Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
senaneva su an offline senaneva  

3 Mesaj

Kayıt Tarihi: 30.07.2005
En Son On: 30.01.2008 - 09:47
Cinsiyeti: ----- 
Her zaman ki gibi duygu yüklü bir Ahmet Altan yazısı...Ama ibretle okunulması gereken bi makale.....telaşlı düsün

paylaşım için teşekkürler....
Ekleme Tarihi: 10.01.2008 - 10:40
Bu mesajı bildir   senaneva üyenin diğer mesajları senaneva`in Profili zum Anfang der Seite
der_ya su an offline der_ya  

875 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 07.05.2007
En Son On: 22.01.2010 - 17:46
Cinsiyeti: ----- 
VALLA BU YAZININ DUYGU YUKUNU BILMEM ANCAK AHMET ALTAN ÇOK BUYUK BIR YUKUN ALTINDA DIYEBILIRIM...






Dindar olmadım, inançlı olmadım.

Hálá da değilim.

Hiçbir zaman da olmayacağım herhalde.

Ama din fikrini, gerçek dindarları seviyorum.

Tanrı’yla ilişkim ise anlatılması çok zor çelişkilerle dolu.

Varlığına inanmıyorum ama o varmış gibi hissetmekten hoşlanıyorum, annemin mezarına gittiğimde dua etmiyorum ama annemi ‘ona’ emanet ediyorum.

BU PARAGRAFLARA BAKILDIGINDA DURUMUN VEHAMETI ACIKCA GORULUYOR... BILMEK FAKAT REDDETMEK...BILE BILE ATEŞ DEMEK... SEN ONA INANMADIGIN SURECE ONUN SANA GULUMSEYECEGINI HIÇ SANMIYORUM AHMET ALTAN...

ANCAK O ALLAH CC. O KADAR MERHAMETLIKI SENI BU DUSUNCELERINE RAGMEN HALA RIZIKLANDIRIYOR RAHMAN SIFATIYLA...VE HALA SURE VERIYOR TOVBE ETMEN İÇİN... DILERIM BU YAZDIKLARININ BOŞLUGUNU ANLAR, VE EN KISA ZAMANDA HIDAYETE ERER VE O ÖZLEDIGIN IFTAR SOFRALARINA ONUMUZDEKI RAMAZAN İHLASLI BIR SEKILDE KAVUSURSUN...ELIMIZDEN GELEN SADECE DUA...AMA BIRAZDA SEN ISTEYECEKSIN...

Tanrı’dan bir beklentim yok.

BIR KERE BIZIMDE TANRIDAN BEKLENTIMIZ YOK.ANCAK ALLAH CC RABBIMIZDEN TEK SEY BEKLIYORUZ RIZAULLAH...ONADA SENIN GITTIGIN YOLDAN ULASILAMIYOR MALESF...VE HERSEY BU KADAR BASIT DEĞİL.RABBIM HIDAYET VERSIN...SELAM VE DUA İLE..
Ekleme Tarihi: 10.01.2008 - 10:54
Bu mesajı bildir   der_ya üyenin diğer mesajları der_ya`in Profili der_ya Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Maksat kelam olsun su an offline Maksat kelam olsun  

1463 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.03.2007
En Son On: 09.05.2011 - 10:25
Cinsiyeti: Erkek 
Evet biligisizce Din kime nerde ne zaman anlatılacağını bilmez insanlar ...insanlarda silinemez bir sürü yaralar açıyor insanlarda ..İşte basit bir örnek çocukkken zihnini tarumar etmiş bir cehennem korkusu....O çocuklara cehennem değilde cennet anlatılsaydı acaba bu etki olurmuydu ne dersiniz...Hiç düşünmeyin olmazdı o körpe beyinler ...Hem ALLAH'ı tanıyacaklardı hem dini öğrenme hevesi yeşerecekti....Benden sizlere kısa bir anektot küçükken teravihlere veya cammilere gittiğimizde bizleri camiinin dışına veya en arkaya atarlardı neden çocuk önden geçer gürültü yapr vs vs...Yahu neden çıkartıtsınnız al yanına öğret al sevgi göster 18 yaşınamı geldiğinde alacaksın camiiye böhhhSen onu görürsen caminin avlusunda ben sana çay söylerim.....Hani bir söz vardır ya "HER DOĞRU HER YERDE SÖYLENMEZ DİYE" .

Ahmet altana gelince bana göre içindeki fırtınalar dinmek bilmiyor onun aclarını duyurmak istercesine yazmış bunları...Ama dediği gibi huzursuzluk hat safaya ulaşmış durumda .....Ama bu güne kadar tamamda neden tövbeyi kabullenmez ki....Bana göre Rahmetli cem karaca kadar delikanlı bile olamıyorlar....


Selam ve dua ile..........
Ekleme Tarihi: 10.01.2008 - 11:20
Bu mesajı bildir   Maksat kelam olsun üyenin diğer mesajları Maksat kelam olsun`in Profili Maksat kelam olsun Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1309 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59942 saniyede açıldı