0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » D U A L A R » TÖVBE YE GENİŞ BİR AÇIDAN BAKIŞ

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 5 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
Themenicon    TÖVBE YE GENİŞ BİR AÇIDAN BAKIŞ

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
9-3- TÖVBE
9-3-1-GÜNAHLAR İÇİN TÖVBE
İnsan nefs sahibidir. Günaha ve seyyiata bu sebeple meyyaldir. Bu itibarla günah işleyecektir. İşte günahlarından temizlenebilmesi ancak tövbe ile mümkündür.
Başlangıçta sadece günahlarımızın affı için tövbe ederiz. Bu seviyede zikir yoktur. Bu birinci tip tövbedir. İnsan istediği her an idrak ettiği hatası için Allah'ın affını diler.


9-3-2- ALLAH'A ULAŞMAK İÇİN TÖVBE
İkinci tövbe bir merasimle gerçekleşir. Arşı tutan melekler, devrin imamının ruhu, mürşit önünde sadece mürşidin sözleri tekrar edilerek yapılır (Nebe 38). Bu tövbe, Allah'a ulaşmak için yapılan tövbedir. Ve günahlarımız sevaba dönüşür.

4/ NİSA-64 : Ve mâ erselnâ min resûlin illâ liyutâ'a bi'iznillâh, ve lev ennehüm iz zalemû enfüsehüm câûke festagferullahe vestagfere lehümürresûlü levecedullahe tevvâben rahiymâ.
Biz Resûllerimizi ancak Allah'ın izniyle, kendilerine itaat edilsin diye göndeririz. Onlar nefslerine zulmettikleri zaman eğer sana gelselerdi ve Allah'tan mağfiret dileselerdi Resûl de onlar için mağfiret dileseydi Allah'ı tövbeleri (her iki tarafın mağfiretini, tövbesini) kabul eden ve rahmet gönderici olarak bulurlardı.
40/ MÜ'MİN-7: Elleziyne yahmilûnel'arşe ve men havlehü yüsebbihûne bihamdi rabbihim ve yü'minûne bih, ve yestagfirûne lilleziyne âmenû, rabbenâ ve si'te külle şey'in rahmeten ve ilmen fagfir lilleziyne tâbû vettebe'û sebiyleke vekıhim azâbelcahiym.
Arşı tutan melekler ve oradaki kişi (arşta bulunan zamanın halifesinin ruhu) Rablerini hamd ile tespih ederler (zikrederler) ve ona îmân ederler ve âmenû olanlar için Allah'tan mağfiret (onların günahlarını sevaba çevirmesini) dilerler. "Rabbimiz" derler, "Senin rahmetin ve ilmin herşeyi kuşatmıştır. Kim tövbe eder de (Mürşidin önünde tövbe eder de) senin yoluna (Sırat-ı Müstakiym'e, sana ulaştıran yola) tâbî olursa o taktirde onlara mağfiret eyle (onların günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru. "

Bu tövbeden sonra kişi amilüssalihata başlar. Mümin olur ve Sırat-ı Müstakiym üzerine çıkar.

78/ NEBE-39: Zâlikelyevmülhakk , femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ .
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbi olunduğu gün) Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sırat-ı Müstakiym'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
25/ FURKAN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan feülâike yübeddilullahü seyyiâtihim hasenât, ve kânallahü gafûren rahıymâ.
Ama (mürşidin önünde) tövbe eden ve (mürşidin önünde tövbe etmek suretiyle kalbine îmân yazıldığı için) mü'min olan ve (aynı sebeple) nefsi ıslâh edici ameller işleyen kişinin Allah günahlarını sevaba çevirir. Ve Allah günahları sevaba çeviren ve rahmet gönderendir.
25/ FURKAN-71: Ve men tâbe ve amile sâlihan feinnehü yetûbü ilallahi metâbâ.
Kim tövbe eder ve ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) işlerse muhakkak ki o Allah'a tövbeleri kabul edilmiş olarak ulaşır.

Burada artık Allah'a hidayet edici zikir başlamıştır. Bu noktada başlayan zikir her geçen gün artacak ve bir gün daimî zikre ulaşacaktır. Daimî zikrin bizi ulaştıracağı, külli zikir ve tesbihle yeni ve son bir tövbeye ulaşırız. Bu tövbe "Nasuh" tövbesidir.


9-3-3-TÖVBE-İ NASUH
Görülüyor ki Allah'a doğru yola çıkmamıza imkan veren tövbe de, hidâyet zikri bulunuyor. Ve 24 saat boyunca zikreder hale geldiğimiz zaman yeni bir tövbeye ulaşıyoruz. Bu tövbe ile İhlâs makamından Salâh makamına geçilir.

66/ TAHRİM-8: Yâ eyyühelleziyne âmenû tûbû ilallahi tevbeten nasûhâ, asâ rabbüküm en yükeffire anküm seyyiâtiküm ve yüdhıleküm cennâtin tecriy min tahtihel'enhâr, yevme lâ yuhziyllahünnebiyye velleziyne âmenû ma'ah, nûrühüm yes'â beyne eydiyhim ve bieymânihim yekuûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfirlenâ, inneke alâ külli şey'in kadiyr.
Ey âmenû olanlar! Allah'a nasuh tövbesiyle tövbe edin ki Allah sizin günahlarınızı örtsün ve sizi altından nehirler akan cennetlere koysun. O gün Allah, Nebîleri ve Onlarla birlikte âmenû olanları utandırmayacaktır. (o gün) Onlar nurları önlerinde ve sağlarında olarak yürürler ve (nasuh tövbesini yaptıkları gün) "Rabbimiz nurumuzu tamamla bizleri bağışla, muhakkak ki sen herşeye kaadirsin." derler.

Bu tövbe Allah'ın huzurunda yapılır. Bu tövbeden geri dönüş yoktur. Allah bütün günahları örtmesi sebebiyle kabir azabını kaldırır.


9-3-4- GENEL OLARAK TÖVBE
NUR-31 : Ve tübû ilellâhi cemiân eyyüçhelmü'minûne lealleküm tüflihûn
Ey imân edenler, saadete ermeniz için hepiniz tövbe ederek Allah'a dönün. Allah tövbeleri kabul eder.
NİSA-27: Vallâhü yürîdü en yetûbe aleyküm ve yüridüllezine yetteb'iünşşehâveti en temî-lû meylen azîmâ.
Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise sizin buyük bir sapıklığa girmenizi isterler.
Peygamberlerin tövbe konusundaki yardımları şöyle açıklanıyor.
4/ NİSA-64 : Ve mâ erselnâ min resûlin illâ liyutâ'a bi'iznillâh, ve lev ennehüm iz zalemû enfüsehüm câûke festagferullahe vestagfere lehümürresûlü levecedullahe tevvâben rahiymâ.
Biz Resûllerimizi ancak Allah'ın izniyle, kendilerine itaat edilsin diye göndeririz. Onlar nefslerine zulmettikleri zaman eğer sana gelselerdi ve Allah'tan mağfiret dileselerdi Resûl de onlar için mağfiret dileseydi Allah'ı tövbeleri (her iki tarafın mağfiretini, tövbesini) kabul eden ve rahmet gönderici olarak bulurlardı.

Peygamberlerin varisleri her devirde Allah'ın tayin ettiği imamlardır. Allah'ın o kişi için tayin ettigi mürşidin önünde tövbe eden kişiler devrin imamına tâbî olmuşlardır. Artık şeytanın zulmâni ilminin tesiri yoktur. Büyü, sihir ve benzeri şeylerin zararları onlara tesir etmez.

BAKARA-102: Ve mâ hüm bidârrine bihi min ehadin illâ biiznillâh.
Allah'ın izni olmadıkça şeytanın büyüsü ve sihri kimseye zarar veremez.
MÜCADELE-10: Ve leyse bidârrihim şey-en illâ bi'iznillâh, ve alellâhi felyetevekkelilmü'minûn.
Allah'ın izni olmadıkça şeytan onlara zarar veremez. Mü'minler yalnız Allah'a güvenirler.
64/ TEGABÜN-11: Mâ esâbe min musıybetin illâ bi'iznillâh, ve men yü'min billâhi yehdi kalbeh, vallahü bikülli şey'in aliym.
Allah izin vermedikçe kimseye bir musibet isabet etmez. Kim Allah'a âmenu olursa Allah onun kalbine (ulaşır). Ve Allah herşeyi bilir.

Allah'a yaklaşmanın, mukarreb olmanın vasıtalarından bir tanesi de tövbedir. Allah'dan günahlarının bağışlanmasını dilemektir. Allah'ın rahmetinden ancak kâfirler ümitsizdir.
Ekleme Tarihi: 13.12.2005 - 18:09
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
TARIK KARDEŞİM BU SİTEYİ GÜZEL GÖRDÜM EĞER DİNİ BİLGİN O KONUDA YOKSA HERŞEYİ ALINTI YAPMA

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 
TEVBE -MÜRŞİD-İSKENDER ALİ MİHR ÜÇGENİNDEN CIK..PARANTEZ İÇİNE SÜREKLİ MÜRŞİD KELİMESİNİ KOYMA OLMASA DAHA GÜZEL OLUR YOKSA BÜTÜN HAKİKATLERİ ÖRTÜYOR ATIYOR...BU AYETLERİ O ÇERCEVEDE DEGERLENDİRMEK YANLIŞTIR...KONUYU SIĞ ALMAMAK LAZIMDIR..
Ekleme Tarihi: 13.12.2005 - 22:26
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
..

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
KARDEŞ MÜRŞİD FARZDIR MÜRŞİDİNE ULAŞMIYAN DALALETTEDİR İŞTE İSPATLARI

MÜRŞİDİNE ULAŞMAYAN
DALÂLETTEDİR


Kişinin mürşidini istemesi, mürşidine ulaşması asıldır. Ulaşmazsa ne olur? Kişi dalalette kalır. İşte 10 âyet-i kerimede Allahû Teala bu büyük hakikati anlatıyor bizlere:


1-"Fein lem yesteciybû leke fa'lem ennemâ yettebi'ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe'a hevâhü bigayri hüden minallah, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn." Kasas-50 Habibim, eğer senin davetine riayet etmezlerse, bil ki onlar heva ve heveslerine tâbî olmuşlardır. Kim Allah'ın davetçisine tâbî olmayıp da, kendi hevasına tâbî olursa ondan daha çok dalâlette olan kim vardır?


2-"Men yehdillâhü fehüvelmühted..." Casiye-23 Allah kimi Kendi Zatına ulaştırırsa, o kişi Hidayete erer.
"Ve men yudlil felen tecide lehü veliyyen mürşidâ."

Kim de dalâlette kalırsa, dalâlette ise o kişi için bir velî Mürşid bulunmaz.


3-"Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ" Taha-123
Hadi hepiniz ordan aşağı inin! Birbirinize düşman olarak. Yaşadığınız devirde size bizden Hidayetçi geldiği zaman; kim Hidayetçimize tâbî olursa, onlar dalâlette kalmazlar, (hidayete ererler) ve şaki de olmazlar.


4-"Efere'eyte menittehaze ilâhe hü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi gışaveh, femen yehdiyhi min ba'dillâh, efelâ tezekkerûn." Casiye-23

Habibim, o (nefslerini kendilerine), hevalarını kendilerine ilâh edinenleri, (nefslerine, hevalarına tâbî olanları) görmüyor musun? Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakmıştır ve kalplerini ve kalplerindeki semi (işitme) hassasını mühürlemiş ve basarı (kalpteki görme hassası)nın üzerine gışaveh adlı bir perde kılmıştır (çekmiştir). Onları Allah'tan sonra kim hidayete erdirir? Tezekkür etmezler mi?


5-"Hüvelleziy be'ase fiyl'ümmiyyiyne resûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühü mülkitâbe velhikmete ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Cuma-2
O dur ki (Allah'tır ki) ümmilerin içinde onlardan resûller ba's eder, (hayatta getirin). (Ait oldukları kavmin içindeki) insanlara, (onların lisanıyla), Allah'ın âyetlerini okusunlar diye, onların (nefslerini) tezkiye etsinler diye, onlara kitap öğretsinler diye, onlara hikmet öğretsinler diye. Bu mürşidlere, bu resûllere tâbî olmadan evvel onlar apaçık bir dalâlet içindeydiler.


6-"Lekad mennallahü alelmü'miniyne iz be'ase fiyhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Al-i İmran-164
And olsun ki mü'minler üzerine bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinde bir Resul bâ's ederiz, onların aralarında onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (o mürşide tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler...


7-"Ve men lâ yücib dâ'ıyallahi feleyse bimu'cizin fiyl'ardı ve leyse lehü min dûnihi evliyâ', ülâike fiy dalâlin mübiyn" Ahkâf-32
O Allah'ın davetçilerine, Allah'a davet edenlere tâbî olmayanlara (sesleniyorum diyor Allahû Tealâ.) Onlar, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakacaklarını mı zannediyorlar? Oysa ki, onların da Allah'tan başka dostları yoktur. Onlar, (Allah'ın davetçisine tâbî olmadıkları için) apaçık bir dalâlet içindedirler.


8-"Ve lekad be'asnâ fiy külli ümmetin resûlen eni'büdullahe vectenibûttâguût, feminhüm men hedallahü ve minhüm men hakkat aleyhiddalâleh..." Nahl-36
Biz bütün ümmetler içinde resûller ba's ederiz. Bu resûller (o kavimlerde yaşayan insanları) şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul ederler. Onların bir kısmı hidayete erdiler. (O resûllere tâbî oldukları için) bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (O resûllere, mürşidlere tâbî olmadıkları için).


9- "....Zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ..." Zümer-23
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah bununla dilediklerini hidayete erdirir.
"...Ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd."

Kimi de dalâlette bırakırsa o kişi için bir Hidayetçi yoktur.


10-"Men yudlilillâhü felâ hâdiye leh, ve yezerühüm fiy tuğyânihim ya'mehûn."

Araf-186 Allah kimi dalâlette bırakırsa o kişi için bir hidayetçi yoktur. O kişiyi Allah, isyanı içinde şaşkın bir halde bırakır.
Görülüyorki mürşidine ulaşamayan herkes dalalettedir. Neden dalalettedir? Çünkü ruhu vücudundan ayrılmamıştır, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmamıştır. Ve ulaşmamışsa Allah'a vasıl olmak üzere bu kişinin ruhu yola çıkmamıştır. Yani bu kişi hidayete adım atmamıştır. Bir kişinin hidayete adım atması demek, hidayet Allah'a ulaşmak, ruhun Allah'a ulaşması olduğuna göre o kişinin Allah'a doğru yola çıkması anlamına geliyor. Eğer insanoğlu Allah'a doğru yola çıkmamışsa ruhunu Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmamışsa o zaman bu kişi için hidayette olmak söz konusu değildir. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde de olmak söz konusu değildir. Öyleyse bu kişi tevhid akidesinin gerektirdiği tevhidin muhtevası içinde değildir. Fırkalardan birine tâbîdir. Ama Sırat-ı Müstakiym üzerinde değildir. Öyleyse tevhid akidesinin sınırlarının dışında kalmış ve fırkalara tâbî olmuştur. Bu kişi için kurtuluş ümidi de normal şartlarda yoktur. Meğer ki Allahû Teâla onu af etmiş ola. Biz bütün insanları Allahû Teâla'nın affetmesini ve bütün insanları cennetine almasını Allahû Teâla'dan dileriz ve tevhidin bütün insanlar için tahakkuk etmesini Allahû Teâla'dan dileriz. Öyleyse hepimiz mutlaka, ama mutlaka Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak mecburiyetinde olanlarız. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmaksa gördünüz ki mürşide ulaşmadan gerçekleşemiyor

Mürşide ulaşamayan kişiler dalalettedir" buyuruyor Allahû Teâla. Dalalette olurlarsa ne olur? Sadece iki grup âyet-i kerimeyle dalalette olanların mutlaka cehenneme ulaşacaklarını söyleyelim. İşte Araf-179’da Allahû Teâla buyuruyor:
"Ve lekad zere'na li cehenneme kesiyren minelcinni vel'insi lehüm kulubün lâ yefkahune biha ve lehum a'yunun lâ yubsirune biha ve lehüm azanün lâ yesmeune biha, ülâike kel'en'ami belhüm edall, ülâike humülgaafilûn."

Araf-179
Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların kalpleri vardır ama onunla fıkıh edemezler (idrak edemezler). (Kalplerinde) gözleri vardır ama onunla göremezler. (Kalplerinde) kulakları vardır. Ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da daha çok dalâlettedirler. Onlar gafillerdir.
Öyleyse ne görüyoruz? Dalalette olan bu insanların cehenneme gidecekleri kesin. İşte Nisa Suresinin 167,168,169. âyet-i kerimeleri:
"İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi, kad dallu dalalen ba'iyda. Innelleziyne keferu ve zalemu lem yekûnillâhü liyagfirelehüm. Ve lâ liyehdiyeküm tariykaâ, illâ tariyka cehenneme. Halidiyne fiyha ebeda."

Nisa-167,168,169
Onlar ki küfür üzeredirler, onlar insanları Allah'ın yolundan, (Sırat-ı Müstakiym’den) saptıranlardır. Onlar uzak bir dalalet içindedir. Muhakkakki onlar küfür üzeredirler ve zalimdirler. Allah onlara asla mağfiret etmez, (günahlarını sevaba çevirmez). Allah onları Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmaz. Allah onları sadece cehennem yoluna ulaştırır. Orada ebedi kalacaklardır.
İşte görüyorsunuz dalalette olan insanlar cehennem yoluna ulaşacaklar. Cehenneme gidecek olan insanlar. Bu insanlar Allah'ın yolundan başkalarını saptıranlar. Kendileri Allah'ın yolunda olsalardı ne yapacaklardı? Başka insanları da Allah'ın yoluna davet edeceklerdi. Kendileri Allah'ın yolunda değiller, Sırat-ı Müstakiym üzerinde değiller, başkalarını da Allah'ın yolundan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

O istikametteki bir gayretin sahipleri. İşte bunlar bu insanlar ne yazık ki Allahû Teala’nın indinde hedeflerine ulaşmaları mümkün görülmeyen insanlar, dalalette olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşamamış olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’in dışında kalan, sırat-ı cehim üzerinde bulunan insanlar. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak asıldır. İşte bunlar Allah' Teala'nın yolundan saptıranlardır. Dalalette olanlardır. Dalalette olanlarınsa Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor Allahû Teala. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde bulunmayanlar ise tevhidin dışında kalanlardır, birliği bu istikamette ne yazık ki bozanlardır


KUR'ÂN MÜRŞİDE ULAŞTIRIR VE ŞİFADIR;
Kur'ân-ı Kerim mürşide nasıl ulaşılacağını gösteren bütün işaretlere sahiptir. Kur'ân-ı Kerim'de açıklanan hususlar tatbik edilirse, Mürşide ulaşılır. Mürşid ise Hakk'a ulaştırır.

AHKAF-30 : Kaâlu yâ kavmenâ innâ semi'nâ kitâben ünzile min ba'di Musâ müsaddikan limâ beyne yedeyhi yehdîy ilelhakkı ve ilâ tarîykın müstakîym.
Ey kavmimiz biz Mûsa'dan sonra inzal olunmuş evvelki kitapları tasdik eden, Hakk'a ve Hakk'a giden tarîk-ı müstakîm'e ulaştıran, bir kitap dinledik.
CİN-1, 2: Kul ûhiye ileyye ennehüsteme'â neferün minelcinni fekaâlû innâ semi'nâ Kur'ânen aceban yehdî ilerrüşdi.
De ki; Bana vahiyle bildirildi ki, birkaç cin Kur'ân-a kulak verip şöyle dediler; Mürşide götüren bir Kur'ân işittik.

Kur'ân-ı Kerim diğer kitaplardaki tüm gerçekleri muhtevi olduğu gibi, onlardan daha tafsilatlı ve herşeyi açıklayan Allah'ın tamamlanmış ni'metidir. Bu tamamlanmış kitaptır ki, Rabbimizden bize miras bırakıldığını şöyle açıklıyor :

35/ FATIR-32: Sümme evresnelkitâbelleziynastafeynâ min ıbadinâ, feminhüm zâlimün linefsih, ve minhüm muktesıd, ve minhüm sâbikun bilhayrâti bi-iznillâh, zâlike hüvelfadlulkebiyr.
Sonra kullarımızdan seçtiklerimize kitabı miras bıraktık. Onların bir kısmı nefislerine zulmeder, bir kısmı muktesit'tir (yemin sahibidir). Bir kısmı ise Allah'ın izniyle hayırlarda yarışanlardır. İşte büyük fazıl budur.
ENBİYÂ-10: Lekad enzelnâ ileyküm kitâben fîyhi zikruküm efelâ ta'kılûn.
Biz size bir kitap inzal eyledik ki onda sizin için zikir vardır. Halâ akıl erdiremiyor musunuz?
ZUHRUF-43,44: Festemsik billeziy ûhiye ileyk, inneke alâ sırâtın müstekîym. Ve innehû lezikrun leke ve likavmik, ve sevfe tüs-elûn.
Artık sana ne vahiy olunmuşsa ona sarıl çünkü sen Sırat-ı Müstakîm'desin. Kur'ân sana ve kavmine de büyük bir şereftir. Hakkını eda hususunda sorguya uğrayacaksınız.
FUSSİLET-44: Kul hüve lillezîne âmenû hüden ve şifâ.
De ki; Kur'ân mü'minler için hidâyet ve şifadır.
YUNUS-101: Ve mâ tüğnîyl-âyâtü vennüzüru an kavmin lâ yü'minûn.
Ayetler ve nezirler îmân etmeyen kavme fayda vermez.

10/ YUNUS-57: Yâ eyyühennâsü kad câetküm mev'ızatün min rabbiküm ve şifâün limâ fiyssudûri ve hüden ve rahmetün lilmü'miniyn.
Ey nâs! Andolsun ki, size Rabbimiz tarafından bir mev-ıze, göğüslerinizdeki hastalıklara şifa, mü'minler için hidayet ve rahmet gelmiştir.
10/ YUNUS-58: Kul bifadlillâhi ve birahmetihî febizâlike felyefrehû, hüve hayrün mimmâ yecme'ûn.
De ki, "Allah'ın fazlı ve rahmeti ile, yalnız bunlarla ferahlansınlar. O onların yığdıkları dünya zînetlerinden daha iyidir."
Ekleme Tarihi: 17.12.2005 - 17:44
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
ANLAŞILDI SİZ HİDAYET OLUNDASINIZ BİZ DEĞİL

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 
NE YAPALIM ALLAH BİZLERİ ISLAH EYLESİN...SİZLER ZATEN DOĞRU YOLDASINIZ..BİZ MÜRŞİDİMİZİ BULAMADIK .MÜRŞİDİNİZ ZATEN KENDİSİ BEN MÜRŞİDİM DİYOR...NE GÜZEL...!!!!YOLU VE YOLUNUZ NEREYE GİDER BİZ DE BİNELİM Mİ O GEMİYE...RASÜLULLAH SAS VAR MI O GEMİDE KAPTAN OLARAK..BENİM MÜRŞİDİM KENDİNİ SEVDİREN DEĞİL SEVDİRDİĞİ GİBİ BENİ ALLAHIN RASÜLÜNE KARŞI SEVGİMİ VE MUHABBETİMİ ARTTIRAN KİŞİ OLMALIDIR...
Ekleme Tarihi: 19.12.2005 - 19:27
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
ALLAH SANADA MÜRŞİD NASİP EDER İNŞAALLAH

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
ALLAH SANADA MÜRŞİD NASİP EDER İNŞAALLAH MÜRŞİD SEVGİSİNİ VERENDE ALLAH DIR SEN MÜRŞİDİNİ SEVMEYECEKSİN ALLAH SANA SEVDİRECEK MÜRŞİD AMAÇ DEĞİL ARAÇTIR NEFSİ TESKİYESİNDE İLAHİ DİZAYN HERKEZE MÜRŞİD TAYİN ETMİŞ GURUR VE KİBİR AFETLERİ YÜZÜNDEN MÜRŞİDE BAĞLANMAK İNSANLARIN NEFSİNE AĞIR GELİR ALLAH YOLUNDA İLERLEMENİN VASITALARINDAN BİRİSİDE MÜRŞİDDİR

Yüce Rabbimiz yarattığı kâinattaki herkesin mutlu olmasını hedef almıştır. Kur'ân-ı Kerim’i Son Şeriat Kitab'ı olarak indiren Allahû Tealâ Son Peygamberi'ne indirdiği bu kitapla kıyâmete kadar insanları dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarına, rehberine ve garanti belgesine sahip kılmıştır.
Kâinatın Kur’ân-ı Kerim’i Peygamber Efendimiz (S.A.V) için: “Seni başka birşey için değil, âlemlere rahmet olarak gönderdim.” diyor. Peygamber Efendimiz, sadece dünya adı verilen bu gezegene değil, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiş. Rahmetin sahibi demek, hidayetin sahibi demektir çünkü nerede hidayet varsa orada rahmet vardır. Rahmet, hidayeti müjdeler.
Allahû Tealâ, A'raf Suresi 58. âyet-i kerimede buyuruyor;
7/A’RAF-58: “Vel beledut tayyibu yahrucu nebâtuhu bi izni rabbih(rabbihi), vellezî habuse lâ yahrucu illâ nekidâ(nekiden), kezâlike nusarriful âyâti li kavmin yeşkurûn(yeşkurûne).’’
Ve güzel belde (toprağı verimli ülke), Rabbinin izni ile onun nebatı çıkar. Ve o kötü (verimsiz, çorak) ise faydasız bitkiden (kavruk ottan) başka bir şey çıkmaz. İşte böylece şükreden bir kavme âyetlerimizi açıklıyoruz.
Bu âyet-i kerimeye göre Allahû Tealâ, “rahmetine lâyık olanlar, olmayanlar” olmak üzere iki grup insandan bahsediyor.
Kalbinde hep hayır taşıyan insanlar, Allah’ın rahmetine lâyık gördüğü insanlardır. Kalbinde hayır taşıyanlar, başka insanları incitmekten korkarlar. İnsanların incinmesi için değil, onların mutlu olması için gayret ederler. Başlangıçta herkesin kalbi kasiyet bağlamış durumdadır. Bütün insanların nefs kalbi karanlıktır. Allah’ın yaratılış dizaynı böyledir. Ancak kalpleri karanlık olan bu insanların arasında, o karanlıkların içinde hayır taşıyanlar vardır: Allah’ın rahmetine lâyık olan insanlar. Allah sinelerdekini bilir, insanların kalplerine bakar ve orada hayrı görür ya da görmez. Eğer görmezse, o zaman o insanlar rahmetin sahibi olamazlar. Çünkü Allah, o insanları seçmez.
Allah’ın rahmeti, yağmur damlalarıyla aynı görüntüye sahiptir. Bir gün evinizin içine yağmur yağdığını göreceksiniz ama bu yağmur evinizi ıslatmayacak, halılarda hiçbir iz bırakmayacak, elinizi uzattığınız zaman eliniz ıslanmayacak ama yağmuru da göreceksiniz. İşte o Allah’ın rahmetidir. Yağmur yağmasına son derece benzeyen bir görüntü, ıslatmayan bir yağmur. Kalp gözünüzle görebildiğiniz bu yağmur evin içine de yağar, dışına da yağar. İşte o Allah’ın rahmetidir. Öyleyse bu rahmete lâyık olmak gerekir. Eğer insan kalbinden başkalarına kötülük yapmak geçiyorsa, başkalarını devamlı incitmek istiyorsa, başkaları hakkında onları bir düşmanmış gibi görüyorsa, onlara düşmanlık etmekte bir sakınca görmüyorsa, sıkıntı duymuyorsa, hedefi iki negatif olansa, o zaman o kişi Allahû Tealâ tarafından seçilmez.
Bu insanlar iki ana grubu oluştururlar. Birinci grupta, başka insanlara karşı kapalı olan kalpler vardır. Başka insanların mutlu kılınması konusunda kalplerinde bir talep yoktur. Başkalarından genel anlamda hep kötülük görmüşlerdir, çünkü onlar başkalarına devamlı kötülük eder hüviyettedir. Başka insanları sevmezler sadece kendilerini severler ve başka insanların mutluluğu onların umurlarında değildir. Kendileri de bu sebeple devamlı mutsuzdur. İşte Allah’ın seçmediği insanlar, rahmeti hiçbir zaman alamayacak olan bir şehir halkı gibidirler (A’raf -58 ).
Diğer yandan; Allah’ın rahmetine muhatap olamayan başka bir grup insan da, Allah’a asi olanlardır. Asi olmak, Allah’ın emirlerine itaat etmemek, yasaklarına da uymamak, riayet etmemek şeklinde tecelli eder. Başlangıçta, Allah’ın emirlerinden insanlar haberdar bile değildir. Etraflarındaki insanlardan bir kısmı Allah’ın emirlerine itaat ettiği zaman onlara hayretle bakarlar. “Bir karın mı doyururmuş?” diye düşünürler. “Bu insanlara ne oluyor ki Allahû Tealâ’ya ibadet edip duruyorlar?” diye düşünürler. O noktaya yaklaşmayı hiç istemezler. Allah’ın bütün emirlerine asidirler, yasaklarına asla riayet etmezler. Kendileri Allah’ın yoluna asla girmezler. Yetmez; başkalarının da Allah’ın hidayet yoluna girmelerine mani olurlar. İşte bu insanlar Allah’ın kalplerinde hayır görmedikleridir.
Hac Suresi 53. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, iki kısım insandan bahsediyor.
1. Kalpleri hasta olanlar, kalplerinde maraz olanlar.
2. Kalplerinde maraz olmayanlar.
Dikkat edilirse, her ikisi de kalpleri zikirsizlikten ve ilimsizlikten kasiyet bağlamış, kararmış ve sertleşmiş insanlar. Allah’ın yoluna girmeyen bu insanlar, cahiliyetleri sebebiyle Allah’ın yoluna girmeleri gerektiğini de bilmiyorlar. Bilmeyenlerden kalplerinde maraz olmayan insanları, Allahû Tealâ seçiyor. İşte o seçtikleri, Hac Suresinin 53. âyet-i kerimesinde “ kalplerinde maraz olanlar ” olarak vasıflandırdığı insanların dışındakilerdir. Allahû Tealâ, onların kalplerine ihbat koyarak mutlaka Sıratı Mustakîm’e ulaştıracağını, bir sonraki âyet-i kerimede açıklıyor. Kim bu insanlar? Bu insanlar, Allah’ın hidayetine lâyık olan insanlardır. Allahû Tealâ: “Onlar irşad makamının söylediklerinin Hakk’tan inen sözler olduğunu idrak etsinler diye kalplerine ihbat koyduklarımızdır.” buyuruyor.
22/HAC-53: “Li yec’ale mâ yulkış şeytânu fitneten lillezîne fî kulûbihim maradun vel kâsiyeti kulûbuhum, ve innaz zâlimîne lefî şikâkın baîd(in).”
Allah’ın şeytanın fitnesine müsaade etmesi, kalpleri kasiyet bağlamış (kararmış ve katılaşmış) olanlara ve (bu sebeple) kalpleri hasta olanlara şeytanın ilka ettiği şeyi bir imtihan kılmak içindir. Ve şüphesiz zalimler uzak bir ayrılık içindedirler.
22/HAC-54: “Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(in).”
Ve kendilerine ilim verilenler onun Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler diye ve ona inansınlar diye onların kalplerine ihbat konmuştur. Muhakkak ki Allah âmenû olanları Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
Bütün insanların kalpleri başlangıçta kasitundur. Hem kararmıştır, hem de sertleşmiştir. Onların Allah’ın yolunda neler yapılması lâzımgeldiğinden de haberleri yoktur. Ama buna rağmen bir kısmı başkalarına kötülük için yaşamıyor, başkaları kendilerine kötülük ettiği zaman onlar da sık sık mukabele ediyorlar. Kısas uyguluyorlar ama kendilerine birşey yapmayanlara da bir kötülük etmek istikâmetinde herhangi bir standartta bir talebin sahibi değiller. Bu insanlar Allah’ın seçtikleridir. Kalplerinde başkalarına karşı, başlangıçta kin olmayan insanlar, nefret olmayan insanlar kendilerine bir kötülüğü dokunmayan bir insana özellikle kötülük etmek için yaşamayan insanlar, hedefleri bu olmayan insanlar. Allah’ın seçimine lâyık insanların özelliklerini bu şekilde açıklamak gerekir.
Allah yolunda kendilerine düşeni yapmak istemeyen, Allah’ın kalplerinde hayır görmediği insanların seçilmemelerinin arkasında bir başka özellik vardır. Onların sadece kendilerini Allah’ın yolunda alıkoymaları değil, aynı zamanda başkalarını da Allah’ın yolundan alıkoymaları söz konusudur.
Allahû Tealâ, Rad Suresinin 20, 21 ve 22. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:
13/RAD-20: “Ellezîne yûfûne biahdillâhi ve lâ yenkudûnel mîsâk(a).”
Onlar Allah ile ahdlerini (nefslerinin yeminini, ruhlarının misakini ve vechlerinin ahdini) ifa ederler (yerine getirirler). Ve misaklerini (ruhlarının Allah’a ezelde verdiği ölümden evvel Allah’a ulaşma yeminini) bozmazlar.
13/RAD-21: “Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(i).”
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel) Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını) O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
13/RAD-22: “Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûssalâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(i).”
Onlar sabırla Rab’lerinin vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı, Allah’ın Zat’ını görmeyi) dilerler. Ve namazı kılarlar. Rızıklandırıldıkları şeyden gizli ve açık olarak infâk ederler (başkalarına verirler) ve seyyiati hasenata çevirirler, onlar için ne güzel bir yurt (cennet) var.
Allahû Tealâ Rad Suresi 25. âyet-i kerimede ise buyuruyor ki:
13/RAD-25: “Vellezîne yankudûne ahdallahi min ba’di mîsâkıhî ve yaktaûne mâ emerallahu bihî en yûsale ve yufsidûne fil ardı ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr(dâri).”
Onlar Allah’a misaklerini verdikten sonra Allah’ın ahdini (yemin, misak ve ahdlerini) bozarlar, ve Allah’ın O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler (ruhlarını Allah’a ulaştırmazlar). Ve (böylece) yeryüzünde fesat çıkarırlar. (Başka insanların Allah’a verdikleri 3 yeminlerini yerine getirmelerine mani olurlar ve böylece Allah’ın emirlerine karşı çıktıkları için fesat çıkarırlar). Allah’ın lâneti onların üzerinedir. Onlar için ne kötü bir yurt var (cehennem).
İşte bu insanlar, yeryüzünde fesat çıkaran ve Allah’ın asla seçmediği insanlardır. Bu insanların sadece kendileri Allah’ın yolunda olmamakla kalmıyor, başka insanları da Allah’ın yolundan men ediyorlar. Bu men ediş en açık şekilde Nisa Suresinin 167 ve 168. âyet-i kerimelerinde kendisini gösteriyor.
4/NİSA-167: "İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden)."
Onlar ki kâfirlerdir ve Allah’ın yolundan saptırırlar (kendileri de Allah’ın yolunda değillerdir). Andolsun ki; onlar uzak bir dalâlet içindedirler (mürşidlerine ulaşmamış ve yola girmemiş oldukları için).
4/NİSA-168: “İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).”
Muhakkak ki; onlar küfür üzeredirler ve zalimdirler (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptırdıkları için). Allah onlara asla mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve yola (Allah’a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm’e) ulaştırmaz.
Niçin zalimdirler? Çünkü başkalarına da zulmetmektedirler. Başkalarını da Allah’ın yolundan men etmektedirler. Allahû Tealâ, bu insanlara “zalim” adını verir. Kim böyle ise kendisi Allah’ın yolunda değilse, başkalarını da Allah’ın yolundan men ediyorsa, Allah onlara asla rahmet göndermeyecektir, onları seçmeyecektir. Kıyâmet günü onları temiz standartlarda kabul etmeyecektir. Allahû Tealâ onları yola almayacaktır. Bu insanlar, yeryüzünde fesat çıkaranlardır. Bu insanlar, kalpleri hasta olanlardır, maraz olanlardır. Bu insanlar, Allah’ın kalplerinde hayır görmedikleridir. Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Eğer Biz, insanların kalplerinde hayır görseydik onlara işittirirdik.”
8/ENFAL-23: “Ve lev alimallâhu fî him hayren le esmeahum, ve lev esmeahum le tevellev ve hum mu'ridûn(mu'ridûne).’’
Ve Allah onların içinde hayır olduğunu bilse (görse) elbette onlara işittirirdi. Ve onlara işittirse bile, (onlar) mutlaka dönerlerdi ve onlar yüz çevirenlerdir.
En’am Suresinin 36. âyet-i kerimesinde ise buyuruyor ki:
6/EN’AM-36: “İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb'asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).’’
(Davete) ancak işitenler icabet eder.Ve Allah ölüleri (ölü olan kulaklardaki işitme hassasını, ölü olan kalplerdeki fuad hassasını, ölü olan gözlerdeki görme hassasını) diriltir. Sonra O’na döndürülürler. (Hayatta iken, ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür).
Öyleyse Allahû Tealâ, bir kısım insanlara işittirmiyor, bir kısım insanlara işittiriyor. Allah’ın işittirdikleri, O’nun seçtikleridir. O seçme işlemine dikkatle bakın. En’am Suresi 87 ve 88. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ şöle buyuruyor: “Onların babalarından, oğullarından, kardeşlerinden, akrabalarından seçeriz ve onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırırız.”
6/EN’AM-87: “Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sıratın mustekîm(mustekîmin).’’
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik.Ve onları Sıratı Mustakîme hidâyet ettik (ulaştırdık).
6/EN’AM-88: “Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).’’
İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler hebâ olurdu (boşa giderdi).
Allah seçerse ne olur? Seçerse Allahû Tealâ onların etrafında oluşturacağı dizaynla ve insanlarla, o insanlar irşad makamının sözlerini işitecek hale gelecektir. Elbette Allah’ın seçtiği kişinin etrafında Allah’ın gerçekleştireceği dizayndan evvel o kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi gerekir. Allah onları öyle insanlarla karşılaştırır ki (televizyonlarda, radyolarda veya çevrelerinde) onlar Allah’a ulaşmayı dilerler. O zaman kalplerinde bilmedikleri bir güzellik hissederler. İç dünyalarında Allah’a ulaşmayı dilemeleri gerçekleşir. Allah’a ulaşmayı dilemek kendilerine tebliğ edildiği zaman bunu derhal gerçekleştirirler. Allah’a ulaşmayı dilerler. Allahû Tealâ, bu kimselerin kalplerinde zeyg olmayanlar olduğunu söylüyor. Ali-İmran Suresinin 7. âyet-i kerimesinde buyuruyor;

3/AL-İ İMRAN-7: “Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhub tigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ılmi yekûlune âmennâ bihî, kullun min ındi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).”
O (Allah) ki; Kitab’ı sana O indirdi. O'ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar (Levhi Mahfuz’daki) ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşabih (mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab’)ın müteşabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan RASİHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O’na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından (indirilme) dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.
Öyleyse yine aynı tip insanları görüyoruz. İnsanların arasına nifak sokanlar, insanların Allah’a ulaşmasına mani olanlar. İnsanların arasında fitneye sebebiyet verenler müteşabih âyetlerin tevîline giderek, insanların Allah’a ulaşmayı dilemelerine ve bunun neticesinde de Allah’a ulaşmalarına mani olan insanlar. Onlara da muhakkak tebliğ yapılıyor. Allahû Tealâ, başka insanlarla beraber yaşadıkları için televizyonlarda, radyolarda veya hayatlarında mutlaka onlara bunları teklif edecek, tebliğ edecek insanlar gelecektir, onlarla karşılaşacaklardır. Fakat onlar Allah’ın emirlerini iletenleri düşman belleyeceklerdir. Bu insanlar, hiçbir zaman Allah’ın âyetlerini tezekkür edemezler.
Öyleyse birtakım insanlar kalplerinde zeyg olduğu için Allahû Tealâ tarafından seçilmiyorlar. İnsanların arasında fitne çıkardıkları için seçilmiyorlar. Onların Allah’a ulşmasına mani oldukları için seçilmiyorlar. Bu insanlar, Allahû Tealâ tarafından dalâlette bırakılıyorlar. Onlar Allah’a asi olanlardır.
7/A’RAF-186: “Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh (lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya'mehûn (ya'mehûne).’’
Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun için bir hidayetçi (hidayete erdiren) yoktur. Ve onları azgınlıkları (isyanları) içinde şaşkın (bir halde) terkeder (bırakır).
Demek ki; bu insanlar asi oldukları için Allahû Tealâ onları Allah’ın yoluna almamış, onlara mürşid tayin etmemiş, onları irşad yoluna kabul etmemiştir. Onlar için Allah’ın yolu bir mutluluk yolu değildir.
Allah’ın seçmediği bu insanlar ancak öldükleri gün ne kadar büyük bir hata işlediklerini farkedeceklerdir. Ama ne yazık ki; o zaman yolun geri dönüşü yoktur. İşte bu insanlar, tuğyanları içinde şaşkın bir halde bırakılanlardır. İnsanların Allahû Tealâ tarafından seçilmemesi halinde hiçbir zaman Allah’a ulaşmayı dilemeleri de mümkün olmaz. Onlar, Allahû Tealâ tarafından seçilmedikleri için Allah’a ulaşmayı dilemezler ve hedefe ulaşamazlar.
Allahû Tealâ, hiç kimseye adaletsiz davranmaz. A'raf Suresi 186. âyet-i kerimede dalâlette olanlardan şöyle bahsediyor: “Onları isyanları içinde şaşkın bir halde bırakır.” Burada Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir insan, Allah’a isyan eden bir insanın durumu var. Allah’a ulaşmayı dilememek, isyanında ısrar etmek anlamına gelir. Hiç kimse yoktur ki yaşadığı hayat boyu böyle bir talebe muhatab olmasın. Allahû Tealâ, o kişiye mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemesi gerektiğini hatırlatan olaylar yaşatacaktır. O istikametteki insanlarla karşılaştıracaktır. Hele dünyada haberleşmenin bu kadar şeffaf bir dizayn içerisinde oluşmasıyla her an insanların televizyonlarda, radyolarda, başka insanlarla münasebetlerde Allah’a davet edilmeleri söz konusu ise böyle bir davet, bir kişinin iç dünyasında hiç yankı yapmıyorsa, çağrışım yapmıyorsa, o insanın kalbi hastadır. O insanın kalbinde maraz vardır; o insanın kalbinde zeyg vardır. O insan, tuğyanın içindedir; o insan, yeryüzünde fesat çıkarandır. O insan, kendisi Allah’a ulaşmayı dilemediği gibi başkalarını da Allah’ın yolundan men edendir. Allahû Tealâ, Şura Suresi 13. âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Allah dilediğini Kendisine seçer. Kim Allah’a yönelirse onu Kendisine ulaştırır.”
42/ŞURA-13: "Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmud dîne ve lâ teteferrekû fîh(i), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(i), allahu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(u)."
"Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın." diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a davet) ağır geldi. Allah kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni O’na (Kendisine) ulaştırır.
Rad Suresi 27. âyet-i kerimede ise şöyle buyuruyor:
13/RAD-27: “Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(i), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(e).”
Ve kâfirler dediler ki: “Ona Rabbinden âyetler indirilmeli değil miydi?” De ki: “Muhakkak ki Allah dilediğini dalâlette bırakır ve kim Allah’a dönerse, yönelirse Allah onu kendisine ulaştırır.”
Öyleyse Allah, dilediğini Kendisine seçer. Bundan sonrası Allah’ın işidir. Seçen Allahû Tealâ bilir ki, o seçtiği kişi Allah’ın öğretisiyle Allah’a ulaşmayı dileyecektir. Allah’a ulaşmayı dilemesi demek, kişinin Allah’a yönelmesi demektir, çünkü bundan sonrasını Allah yapacaktır. Eğer Allahû Tealâ seçiyorsa, bu seçimden sonra kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa, Rabbimiz o kişiyi Kendisine ulaştırmayacaktır. Aklını bu istikamette kullanmayanların kalbinde hayır görmüş, seçmiş olsa dahi; o kişiler, sonuca ulaşamayacaklardır.
10/YUNUS-100: “Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne)”.
Hiç kimse için Allah’ın izni olmadıkça mü’min olmak mümkün değildir (olmaz). O akletmeyenler (idrak etmeyenler) üzerine pislik kılar.
Allahû Tealâ, kişiyi seçiyor ve ona öyle olaylar yaşatıyor ki bu olayların neticesinde seçtiği kişi eğer Allah’a ulaşmayı diliyorsa o zaman Allah ona Rahîm esmasıyla tecelli ediyor. Burada önemli olan da kişinin dilemesidir.
24/NUR-21: “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(i), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(i), ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâ’(u), vallâhu semîun alîm(un).”
Ey âmenû olanlar! Şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o muhakkak ki (nefsi ve şeytan tarafından) fuhuşla ve münkerle emredilmiştir. Eğer Allah’ın fazlı ve rahmeti üzerinize olmazsa (nefsinizin kalbine giremezse) içinizden hiçbiriniz ebediyyen nefsinizi tezkiye edemezsiniz. Ve lâkin Allah (nurlarını kalbine göndererek) dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah işitir ve bilir.
Allah’ın rahmetinin ve fazlının kişinin üzerine olması için Allah’ın o kişiye 10 ihsan vermesi gerekir. Ne zaman bir insan Allah’a ulaşmayı dilerse o, Allah’ın seçtiği bir insandır. Ve dilediği andan itibaren Allah’ın bundan sonraki işlemleri tahakkuk eder. Allahû Tealâ, o kişiye Rahîm esmasıyla tecelli eder. Allahû Tealâ, o kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi alır. O kişi irşad makamına sadece bakarken, o güne kadar onu başkalarından farklı vasıflarıyla ayırt edemezken, o günden itibaren onun başka bir vasfını görür. O, mürşiddir; irşad makamının sahibidir. O, başkalarından farklı bir hüviyetin sahibidir. Baş gözlerindeki hicab-ı mestureyi, Allahû Tealâ aldığı zaman insan sadece mürşidine bakmaz, aynı zamanda onu görür. O, artık ona göre herhangi bir insan değildir. O, Allah’tan kendisine haber getirendir, onu Allah’ın yoluna davet edendir. O, onu Allah yolunda yetiştirecek, yeşertecek olandır. O zaman farkına varır. Kalbinde eğer zeyg yoksa, kalbinde hastalık yoksa, kalbi başka insanların kötülüğü için çalışmıyorsa, kendisi için çalışmıyorsa, başka insanları Allah’ın yolundan men etmiyorsa, Allah’a asi olmamışsa, işte o insan Allah tarafından hiçbir şey yapmamasına rağmen, zikir de yapmamasına rağmen mutlaka seçilecektir. Seçildiği zaman eğer Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ Rahîm esmasıyla tecelli edecektir. Yusuf Suresi 53. âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
12/YUSUF-53: “Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).”
Ben nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam) çünkü nefs sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Ama Rabbimin Rahîm (esmasıyla tecelli ettiği nefsler) hariç. Muhakkak ki; Rabbim mağfiret eder (günahları sevaba çevirir) ve Rahîm`dir. (Rahmet gönderici, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edicidir.)
Öyleyse nefslerin kalpleri açısından meseleye bakıldığında; şerri emretmeyen nefsler, seçilen nefslerdir. Dikkat edin, sadece siz yoksunuz, başka insanlar da var. Ya başka insanları doğru yola davet eden, doğru yolda olan birisiniz, hidayet üzere olan birisiniz, Allah’a ulaşmayı dileyen birisiniz, başkalarının da Allah’a ulaşmayı dilemelerini sağlamaya çalışırsınız; ya da tam zıddı söz konusudur, siz Allah’ın yolunda değilsiniz ama başkalarını da Allah’ın yolundan men etmeye çalışıyorsunuz. İşte başlangıçta insanlar Allah’ın yolunda değildir. Doğuşlarından itibaren Allah’ın yolunda olmayan bu insanlar, sadece iki sınıf oluştururlar: Allah’ın yolundan men edenler, men etmeyenler. Men etmeyenlerden biriyseniz seçileceğiniz kesindir. Çünkü sizin kalbinizde zeyg yok. Siz kasıtlı olarak başka insanların Allah ile ilişki kurmasına mani olan birisi değilsiniz. Siz Allah’a ulaşmayı bilmediğiniz için, böyle birşeyin daha farkında olmadığınız için henüz Allah’a ulaşmayı dilemediniz. Ama başka insanların Allah’ın yoluna girmesine mani teşkil eden bir hüviyetiniz yok. Bunun manası, sizin kalbinizde zeyg yok. Bunun manası, siz insanların arasında fesat çıkarmıyorsunuz. Siz insanları asi olmaya davet etmiyorsunuz. Öyleyse mutlaka seçileceksiniz. Her kim seçilirse, Allah onu mutlaka Allah’a ulaşmayı dileyen bir insan hüviyetine ulaştırır. Çünkü o kişi, kalbinde Allah’ın hayır gördüğü bir yapıya sahiptir. Hayır görmeseydi, onun kalbinde hayırsızlık olacaktı, zeyg olacaktı, isyan olacaktı, maraz olacaktı, tuğyan olacaktı. Ama öyle değilse, o Allah’ın kalbinde hayır görerek seçtiği kişi Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah o kişiyi mutlaka onun kalbine ulaşarak Allah’ın yoluna ulaştırmak üzere şekillendirir. Allah Rahîm esmasıyla tecelli eder. Öyleyse Allah’ın Rahîm esmasıyla tecellisine muhatap olan kişi, bu saydığımız negatif faktörlerden berî olan bir insandır. Derhal gözlerdeki hicab-ı mestureyi alır. Alınca kişinin irşad makamına bakışı değişir. Ondan önce kişi sadece bakıyordu. İrşad makamını herhangibir insandan ayırt edemiyordu. Ha sokaktan geçen birisi ha mürşid onun için aynı standartlarda görünüyordu. O günden sonra görüşü değişir. Ona baktığı zaman onun irşad makamının sahibi olduğunu anlar, görür. Yetmez; Allahû Tealâ aynı zamanda kulaklarındaki vakrayı alır. Bunun üzerine kişi, irşad makamının irşada müteallik, hidayete müteallik söylediklerini, ruhunu ölmeden evvel Allah’a göndermesi gerektiği konusunu, artık anlamaya başlar. Kişi, kulaklarındaki vakra alınınca, irşad makamının sözlerinin manasını anlamaya başlar. Ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı hedef alması gerekmektedir.
Allahû Tealâ: “Sen ölülere işittiremezsin.” buyuruyor. Allah’ın seçmediği insanlara peygamberler de işittiremezler. Onlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Başkalarını da Allah’ın yolundan men edenlerdir. Böyle bir dizaynda, Allahû Tealâ seçtiği kimsenin kalbindeki idraki önleyen ekinneti kalbinden alacak, kalbine ihbat koyacaktır. Hac Suresi 53. âyet-i kerimede belirtilen kalbinde maraz olmayan kişi için Hac Suresinin 54. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ’nın ifade ettiği ihbat konulanlardan birisi olacaktır. Allahû Tealâ, Hac Suresi 54. âyet-i kerimede mutlaka Sıratı Mustakîm’e ulaştıracağını garanti ediyor.
22/HAC-54: “Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(in).”
Ve kendilerine ilim verilenler onun Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler diye ve ona inansınlar diye onların kalplerine ihbat konmuştur. Muhakkak ki Allah âmenû olanları Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
Allahû Tealâ, davete icabet edilsin, mürşide ulaşılsın diye kulaklardaki vakrayı alır, hicab-ı mestureyi kaldırır, ekinneti alır, kalbe ihbatı yerleştirir. Böylece ruh, vücuttan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkar.
Bu durumda siz artık yalnız Allah’a ulaşmayı dileyen bir insan değilsiniz; onun ötesine geçtiniz ve artık davete icabet edecek pozisyona geldiniz. Artık mürşidinize ulaşmak sizin için vazgeçilmez bir tutku haline gelmiştir. O herhangibirisi değil, sizi Allah’a ulaştıracak olan kişidir. Allah’ın yardımları devam ediyor. Kalbinizin şeytana dönük olan nur kapısını Allah’a döndürmesi lâzım; bunu gerçekleştiriyor. Sonra ne yapması lazım? Göğsünüzden kalbinize nur yolunu açması lazım. Siz kimsiniz? Allah’ın Kendisine ulaştırmayı dilediği birisisiniz. En’am Suresi 125. âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
6/EN’AM-125: “Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen ke ennemâ yassa’adu fîs semâ(semâi), kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn (yu’minûne).”
Artık Allah, kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine (kalplerine) işte böyle pislik (kalpteki afetler) bırakır.
Allah, nurlarının o kişinin kalbine ulaşabilmesi için o kişinin kalbine bir nur yolu açar. Zikir sebebiyle Allah’ın nurları önce o kişinin göğsüne, göğsünden de kalbine ulaşacaktır. Ama kalp hâlâ mühürlüdür; sadece yüzde iki nispetinde rahmet o kişinin kalbine ulaşır. Ama bu o kişiyi huşû sahibi kılmaya yeter. O kişi, huşû sahibi olunca Allah’ın 10'uncu ihsanını alacaktır. Allah ona mutlaka mürşidini gösterecektir. O kişi zaten mürşidine ulaşmak için can atmaktadır. Hedefi bu güzelliği yaşamaktır. Ve Allah’ın gösterdiği hedefe ulaşır14. basamaktadır. Mürşidinin önünde diz çöküp tövbe ettiği zaman ruh vücudundan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkar. İşte o seyri sülûkta olan bir insandır. Allahû Tealâ tarafından seçilmiş, Allah’a ulaşmayı dilemiş ve ruhu Allah’a doğru yola çıkmıştır. Mutlaka ruhunu da, vechini de, nefsini de, iradesini de, hayatta kalmışsa, Allah’a teslim edecek olan birisidir.
Kendinize dikkatle bakın! Sizin için irşad makamı var mıdır? Bir şey ifade ediyor mu? Sizi irşada ulaştıracak olan, sizi hedefe ulaştıracak olan irşad makamına nasıl bakıyorsunuz? Sadece bakıyorsanız, onu görmüyorsanız, henüz Allah’ın yolunda değilsiniz. Ama Allah’ın yolunda olmanız da söz konusu olabilir. Ne zaman kalbinizde zeyg yoksa, ne zaman Allah’a isyan etmemişseniz, ne zaman kalbinizde maraz söz konusu değilse, o taktirde Allah sizi seçecektir. Allahû Tealâ’nın hepinizi seçerek hem cennet saadetine, hem dünya saadetine ulaştırmasını bütün gönlümüzce dileyerek insan hayatındaki başlangıcı anlatan bu konuyu inşaallah bitiriyoruz.




Rad-20
“Elleziyne yûfûne bi’ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâak.”
Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler, misaklerini bozmazlar.

Rad-21
“Velleziyne yasilune ma emerallahü bihi en yus’ale.”
Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhu) Allah’a ulaştırırlar.

Rad-25
“Velleziyne yankudune ahdallahi min badi misakihi ve yaktaune ma emerallahu bihi en yus’ale ve yufsidune filardı. Ulaike lehümül lânetü ve lehüm suiddar.”
Ve onlar ki misaklerinden (Allah’a misak verdikten) sonra Allah’a (verdikleri) ahdlerini nakzederler (bozarlar, yerine getirmezler) ve Allah’ın O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler (ruhlarını Allah’a ulaştırmazlar).


Allahu Teala Ruhumuzun biz ölmeden Allah’a geri dönmesi (ulaşması) konusundaki MİSAK’ımızı 10 defa üzerimize farz kıldı.

1-Enam-152
“Ve bi’ahdillâhi evfû.”
Allah’a (verdiğiniz) ahdinizi yerine getiriniz.

2-Maide-7
Vezkürû ni'metallahi aleyküm miysâkahülleziy ve esekaküm bihi iz kültüm semi'nâ ve eta'nâ vettekullah innallahe aliymün bizâtissudûr."
Allah’ın size olan nimetini ve “işittik ve itaat ettik” diyerek O’na verdiğiniz yeminleri hatırlayın. O yeminlerle (Allah) sizi bağlamıştı. Allah’tan korkun. Şüphesizki Allah sinelerde olanı bilir.


3-Zümer-54
“Ve enibû ilâ rabbiküm ve eslimû lehü min kabli en ye’tiyekümül’azâbü sümme lâ tünsarûn.”
Başınıza azap gelip çatmadan Rabbinize dönün (ulaşın) ve O’na teslim olun. Sonra kurtulamazsınız.

4- Rum-31
“Müniybiyne ileyhi.”
Rabbine dön (ulaş).

5-Fecr-28
“İrci’ıy ilâ rabbiki.”
Rabbine dön (rücu et, geri dönerek ulaş).

6-Zariyat-50
“Fefirrû ilallah.”
Öyleyse Allah’a kaç (Allah’a sığın).

7-Lokman-15
“Vettebi’sebiyle men enâbe illeyy.”
Bana ulaşanın yoluna tabi ol.

8-Şura-47
“İsteciybû lirabbiküm min kabli en ye’tiye yevmün lâ meredde lehü minallâh.”
Allah’tan çare olmayacak gün (ölüm günü) gelmeden önce Rabbinizin davetine icabet edin.

9-Yunus-25
“Vallahü yed’û ilâ dârüsselâm ve yehdi men yeşaü ilâ sıratı mustakıym.”
Allah teslim yurduna davet eder ve (kendisine ulaştırmayı) Mustakıyme (Allah’a ulaştıran yola) ulaştırır.

10-Rad-21
“Velleziyne yasilune ma emerallahü bihi en yus’ale.”
Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhu) Allah’a ulaştırırlar.
Ekleme Tarihi: 23.12.2005 - 21:53
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1238 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kadirizim07 (46), omer873 (40), AKSA21 (45), dilegim (44), torontolu (44), aguler1980 (45), DelikanliGenc (43), johannes (41), CracK (42), Vuslatgülü (38), eren038 (42), mender21 (45), mertkonya (40), BOSNALI (55), enesnat (42), ibrahim47 (37), selamiaydin (44), aysenur83 (41), hüsnü ça.. (43), ilk_nur (47), Phoenix (44), can davetci (39), Bulaoglu Meheme.. (), NURULLAH YENEN (64), isa26 (46), jennifer (35), _CUNEYD_ (50), Turan Halil (35)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62434 saniyede açıldı