0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » M E A L » Es SEYYID OSMAN HULUSI ATES ( k.s.) ve ZIKIR

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 6 mesaj mevcut
Ekleyen
Mesaj
Gast Hudayi  
Es SEYYID OSMAN HULUSI ATES ( k.s.) ve ZIKIR

Misafir

Kayıt Tarihi: 05.01.2025
En Son On:
Cinsiyeti: ----- 
Selamun Aleykum


Arapça, unutmanın zıttı olan hatırlamayı ifade eden bir kelimedir. Zikir, lügatta, anma, hatırlama, zihinde tutma, yad etme, unutmama, ağzına alma, aşıklama manasında Kur'an kaynaklı bir tasavvuf kavramıdır. Zikir diğer bir ifade ile, korku (havf) veya sevginin çokluğun, sebebiyle gaflet meydanından müşahede alanına çıkıştır. Zikir, ariflerin yaygısı, muhiblerin sağlama bastığı yer, aşıkların şarabıdır. Kısaca zikir, zikredilenden (Allah)'tan başkasını unutmaktır.

Tasavvuf ıstılahında ise zikir; din ve dünya saadetini elde etmek için Hakk'ın zat ismini zikrederek, vaktini ma'mur etmek maksadıyla, ya kamil bir mürşidden alınarak, ya da şeriat-tarikat ölçü ve adabına bağlı kalınarak, gerçek me'zunlarından usulü ve şekliyle öğrenilerek, tesbih ile muhtelif Es-ma-i Hüsnayı söylemektir. Bu söyleyişte Hakk'ı anmanın sadece dille değil, kalp ve zihnin de Allah'la meşgul olması gerektiği, kelimenin lügat manasında gizlidir.

Manasından da anlaşılacağı üzere, zikirde aslolan, diğer varlıklarla ilgili duygu ve düşünceleri kalpten atarak Allah'ı anmaktır. Bu şekilde yapılan zikre "zikr-i muttasıl", başka düşüncelerle karışık olarak yapılan zikre de "zikr-i munkatı" denir.

Bütün tasavvuf büyükleri ve tarikat ricali, bu kavramı yolların "temel esası" saymışlardır. Doğrusu bunda pek haksız da sayılmazlar. Çünkü bu kavramı Kur'an'da türevleriyle birlikte 250'den fazla yerde geçmektedir, gerçi Kur'an'daki zikir kavramı bazen bizzat Kur'an manasında3; bazende namaz manasında4 kullanılmışsa da bu kullanımlar da zikrin mutlak ve genel kavramı içine girmektedir. Zira Kur'an kendisi bizzat Allah ile ilişkimizi hatırlatan ve O'nunla elest bezminde yaptığımız sözleşmeyi önümüze koyan bir uyarıcı mesaj ve zikirdir. Bu yüzden sufilerden bir kısmı zikri, Elest bezmi'ndeki ahdi hatırlamak, "sema"da o ilahi sesi duymak olarak yorumlarlar. Gerçi bu hitab-ı ilahi sürekli olarak bize "Elestü bi-rabbiküm", "Ben sizin rabbiniz değjl miyim?" diye sormaya devam ediyor. Biz, o sesi duyar (sema) ve "Bela", "Evet, Rabbimizsin" diyebilirsek, işte zikir odur. Allah ile yapılan bu mukaveleyi unutan insanoğlu, önce Kur'an'la uyarılmakta; sonra onun özel emirleriyle ahdine bağlı kalmaya çağrılmaktadır. Kur'an zikir olduğu gibi namaz da zikirdir. Çünkü namazda insan zikrin en mükemmelini icra etmekle kulluğa yakışan en uygun bir biçimde Rabbı önünde arz-ı ubudiyet etmektedir.

Mutasavvıflara göre gerçek zikir, Allah'ı şiddetle sevmek, O' ndan tam anlamıyla korkarak gaflet meydanından müşahede semasına yükselmektir. Ya da bir başka ifadeyle Mezkur' dan; yani Allah'tan başkasını unutmaktır. Çünkü "Unuttuğun zaman rabbını zikret"5 ayetinin anlamı, Allah'tan başkasını unuttuğun zaman, O'nu zikretmiş olursun, demektir.

Zaten en önemli hususiyetlerinden ve onun tasavvuf yolunda temel esas olmasını sağlayan özelliklerinden biri, belli bir vaktinin olmayışıdır. Kur'-an'da herhangi bir tahdid yapılmaksızın bütün vakitlerde zikredilmesi emredilmektedir. Oysa ki ibadetlerin en şereflisi olan namazın belli vakitlerde kılınması caiz görülmemiş; zikir için ise böyle bir kısıtlama söz onusu olmamıştır. Buda zikrin devamlılık ilkesini gösterir. Nitekim: "Onlar ki ayakta, oturarak ve yanları üzere yatarken Allah'ı zikrederler." ayeti bu devamlılığın sınırsızlığını ifade etmektedir.Ali İmran 41, Ahzab 41 ve Cuma 10. ayetlerindeki "zikr-i kesir" emri de bunun bir başka te'yidi olduğu gibi, "zikr-i daim" esasını hedef göstermektedir.

Sufilere göre, ilk defa zikir telkini yapan kişi Hz. Peygamber (s.a.s) olup dört halifenin her birine değişik usullerde zikir telkin etmiş, sonradan tarikatlar bunlardan herhangi birini esas olarak zikir tarzlarını geliştirmişlerdir. Bu dört telkin şekli şöyledir:

a) Sıddıkiyye: Hz. Peygamber (s.a.s) Medine'ye hicret esnasında mağarada gizlenirken, Hz. Ebu Bekir (r.a)'ın kulağına üç defa zikir telkin etmiştir. Bu esnada Hz. Peygamber (s.a.s) uylukları üzerinde, Hz. Ebu Bekir (r.a) ise murabba (ayakları önde kavuşturarak) şeklinde oturmuştur. Hafi (gizli) zikir olayı bu olaya dayanmaktadır.
b) Kübreviyye: Hz. Ömer (r.a) müslüman olduğu esnada Hz. Peygamber (s.a.s)'le kucaklamış, bu sırada Hz Peygamber(s.a.s) ona Kelime-i Tevhidi sesli (cehri) olarak telkin etmiştir. Fakat Hz. Ömer (r.a) ayakta durmayıp çöktüğü için Kübreviler murabba oturarak zikrederler.
c) Nurbahşiyye: Hz. Osman (r.a)'da "harfsiz ve sessiz" olarak kalbi zikir telkin etmiştir.
d) Cehriyye: Hz. Peygamber (s.a.s) Hz. Ali (r.a)'yi diz çöktürüp gözlerini yumdurmuş ve üç kere "La ilahe illallah" demiş, aynı cümleyi ona da üç defa tekrarlatmıştır. Zikri Cehri (sesli) olarak yapan tarikatların silsilesi genellikle Hz Ali(r.a)'ye dayanır.

Tarikatlarda önemli bir yeri olan zikir, rastgele yapılan bir hareket değildir. Her tarikat kendine mahsus zikir tarzları geliştirmiş, zikre esas alınacak isimleri tespit etmiş ve topluca veya tek başına yapılan zikirlerle ilgili belli adab ve erkan benimsenmiştir. Zikirler tarikatın koyduğu bu kurallara uygun olarak yapılmalıdır.

Zikir, ferdi olarak yapıldığı gibi toplu halde de yapılır. Mürid, ferdi olarak yaptığı zikirde şeyhinin talimatına uyar. Şeyh, müridin anlattığı şeylere, duygularına, rüyalarına bakarak başka ismi zikretmesini telkin eder veya eski zikrine devam ettirir. Müridin yaptığı zikre "vird" (çoğulu evrad), okuduğu duaya da "hizb" (çoğulu ahzab) denir. Gece yapılan zikre "vird-i leyli" adı verilir. Bazı sufiler gündüzleri Kelam-i Tevhid'le, geceleri de başka bir isimle zikretmeyi uygun görmüşler, bundan dolayı Kelime-i Tevhid'le yapılan zikre de "vird-i nehari" demişlerdir.

Bilhassa tarikatların kurulup gelişmesinden sonra tekkelerde toplu halde zikretmek yaygınlaşmış ve zamanla her tarikata ait belli adab ve erkanı olan zikir tarzları meydana gelmiştir. Ayrıca topluca icra edilen zikirler her tarikatta ayrı isimler almıştır. Bunların meşhur olan bazıları şunlardır; Sema, Hatm-i Hacegan, Darb-ı esma, Zikr-i Kıyam, Devran, Zikri Erre.

Tarikatların toplu halde yaptıkları zikirler ve özellikle "devran" ve "sema" medrese ulemasının tenkidlerine maruz kalmış, bu hususta lehte ve aleyhte bir çok risale yazılmıştır.

Toplu halde icra edilen zikirler, haftanın belli günlerinde, kandil, kadir ve bayram gibi hususi gecelerde, tekkelerin "tevhidhane", "Semahane", "Murakabehane", "Vekale" gibi isimler verilen özel kısımlarında yapılır ve genel olarak tarikata mensup olmayan kimselere de açık tutulur. Böylece toplumun değişik kesimlerinin kaynaşmasına, dini ve mistik bir hava yaşanmasına zemin hazırlanmış olmaktadır.

Toplu zikre iştirak edecek olan bir müridin zikre başlamadan, zikir esnasında ve zikir bittikten sonra uyması gereken bir takım kurallar vardır. Bunlar tarikatlara göre değişiklik arzeder.

Ferdi olarak yapılan zikir, uygulanış şekli itibariyle asıl olarak üçe ayrılır:

1- Kalbin iştirakı olmaksızın sadece dille yapılan zikir.
2- Dil iştirak etmeden sadece kalb ile yapılan zikir.
3- Hem dil, hem de kalb ile yapılan zikir. Bu tür zikri hakkıyla ifa etmek çok zor olup, ancak büyük veliyyullahlar onu gerekli şekilde yapabilirler.

Bir başka açıdan da zikir iki kısımdır:

1- Cehri(açıktan, sesli olarak yapılan) zikir.
2- Hafi (sessiz ve içten yapılan) zikir.

Hafi zikirde iki şekilde yapılır:

a- Gizli fakat dil ile yapılan zikir.
b- Gizli ve kalben yapılan zikir.

Kalben yapılan zikirde dört türlü yapılır:

1- Lafza-i Celal'i kalbi ile, nefesini tutarak, vücudunu hareket ettirmeksizin, gözler yumuk vaziyette ve dili damağa yapıştırmak, suretiyle zikretmek.
2- Kalbiyle, fakat nefesi tutmadan Kelime-i Tevhid-i zikretmek.
3- Nefsini tutarak, kalbiyle Kelime-i Tevhid'i zikretmek. Bunda baş hareket ettirilebilir.
4- Vücut organlarını hiç kıpırdatmaksızın, nefesini tutarak Kelime-i Tevhid'i zikretmek.

Kur'an'da zikir ile alakalı belli başlı bir kaçını örnek verecek olursak;

"İçinden, yalvararak ve korkarak aşikare olmayan hafif bir sesle Rabbini zikret de gafillerden olma." ayeti içten ve kalbi olan zikir kalbe yerleştimi Kur'an'ın ifadelerine göre hiçbirşey ve dünyevi meşguliyet böyle bir zikre engel olamaz.

Kalplerin ancak Allah'ın zikriyle itminana erip sükunete kavuşacağı hususu, Kur'an'ın dikkat çekerek vurguladığı konulardandır.11

Hasan Basri hazretleri derki: "Manevi zevki üç şeyde arayın. Namazda, zikirde ve Kur'an'da. Eğer bulursanız ne ala. Bulamayacak olursanız biliniz ki kalbinizin kasveti sebebiyle sizin için manevi hazz kapıları kapanmıştır."

Kur'an, Hakk'ın zikrinden yüz çevirenlerin dar ve sıkıcı bir hayat yaşayacaklarını ve kıyamette de âma olarak haşrolacaklarını haber vermektedir.12 Gerek bu ayet-i kerime, gerekse yukarıda geçen kalplerin zikirle itminana ereceğini belirten ayet-i kerime, zikrin insanda meydana getireceği psikolojik ve ruhi huzuru ifade etmektedir. Zikir doygunluğuna eren kalbin gönül huzuruna ulaşacağını belirtmektedir.

Zikirde İslam'ın ruhuna aykırı isteklerin olmaması da zikredilmiştir;

"Rabbinize yalvara yakara gizlice dua edin. Şu bir hakikattir ki, Allah haddi aşanları sevmez."

Bizzat zikir manasını ifade eden ayetlerden ise;

"Ey iman edenler! Allah' ı çok zikredin. O'nu sabah-akşam tesbih edin."

". . . Allah'ı çok zikreden erkeklerle, Allah'ı çok zikreden kadınlar, işte bunlar için Allah mağfiret ve pek büyük mükafat hazırlamıştır."

Zikir değişik hadis-i şeriflerle de ifade bulmuştur;

Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki: "Amellerinizin en hayırlısı Melikiniz (ve Rabbınız) katında en temizi, derecenizi en çok yükselteni, altın ve gümüş, infak etmekten ve düşmanla boğaz boğaza mücadele ederek sizin düşmanı, düşmanın sizi öldürmesinden (şehit veya gazi olmaktan) daha faziletli olanı nedir, size haber vereyim mi?"Ashab; "Evet, bu ne imiş, haber ver ya Rasulullah (s.a.s) dediler." Rasulullah (s.a.s)'de; "Allah Teala'yı zikretmektir." buyurdu.

Rasulullah (s.a.s),"Yeryüzünde Allah Allah... denildikçe kıyamet kopmayacaktır" (Dünya zikir sayesinde ayakta durmaktadır.) buyurmuştur.17

"Bir topluluk oturup Allah' ı zikrederse melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar..."

İki ayrı kudsi hadiste ise;

"Kulum beni nasıl sanıyorsa Ben öyleyim ve onunla beraberim."

"Bir kimse Benden istekte bulunmayı bırakıp zikrimle meşgul olursa ben ona, istekte bulunanlara verdiğimden çok daha iyisini veririm."

Kuşeyri derki; Zikr Hakk Sübhanehu ve Tea-la'ya giden yolda(riayeti lüzumlu) kuvvetli bir esastır, hatta bu yolda temel şart zikirdir. Devamlı zikir müstesna, başka bir şekilde hiçbir kimse Allah'a ulaşamaz.

Vasıti'ye; Zikir nedir? diye sorulmuş. O da şöyle demiştir;

"Allah'ı şiddetle sevmek ve korkusunun galibiyeti altında bulunmak şartıyla gaflet meydanından müşahade (murakabe) fezasına çıkmaktır."

Yani derin gafletten devamlı olan, huzur ve müşahede haline geçmektedir.

Zunnün Mısri diyor ki; "Hakiki manasıyla Allah Teala'yı zikreden bir zakir O'nun zikri yanında herşeyi unutur, Allah Teala onu herşeyden muhafaza eder, (istiğrak halinde bulunan kul fena halinde ilahi himayeye girer) kul için Allah herşeye bedel olur."

Kettani diyor ki; "Allah kendisine zikretmemi üzerime farz kılmasaydı ululuğuna hürmetimden onu zikretmezdim (kendimi buna ehil görmezdim). Benim gibisi mi O' nu zikredecek? (Layıkı ile zikredemediği için kabul edilmiş yüz tevbe ile ağzını yıkamamı) Birisi O'nu nasıl zikreder.

Sehl Tusteri,"Rab Teala'yı unutmaktan (ve O'nu zikretmemekten) daha büyük bir günah bilmiyorum.", demiştir.

Hulusi Efendi daha önceden de belirttiğimiz üzere Nakşıbendiyyenin Halidi kolunu temsil ettiğinden dolayı, burada benimsenen zikir şekli ise Hafi (gizli) zikirdir.

Hulusi Efendi, Allah'ı devamlı hatırda tutmayı, O'nu unutmamayı bakın şöyle dile getirir;

Maksad o yardır yarin unutma
Gayrı zünnardır yarin unutma
Zikr eylesen de şükr eylesen de
Fikr eylesen de yarin unutma

Kulun Allah'ı zikretmesinden önce, Allah'ın kulu zikrettiğini ve bunun da karşılıklı olduğunu Hulusi Efendi şöyle anlatmaktadır;

Sen müridim deme kim istemiş murad anın
Sen zâkirim deme kim zikr eden o yad anın

Hulusi Efendi zikrin saliki uyanık halde tuttuğunu, ve en büyük bir kâr olduğunu, zikrin insanı dünyevi varlıklardan soyutlayışını, Allah'a kavuşturduğunu şu ifadelerle nazmetmiştir;

Derviş olan agah olur
Her kârı zikrullah olur
Hep cümle varından geçer
Vâsıl-ı ile'llah olur.

Zikrin özellikle sabahın başlangıç saatlerinde gizli bir şekilde tenhada yapılmasının önemine işaret etmiştir. Zikreden gönüller, onu devamlı muhafaza eder ve devam ettirir. Tabi ki zikirden alabilmek için bir mürşidin eteğini tutmak ondan ta'lim almak gerekir. Böylece zikir "Allah Allah" diye dilinde vird eden zakirlerle son nefesine kadar devam eder. İşte bakın bunu Hulusi Efendi bizlere şu şekilde bildirmiştir.

Mü'minin tamam-ı vakt-i sehergâh
Zikr-i müdamı Allah Allah
Tuttu bir elden zikr etti dilden
Canu gönülden Allah Allah
Ahir kelamın Allah Allah

Mevlanın ismini zikrederken her türlü kötü düşünce ve gamdan kederden uzak duracağını bildirirken, dünyaya meyleden ve zikirden uzak kalan kulların zikrin zevkinden mahrum olacaklarını şu şekilde ifade etmiştir;

Zikr-i Mevlâ gönlü her âlâm u gamdan dûr eder
Meyl-i fâni zevk-i Mevlâ'dan kulu mehcûr eder.

En büyük arzularından birinin de Hakk'ın zikr- û fikrinden ayrı düşmemek olduğunu ifade etmiştir.

Dilimi gayrılarla gafil etme zikr-ü fikrinden
Senin fikrinle bulsun can u gönlüm münteha Ya Râb.

Hakk'a varmayı, gafletten uyanmayı, hakikatı bulmayı zikri telkin ve tavsiye eden mürşidin olması zorunluluğunu ifade etmiştir.

Bul Hakk'a varmağa delil görmez gözün olmuş alil
Zikr etti Hakk'ı can u dil gencine-i esrar ola.

"Hakkı zikreyle" redifli şiirini beyit beyit açıklamaya çalışalım:

Ey abdi makbul, dönme sağ ü sol
Budur doğru yol, Hakk'ı zikreyle.

(Ey Allah'ın katında kabul gören iman sahibi kul; istikametini sapıtma, Hakk'ın yolundan ayrılma. Hakk'ı zikredenlerin yolu doğrudur, gittikleri yol hakikattir sen de Hakk'ı zikret.)

Muradın irfân, idesin iz'an
Ey sevgili cân, Hakk'ı zikreyle.

(Sen eğer, Allah'ı bilmek O'nu bulmak ve O'nun sırlarına vakıf olmak istiyorsan, anlayış kabiliyetin gayet yüksek bir şekilde ey gönül Hakk'ı zikret.)

Her an her nefes, gayre meyli kes,
Budur sana bes, Hakk'ı zikreyle.

(Her aldığın ve verdiğin nefeste, yalnızca Hakk'ı zikret. O'ndan başka her şeyden ilgi ve alâkanı kes. Böyle yapman senin için kafidir, sen bu öğüdü tut Hakkı zikret.)

Fikr-i hevadan, kalb-i riyadan,
Geçüp sivadan, Hakk'ı zikreyle.

(Boş düşüncelerden ve gösterişten uzak kal. Zikir insanı kötülüklerden korur. Günahlardan geçip, Hakkı zikret.)

Uyan ey mürde, düşüp bir derde,
Kalkıp seherde, Hakk'ı zikreyle.

(Ey uykunun ölüm sessizliğine kapılmış olan insan; bir gönül derdi ile seher vakitlerinde ölü kalbine dirilik verecek şekilde hakkı zikret.)

Tutup bir etek, ol ballı petek,
İnle bülbül-tek, Hakk'ı zikreyle.

(Zikr için elbette bir mürşid-i kamilin terbiyesinden geçmek gerekmektedir. Yoksa gerçek mânada zevkine erişilmez. Bir mürşidin eteğinden tutup, onun tarif ettiği şekilde zikir yapanlar verimli bir şekilde yaptığından tad alır. Bülbül sevgilisi olan gülün zikrini yapmakla gününü geçirmektedir, sen de bülbül ol, Hakk'ı zikret.)

Hulusi hâs ol, ehl-i ihlas ol,
Bahre gavvas ol, Hakk'ı zikreyle.

(Hulusi, zikr seni seçkin kılacaktır. Zikr insana samimiyet ve bağlılık verir. Hakikat denizine dalanlardan olabilmek için Hakkı zikret.)

Yukarıdaki beyitlerde anlatılan hasletleri taşıyabilmek için zikrin gerekliliğini beyan buyurmaktadırlar.

Son olarak İbn Kayyimu'l-Cevzi, bir eserinde zikrin yüz faydasından bahsetmiştir. Bizde bunlardan bir kısmını sizlere iletiyoruz;

1- Zikir şeytanı yanından uzaklaştırır ve Allah Teala'nın hoşnutluğunu kazandırır.
2- Kalbden gam ve tasayı giderir.
3- Kalbe ferahlık, sevinç ve rahatlık bahşeder.
4- Kalbi ve yüzü nurlandırır.
5- Bedeni ve kalbi güçlendirir.
6- Zikir, İslamın ruhu olan sevgi ve muhabbeti temin eder.
7- Zikir, murakabeyi temin eder ve ihsan kapısının aşılmasına vesile olur.
8- Allah'a kurbiyeti sağlar.
9- Zikir kalbin hayatiyyeti için, balığın suya duyduğu ihtiyaç gibidir.
10- Zikir kalbi cilalandırır.
11- Zikir, hataları önler, hatta giderir, yok eder.
12- Zikreden kimse, zikrettiği varlığa yaklaşır, hatta O'nunla(Allah'la) beraber olur.
13- Zikir, kalbin şifa ve ilacı, gaflet ise marazıdır.
14- Zikir, cehennem ile kul arasında bir duvardır.
15- Zikir, dilin, gıybet, yalan gibi batıl ve haram şeylerde meşguliyetini önler.



Kısaca, usulüne ve gayesine uygun olarak yapılan zikir, tarikat ehli kişinin daima Allah'ı hatırlaması, dünyada başı boş olmadığı şuurunun canlı tutulmasının ve bu şuurla davranışlarını, Allah'ın koyduğu ölçülere göre ayarlamasını temin etmesi sebebiyle, önemli bir otokontrol vasıtası durumundadır. Bu yüzden, tasavvuf eğitiminde önemli bir yeri vardır.

Her mahluk kendi dilince Hakk'ı zikretmektedir. Eşyanın sırrına vakıf olan Allah dostları, ağaçların, kuşların, taşların vs. bile zikrini müşahede ederler. Hulusi Efendiye bu mazhariyet daha küçük yaşlarda verilmiştir.

Bir gün babası Hatip Hasan Efendi atının terkisine Hulusi Efendiyi de alarak Hacılar mahallesinden Darende'ye gitmek üzere yola çıkarlar. Hatip Efendi yola çıktıktan sonra, kamçısını evde unuttuğunu farkeder. Hulusi Efendiye: "Oğlum Hulûsi, kamçıyı unutmuşuz. Şu ağaçtan bir çubuk kes de ver der." Hulusi Efendi attan iner sögütten bir dal kesmek ister, fakat kesemez. Hatip Efendi hiddetlenir "Niçin kesmiyorsun Hulûsi?" der. Hulusi Efendi: "Baba nasıl keseyim çünkü dallar Allah (c.c.)'ı zikrediyorlar, onun için kesemedim." der. Hatip Efendi şaşırır bu cevap karşısında. Attan iner oğlunu şefkatle bağrına basar, "Aferin oğlum aferin" der.

Hulusi Efendi bir sohbetlerinde buyururlar ki: "Sizlere talim edilen ders ve vazifelerinize hergün ihtimamla devam etmeniz gerektir. Bu; cebine harçlığını koyup pazara çıkmaya benzer. Cebinde harçlığın olmazsa, ya veresiye alacaksın, ya da aldatacaksın. Onun için pazara harçlıkla gidersen istifade edersin. Bir de ham demir elektirikli bir sahaya girdiği zaman mıknatıs olur. Fakat elektirikli sahayı terk edince mıknatıslık hali yok olur. Ama bir çelik, elektirikli sahaya girince devamlı mıknatıs olur. Nereye giderse gitsin mıknatıslık halini muhafaza eder. Sizler de nerede olursanız olun, hangi pazara giderseniz gidin Cenabı Allah (c.c.)'ın zikri fikri ile olursanız, onun muhabbeti ve füyuzatı altında olursunuz." diye buyurdular.

Bir gün Devlethanede ziyaretçilerin arasında bulunan bir arkadaş, Efendi Hazretlerinden kendisine ders tarif etmesini istedi. Efendi Hazretleri de: "Oğul senin dersin yok mu da ders istiyorsun" diye buyurdu. O arkadaş: "Efendim benim dersim vardı fakat ben sizden almak istiyorum" dedi. Efendi Hazretleri: "Oğul dersin ayrısı gayrısı olmaz, görevli olan bir arkadaşımızdan aldıysan mesele yok." diye buyurdu. Bir müddet sonra da şöyle buyurdu: "Allah'ı (c.c.) zikretme hususunda Kur'anı Kerimde birçok ayet mevcuttur. "Allahı (c.c.) zikreden kalpler mutmain olur'' gibi birçok ayet vardır. Onun için Allahı (c.c.) zikrederiz. Oğul sabah namazından sonra iki rekat işrak namazı kılarız. Resulullah (s.a.s.) Efendimiz bir Hadisi Şerifinde buyuruyor ki: "Bir kimse Sabah namazını kılar güneş iki mızrak boyu yükselene kadar, hiç dünya kelamı konuşmadan oturur, sonrada kalkar iki rekat işrak namazı kılarsa bir Umre sevabı kazanır" diye buyuruyor. Oğul Öğle namazının ve Yatsı namazının son sünnetini dört rekat olarak kılarız. Bununla ilgili iki sahih Hadisi Şerif mevcut ki, Resulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Bir kimse Öğle namazının ve Yatsı namazının son sünnetini dört rekat olarak kılar, o kimsenin denizler köpüğü kadar günahı olsa affolunur" diye buyuruyor. Akşam namazından sonra altı rekat Evvabin Namazı kılarız ki, bunun hakkında da yine sahih Hadis mevcuttur. Resulullah (s.a.s.) Efendimiz buyuruyor ki: "Akşam namazının sünnetinden sonra hiç dünya kelamı konuşmadan, altı rekat Evvabin namazı kılan kimsenin denizler köpüğü kadar günahı olsa affolunur" diye buyuruyor. Oğul gecenin üçte birlik zamanında Teheccüt namazı kılarız ki, Resulullah (s.a.s.) Efendimiz hiç terk etmemişlerdir. Oğul Resulullah (s.a.s.) Efendimiz Teheccüt Namazını Oniki rekatten fazla kılmamıştır, iki rekatten de az kılmamıştır" diyerek dersi sohbet şeklinde anlattılar.

Birgün Efendi Hazretlerinin ziyaretine bir dede-torun gelmişti. Dede, torununun ders almak istediğini söyledi. Efendi Hazretleri de: "Daha öğrenciymiş, okulunu bitirsin öyle verelim. Hem okul hem ders ağır olur" diye buyurdu. Dede: "Olsun Efendim yapar" dedi. Israr edince; "Peki oğul verelim" diyerek dersini tarif ettiler. Dede, torununa: "Oğlum hergün dersin için onbeş dakika ayırırsın yaparsın" deyince, Efendi Hazretleri: "Hayır onbeş dakika değil enaz kırkbeş dakika veya bir saat olması lazım" diye ikazda bulunarak intisab edip vazife alanların zikre gereken ehemmiyeti verip, gerekli zamanı ayırarak vazifelerini dikkatlice yapmalarına işaret buyurmuşlardır.


Bu mesaj 1 kez ve en son Hudayi tarafından 02.01.2005 - 00:54 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.12.2004 - 01:23
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
Forum Düzeni - imzaları göster
önceki konu   sonraki konu

Mesajlar Ekleyen Tarih
 Es SEYYID OSMAN HULUSI ATES ( k.s.) ve ZIKIR
Hudayi 30.12.2004 - 01:23
 TURKSOYLU kardese
Hudayi 01.01.2005 - 20:09
 Es SEYYID OSMAN HULUSI ATES ( k.s.) ve ZIKIR
turksoylu 01.01.2005 - 20:43
 HADDINIZI BILINIZ!!!
Hudayi 01.01.2005 - 23:35
 Es SEYYID OSMAN HULUSI ATES ( k.s.) ve ZIKIR
turksoylu 02.01.2005 - 18:56
 Es SEYYID OSMAN HULUSI ATES ( k.s.) ve ZIKIR
Hudayi 03.01.2005 - 00:58

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1374 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
sezgin 42 (51), hirtilar (51), Ebranur (52), hatay 1 (64), prensesim_28 (54), btutkun58 (60), zeko6454 (62), omarbabuscu (47), aydýn25 (49), mürsel (61), kapadokyali (33), Hacý Ali (72), battal_42 (53), nuhozer (44), ufuk özdemir (55), halidinvelit (60), maviadaist (49), mkuzeci (43), dervisoglu (60), Furkan 2 (50), MUHAMMEDSA&Yacu.. (45), Samet86 (39), yusuf s (40), mesutgumus (44), s_saglam85 (40), tugra01 (44), kizdede (49), Reyyannn (42), Ilyas AKTAS (59), munal_40 (55), ckisaer (66), münih2828 (66), babaersin (40), memoemmi (47), militan_aet (40), nuryol (49), ibrahimbirsen (71), duisburger (51), AlMiRa (39), abdullah dalgic (58), mkilinc_1986 (39), temiz (61), garibem (53), hýfz&yac.. (57), bedrettin tutku.. (60), Rýfat ÖZ.. (64), akcan_80 (44), ahmet12 (33), alptürk (47), ata kýra.. (71), mukremýn (57), engizli müdür (63), wip_ (50), velibey (52), Beytullah_Ko&cc.. (32), ramoz (60), amel114 (40), Bad-Mad (38), radyogul (44), kaya76 (49), Filizz (67), vuslat28 (48), hayhak (47), nasuh uslu (53)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.64444 saniyede açıldı