0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » !!!!ŞEYTANIN RESMİ HİZMETE MAHSUS DOSTLARI!!! LAİKLİK ZULÜMMÜDÜR?!!!!!!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
!!!!ŞEYTANIN RESMİ HİZMETE MAHSUS DOSTLARI!!! LAİKLİK ZULÜMMÜDÜR?!!!!!!

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 21:48
Cinsiyeti: Erkek 
Allahü Teala Buyuruyor Ki:
“İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizle¬yenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebi¬lecek olanlar da lanet ederler.” (Bakara Suresi: 2/159)
“Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bu¬nunla biraz para alanlar, gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!” (Bakara Suresi: 2/174-175)
“Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz." diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu alış-veriş ne kadar kötüdür.” (Ali İmran Suresi: 3/187)
“Allah'ın âyetlerini az bir çıkara değiştirdiler de Allah yolundan engellediler. Gerçekten de bunlar ne fena şeyler yapageldiler.” (Tevbe Suresi: 9/9)
“Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar. Ne azabları hafifletilir, ne de kendilerine göz açtırılır.” (Bakara Suresi: 2/162)
“Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyle¬yenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.” (Bakara Suresi: 2/160)
T.C. batı hukuku ile idare edilen, demokratik, laik, bir ülke¬dir. İslâmi esaslarla hiçbir ilgisi olmadığı gibi, İslâm’dan ve İslâmi değerlerden oldukça rahatsız olan, bunun için ta cumhuri¬yetin ilk kuruluşundan bu yana, İslâmi görülen tüm değerlere sa¬vaş açan bir yapıya sahiptir.
T.C. kuruluşundan beri, kimi zaman gerçek İslâm alimle¬rini dar ağaçlarında sallandırmış, kimi zaman da Kur’an’ı Kerimleri toplatıp eşeklere yükleterek dağlarda yaktırmış; samanlıklarda, kuytu köşelerde, Kur’an öğreten alimleri jandarma dipçikleri altında işkenceye tabi tutmuş, Kur’an ve İslâmi değerlerin yasakladığına dair kanunlar, tüzükler çıkarmıştır. Yani laik, demokratik T.C. için İslâmi değerler, yıllar boyunca, en büyük düşman olarak görülmüştür. Bu düşmanlık sonucunda laik sistem, Yüce Allah’ın haram kıldığını serbest, Allah’ın helal kıldığını da yasaklamıştır. Bunlardan birkaç örnek; İs¬lâm’da zina, en büyük günahlardan biri olduğundan dolayı haram edilmiş iken, laik sistem kendi eliyle kadınların birçoğunu, ruhsatlı fahişeler olarak piyasaya sürmüş, genelev ve pavyonlarda pazarlayarak zi¬nayı serbest bırakmıştır. Hatta bu sektörden vergi alarak onları teşvik etmiş, vergi rekortmenlerini bu sektörden çıkartmıştır. Faizle iştigal etmenin Allah’a ve Resulüne savaş ilan etmek olduğunu ve faizcilerin çok günahkar kafirler olarak ebediyen cehennemde kalacaklarını bildiren Kur’ani gerçeğe rağmen, de¬mokratik T.C. laiklik adına, Allah’ın haram ettiği bu çirkin ve sömürüye dayalı fiili serbest bırakmış, teşvik etmiş ve ekonominin temeli olarak kabul etmiştir. Yine şeytanın (aleyhillane) pisliği olarak bildiren ku¬mar ve içki, laik sistem tarafından genç beyinlerin iğfali için üretilmiş, cazip hale getirilerek piyasaya sü¬rülmüştür. Tesettürün İslâm’da çok önemli bir yeri vardır, kadına kişilik kazandıran, zinaya giden yolları kapatan, çıplaklık kültürüne ve kadını teşhire engel olan, en önemlisi de Yüce Allah’ın emri olan bir fiildir. Laik rejim, laiklik adına Allah’ın emrettiği bu fiile de savaş açmış, okullara, iş yerlerine tesettürlüleri al¬mamıştır. Her fırsatta tesettürü kötüleyerek kadının mahrem yerlerini, daha doğrusu kadının bizzat ken¬disini; tv, radyo, basın yayın organlarında, sokakta, teşhir etmiş, eski cahiliyye dönemlerinde olduğu gibi pazarlamıştır.
Evet laiklik adına, bir taraftan İslâmi esaslara savaş açan demokratik T.C. diğer taraftan bir diya¬net işleri başkanlığı oluşturarak bu kurum vasıtasıyla kiraladığı vaiz, müftü ve namaz kıldırma me¬murlarını görevlendirmiştir. Acaba İslâm’ın can düşmanı olan laik sistem neden din adamı kisvesi altında kiralık görevliler ta¬yin ediyor? Neden bir zamanlar toplatıp eşeklere yükleterek dağlarda yaktırdığı Kur’an’ı Kerimleri, şimdi Kur’an kurslarında, daha önce jandarmaya dipçiklettiği kişilerin çocuklarına, torunlarına öğretiyor? Acaba sistemin mi mantığında ya da sistemin kendisinde bir değişiklik mi meydana geldi? Yoksa Allah’ın indir¬diği hükümlerle hükmeden İslâmi hükümetler mi kuruldu? Aslında bütün bu soruların cevabını yine laik sistemin kurucuları ve düşünürleri, çok açık bir şekilde veriyorlar. Hem de yazılı olarak, hiç kimseden çe¬kinmeden, baskı altında kalmadan…
Allah’ın dinine verdiği zararla öğünen, İslâm dinine düşmanlığı ile meşhur olan Cemal Bayar, “Ben de yazdım” adlı eserinde; İmam Hatip Okullarını, Kur’an Kurslarını niçin açtıklarını, ezanı neden Arapça okuttuklarını çok açık bir ifade ile ortaya koyuyor. Bayar, İsmet İnönü’nün düştüğü hataya düş¬meyerek, İslâmi değerlere sahip olduklarını zanneden halka, açıktan açığa düşmanlık yapmıyor, Kur’an’ı Kerimleri toplatıp yaktırmıyor, ezanı Türkçe okutmuyordu. Bilakis tam aksine İmam Hatip okulları açtırı¬yor, Kur’an Kurslarına izin veriyor, ezanı Arapça okutuyordu. Adı geçen eserinde bütün bu yaptıkları iş¬lerle devrim bahçesini suladığını ifade ediyordu:
“Bir barajın önünde biriken sular alt kanallardan tahliye edilmezse nasıl ki bendini yıka¬caksa, İslâmi birikimin de bu küçük işlerle deşarj edilmemesi halinde Atatürk devrimlerini yerle bir edecektir.”
Özet olarak yukarıda ifade edildiği gibi, Bayar ve D.P. (Demokrat Parti) İslâm’ın ya da halkın yara¬rına değil, Atatürk devrimleri yararına ezanı Arapça okutuyor, İmam Hatip okulları açtırıyordu. Bu yapılanlara, inandığını söyleyen halkın, laik sisteme itaat ve sadakatini artırmaya çalışıyorlardı. Yoksa İslâmi esaslar toplum tarafından daha iyi anlaşılsın diye yapılmıyordu. Çünkü aynı mantık diğer taraftan da 163. maddeyi çıkartarak Allah demeyi suç sayıp, faillerini cezalandırıyordu.
Laik sistemin tebaası olan halk, İslâmi esasları net olarak bilmediğinden, yapılanları kendi yararına zannediyor, bu yapılanların niçin yapıldığını, kimlerin bundan yararlandığını bilmiyordu. Bu yapılanların ve halkın inancı üze¬rinde döndürülen dolapların farkında olanlardan biri de Süleyman Hilmi Tunahan isimli Kur’an öğreticisi şahıs, öğrencilerine, İmam Hatip okul¬larından çıkacak namaz memurlarının arkasında namaz kılmamalarını öğütlüyordu. Çünkü Tunahan, İslâmi değerlere düşman laik sistemin temsilcileri olan namaz kılma memurlarının re¬jime hizmet ettiklerini biliyordu.
Bugün İmam Hatip okullarından mezun olduktan sonra Diyanetin emrine giren namaz memurlarının, müftü ve vaizlerin İslâmi bilgilerine ve kişiliklerine bakıldığında, bunların İslâm’dan ne derece uzakta oldukları ve İslâm’dan çok laik sistem tarafından beslenmekte, yaptıkları görev¬leri dolayısıyla, rejimden maaş alarak ayakta kalmakta oldukları açıkca görülecektir.
Laik sistem, kendi emniyeti için kurduğu ve emniyet sübobluğu yap¬tırdığı Diyanet örgütüne yalnızca eleman yetiştir¬mekle kalmamış, aynı zamanda da bu yetiştir¬diği elemanlarına işleye¬cekleri dini cinayetleri karşılığında, bütçenin her yıl düzenli olarak ve miktarı laik rejimin çok önemli bakanlıklarının bütçelerinin 10,15 katı parayı bütçesinden rüşvet olarak vermiştir.
Diyanet teşkilatı, kendisine yükletilen, dini vicdanlara hapsetme görevini, hiç şüphesiz, laik¬liğin esaslarına ve prensiplerine uygun bir şekilde yerine getirmiş ve halen hiç aksatmadan bu gö¬revini yerine getirmektedir. Bunun için İslâmi esaslardan birçoğunu örtbas etmiş, gizlemiş, bir çoğunu da çaptırarak asıl anlamlarından saptır¬mıştır. Yani diyanet işleri teşkilatı, Yüce Allah’ın dinini, kiraladığı müftü, vaiz ve namaz kıldırma memurları vasıtasıyla açıkça katletmiştir. Bunun için toplumun Kur’ani düşünenleri, bu teşkilata cinayet işleri teşkilatı adını vermiş, bu teşkilatın atadığı namaz memuru, müftü ve vaizlere itibar etmemiştir.
Laik sistem tarafından kurulan diyanet iş¬leri teşkilatı, felsefesine uygun kişileri, ücret karşılığında, müftü, vaiz ve namaz kıldırma me¬muru olarak kiralamış, bunlara görevlerini bildi¬rerek halkın önüne çıkartmıştır. Bu görevlilerde kendilerine verilen görev gereği, Kur’an’ın bütü¬nünü Arapça okudukları halde, bir kısmını gizle¬yerek diğer kısımlarının anlamlarını halka ulaş¬tırmaya çalışmışlardır. Yani bu görevliler Kur’ani gerçeklerin bir kısmını aldıkları ücret karşılığında bile bile gizlemişler, halka ulaştırmamışlardır.
Bu ücretli görevlilerin, dinin bu kadarını bildikleri söylenemez. Çünkü, bir üst ayeti okuyup onun altındaki ayetleri görmemek mümkün değildir. Kur’an’ı Kerim’deki iyilik, güzellik, yar¬dımseverlik ayetlerini sürekli okuyarak, içki, kumar, zina ve faizin kesin haram oldu¬ğunu, bunları serbest hale getirenlerin hiç şüphesiz kafir olduklarını, hakimiyetin Allah’a ait olduğu gerçeğini toplumdan gizleyen Diyanet görevlileri, ancak bu şekilde kendilerine verilen görevleri ifa etmektedirler. Bu görevlilerin böyle yapmasını isteyen, diyanet teşkilatını kuran laik sistemin ta kendisidir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, Yüce Allah (c.c.), indirdiği açık delillerin tü¬münü açıklanmasını istemekte ve bir kısmını giz¬leyenlere, lanet edileceğini bildirmektedir.
“İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hida¬yetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. La¬net edebilecek olanlar da lanet ederler.” (Bakara Suresi: 2/159)
Diyanetin bu görevli müftü, vaiz, namaz kıldırma memurları, laik rejimden aldıkları birkaç kuruş maaş uğruna, Yüce Allah’ın açıkça indirdiği delilleri ve hidayeti gizleyerek, ebedi ve küçük düşürücü cezaya hak kazanmışlardır. İşte bunlar için öngörülen ceza:
“Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar ger¬çekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. On¬lara sadece acı veren bir azab vardır. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!” (Ba¬kara Suresi: 2/174-175)
Oysa kitaba varis olanlar, kitabı açıp oku¬yanlar onu açıklamakla mükellef tutulmuşlar¬dır. Diyanetin maaşlı elemanları ise, aldıkları bir¬kaç kuruş için, onu gizlemişler, hükümlerini sap¬tırmışlar ve böylece Kitab’ın hükümlerini arkala¬rına atmışlardır.
“Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açık¬layacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür.” (Ali İmran Suresi: 3/187)
Böyle yapmakla Allah’ın yoluna engel ol¬dular ve O’nun hükümlerini toplum tarafından anlaşılarak hayata hakim olmasına engel oldular. Aldıkları az bir ücret için, din ve devlet bütünlü¬ğünü bünyesinde barındıran İslâmi esasları, vic¬danlara hapsettiler. Vicdanlara hapsedilen bir din de hiçbir zaman hayata hakim olamaz. Zaten laik Kemalist sistemin de istediği bu değil miydi? Na¬maz memurları, müftü ve vaizler, dinin toplum tarafından anlaşılmasını engellemekle, kötülükle¬rin toplum hayatına egemen olmasına destek ol¬dular.
Diyanetin görevlileri kötülüklerin toplum hayatına egemen olması için, elbette ki kötülüğü övüp yüceltmediler; zaten ollara bu görev de ve¬rilmiş değildi. Kötülükleri, başkaları, bizzat reji¬min kendisi toplumun önüne çıkarıldı. Fakat top¬lumdaki dini inanç bu kötülüklerin yayılmasına engel oluyordu. Bu dini inanç, toplumdan kaldı¬rılmadıkça bu kötülükler topluma hakim olamaya¬caktı. Öyleyse dini inançlar ya toplumun hayatın¬dan tamamen kaldırılmalıydı, yahut ta, vicdanlara hapsedilmeliydi ki, kötülükler meydana açılabil¬sin. Ve dini vicdanlara hapsetme işi, toplumun içerisinde güvenilir kişilere verilmeliydi veya bu iş din adına yapılmalıydı ki toplum bunun sonu¬cunda laik Kemalist sisteme karşı cephe almasın. İşte bu görev yani dini siyasetten, yönetimden, hayatın bizzat kendisinden ayrı tutarak vicdanlara hapsetme işi bu diyanetin paralı uşaklarına ve¬rildi. Hatta yukarıda da belirttiğimiz gibi bunun için devlet kasasından en büyük pay diyanete ay¬rıldı. Bakınız bu diyanetin paralı uşaklarının en eskilerinden olan Ahmet Hamdi Akseki isimli şa¬hıs, laik sistemin dini siyasetten çekip vicdanlara hapsetme felsefesine canı gönülden katılmış, yazdığı yazılarda İslâm’dan ve İslâm’ın siyasi görüşünden ne kadar gafil olduğunu ortaya koy¬muştur. Aşağıdaki yazısı da bunun bariz örneği¬dir.
“Din bir devlet işi değil, bir vicdan işidir. Nerede devlet, fertlerin din işleriyle meşgul olmuş ve bunu nizamlamaya kalkmış ise orada bir hu¬zursuzluk başlamıştır. Çünkü öyle yerlerde za¬manla din siyasete, netice itibari ile de şahsi menfaate alet edilmiş, taassub hakim olmuş, İs¬lâm dininin esas vasıflarından biri olan şefkat ve müsamaha ortadan silinerek, yerini zulüm ve ceburruta bırakmıştır.” (İslâm fıtri, tabii, umumi bir dindir, 1/576 )
İşte bu şekilde diyanet yetkililerinin en te¬pesinde bulunan diyanet işleri başkanından tu¬tunda en alt kademesindeki namaz kıldırma me¬muruna kadar hepsi dini vicdanlara hapsederek gizlemişler, hakkın toplum tarafından anlaşılma¬sına engel olmuşlardır. Bu ise yapabilecekleri en kötü işlerdendi.
Şu soruların cevaplarını kendi kendimize vermeye çalışırsak meseleyi daha net anlamış oluruz. Acaba bugüne kadar hiçbir diyanet yetki¬lisinin hakimiyet ve egemenlik hakkının sadece Yüce Allah’a ait olduğunu, Allah’ın indirdiği hü¬kümler dışında kanun ve yasa vaazdenlerin ke¬sinlikle kafir olacaklarını, bu sahte rablere kesin¬likle itaat edilmemesi gerektiğini, itaat edenlerin aynı onlar gibi dinden çıkmış müşrikler sınıfına katılacaklarını anlattığına şahit olduk mu? Yaşadı¬ğımız coğrafya üzerinde hüküm süren tağutlara karşı zerre kadar dahi olsa bir sevgi beslememe¬miz gerektiğini, onlara ve yandaşlarına buğzedip düşmanlık göstermemiz gerektiğini, demokrasinin bir put demokratların ise bir putperest olduğunu, her üç-beş yılda bu demokratik dine taze kan pompalamak adına yapılan yeni rabler ve yeni ilahlar seçme girişiminden “ben müslümanım” di¬yen bir ferdin uzak durması gerektiğini, bunun zıddına bir hareketin şirki ve küfrü gerektiren bir amel olacağını, hiç bu paralı kölelerden işittik mi acaba? Hayır kesinlikle işitmedik.
Aslında İslâmın tarih boyunca üzerinde durduğu ve bunca mücadele verdiği temel mesele hakimiyet ve idarenin sadece Allah’a tahsis edil¬mesidir. Tarih boyunca tevhid-şirk kavgasının ye¬gane sebebi budur. Toplumun gözünde İslâmı temsil eden bir kimsenin insanlara ilk ulaştırması gereken temel meselenin “Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır” ilkesi olmalıdır. Ama bu temel meseleden öncelikle bu bel’amlar bihaberdir. Ha¬beri olanlar ise rızk endişesi içine girmekteler. Demokratik diktatörlüğün idari mekanizmasına oluşturan rablerine itaatten bir an bile geri dur¬mamaktadırlar. Ayrıca bugün bu ülkede yaşanan hakimiyet ve idarenin Allah’dan gasbedilmesi sorunu bu samiri soylu bel’amların görevleri de değildir. Onlara rableri bu görevi vermemiştir ki. Bilakis onlara verilen görev dinin özünü oluşturan bu meseleleri kesinlikle halktan gizlemek, bunun yerine laik Kemalist sistemin belirlediği meseleleri halka anlatmaktır.
“Allah'ın âyetlerini az bir çıkara de¬ğiştirdiler de Allah yolundan engellediler. Gerçekten de bunlar ne fena şeyler yapageldiler.” (Tevbe Suresi: 9/9)
Diyanetin ücretli uşaklarının, ister bilerek ister bilmeden hangi nedenle olursa olsun hakkı gizleyerek laik sistemin belirlediği meseleleri, onların Kur’an’ı böldüklerinin, parça parça ettik¬lerinin, O’nun hükümlerini gizlediklerinin açık de¬lilidir. Bunun hesabı elbette sorulacak, elbette hak ettikleri cezaya çarptırılacaklardır.
“Onlar, Kur'ân'ın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak onu kısım kısım böldüler. Rabbin hakkı için biz, mutlaka on¬ların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz. Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir. Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.” (Hicr Sures: 15/91-95)
Kur’an’ı bölük bölük ederek bir bölümü ile hareket edenler için Kur’an’ın öngördüğü ceza; dünya hayatında laik sistemin isteklerine göre hareket ettiklerinden dolayı rezillik, rezillerin ahiret cezası ise, azabın en şiddetlisine itilmektir.
“Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne ka¬zanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara Suresi: 2/85)
Diyanetin ücretli memurları, diyanetin emir ve yasaklarını Allah ve Resulü’nün emir ve yasaklarının üstüne çıkarmışlardır. İşte bugün camilerin ibadeti karşı mesai saatleri dışında ki¬litlenmesi bunun en açık örne¬ğidir. Mesai saatleri dışında in¬sanların nasıl ibadet edecekleri onların hiçbir zaman dertleri olmamıştır. Bu ücretli bel’am-ların yaptıkları tek şey Al-lah’tan başka rablerinin emirlerine harfiyen uymaktır. Acaba mesailerinin dışında ibadet yerlerini kapalı tatmayı onlara Yüce Allah mı emret¬miştir, yoksa Allah’tan başka rab edindikleri efendileri mi emretmiştir?
Bu paralı namaz me¬murlarının, Allah’tan başka rablerinin emirlerini Allah ve Resulü’nün emir ve yasaklarından üstün tutmaları sonucunda Kur’ani emirler onlar için hiçbir şey ifade etmemektedir. Bunun diğer bir örneği ise; cenaze namazları ile ilgili tutumlarıdır. Kur’an’ı Kerim, Allah’ın dininden hoşlanmayan, fasıkların ve münafıkların namazlarının kılınma¬masını, mezarları başında durulmamasını ister¬ken, bu namaz memurları, bırakın münafık ve kafirleri, Allah’ın dinine, Kur’an’a, Resule ve Müslümanlara düşman olan dinsizlerin bile na¬mazlarını kıldırmakta, onlar için dua etmektedir¬ler. Namazdan sonda da bu dinsizlerin ölüsünü almaya gelenler “kahrolsun şeriat” diyerek İslâma saldırmaktadırlar.
“Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.” (Tevbe Suresi: 9/84)
Şimdi bir tarafta Yüce Allah’ın emri, di¬ğer tarafta Diyanet ve Laik sistemin emri var. Namaz memurları tüm bu tutumlarıyla Allah’tan başka rablere yani laik sistemin yöneticilerine ta¬bii olduklarını ortaya koyarak, Yüce Allah’ın emirlerinin tersine hareket et-mektedirler. Bu davranışlarıyla da kitabın hü¬kümlerini arkalarına at-mış ol¬maktadırlar.
Diyanete, daha doğ¬rusu laik sisteme, hizmeti iba¬det kabul eden müftü, vaiz ve namaz kıl-dırma memurlarından oluşan bu gurup içinde bulun¬dukları bu teş-kilattan tevbe ederek Allah’a ve O’nun Yüce Kitabına teslim olma-dıkları ve Kur’ani gerçekleri insanlara ol¬duğu gibi anlatmadıkları sürece ne Müslümanlarla beraber olabilirler ne de Yüce Allah tarafından bağışlanabilirler.
“Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.” (Bakara Su¬resi: 2/160)
İşte tüm bu Kur’ani gerçeklerden sonra bu paralı namaz memurlarını ve diyanete bağlı tüm bel’amları İslâmi gerçekleri saptırmaktan vazgeçmeye ve tevbeye davet ediyoruz. Aksi halde:
“Onlar ebedi olarak onun altında ka¬lırlar. Ne azabları hafifletilir, ne de kendile¬rine göz açtırılır.” (Bakara Suresi: 2/162)
Ekleme Tarihi: 06.06.2007 - 19:56
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1276 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.73207 saniyede açıldı