0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » Kıyametin Dehşet Verici Anı...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muvahhid su an offline Muvahhid  
Kıyametin Dehşet Verici Anı...

27 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 14.01.2006
En Son On: 24.01.2007 - 01:00
Cinsiyeti: Erkek 
“Fakat kulakları patlarcasına olan o gürleme geldiği zaman, kişi O gün kendi kardeşinden kaçar, annesinden, babasından; eşinden ve çocuklarından…” Abese Suresi/33-36

O GÜN

Koridora çıktı. Gözüne görünen her duvar yer yer dökülmüş, bazı kirişler kırılmıştı. İki gün önce yaşadıkları depremin etkisi, hâlâ canlılığını koruyordu. Zaman zaman yaşadıkları artçı sarsıntılar korku saçıyordu cezaevine…
Kapalı görüş kabinine girdi. İnsanlar gördü yakınlarını, anneler babalar gördü oğullarını, kadınlar gördü kocalarını, çocuklar gördü babalarını. Sonra yüzler gördü sararmış, beti benzi atmış yüzler…
Şehir büyük bir deprem geçirmişti. Acılar çığ gibi büyümüş, figanlar/şivanlar dağları aşmıştı. İnsanlar ürkekleşmişti bir anda… Simalarına baktı çift camlardan insanların… Korkuyu gözlerine yazmış, alınlarına kazımış insanlar gördü. Bakışları ölgün, hareketleri telaşlı, kulakları zemine odaklı…
“İlahi ikaz!” dedi kendi kendine “Ya o gün, ya o gün halimiz nice olur?” Kıyametin dehşetini düşündü. 6.4 şiddetinde bir ikaz böyle bir sarhoşluk verirse insanlara, o gün ne olacaktı? Rahmetine sığınıyorum. Allah’ım! Merhametinle muamele et bize ya Rahim! dedi.
Bir gölge yansıdı cama annesiydi gelen. Gözleri yaşlı, yüreği acılıydı. Önce dolan sinesini boşaltı gözlerinden… Sarsıla sarsıla ağladı. Karışmadı annesine. Bazen ağlamak, sadra şifa bir ilaçtı, rahatlatırdı sahibini. Biraz sonra yaşlı kadın kaldırdı başını, ıslak gözleriyle yavaşça oğluna baktı:
-Nasılsın oğlum? Diyebildi.
Oğlunun cevabını duymadı, gözleri oğlunun kabinini tarıyordu. Aklı arkasındaki çatlak ve yarıklara takılmıştı. Burası böyleyse koğuşu kim bilir nasıldı? İkirciklendi, dayanamadı.
-Haydi oğlum! Doğru de anacığına, rahatlat şu ihtiyarı! Nasıl geçirdiniz o geceyi? Koğuşun… koğuşun çok mu yıkılmış?
-Ana dedi, Allah’a hamd olsun. Ferah tut yüreğini çatlaklar dışında yok bir şey burada. Zindan sağlam ana. Gönlün rahat olsun.
Yüzüne bir nebze olsun canlılık geldi biraz. İnanmak isteyen bakışlarla baktı oğluna. Konuştular; depremden, şehirden, konu-komşu akrabadan… Kimse evine girmiyormuş korkudan. Herkes/tüm şehir sokaklarda geceliyormuş, Çadır bulan lüks saymış bulduğunu, bulamayan babası gibi derme-çatma naylon kulübeler yapmış başını sokacak…
Annesi korkuyormuş, bin bir çileyle yaptıkları eve girmeye. Tüm çekiciliğiyle gönüllere huzur veren evleri, şimdi ölüm kokuyormuş, adeta öcüymüş.
Gözlerinde korkunun adı okunuyordu yaşlı kadının. Oğluyla konuşuyordu, fakat kulakları zemine/seslere kilitliydi. Hop hop atıyordu yüreciği en ufak bir seste.
Sohbetlerinin ortasıydı. Şiddetli bir artçı oldu birden… Dili tutuldu annesinin önce, şoka girdi korkudan. Ne yapacağını bilemedi, önce sağa, sonra sola yalpaladı. Şaşkın şaşkın bir çıkış aradı gayr-ı ihtiyari. Sonra gerisin geriye fırladı çıkışa doğru. İhtiyar kadın kayboldu kapıdan.
Olanları hüzünle seyrediyordu Yusuf, camların arkasından. Kulaklarında bu sabah okuduğu ayetler çınladı: “Fakat kulakları patlatırcasına olan o gürleme geldiği zaman, kişi O GÜN, kendi kardeşinden kaçar; annesinden ve babasından; eşinden ve çocuklarından…”
-“O gün” dedi kendi kendine. “O gün bizi utandırma Allah’ım! Senden başka kimsesi olmayan mazlumları, sana inanan kulları utandırma! “O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır, güler ve sevinç içindedir” ayetine mazhar kıl bizi. Şu zindandaki mazlumların mazlumiyeti hürmetine.”
Gönlü, zindan kardeşleri ve inanlar için yalvardığı yakardı Rabbine. Mağfiret diledi kardeşlerine, inananlara, ailesine… Hüznün dağladığı yüreği, gözpınarlarını zorladı. Nem bulutları dolaştı ufkunda.
Birden annesini gördü, karşısına dikilmiş... Ağlıyordu. Elleri titriyor, gözlerinden yaş döküyordu durmadan. Titrek dudaklarıyla konuştu:
-Gördün mü oğlum? Seni bırakıp kaçtım! Seni bırakıp kaçtım! Nasıl yaptım? Nasıl yaptım bunu?..
Dövünüp duruyor, ağlıyordu. Yüzüne tebessüm yayıldı Yusuf’un;
-Üzme kendini ana, dedi. İsteyerek yapmadın. Hem bu kaçış ne ki ana, kıyametin dehşeti yanında. Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden, çocuklarından kaçtığı “O GÜN…” o gün daha şiddetlidir ana. O gün ürkmek, o gün korkmak gerek asıl.
Sayıklar gibi konuşuyordu Yusuf. “Hangi gün?” diyesi geldi yaşlı kadının. Aniden bir şimşek çaktı beyninde. “Kıyamet!...” dedi şuursuzca. İki damla yaş belirdi gözlerinde. Sessiz çığlıklar yükseldi yüreğinin yankılar vadisinde…
Ekleme Tarihi: 15.01.2006 - 00:50
Bu mesajı bildir   Muvahhid üyenin diğer mesajları Muvahhid`in Profili Muvahhid Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1301 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.75938 saniyede açıldı