0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » KİTAP & DERGİ » YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA.....

önceki konu   diğer konu
46 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA.....
944 Mesaj -
ithaf
“Bu kitap; izzetli, onurlu mücadelelerinden dolayý eþi, babasý, kardeþi þehid olmuþ, zindanlara düþmüþ, muhacir ve mahkum olmuþ tüm Müslüman kadýnlar ile baþörtüsü direniþiyle onurlu bir mücadele sürdüren bacýlara ithaftýr”



BU ÇAÐIN ZEYNEPLERÝNE YAÞAYIÞLARI ZEYNEBÝ FATÝMETÜL ZEHRAÝ OLANLARA SELAM OLSUN....
çok güzel bir kitap ilgiyle okuyacakýsnýz......


bismihi teala
YETERKÝ KURAN SUSMASIN....................

Yaþamýn kýyýsýnda bir yer, korku, dehþet, kan, gözyaþý, yokluk, kimsesizlik, ihanet… hepsinin bir arada olduðu bir belde. Yüzyýllarýn getirdiði bir yaþam mücadelesi…

Ýslam, iman ve cihadýn bütünleþtiði, sadakat baðlýlýk, itaat ve feda oluþun, güzel bir ahenk içinde seyrettiði, kendini gösterdiði mazlum bir belde. Yýllarca çeþitli þekillerde dininden uzaklaþtýrýlmak istenen bir toplum. Verdiði binlerce þehidin ardýndan baðrýndan çýkarýlan ihanet dolu çýban ve onun verdiði acý, gözyaþý ve hüzün.

Ýstiklal Mahkemelerinin ve o dönem katliamlarýnýn izini silememiþken, çekilen acýlar unutulmaya çalýþýlýrken… yine katliam ve gözyaþý dolu günler. Ve.. bahaneler… olaðanüstü bir yaþamdan baþka bir olaðanüstü yaþama geçiþ.

Ýnançtan, imandan, Ýslami hayattan uzaklaþtýrma… yargýlar; sistemli çalýþmalar sonucu deðiþiyor ve hayat baþkalaþýyordu. Firavun’un sarayýnda bir Musa, putlarý kýran Ýbrahim, Ýsa ve Hira’dan çýkýp gelen bir Muhammedi uyanýþ. Muhammed (sav)’in Medine’sindeki cami ve …

Ve… Kur’an, cami, namaz, öze dönüþ… iffet, þeref, namus, hayanýn tekrar dirilmesi…Buna karþý korku, dehþet, vahþet ve iþkencelerin dönüþü…

Yeni bir güne merhaba diyordu. Þehri güneþ ýþýklarýnýn sokak ve caddelerini aydýnlatmasý ile buz gibi hava, az da olsa ýsýnmaya baþlýyordu. Sanki mevsim, insanlarýn ruhlarýný kalplerini, yüzlerini ayna yapýp yansýtýyordu. Soðuk kýþ, yavaþ yavaþ kendini hissettirmeye ve evlerin bacalarýný tüttürmeye baþlamýþtý. Okullarýn açýk olmasýndan bu saatlerde sokaklar öðrencilerle doluydu. Tek tip elbise giyinmiþ öðrenciler sanki okula deðil de askeri kýþlaya gidiyorlardý.

Resmiyetin soðuk yüzü ile küçücük yaþlarda tanýþýyor çocuklar. Týpký olaðanüstü bir yaþama alýþtýklarý gibi…

-Uyan! Hadi kýzým uyan! Yeter artýk geç kalacaksýn.

-Of!.. tamam kalkýyorum.

-Bak! Kahvaltý hazýr, okula geç kalacaksýn. Hep böyle yapýyorsun zaten. Ya kahvaltý yapmadan gidiyorsun, ya da kahvaltý yaptýðýnda da okula geç kalýyorsun.

-Tamam anne, kalkýyorum.

Ayþe Haným, iþleri ile meþgul olurken, kýzýnýn kalkmadýðýný fark edince mutfaktan: “Fatma! Kalkmadýn mý hâlâ?” Diye seslendi. Annesinin sesi ile irkildi Fatma.

Uykunun en güzel yerinde kalkýp okula gitmek. “Nereden çýktý bu okul, olmasaydý olmaz mýydý?” diye mýrýldandý.

Gözlerini ovarak lavaboya gitti. Buz gibi suyu yüzüne çarpýnca biraz daha kendine geldi. Bir yandan da “okulmuþ, sabahýn köründe okul mu olur? Of!.. acaba doyasýya uyuyabilecek miyim bir gün?” diye söyleniyordu.

Ayþe haným tekrar içerden seslendi.

-Kýzým uyandýn mý?

-Evet anne hazýrlanýp geliyorum.

Hazýrlanýp sofranýn baþýna geçti Fatma. Genelde yalnýz kahvaltý yapardý. Küçükler ondan sonra okula giderlerdi. Bunun için onlar daha sonra uyanýp kahvaltý yaparlardý. Þükrü bey de esnaf olduðundan dilediði zaman dükkânýný açmaya giderdi ama genelde küçüklerle kahvaltý yapýp onlarla beraber çýkardý.

Fatma, kahvaltýsýný yapýp evden çýktý. Hafta baþýydý bugün. Havalar da epey soðumuþtu. Üþüyordu. Kitaplarýný göðsüne bastýrmýþ ilerlerken, yolda okul arkadaþlarýndan çiðdem, Tuba, Zozan ile karþýlaþtý.

-Günaydýn Fatma!

-Size de günaydýn.

-Suratýndan düþen bin parça, ne oldu? Dedi Çiðdem.

-Ne olacak?.. Her sabah o güzel uykudan uyanmak yok mu? Of!.. Allah’ým! O kadar zor ki… hâlâ uyku sersemliði var üzerimde.

-E… ne yaparsýn. Hayallerini gerçekleþtirmek için katlanacaksýn. Dedi Tuba.

-Ne hayali ya!.. Bizim aðabeylerimiz okuyup bir þey mi oldular sanki? Neymiþ; üniversite sýnavlarý imiþ. Onlarda da hile yapýyorlar zaten. Bizim bölge insanýný geri býrakmak için ellerinden geleni yapýyorlar dedi Zozan.

Yýllardýr olaðanüstülük yaþýyordu bölge. Þehirlerde, kasabalarda hemen hemen nüfusun yarýsýný polisler ve askerler oluþturuyordu. Olaðanüstü hal bölgesi olduðundan burada kanunlar farklýydý. Ýnsanlar kendilerini güvenlik içinde görmüyorlardý. Devlet kuruluþlarý burada diðer bölgeler gibi tam iþlemiyordu. Bu uygulamalardan dolayý bölge insanýnýn hiçbir konuda güveni kalmamýþtý.

Okullarda derslerin çoðu boþ geçiyordu. Öðretmenler buraya gelmiyorlardý çünkü.

-Ne yani, biz þimdi boþuna mý okuyoruz? Dedi Çiðdem.

-Ne yani, boþuna okuyoruz demedim; yalnýz pembe hayaller kurmanýn bir anlamý yok demek istedim. Görmüyor musun liseyi bitirip de üniversiteye girenler parmak ile gösterilecek kadar az, dedi Zozan.

-O zaman evde oturup dantel iþleyelim. Annelerimiz gibi cahil kalalým. Ya da ev hanýmý olalým daha mý iyi?! Dedi Fatma.

Dalga geçmenin anlamý yok. Biz geri býrakýlýyoruz. Bölgemize sanayi getirilmiyor, fabrikalar kurulmuyor, okullarýmýzýn halini görüyorsunuz. Biz her halimizle bir sömürge bölgesinin halini yaþýyoruz.

Fatma, Zozan’a itiraz etti:

-Neden böyle düþünüyorsun? Ýstediðimiz yere gidebiliyoruz, istediðimiz giysiyi giyebiliyoruz, okula gidiyoruz, müzik dinliyoruz.

-Evet, birkaç yýl öncesine kadar buralarda pantolon giymek ya da etek giymek baþý açýk dolaþmak, hatta yabancý bir erkekle dolaþmak imkansýzdý. Bunu büyüklerimiz hep anlatmýyorlar mý? Ama þimdi böyle mi? Dedi Tuba.

Çiðdem, Tuba’nýn sözünü kesti:

-Ay!.. Nasýl dayanýyorlar bu yaþantýya?.. Pantolon giymeyeceksin, baþýný örteceksin, erkeklerle konuþmayacaksýn, dýþarý çýktýðýnda çarþaf giyeceksin… aman Allah’ým! Ýntihar ederim ben.

Çiðdem bunu söylerken iyi ki yok der gibiydi.

-Aslýnda “yoldaþlarýn” çalýþmalarý olmamýþ olsaydý, bu dedikleriniz olmayacaktý zaten. “hevallerin” özverili çalýþmalarý sonucu bu dedikleriniz, yeni neslin arasýndan kalktý. Çünkü; sosyalizmde “din” yoktur. Dinden kaynaklanan her þeye karþýdýr sosyalizm. Çünkü; bizi geri býrakan dindir. Özgürlüðümüze engel olan yine dindir. Özgürlüðümüzü kazanmanýn yolu dini halkýn arasýndan kaldýrmaktan, dinden kaynaklanan her þeyi tamamý ile yok etmekten geçer, diyen Zozan’a, Fatma itiraz etti:

-Ýyi vallahi! Tüm yaþlýlarý, hacý-hocalarý, þeyhleri yok edelim. Böylece din ortadan kalkar.

-Of!.. sýkýldým bu konuþmalardan, yeter ardýk, þu anda bizim öyle bir sorunumuz yok. Ailelerimiz bizi namaz için zorlamýyor. Oruç, tutmak zorunda deðiliz. Örtünmemizi de bizden isteyen yok. Bize dýþarý çýkmayýn diyen de yok. Yabancý erkekler ile konuþup dolaþabiliyoruz ve istediðimiz her þeyi yapabiliyoruz, dedi Tuba.

Þayet “yoldaþlar” olmasaydý, asla böyle olmazdý. Ben de diyorum ki: bugün yaþadýðýmýz bu özgürlükleri sosyalizmi benimsemiþ ve onu bir hayat þekli olarak kabul etmiþ, Marksist bir dünya görüþüne sahip “heval”lere ve bu bilinci onlara veren “parti”ye borçluyuz. Yoksa þimdi bizler de kara çarþaflara bürünmüþ ve istediklerimizi yapamýyor olacaktýk.

Bu esnada sýnýf arkadaþlarýndan Serdar’ý gören Zozan;

-Serdar, Serdar! Diye seslendi. Zozan’ýn seslenmesiyle yanlarýna gelen Serdar;

-Merhaba! Günaydýn kýzlar! Dedi yýlýþýk bir þekilde.

-Günaydýn.

-Ne var ne yok?

-Ýyilik saðlýk seni sormalý..

-Fatmacýðým sen nasýlsýn?

-Ýyiyim, teþekkür ederim, derken istemeyerek konuþtuðu belli idi, yüzüne bile bakmamýþtý cevap verince. Oldum olasý hoþlanmýyordu bu çocuktan. Belki de Serdar’ýn ona olan ilgisini bildiðinden ve yanýnda yapmacýk davranýþlarda bulunup çokça gösteriþ içine girmesindendi.

Fatma, evin en büyük çocuðu olduðundan ve annesinin geçirdiði bir hastalýktan dolayý uzun süre baþka çocuðunun olmamasýndan nazlý ve þýmarýk büyümüþtü. Düzgün fiziði ve uyumlu yüz hatlarý ile güzel bir genç kýz idi. Bunun için ilgi odaðý olmakta fazla gecikmiyordu. Bunun verdiði bir havayý taþýyordu. Kendinden küçük iki erkek kardeþi vardý.

Babasý toptan gýda ticareti yapýyor, maddi olarak rahat bir hayat yaþýyorlardý. Rahat bir ortamda büyüdüðünden kendi kararlarýný kendi almayý öðrenmiþ olmasýndan dolayý baþýna buyruk hareket etmekten geri durmuyordu. Tüm bunlara raðmen çok iyi kalpli sevecen, cana yakýn, duyarlý ve vefalý bir kýzdý. Bunun için de arkadaþlarý tarafýndan çok seviliyordu,

Serdar’a fazla yüz vermemesi, Serdar’ý çileden çýkarýyordu. Defalarca Zozan’ý aralarýný bulmasý için devreye soktuðu halde bir þey elde edememiþti. Zozan, belki aralarýný bulurum umudu ile Serdar ile planlý olarak anlaþmýþ ve bir rastlantý görüntüsü vermiþlerdi. Ne var ki Fatma’nýn ona yüz vermeye hiç niyeti yoktu. Serdar’ýn yakýnlaþma çabalarýna baþtan savma cevaplar vererek bunu belli ediyordu.

Bu þekilde dört genç kýz ve yanlarýnda Serdar ile okula doðru ilerlemeye devam ettiler.


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son muhammed yusa tarafından, 05.05.2007 - 11:11 tarihinde.
Gönderen: 05.05.2007 - 10:37
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA.....BÖLÜM:2....
944 Mesaj -
Þükrü bey ve çocuklar uyanmýþ her sabahki gibi kahvaltý yapmak için sofranýn baþýnda toplanmýþlardý. Bir yandan kahvaltýlarýný yaparken bir yandan da konuþuyorlardý. Ayþe haným kýzý Fatma’dan þikayet etti.

-Uyanmýyor, onu uyandýrýncaya kadar caným çýkýyor. Bazen kahvaltý bile yapamadan gidiyor. Dersleri hiç iyi deðil..

-Ne yapayým, okumasý için elimden geleni yapýyorum. Onu hiçbir konuda zorlamýyorum. Giyimine dahi karýþmýyorum. Önceleri öyle miydi? Bizim bacýlarýmýzýn, analarýmýzýn baþlarýný açmalarý, örtüsüz dolaþmalarý hadlerine miydi? Mümkün deðil yapamazlardý. Ama þimdi buna da karýþmýyorum. Yeter ki okusun deyip elimden geleni yapýyorum.

-Zaten bu duyarsýzlýðýn onu þýmartýyor. Okuldan gelir gelmez bu defa da dýþarý arkadaþlarýyla dolaþmaya gidiyor. Bana hiç yardým etmiyor. Aklý bir karýþ havada.

-Hýmm…

-Beni dinlemiyorsun galiba.

-Yo, dinliyordum, ne diyordun?

-Dinleseydin ne dediðimi bilirdin. Düþündüðün þeyler kýzýndan daha mý önemli?

-Ýþleri düþünüyordum. Son zamanlarda iþler biraz durgunlaþtý. Acaba yapýlan yeni zamlarýn mý etkisi var? Genelde bizim gýda sektörünün iþleri pek durgunlaþmazdý. Evet evet kesinlikle yapýlan yeni zamlarýn etkisi olacak.

Ayþe haným, konu ekonomik durumlarýndan açýlýnca kýzýný unuttu.

-Ýþyerini deðiþtirsen; belki deðiþiklik iþe yarar da iþlerin açýlýr. Ya da farklý þeyler satmaya çalýþsan olmaz mý?

-Deðiþiklik biraz zor. Çünkü, müþterilerim þu an bulunduðum yere alýþmýþlar. Farklý þeylere gelince, olabilir; ama onlar için de para lazým. Þu anda biliyorsun ev için kooperatif iþindeyiz. Evin taksitlerini ödüyorum. Bunun dýþýnda yeni aldýðýn makinenin ve diðer ývýr-zývýrlarýn taksitlerini ödüyorum.

Bir an daldý ve köydeki evlerini, tarlaya gidiþini, oduna gidip odun taþýyýþýný, yoksulluk içinde geçen gençliðini düþündü þükrü bey. Þimdi böyle deðildi. Tarlada çalýþtýðý kadar yorulmuyor, odun toplamýyordu, ama yine de o zaman þimdikinden daha rahat olduðunu düþündü.

-Yine daldýn. Söylediklerimi dinlemiyorsun. Son zamanlarda sende bu haller çok olmaya baþladý. Bir sorunun mu var?

-Hayýr, merak etme bir þeyim yok, deyip ayaða kalktý. “ben gidiyorum, bir ihtiyacýn var mý?

Babalarýnýn ayaða kalktýðýný gören Ali ve Ahmet de hemen sofradan kalkarak bir aðýzdan babalarýna:

-Bize para vermedin. Para vermezsen okula gitmeyiz, dediler.

Ali ilkokul 5. sýnýfta okuyordu. Sarý saçlarý ve mavi gözleri ile çok güzel bir çocuktu. Çalýþkan olduðundan babasý tarafýndan çok seviliyordu.

Ahmet, ilkokul 2. sýnýfta okuyup kardeþinin tam tersine, esmer, siyah saçlý ve kara gözlü bir çocuk olup bölge insanýnýn yapýsýndaydý. Ahmet derslerinde biraz zorlanýyordu. Çünkü Türkçe’yi hâlâ tam sökememiþti. Bu da derslerini etkiliyordu.

Aslýnda bölge insanýn çoðu böyle. Bu sebepten bir çok konuda meramýný ve ihtiyaçlarýný ifade edememekte.

Þükrü bey evden çýkýp iþyerine doðru ilerlerken yolda uzun süredir görmediði bir dostuna rastladý. Bu rastlantý onu çok sevindirmiþ çoktandýr görmediði arkadaþýný dükkana götürerek derin bir sohbete dalmýþlardý.

-Nasýlsýn, ne yapýyorsun? Çoktandýr görünmüyorsun, nerelerdesin? Dedi Þükrü bey.

-Ýyiyim sað olasýn. Vallah iþten güçten fýrsat yok. Yaklaþýk bir yýldýr iþim gereði þehir dýþýndaydým. Bunun için arayýp soramadým, seni sormalý. Sen ne yapýyorsun, diye mukabelede bulundu Mecit bey,

-Gördüðün gibi evden iþyerine, iþyerinden eve gidip geliyorum. Baþka bir þey yapmýyorum. Zaten baþka da yapýlacak bir þey yok. Çocuklarýn nasýl, Ayþe yenge..

-Ýyidirler, iyidirler. Ayþe bildiðin gibi ev iþleriyle uðraþýyor. Fatma lise 3’te okuyor. Aklý bir karýþ havada. Zamane gençlerinin çoðu öyle olmuþ. Sahi sizin Hasan ne yapýyor, okulu bitirdi mi?

-Sorma birader, benim ondan çektiðimi yað ateþten çekmemiþtir. Þu an üniversitenin ikinci sýnýfýnda okuyor.

Merak içinde sordu Þükrü bey:

-Neden? Ne oldu ki?

-Daha ne olsun? Tam bir sofu olmuþ. Cebinde takkesi, misvaký camiden çýkmaz olmuþ. Oðlum diyorum, gençsin, toysun, býrak bunlarý biraz hayatýný yaþa, sonra istersen derviþ de olursun. O ise bana “ölüm gençliðe bakmaz. Ýslam’ý yaþamak için ille yaþlý olmak gerekmiyor. Asýl olan genç iken Ýslam’ý yaþamaktýr” diyor. Tamamen kendini dine vermiþ durumda. Ne yapacaðýmý þaþýrdým. Oysa ben onun okul okuyup bir makam sahibi olmasýný beklerken o tam tersi davranýp dünyayý bir kenara itmiþ durumda. Varsa-yoksa cami ve dini ibadetler. Bunlarý hedef edinmiþ.

-Ne yaparsýn Mecitciðim. Bizler sabahtan akþama kadar çalýþýp çabalýyoruz. Çocuklarýmýzýn belli bir yere gelmeleri için didiniyoruz. Onlar ise bizin dediðimizi deðil baþkalarýnýn dediðini yapýyorlar.

-Evet, biz böyle miydik? Bizim baba tarafýmýz bize bir þey söylediler mi itiraz etmek haddimiz deðildi. Gerçi itiraf etmeliyim ki, Hasan’ýn edep ve terbiyesi diðer çocuklarýmýnkinden daha fazla. Beni hiç kýrmýyor. Bana ve annesine çok saygýlý. Ne var ki benimsediði yaþam tarzý bana aþýrý geliyor. Bu konuda onun ile anlaþamýyoruz. Biz de Müslümanýz; ama onlar gibi aþýrý deðiliz. Gerçi namaz kýlmýyorum; lâkin illa namaz kýlmak, oruç tutmak, zekat vermek mi gerekiyor? Müslümanlýk kalp iþidir. Kalbin ile inanmýþsan tamam. Bunlarý söylediðim zaman bana: “Ýslam sadece kalp iþi olsaydý; Allah ameli gerektirecek emirlerde bulunmazdý. Ýslam’ý sadece kalp iþi olarak görenler, Allah’a iftira ediyor, haþa bir nevi onu bilgisizlikle suçluyorlar.

Ne demek kalp iþi olacak da Allah buna raðmen bizden ameli þeyler isteyecek? Allah’ý tenzih ederim. Allah K. Kerim’de “Ýnandýk deyip de bir baþýnýza býrakýlacaðýnýzý mý sandýnýz?” buyuruyor. Bu da sadece inandým demekle Müslüman olunmayacaðýnýn en büyük delilidir” diyor.

Ýþte bana bu ve buna benzer þekilde karþýlýk vererek benim hakkýyla inanmadýðýmý ima ediyor, diyerek dert yanýyordu.

Aslýnda oðluna içten içe hak vermiyor deðildi Mecit bey. Ne car ki yakýn çevresi ve yaþam tarzý onun oðluna karþý tavýr almasýna sebep oluyor, oðlunun yaþadýðý temiz Ýslami yaþantýyý aþýrý buluyordu. Oysa ki Ýslam’ý en iyi yaþayan sahabelerin yaþantýsý tam anlamý ile günümüzde yaþansa toplumun büyük bir çoðunluðu yeni bir din çýkarýldýðýný söyler.

Ýslam için sayýsýz þehit vermiþ bir toplumda Ýslami hayatýn garipsenmesi küfrün ne kadar da sinsi ve ciddi çalýþtýðýný gösteriyor.

-Hasan da camilerde halkýn çocuklarýna K. Kerim dersi vermek istiyoruz diyen ve hanýmlarý çarþaflý olanlara mý katýlmýþ yoksa?

Derin bir of çekti Mecit bey

-Ta kendileri. Yediði içtiði onlardan ayrý gitmiyor. Bir düþün… gencecik çocuk gece yarýlarý uykudan uyanýp namaz kýlýyor. Ramazanýn dýþýnda oruç tutuyor. Yabancý hiçbir bayan ile konuþmuyor, akraba kýzlarý dahil. Cami vakti geldi mi iþini gücünü býrakýp camiye gidiyor. Neymiþ beyefendi orda K. Kerim dersi veriyormuþ… Kur’an dersi sana mý kaldý? Ýmamlar var onlar versinler dediðimde;

-Allah Resulü “En hayýrlýnýz Kur’an öðrenen ve öðretininizdir” diye buyuruyor. Bu emir tüm Müslümanlarý kapsar, sadece imamlarý deðil. Kur’an-ý Kerimi öðrenip öðretmek sadece onlara has deðildir. Hepimizin ödevidir. Hýristiyan aleminde olduðu gibi Ýslam’da din adamý sýnýfý yoktur. Yani toplumda sadece bir kýsým insan dini hükümlerle ilgilenecek toplumun diðer kýsmý onlarý takip edecek ve kendisini sorumlu kabul etmeyecek. Hayýr! Ýslam’da bu yoktur. Allah K. Kerim’de “Ey iman edenler!” diyor, “Ey Ýmamlar!”demiyor. Bu yüzden Kur’an-ý Kerim öðretmek, Ýslam’ý anlatmak küçük-büyük, erkek-kadýn tüm Müslümanlara farzdýr. Bunun için bugün ben camiye Kur’an dersi vermeye gidiyorum. Toplumun çocuklarýna hiçbir ücret beklemedin ben ve benim gibileri gidip ders veriyoruz. Hatta çok büyük fedakârlýklarda bulunarak, bacýlar da camide kýz çocuklarýna ders veriyorlar. Bu yaptýðýmýz iþten dolayý bizim alnýmýzdan öpeceðinize bize karþý cephe alýp
alýkoymaya çalýþýyorsunuz. Bu bir Müslümana yakýþýr mý?

Gibi uzun uzun cevaplar veriyor. Þaþýrýp kaldým. Ne yapacaðýmý bilemez durumdayým. Aslýnda yaptýklarý hoþuma gitmiyor deðil; ama þu parti mensuplarý ona zarar verebilirler. Çünkü, onlarýn Ýslam’a pek tahammülleri yok. Zaten Ýslamcýlara da savaþ açmýþlar. Oysa onun hiç umurunda deðil. Öldürülürsem þehidim diyor. Ben de þehid olmak istiyorum deyip ölümle dalga geçiyor. Ya yakalanýrsa, çünkü devlet de camilerde ders verilmesini istemiyor. Hatta ders verenlere karþý büyük bir baskýsý var. Bunun için yakalanmasýndan da korkuyorum. Mecit bey anlatýyor, þükrü bey de dinliyordu.
Gönderen: 05.05.2007 - 10:39
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA.....BÖLÜM:3,,...
944 Mesaj -
Bayan öðretmen hararetli hararetli kadýnýn toplumdaki yerini ve medeni kanunun kadýna verdiði özgürlükleri övüyor, cumhuriyet öncesi kadýnýn bulunduðu durumu ise yerden yere vuruyordu. Kadýnýn nasýl iþ hayatýna atýldýðýný, çalýþtýðýný, istediði her þeyi yapabildiðini, kara çarþaftan kurtulduðunu vs. anlatýyordu.

Öðrencilerden Berivan söz almak için elini kaldýrdý. Öðretmenin söz vermesiyle ayaða kalktý.

-Toplumumuzda dini duygular o kadar aðýr basmaktadýr ki þu anda bile toplum içindeki kadýnlar, sözü edilen özgürlüklerden yararlanamamaktadýr. Örtünmemek, baþýný açmak, yabancý erkeklerle konuþmak, hâlâ çok büyük ayýplardan kabul edilmektedir. Cumhuriyetin kadýna verdiði özgürlükler toplumumuz tarafýndan benimsenmemiþ; bilakis ters etki yaparak daha çok dine sarýlmalarýna sebep olmuþtur.

Oysa bölgede çalýþma yapan ve sosyalizmi benimseyen bazý yurtseverlerin özverili çalýþmalarý, kadýný dinin kontrolünden çýkartmýþ, asýl özgürlüðünü vermiþtir. Çünkü toplumda din olduðu sürece kadýn asýl özgürlüðünü yaþayamaz.

Konuþmalar o kadar çok Ýslam’a saldýrýya yönelikti ki öðrencilerden Hamdullah’ýn tahammülü kalmamýþtý. Sýnýfta dindar kiþiliðiyle biliniyordu. Temiz bir yüzü ve düzgün fiziðe sahipti. Bilgi birikimiyle konuþtuðunda karþýdakini mat eden ve ikna edebilen bir yapýda olmasýndan; söz için el kaldýrdýðýnda diðer öðrenciler güzel bir tartýþma dinleyeceklerini anlamýþlar ve tam bir sessizlik olmuþtu.

Öðretmen kendisine söz verdi.

-Öncelikle özgürlüðü tanýmlamak lazým. Nedir özgürlük? Bu kelimeyi tam olarak anlamlandýrabiliyor muyuz acaba? Özgürlükten kasýt insanýn her isteðini yapmasý mýdýr? Þayet özgürlükten kasýt buysa kusura bakmayýn sosyal bir varlýk olan insanýn bu söylediðiniz þeyi yapabilmesi mümkün deðil. Eðer bir toplumda yaþýyorsak o toplumun diðer bireylerine zarar vermemek ya da haklarýna tecavüz etmemek için uymak zorunda olduðunuz bazý kural, kaideler, kanunlar olmasý lazým. Bu anlamda kastettiðiniz mutlak özgürlük mümkün deðil,

Öðretmen söze karýþtý.

-Hayýr, zaten bizim de kastettiðimiz özgürlük; mutlak bir özgürlük deðil. Bizim söylediðimiz özgürlük; çaðdaþ kadýnýn yaþadýðý þekildeki, yani günümüz medeniyetine uygun bir hayat tarzý benimseyen kadýnýn özgürlüðüdür.

-O zaman söz ettiðiniz medeniyetin ve kastettiðiniz özgürlüklerin kadýna neler verdiðine ve ondan neler aldýðýna bakalým. Bizler mantýklý insanlarýz. Kâr ve zararý birbirinden ayýrabilecek yaþta ve karþýmýzdaki olguyu yargýlayabilecek olgunluktayýz. Öyleyse;

Günümüz medeniyetinin kadýndan aldýklarýný önce bir ele alalým. En baþta özel oluþunu elinden almýþtýr. Çünkü kadýn, kendi varlýðýyla deðerlidir. Öyle ki Allah Kur'an-ý Kerim’de; “Ziynet yerlerini örtsünler..” buyurmakta. Bunun için kadýnýn varlýðý bir ziynettir. Bu günkü medeniyet ne yaptý? Kadýnýn vücudundan yararlanmak suretiyle sömürmeye baþladý. Kölelik döneminden bir farkla o da kadýna sözde bazý haklar tanýyarak onu tam bir sömürü aracý yaptýlar. Oysa ki bu haklarý verirken aslýnda ondan çok þey aldýlar. Ondan özel þeyleri alýp genelleþtirdiler. Onu kullanarak zenginleþtiler; ama ona sadece pastadan bir dilim verdiler.

Hamdullah bunlarý söyleyince öðretmen yine müdahale etti.

-Hukuksal açýdan tanýnan eþitlik kadýna tanýnmýþ en büyük hak ve özgürlüktür. O diðer dediklerine gelince, onlar tanýnmýþ özgürlüklerin kullanýlmasýdýr.

-Erkek ve kadýn arasýnda eþitlik ararsanýz kadýna en büyük zulmü yapmýþ olursunuz.

-Neden? Eþitlik zulüm olur mu hiç?

-Evet, olur. Ateþi yerinde kullandýðýnýzda size faydalý, yerinde kullanmadýðýnýzda en zararlý þey olur. Þimdi siz kalkýp eþitlik adýna kadýný erkekle bir tutarsanýz kadýný ezmiþ olursunuz. Çünkü kadýnýn fizyolojik farklýlýklarý var. Kadýna has özel durumlar var. Kadýn istese de istemese de tabii olarak anne olacak tek yaratýktýr. Bunun getirdiði özel durumlar var.
Bunlarýn dýþýnda toplumsal yaþamda sosyal adaletin gözetilmesi lazým. Bunun hesabý yapýlarak haklarýn tanýnmasý gerek. Bu olguyu göz ardý ederseniz birilerinin hakkýný gözetelim derken baþka birilerine haksýzlýk yapmanýz, haklarýn gözetilmesi olmaz. Özgürlük de olmaz, eþitlik de..

Konuþulanlarý sýnýftakiler pür dikkat dinliyor, acaba ne olacak diye merak ediyor ve Hamdullah’a içten içe hak veriyorlardý.

Hamdullah’ýn bir an durmasýný fýrsat bilen Berivan söze karýþtý.

-Toplumumuzda yaþayan kadýnlarýn durumlarýný görüyoruz. Hiç bir haklarý ve özgürlükleri yok. Ýslam deðil mi erkek hegemonyasýný perçinleyen, kadýný evin içine týkan, ona çocuk doðuran bir araç olarak bakan?

Eðer sen Ýslam’daki kadýn haklarýný ve özgürlüklerini tam anlamýyla bilseydin þu anda söylediklerinin tam aksini düþünürdün

diyerek Hamdullah, Ýslam’ýn kadýna verdiði hak ve özgürlükleri anlatmaya baþladý,

-Ýslam; kadýný erkeðe ve onlarýn yapacaklarýna karþý koruma altýna almýþtýr. Ýslam’daki kadýn Haklarýna bakýp hakkýyla deðerlendirme yaptýðýnýzda bunu apaçýk bir þekilde görürsünüz. Ýslam’ýn geldiði dönemlerdeki kadýnýn durumunu incelediðimizde, Ýslam’ýn ne kadar büyük çapta inkýlaplar yaptýðýný görürüz. Diri diri gömülen kýz çocuklarýnýn katledilmesinin tamamýyla kaldýrýlmasý, alýnýp satýlan kadýný bir meta olmadýðýný, bilakis erkekle ayný durumda olduðunu hukuksal anlamda hiçbir farklarýnýn olmadýðýný, getirdiði ceza hukukunda ortaya koymasý “Üstünlük ancak takva iledir” kaidesini getirerek ne erkeðin kadýndan üstün olduðunu, ne de kadýnýn erkekten üstün olduðunu, üstünlüðün Allah korkusuyla ölçüldüðünü açýk bir þekilde ifade etmesi insanlarýn, bilhassa erkeklerin kafasýndaki üstünlük anlayýþýný yýkmasý..

Öðretmen;

-Peki kadýný çarþaf altýna alarak onu eve hapsederek, toplumsal yaþamdan koparmamýþ mýdýr? Buna ne diyeceksin dedi.

-Baþta da belirttiðim gibi eðer sosyal bir varlýksanýz yaþadýðýnýz toplumsal hayatta uymanýz gereken bazý kurallarýn olmasý lazým. Kaldý ki insaný hayvandan ayýran özellik sadece akýllý olmasý deðildir. Ýnsaný insan yapan bazý özellikler vardýr. Siz bu özellikleri göz ardý edemezsiniz. Ýnsana has olup da hayvanlarda olmayan ve olmasý da imkansýz olan en baþtaki özellikleri; þeref, namus, haysiyet, ar, haya, vicdan vs.. gibi ahlaki deðerlerdir. Siz bu deðerleri özgürlük adýna hiçe sayarsanýz insaný insan olmaktan çýkarýr, iki ayaklý hayvan durumuna sokarsýnýz. Kurallar konduðunda bu deðer yargýlarýnýn da dikkate alýnmasý lazým. Aksi halde yapýlan sadece bir soysuzlaþma olur.

-Peki saydýðýnýz bu deðer yargýlarý ya da ahlaki deðerler sadece kadýnlara mý hastýr?

-Hayýr, deðildir tabi. Sadece kadýn her dönemde tartýþýlan bir olgu olmuþtur. Hep sömürülmüþ ve ezilmiþtir. Günümüz medeniyeti dediðiniz þey bunu biraz daha ustaca yapmaktadýr. Sizce kadýnýn soyulup milyonlarca insana teþhir edilip reklam aracý yapýlmasý bir hak mýdýr? Ya da etini satarak para babalarýný eðlendirmeleri onlara tanýnmýþ bir özgürlük müdür? Þaþarým size ki açýlýp saçýlmaya özgürlük diyorsunuz. Eski çaðlarda cariyeler ile özgür kadýnlarýn aralarýndaki en belirgin fark özgür kadýnlarýn daha kapalý giyinmeleri, cariyelerin ise açýk saçýk giyinmeleridir. Özgürlüðünü kazanan cariyelerin yaptýðý ilk iþ örtünmekti. Örtü iffetini muhafaza anlamýna gelirdi.

Tam bu sýrada Merve adlý kýz öðrenci söz aldý:

-Ne yani açýk olanlara iffetsiz mi demek istiyorsun?

-Hayýr hayýr kastým o deðil sadece bir saptamada bulundum. Bununla þunu anlatmak istiyorum; Kadýnýn açýlmasýný isteyenler onun yapýsýnda olan ve en fazla kadýnda bulunan haya duygusunu yok edip kadýnýn her zaman ve þartta muhafazaya, korumaya çalýþtýðý iffetini yok etmektir. Bir toplumu ifsat etmenin en kolay ve en etkili yolu budur.

Berivan söze karýþtý:

-Neden toplumun fesadý kadýndan geçiyormuþ?

-Çünkü kadýn, toplumun anasýdýr, öðretmenidir, ilk terbiye edicisidir. Bundan dolayý zaten toplumlarý hep o yönden yok etmeye çalýþýyorlar. Önce kadýnýn baþýný açarlar bunu normal gösterirler, daha sonra eteðinin boyunu kýsaltýrlar, sonra kollarýný açarlar, o þekilde çýkmaya baþlarBununla beraber haya duygusu da silinmeye yüz tutar. Daha sonra yabancý erkeklerle konuþur, el ele tutuþur, bütün bunlar ona doðal gelmeye baþlar ve derken… olan olmuþ. Bugün kötü yollara düþmüþ kadýnlarýn isteyerek o hale geldiklerini mi sanýyorsunuz? Çoðu yavaþ yavaþ kandýrýlýp o çirkef hayata girmiþlerdir.

Öðretmen:

-Sebepleri çok basite indiriyorsun gibi. O tür hayat yaþayanlarýn, yaþadýklarý hayat sadece açýlýp saçýlmalarýndan mý kaynaklanýyor, baþka sebepleri yok mu yani? Dedi.

-Var, geri kalaný çarpýk düzenin getirdiði ekonomik sorunlar ve insanlardaki deðer yargýlarýnýn deðiþmesindendir. Bugün medeniyet dediðiniz günümüz yaþantýsýnda kimin eli kimin cebinde belli deðil.

Berivan tekrar söze karýþtý:

-Ne yani þimdi bizim toplum ile burjuva kesimi denilen üst zengin tabakayý ayný kefeye mi koyuyorsun? Bu söylediklerinin bizim toplumumuzda yok olmasý da mümkün deðil.

Hamdullah, Berivan’ýn bu itirazýna tebessüm edip memnun kalmýþtý.

-O zengin tabaka deyip de söylemlerimi onlara has kýldýðýn kiþiler de bir zamanlar bu halde deðillerdi. Onlar olmasa bile babalarý, dedeleri, anneleri, nineleri böylesi bir hayattan çok uzaktýlar. Eðer bugün insani deðerlerden uzak özgürlük adýna her haltý iþliyorlarsa, bu onlarýn ahlâki deðer yargýlarýnýn bozulmasýndandýr.

-Bizim özgürlük dediðimiz þey bu deðil ki. Neden öyle yorumluyorsun? Biz insanlar inandýklarý gibi yaþasýnlar diyoruz. Bunun senin söylediklerinle bir ilgisini göremiyorum.
Gönderen: 05.05.2007 - 10:41
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA.....BÖLÜM:3,,DEVAMI...
944 Mesaj -
-Ýnsanlarýn ahlaki yapýlarý inandýklarý þeye göre þekillenir. Neye deðer veriyorsan onu korumaya çalýþýrsýn. Ýnsani deðerlere önem vermiyorsan onlarý korumak gibi bir kaygýn da olmaz. Senin ananý

öldürseler de baþýný açmaz. Boyu kýsa etek giymez. Peki ya sen? Sosyalizm ile anlayýþýn, fikrin, düþüncen deðiþtiðinden ahlaki deðerlerin de farklýlaþmýþtýr. Bunun için þu anki yaþam þeklini çok normal görüyor hatta onunla da kalmayýp bunu kazanýlmýþ bir hak kabul ediyorsun. Eðer þu anda toplumumuzda hâlâ namus, þeref, haysiyet, haya.. gibi ahlaki deðerler varsa bu Ýslam’ýn bir ürünüdür. Onu kaldýrdýðýnda onlar da gider.

Bir ara kýsa bir sessizlik oldu. Herkes bir þeyler düþünüyordu. Bilhassa Hamdullah çok þey düþünüyordu. Ýslam’dan uzaklaþtýrýlan bu gençlerin tekrar özlerine dönmeleri için çalýþmasý gerektiðine inancý daha da artmýþtý.

Öðretmen tekrar sessizliði bozdu;

-Peki hoþ, güzel de… Ýslam’ýn kadýna verdiði haklar nelerdir? Bizim þu anda gördüðümüz toplumumuzda geriye itilmiþ, her þeyden mahrum bir kadýn portresi var.

-Öncelikle þunu söyleyeyim, toplumumuz yaklaþýk olarak bir asýrdýr Ýslam’dan ve onun hükümlerinden uzaktýr. Siz eðer Ýslam’ý bütünüyle uygulamazsanýz Ýslam’ýn insanlýða getirdiði sosyal adaleti yakalayamazsýnýz. Bu gün durum budur. Bizim için kýstas þu anki toplumun hayat tarzý deðil, Ýslam’ýn insanlýða sunduðu hayat tarzý olmalýdýr.

Merve söze karýþtý.

-Benim anlamadýðým, neden kadýn ve erkek eþitliði tam olarak uygulanmýyor? Ya da neden Ýslam’da kadýn ve erkek eþit deðildir? Bu sorumu cevaplandýrmanýzý istiyorum.

-Ýslam evvela adaleti ön palanda tutar. Her eþitlik adalet deðildir. Bunun için ilk bakýþta bazý þeyler kiþiye tuhaf gelebilir. Ýslam hukuksal olarak kadýn ve erkeði eþit tutmuþtur. Hemen tüm cezalarda eþitlik vardýr. Cezalar kesinlikle farklýlaþtýrýlmamýþtýr. Kadýnýn özel mülkiyet hakký vardýr. Malýný mülkünü kendisi kullanýr. Ýsterse onu iþletir, isterse sadaka olarak verir, isterse kocasýna ya da bir baþkasýna baðýþlar. Hiç kimsenin bu mala müdahale etme ya da ondan zorla alma hakký yoktur.

Öðretmen Hamdullah’ýn sözünü keserek onu zor durumda býrakmak niyetiyle lafa karýþtý.

-Madem öyle neden yýllarca kýz çocuklarý okullara gönderilmedi, ilim tahsil etmelerine izin verilmedi. Bu Ýslam’dan kaynaklanmýyor mu?

-Hayýr kesinlikle Ýslam’dan kaynaklanmýyor. Kadýn aynen erkek gibi ilim tahsil edebilir, ki; Allah Resulü (SAV) bir hadislerinde þöyle buyurmaktadýr: “ilim, kadýn-erkek her mü’minin üzerine farzdýr.” Bu konuda Ýslam’ýn hiçbir engelleyici tutumu yok. Bilakis teþvik edici emirleri ve tavsiyeleri vardýr. Siz bunu söylerken bugün sýrf baþ örtülü

olduklarý için binlerce kýz okul okuyamýyor. Hem kýz çocuklarý okula gönderilmiyor diyorsunuz, hem de geldiklerinde onlarý okullara almýyorsunuz. Bu nasýl eþitlik, bu nasýl okuma özgürlüðü, bu nasýl kadýn haklarý!..

Öðretmen zor durumda kalmýþtý. Hemen sözü deðiþtirdi.

-O siyasi bir konu, o konu hakkýnda konuþamam. Yalnýz sana þunu sormak istiyorum. Ýslam’da kadýn nasýldýr, mesela seçme ve seçilme hakký var mýdýr?

-Evet, kadýnýn seçme ya da seçilme hakký vardýr. Ýslam’da kadýn nasýldýr sorunuza kýsa kýsa cevaplar vererek izah etmek istiyorum. Mesela Ýslam’da kadýn kocasýnýn deðil babasýnýn soy ismini taþýr. Allah Resulu (SAV) döneminde erkekler nasýl camiye gidip namaz kýlmýþlarsa kadýnlar da ayný þekilde camiye gidip Allah Resulü’nün arkasýnda namaz kýlmýþlardýr. Cuma namazýna gitmiþlerdir. Allah Resulü (SAV) özel olarak onlara bir gününü tahsis edip onlarla sohbet etmiþ, onlara ilim öðretmiþtir. Ýslam kadýnlara o kadar önem vermiþ ki onlarýn özel hallerinden adet ya da lohusalýk hallerinden de bahsetmiþ hatta onlara merhamet etmiþtir. Namaz her halükarda kýlýnmasý zorunlu olmasýna raðmen bu özel hallerinden kadýnlara tolerans tanýmýþ, kýlmayabilecekleri hatta kazasýnýn bile edasýnýn mecburi olmadýðýný belirtmiþtir. Allah Resulü (as) “Cennet annelerin ayaklarý altýndadýr” hadisiyle kadýný yükseltebildikçe yükseltmiþtir,

Berivan atýlarak:

-Ama biz þimdiye kadar böyle bir þey görmedik. Erkeklerin tahakküm ve baskýlarýnýn dýþýnda tabii ki, dedi,

-Sen beni dinlemiyordun herhalde ya da anlamak istediðin þekilde anlýyorsun. Ölçü Ýslam olmalý, toplumun yaþantýsý deðil. Diðer bir hadiste Allah Resulü (as) þöyle buyurmaktadýr, “Kadýnlar Allah’ýn size emanetleridirler” kiþilikli, þahsiyetli, doðru, ve haysiyet sahibi hiçbir insan kendisine emanet edilene ihanet etmez. Yanýnda bulunan emaneti en iyi þekilde korumaya, kollamaya, muhafaza etmeye çalýþýr.

-Peki neden kadýn eve hapsedilmiþ çarþafýn içine konulmuþ, sosyal hayattan koparýlmýþ? Hep ikinci sýnýf vatandaþ muamelesi görüyor?

-Kadýnlar toplumun anasýdýrlar. Bunun gerektirdiði yükümlülükler vardýr. Neslin korunmasý onlara baðlýdýr. Siz bu görevleri az mý sayýyorsunuz? Bu asli ve asil görevi daha iyi yapmasý için ve ona zarar gelmesin diye aðýr iþlerden uzak tutulmaya çalýþýlmýþtýr. Yoksa baþta da belirttiðim gibi sosyal hayattan koparýlmýþ deðildir. Hem kadýn fizyolojik ve psikolojik olarak da bu iþe daha yatkýndýr. Siz bir erkekten çocuk doðurmasýný isteyemezsiniz. Çocuk emzirmesini de. Bana kalýrsa siz yarýn öbür gün neden erkekler çocuk doðurmuyorlar da dersiniz.

Bu sözü üzerine sýnýftaki öðrencileri bir gülme tuttu. Kýz öðrenciler de gülmekten kendilerini alamamýþlardý. Berivan sinirlenmiþti:

-Kadýn hep itilip kakýlýyor. Ýslam deðil mi erkeði kadýndan üstün tutan, bunun belirtisi olarak da erkeði deðil de kadýný çarþaf altýna almýþtýr.

-Öfkelenmene gerek yok. Belirttiðimiz gibi toplumumuzda kadýn itilip kakýlmýþ deðil. Bir çok ailede evin reisi kadýndýr. Tüm iþi onlar organize ediyorlar. Çarþafa gelince; Allah kadýna örtünmeyi onu muhafaza etmek için emretmiþtir. Kem gözlere karþý.

Öðretmen müdahale etti:

-Kadýnýn korunmaya ihtiyacý mý var? Hangi çaðda yaþýyoruz? Orta çað deðil 21. yüzyýldayýz. Modern medeniyet çaðýndayýz. Kadýnýn korunmaya ihtiyacý yok. Hem çarþaf veya örtü kadýný nasýl bir korumaya alýyor?

-Kýsaca kadýný yabancý erkeklerin sözlü ya da fiili tacizlerinden, iftiralardan vs.. gibi kadýna yönelik olabilecek maddi ve manevi tüm saldýrýlara karþý muhafaza ediyor. Bugün örnek alýnan sözde karþý geliþmiþ dünya ülkelerinde istatistik yapýlýrsa sözlü ya da fiili tacize uðramayan çok az kadýn vardýr. Bu kadýnlar bu saldýrýlardan dolayý zamanla dengelerini kaybediyorlar. Siz, bu günkü dünya medeniyetinin kadýna özgürlük ya da haklar verdiðin mi sanýyorsunuz? Dünyanýn tümüne bakýn kaç tane kadýn filozof, dâhi bulacaksýnýz. Bunlar bir elin parmaklarýný geçmeyecek kadar azdýr. Ama vücuduyla ün salmýþ binlerce manken, þarkýcý, artist vardýr. Bu mudur çaðdaþ medeniyetin kadýna verdiði hak ya da özgürlük?

Merve heyecanlý heyecanlý sordu.

-Yani örtüyle kadýn bu tür saldýrýlardan uzak mý kalýyor?

-Evet, Ýslam, kadýný örterek, bir elmasýn cam fanusta koruma altýna alýnmasý gibi koruma altýna almýþtýr. Kadýna elmas deðeri vermiþtir.
Bugünkü medeniyet ise kadýna cam deðeri vermiþ, yaptýðý ise o camý sadece süslemek olmuþtur. Ne yazýk ki o süsleme bazý kadýnlarý cezp etmiþ olacak ki elmas yerine cam olmayý tercih ediyorlar.

Berivan tekrar söze karýþtý:

-Peki neden bir erkek her türlü haltý iþlediðinde ona kimse bir þey demiyor da bir kýz ya da kadýn yaptýðýnda bu namus meselesi yapýlýp kadýn cezalandýrýlýyor. Bu mudur adalet?

-Hayýr, bu adalet deðildir. Zaten Ýslam’ýn uygulamalarý da bu adaletsizliði yok etmeye yöneliktir. Hem daha önce belirttiðim gibi bizim ölçümüz, kýstasýmýz, toplumun yaþayýþ þekli olmamalýdýr. Ýslam’ýn belirlediði þekilde olmalýdýr. Bu arada zil çaldý.

Öðretmen:

-Ýkinci dersimizde sohbetimize devam ederiz. Diyerek sýnýftan ayrýldý.

Bölgede yaþayan insanlarýn geleneksel bir Ýslami yaþantýsý vardýr. Bu geleneksel yapýdan dolayý Ýslam’ýn sosyal alan ile ilgili yaklaþýmý pek fazla bilinmiyor. Bu nedenle de siyasi akýmlara karþý pasif kalýnýyordu.

Ta ki Ýslam’ýn bir hayat ve yönetim metodu olduðu, insanýn tüm yönlerine hükmettiði, bu nedenle Ýslam’ýn hükümlerinin hakim kýlýnmasýnýn gerekliliðini savunan muvahhid Müslümanlarýn bir çalýþma içerisine girmeye baþlamasýna kadar. Bu Ýslami çalýþma bölgedeki siyasal akýmlara karþý Ýslam öðretisiyle karþý koymuþ, bu karþý atakla Ýslam’ýn özünün gün ýþýðýna çýkmasý saðlanmýþtýr.

Hamdullah da ailesinden aldýðý geleneksel Ýslami anlayýþla belli bir yaþa gelmiþ kiþisel farizalarýn dýþýnda baþka bir konuda fikir sahibi olamamýþtý. Ta ki Ýslami Cemaatle tanýþana kadar. Onlarla tanýþtýktan sonra Ýslam’ýn aslýnýn sadece kiþiyi ilgilendirmediði, sadece kiþisel ibadetlerden oluþmadýðý, sosyal, siyasal, ekonomik, hukuksal alanlarda da söz sahibi olduðunu anlamýþ ve emri bil ma’ruf nehyi anil münker kaidesince her Müslümanýn üzerine tebliðin farz olduðunu ve Ýslamsýz bir hayatýn olamayacaðýný anlamýþtý. Ýslam’ýn diðer yönlerinin de anlatýlmasý gerektiðine, gün geçtikçe Ýslam’dan uzaklaþtýrýlan toplumun tekrar Ýslam’a döndürülmesi gerektiðine ve Kur'an-ý Kerim’in zamanla unutulmaya yüz tutulmamasý için camilerde Kur’an dersi vermenin gerekliliðine can-u gönülden inanmýþtý. Bunu hayata geçirmenin en iyi yolu da Ýslami Cemaatin camilerde baþlattýðý Kur’an dersi verme çalýþmalarýna katýlmakla mümkün olduðunu görmüþ ve camide Kur’an derslerine bilfiil katýlarak bu ulvi vazifede yerini almýþtý.

Hamdullah lise son sýnýfta okuyordu. Okuldan sonra da babasýnýn marangoz dükkanýnda çalýþýyordu. Camide Kur’an-ý Kerim dersi verme saatinde ne pahasýna olursa olsun iþini býrakýp camiye gidiyordu. Çünkü Allah Resulü (AS)’ýn “En hayýrlýnýz Kur'an-ý Kerim öðrenen ve öðreteninizdir” hadisini en iyi þekilde hayatýnda uygulamaya koymanýn yegane fýrsatýydý bu.

Ýslam’a olan baðlýlýðý, helal ve haramlara karþý gösterdiði itina, gece namazlarýna kalkýþý, nafile oruç tutmasý aðzýnýn hep zikirle meþgul olmasý, aile içindeki saygý, sevgi, edep ve terbiyesiyle herkesin takdirini kazanmýþtý. Ne var ki toplumdaki deðer yargýlarý deðiþtiðinden “neme lazým” anlayýþý, “bana dokunmayan yýlan bin yýl yaþasýn” düþüncesi; “aman baþým belaya girmesin” fikri, rýzk korkusu… ailesinin ve onun gibi bu ulvi göreve soyunup gencecik yaþta Ýslami mücadele içine giren genç muvahhid Müslümanlarýn ailelerinin çoðunun bu güzel hasletleri görmezden gelmelerine sebep oluyordu. Bunun için sosyalist düþünceyi savunup toplumu Ýslam’dan uzaklaþtýrmak için çalýþan, gerektiðinde Müslüman kaný dökmekten çekinmeyen, mürted örgüte ve yaklaþýk bir asýrdýr Ýslam’a savaþ açmýþ, binlerce alimi þehit etmiþ, her fýrsatta Müslümanlarý hedefleyerek her türlü saldýrýdan geri kalmayan, son olarak camilerde Kur’an derslerinin verilmesine engel olmak için her türlü baskýyý yapan, binlerce genç insaný sýrf Kur’an dersi verdiklerinden cezaevlerine týkan, küçücük çocuklarý bile yakalayýp iþkence etmekten çekinmeyen rejimin baskýlarýna karþý direnip mücadele etmeleri yetmiyormuþ gibi ayrýca ailelerinin baský ve engellemelerine karþý da direnmek zorunda kalýyorlardý.Bugünkü medeniyet ise kadýna cam deðeri vermiþ, yaptýðý ise o camý sadece süslemek olmuþtur. Ne yazýk ki o süsleme bazý kadýnlarý cezp etmiþ olacak ki elmas yerine cam olmayý tercih ediyorlar.

Berivan tekrar söze karýþtý:

-Peki neden bir erkek her türlü haltý iþlediðinde ona kimse bir þey demiyor da bir kýz ya da kadýn yaptýðýnda bu namus meselesi yapýlýp kadýn cezalandýrýlýyor. Bu mudur adalet?

-Hayýr, bu adalet deðildir. Zaten Ýslam’ýn uygulamalarý da bu adaletsizliði yok etmeye yöneliktir. Hem daha önce belirttiðim gibi bizim ölçümüz, kýstasýmýz, toplumun yaþayýþ þekli olmamalýdýr. Ýslam’ýn belirlediði þekilde olmalýdýr. Bu arada zil çaldý.

Öðretmen:

-Ýkinci dersimizde sohbetimize devam ederiz. Diyerek sýnýftan ayrýldý.

Bölgede yaþayan insanlarýn geleneksel bir Ýslami yaþantýsý vardýr. Bu geleneksel yapýdan dolayý Ýslam’ýn sosyal alan ile ilgili yaklaþýmý pek fazla bilinmiyor. Bu nedenle de siyasi akýmlara karþý pasif kalýnýyordu.

Ta ki Ýslam’ýn bir hayat ve yönetim metodu olduðu, insanýn tüm yönlerine hükmettiði, bu nedenle Ýslam’ýn hükümlerinin hakim kýlýnmasýnýn gerekliliðini savunan muvahhid Müslümanlarýn bir çalýþma içerisine girmeye baþlamasýna kadar. Bu Ýslami çalýþma bölgedeki siyasal akýmlara karþý Ýslam öðretisiyle karþý koymuþ, bu karþý atakla Ýslam’ýn özünün gün ýþýðýna çýkmasý saðlanmýþtýr.

Hamdullah da ailesinden aldýðý geleneksel Ýslami anlayýþla belli bir yaþa gelmiþ kiþisel farizalarýn dýþýnda baþka bir konuda fikir sahibi olamamýþtý. Ta ki Ýslami Cemaatle tanýþana kadar. Onlarla tanýþtýktan sonra Ýslam’ýn aslýnýn sadece kiþiyi ilgilendirmediði, sadece kiþisel ibadetlerden oluþmadýðý, sosyal, siyasal, ekonomik, hukuksal alanlarda da söz sahibi olduðunu anlamýþ ve emri bil ma’ruf nehyi anil münker kaidesince her Müslümanýn üzerine tebliðin farz olduðunu ve Ýslamsýz bir hayatýn olamayacaðýný anlamýþtý. Ýslam’ýn diðer yönlerinin de anlatýlmasý gerektiðine, gün geçtikçe Ýslam’dan uzaklaþtýrýlan toplumun tekrar Ýslam’a döndürülmesi gerektiðine ve Kur'an-ý Kerim’in zamanla unutulmaya yüz tutulmamasý için camilerde Kur’an dersi vermenin gerekliliðine can-u gönülden inanmýþtý. Bunu hayata geçirmenin en iyi yolu da Ýslami Cemaatin camilerde baþlattýðý Kur’an dersi verme çalýþmalarýna katýlmakla mümkün olduðunu görmüþ ve camide Kur’an derslerine bilfiil katýlarak bu ulvi vazifede yerini almýþtý.

Hamdullah lise son sýnýfta okuyordu. Okuldan sonra da babasýnýn marangoz dükkanýnda çalýþýyordu. Camide Kur’an-ý Kerim dersi verme saatinde ne pahasýna olursa olsun iþini býrakýp camiye gidiyordu. Çünkü Allah Resulü (AS)’ýn “En hayýrlýnýz Kur'an-ý Kerim öðrenen ve öðreteninizdir” hadisini en iyi þekilde hayatýnda uygulamaya koymanýn yegane fýrsatýydý bu.

Ýslam’a olan baðlýlýðý, helal ve haramlara karþý gösterdiði itina, gece namazlarýna kalkýþý, nafile oruç tutmasý aðzýnýn hep zikirle meþgul olmasý, aile içindeki saygý, sevgi, edep ve terbiyesiyle herkesin takdirini kazanmýþtý. Ne var ki toplumdaki deðer yargýlarý deðiþtiðinden “neme lazým” anlayýþý, “bana dokunmayan yýlan bin yýl yaþasýn” düþüncesi; “aman baþým belaya girmesin” fikri, rýzk korkusu… ailesinin ve onun gibi bu ulvi göreve soyunup gencecik yaþta Ýslami mücadele içine giren genç muvahhid Müslümanlarýn ailelerinin çoðunun bu güzel hasletleri görmezden gelmelerine sebep oluyordu. Bunun için sosyalist düþünceyi savunup toplumu Ýslam’dan uzaklaþtýrmak için çalýþan, gerektiðinde Müslüman kaný dökmekten çekinmeyen, mürted örgüte ve yaklaþýk bir asýrdýr Ýslam’a savaþ açmýþ, binlerce alimi þehit etmiþ, her fýrsatta Müslümanlarý hedefleyerek her türlü saldýrýdan geri kalmayan, son olarak camilerde Kur’an derslerinin verilmesine engel olmak için her türlü baskýyý yapan, binlerce genç insaný sýrf Kur’an dersi verdiklerinden cezaevlerine týkan, küçücük çocuklarý bile yakalayýp iþkence etmekten çekinmeyen rejimin baskýlarýna karþý direnip mücadele etmeleri yetmiyormuþ gibi ayrýca ailelerinin baský ve engellemelerine karþý da direnmek zorunda kalýyorlardý.
Gönderen: 05.05.2007 - 10:45
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...
944 Mesaj -
EÐER OKUYAN KARDEÞLERÝMÝZ VARSA BU BÖLÜMÜN SONUNDA HABER VERSÝNLER DEVAMINI YAZACAÐIM ÝNÞALLAH....

ÇOK GÜZEL BÝR KÝTAP EMÝNÝM ÇOK DUYGULANACAKSINIZ..... BACILARIMIZIN NELER ÇEKTÝÐÝNÝ NE ACILAR YAÞADIÐINI ÇOK GÜZEL BÝR ÞEKÝLDE BU KÝTAPLA ANLAYACAÐIZ.....
SELAM VE DUA ÝLE
WESSELAM
Gönderen: 05.05.2007 - 10:50
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA.....BÖLÜM:.4
944 Mesaj -
-Fatma sen mi geldin? Diye sordu Ayþe haným kapýnýn açýlma sesini iþitince.

-Evet anne benim, dedi Fatma.

Hýrkasýný askýya aldýktan sonra odasýna çekildi. Yataðýnda biraz uzanýp dinlendikten sonra üzerindeki okul üniformasýný çýkarýp elbiselerini giydi. Daha sonra oturma odasýna geçip müzik setine çok gürültülü bir kaset koyup sesini de yükselterek kanepeye uzandý.

Evin içi bir anda gümbürtülerle dolmuþtu. Ayþe haným, baþta ses etmeyip belki kýsar ümidiyle mutfakta yemek yapmaya devam etti. Sesin kesilmediðini görünce içerden birkaç seslenmesine raðmen gürültüden duyan olmamýþtý. Fatma’nýn bulunduðu odaya geldi.

-Kes bu müziðin sesini, ne bu, sanki düðün salonundasýn.

-Kýsmýyorum, sana ne, sen ne anlarsýn ki müzikten?! Diye karþý çýktý Fatma.

-Þimdi baban ve kardeþlerin gelecek, yemek için bana yardým et.

-Bana ne, yapamam, yorgunum. Okuldan yeni geldim bilmiyor musun? Ýþim yok kalkýp yemek mi hazýrlayacaðým. Hem zaten sen yapýyorsun, bana ne gerek var?

Bu cevabý üzerine Ayþe haným hiddetlendi:

-Bu tavýrlarý nerden öðreniyorsun böyle? Annene karþý gelmeye utanmýyor musun? Okulda size bunlarý mý öðretiyorlar? Size hiç annenize babanýza saygýlý olun denmiyor mu?

-Yoo.. Okulda bunlarý bize öðretmiyorlar. Hem sana ne okuldan, sen öðretmedikten sonra baþkalarýndan niye þikayet ediyorsun? Siz bana okul oku senden baþka bir þey istemiyoruz demiyor musunuz? E… alýn iþte ben de okul okuyorum. O zaman benden baþka bir þey istemeyin.

-Bu zamane geçlerinde terbiye kalmamýþ ki… Bizim yanýmýzdan çok dýþarýdasýnýz. Sizi nasýl terbiye edelim. Biz size bir þey söylüyoruz, baþkalarý size on þey söylüyor. Tabii ki bizim deðil onlarýn dediklerini yapacaksýnýz. Arkadaþ çevreniz saygýlý olsaydý, siz de olurdunuz, diyerek söylene söylene mutfaða doðru gitti Ayþe haným.

Fatma tekrar müziðin sesini açarak dinlemeye baþladý. Ayþe haným telefon sesini duymuþ olacak ki mutfaktan salona geçti. Çalan telefonu alýp cevapladý. Telefonun diðer ucundaki Fatma’yý istemiþ olacak ki Ayþe hamýn tekrar oturma odasýna gidip müziði kapattý
Bunun üzerine Fatma;

-Niçin kapattýn, bu evde aðýz tadýyla bir müzik dinleyemeyecek miyiz? Dedi.

-Telefondan seni istiyorlar. Müziðin sesini yükseltmemiþ olsaydýn telefonun zilini duyardýn. A aptal kýzým anladýn mý?

Telefon sözünü duyunca Fatma;

-Öyle söylese, diyerek telefonun bulunduðu salona geçip cevap verdi.

-Alo!

-Merhaba! Fatma, ben Çiðdem; ne yapýyorsun?

-Müzik dinliyordum. Tabi annemle biraz atýþtýk bu yüzden.

-Telefonu odana çek seninle rahat konuþalým, olmaz mý?

-Olur, neden olmasýn?

Telefonun kablosu uzundu. Evin telefon bulunmayan odalarýna götürülüyordu. Kaç defa babasýna ahizesi telsiz gibi taþýnan telefonlardan almasýný istemiþ, babasý borçlarýmýz var diyerek almamýþtý. Telefonu biraz zor da olsa odasýna götürdü.

-Tekrardan merhaba dedi Fatma. Evet rahat konuþabiliriz.

-Ya! Bugün iþin yoksa bize gel diyecektim, biraz laflarýz.

-Kuzum okulda beraberdik ya! Daha ne laflayacaðýz? Doðru söyle niçin çaðýrýyorsun?

-Ýþin doðrusu biriyle buluþacaktým. Senin de gelmeni istiyorum.

-Kim o birisi? Bizim kýzlardan biri mi? Onun için mi beni çaðýrýyorsun?

-Dalga geçmesene, gelecek misin, gelmeyecek misin?

-Evet gelirim de kim olduðunu söyle önce.

-Yaa biliyorsun iþte. Hani sana anlatmýþtým. Þu…

-Anladým. Tarýk’la buluþacaksýn öyle mi?
-Evet, gelecek misin?

-Kýz aðabeylerin duyarsa seni keserler valla!..

-Hayýr ne münasebet, benim aðabeylerim çaðdaþ insanlar, o tür þeylerde tutucu deðiller. Hem zaten kardeþlerine güvenirler. Kötü bir þey yapmayacaðýmý da bilirler.

-Nereye gideceksiniz? Programýnýz ne olacak, anlat hele..

-Çay bahçesine gidecektik. Biraz dolaþacak ve geri döneceðiz.

-Tarýk kýzmasýn, belki yalnýz kalmak istersiniz, sonra aramýza kara kedi gibi girdi demeyesiniz.

-Yok yok merak etme. Zaten kendisine seni de çaðýracaðýmý söylemiþtim. Kendisi de gelebilir dedi. O öyle art niyetli düþünen biri deðildir.

-Bakýyorum da þimdiden onu övmeye baþlamýþsýn bile.

-Ne münasebet, dalga geçmeyi býrak da çabuk gel.

-Tamam yemek yiyip geliyorum.

Kýzýnýn odaya kapanýp gizli telefon görüþmesi yaptýðýný gören Ayþe haným odaya gelerek;

-Konuþman bitmedi mi? Ne konuþuyorsun öyle, yine bir þeyler karýþtýrýyorsunuz deðil mi? Diye kýzýna çýkýþtý.

Fatma:

-Kapatýyorum, annem yine söylenmeye baþladý. Hadi görüþürüz Çiðdemciðim deyip telefonu kapatýp annesine dönerek;

-Ne var ne oldu yine? Telefonda da mý konuþmayacaðým? Her þeyime karýþmasan olmaz mý? Dedi.

-Yemek hazýr, kardeþlerin seni bekliyorlar, baban da gelmedi bu gün.

Yemek için odadan çýktý Fatma. Sofrada kardeþleriyle hem didiþiyor hem de yemek yiyordu. Yemekten sonra annesine döndü:

-Ben çýkýyorum, Çiðdem ile buluþacaðým. Derslerimiz var. Onlarda çalýþacaktýk.

-Bana yardým etmeyecek misin? Sabahtan beri caným çýktý.

-Of anne! Yaptýðýn ne ki. Yani illa da bir þeyler yaptýracaksýn bana. Tamam tamam bulaþýklarý yýkar giderim. Ama elimi baþka hiçbir þeye sürmem ona göre.

-Sen de kýz olacaksýn öyle mi? Ben senin yaþýndayken evin tüm iþlerini yapardým. Anneme hiçbir iþ býrakmazdým. Yarýn öbür gün evlenirsen ne yapacaksýn. Ben mi gelip iþlerini yapacaðým?

Fatma burun kývýrdý.

-Ben senin gibi eve kapanýp köle olacak deðilim. Devir deðiþti. Evleneceðim adam, hizmetçi tutsun ya da ortaklaþa ev iþlerini yaparýz.

-Seni alacak adama acýyorum. Allah yardýmcýsý olsun.

-Ben çýkýyorum. Sen de beni alacak adama acýmaya devam et. Deyip Çiðdem ile buluþmak üzere evden çýktý Fatma.

Süslenmiþti iki genç kýz, yaþlarý fazla olmamasýna raðmen televizyon ve yeni çaðdaþ anlayýþ dedikleri gayri Müslimlerin anlayýþýyla aþýlandýklarýndan hep özenti ile yaþýyorlardý. Özendikleri toplumlara benzeyelim derken benliklerini yitiriyor, tümden kiþiliksizleþiyor, özendikleri toplumlarýn seviyesine de bir türlü ulaþamýyorlardý.

Öz varlýklarýndan uzaklaþtýkça kendileri de kayboluyor, böylece ne yapacaðýný bilmeyen, kendilerine özgü yargýlarý olmayan, düþünemeyen, sadece taklit eden, özenen bu özenti sebebiyle hep kendini küçük gören ve bunun neticesinde aþaðýlýk kompleksi ile büyüyen bir nesil oluþuyordu.

Fatma ve Çiðdem beraber Tarýk ile buluþacaklarý çay bahçesine doðru ilerlerken bir yandan da laflýyorlardý.

-Kýz iþi ilerletmiþsiniz bakýyorum. Buluþmalar muluþmalar neler oluyor?

-Ne bileyim!.. bizimkisi sadece bir arkadaþlýk, baþka bir þey deðil.

-Bana kalýrsa bu pek de masumca bir arkadaþlýða benzemiyor. Gerçi gönül eðlendirmek güzel; ama yine de kendini fazla kaptýrma.

-Beni deli mi sandýn? Daha yaþým ne ki gerçi aþkýn yaþý yoktur derler ama

Bu sözü üzerine gülüþtüler. Bu arada çay bahçesine varmýþlardý. Tarýk bir masada oturmuþ onlarý bekliyordu. Fatma bir ara Çiðdem’e baktý.

-Kýz yüzün kýpkýrmýzý kesilmiþ. Bahse girerim ki kalbin de güm güm atýyor. Elini göðsüne koy da kalbin dýþarý fýrlamasýn.

Çiðdem, “dalga geçme, bize bakýyor” diyerek Tarýk’ýn bulunduðu masaya doðru ilerledi. Kýzlarý gören Tarýk ayaða kalkýp onlarý karþýladý. Çiðdem;

-Merhaba Tarýk, diyerek elini uzattý.

-Merhaba hoþ geldiniz, tokalaþtýlar.

Tarýk kýzlarla ayný okulda, ama baþka bir sýnýfta okuyordu. Babasýnýn iþi dolayýsýyla bölgeye kaç yýl önce gelmiþlerdi. Orta boylu, esmer, kilolu, yapýsýyla fazla ilgi çekici olmasa da Çiðdem’in kalbini çelmesini bilmiþti. Babasýnýn sol görüþlerinden etkilenmiþ, okuduðu Marks, Lenin vb.. düþünür ve sol liderlerinin kitaplarýyla ve katýldýðý sol görüþlü bir örgütün öðretileriyle tam bir sosyalist olmuþtu. Okuldaki sosyalist görüþlü milliyetçilik söylemlerinde bulunan grupla diyalogu vardý. Her sosyalist gibi Ýslami deðer yargýlarýna karþý tarifsiz bir nefret içinde olup her fýrsatta saldýrmaktan geri kalmýyordu. Aslýnda Çiðdem’e karþý fazla ilgi duymuyor; sadece gönül eðlendiriyordu. Kurduðu arkadaþlýk vasýtasýyla onu fikren deðiþtirip kazanmak ve ayný zamanda da güzel vakit geçirmek istiyordu. Ama Çiðdem’e, kendisini sevdiðini her fýrsatta söylemekten de geri kalmýyordu.

Kýzlar oturduktan ve hal hatýr faslýndan sonra, Tarýk bir þeyler ýsmarladý. Ýkram edilenler içilirken bu arada sohbete daldýlar. Onlar hararetli hararetli konuþup arada bir de kahkaha atarken uzaktan bur çift göz onlarý izliyordu. Onlarý izlerken; “Aman Allah’ým toplumumuzun deðer yargýlarý ne kadar da deðiþmiþ!” dedi. Müslüman bir toplumda yaþamamýza raðmen neler oluyor. Bu toplum deðil mi ki Ýslam için sayýsýz þehit vermiþ. Çok deðil yarým asýr önce Þeyh Said bu toplumun baðrýndan çýktý. Kýyam etti ve binlercesiyle beraber þehit oldu. Þimdi ise neler görüyor ve nelere þahit oluyoruz. Anne-babalarý, kendileri

Müslüman olan þu gençlerin yaptýklarý… Yaþamlarý bir Müslüman’dan çok bir Avrupalýya benziyor. Bu anne ve babalar, ya bu gençler, ya Rabbi!.. ne yüzle karþýna çýkacaklar? Sana nasýl cevap verecekler? Resulünün yüzüne nasýl bakacaklar? Ya þehit düþmüþ dedelerinin, babalarýnýn, amcalarýnýn yüzüne nasýl bakacaklar?

Ya Rabbi! Ýslam’dan ne kadar da uzaklaþýlmýþ. Bu toplum deðil miydi namusu için gözünü kýrpmadan canýný veren? Maraþ’ta, Fransýzlarýn baþörtüye el uzatmalarýndan dolayý “Sütçü Ýmamlar” kýyam etmemiþ miydi? Ama þimdi erkekli kýzlý toplantýlar, gezmeler, tenhalarda yalnýz kalmalar… “küfür çok çalýþmýþ hem de çok” dedi kendi kendine. Müslüman bir toplum olmamýza ve bir çok adet ve geleneklerimiz Ýslami olmasýna raðmen yavaþ yavaþ uzaklaþtýrýlýyoruz. Önce kýzlarýmýzýn. Kadýnlarýmýzýn baþýný açtýlar, sonra bacaklarýný, derken namazdan uzaklaþtýrdýlar. Helal haram tanýmaz oldular. Öyle ki haram da neymiþ diyecek duruma geldiler. “Allah’ým çok çalýþmamýz lazým” diye düþünürken karþýsýndaki kýzlardan birini tanýdý Hasan. Evet evet bu oydu. Þükrü amcanýn kýzý Fatma. Ne kadar da büyümüþtü. Yýllarca komþu
kalmýþlardý. Babalarý iyi dosttu. Daha sonda baþka eve taþýndýklarýndan ayrýlmýþlardý. Çoktandýr görmemiþti Hasan. Ne Þükrü beyi ne de kýzý Fatma’yý.

Fatma da birkaç kez karþý tarafta oturan genç adama bakmýþ, ama çýkaramamýþtý. Tanýdýðýndan emindi. Peki nerden diye düþündü. Eskilerden olsa gerek diyerek hafýzasýný yoklamaya baþladý. Aman Allah’ým. Evet bu oydu. Mecit amcanýn oðlu Hasan. Nasýl tanýyamamýþtý. Oysa yýllarca komþu kalmýþlardý. Çocuklar onu dövdüklerinde Hasan abisinden yardým istemiþti. Onu gördüðüne çok sevinmiþti Fatma. Hemen kalkýp Hasan’ýn yanýna gitti.

Genç kýzýn kendisine doðru geldiðini fark eden Hasan onu görmemiþ gibi davranmaya çalýþarak önündeki gazeteyi karýþtýrdý. Fatma’nýn, “merhaba Hasan abi” sesiyle dalmýþ gibi göründüðü gazeteden sýyrýldý.

-Merhaba… dedi Hasan.

-Beni tanýdýn mý? Ben Fatma.

-Evet tanýdým.

Fatma bu cevabý alýnca elini uzatýp tokalaþmak istedi. Ama Hasan elini uzatmayýnca bir müddet eli havada kaldý. Acaba dargýn mý? Diye düþündü Fatma. Bunun için mi elimi sýkmadý?

Fatma utanmýþtý; ama sormadan da edemedi:

-Elimi sýkmadýn, dargýn mýyýz?

-Hayýr dargýnlýktan deðil. Abdestliyim ve hem de yabancý bir kýzýn elini sýkmak dinimizce caiz deðil. Bile bile bu haramý iþleyemem.

-Öyle mi? Deyip devamla; E, Hasan abi nasýlsýn iyi misin? Okulu bitirdin mi? Diye sorular sorup sohbet etmek isteyen Fatma’ya Hasan;

-Hamd olsun iyiyim. Üniversitede okuyorum. Kusura bakma gitmem lazým, diye cevap verdi.

-Biraz otursaydýk, ne acelen var? Eski günlerden konuþurduk.. dedi Fatma,

-Kusura bakma yabancý bir kýzla hem de tek baþýma bir yerde oturup konuþmam caiz deðil. Bunun için konuþamam. Annene ve babana selam söylersin deyip hýzla uzaklaþtý.

Arkasýndan bakakalmýþtý Fatma. Çok tuhaf davrandýðýný düþünüyordu Hasan’ýn. Elini sýkmayý, yalnýz oturmayý haram sayýyordu. Konuþurken yüzüne bakmamýþtý. Bu düþünceler içinde masasýna geri döndü.

-Hayrola kimdi o? Diye sordu Çiðdem.

-Eski bir tanýdýk. Dedi Fatma.

-Neden soldun öyle bir anda? Kötü bir þey mi oldu, sana kötü bir þey mi söyledi? Diye sordu Çiðdem.

-Hayýr, yok bir þey. Sadece eski günleri hatýrladým, o kadar…
Gönderen: 05.05.2007 - 11:23
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 5
944 Mesaj -
Hacý Abdullah gece yarýsý uyanmýþ. Gecenin sessizliðinde karanlýk odada Rabbinin huzurunda durmuþ, namaz kýlýyordu.

Yeni emekli olmuþtu. Yýllarca yoksulluk çektikten sonra bu iþe girmiþti. Yýllar sonra özel þirketteki çalýþma süresini doldurmuþ ve emekli olduktan sonra yýllardýr yaþadýðý kiracýlýk hayatýndan kurtulmak için kooperatif iþine girmiþti. Nihayet emeklilik parasýný da aldýktan sonra bir ev satýn almýþtý. Yaklaþýk bir hafta olmuþtu bu eve taþýnalý. Evi kendisine bahþettiði için Allah’a hamd ediyordu. Aslýnda daha önceleri de alabilirdi. Ama o parasýný daha çok Ýslam yolunda harcýyordu. Genelde Ýslami Cemaat’e infak ya da sadaka olarak gelirinin ihtiyaçlarýndan arta kalanýný veriyordu.

Bunun için þu ana kadar ev sahibi olamamýþtý. Ancak emeklilik parasýný alýnca bir ev sahibi olmak için giriþimde bulunmuþ ve yaklaþýk bir haftadýr bu eve taþýnmýþlardý. Yedi çocuðu vardý Hacý Abdullah’ýn. Dört erkek üç de kýzý. Hepsine Ýslami terbiye vermek, onlarý Allah ve Resulünün istediði þekilde yetiþtirmek için çok uðraþmýþ bunun da semeresini almýþtý. Çocuklarýnýn hepsi Ýslami mücadelede yerlerini almýþlardý. Muvahhid gençlerle omuz omuza üzerlerine düþeni yapýyorlardý. Bunlarý gördükçe Allah’a hamd ediyor, þükrünü eda etmek için Allah’ýn emirlerini yerine getirmeye çalýþýyordu. Yirmi seneden fazladýr gece ibadetlerini hiç kaçýrmamýþtý. Tadý baþkaydý gece karanlýðýnda kýlýnan namazlarýn, yapýlan dualarýn, okunan Kur’an-ý Kerim’in, cevþenin, zikirlerin, yapýlan tövbe ve istiðfarlarýn. Kalbe etkisi bambaþkaydý bu saatlerde.

Bir hýþýrtýyla kendine geldi Hacý Abdullah. Arkasýna dönüp baktýðýnda kýzý Hatice’yi gördü. O da gece namaz kýlmak için kalkmýþtý. Çocuklarýnýn beþincisiydi Hatice. Çok severdi onu, çünkü çok utangaç, edepli, uysal, abide, Ýslam’a aþýk, terbiyeliydi. Namazý çok severdi Hatice. Genellikle gece namazlarýný kaçýrmazdý. Çok küçük yaþlarda örtünmüþ, evin içinde bile baþörtüsünü açmaz, “Baþörtüm olmadýðýnda kendimi elbisesiz hissediyorum” derdi. Çokça Kur’an okur, kitap okur, okuduklarýný ilk baþta kendi uygular, daha sonra arkadaþlarýna ya da çevresindeki diðer tanýdýklarýna anlatýrdý. O da babasý gibi Ýslami mücadele veren muvahhidlerle beraber Ýslami mücadele saflarýnda yerini almýþtý. Küçük çocuklara Kur’an-ý Kerim dersi vermek için camiye gidiyor ve üzerine düþeni yapýyordu.

Hatice son rekatý da kýlmýþ, dua ediyordu. Sessizlik her tarafý örtmüþ tam bir sükunet olmuþtu. Rabbiyle mülakattaydý Hatice. Karanlýðýn çöktüðü, tüm canlýlarýn uykuda olduðu, sadece hiç uyumayanýn hep uyanýk kaldýðý bir vakitte uyanmak, alemlerin Rabbi ile yalnýz kalmak, sohbet etmek, dertleþmek, fýsýldaþmak, teslim olmak bambaþka bir duyguydu. Ancak sevgilisiyle yalnýz tenhada kalmak isteyenler anlayabilirdi bu duyguyu. “Keþke herkes tadabilse bu duyguyu” diye geçirdi içinden Hatice. “Ne olurdu sanki insanlar, insanlara kulluk edeceklerine birkaç
kuruþ için el pençe duracaklarýna, rýzk korkusundan imanlarýný satacaklarýna, Allah’a yönelseler, ondan isteseler, ona dayansalar, ona güvenseler.. O ki tüm alemleri yaratmýþ, küçüðüne büyüðüne tümüne rýzk vermiþ. Neden insanlar ondan deðil de hiçbir þeye gücü yetmeyen, hatta kendisinden kan emen sivri sineðe bile engel olamayan, gözle görülmeyen bir mikrobun onu hastalandýrmasýna engel olamayan kendileri gibi insanlara kul köle oluyorlar? Neden, neden, neden? Diye iç geçirip gözyaþlarýna boðuldu Hatice.

Gözyaþlarý ile Rabbine yalvarýyordu:

“Ya Ýlahi! Küfrün, zulmün, vahþi Yahudi’nin zulmüyle inleyen mazlum Filistinli kardeþlerimize yardým et. O þanlý direniþ ve mücadelelerinde onlarý muzaffer ve Ýslam düþmaný Siyonistleri kahr-u periþan et. Peygamberler þehri Kudüs’ü necis Yahudi’nin çizmeleri altýndan kurtar. Bizlere Kudüs’ün kurtuluþunu tez zamanda göster. Çeçenistan, Keþmir, Afganistan, Türkistan ve ismini bilmediðim ama zalimlerin, kafirlerin vahþi ve canilerin saldýrýlarý altýnda inleyip, her türlü iþkence ve katliamlara uðrayan muvahhid, mazlum, abid kardeþlerimize yardým et. Onlarý muzaffer kýl. Kalplerimizi kaynaþtýr. Zalim ve taðutlarý zulüm ve tuðyanlarýnda boð!”

Baþörtülerini muhafaza etmeye çalýþan ve senin emrini hiçbir þeye deðiþmeyen iffet, ar, namus abideleri olan mazlum kardeþlerimize yardým et. Onlarýn azmini, kararlýlýðýný, tavizsizliðini arttýrdýkça arttýr. Baþörtülerini açmaya çalýþanlarý Ben-i Kaynukacýlarý kahrettiðin gibi kahret. Kalplerimizi kaynaþtýr. Aramýzdaki sevgi baðlarýný güçlendir. Mazlum Ýslami cemaatimize yardým et Allah’ým!...

O bu dualarla meþgul olurken bir memlekette Müslümanlarýn yaþadýðýný gösteren en büyük niþane olan ezan sesi duyuldu.

Ezanýn okunmasý ile evin diðer sakinleri de kalkýp tek tek abdest aldýlar. Cemaat oluþturmak üzere odada bir araya geldiler. Sünnetlerini kýlýp farzý eda edecekler iken evin küçüðü Selman:

-Ben de kýlacam, beni bekleyin, abdest alýp gelecem. Deyip koþtu. Bu sözü üzerine hepsi gülüþüp onu beklediler.

Selman evin küçüðü olup henüz 4 yaþýndaydý. Onun da katýlýmý ile namazlarýný kýldýlar. Tesbihatlarýný da verip Kur'an-ý Kerim okumasýný bilenler Kur'an-ý Kerim okumayla meþgul oldu. Güne böyle baþlamýþlardý.

Zeynep haným ve Hatice erkenden uyanmýþ, kahvaltýyý hazýrlamak ile meþguldüler.

-Kýzým! Babaný ve aðabeylerini uyandýr. Onlar abdest alýp sünnetlerini kýlana kadar kahvaltý hazýr olur.

-Peki anne gidiyorum.

Herkes uyanmýþ, Duha (Kuþluk) sünnetlerini kýlmýþ, kahvaltý yapýlýrken de tatlý bir sohbet baþlamýþtý.

-Kýzým! Kur’an dersi nasýl gidiyor? Öðrencileriniz çoðalmýþ mý?

-Elhamdulillah baba. Biz üzerimize düþtüðü þekilde gidiyoruz. Eskiye göre öðrenciler çoðalmýþ. Onlara en iyi þekilde ders vermeye çalýþýyoruz. Bunun dýþýnda Ýslam’ý da anlatýyoruz. Hazreti Peygamberimiz (as)’in hayatýný bilhassa anlatýyoruz. Müslüman bir toplumun çocuklarýnýn peygamberinin hayatýný bilmemeleri bizim için utanýlacak bir þey. Bunun için onlara anlatmaya çalýþýyoruz.

Hacý Abdullah, derin bir of çekti.

-Babam anlatýrdý hep. Derdi ki: “Oðlum, bu Kur’an-ý Kerim’in kýymetini bilin. O Allah’ýn insana gönderdiði en büyük kitaptýr. Bir zamanlar bu memlekette bu kitabý okumak en büyük suçtu. Camiler kapatýlýp ahýra dönüþtürüldü. Alimler idam edildi. Sürgün edilip iþkencelerden geçirildi. Yýllarca ezan susturuldu. Ya da Türkçeleþtirildi.

O dönem Ýslam alimleri Kur’an-ý Kerim’in unutulmamasý için gizliden ahýrlarda ders vermek zorunda kaldýlar. Ders verdikleri duyulduðundaysa ya yakalanýp iþkence görüp hapse atýlýyor, ya da mahkum olup yerlerinden yurtlarýndan oluyorlardý. Sýrf Kur’an unutulmasýn diye maðaralarda gizliden Kur’an okuyorlardý. Çok zorluklar yaþandý çook… Bunun için bu günlerin kýymetini bilin. Çocuklarýnýza Kur’an-ý Kerim’i öðretin. Bilin ki bu Kur’an-ý Kerim’in unutulmamasý için çok þehid verilmiþ, çok canlar yanmýþ, çok gözyaþlarý dökülmüþ” Hacý Abdullah bunlarý babasýnýn dilinden anlattýktan sonra sustu.

Bir süre derin bir sessizliðe gömüldü ev. Herkes yaþanmýþ o acý tablolarý hayal edip zihninde canlandýrmaya çalýþýyordu. Nasýl olurdu Ýslam ülkesinde böylesi bir zulüm, baský… Aman Allah’ým!... ne acý… ama olmuþtu. Ýnþallah bir daha olmaz diye içlerinden geçirdi hepsi.

Hatice iç geçirerek sessizliði bozdu.

-Ya baba, görüyor musun? Bu gün devir ne kadar deðiþmiþ. Biz, gönüllü olarak Kur’an dersi vermek için camiye gidiyor, hatta evleri ziyaret edip çocuklarýný camiye göndermelerini istiyoruz. Buna raðmen tam anlamýyla kimse göndermiyor. Oysa ki çekilen acýlarýn üzerinden fazla bir zaman da geçmiþ deðil.

Hep suskun kalan Hüseyin söze karýþtý:

-Bizler, Müslüman olmamýz hasebi ile yükümlülüklerimizi yerine getirmek zorundayýz. Bu halkýn çocuklarýna Kur’an dersi vermek boynumuzun borcu. Bu halk çocuklarýný camiye gönderir. Sadece çekindikleri birileri var. Görmüyor musunuz, bir taraftan mürted örgüt ve yandaþlarý, diðer taraftan rejimin polisi sýrf camilerde Kur’an-ý Kerim dersi verilmemesi için ellerinden geleni yapýyorlar. Buna raðmen hamd olsun, yine de binlerce çocuk camilerde Kur’an-ý Kerim dersi okuyor.

-Camiler, Ýslam’ýn mektepleridirler çocuklar. Hazreti Resulullah (as) Medine’ye ayak basar basmaz, yaptýðý ilk iþ; bir cami inþa etmek olmuþtur. Çünkü cami mü’minlerin bir araya gelip, tek vücud olup orda Allah’a yönelip ibadet ettikleri yerdir. Camiler bu gün Kur’an-ý Kerim okunup öðrenilecek, Ýslami terbiyenin verileceði yerdir. Okullarda Ýslami ilimler öðretilmiyor. Þayet okullarda öðretilmiþ olsaydý, belki bu anlamda camilere ihtiyaç kalmazdý. Ama bu gün böyle bir þey söz konusu deðil. Kaldý ki Ýslam tarihinde en önemli alimler, bilim adamlarý, fikir adamlarý, mutasavvýflar, örneðin; Mevlana, þeyh Abdulkadir Geylani, Ýmam Gazali gibi büyük þahsiyetlerin çoðu camilerin bünyesinde bulunan medreselerde yetiþmiþlerdir. Allah hepsine rahmet etsin.

Camiler ilim yuvalarýdýr. Bu gün ise sadece namaz kýlýnan, kýlýndýktan sonra da kilit vurulan resmi daireler haline getirilmiþlerdir. Camileri eski fonksiyonlarýna kazandýrmak ve toplumun çocuklarýna Kur’an-ý Kerim dersi vermek için Ýslami cemaat tüm mesaisini harcýyor ve bu uðurda baþlarýna gelen tüm baskýlara direniyor.

Hatice babasýnýn anlattýklarýndan duygulanmýþtý.

-Baba, Ýslami mücadeleye gönül vermiþ, tüm genç kýzlar olarak, üzerimize düþeni yapacaðýz. Kur’an-ý Kerim öðretmek gibi ulvi bir görevi en iyi þekilde yerine getirmek için elimizden geleni yapacaðýz. Bu konudaki baskýlar bizi yýldýramayacak inþallah.

Kahvaltý bitmiþ, Hacý Abdullah ve Hüseyin beraber evden ayrýlmýþlardý. Hatice de annesine yardým ettikten ve ev iþlerini bitirdikten sonra çarþafýný giymiþ, çýkmaya hazýrlanýyordu.

-Anne ben camiye gidiyorum. Çocuklar gelmeden önce ders verilecek yerin temizliðine yetiþmem lazým. Diðer arkadaþlarý yalnýz býrakmak olmaz.

-Çok iyi olur kýzým. Aferin, böyle duyarlý ol iþte. Allah yolunda hizmet etmek kadar insana kâr getiren baþka bir þey yoktur. Ve yapýlan iþler severek yapýlmalýdýr. Çocuklara iyi davranýn. Onlarý sevin ki onlar da sizleri sevsinler.

Diyerek hem memnuniyetini dile getirdi, hem de kýzýna yol gösterdi Zeynep haným.

-Biliyor musun anne, Ýslam cemaati bize çocuklarý sevmemizi, onlarý dövmememizi, yanlýþ yaptýklarýnda onlara þefkatle yaklaþýp yanlýþlarýný anlatýp doðruyu izah etmemizi, onlara Ýslam’ý ve Ýslami hayatý sevdirmemizi, bunu da önce bizim hayatýmýzda uygulamamýzý, bizim çocuklara ahlakýmýzla, konuþmamýzla, edebimizle, hayamýzla, ibadetlerimizle, birbirimizle olan iliþkilerimizde saygý ve sevgi ile gösterip örnek olmamýzý her fýrsatta anlatýp dile getiriyor. Çünkü diyorlar ki: “Biz yapmadýklarýmýzý baþkalarýna diyemeyiz.”

Gerçekten de anne, bize bu güzel þeyleri anlatýp, yol gösteren Müslümanlar ile beraber olmak çok güzel.

Diyerek muvahhid Müslümanlarýn tavsiyelerinin küçük bir kýsmýný bir çýrpýda annesine anlattý Hatice. Bu duygularla evden çýktý.

Camiye doðru giderken çocuklara vereceði Kur’an-ý Kerim dersini ve anlatacaðý Peygamberlerin hayatýný düþünüp tasarlýyordu. Bu düþünceler içinde camiye girdi. Ders verdikleri camide bayanlara ayrýlan yerin temizliði için hazýrlýk yaparken arkadaþlarý Zehra ve Sümeyye de geldiler. Sümeyye:

-Esselamu Aleykum, deyip arkadaþýný Allah’ýn selamý ile selamladý.

-Ve aleykumusselam ve rahmetullahi ve berekatuhu deyip selamý daha güzeli ile karþýladý Hatice.

Hemen musafaha edip hal hatýr sorduktan sonra odayý temizlemeye baþladýlar. Bu arada kýz çocuklarý yavaþ yavaþ gelmeye baþlamýþlardý. Her gelen öðrenci yerine oturup dünkü dersi tekrar etmeye baþlýyordu. Yavaþ yavaþ oda yaþlarý altý ile on yedi arasýnda deðiþen öðrencilerin Kur’an-ý Kerim okuyuþlarý ile dolmuþtu. Hatice bir an öðrencilere baktý.

“Ya Rabbi ne kadar güzel bir tablo, senin kitabýný öðrenmek isteyen þu güzel insanlar, onlarýn okuyuþlarý, o birbirine karýþan sesleri dünyanýn en güzel þeyi, o kadar güzel ki anlayýp kavrayan için cennet kadar güzel” diye düþündü.

Dalgýnlýðýný fark eden Zehra sordu.

-Hayrola Hatice, daldýn, bir sorun mu var?

-Hayýr, hamd olsun bizim tek sorunumuz davamýz. Bir an bu güzel çocuklara baktým. Bu sahne bu tablo hiç bozulmasýn, dünyanýn tüm çocuklarý gelip Kur’an-ý Kerim okusun istiyorum.

-Bize böylesi bir görevi bahþeden Allah’a ne kadar þükretsek azdýr. Þu anda biz de bazýlarý gibi evde ne idüðü belirsiz bazý dizilerin karþýsýnda oturup o pislikleri seyrediyor ya da namahrem erkekler ile çay bahçelerinde fýsýldaþýyor olabilirdik. Allah’a hamd olsun ki bizi o çirkeflikten korudu ve bu güzel ve ulvi görevi bahþetti.

-Geçenlerde eski mahallemizden bir arkadaþýmý gördüm, dedi Zehra. Açýlýp saçýlmýþtý. Dar bir pantolon giymiþti üstüne de kolsuz bir tiþört vardý. Saçýný da kuaförde yaptýrýp ona dünyanýn boyasýný sürmüþtü. Ben çarþaflý olduðum için beni tanýyamadý ona seslenip kendimi tanýttým. Hal hatýr sorduktan sonra kendisine: “Ne bu hal kýz, sana yakýþýyor mu bu þekilde giyinmek?” dedim. Bunu söyleyince o; “Ne varmýþ halimde, özgür bir ülkede yaþýyoruz. Ýstediðimi giyerim,” dedi. Ben de ona; “Hayýr eðer Müslümansak istediðimizi giyemeyiz. Bizim giyinmemiz gereken elbise þeklini Ýslam belirlemiþtir. Ayýp deðil mi daracýk pantolon giymiþsin? Üstüne de dar bir tiþört. Yüzün ise boya tahtasýna dönmüþ. Söze gelince hepimiz Müslümanýz diyoruz. Ýþ amele gelince bir Müslümandan çok bir gayri Müslim gibi yaþýyoruz.

Senin bu giyim tarzýn Ýslam’ýn neresinde var? Hem sen o kadar çirkin misin ki kendini güzel göstermeye çalýþýyorsun? Bunu söylediðimde o da: “Ne münasebet, hangi çaðda yaþýyoruz ki kara çarþafa bürüneyim? Bu çaðda böyle giyim tarzý olur mu?” dedi. Ben de ona “bak kardeþ! Bizler Müslümanýz, Allah’a ve Peygambere inanmýþ insanlarýz. Bunun için yapmamýz gereken görevler var. Ýman, sadece dil ile olmaz. Biri gelip sana ben uçuyorum derse ve bunu sana göstermezse ona inanýr mýsýn? Hayýr, neden? Çünkü uçtuðunu görmemiþsin de ondan. Ýþte bunun gibi biz de Müslümanýz dediðimizde, eðer Ýslam’ýn dediði gibi yaþamýyorsak baþkalarýný Müslüman olduðumuza inandýramayýz.

Ýnancýmýzýn delili olmalý. Bu deliller de: Allah’ýn emrettiði þeyleri yapmak ve nehyettiði þeyleri yapmamaktýr. Allah bize namaz kýlmamýzý, oruç tutmamýzý, harama bakmamamýzý, yalan söylememizi, örtünmemizi, kâfirlere benzemememizi emrediyor. Bu emirleri yerine getirmek zorundayýz. Getirmediðimiz zaman yalan atmýþ oluruz. Bak! Avrupalýlar Hýristiyan. Onlar açýlýp saçýlýyorlar. Eðer biz de onlara benzersek onlardan ne farkýmýz kalýr? Halbuki biz Müslümanýz, onlar Hýristiyan. Bunun için aramýzda büyük farklar var. Bunlarýn en baþýnda kadýnýn örtünmesi geliyor. Allah Kur’an-ý Kerim’de bunu emrediyor. Peygamber (SAV) emrediyor. Biz Müslüman olarak onlarýn emrettiklerini yapmak zorundayýz.”

Þeklinde kendisiyle konuþtum. Çok mahcup oldu. Hatta utandý ve ayrýldýk.

-Toplumumuz Ýslam’dan yavaþ yavaþ uzaklaþtýrýlýyor. Küfür sadece bir koldan saldýrmýyor. Kimisi kavmi, ýrkçý söylemlerle toplumu etkileyip onlara sosyalizmin ideolojisini aþýlýyor. Bunlar direkt olarak Ýslam’a saldýrmýyorlar. Mazlum halkýmýzýn bu yönünü kullanarak onlara fark ettirmeden Ýslam kaidelerini aralarýndan kaldýrýyorlar.

Bugün memleketimizde, çevremizde bulunan insanlarýn anneleri, babalarý, dedeleri, nineleri hep namazlý niyazlý, oysa çocuklarý Ýslam’dan uzaklaþmýþ durumda. O kadar ustaca çalýþýyorlar ki geri býrakýlmýþ halkýmýzý çok rahat kandýrýyorlar. Açýktan Ýslam’a saldýrýrlarsa tepki görürler. Bunun için hilelere baþ vuruyorlar. Bakýn bir ara þöyle diyorlardý: “Topraðýmýz namusumuzdur. Namusumuz esaretten kurtulmadýkça namaz üzerimize farz deðil.” Oysa ki namus mefhumunu insanlara veren Ýslam’dýr. Ýslam kalktý mý namus mefhumu da kalkar. Ýnsanlara namaz kýlmayýn diyemiyorlar, bu tür hilelere baþ vuruyorlar. Oysa ki savunduklarý sosyalizmde namus diye bir þey yoktur. Kadýn bile ortak maldýr.

Diðer yandan mevcut rejim çaðdaþlýk adý altýnda tamamýyla Hýristiyanlarýn yaþam tarzýný topluma benimsetmek istiyor. Televizyonlarda her türlü pislik var. Gazetelerde de ayný þeyler mevcut. Okullarda hep onlarýn öðretileri var. Her þeyleri ile Ýslami yaþantýyý toplumdan kaldýrmak için çalýþýyorlar, diye sohbeti devam ettirdi Sümeyye.

Sohbetlerini gören Hatice çocuklarýn tümünün geldiðini onlara haber vermek için yanlarýna sokuldu.

-Sohbetinizi bölmek istemezdim; ama öðrencilerin tümü hazýr. Artýk ders verme zamaný. Sohbetinizi baþka zamanda tamamlarsýnýz.

Üç arkadaþ beraber öðrencilere ders vermeye baþladýlar. Öðrencileri üç guruba ayýrýp tek tek onlar ile ilgilenmeye; önceki derslerini dinledikten sonra yeni bir ders vererek onlara belletene kadar sabýrla, tatlý dille, yumuþak davranarak, alacaklarý dersi öðrencilere anlatmaya baþladýlar. Anlamadýklarý yerleri defalarca tekrar ederek, sýkýlmadan öðretmeye çalýþýyorlardý. Böyle sabýrlý, yumuþak, tatlý dilli olmalarý öðrencilerinin baþarýsýný da arttýrýyor. Ayný zamanda da aralarýnda bir sevginin oluþmasýný saðlýyordu. Öyle ki üzgün ya da sýkýntýlý gördükleri öðrencileri ile çok yakýndan ilgileniyor, onlarýn sýkýntýlarýný paylaþýyor, gerektiðinde yol gösteriyorlardý.

Ders bitmiþ sýra günün sohbetine gelmiþti. Ýslam Cemaatinin tavsiyesi Kur’an-ý Kerim dersinden sonra 15-20 dakikalýk bir Ýslam tarihinin hikaye edilmesi idi. Konuyu bugün Hatice hazýrlamýþtý. Hazreti Adem (as)’in hayatýný anlatacaktý. Öðrenciler kýsa bir teneffüs yaptýktan sonra tekrar pür dikkat Hatice’ye bakýyordu. Hatice besmele çekip kýsa bir sûre okuduktan, Allah’a hamd-u sena ettikten, Hazreti Resulullah (as) ‘a selat ve selam getirdikten sonra baþladý konuyu anlatmaya.

-Yüce Allah meleklere: “Ben yeryüzünde bir insan yaratacaðým” dedi ve Hazreti Adem’in yaratýlýþ kýssasýný anlatmaya baþladý.

Öðrenciler anlatýlanlarý pür dikkat dinliyorlardý. Hatice acele etmiyor, mümkün mertebe konuyu çocuklarýn anlayacaklarý þekilde hikaye edip anlatmaya çalýþýyordu.

-Allah ona bazý þeyler öðretti. O da o öðrettiði þeyleri ezberledi. Daha sonra Allah ona “Adem” ismini verdi. Meleklere, Adem’e secde edin diye emir verdi. Tüm melekler secde ettiler. Ancak Þeytan etmedi.

-Hocam! Þeytan da melek miydi? Þeklinde öðrencilerden biri soru sordu.

-Hayýr, o melek deðildi. Ama çok ibadet ettiði için onlarýn derecesine yükselmiþ, onlarla beraber kalýyordu. Þeytanýn adý “Ýblis”tir. Ýblis, Adem’e secde etmediðinde Allah ona sordu: “Niçin secde etmiyorsun?” Ýblis; “Beni ateþten yarattýn, onu çamurdan, ben ondan üstünüm. Onun için ona secde etmeyeceðim” deyince Allah; “Defol, çýk oradan, sen artýk kovulmuþlardansýn” dedi. Böylece onun adý Þeytan oldu. Þeytan da dedi ki: “Ya Rabb, sen bana kýyamete kadar ömür ver. Ben de Adem ve çocuklarýna düþman olup, onlarý yoldan çýkaracaðým. Onlarý cehennemlik yapacaðým” diyerek insana düþman oldu.

Bir baþka öðrenci; “Hocam! Þeytan, Allah isyan etti. Onun emrini yapmadýðý için cehenneme girecek deðil mi?” diye sorunca Hatice:

-Evet, dedi. Biz de onun emirlerini yapmazsak cehenneme gireriz. Daha sonra Allah, Adem’i cennete koydu. Çok güzel bir yerdi orasý… diyerek Hazreti Adem’in kýssasýný anlatmaya baþladý. Kýssayý tamamlamadan kesti Hatice.

-Hocam daha sonra ne oldu, anlatýr mýsýn?

Hatice; “Devamýný yarýn anlatacaðým. Dinlemek isteyenler yarýn muhakkak gelsinler” diyerek öðrencileri merak içinde býrakýp ertesi gün gelmezlik yapmamalarý için tedbirini aldý.

Öðrenciler daðýlýp gittikten sonra bulunduklarý yeri iyice temizleyip oradan ayrýldýlar. Yolda giderlerken arkadan biri;

-Hatice, Hatice diye seslendi.

Hatice arkasýna dönüp baktýðýnda… Aman Allah’ým! Gözlerine inanamýyordu. Bu da kim?
Gönderen: 05.05.2007 - 11:25
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...BÖLÜM:6
944 Mesaj -
-Ayþe nerede kaldý çekiç. Bulamadýn mý hala? Diye seslendi Þükrü bey.

Yeni evlerine taþýnmýþlardý. Yaklaþýk iki senedir evin iç dekoru ve borçlarý ile meþgul olduklarýndan ancak eve taþýnabilmiþlerdi. Çok güzel bir ev olmasýný istemiþti. Bunun için tüm imkanlarýný seferber etmiþ, evin iç dekorunu müteahhide býrakmamýþtý. Bu sebeple yaklaþýk iki sene beklemiþlerdi.

Þükrü bey ve Ayþe haným bu ev için yememiþ, içmemiþ, para biriktirmiþlerdi. Ýstedikleri gibi bir ev olmuþtu. Gerçi daha güzeli olabilirdi ama þimdilik imkanlarý buna yetiyordu.

Eve yeni taþýnmýþ, bu taþýnmanýn telaþýný yaþýyorlardý Þükrü bey ve ailesi. Tam bir koþuþturmaca içinde idiler. Yeni mobilyalar, perdeler, yatak odasý vs… almýþlardý. Yeni aldýklarý eþyalar henüz gelmemiþ olduðundan evi tam olarak kuramýyor, sadece ufak tefek iþleri halletmeye çalýþýyorlardý.

-Ayþe! Nerede kaldýn, dedim. Çekici hala bulamadýn mý?

-Tamam, arýyorum, bulduðumda getiririm. Fatma, Fatmaaa! Kilerdeki eþyalara bir bak. Belki çekiç oradadýr diye seslendi Ayþe haným.

-Bana ne… kendin bak… benim iþim var.

-Ah þu kýzdan çektiðim. Kafama taþ vur desem, al kendin vur diyecek. Ya Rabbi! Þu kýza biraz akýl ve terbiye ver, diye mýrýldanýyor, bir yandan da çekici aramaya devam ediyordu, Ayþe haným.

-Baba al, diyerek çekici uzattý Ali.

Zilin çalmasý ile kapýyý açtý Fatma. Gelenler mobilya maðazasýndandýlar. Sipariþleri getirmiþlerdi.

-Baba! Eþyalar gelmiþ. Seni çaðýrýyorlar, diye seslendi Fatma.

Þükrü bey iþini yarým býrakarak kapýya geldi. Eþyalarý dikkatli ve yavaþ yavaþ getirmelerini tembih etti.

-Ayþe! Bak eþyalar gelmiþ. Gel de nerelere konulacaðýný söyle. Arkadaþlara yardýmcý olalým.

Ayþe hanýmýn da gelmesi ile ailenin hepsi bir araya gelmiþ, getirilen eþyalarýn hangi odalara býrakýlacaðýný tarif ediyorlardý. Þunu yatak odasýna, þu oturma odasý için, bunu oraya býrakýn, burasý misafir odasý, þunlarý da buraya býrakýn… diye eþya taþýyan taþýma görevlilerine talimatlar yaðdýrýyordu Ayþe haným.

Eþyalarýn taþýnmasý bitmiþ, taþýma görevlileri de gitmiþlerdi. Ailenin hepsi bitap düþmüþ, kimsenin konuþacak mecali kalmamýþtý. Akþam olmuþtu. Kimse bir þey yememiþ olduðundan açlýktan bitap düþmüþlerdi. Ali dayanamadý:

-Baba ben açým. Annem yemek yapmamýþ. Bu gün yemek yemeyecek miyiz?

Ahmet de kardeþini destekledi.

-Evet baba, ben de açým. Yemek istiyorum. Yemek yemeden yatmam.

Bu istekler üzerine Þükrü bey hanýmýna ricada bulundu.

-Ayþe bir þeyler hazýrlasan da yesek. Biz çok acýktýk.

-Kusura bakmayýn çok yorgunum. Ayrýca mutfak çok karýþýk. Sen zahmet edip de bize dýþardan bir þeyler getirsen olmaz mý?

Bunun üzerine çocuklar da; “Evet, evet dýþardan bize getir” deyince… Þükrü bey çaresiz dýþarýya çýkýp yemek getirmek için bir lokanta aramaya baþladý. Bir süre dolaþtýktan sonra bir lokanta buldu ve bir þeyler aldý.

Þükrü bey gelmiþ, Ayþe haným getirilen yiyecekleri hazýrlamakla meþguldü. Her zamanki gibi Fatma yine yardým etmemek için bir bahane bulmuþ, evde baþka þeylerle meþgul oluyordu. “Sofra hazýr” diye seslendi Ayþe haným.

Ali ve Ahmet bir yandan yemek yerken bir yandan da “Baba lahmacunlar çok güzel olmuþ. Her zaman al olur mu?” diyorlardý. Babalarý da “Tabii tabii, bankam olduðunda her gün alýrým!” diye cevap verdi.

Günün yorgunluðundan yemekten sonra hemen uyumuþlardý.

Ertesi gün evde yine bir koþuþturmaca bir curcuna almýþ baþýný gidiyordu. Mobilyalarýn da dün gelmesi ile artýk evi düzenleme zamaný gelmiþti. Mobilya maðazasýndan gelen elemanlar, monte edilmesi gereken parçalarý monte etmiþlerdi. Geriye onlarýn yerleþtirilmesi kalmýþtý.

“Kanepeyi þuraya býrakalým” dedi Ayþe haným. “Yok, orada pek çirkin durur, en iyisi þuraya koymak” dedi Þükrü bey.

Þunu þuraya koyalým, bunu buraya koyalým derken bazen tartýþýyor, bazen burun kývýrýyor, bazen de iþi yarým býrakýyorlardý.
Sonunda Ayþe haným dayanamadý:

-Ev hanýmý ben miyim, sen misin? Býrak, iþime karýþma. Sen kendi iþine bak. Hem neden iþine gitmiyorsun. Bu iki gündür dükkaný el aleme teslim etmiþ, burada benim iþlerime karýþýyorsun!

-Ne demek senin iþin, bu evde yalnýz mý oturacaksýn, dün eþyalarý taþýyýnca dükkana gitmem aklýna gelmiyordu da bu gün iþ düzeltmeye gelince mi aklýna geldi? Neden? Çünkü, her þey senin istediðin gibi olmayacak. Onun için öyle mi… laf açýldý mý erkekler hiç bize yardým etmiyorlar diye söylenirsiniz. Size yardým edelim dediðimizde de, “bizim iþimize karýþmayýn” diyorsunuz. Ýþinize gelince öyle, iþinize gelmeyince böyle. Ne haliniz varsa görün, elimi bir þeye sürmeyeceðim, deyip hýzla lavaboya yönelip ellerini yýkadýktan sonra dýþarý çýktý.

Ayþe haným rahatlamýþtý. Evi istediði gibi düzenleyebilirdi artýk. Kýzý Fatma’ya seslendi.

-Fatma, kýzým gel bana yardým et. Þu oturma grubunu düzenleyelim.

-Ýþim var, hem babam yanýnda, o sana yardým etmiyor mu?

-Baban çýktý. Hadi gel de beni baðýrtýp saçýný baþýný yoldurtma bana.

-Babam neden gitti? Oysa yardým etmek için dükkana birini býrakmýþtý. Böyle olmadýk yerde niye gitti.

-Tartýþtýk onunla.

-Neden, ne oldu ki?

-Eþyalarý düzeltme konusunda anlaþamadýk. Ben de; “Benim iþime karýþma, sen dükkanýna git” deyince o da çekip gitti.

-Onun da saçýný baþýný mý yolacaktýn yoksa…Neden kýrdýn adamý? Bu evi düzenlemek için neler yaptýðýný bilmiyor musun? Onca borç altýna girip eþyalar aldý. Aman anne! Ne kadar þom aðýzlýsýn.

-Sus terbiyesizlik yapma. Onun avukatý mýsýn?. Hem sen neden karý-koca arasýna giriyorsun? Karý-koca arasýna girilmez bilmiyor musun? Sen evlendiðinde benim gibi yapmazsýn tamam mý? Hem zaten senin koca sana hizmetçi tutacak(!) Elini sýcak sudan soðuk suya sokmayacak (!) Sen hanýmefendi olacaksýn (!)

-Dalga geçmesene… Bak sana yardým etmem, yalnýz kalýrsýn. Babamý kovduðuna piþman olursun.

-Haydi haydi fazla gevezelik yapma da gel þu vitrinin eþyalarýný düzeltelim.

-Anne, bu kadar eþyayý vitrinde durmasý için mi aldýn? Yazýk deðil mi?

-Neden yazýk olsun? Evimize gelenlerin; “Bunlarýn vitrinleri bomboþtu, ne kadar da cimriler bir þeyler alamazlar mýydý?” demelerini mi istiyorsun? Vitrinimizin boþ durmasý bizim için ayýp deðil mi a aptal kýzým?

-Anne, ben oda takýmýmý pek beðenmedim. Çalýþma masam istediðim þekilde deðil. Babama söylesen de deðiþtirsek.

-Nesi varmýþ? Çok güzel. Dünyanýn parasýný verdi baban ona. Nesini beðenmiyorsun? Hem deðiþtirilmesi için de masraf gider. Baban çok borçlanmýþ. Þükret, bir masasý bile bulunmayan insanlar var.

-Bak hele! Nasýl savunmaya geçti. Sanki biraz önce söylenen kendisi deðildi.

-Benim söylememle seninki bir deðil. Ben onun karýsýyým. Yýllardýr onun kahrýný çekiyorum. Benim hakkým var; ama senin hakkýn yok. Bunun için kendinle beni bir tutma, tamam mý, a benim aptal kýzým?

Akþam olmuþ, Þükrü bey dönmüþtü. Suratý asýktý. Hiç kimse ile konuþmuyordu. Bu asýk surat ile yemeðini yedi. Ayþe haným havayý yumuþatmak ve gündüzki hatasýný telafi için:

-Günün nasýl geçti? Buradan çýktýktan sonra dükkana mý gittin? Dükkanýn durumu nasýldý? Diye sorular soruyor, her defasýnda koca bir suskunluk alýyordu.

Bu durumu gören Fatma:

-Ooh, canýma deðsin. Seninle konuþmadý. Onu kovarsan o da böyle yapar dedi.

Ayþe haným umursamaz bir tavýrla

-Bir þey olmaz. Nasýl olsa yumuþar. Diyerek mutfaða yöneldi. Her zamanki gibi Fatma yine yardýma gelmemiþti. Oturma odasýna geçip orda televizyon izliyordu. Küçükler de erken yatmýþtý. Ailenin tümü çok yorucu bir gün geçirmiþlerdi, ama deðmiþti doðrusu. Evi tümden yenilemiþlerdi. Gerçi çok borçlanmýþlardý, ama bir þey olmazdý. Nasýl olsa öderlerdi.

Evin içinde biraz gezdi Ayþe haným. O eski modasý geçmiþ eþyalardan kurtulmuþtu. Tek tek yeni aldýklarý mobilyalara bakýp el sürüyor, gururlandýkça gururlanýyordu. Bir yandan da kendi kendine “þuraya güzel bir tablo lazým. Þuraya da iki tane yeni moda fiskos masasý, bu masalar için el iþi dantel iþlemeli örtü. Ayrýca onlarýn üzerine de þöyle güzel suni çiçekler lazým. Masanýn üzerine þöyle güzel bir kristal vazo lazým ki görenleri hayran býraksýn.” Diye diye gezinip duruyordu. Daha alýnacak çok þey var diye düþündü.

O gece sabaha kadar yatamamýþtý Ayþe haným. Evi ve eksiklerini düþünmüþ, bir yandan gelecek konu komþuyu ve akrabalarýn getirecekleri hediyeleri hayal ediyor, “Keþke düþündüðüm þeyleri getirseler” diye ümit besliyordu. Bir yandan da evinin güzelliði karþýsýnda nasýl hayran olacaklarýný hayal ediyor, bunu düþündükçe için için gülüp sevinçten uçacak gibi oluyordu.

“Anne, anne!” diyen Ali’nin sesi ile irkildi Ayþe haným. Ne zaman uyumuþtu, nerdeydi? Bir an nerede olduðunu unutmuþtu. Her nasýlsa kendine geldi. Evet,evet yeni evlerinde idi.

-Ne var, ne oldu? Sabahýn köründe ne istiyorsun, diye kendisini uyandýran oðluna biraz sertçe çýkýþtý.

-Kalk artýk acýktýk, kahvaltý hazýrla, dedi Ali.

-Oðlum git yat, sabahýn köründe ne kahvaltýsý istiyorsun.

Her nedense bir an Þükrü beyin yatakta olmadýðýný fark etti. Nereye gitmiþti bu adam, sabahýn köründe?.. diye düþündü. Allah’ým ne kadar da inatçý bir adam, kahvaltýyý da beklemeden gitmiþ. Diye mýrýldandý.

-Anne acýktým, hem saat 10:00’a geliyor.



-10:00 mu? Diye sordu. Dünkü hayallerini düþündü, demek çok geç yatmýþ olmalýyým ki þimdiye kadar uykuda kaldým, diye mýrýldandý. Kendi kendine mýrýldandýðýný gören Ali;

-Kendi kendine ne konuþuyorsun, kalkacak mýsýn? Dedi.

-Yok bir þey oðlum, tamam kalkýyorum, diyerek doðruldu. Bir yandan da kocasýna; “Ýnatçý herif, erkenden kalkýp gitmiþ, beni uyandýrma zahmetine bile katlanmamýþ. Ýnsan gider de uyandýrmaz mý? Ne olacak þimdi, o kadar iþimiz var. Bir de misafirler gelirse… bizi hazýrlýksýz yakalarlar. Aman olur mu, misafirler habersiz gelirler mi? Ya gelirlerse… Ýnatçý herif, iyi ki bir þey söyledik, artýk bir hafta surat asar”

Söylene söylene yataktan çýkýp üzerini deðiþtirdikten sonra mutfaða geçip kahvaltý için ocaða çay suyu koydu. Diðer çocuklarýný uyandýrmak için odalarýna geçti.

-Fatma kýzým uyan. Öðlen olmak üzere, her an misafir gelebilir.

-Ne var ne istiyorsun, býrak yatayým. Bugün okul da yok.

-Kalk iþimiz var. Zaten geç uyandýk. Birileri gelirse ayýp olur.

-Tamam tamam senden kurtuluþ yok biliyorum.

Kahvaltý hazýrlanmýþ hep beraber yiyorlarken Fatma annesine baktý.

-Babam ne zaman çýktý? Kahvaltý yapmadý mý?

-Hayýr yapmadý. Çýktýðýný da görmedim insan giderken bir sorar, lazým bir þey var mý yok mu diye? Ama nerde…

-Onu kýrarsan böyle olur.

Ali annesine;

-Anne artýk hep burada mý oturacaðýz? Diye çocuksu bir soru sorunca annesi;

-Evet oðlum, artýk hep burada oturacaðýz. Burasý bizim evimiz, dedi.

Hem kahvaltý yapýyor, hem de konuþuyorlardý. Ayþe haným evin eksiklerini anlatýyor, alýnacak yeni eþyalarýn listesini sýralýyordu. Çocuklar da bu listeye eklemelerde bulunuyor, liste kabardýkça kabarýyordu.

-Aslýnda televizyonumuzu da yenileseydik iyi olurdu. Bu yeni eþyalara eski televizyon pek gitmiyor. Dedi Ayþe haným.

Fatma onu onayladý.

-Evet anne, çok güzel televizyonlar çýkmýþ. Þöyle büyük 55 ekran bir tane alýrýz. Bir de bir tane video da alsaydýk ne kadar iyi olurdu.

-Biliyor musun dün gece siz yattýktan sonra uyku tutmadý. Ben de gelip evi dolaþtým ve þunlarý kararlaþtýrdým. Gel sana da göstereyim. Bak þuraya þöyle güzel bir manzaralý tablo çok güzel gider, diyerek ana kýz evi dolaþmaya baþladýlar.

-Evet anne, gerçekten çok güzel olur.

-Bir de þu iki köþeye birer fiskos masasý, büyük masa içinde kristal bir vazo, fiskos masalarýnýn üstüne de þöyle güzel iki tane çiçek..

-Ýyi hoþ düþünüyorsun da… babam alýr mý? Bunca borçtan sonra hayatta almaz. Ay!..Anne þuraya güzel bir aðlayan çocuk resmi ne kadar güzel olur.

-Off!.. çok eksik var çook.. Bu eþyalarýn görüntüsünü güzelleþtirecek aksesuarlarýmýz, hemen hemen hiç yok. Halbuki aksesuarlar olmazsa görüntü pek de o kadar güzel olmuyor.

-Ay anne! Çiðdem onlarýn evinde o kadar güzel bir tavus kuþu resmi var ki… Kuyruk kýsmýna gerçek kuyruk yapýþtýrmýþlar, kuþ kýsmýný çizmiþler, ama gördüðünde sahici sanýrsýn.

-Yavaþ yavaþ alýrýz. Þimdi hemen birden söylersek baban dünyada almaz. Onun için biraz zaman geçsin, yavaþ yavaþ alýrýz.
Gönderen: 05.05.2007 - 11:47
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...BÖLÜM7
944 Mesaj -
Uzun zamandýr görmediði çocukluk arkadaþý Hacer ile karþýlaþmýþtý Hatice.

Hacer Ýstanbul’da oturan dayý oðlu ile evlendikten sonra oraya yerleþmiþti. Birkaç yýldýr orda kalýyordu. Ara sýra gelirdi. Memleketine geldiðinde muhakkak Hatice’yi görürdü. Hatice’nin ailesi ev deðiþtirdiklerinden dolayý son geliþinde görüþememiþlerdi. Bu tevafuk çok güzel olmuþtu. Her ikisini de ziyadesiyle memnun etmiþ, iki arkadaþýn hasret gidermesine sebep olmuþtu.

Hacer’in oðlunu gören Hatice çok sevinmiþti. Bir oðlunun olduðundan haberi yoktu. Eve davet etmiþ Hacer’in izin almadýðýný söylemesiyle ev adresini verip ertesi gün buluþmak üzere ayrýlmýþlardý. Bugün can kardeþi Hacer gelecekti. Bunun için Zeynep haným ve Hatice gelecek misafirlerine hazýrlýk yapmaktaydýlar.

-Anne bir görsen ne kadar tatlý bir çocuk. Týpký annesi gibi yüzü tombul, çok güzel siyah saçlarý, kahverengi gözleri var.

-Evet kýzým, çocuklar Allah’ýn evli çiftlere verdiði en güzel nimettir. Allah’ýn rahmeti gereði de bakýmlarý çok güç olmasýna raðmen anne ve babasýnýn kalplerinde oluþan çocuk sevgisinden tüm o zorluklar sevgiyle kolaylaþmaktadýr. Ama ayný zamanda da Allahu Teala Kur’an-ý Kerim’de; “Mallarýnýz ve çocuklarýnýz sizler için fitnedir” diye buyurarak Müslümanlarý uyarmaktadýr. Yani onlar bizim için imtihandýrlar. Çocuklar bizim davamýzý yürütmemize engel olmamalýdýr.

-Çok güzel söyledin anne. Müslümanlara düþen çocuklarýný Ýslami bir terbiye ile büyütüp yetiþtirmektir. Yoksa onlara kapýlýp davayý terk etmek deðildir.

Anne kýzýn bu güzel sohbetini çalýnan zil bozdu. Zili duyar duymaz Hatice koþarak kapýyý açmaya gitti.

-Kim o?

-Benim, Hacer dedi kapýnýn öbür tarafýndaki.

Kapýyý hemen açtý Hatice. Misafirini buyur ettikten sonra geçen günkü karþýlaþmalarý sokakta olduðundan sarýlamamýþlardý, bir güzel sarýldýlar.

Ýkisi de hasret gözyaþlarý döktüler biraz. Az sonra birinin kendilerini izlediðini fark ettiler. Evet Zeynep hanýmdý.

-Hoþ geldin kýzým dedi Zeynep haným.

Hacer hemen onun elini öptü. Zeynep haným da onu öptü. Sarýldýlar.

“Mü’minler kardeþtir” diyor Yüce Allah, gönüller fikirler bir oldu mu sevgi katmerleþiyor. Allah için birbirini sevdi mi insan, o sevgiyi Allah arttýrdýkça arttýrýyor. Hem çocukluk arkadaþýydýlar hem de ayný davaya baþ koymuþlardý. Beraber yaþadýklarý çok güzel anýlar vardý.

Onlar sohbete dalýp hal hatýr sorarlarken kapý tekrar çalýndý. Bu sefer kapýya Zeynep haným baktý. Çünkü iki arkadaþý rahatsýz etmek istemiyordu. Gelenler Sümeyye ve Zehra idiler.

Selam vererek içeri girdiler. Musafahadan sonra oturdular. Hatice kýsaca Hacer’i tanýttý.

-Benim çocukluk arkadaþým. Ýlkokulu beraber okuduk. Kur’an-ý Kerim dersini beraber aldýk. Ýslam davasýna beraber gönül baðladýk. Bir müddet camide beraber ders verdik. Daha sonra evlenip eþinin iþ durumundan dolayý Ýstanbul’a yerleþti. Yaklaþýk bir buçuk yýldýr da görüþmüyoruz.

Bu arada küçük M. Ata da annesiyle beraber gelmiþti.

Hatice onu alýp bir müddet sevdi.

-Siz gelmeden önce anneme M. Ata’dan söz ettim. Biraz çocuklarla ilgili konuþtuk. Çocuklarýn anne babalarý üzerindeki en baþtaki hakký Ýslami bir terbiye ile büyütmektir. Anne ve babalar bu konuda çok hassas ve dikkatli olmalýlar. Çünkü çocuklar bizim geleceðimiz, bizim yarýnlarýmýzdýrlar. Bunun için küçük yaþta onlara Allah sevgisini, Peygamber (SAV)’in sevgisini, Kur’an-ý Kerim’in sevgisini vermek lazým, diye konuþuyorduk annemle, dedi Hatice.

-Biliyor musun bir annenin en büyük görevlerinden biri Allah’ýn kendisine emanet ettiði çocuðu iyi yetiþtirmesidir. Çünkü çocuk belli bir yaþa kadar hep annesiyle beraber kalmak zorundadýr. Bu zorunluluktan dolayý annesinin ona vereceði her þeyi alýr. Çünkü annesine muhtaçtýr. Ayrýca çocuk doðumundan ölümüne kadar hep bir þeyler öðrenir. Süt emen çocuklar bile annesini onun kokusundan tanýr, onu kalp atýþlarýndan bilir. Bunun için ilk örnek alýp taklit ettiði annesidir. Ve çocuklarda karakter, küçük yaþlarda þekillenmeye baþlar. Onun için onlara Ýslami bir kiþilik kazandýrmanýn en güzel yolu: doðar doðmaz onlara bu terbiyenin verilmesidir yoksa ileride geç olabilir, dedi Hacer.
-Ooo, bakýyorum kendini epey geliþtirmiþsin. Çocuk sahibi olduktan sonra mý okumaya baþlayýp bu konuda birikim elde ettin? Yoksa daha önce de birikimin var mýydý? Dedi Hatice.

-Bir Müslüman olarak ayrýca bir davetçi olarak bunlarý bilmemiz lazým. Tabii çocuk sahibi olmadan önce insan fazla önemsemiyor. Ama çocuðun olduðunda iþin önemini anlýyorsun. Ýþte o zaman ya boþ verip kendini de çocuðunu da eþini de yakacaksýn, ya da iþin ciddiyetini anlayýp en iyi þekilde kendini yetiþtirip çocuðuna en iyi Ýslami terbiyeyi vermeye çalýþýrsýn. Hem bizim gibi davetçi kadýnlarýn bu konulara çok dikkat etmesi lazým. Bir tebliðcinin önce kendisinin yaþamasý lazým. Aksi halde yalancý durumuna düþülür. Hem Allahu Teala Kur’an-ý Kerim’de bizi bu konuda uyarýyor: “Yapamadýklarýnýzý neden baþkalarýna söylüyorsunuz?” Bir baþka ayette; “Yazýklar olsun o kimselere ki yapmadýklarýný baþkalarýna yapýn derler.” Bunun için önce yaþamamýz lazým. Yoksa söylediklerimiz riyadan, gösteriþten öteye geçmez.

Bu arada Zeynep haným, Hatice ile beraber misafirlerine ikramda bulundular. Bir yandan ikram edilenler yeniliyor, diðer yandan da sohbete devam ediliyordu. Zeynep haným da iþlerini bitirmiþ, aralarýn katýlmýþtý.

-Ýslam Cemaati sürekli olarak çocuk terbiyesi ve salih amel konusunda bize gerekli hatýrlatma ve tavsiyelerde bulunur. Bizler öncelikle kutsal Ýslam davasýnýn fertleriyiz. Davamýz o kadar kutsal ve yücedir ki ona layýk olabilmek için çok dikkatli olmamýz lazým. Bugün bizler camide Allah’ýn kutsal kitabý olan Kur’an-ý Kerim dersi veriyoruz. Ders verdiklerimizin hepsi çocuk. Tümünün sevgiye ihtiyaçlarý var. Onlara sadece öðretmek deðil, ayný zamanda onlarý eðitmek de en baþlýca görevimiz. Ýnsanlar bir þeyleri bir yerlerde bir þekilde öðrenirler. Ama eðitim, her zaman her yerde verilemez. Bilhassa Ýslami terbiye, küçük yaþlarda verilmeli ki kalbe iþlesin. Kalbe iþlenen bir þeyi sökmek çok zordur. Hazreti Resulullah (as)’ýn; “Çocuklarýnýza yedi yaþýnda namaz kýlmayý öðretin” þeklindeki buyruðu bizim için en büyük yol iþaretidir. Bunu þiar edinerek hem kendi çocuklarýmýzý, hem de camilerde bize emanet edilen çocuklarý bu hadisin ýþýðýnda, eðitim ve öðretime tabi tutmak üzerimize bir haktýr, diyerek sohbete katýldý Sümeyye.

Zehra da arkadaþlarýnýn söylediklerini destekledi:

-Ýnanýn bugün bizler üzerimize düþen teblið vazifesini hakkýyla yapmazsak, Allah’ýn huzuruna ak yüzle çýkamayýz. Ýyiliði emredip kötülükten nehyetmek tüm mü’min erkek ve kadýnlarýn üzerine farzdýr. Bunu böyle bilip bu bilinçle hareket etmeliyiz. Kendimizi Ýslami konularda yetiþtirmeli, bol bol okumalýyýz. Siyeri, fýkhý, tefsiri çokça okumalýyýz ki bu vazifemizi yapabilelim. Çünkü bizler, kendimizden sorumlu olduðumuz kadar ailemizden, akrabalarýmýzdan da sorumluyuz. Allah bizden onlara teblið yapýp yapmadýðýmýzýn hesabýný soracaktýr.

Zeynep haným genç kýzlarý dinliyor ve için için Allah’a hamd ederek Ýslam’a gönül vermiþ böyle genç ve temiz erkek ve kýzlarýn çoðalmasý için dua ediyordu. Bu güzel, temiz insanlarýn yetiþmesine vesile olan muvahhidleri de korumasý için hep niyazda bulunuyordu. Kendi zamanlarý böyle miydi? Kendilerine sadece namaz kýlma, oruç tutma ve örtünme öðretilmiþti. Ýslam’ýn diðer yönlerini Hacý Abdullah ile evlendikten sonra öðrenmiþti. Oysa þimdiki gençler, Ýslam’ý hem yaþýyor hem de öðretiyorlardý. Bu uðurda baþlarýna gelenlere de aldýrýþ etmiyorlardý. Kimisi bu uðurda þehit oluyor, kimisi de zindanlara atýlýyordu.

Buna raðmen gün geçtikçe azimleri artýyor, bu azimle çalýþmalarýný sýklaþtýrýyor, harýl harýl bir þeyler yapmaya gayret ediyorlardý.

Hatice’nin “Anne daldýn” ihtarýyla kendine geldi.

-Sizin sohbetinizi dinliyordum. Bu azminizi gördükçe göðsüm kabarýyor.

Hatice biraz da batýda mücadele veren kardeþlerin durumunu konuþmak için Hacer’e;

-Batýda bilhassa Ýstanbul’daki okullarda devam eden baþörtüsü direniþindeki kardeþlerin durumundan haberin var mý?

-Evet, komþu olduðumuz bazý kardeþler var. Bazen konuþuyoruz. Kendileri Ýslam’ýn farzý olan ve Müslüman kadýnýn en büyük þiarý olan örtüyü kesinlikle çýkarmayacaklarýný, çünkü onu çýkarmakla Allah’ýn emrini çiðnemiþ olacaklarýndan böylesi bir durumun söz konusu olamayacaðýný, Müslüman bir toplumda böylesi bir baskýnýn yaþanmasýnýn utanç verici olduðunu her zaman dile getiriyorlar. Çok kararlý ve azimliler. Onurlu bir mücadele veriyorlar.

-Allah’a hamd olsun ki Ýslami deðerlere sahiplenme her yerde var. Bizler inançlarýmýzla varýz, inancýmýzý kaybettik mi her þeyimizi kaybederiz. Bugün bölgede Ýslami bir uyanýþ ve direniþ olmamýþ olsa idi býrakýn çarþaf giymeyi örtünmemiz bile mümkün olmayacaktý. Siz de bilirsiniz ki mevcut rejim Ýslami yaþantýyý yozlaþtýrmaya çalýþýrken, ona mürted örgüt de eklenince artýk toplumumuz yavaþ yavaþ Ýslam’dan uzaklaþtýrýldý. Namaz kýlan gençlerle alay ediliyor, örtünen kardeþler küçümseniyor, bu þekilde Müslüman halkýmýz sindirilmeye çalýþýlýyor. Hazreti Resulullah (as); “Küfür tek millettir” diyor. Adý, rengi, ismi ne olursa olsun fark etmez. Hedef Ýslam oldu mu düþmanlýkta birbirleriyle yarýþýyorlar. Bugün batýda, örtülerinden dolayý bacýlarýmýzý okullarýna almayanlar bölgede de camilere baskýnlar düzenleyerek Kur’an-ý Kerim derslerine engel olmak için ellerinden geleni yapýyorlar.

Biz, o onurlu baþörtüsü direniþini sürdüren kardeþlerimizle gurur duyuyoruz. Biz ve onlar ayný cephede çarpýþýp ayrý mevzilerde yer tutmuþ askerler gibiyiz. Mü’minler kardeþtir. Bunun aksi asla düþünülemez.

Hacer Hatice’yi onayladý.

-Küfrün her zamanki oyunu Müslümanlarý parçalamak olmuþtur. Çünkü yek vücut olan Müslümanlarý maðlup etmek imkansýzdýr. Onlarý yenmenin tek yolu onlarý parçalamaktýr. Ýþte bunu iyi tespit eden küfür, dünyanýn her yerinde bunu yapmakta ve Müslümanlarý hakimiyeti altýna almaktadýr. Oysa ki vahdet bugün elzemdir. Çünkü Müslümanlar tek ümmettir.

Zehra da:

-Biliyor musunuz! Küfre karþý verilen mücadeleyi kazanmanýn tek yolu daha çok Allah’a dayanýp Ýslam’a sarýlmaktýr. Çünkü, Müslümanlar Ýslam’a sarýldýklarý sürece Allah’ýn yardýmý hep onlarladýr. Þekil deðiþikliði arz etse bile. Bugün, batýda okullarda baþörtüsü direniþini gösteren kardeþlerimiz, eðer davalarýndan en küçük bir ödün verirlerse küfrün baskýsý daha da artacaktýr. Örneðin, mantoyu çýkarýp uzun etekler giymeleri veyahut baþörtülerinin üstüne peruk takmalarý küfrü cesaretlendirmekte, baskýyý daha da artýrmaktadýr.

Oysa inanýyorum ki, Müslümanýn dünyada kaybedeceði bir þeyi yok. Kaybedeceði tek þey ahiretidir. Bunun için Müslüman Ýslam’a ve deðerlerine sarýldýkça þahsiyet kazanacaktýr, diyerek bu güzel sohbete katýldý.

Genç kýzlar bu þekilde sohbete dalmýþlar, Ýslam’ý ve Müslümanlarýn içindeki durumlarýn ve yapýlmasý gerekenler, Müslüman kiþinin üzerine düþen görevlerin neler olduklarý konularýnda tatlý bir sohbetle fikir alýþveriþi yapýyorlardý. Onlar biliyorlardý ki davetçi insanlarýn bir araya geldiklerinde konuþacaklarý öncelikli meseleleri vardýr. O da Ýslam’dýr.

-Ooo! Epey geç olmuþ, benim gitmem lazým. Dedi Hacer.

-Burada kalmak için izin almadýn mý? Diye sordu Hatice.

-Hayýr caným, hem zaten Muhammed Ata’nýn bakýmý için evde olmam daha iyi olur. Biliyorsun geleceðin mücahitlerini yetiþtiriyoruz.dedi Hacer latifeli olarak.

-Ben senin birkaç gün bizde kalacaðýnýn hesabýný yapýyordum. Diyerek üzüntüsünü belirtti Hatice.

-Surat asma bir aya kadar buradayým. Hem sen bize gelirsin, hem de ben gelirim. Þimdilik müsaadenle.

Diðerleri de kalkma zamanlarýnýn geldiðini söyleyip Hacer ile beraber çýkmaya hazýrlandýlar. Hatice, kýzlarýn çarþaflarýný getirip kendilerine verdi. Çarþaflarýný giyip dýþarý çýkarlarken salonda Hatice çýkan arkadaþlarýyla tek tek musafaha yapýp vedalaþtý. Çýkarlarken tekrar selam vererek çýktý genç kýzlar.

Misafirleri gittikten sonra annesiyle beraber etrafý toplayýp bulaþýklarý yýkayan Hatice, bir an namaz kýlýp kýlmadýðýný düþündü. Evet kýlmýþtý, hem de cemaatle kýlmýþlardý. Kendini bildi bileli namazlarý mümkün mertebe hep vaktinde ve cemaatle kýlardý. Çünkü cemaatle kýlýnan namazýn sevabý daha fazlaydý. Bir de misvak kullanýldý mý.. Bu namazý 70 dereceye kadar yükseltiyordu.
Gönderen: 05.05.2007 - 11:50
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...BÖLÜM 8
944 Mesaj -
Bugün yine erkenden ev iþlerine baþlamýþlardý. Hatice ve annesi iþlerini bitirmiþ ev halkýnýn kahvaltý yapýp çýkmasýndan sonra Hatice’nin camiye gitme zamaný gelmiþti.

-Anne ben camiye gidiyorum. Temizliðe yetiþmem lazým. Arkadaþlarý yalnýz býrakmak olmaz, dedi Hatice.

-Tamam kýzým, Allah zihin açýklýðý versin. Allah sizlere ve tüm Müslümanlara yardým etsin, iyiliklerinizi bereketlendirsin, sizleri kem gözlerden ve düþmanlarýn þerrinden muhafaza etsin. Ýþinizi en iyi ve güzel þekilde yapmaya çalýþýn. Yoksa sana hakkýmý helal etmem, diyerek kýzýna hem dua hem de onu teþvik ediyordu.

Çarþafýný giyip annesine selam vererek çýktý Hatice. Evden hep; “Bismillah, tevekkeltu alallah, hasbunallah, ya Rabbi insi ve cinni düþmanlarýn þerrinden sana sýðýnýrým, iþimi bereketlendir” þeklinde dua ederek çýkardý. Bugün yine bu dualarý edip camiye doðru yol aldý.

Camiye vardýðýnda Zehra ve Sümeyye gelmiþlerdi. Hep beraber ders verdikleri yerin temizliðini yapmaya baþladýlar. Nihayet temizlik bitmiþti. Bu arada kýz öðrenciler de yavaþ yavaþ geliyorlardý. Kýzlar öðleden önce, erkekler ise öðleden sonra ders alýyorlardý.

Öðrencilerin tümünün gelip gelmediðini kontrol ederlerken birkaç öðrencinin gelmediðini fark etmiþlerdi. Onlarý sordu Sümeyye:

-Arkadaþlar! Perihan, Rumeysa ve Selma arkadaþlarýmýz gelmemiþler. Niçin gelmediklerini bileniniz var mý?

Öðrencilerden biri; “Hocam, Selma hastaydý, onun için gelmedi” dedi. Bir baþka öðrenci de; “Hocam, Perihan’ýn annesi artýk onu göndermiyor” dedi. Diðer öðrencinin ise niçin gelmediðini kimse bilmiyordu.

Hemen hemen tüm öðrencilerin ailelerini ziyaret ettikleri için evlerini biliyorlardý. Verilen cevaplar üzerine Hatice; “Ýnþallah dersten hemen sonra hastamýzý ziyaret ederiz. Daha sonra diðer iki öðrencimizin ailelerini ziyarete gideriz” deyip diðerleriyle anlaþtý. Bu konuda daha önceleri kendilerine öyle yapmalarý gerektiði konusunda çok nasihat edilmiþti.

Bunu da aralarýnda kararlaþtýrdýktan sonra öðrencilere ders vermeye baþladýlar. Zehra ders verdiði küçük öðrencisinin biraz üzgün olduðunu görünce ona;

-Hayrola caným, neden üzgünsün? Bir sorunun mu var, hocana söylemek ister misin? Diye sordu.

Küçük Þeyma aðlamaklý bir þekilde:

-Ben dünkü dersimi iyi okuyamadým. Nesibe de benimle alay etti, deyince:

-Ah güzelim, üzüldüðün bu mu? Bir þey olmaz. Bakma ona, sen çok çalýþkan bir öðrencisin. Bak seninle bir anlaþma yapalým. Þimdi ben sana ders vereyim. Daha sonra sen bunu defalarca oku. Sonra gel benim yanýmda yine oku. Daha sonra eve gittiðinde defalarca yine oku. Bak göreceksin çok iyi öðreneceksin. Buradakilerin hepsinden daha iyi öðreneceksin, deyince küçük Þeyma:

-Tamam hocam deyip neþe içinde hocasýnýn yanýndan ayrýldý.

Onlar sadece öðretmen deðil, ayný zamanda birer eðitimciydiler de. Eðitimsiz öðretim, yapraksýz meyvesiz aðaca benzer. Bunu iyi anlamýþlardý. Bu nedenle öðrencilerinin sadece öðrenimleriyle deðil, sorunlarýyla da ilgilenerek onlarý eðitiyorlardý. Çünkü Allah Resulü ümmetine bunu öðretmiþti.

Ders bitmiþ, sýra günün sohbetine gelmiþti.

Öðrencilerin hepsi merak içinde acaba Hazreti Adem’e ne oldu diye düþünüyorlardý. Bunun için bir an önce hocalarý Hatice’nin anlatmasýný bekliyorlardý. Tam sessizlik olduktan sonra Hatice besmele, kýsa süre, Allah’a hamd, resulüne ve ehline, ashabýna tüm müminlere selat ve selam getirdikten sonra kaldýðý yerden baþladý anlatmaya:

Hazreti Adem (as) ile annemiz Havva yasak meyveden yiyince Allah onlara “Size o aðaçtan yemeyin demedim mi? Þeytan sizin düþmanýnýzdýr. Sizi kandýrmak istiyor demedim mi? Haydi siz de inin oradan! Belli bir süreye kadar dünyaya inin, kiminiz kiminize düþman olarak” diye buyurdu. Ve onlar cennetten çýkarýp dünyaya gönderdi. Dünyaya geldikten sonra Hazreti Adem Allah’a yalvararak tövbe etti.

Allah da onlarý baðýþladý. Hazreti Adem’e Peygamberlik verdi. Hazreti Adem ilk peygamber oldu. Böylece dünyaya yerleþtiler ve çocuklarý oldu.

Bu gün de bu kadar, biraz da bu gün namaz nasýl kýlýnýr bilmeyen arkadaþlarýnýza onu öðreteceðiz. Diyerek namazýn kýlýnýþ þeklini, içinde okunan sureler, rükuda, secdede neler söylendiðini detaylý olarak anlatmaya baþladý Hatice. Bu esnada dýþardan bazý gürüldü sesleri gelmeye baþlamýþtý. Bir öðrenci ne olduðunu öðrenmek için dýþarý çýktý. Çýkmasýyla geri gelmesi bir oldu. Nefes nefese kalmýþtý. Yüksek bir sesle; “Hocam polis camiyi bastý!” dedi.



Dalgýn dalgýn yürüyordu delikanlý. Kendi kendine mýrýldanýyor, arada sýrada “hayýr” der gibi baþýný sallýyordu. Belli ki çok üzüldüðü bir durumla karþýlaþmýþtý. Ya da çok farklý hayallere dalmýþtý. Orta boylu, sarýya çalan saçlarý, yeþil gözleriyle yakýþýklý bir gençti. Her zamanki gibi elinde yine uzun tespihi vardý. Hiç ayýrmazdý yanýndan. Sürekli beraberinde taþýr, fýrsat buldukça zikirlerini bununla çekerdi. Dalgýn dalgýn yürürken aðzý yine oynuyordu. Acaba yine zikirle mi uðraþýyor dedirten bir hali vardý. Ama bu seferki dalgýnlýðý pek de zikre benzemiyordu.

Bugün yine babasýyla tartýþmýþ çok aðýr laflar iþitmiþti. Neden böyle yapýyordu acaba? Onu bu kadar etkileyen neydi? Deðer yargýlarý nedeniyle bu kadar deðiþmiþti. Ýnsanlar bu kadar basit mi kandýrýlýyorlardý? “Evet evet, eðer insanlar bu kadar basit oyunlara gelip kandýrýlmasalardý bu yaþanan acý olaylar yaþanmayacaktý.” Dedi kendi kendine. Birden Kur’an-ý Kerim’den bir ayet takýldý kafasýna: “Muhakkak ki biz emaneti göklere, yere ve daðlara arz ettik de onu yüklenmekten çekindiler. Ondan korktular, insan ise onu yükleniverdi. Doðrusu o çok zalim ve cahildir.” Allah ne kadar da doðru söylemiþ diye düþündü. Çünkü teklifle beraber hesap vardý. Cennet ya da cehennem… Madem kabul ettik, neden þimdi görevlerimizi yapmýyoruz? Neden insan zoru gördüðünde kaçýyor? Ölümle her an karþý karþýya olduðu halde onu çok uzak görüyor. Yarýn yaþayacaðýna dair elinde bir garantisi olmadýðý halde yarýn için didinip çalýþýyorken, kesin öleceðini bildiði halde ölüm sonrasýný düþünmüyor. Allah ne kadar da güzel söylemiþ: “Þeytan sizi Allah’a güvendirip bununla kandýrmasýn.” Ne yazýk ki bu ilahi uyarýya raðmen Þeytan, bir çok insaný bu yolla kandýrýp saptýrýyor.

Hasan bunlarý düþünüyor ve dalgýnlýðýndan yaptýðý el veya baþ hareketlerinden dolayý gelip geçen onu deli zannediyordu. Kimileri içten içe onun için üzülüyordu.

Bu düþünceler içinde ne kadar yürüdü o da bilmiyordu. Babasýyla yaptýðý tartýþma defalarca gözlerinin önüne geliyordu.

“Oðlum býrak bu yolu, din sana mý kalmýþ? Þeyhler var, imamlar var. Onlar ne yapýlacaksa yaparlar. Eðer bugün onlar bir þey yapmýyorlarsa senin gibileri ne yapacak?”

-Neden yapamayalým, hepimiz Müslümanýz, bu din belirli bir kesime inmedi ki, hepimizin dinidir. Hepimiz Ýslam’ý teblið etmekle yükümlüyüz. Bunun için her Müslüman üzerine düþeni yapmak zorundadýr.

-Yap, sana yapma diyen mi var? Namazýný kýl, orucunu tut, sana bunlarý yapma diyen mi var? Ama sen ne yapýyorsun, camiye gidip ders veriyorsun. Sana mý kalmýþ el alemin çocuðuna ders vermek?

-Niye, kötü bir þey mi yapýyorum? Kitabýmýz olan Kur’an-ý Kerim’i öðretiyorum. Her Müslümanýn yapmasý gerekeni yapýyorum. Kahvehaneye gitmekten daha iyi deðil mi?

-Hayýr daha iyi deðil!

-Ne demek daha iyi deðil, bunu nasýl söylersin? Serseri olmam camiye gitmemden daha mý iyi diyorsun? Biz Allah’a, Resulüne, kitaplarýna inanmýþ insanlar deðil miyiz? “Muhammedunresulullah” diyoruz. Madem bunu söylüyoruz, onu takip etmek zorundayýz. Yoksa imanýmýzýn ne anlamý kalýr? “En hayýrlýnýz Kur’an’ý öðrenen ve öðreteninizdir.” Diyor Hazreti Peygamber (SAV). Onun emri her þeyin üstünde olmalýdýr, yoksa hakkýyla inanmýþ olmayýz.

Siz yalnýz mý Müslümansýnýz? Neden sizden baþka kimse camiye gidip ders vermiyor, Müslümanlýk size mi kalmýþ, yoksa sizden baþka Müslüman mý yok?

-Hayýr, yalnýz biz Müslüman deðiliz. Böyle bir þey söylemekten Allah’a sýðýnýrýz.

Tüm insanlar ayný iþi mi yapýyor? Senin iþini yapmayan diðer insanlar sence insan deðil mi? Ya da sen onlara göre insan deðil misin?

Hepimiz Müslümanýz, ama hepimiz ayný iþi yapacaðýz diye bir kaide yok. Ýslam çok geniþtir. Herkes bir tarafýna tutunmuþ. Biz her þeyimizle Ýslam’a hizmet etmeyi ve Rabbimizin rýzasýný kazanmayý istiyoruz. Bizim bulunduðumuz yerde olmayanlarýn bize yanlýþ bakmalarý onlarýn sorunudur, bizim sorunumuz deðil. Bizim hiç kimseyle bir alýp veremediðimiz yok. Biz camide Kur’an-ý Kerim dersi veriyoruz. Etrafýmýzdaki insanlara iyiliði emredip onlarý kötülükten men etmeye çalýþýyoruz. Ýslami deðerleri korumaya çalýþýyoruz.

-Oðlum seni öldürecekler ya da yakalanacaksýn, gençliðin cezaevinde geçecek, belki de cezaevlerinde sürüneceksin. … adlý örgüt sizin çalýþmalarýnýzý kabullenmiyor. Þimdiye kadar sizden kaç kiþi öldürdüler. Sizi yok etmek için ellerinden geleni yapýyorlar. Onlar yetmiyormuþ gibi þimdi de devletin polisi habire size baský yapýyor. Duyuyoruz, her gün birkaç camiyi basýp ders veren gençleri yakalýyorlar, onlara iþkence yapýyorlar, cezaevine týkýyorlar. Bu yol tehlikeli, kendini yakacaksýn. Kendine acýmýyorsan bize acý, senin yüzünden ya … adlý örgüt bize bir zarar verecek ya da devlet. Bunun da sorumlusu sensin.

-Ölüm Allah’ýn emridir. “Her nefis ölümü tadacaktýr, saðlam kalelerde de olsanýz ölüm sizi yakalayacaktýr” diyor Allah. Ölümden kurtuluþ yok. Önemli olan ölmek deðil, insanýn nasýl öldüðüdür. Tüm deðer yargýlarýný, þerefini, namusunu, haysiyetini en önemlisi dinini kaybederek ölmek var. Tam aksine hepsini korumak için de ölmek var. Ýnsan olan ikinci ölümü tercih eder. Bunun ötesinde ahiret var. Dünya hayatýnýn hesabýnýn görüleceði, cennet ve cehennemin ve Allah’ýn rýzasýnýn olduðu yer var. Madem bunlar var, o zaman oraya bir hazýrlýk gerekmiyor mu?

Allah’a yemin ederim ki eðer bu isimlerini verdiðin mürtet örgüte ve sair zalim güçlere teslim olursak bizi dinimizden ve imanýmýzdan ederler. Ýþte o zaman hem dünyada hem de ahirette zelil oluruz.

-Oðlum onlar güçlüler, görmüyor musun? Her gün birilerini öldürüyorlar. Senin gibi toylar ne yapabilir? Resmi güçler de; camilerde ders vermenize müsaade etmiyor ve zaman zaman zor kullanarak sizi camiden çýkarýyorlar. Baþýmýzý belaya sokacaksýn. Kendin için korkmuyorsan bari bizi düþün.

-Bir Müslümanýn Allah’tan baþka kimseden korkusunun olmamasý lazým. Onlar da bizim gibi insan ve ölümlü. Onlar bu toplumu Ýslam’dan uzaklaþtýrmak için çalýþýyorlarken bizim oturmamýz yakýþýk alýr mý? Hazreti Resulullah (as)’ýn hayatýndaki mücadele hepimizin malumudur. Sahabelerin çektikleri… Allah; “Ýmanýnýzý deneyip sýnamadan cennete gireceðinizi mi sanýyorsunuz?” diye buyuruyor. Ýman kalbe girdi mi muhakkak imtihan edilir. Hakiki iman ile suni iman arasýndaki fark bu þekilde ortaya çýkar. Bugün benim için en önemli hizmet Kur’an-ý Kerim dersi vermektir. Ben bunu en iyi þekilde yapmaya çalýþacaðým.

-Dini getirmek size mi kaldý? Size ne el alemin çocuklarýndan kim ne yapýyorsa yapsýn. Aramýza yeni adetler mi getiriyorsunuz? Siz de herkes gibi davranýn. Býrak bu yolu, vazgeç bu sevdadan. Kur’an-ý Kerim dersi veriyormuþ, adama bak! Camide ders vereceðine okulunu oku.

Hasan içi burkularak cevap vermeye çalýþýyordu:

-Görmüyor musun, toplumumuz gün geçtikçe Ýslam’dan uzaklaþýyor. Gavurlarýn adetleri her geçen gün aramýzda yayýlýyor. Kumar oynanýyor, içki içiliyor, zina baþýný almýþ gidiyor. Kýzlarýmýz haya, ar nedir bilmez olmuþ. Mahrem namahrem takmaz olmuþ. Her geçen gün çýplaklýk artýyor. Kimse bunlara ses çýkarmýyor. Bizim camide ders verip insanlara Ýslam’ý anlatýp onlara iyiliði emretmemiz mi insanlarýn gözüne batýyor? Mürtet örgüt milletin kýzlarýný daðlara çýkarýp namusu ayaklar altýna aldý. Resmi otorite kýzlarýmýzý soyup buna modernleþme deyip namusu kaldýrdý. Kimsenin umurunda deðil. Niçin bunlara suskun kalýyorsunuz da ben ve benim gibi hiç kimseye zararý olmayanlara saldýrýyorsunuz?

-Ya dediðimi yapar bu iþten vazgeçersin ya da evimi terk edersin. Senin yüzünden baþýmý belaya sokamam. Hemen þimdi kararýný vermelisin.

-Ben kararýmý bu yola baþ koyduðumda verdim. Allah dini için canýmdan geçmiþim, sizden mi geçmeyeceðim? Allah’ýn üzerimdeki hakký seninkinden daha fazladýr. Ben yolumdan dönmem. Eðer gitmemi istiyorsan giderim.

Sonunda olan olmuþ babasý onu kovmuþ, o da Allah’a ve Resulüne hicreti tercih ederek evini terk etmiþti. Ne kadar dolaþtý o da bilmiyordu. Saatlerce kendinde olmadan topluma acýma duygularý içinde, dalgýn dalgýn yürüdü. Birden kendine geldi, mezarlýðýn içindeydi. Niçin gelmiþti, ne zaman gelmiþti, bir an düþünüp hatýrlamaya çalýþtý. Etrafýna baktý, mezarlara baktý. Tek tek önündeki mezarlarýn isimlerini okudu. Refik DT. ÖT. .. Mehmet DT. ÖT. .. Hýzni DT. ÖT. .. Baþýný elleri arasýna alýp buraya niçin geldiðini hatýrlamaya çalýþtý. Nafile, bir türlü hatýrlayamýyordu. Peki ama niçin gelmiþti? Bir la havle çekti, tekrar çekti, þeytandan Allah’a sýðýndý. Yok yok yok.. Hatýrlayamadý. Yürümeye baþladý. Tek tek mezarlarý geçiyor ve isimlerini okuyordu. Birden tanýdýk bir isim gördü. “Evet, ah kafam ne de akýlsýzým. Babam kafamda akýl býrakmadý ki” diye mýrýldandý. Her sýkýldýðýnda bu mezarlýða gelir burada yatan þehitlerle bilhassa can dostu … ile söyleþir içini dökerdi. Bugün yine öyle olmuþtu. O dalgýnlýkla ayaklarý onu buraya getirmiþti. Tek tek þehitleri ziyaret edip fatiha okuyup dua etti. En son can dostunun yanýna gelip selam verdi. Fatiha okudu, baþ ucuna oturup; “Yine seni sýkmaya geldim. Bu davanýn hak olduðunun canlý þahidisin sen. Kanýnla bunu kanýtladýn. Seninle konuþmayacaðým da kiminle konuþacaðým. Bu arada sana bir haberim var. Bugün hicret ettim. Yanlýþ duymadýn, hicret. Benim için dua et. Artýk sýk sýk seni rahatsýz ederim. Biliyor musun, geldiðimde birkaç mezar taþý okudum. Üzerlerinde DT. ÖT. Yazýlýydý. Demek insanlar ancak bir çizgi kadar yaþayabiliyorlar. Buna raðmen ibret alýnmýyor. Ýnsanlar bu mezarlara gelmiyorlar mý? Þayet geliyorlarsa ibret almýyorlar mý? Almýyorlar, þayet alsalardý Ýslam bugün bu halde olmazdý. Dünyanýn cazibesine dalýnmýþ, sanki ölmeyecekler, ölüm onlara yetiþmeyecek. Bizi ölümlü kendilerini ölümsüz sanýyorlar. Bize; “Camiye gitmeyin sizi öldürür ya da yakalarlar” diyorlar. Güzel arkadaþým, kalk da Rabbinin katýnda gördüðün güzellikleri anlat. Allah yolunda öldürülmenin güzelliðini anlasýn herkes. Ölümsüzlüðün ölümde olduðunu bilsinler, öðrensinler ki yaþamak için ölmek, ölmek için de yaþamak gerektiðini anlasýnlar.” Dedi.

Arkadaþýyla hem dertleþiyor, hem de yaþadýklarý güzel anýlarý anlatarak bazen gülüyor, bazen de hüzünleniyordu.

Onlar bizim anlayamayacaðýmýz bir iletiþim içindeydiler. Þehit arkadaþý da onunla konuþuyordu. Çünkü Hasan’ýn anlattýklarýnýn yönünün deðiþmesi bunu gösteriyordu. Evet konuþup sohbet ediyordu her iki arkadaþ. Belki de þehit arkadaþý Hasan’a bulunduðu yerin güzelliklerini de anlatýyor ve güzel mekanýndan haber veriyordu. Sonra aniden kendine geldi Hasan. Belli ki arkadaþý iletiþimi kesmiþti. Ama niçin? Hiç böyle yapmazdý. Hasan “Ben kalkýyorum demedikçe” diyalogu kesmezdi. Muhakkak önemli bir þey olmalýydý. Ne olabilirdi acaba, bir müddet düþündü, düþündü. Aniden saatine baktý. “Subhanallah, camide ders verme zamanýna az kamýþ. Hemen gitmezsem yetiþemem. Demek beni alýkoymamak için kesti. Allah razý olsun” diyerek ayaða kalktý. Bir avuç toprak alarak; “Biliyorum çok misafirperverdin. Bu huyunu bildiðim için bir avuç topraðý ikramýn olarak alýyorum. Yanýndakilere selamýmý söyle. Bana dua edin, sizin yanýnýza geleyim.” Diyerek yavaþ yavaþ uzaklaþmaya baþladý. Bir ara durdu. Geriye dönüp “inþallah kýsa bir süre sonra buluþuruz. O zaman uzun uzun konuþuruz.” Dedi gülümseyerek. Hýzlý adýmlarla camiye doðru yöneldi. Babasý ile yaþadýðý acý olaydan sonra mezarlýk ziyareti ona iyi gelmiþti. Rahatlamýþ bir vaziyette camiye vardý.
Gönderen: 05.05.2007 - 11:54
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...BÖLÜM 9
944 Mesaj -
Selamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu , diyerek selam verdi arkadaþlarýna Hasan.

Selamýný misliyle karþýladý Hamdullah ve Hüseyin. Öðrenciler daha gelmemiþlerdi. Hamdullah ve Hüseyin erken gelmiþ camiyi temizlemiþ ve oturup sohbet ediyorlardý. Her gün bu saatte tüm iþlerini býrakýp camiye ders vermeye gelirlerdi. Hamdullah lise, Hasan üniversite öðrencisi olup hem okul okuyorlar, hem de cemide ders veriyorlardý. Hüseyin’in ise babasýyla beraber iþlettikleri manifaturacý dükkanlarý vardý. Hüseyin evli ve üç çocuk babasýydý. Babasý Hacý Abdullah ile ayný evde oturuyordu. Askere gitmeden evvel evlenmiþ ve askerde iken ilk çocuðu Selman doðmuþtu. Ýki yýl sonra ikincisi ve kaç ay önce de üçüncüsü doðmuþtu. Her iki genç arkadaþýyla camide ders vermeye katýlýr ve “dünyada sevdiðim en güzel iþtir” derdi. Hasan’ýn dalgýnlýðý dikkatlerinden kaçmamýþtý. Abdest almaya giden Hasan’ýn dönmesini beklediler. Abdest alýp gelen Hasan iki rekat namaz kýlmak için kýbleye yönelip tekbir aldý. Uzun bir kýyamdan sonra rüku ve secdeler de uzundu. Belli ki Rabbi ile söyleþiye dalmýþtý. Namazýný bitirip dua için ellerini kaldýrdýðýnda… Belki de yeni imtihaný için Allah’tan yardým istiyordu. Namazýný ve duasýný bitirip arkadaþlarýnýn yanýna geldi.

-Nasýlsýn Hasan, durumun iyidir inþallah, diye sordu Hüseyin.

-Hamd olsun abi iyiyim. Hiç bu kadar iyi olmamýþtým.

-Hayrola keyifsiz gibisin, bir þey mi var? Anlatmak ister misin? Diye sordu Hamdullah.

-Evet anlatmak isterim. Hayatýmýn en önemli olaylarýndan birini yaþadým. Bunun için bir taraftan sevinçliyim, bir taraftan da üzgünüm.

-Hayra yorumlayalým ki hayýrlý olsun. Dedi Hüseyin.

-Ýnþallah benim için hayýrlýdýr. Bugün babamla yine tartýþtýk. Bir türlü anlamýyor, ya da anlamak istemiyor. Ýlla ki camiye gidip ders vermeyeceksin diyor. Bu konuda sabah tartýþtýk, ben her þeye raðmen camiye gidip ders vereceðimi söyleyince beni evden kovdu. Yani anlayacaðýnýz bugün benim hicretimin ilk günü.

Bunu duyunca iki arkadaþý ayaða kalkýp tebrik amaçlý onu kucaklayýp yeni imtihanýnda baþarýlý olmasý için dua ettiler.

-Hicret, insan hayatýnýn dönüm noktalarýndan birisidir. Ortama ve þartlara göre deðiþiklik arz edebilir, ama hicretin ruhunda ayrýlýk, terk etme ve neticede kavuþma vardýr. Bir þeyleri terk eder ayrýlýrsýn, ama baþka bir þeye kavuþursun. Bu anlamda aileni terk etmen senin için bir hicrettir. Çünkü o terk ediþ nefsi deðil, Ýslam davasý amaçlýdýr. Bu anlamda hicretin belki deðiþik olmuþtur, ama özünde ayrýlýk ve birliktelik vardýr. Diyerek arkadaþýna destek olmaya çalýþtý Hüseyin.

Üç arkadaþ öðrencilerini beklerken bu yeni geliþme üzerine sohbete dalmýþlardý.

Hamdullah:

-Çok garip bir þey dedi. Evet o kadar garip ki yaþadýklarýmýzý inanýn ben bile bazen anlayamýyorum. Asr-ý Saadette sahabelere baský yapan aileler müþriktiler, ayrý dinden olduklarýndan haliyle karþý çýkýyor, Müslüman olan çocuklarýný dinlerinden döndürmek için baský yapýyorlardý. Onlarý anlamak o kadar zor deðil, ama bu günü anlamak çok zor. Bizim ailelerimiz Müslüman, namaz kýlýp oruç tutuyorlar, Ýslam’ýn emirlerine uyuyorlar. Buna raðmen bize uyguladýklarý baskýyý anlayamýyorum. Bir Müslüman kafirlerden korktuðu için dininden taviz veremez. Biz camide Kur’an-ý Kerim dersi verdiðimiz için bize baský uygulanmasý kadar bence garip bir þey yok.

Hüseyin:

-Allah Resulü (SAV); “Din garip geldi, garip gidecek, müjdeler olsun o gariplere!” diyor. Evet bugün din garipleþmiþ, kumar oynamak, içki içmek, faiz yemek, fakir fukaranýn malýný gasp etmek, zina etmek, yalan söylemek serbest olduðu halde ve bunlarý yapanlar kýnanmadýðý halde, sýrf Allah rýzasý için Ýslami bir çalýþma içine giren, sadece “içinizde iyiliði emredip kötülükten men eden bir cemaat bulunsun” þeklindeki Allah’ýn açýk emrine uyarak toplumu ýslah etmeye çalýþan ve Kur’an-ý Kerim dersi veren insanlar kýnanýyor ve yaptýklarý yasaklanýyor. Hem de Müslüman bir toplumda oluyor bütün bunlar. Dedi.

Hasan yumuþak, sakin ve düþük bir ses tonuyla:

-Eðer nimetin deðeri anlaþýlmazsa ve o nimete þükredilmezse, Allah o nimeti alýr. Bugün bu nimetin deðeri bilinmiyor. Bu güzel insanlar horlanýp dýþlanýyor. Þayet bir gün Allah bu nimeti bu toplumun içinden alýrsa o zaman çok geç olacak. Bugün bize baský yapanlarýn mezarlarý baþýnda Kur’an-ý Kerim okuyacak çocuklarý olmadýðýnda onlar için hayýrlar yapan, üzerlerine fatiha okuyan çocuklarý olmadýðýnda iþ iþten geçmiþ olacak. Umarým Allah bu nimeti bu toplumun içinden almaz. Hasetçiler nimete haset edecekler ve onun yok olmasýný isterler. Bunun için resmi otorite bugün camilere yoðun baský yapýp Kur’an-ý Kerim derslerini yasaklýyor. Kur’an-ý Kerim’le büyüyen binlerce insan bu zulme bir gün mutlaka dur diyecek. Bunu bildikleri için insanlarý iþkenceden geçirip cezaevine atýyorlar. Camilere baskýn yapýp çocuklarý daðýtýyorlar. Nasýl ki mürted örgüt, Ýslam’ýn ayak seslerini duyduðunda saltanatýnýn yok olacaðýný anladý. Ýþte o zaman Müslümanlarý þehit etme yoluna gitti. Küfrün hedefi hep Ýslam olmuþtur. Bu böyle gelmiþ, böyle gidecek, dedi.

Onlar sohbet ederlerken öðrencileri de gelmeye baþlamýþlardý. Sadece erkek öðrencilere ders veriyorlardý. Kýzlar bayan hocalardan ders alýyorlardý. Ders vermeye baþladý, üç arkadaþ. Tek tek öðrencilerle ilgileniyor, aldýklarý dersi anlamalarý için defalarca tekrarlýyorlardý. Dersten sonra hicreti anlattý, Hasan. Mekke’den Medine’ye hicreti… Anlatýrken gözleri doldu. Çünkü muhacirleri daha iyi anlýyordu bugün. Hicret… Ayrýlýk… Anneden, babadan, yardan ve serden geçerek o güzel Resul (SAV)’e kavuþmak…
Bir minibüsle gelmiþti polisler. Üç kiþi içeri girmiþ, ikisi dýþarýda kalmýþtý. Cami avlusundaydýlar. Biri sol tarafta bulunan tuvalet bölümüne yöneldi. Tuvaletlere gitmeden önce tuvaletçi kulübesine baktý. Kimse yoktu. Kulübedeki tuvalet parasý alan yaþlý adam yoktu bugün. Ýyi ki de gelmemiþti. Yoksa aðýr bir sorgulamadan geçirilirdi. Tuvaletlerin bulunduðu bölüme girdi iri yarý, esmer, 1.80 boylarýnda, çam yarmasý gibi cüsseli polis. Kývýrcýk saçlarý, büyük bir burnu vardý. Konuþurken aðzýný fazla oynattýðýndan tükürük saçardý. Elindeki otomatik tabancayý bir eline alýp öteki eliyle tek tek kapýlarý açýyor, kimsenin olup olmadýðýný kontrol ediyordu. Kapýlardan birisinin açýlmadýðýný görünce; “Kim var içerde?” diye baðýrdý. Ýçerdeki ses etmeyince; “Ben polisim, hemen çýk seni bekliyorum.” Deyip silahý iki eliyle tutarak savunma pozisyonuna girdi. Her an saldýrýya uðrayacakmýþ gibi bir vaziyet içine girip beklemeye baþladý. Kýsa bir süre sonra tuvaletten yaþlý bir adam çýktý. Yaþlýlýktan beli bükülmüþ, elleri kollarý ve bacaklarý da zayýfladýðýndan zar zor yürüyordu. Polisi görünce; “Ne istiyorsun, neden kapýmý çalýp bana çýk dedin. Girecek baþka tuvalet bulamadýn mý?” deyince polis; “Ben polisim amca, terörist arýyorum terörist” dedi. Bunu duyan yaþlý adam “Terörün camide ne iþi var?” deyip söylene söylene tuvaletlerin bulunduðu bölümden çýktý. Abdest almak için camiye girdi. Þadýrvan, caminin içinde bulunuyordu. Fazla büyük deðildi camii. Mahalle sakinlerini aðýrlayacak kadar vardý. Taþtan yapýlmýþ bir tane de minaresi vardý. Hani þu özel kesilmiþ sarý taþlardan. Tarihi olmasa da öyle sayýlýrdý. Keresteden yapýlmýþ bir minber ve imamýn vaaz için üzerine çýktýðý bir bölme de vardý. Ýkinci katý da vardý. Tabii geniþ balkonlar þeklinde yapýlmýþtý. Caminin her iki yanýndan gidiliyordu bu ikinci kata. Özel bir de bölme vardý. Kýþýn orada namaz kýlýyordu cemaat. Çünkü orasý daha sýcaktý.

Halýlarý henüz yeni alýnmýþtý. Seccade þeklinde birbirine yapýþýk uzun tüylü olanlardandý. Camiye gelen ahaliden ve zenginlerden toplanmýþtý halýlarýn parasý. Küçük avlusunun sað tarafýnda bir oda vardý. O oda Kur’an-ý Kerim dersi okuyan kýz öðrencilerine tahsis edilmiþti. Küçüktü, ama olsun, hiç yoktan iyiydi. Küçük olduðundan kýþýn sýcaktý. Yazlarý ise camide okuyorlardý. Çünkü, çok sýcak olduðundan öðrencilerin sýkýlmasýna neden oluyordu. Mevsim kýþ olduðundan öðrenciler bu odadaydýlar. Tuvalet bölümüne bakan iri cüsseli polis bahçeye gelerek amirine; “Kimse yok amirim, temiz.” Deyip amirinden gelecek ikinci emri beklemek üzere kenara çekildi. Arkadaþlarý arasýnda cellat olarak tanýmlanan komiser kýsa boylu, göbekli, baþýnýn tepesi kel, býyýklarýnýn uçlarý yandan uzun, sarýþýn, mavi gözlü, sanki içki içmiþ gibi her zaman gözleri kýrmýzý, uzun burunlu, kalýn dudaklý biriydi. Sað elinde bir telsiz vardý. Sýrtýnda bir deri mont vardý. Ayaðýnda ise asker potinlerini andýrýr bir bot giymiþti. Rapor veren polise; “Tamam bekle” diye sert bir ses tonuyla emir verip üçüncü polisin camiden çýkmasýný beklediler. Camiyi didik didik arayýp orada namaz kýlanlarýn kimliklerini kontrol ettikten sonra dýþarý çýktý diðer polis. Amirinin yanýna gelip; “Kimse yok amirim temiz” deyip kenara çekildi.

Hatice ve arkadaþlarý hiçbir þey olmamýþ gibi öðrencileriyle ilgilenmeye devam ediyorlardý. Hatice namazýn nasýl kýlýnacaðýný bilmeyen öðrencilere bizzat kendisi pratikte göstermek için kalkmýþ, namaz kýlar gibi hareketlerini yapýyor, daha sonra her hareketin adýný söyleyerek öðrencilere öðretmeye çalýþýyordu. Bir öðrenci kalkmýþ namaz hareketlerini yapýyorken aniden içeri iri yapýlý polis girdi. Polisin girdiðini gören bazý küçük yaþtaki öðrenciler çýðlýk atmaya baþladýlar. Diðer bazýlarý da polis! Polis! diye baðýrmaya baþlamýþtý. Çocuklara göre o kadar
iri yarýydý ki çocuklarýn çoðu onu canavar sanmýþ ve belki de o yüzden baðýrmýþlardý. Onun girmesiyle komiser ve diðer polis de içeri girdi. Ayakkabýlarla girdiklerini gören Hatice:

-Kimsiniz, ne istiyorsunuz? Hem ayrýca siz evlerinize ayakkabýlarla mý giriyorsunuz? Biz burada namaz kýlýyoruz. Dedi.

Komiser öfke ile ve sert bir ses tonu ile konuþtu:

-Bu gevezelik yapan da kim? Gel bakalým buraya, siz çocuklar! Hemen dýþarý, hiç kimse kalmasýn.

Komiserin azarlayýcý ve sert sözlerine raðmen öðrenciler yerlerinden kýpýrdamamýþtý.

-Hey! Size söylüyorum, çabuk dýþarý, diye daha yüksek bir sesle baðýrdý. Öðrenciler hocalarýna bakýp onlardan gelen izni bekliyorlardý.

-Kimsiniz, ne istiyorsunuz, hem ne hakla öðrencileri dýþarý çýkarýyorsunuz? Deyince Komiser:

-Kim miyiz? Biz kanunuz, devletiz, azrailiz, bizden hesap mý soruyorsun? Alýrým ayaklarýmýn altýna seni. Çýkýn çabuk! Yoksa hepinizi karakola götürürüm. O zaman aklýnýz baþýnýza gelir. Coplarý tattýðýmýz zaman dünyanýn kaç bucak olduðunu anlarsýnýz.

Komiserin yanýnda bulunan küçük bir öðrencinin; “Bizden ne istiyorsunuz, biz Kur’an-ý Kerim okuyoruz, çýkmayacaðýz” sözünü duyan komiser öfkeyle çocuða öyle bir þamar patlattý ki çocuk tokatla yere kapaklandý. Bununla beraber burnu ve aðzý da kanadý.

-Pi..! çocuk mocuk demem hepinizi burada dayaktan geçiririm. Çýkýn çabuk! Diye tekrar baðýrdý komiser.

Hemen küçük öðrencinin yanýna koþan Hatice, bir yandan kýzcaðýzýn kanýný ve gözyaþlarýný siliyor, bir yandan da;

-Sende acýma yok mu, parmak kadar çocuða vurulur mu, Allah’tan korkmadýn mý?

“Çýkarýn þunlarý, çabuk olun!” diye diðer iki polise emir verdi komiser. Bu emir üzerine polisler ayakkabýlarla halýlara basýp küçücük çocuklarýn kollarýndan tutarak çýkarmaya baþladýlar. Çýkmak istemeyenleri de dövüyor ve zorla çýkarýyorlardý.

-Býrakýn! Ne yapýyorsunuz? Siz Müslüman deðil misiniz? Burada Kur’an-ý Kerim okunuyor. Buraya kirli ayakkabýlarla girmeniz yetmiyormuþ gibi þimdi de küçücük çocuklarý mý tartaklýyorsunuz? Ýsrail’de mi yaþýyoruz?” diyen Zehra’ya komiser sert bir tokat indirince Zehra;

-En iyisi mi siz silahlarýnýzý doðrultup ateþ edin. Bu daha iyi olur. Sonra da “birkaç terörist öldürdük” dersiniz, dedi.

-Alýn þunu bu çok gevezelik yaptý. Bunu bu akþam karakolda terbiye edelim, aklý baþýna gelir.

Bu emri duyan iki polis, Zehra’yý almak için geldiklerinde Sümeyye ve Hatice önlerini kesti.

-Ne istiyorsunuz, hiçbir yere götüremezsiniz. Ne yaptý ki? Deyince onlarý tutuklamak isteyen polislere bu sefer öðrencilerden büyük küçük hepsi karþý çýkýp hocalarýný korumak için önlerini kestiler. Bunu gören komiser:

-Býrakýn onlarý (sakinleþmiþ gözükerek) bakýn biz emir aldýk, burada ders vermek yasak. Onun için burayý boþaltýn. Yoksa olacaklardan sorumlu deðilim, dedi.

-Nasýl olur, Müslüman bir memlekette Kur’an-ý Kerim dersi verip, almak yasak mý? Öfkeden gözleri þimþek çakýyordu.

-Evet yasak. Yasalar böyle. Camilerde Kur’an-ý Kerim dersi vermek yasak.

-Ama biz Müslümanýz. Kutsal kitabýmýz olan Kur’an-ý Kerim okumak zorundayýz. Yoksa dinimizi nasýl öðreniriz?

-O benim sorunum deðil, onu siz düþünün. Ben aldýðým emri uygularým. Þimdi hemen burayý boþaltýn. Bir daha da sizi burada görmeyeyimYoksa bu seferki kadar yumuþak olmam, hepinizi coplu dayaktan geçiririm. Bununla da kalmam, karakola götürüp orada güzel bir terbiyeden geçiririm!...

Gürültüler üzerine camide namaz kýlan birkaç yaþlý dýþarý çýkarak þaþkýnlýk içinde olanlarý izlemeye baþlamýþtý. Polisler kýz çocuklarý çekiþtirerek dýþarý çýkarýyor; “Bir daha camiye gelmeyin” diye de tehditlerde bulunuyorlardý. Yaþlý adamlardan biri dayanamayýp; “Allah’tan korkun, bu çocuklar Kur’an-ý Kerim okuyor, namaz öðreniyor, hepsi de çok terbiyeli kýzlar. Ne diye onlarý çýkarýyorsunuz? Siz Müslüman deðil misiniz?” deyince komiser; “Sen karýþma, gir camine, namazýný kýl. Biz ne yaptýðýmýzý biliyoruz” dedi. Yaþlý adam gün görmüþ biriydi. Zamanýnda çekilen acýlarý biliyor ve görmüþtü. Kendisi de Kur’an-ý Kerim’i gizli okuyup öðrenenlerdendi. Bunun için tekrar komisere yönelerek; “Burasý Müslüman memleketidir. Müslüman memleketinde Kur’an-ý Kerim okunur. Yine camileri kapatmak mý istiyorsunuz?” karþýlýðýný verince komiser sinirlenmiþti:

-Kur’an-ý Kerim’i gidip evde okusunlar. Camide ders vermek yasak. Emir aldým, kesinlikle burada ders verilmesine izin vermeyeceðim.

-Kur’an-ý Kerim dersi camide verilir.

-Sen fazla oldun. Yaþlý maþlý dinlemem çekerim karakola. Bakalým o zaman da böyle konuþacak mýsýn? Sesi yükselmiþti komiserin.

-Utan utan, baban yaþýndayým, beni karakola çekip dövmekle tehdit ediyorsun. Senden de polislerinden de korkmuyorum. Kur’an-ý Kerim için caným feda olsun. Bu çocuklarý rahat býrak. Senin anan, baban sana böyle mi terbiye vermiþ?

-Alýn þunu minibüse, bunun iyi bir derse ihtiyacý var, diye baðýrdý komiser.

Bu sözüyle yaþlý adamý ite kaka minibüse bindirdiler. Öðrenciler ve hocalarýný da tartaklayarak dýþarý çýkarýp içeri daldýlar. Ellerine ne geçtiyse arama bahanesiyle yerlere savurup odayý darmadaðýn ettikten sonra yaþlý adama da; “Bu seferlik seni götürmüyorum. Ama baþka sefere karþýma çýkarsan yaþlý falan demen seni bir güzel haþlarým ona göre” deyip serbest býraktýktan sonra minibüse binip hýzla uzaklaþtýlar.

Üç arkadaþ, polisler gittikten sonra tekrar camiye dönüp ders verdikleri odayý toparlayýp temizlemeye baþlamýþlardý. Hem temizliklerini yapýyor, hem de aralarýnda deðerlendirme yapýyorlardý. Bu arada öðrencilerine; “tekrar ders yapacaðýz, hepiniz gelin” demeyi de ihmal etmemiþlerdi. Zaten öðrencilerin çoðu tekrar camiye dönmüþ, onlara temizlikte yardým ediyorlardý.

-Hocam bunlar bizden ne istiyorlar? Biz kötü bir þey yapmýyoruz ki, Kur’an-ý Kerim öðreniyoruz.

-Evet caným, kötü bir þey yapmýyoruz. Bunlar kendilerini baþkalarýna yarandýrmak için böyle yapýyorlar.

-Ama hocam, onlarýn dini de Ýslam deðil mi? Diye sordu diðer bir öðrenci.

-Sözde öyle, hatta bir çoðu Ýslam’ý herkesten daha iyi biliyorlar. Ama zalimlere yaranmak isteyen büyüklerinin emirlerini yerine getirmekten geri kalmýyorlar. Bunlarýn aðýzlarý ile kalpleri bir deðil.

-Hocam biz yine de geleceðiz, bizi yakalasalar da gelip Kur’an-ý Kerim dersini alacaðýz ve vereceðiz. Onlardan korkmuyoruz.

Temizlik bitmiþ, ertesi gün tekrar gelmek üzere öðrenciler daðýlmýþlardý. Üç arkadaþ da hazýrlanmýþ, çýkýyorlardý. “Ne yapýyoruz” diye sordu Zehra. “Programýmýzý biliyorsun, gelmeyen öðrencilerimizin ailelerini ziyaret edecektik. Daha sonra da bize gideriz” dedi Hatice.

Hep beraber önce hasta olan öðrencilerinin evine gittiler. Kapýyý küçük Selma’nýn annesi açtý.

-Buyurun kimi sormuþtunuz? Diye sordu evin sahibi.
Gönderen: 05.05.2007 - 11:57
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...BÖLÜM 10
944 Mesaj -
-Biz Selma’nýn Kur’an-ý Kerim hocalarýyýz. Hasta olduðunu duyduk. Bir ziyaret edelim dedik.

Ev sahibesi memnun olmuþtu. Onlarý içeriye davet edip hastanýn yattýðý odaya aldý. Küçük Selma fena halde soðuk almýþtý. Bu yüzden bademcikleri þiþmiþ, bu iltihaplanma sebebiyle yataða düþmüþtü.

-Hastamýz nasýl bakalým? Maþallah iyileþmiþ görünüyor, diyerek hastanýn yanýna oturdular.

-Ýyiyim hocam.

-Doktor iðne vermiþ. Hastalýktan çok, iðneden korkuyor dedi annesi.

Ýnþallah iðneleri yaparsa çar çabuk iyileþir ve tekrar aramýza gelir. Ýlaçlarýný kullan, iyice dinlen ki çabucak iyileþip aramýza gelesin tamam mý? Dedi Sümeyye gülümseyerek.

-Tamam hocam.

Hastanýn durumunu sorup biraz onunla konuþtuktan sonra diðer odaya geçip annesiyle sohbete baþlamýþlardý. Biraz Selma’dan ve ders durumundan konuþup ne kadar baþarýlý bir öðrenci olduðunu anlattýlar. Annesi anlatýlanlarý dinledikçe yüzünde memnunluk ve mutluluk belirtileri oluþuyordu. Kýzýnýn baþarýsý onu epey sevindirmiþti.

-Allah sizlerden razý olsun. Sizin gibi gencecik kýzlar boþ þeylerle uðraþmak yerine camiye gidip ders veriyorlar ya. Bu çok güzel bir þey. Sizin sayenizde çocuklarýmýz Kur’an-ý Kerim okumasýný öðreniyorlar. Ýnanýn utanmasaydým ben de gelirdim. Ama bizden geçti.

-Neden? Öðrenmenin yaþý yoktur. Gelirseniz çok memnun oluruz dedi Zehra.

-Yok kýzým yok. Siz bizim çocuklara iyi bir Ýslami terbiye verin yeter. Biz de size dua edeceðiz.

-Ýnþallah ders vermekten vazgeçmeyiz. Bu halkýn çocuklarýna Kur’an-ý Kerim öðretmekte kararlýyýz. Yeter ki çocuklar gelsin dedi Hatice.

Biraz Müslümanýn yükümlülükleri, yapmasý gerekenler, imanýn amele dökülmesi konularýnda ayet ve hadislerle ve sünnetten örnekler getirerek bir müddet sohbet ettikten sonra;
-Müsaadenizle biz artýk kalkalým. Hasta ziyaretinin kýsa olaný makbuldür biliyorsunuz. Hem ayrýca habersiz geldiðimiz için de bizi baðýþlarsýnýz. Hasta olduðunu duyunca hemen gidelim dedik dedi Hatice.

-Biraz daha otursaydýnýz, ne güzel sohbet ediyorduk, aceleniz ne?

-Ýnþallah baþka bir sefere geliriz.

Hazýrlanan üç arkadaþ tekrar küçük Selma’yý görüp ona þifa dileklerinde bulunduktan sonra evden ayrýldýlar.

Ziyaretleri çok faydalý geçmiþti. Hem zaten hasta ziyareti sünnetti. Sünnet olduðu için muhakkak faydalýdýr. Ziyaret edecekleri iki ev daha vardý. Öðleye de bir saat kalmýþtý. “Ýstiyorsanýz Perihan’ýn da ailesini ziyaret edelim. Diðer evi de artýk öðleden sonra ziyaret ederiz” teklifinde bulundu Hatice. Bu teklif kabul gördü. Hemen Perihan’ýn evine yöneldiler. Evleri caminin iki sokak ötesindeydi. Zehra kapýyý çalýnca genç bir kýz karþýlarýna çýktý.

-Buyurun kimi aramýþtýnýz?

-Biz Perihan’ýn Kur’an-ý Kerim hocalarýyýz. Bu gün gelmemiþti merak ettik. Acaba hasta falan mý bir soralým dedik dedi Hatice.

-Bir dakika annemi çaðýrayým. Anne!... Gelir misin?

Genç kýzýn seslenmesiyle 40 yaþlarýnda baþýnda yazma bulunan, geleneksel kýyafetli bir bayan geldi. Karþýsýnda üç çarþaflý görünce ürktü. Korktuðu her halinden belliydi. Bu korkunun sebebini ise o biliyordu.

-Hayrola ne istemiþtiniz? (xére hwun çý dýxwazýn?)

-Perihan için gelmiþtik.

-Perihan artýk gelmeyecek, onu göndermiyoruz.

-Ama neden, bir sorun mu var, memnun deðil misiniz, ya da birileri mi engel oluyor?

-Yok kýzým yok göndermiyoruz. (Seré xwe naxýn belayégöz kırpma Baþýmýzý belaya sokamayýz, onun için de göndermiyoruz.

Bu arada ev sahibesi kendilerini içeri davet etmemiþ, kapý eþiðinde konuþuyorlardý.

-Kur’an-ý Kerim okuyacak, yarýn öbür gün yasinler okur, namaz kýlar. Hem zaten Müslümanlar olarak çocuklarýmýza Kur’an-ý Kerim öðretmemiz lazým. Dünyanýn masrafýný yapýp okula gönderiyorsunuz. Kur’an-ý Kerim dersinde ise hiçbir masrafýnýz gitmiyor. Ayrýca dinlerini öðreniyorlar. Yazýk deðil mi þimdi göndermiyorsunuz?

-Kurban, vallah korkuyoruz. (Kurban, wallah em dýtýrsýn.) Bizi tehdit ediyorlar. Camiye çocuklarýnýzý göndermeyin (jý mer dýbén zaroké xwe neþinýn camiyégöz kırpma diyorlar.

-Kimdir sizi tehdit eden? Hem zaten ölüm Allah’ýn elinde, onlarýn deðil. Bizim Allah’tan korkmamýz lazým, onlardan deðil. Bu kadar korkak olmamalýyýz.

-Kýzým A…ciler bizi tehdit ediyorlar. “Çocuklarýnýzý camiye göndermeyin” diyorlar. Hem þimdi buraya gelmeniz bile bizim için tehlikedir. Þimdi dedikodu yapýp diyecekler; “Çarþaflýlar evlerine gelmiþ” (keçam A… Me tehdit dýkýn. Dýbén zaroké xwe neþinýn camiyé. Ana vun hatýn výra, jý bo me tehlukeye. Wé bén so.. hatýn mala wan.) onun için sizi eve almaktan bile korkuyorum. Bunun için kýzým kusura bakmayýn. Vallahi çocuklarýmýzý göndermek istiyoruz. Sizden hiçbir kötülük görmedik. Hatta iyiliðiniz dokundu. Siz çocuklarýmýza Kur’an-ý Kerim dersi veriyorsunuz. Bundan daha büyük iyilik olur mu? Yalnýz korkuyoruz.

Deyip genç kýzlarý nazikçe geri çevirdi. Bu ziyarete üzülmüþlerdi. Göndermek istedikleri halde mürted örgütün tehditleri onlarý frenliyordu. Hatta uzaklaþtýrýyordu. Ama olsun, bu onlarýn azmini kýrmayacak, bilakis perçinleyecekti. Çünkü hak geldiðinde batýl zail olurdu.

Bu ziyaretleri kýsa sürdüðünden programlarýný deðiþtirip üçüncü öðrencinin evini ziyaret etmeye karar verdiler. Yönlerini oraya yöneltip ilerlediler. Defalarca zili çalmalarýna raðmen kapýyý açan olmamýþtý. Onlarý kapýda beklerken gören bir çocuk; “Abla onlar dün gittiler. Evde kimse yok” deyince Zehra; “Peki nereye gittiklerini biliyor musun?” diye sordu. Çocuk, bilmediðini söyledi.Oradan da ayrýlarak evlerine doðru yönelip, ertesi gün cami tatil olduðundan Hatice’nin evinde bir araya gelmek için anlaþýp, selamlaþarak ayrýldýlar. Zorlu ve yorucu bir günün ardýndan, eve gelen Hatice günün yorgunluðunu üstünden atmak için önce bir abdest alýp, iki rekat namaz kýldý. Namazdan sonra odasýna çekilip bir müddet Kur’an-ý Kerim okudu. Kýzýnýn yorgun ve üzgün halini gören Zeynep haným meraklanmýþ, ama bir þey sormamýþtý. Dinlenmesini beklemiþ “daha sonra konuþurum” diyerek iþlerine devam etmiþti. Kur’an-ý Kerim’i okuyan Hatice odadan çýkarak annesinin bulunduðu mutfaða geçti; “Kolay gelsin anne” diyerek annesine yardým etmek için “yapabileceðim bir þey var mý?” diye sordu. Kýzýnýn teklifini; “Sað ol kýzým, yapacak fazla bir þey yok. Namazdan sonra yemeði hazýrlarýz. O zaman yardým edersin” diyerek geri çeviren Zeynep haným yorgun görünen kýzýný daha fazla yormak istemedi. “Acaba ne olmuþ” diye düþünüyor, Hatice’nin sessizliði onu büsbütün meraklandýrýyordu. Sonunda dayanamadý.

-Hayýrdýr inþallah, çok yorgun ve solgun görünüyorsun. Önemli bir þey yoktur umarým.

-Yok anne, merak edilecek bir þey yok. Bazý öðrencilerimizin ailelerini ziyaret ettik. Herhalde fazla ayakta kaldým ondan olsa gerek.

-Peki kýzým, sen bilirsin, ciddi bir þeyin olmamasý beni sevindirir.

Bu arada küçükler okuldan gelmiþ, hazýrlanan yemeði hep beraber yiyorlardý. Orta okul okuyan Selçuk;

-Abla bu gün camiyi polis basmýþ doðru mu? Gelirken yolda çocuklar anlatýyordu, dedi.

Selçuk’un bu sözü üzerine Zeynep haným;

-Doðru mu kýzým? Solgunluðun bundandý demek, neden anlatmadýn? Dedi.

-Anlatýp da sizi üzmek istemedim.

-Nasýl oldu peki?

-Ders veriyorduk, birden içeri iri yarý dev gibi bir adam girdi ve “Biz polisiz, burayý arayacaðýz, hemen burayý boþaltýn” dedi. O bunu söylerken ardýndan iki kiþi daha girdi. Tabii biz çýkmadýk, Kur’an-ý Kerim dersi verdiðimizi söyledik. Bu sefer kýsa boylu olan herhalde komiserleriydi; “Kur’an-ý Kerim dersi vermek yasak hemen dýþarý çýkýn” diye baðýrdý.

Hatice olanlarý biraz da özetleyerek annesine anlatmaya baþladý. Küçük öðrenciyi nasýl dövdüklerini, Zehra’yý nasýl tokatladýklarýný, öðrencileri tartaklayarak zorla nasýl çýkardýklarýný, ayakkabýlarla içeri girip daðýttýklarýný, yaþlý adamý az daha götüreceklerini… Olanlarý özetleyerek anlattý. Küçük kýzdan söz ederken gözyaþlarýný tutamamýþtý.

-Bir görseydin anne, o küçük çocuða vurduðu tokadý… büyük birine vursaydýn kesin bayýlýrdý. Aðzý burnu kan içinde kaldý. Öyle için için að…sözünü bitiremeden gözyaþlarýna boðulmuþtu Hatice. Zaten doðru dürüst yemek de yiyememiþti. Küçük çocuðun aðlayýp ona sarýlýþýný unutamýyordu. “Siz ne de yapsanýz biz yine de camiye gelip ders vermekten vazgeçmeyeceðiz” dedi kendi kendine.

Annesi de duygulanmýþ, o da gözyaþlarýný tutamamýþtý. Sýrf camide ders verip ders aldýklardý için küçük çocuklar ve gençler dövülüyor, dershaneler kapatýlýyordu. Bu olanlar da nüfusunun yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir memlekette yaþanýyordu. Misyoner ve Siyonistlerin çalýþmalarý, dinlerini yaymalarý serbest olduðu halde Müslümanlar çeþitli yaftalarla damgalanarak Ýslami çalýþmalarý engellenmiþti. “Demek böyle bir ülkede yaþýyoruz” diye mýrýldandý Zeynep haným.

-Daha sonra ne yaptýnýz kýzým?

-Polis gittikten sonra öðrencilerimizin çoðunun da yanýma gelmesiyle dershanemizi temizleyip toparladýk. Gerçi halýlarýmýz kirlendi, inþallah onlarý da bir ara yýkarýz.

-Peki ya ders, devam edeceksiniz tabii…

-Ne demek, vazgeçer miyiz? Bizler Muhammed (SAV)’in ümmetiyiz. Ona yapýlan iþkence ve baskýlar onun azmini artýrmaktan baþka iþe yaramamýþtýr. Biz de onun takipçileri olduðumuza göre, bu olanlar kesinlikle bizi yýldýrmaz. Bilakis azmimizi artýrýr. Daha çok çalýþmamýza baðlanmamýzý saðlar.

-Öðrenciler onlar gelecekler mi?

-Evet, onlar da gelecekler. Onlar da çok kararlý çýktýlar. Defalarca çýkýn, denmesine raðmen onlarý dinlemediler. Tekrar geleceðiz dediler.

-Aferin kýzým! Böyle kararlý ol. Ýman imtihan olur. Bu da bir imtihandýr. Sakýn azminiz kýrýlmasýn. Sizin bu kararlýlýðýnýzý gördükçe göðsüm kabarýyor. Bundan sonra ben de geleceðim.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:03
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm:11
944 Mesaj -
Misafir odasý misafirlerle dolmuþtu. Ayþe hanýmýn akrabalarýnýn bir kýsmý, Þükrü beyin akrabalarý, oturduklarý apartmanýn bazý komþularý, hayýrlý olsuna gelmiþlerdi. Önce evi bir güzel dolaþmýþlardý. Ayþe haným, evi dolaþtýrýrken aldýklarý yeni eþyalarýn da reklamýný yapmaktan geri durmamýþ, “aslýnda Þükrü çok daha pahalý olanlarý alacaktý; ama ben býrakmadým. Bunlar neyimize yetmez? diyerek engel oldum” deyip daha da pahalý cinsinden almaya güçlerinin yettiðini demeye getiriyordu. Bankadan borçla faizli kredi çektiklerini söylemiyor, böbürlendikçe böbürleniyordu.

Gezme faslý bittikten sonra misafirler oturmuþ, Ayþe haným servise baþlamýþtý. Mönüde soðuk meþrubatlar, pasta, üzümlü kakaolu kek, kurabiye, çay ve lezzo vardý. “Oraya gittik bize doðru dürüst ikramda bulunmadýlar” demesinler diye çok masrafa girmiþti Ayþe haným.

Misafirler hem ikram edilenleri yiyor, hem de aralarýnda evin durumu hakkýnda konuþuyorlardý.

-Bu binanýn tüm evleri ayný plan, ama iç dekorasyonu herkes kendi zevkine göre yaptýðýndan, insan farklý bir eve gittiðini sanýyor. Bizim evin, kartonpiyer iþlemeleri biraz daha farklý, dedi ev komþularýndan biri.

-Mutfak dolaplarý çok güzel. Ben çok beðendim. Hem büyük hem güzel iþlenmiþ.

-Þu avizeleri de güzelmiþ Allah için. Banyonun fayanslarý ve küveti de güzel yapýlmýþ. Gerçi bizimkiler kadar güzel olmasalar da.. yine de güzeller.

Diðer taraftan akrabalar arasýnda da konu ev ve içindekilerdi.

-Dünyanýn parasýný harcamýþ Þükrü. Biliyorum çok borç altýna girmiþtir. Nasýl ödeyecek onca parayý. Bir de kalkmýþ Ayþe haným: “Aslýnda daha da pahalýlarýný alabilirdik, ama ben býrakmadým.” Diyor. Ben biliyorum sen nesin… Kesin kardeþimi bunca masrafý yapmaya o zorlamýþtýr. Þimdi de kendine pay çýkarýyor, diye yengesine veryansýn ediyordu Þükrü beyin ablasý.

-Þu kadýn yok mu? Ýnsaný susuz su baþýna götürür, susuz getirir. Bak görüyor musun yaptýðý masrafý… bunca þey hazýrlamýþ, dünyanýn masrafýný yapmýþ. Çay bisküvi neyine yetmiyor? Yoook. Haným efendinin forsu kýrýlýr diye ekledi halasý.

Þükrü beyin akrabalarý, girilen masraflara kendi aralarýnda tepki gösteriyor, Ayþe hanýmý yerden yere vuruyorlardý.

Bunlar böyle konuþurlarken diðer bir köþede Ayþe hanýmýn akrabalarý kendi aralarýnda:

-Evleri güzel olmuþ. Dekoru da tam Ayþe’nin zevki, eþyalarý da yenilemiþ. Aferin Ayþe! Dediðini yaptý. Eþyalarýn çoðunu yenileyeceðim diyordu; dediðini de yaptý, dedi Ayþe haným ablasý.

-Kesin þimdi bu eþyalarý aldýrmak için Þükrü aðabeyin aðzýndan girip burnundan çýkmýþtýr, onu ikna etmek için… Þu avizenin güzelliðine baksana, ya þu yemek masasý. On iki kiþilik ve ceviz kaplama gerçekten güzel bir ev yapmýþ. Helal olsun Ayþe ablaya, dedi kuzeni.

Bunlar konuþurlarken Ayþe haným yanlarýna geldi.-Nasýl gidiyor, durumunuz nedir, beðendiniz mi?

-Yani dediðini yaptýn. Bari ev istediðin gibi olmuþ mu?

-Eh… iyidir. Yinede tam istediðim gibi deðil ama þimdilik bu yeter.

-Eþyalarý da yenilemiþsin. Eniþteyi bol bol borçlandýrmýþsýndýr þimdi.

-Balýða giden ýslanýr. Ev yapýyoruz. Eski eþyalarla mý taþýnalým yeni eve, olacak þey mi? Borçlandý ama bir þey olmaz, öder.

-Eski eþyalarý ne yaptýnýz?

-Onlarýn bir kýsmýný yeni eþyalarýn peþinatý olarak kabul ettiler. Bir kýsmýný da eskiciye sattýk. Aslýnda daha çok eksik var, yalnýz þimdi söylemekten korkuyorum. Ýleride onlarý da aldýrtýrým inþallah.

-Kesin aldýrtýrsýn. Adam senin dýrdýrýndan kurtulmak için bile olsa yine de alýr, dedi ablasý.

Ayþe haným tüm misafirlerini sýra ile gezip yanlarýnda oturup onlarla kýsa sohbetler yaparak ilgileniyordu.

Fatma’nýn da misafirleri gelmiþ, kýzlar kalabalýkta oturmak istemediklerinden Fatma’nýn odasýna geçmiþlerdi. Çiðdem ve Zozan ortaklaþa bir çiçek almýþlardý. Þu fiskos masalarýnýn üzerine konulanlardan. Ayþe haným bu hediyeye çok sevinmiþ, ikisini de öpmüþtü.

-Annem hediyenize çok sevindi. Çünkü kendisi de evden çiçeklerin eksik olduðunu söylüyordu. Bunun için hediyenize sevindi.

-Aslýnda ne alacaðýmýza karar veremedik. Sonunda iyisi mi bir çiçek alalým, çiçeðin hiçbir zararý yok. Muhakkak konulacak bir yer bulunur diyerek aldýk, dedi Çiðdem.

-Nasýl evi beðendiniz mi?

-Güzel olmuþ, hayýrlý olsun. Eþyalarý yenilemiþsiniz. Tam bir burjuva evine benzemiþ dedi Zozan.

-Halkýmýz yavaþ yavaþ zenginleþiyor. Zenginleþtikçe de böyle þeylere para harcýyorlar. Bunun burjuva murjuva ile ilgisi yok. Hem zenginlerin evleri böyle midir sanýyorsun, diye itiraz etti Çiðdem.

-Hop hop hop, yine o konulara girmeyin. Baþýmýza devrimci kesilirsiniz þimdi. Zaten Zozan’ýn aðzý açýldý mý artýk kapatmak mümkün olmuyor. Sosyalizm’den girer, materyalizmden çýkar. O anlatýr biz de kafamýzý “hý hý” deyip sallarýz. bugün bunlarý konuþmayacaðýz. Zozan’a söyledin mi?

-Neyi söyledim mi?

-Neyi olacak, onu…

-Fatmaaa! Hani aramýzda kalacaktý? Söz vermiþtin.

-Niye? Zozan yabancý mý ki? Hem ayrýca kimseye söylemiþ de deðilim.

-Kuzum siz hangi þeyden söz ediyorsunuz? Neyi söylemiþ mi?

-Hiç, bir þey yok. Kendi kendine konuþuyor iþte. Fatma’nýn þom aðýzlý olduðunu bilmiyor musun?

-Hadi Çiðdem nazlanma anlat. Zozan yabancý deðil. Hem belki sana yardýmcý da olabilir. Biliyorsun o bizim filozofumuzdur. Hemen iþi halleder.

-Neymiþ þu benden gizlediðin þey? Bizim birbirimize karþý gizlimiz saklýmýz mý var? Demek öyle… peki senin gibi olsun, ama bunu unutma.-Sen var ya sen.. ne de fitnecisin! Zozan, inan senden gizlediðim bir þey yok. Þu fitneciye kanma, kasti yapýyor.

-Kim, ben mi kasti yapýyorum? E, söyle ne olacak ki, sihri mi bozulur?

-Ah Fatma! Dilini eþek arýsý soksun e mi? Tamam tamam anlatacaðým.

-E hadi. Bir þey anlatýncaya kadar çýldýrtýrsýn insaný.

-Madem konuyu sen açtýn, o zaman sen baþla. Sonra ben devam ederim.

Bunun üzerine Fatma ciddi bir hal alarak

-O gün bana telefon açtý. Biri ile buluþacaðýný, benim gidip gidemeyeceðimi sordu. Ben gittim. Buluþtuðu þahýs kim biliyor musun?

-Nerden bileyim, müneccim miyim?

-Tahmin et. Haydi filozofluðunu koy ortaya.

-Bilmiyorum, tahmin de edemem.

-Tarýk. Þu 6 sosyalde okuyan esmer çocuk var ya.

-Tarýk mý? Çýkaramadým. Hem bizin bu yörede bu tür izimler yok. Bu Türk ismine benziyor.

-Zaten Türk. Babasý burada iþçi olarak çalýþýyor. Aslen iç Anadolu’dan. Çýkaramadýn mý daha? O da tam senin kafanda biri,

-Çýkaramadým. Nasýl benim kafamda? Yani Partiyle mi beraber demek istiyorsun?

-Yok yok, o da solcu. Senin söylediklerini söyleyip savunuyor.

Uzun uzun anlattý Fatma. Çiðdem’in çaðýrýþýný, gidip çay bahçesinde buluþmalarýný, Çiðdem’in kýzardýðýný orda konuþulanlarý biraz da mübalaðalý olarak anlattý. Çiðdem, bazý yerlerde müdahale ediyor, öyle olmadýðýný söylüyorsa da diðer ikisi hem gülüyorlar hem de Çiðdem’e takýlýyorlardý.

Daha sonra onlardan ayrýldýðýný ve sonrasýný bilmediðini söyleyerek, Çiðdem’e:

-Sahi benden sonra ne yaptýnýz?

-Anlatacak bir þey yok.

-Hadi Çiðdem. Kalkýp giderim yoksa. Kesin sen benim için anlatmýyorsun. Demek senin arkadaþlýk anlayýþýn bu. Diye serzeniþte bulununca Zozan, Çiðdem çaresiz anlatmak zorunda kaldý.

-Fatma’yý eve býraktýktan sonra biraz dolaþtýk. Hani … yerdeki sakin cadde var ya? Oraya gidip kendimize tur attýk. Ve sohbet ettik.

-Ne konuþtunuz? Diye sordu Zozan merak içinde.

-Filmlerden konuþtuk. Hangi tür filmlerden hoþlandýðýný anlattý. Ben de ona anlattým. En son gittiði filmi anlattý. Hangi sahnelerinden etkilendiðini, baþ rolün ne kadar baþarýlý olduðunu, filmin konusunun ne kadar gerçekçi olduðunu uzun uzun anlattý.

-Peki ya sen, hiç konuþmuyor muydun?

-Yoo, genelde dinliyordum. O konuþmasýný çok iyi biliyor. Bir ara siyasi konulara girmeye çalýþtý, ben býrakmadým. Bu konularda fazla konuþmak istemediðimi söyledim. O da tamam dedi.

-Aferin, iyi yapmýþsýn. Bilmiyorum, bunlar bu konulardan ne anlýyorlar? Daha güzel þeyler varken, kalkýp nelerden bahsediyorlar. Aþktan, sevgiden, sevgililerden söz edin. Öyle deðil mi Zozan?

-Öyledir. Sanki biz hoþlanýyor muyuz o tür konularý sýk sýk konuþmaktan? Ama ne yapalým mecburuz.

-Sonra ne oldu? Hep ayný þeyleri mi konuþtunuz, hiç birbirinizle ilgili konuþmadýnýz mý?

-Hayýr. Hep böyle geçti. Daha sonra beni eve býraktý.

-Çok ruhsuzsunuz, insan böyle mi davranýr, dedi Zozan.

-Peki ya nasýl davranýr? Diye sordu Çiðdem.

-Nasýl mý davranýr? El ele tutuþulur. Birbirine iltifatlar edilir, birbirine þiirler okunur, þakalar yapýlýr. Ne bileyim, daha çok þey yapýlýr. Ruhsuzsunuz, ruhsuz! Dedi Zozan.

-Hakikaten daha sonra da buluþmanýz olmadý mý? Diye sordu Fatma.

-Oldu tabii.

-E..? anlatsana, daha ne bekliyorsun?

-Býrakmýyorsunuz ki… Sen bir yandan, Zozan bir yandan, dýr dýr dýr…

-Tamam tamam, hadi seni bekliyoruz.

-Kaç gün önce tekrar buluþtuk. Bu sefer pastahaneye gittik. Biraz okul durumundan konuþtuk.

-Ruhsuzsunuz siz, ruhsuz! Okul durumuymuþ, diye sözünü kesti Zozan.

-Sabret, sabret cadý! Ne cadýsýn sen… bekle de anlatacaklarýmý dinle. Baklava ýsmarladý. Pastanede kimse yoktu. Sadece biz ikimizdik. Çok romantik bir müzik çalýyordu. Sonra bir ara biz ikimiz de sessiz kaldýk. Birden baþýný kaldýrýp, öylece bana baktý ve hayatýmda duyduðum en güzel sözleri sýralamaya baþladý. Konuþtu, konuþtu, konuþtu…

-Sen, sen ne yaptýn, hiç konuþmadýn mý?

-Benim dilim tutulmuþtu. Öylece durmuþ ona bakýp dinliyordum ve bir ara…

Çiðdem, sessizleþti. Zozan ve Fatma merak içinde ne söyleyeceðini bekliyorlardý. Çiðdem’in sessizliði sürdükçe sabýrsýzlýklarý artýyordu. Çiðdem gözlerini yummuþ öylece bekliyordu. Zozan ve Fatma dayanamayýp bir aðýzdan:

-Anlatsana, öldün mü? Dediler.

Çiðdem hiç ses çýkarmayýp meraklarýný arttýrmak istercesine susuyordu.

-Çiðdeem! Diye baðýrdý Fatma. Anlatacak mýsýn, yoksa saçýný baþýný yolalým mý? Zozan hazýrlan bunun caný dayak istiyor. Bir güzel saçýný baþýný yolalým þunun.,

-Ne sabýrsýzsýnýz. Bir an hayal etmeye çalýþtým. Evet, o konuþuyor, ben ise dinliyordum.

-Kuzum onu anlattýn. Sonra, sonra ne oldu?

-Ay! Kalbim duracak sanki. Derin derin nefes alarak ve birden… kýzlar pür dikkat aðzýndan çýkacak kelimeyi bekliyorlardý. Ne olmuþtu acaba? Çiðdem yine derin bir nefes alýp ve “birden elimi tutup avuçlarý arasýna aldý. Heyecandan ölecektim az daha” deyince kýzlar çýðlýk attýlar.

-Hepsi bu mu, elini tuttu diye heyecanlanýlýr mý? Ne aptalsýn. Bizi de bu kadar heyecana soktun. Elini tutmuþmuþ deli kýz deli. Baksana anlatýnca bile yüzü kýzarýyor. Elini göðsüne koydu, yüreðin fýrlamasýn, diyerek alay edip azarladý Çiðdem’i Zozan.

-Siz ne derseniz deyin, ben çok heyecanlandým. Diyerek uzun uzun aralarýnda geçen o günkü konuþmayý ve olanlarý anlattý.

Misafirleri yavaþ yavaþ uðurlamaya baþlamýþtý Ayþe haným. Kalkýp gitmekte olanlarý kapýya kadar götürüyor, “bu seferlik kabul etmem baþka sefere de beklerim” diyerek davet ediyordu. Misafirler de; “Tekrar tekrar eviniz hayýrlý olsun. Uzun ve saðlýklý ömür yaþarsýnýz inþallah..” diye temenni ve dualarda bulunup çýkýyorlardý. Tüm misafirlerin gitmesinden sonra Çiðdem ve Zozan da kalkmýþ gitmek için salona çýkmýþlardý. Kýzlarý gören Ayþe haným,

-Nasýl iyi zaman geçirebildiniz mi? Benim aptal kýzým ikramda kusur etmemiþtir umarým. Diyerek kýzlarla þakalaþarak uðurladý onlarý. Kýzlar da giderken; “Tekrar eviniz hayýrlý olsun” dileklerinde bulundular. Ayþe haným çiçek için kýzlara tekrar teþekkür etti.

Misafirler gitmiþ, Ayþe haným etrafý toplamaya baþlamýþtý. Fatma yine kaytarmak istiyordu.

-Bugün kaçmak yok. Haydi gel ve þu evi temizleyip toparlamama yardým et.

-Yani illaki çalýþtýracaksýn beni, senden rahat yok.
-Bu evde bulunduðun sürece yok.

Çaresiz yardým edecekti. Oflayýp poflayarak iþe baþladý. Yerler süpürüldü, bulaþýklar yýkandý, sehpalar ve masa temizlendi. Mutfak eþyalarý tek tek yerine yerleþtirildi. Ev büyük ve eþyalar çok oldu mu, yapýlacak iþ ne kadar da çok oluyordu.

Temizlik bitmiþ, anne-kýz gelen hediyelere göz atmak için, hediyeleri bir araya getirmiþ karýþtýrýyorlardý. Ayþe haným tek tek hediyeleri eline alýp bunu halan getirmiþ, þunu teyzen, bunu kuzenim, þunu komþumuz vs.. diyerek tek tek bakýyor ve kimlerin getirdiklerini anlatýyordu. Bazýlarýna burun kývýrýyor, bazýlarýna memnuniyetini dile getiriyor ve iyi ki getirmiþ, diyordu. Fatma da bazýlarýna; “Ay çok güzel, bunu çok beðendim” gibi tepkiler göstererek annesini takviye ediyordu.

Yeni taþýndýklarý ev bir apartman dairesi idi. Kooperatif usulüyle satýn almýþlardý. Her katta dört daire vardý. Kaloriferli olduðundan soba derdi kalmamýþtý. Evin taksitlerini ödemek ve iç dekorasyonunu yapmak için zaman zaman bankadan faizle kredi almak zorunda kalmýþtý. Çok aðýr bir borç altýna girmiþ, yeni aldýklarý mobilya ve diðer eþyalarla bu borç ikiye katlanmýþtý. Rahat edelim derken büsbütün rahatý kaçmýþ, borçlarýný ödeyememe endiþesinden geceleri uyku uyuyamaz olmuþtu. Bu borçlarla uðraþýrken bu kez apartmanýn ortak kullaným giderleri ortaya çýkmýþtý. Her ay kapýcý parasý, temizlik malzeme parasý, yakýt parasý… gibi ödemek zorunda olduðu giderlerle de uðraþmak zorundaydý Þükrü bey.

Onlar dünyaya daldýkça, rahat edelim dedikçe, dünya onlarý köleleþtiriyor, her gün geçen günden daha çok müþkül ve zor durumda býrakýyordu. Borçlandýðý bankaya dükkanýný ve yeni evini teminat olarak göstermiþ, ödeyememe durumunda haciz tehlikesiyle karþý karþýya kalacaktý. Bu korku Þükrü beyi daha þimdiden huzursuz etmeye baþlamýþtý.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:06
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 12
944 Mesaj -
Kaç gün önce yapýlan baskýn camiyi daha da hareketlendirmiþti. Çok yoðun çalýþýyorlardý. Bu gün yine yorgun eve dönmüþtü Hatice. Namaz kýlýp yemek yedikten sonra annesi:

-Bizim yeni komþularý ziyaret etmedik, ayýp olacak. Aslýnda bir hediye almýþtým, uygun bir zaman kolluyordum. Tam yerleþip dinlensinler ondan sonra gideriz düþüncesindeydim. Bir iki gündür misafirleri gelip gidiyor. Ýstersen bugün hoþ geldine gidelim, ne dersin?

-Çok iyi olur, zaten bugün herhangi bir programým da yok. Hem tanýþmýþ oluruz.

-Evet, komþu hakký çok fazla kýzým, o kadar ki Hazreti Resulullah (as) þöyle buyuruyor: “Cebrail komþu hakkýndan o kadar çok söz etti ki ben az daha komþu komþuya varis edilecek düþüncesine girdim.” Bir baþka hadisinde de “Komþusu aç iken kendisi tok yatan bizden deðildir” buyuruyor. Bunun için komþuluk hakký çok fazla.

-Anne istersen Selçuk’u gönderelim. Eðer müsaitlerse gideriz.

-Tabi, tabi kýzým, habersiz gitmek olmaz.

Zeynep haným oðlunu çaðýrarak yeni taþýnmýþ komþularýna gitmesini ve eðer müsaitlerse “annem onlar Hoþ geldine gelecekler” deyip bir cevap getirmesini söyledi.

Gelen olumlu cevap üzerine Zeynep haným ve Hatice yeni komþularýný ziyarete gittiler.

Evi dolaþtýrmýþtý Ayþe haným misafirlerine. Evi gezdikten sonra misafir odasýna geçmiþ tanýþmýþlardý. Apartmandý oturan birkaç komþu daha vardý. Onlar da hoþ geldine gelmiþlerdi. Zeynep haným, üzerinde besmele bulunan, simlerle iþlenmiþ, saðýnda Allah, solunda Muhammed yazýlý güzel bir levha getirmiþti. Bu hediyeye sevinmiþti Ayþe haným. Hem güzeldi hem de mübarek isimler ile süslenmiþti. Gerçi ev yeterince süslüydü zaten. O kadar çok lüzumsuz þey vardý ki, bu lüzumsuz eþyalarýn parasý ile yeni bir ev bile kurulabilirdi.

Bu kadar eþyayý ne yapacaklar, ne kadar da süslemiþler evlerini! Duvarlar hep yaðlý boya, kocaman avizeler, oturma grubu, koltuk takýmý, adýný bile bilmediði eþyalar… Neler yoktu ki… Birkaç çeþit fincan takýmý, yemek takýmlarý, insan heykelleri, havan heykelleri… Sanki bir zücaciye dükkaný! Diye düþündü Hatice.

Ýnsanlar ne kadar da gösteriþe meraklýlar, dünyayý ne kadar da imar etmek için uðraþýyorlar. Bu düþünceler içindeyken, “Merhaba, hoþ geldiniz.” Sesiyle irkildi. Misafirlerin içinde en genç olaný Hatice idi. Bunun için özellikle onun yanýna gelmiþti Fatma.

-Merhaba, hoþ bulduk.

-Benim adým, Fatma. Evin büyük çocuðuyum.

-Benimki de Hatice. Ben küçüklerden sayýlýrým.

-Ýstiyorsan benim odama geçelim. Orada baþ baþa daha rahat konuþuruz. Bu yaþlýlar da kendi sohbetlerini koyulaþtýrmýþlar zaten.

-Sen nasýl istersen, ev sahibi sensin.

-Anne! Biz diðer odaya geçiyoruz. Bizi ikramda unutma… haydi gel.

Ýki genç kýz kalkýp diðer odaya geçtiler. Ýçeride çok tuhaf bir manzara vardý. Duvarda kim olduklarýný bilmediði bazý resimler asýlýydý. Büyük büyük resimlerdi bunlar. Odada bulunan kanepeye oturdular. Ev sahibi Fatma olduðundan söze o baþladý.

-Okul falan okuyor musun, ya da okudun mu?

-Ýlkokulu bitirdikten sonra gitmedim.

-Neden, baban mý göndermedi?

-Ben gitmedim. Okuldan sonra Arapçamý geliþtirdim.

-Arapça mý okudun, konuþmasýný biliyor musun þimdi?

-Yo, konuþmasýný deðil, okumasýný biliyorum. Ayrýca okuduðumda anlýyorum. Yani bir nevi Ýmam-Hatip okumuþ gibiyim.

-Sahi sýkýlmýyor musun þu baþ örtüsünden? Bilhassa yazýn, sýcak deðil mi?

-Sýkýlmýyorum. Bilakis ferahlýyorum. Baþ örtüm olmadýðýnda kendimi elbisesiz hissediyorum. Hem ayrýca Allah’ýn emri. Bunun için sýkýlsak da sýkýlmasak da takmak, yani baþýmýzý örtmek zorundayýz. Tabii ki yabancý erkeklerin yanýnda. Bu her Müslüman kadýnýn üzerine farzdýr.

-Ben örtünmüyorum, yani ben þimdi Müslüman deðil miyim?-Hayýr Müslümansýn, ama günah iþliyorsun. Bu günahtan dolayý da cezalandýrýlýrsýn.

-Ama niye, din kalp iþi deðil mi? Kalbinle inansan yeter. Ýlla ki bir þeyler mi yapmak zorundasýn?

-Evet, yapmak zorundasýn. Çünkü bir dini kabul ettiðin zaman onu bütünüyle kabul ediyorsun. Bunun dýþýnda, her düzenin uyulmasý gereken kurallarý vardýr. Bugün sen okula gidiyorsun, okulun koyduðu kurallara uymak zorunda deðil misin?

-Ama okul ayrý, din ayrý. Okul bir kuruluþ, orda bir þeyler öðreniyorsun. Bu öðrenimin saðlýklý yürümesi için kurallar konmuþ, ama din öyle deðil.

-Evet, din öyle deðil, tam aksine dinin daha kapsayýcýlýk yönü vardýr. Ýnsanýn okulu dünyadýr. Ýnsanoðlu dünyada hem öðreniyor, hem eðitiyor. Ýþte bu dünya okulunun saðlýklý iþlemesi için bazý kurallar lazým. Bu kurallarý dünyanýn yaratýcýsý olan Allah, insanlara, Peygamberler aracýlýðýyla kitaplar yollayarak belirlemiþtir. Bu kurallar toplamýna din deniyor. Bunun için dini sadece kalp iþi yapmak onu yok etmek demektir. Din, hem kalp, hem de amel iþidir. Bundan dolayý ikisinin bir bütün içinde beraber yürümesi lazým. Onlarý ayýrdýn mý dini parçalamýþ olursun.

-Ama, insan okula bir þeyler öðrenme için gider. Okula giden herkesin bir amacý vardýr. Okula kimse boþu boþuna gitmez ki…

-Kainatta da hiçbir þey boþuna yaratýlmamýþtýr. Her þeyin muhakkak bir iþi ve de görevi vardýr. Bu manada insanýn da yaratýlmasýnýn bir amacý vardýr. Ýþte bunu iyi bilmek lazým. Bunu Allah bize çeþitli yollarla belirtmiþtir. Buna göre hareket edersek kainattaki yerimizi bilir ve kýymet kazanýrýz.

-Hiçbir þeyin boþuna yaratýlmadýðýný insanýn da bir amaçla yaratýldýðýný söylüyorsun. Peki nedir insanýn yaratýlýþ amacý?

-Allahu Teala Kur’an-ý Kerim’de; “Ben insanlarý ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattým” diye buyuruyor. Ýþte insanoðlunun yaratýlýþ amacý “Kulluk” yani Allah’ý Rab edinme, ona teslim olma, ona itaat etme, ona hiçbir þeyi ortak koþmama, ona isyan etmeme, sadece onu sevme, dini sadece ona has kýlma… bu saydýklarým kulluðun genel çerçevesidir. Eðer bu genel çerçeveye uyarsak yaptýðýmýz her þey ibadet olur.

-Yani somut olarak demek istediðinizi biraz daha açar mýsýnýz?

-Allah en baþta bizden ondan baþka ilah olmadýðýna inanmamýzý istiyor.

-Bunu söylediðimizde kulluk görevimizi yerine getirmiþ oluyor muyuz?

-Bu þekilde Allah bize kendini tanýtýyor. Yani bize diyor: “sizi koruyup gözetleyen, her þeyin düzenini verip onlarý sevk ve idare eden, onlarý terbiye edip kendilerine yol gösteren, güneþe güneþ olma özelliðini veren, ayý sizin için takvim yapan, yýldýzlarý yol gösterici yapan, tüm gezegenleri yaratýp þu düzeni koyan benim.

Dünyanýn kendi etrafýnda dönerek gece gündüzün oluþmasýna; güneþin etrafýnda döndürerek mevsimlerin oluþmasýný, güneþi ýsý ve ýþýk deposu yapan… Her mevsimde çeþit çeþit sebze, meyve ve bitkiler veren, onlarýn olmasý için gökten yaðmur yaðdýran, rüzgarlarý aþýlayýcý kýlan, ayný toprak ve ayný sudan çeþitli sebze ve meyveler çýkaran benim. Çeþit çeþit hayvan yaratan onlarý sizin emrinize veren, göðüslerinden kan ve irinin içinden tertemiz sütü çýkaran, etlerini sizin için vitamin deposu kýlan, yünlerini sizin için barýnak ve giyecek kýlan, kimisini de sizin için binek, ulaþým, taþýma ve hatta savaþ aracý kýlan benim. Daðlarý yaratan, yalçýn kayalarýn baðrýndan su fýþkýrtan, denizleri yaratan ve onlara kaldýrma gücü vererek gemileri üzerinde yüzdüren, bu þekilde ulaþýmý saðlayan benim. Semayý direksiz durduran, göðü yýldýzlarla süsleyen, koruma altýna alarak sizi zararlý ýþýnlardan koruyan benim.

Fatma, Hatice’nin sözünü kesti:

-Bunlar zaten inkar edilemez þeyler. Bunlarý bu þekilde kabul etmeyen aptaldýr. Bunlarý sayarak nereye varmak istiyorsun?

-Þayet beni dikkatle dinlersen þuraya varacaðým.Fatma dikkatle dinlemeye baþladý. Hatice tekrar konuþmaya baþladý:

-Kýsacasý gördüðümüz ve görmediðimiz küçük büyük her þeyi Allah yaratmýþ ve ona bir düzen vermiþtir. Tüm bunlarý bize anlattýðýnda yüce yaratýcýmýz aslýnda bize þunu söylemektedir. Bunlarýn tümünün asýl düzenleyicisi ben isem, senin de ey insan! Senin de düzenleyicin benim. Sana þekil verip seni suretlendiren, organlarýný düzenleyen ben olduðum gibi dünyadaki hayat tarzýný da düzenleyip belirleyen benim. Eðer bana inanýyorsan, benim sana sunduðum hayat tarzýný da kabul etmelisin. Ben bu hayat tarzýný dünyada da ahirette de mutlu bir yaþam geçirmen için hazýrladým.

-Her þey bizim için mi yaratýlmýþ, yani gördüðümüz her þey öyle mi?

-Evet öyle. Devamla Allah buyuruyor: her þeyi senin mutluluðun için yarattým. Allah bize, yaratýlýþýmýzý þöyle anlatýyor. Mü’minun Suresinin 12 ve 15. ayetlerinde “And olsun ki biz insaný çamurdan, bir özden yarattýk. Sonra onu saðlam bir karargaha nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi alak yaptýk. Ardýndan alakayý bir parçacýk et haline getirdik. Bu bir parçacýk eti kemiklere çevirdik, bu kemikleri etle kapladýk, sonra onu baþka bir yaratýlýþla insan haline getirdik. Yapýp yaratanlarýn en güzeli Allah pek yücedir.” Ýþte insanýn yaratýlýþ serüveni böyle.

Anne rahmini bir yuva yapan, bir damla suyu insana çeviren ve anne rahmindeki çocuðun suyun içinde boðulmamasýný saðlayan, onu kanla besleyen ve sað salim boðulmadan dünyaya getiren Allah, muhakkak ki onun için en uygun ve saðlýklý yolu da seçecektir. Ýþte bu yol, ilahi dindir. En son din olarak Allah Ýslam’ý göndermiþtir. Kur’an-ý Kerim’de de bu görevimizi nasýl yerine getireceðimiz gösterilmiþtir. Ýþte biz, Ýslam’ý bir hayat tarzý olarak yaþadýðýmýz zaman yaratýlýþ görevimizi yerine getirmiþ olacaðýz.

Fatma aldýðý cevaplar ve anlatýlanlar karþýsýnda þaþýrmýþtý. Bir müddet ikisi sustu. Hatice anlattýklarýnýn nasýl bir etki uyandýrdýðýný anlamak ister gibi Fatma’yý izliyordu. Fatma ise elindeki kalem ile oynuyordu. Hatice’ye bakarak, düþük bir ses tonu ile konuþtu.

-Biz hep böyle gördük. Kimse bize illa bazý þeyleri yaþamamýz gerektiðini söylemiþ deðil. Ayný zamanda çevremizde de yaþantý, senin de gördüðün gibi bazý þeylerle sýnýrlý. Hem bugün artýk zaman deðiþmiþ. Yüzyýllar önceki bir yaþantýyý günümüzde yaþamak ne kadar doðrudur? Çaða ayak uydurmak gerekiyor. Çaðýmýzda dini inaçlar sosyal hayatta pek yer tutmuyor. Kul ile yaratýcýsý arasýnda kalýyor. Bunun böyle olmasý daha iyi deðil mi?

-Eðer gerçek anlamda Allah’a inanýyorsak ona tam anlamýyla teslim olmak zorundayýz. Yoksa inancýmýz sözden öteye geçmez. Ýnsaný yaratan Allah olduðuna göre onun nasýl yaþayacaðýný da, neye ihtiyacý olduðunu da en iyi bilendir. Çaðlar öncesi yaþantý diyorsun. Bu çaðýn farklýlýklarý ile o çaðýn farklýlýklarýný kýyaslayýp bir yargýya varýyorsun. Oysa ki en önemli þeyi unutuyorsun o da insandýr. Ýnsan her zaman ve her yerde ayný insandýr. Yapý olarak deðiþmemiþtir. Sadece anlayýþ olarak deðiþmiþtir. Beþ bin yýl önceki insan da yemek yer ve su içerdi, biz de yeyip içiyoruz. Onlar da uyurdu, biz de uyuyoruz. Onlar da öfkelenirdi, biz de; onlar da kýskanýrdý, biz de; onlar da hastalanýrdý, biz de; onlar da et ve kemiktendi, biz de; onlarda da þehvet vardý, bizde de… Kýsacasý, insanýn maddi ve manevi, ruhi, nefsani, akli kuvveleri hep ayný, hiç deðiþmemiþ. Onlarda ihtiras, hýrs, hased, kin, öç alma duygusu vs. Ne kadar insani özellikleri var idiyse bugünkü insanda da var. Deðiþen sadece ortam ve anlayýþlardýr.

Bunun için insaný ilgilendiren þeyler zamanlara has kýlýnmaz. Eðer insan bu saydýðým ve saymadýðým özellikler bakýmýndan deðiþmiþ olsa idi, söylediðin belki doðru olabilirdi. Lakin böyle bir deðiþiklik yok. Bundan ötürü yüz yýllar önce bile gelmiþ olsa Ýslam’ýn muhatabý insan olduðundan hiçbir zaman Ýslam çaðdýþý sayýlmaz. Onun getirdiði hükümler de aynen böyledir.

Bunun yanýnda bu dini gönderen Allah, bu çaðlarda ne olduðunu da biliyordu ve bizim göremeyeceðimiz çaðlarda da ne olacaðýný biliyor. Bildiði için gönderdiði dini de her çaða hitap edecek þekilde düzenlemiþ ve göndermiþtir. Þimdi eðer biz gerçekten tüm kainatý yaratana inanýyorsak, onun gelmiþ geçmiþ ve gelecek olan her þeyi de bildiðine inanmamýz lazým. Eðer o bize; “Ben din olarak size Ýslam’ý seçtim. Bunun dýþýnda kim baþka bir din ararsa bu ondan kabul olunmaz.” Diyorsa o zaman bize düþen Allah’ýn buyruðuna kulak verip onun seçtiði yolda yürümektir. Baþkalarýnýn bize söylediði yolda deðil.

Din kalp iþidir diyenler, Ýslam’ý sosyal hayattan koparmak isteyenlerdir. Çünkü Ýslam, eðer insanlarýn tam anlamýyla sosyal hayatlarýna hakim olsa bugün halka zulmedip onlarý kendilerine çaðdaþ köle yapanlar bunu yapamayacaklardýr. Mesela faiz yiyemeyecekler, kumar oynayamayacaklar, yolsuzluk yapamayacaklar… Yani kýsacasý, “hep bana” “kime ne olursa olsun” diyemeyecekler. Ýþte bunun için Ýslam’ý sosyal hayattan çýkarýp kalp iþidir diyerek onu dört duvar arasýna hapsetmek istiyorlar. Ne yazýk ki biz de bunlara kanýyoruz.

-Sahi sen bunca þeyi nerden öðrendin. Ýlkokuldan baþka okul da okumuþ deðilsin. Çok güzel bir bilgi birikimin var. Bunlarý birileri mi anlatýyor sizlere; yoksa kendin mi okudun?

-Bilgi edinmek için illa da bugünkü okullarda okumak gerekmiyor. Hem bu anlattýklarýmýn hepsi Kur’an-ý Kerim’de mevcut. Hem Hazreti Resulullah (as) “Ýlim tahsil ediniz.” Diyor. Bunun için her Müslümanýn bunu yapmasý lazým. En büyük ilim de insanýn Ýslam’ý öðrenmesidir. Ýslam her þeye cevap vermiþ ve her konuda bilgi sahibidir. Eðer biz ona baþvurursak öðrenmeyeceðimiz bir þey kalmaz. Hem zaten dinimizi öðrenmemiz üzerimize farzdýr. Bilmediðimiz bir þeyi yaþayamayýz. Yaþamak için önce öðrenmek lazým. Evet okula gitmedim, ama Ýslam’ý öðrenmek için hem okudum, hem de bilenlerin sohbetlerine katýldým. Bugünkü birikimlerimi Ýslami kitap ve sohbetlere borçluyum. Tabi benim bildiklerim Ýslam’ýn anlattýklarýnýn yanýnda denizden bir damla bile deðil.

-Yani þimdi ben boþuna mý okul okuyorum?

-Hayýr, boþuna deðil. Dinimiz pozitif ilimlere de ýþýk tutuyor. Senin okuduklarýn Kur’an-ý Kerim’deki ilimlerin açýlýmýdýr. Bir çok insan bu ilimlerle hidayet bulmuþtur. Okuduðun ilimler seni Allah’a yaklaþtýrmalý, ondan uzaklaþtýrmamalý. Eðer uzaklaþtýrýyorsa o zaman sana fayda deðil zarar verir. Buna dikkat edilmelidir. Sen de buna dikkat etmeli ve bu konuda iyi bir muhasebe yapmalýsýn.

Baþta Hatice’yi küçümsemiþti. Bununla dalga geçip iyi vakit geçiririm diye düþünmüþtü. Bunun için hemen baþörtüsünü ve örtünmesini ortaya atmýþtý. Nasýl olsa cahil ve bilgisizdir. Hem kafasýný karýþtýrýrým, hem de okul okumuþ biri olarak deðiþik konulara girer onu hayretler içinde býrakýr, böylece kendime hayran býrakýrým diye düþünmüþ; oysa ki sert bir kayaya çarpmýþtý. Ne yapacaðýný ve söyleyeceðini þaþýrýr hale gelmiþti. Hatice’nin girmesini istediði duruma kendi girmiþ, konuþtukça hayretler içinde kalmýþtý. Demek marifet okul okumakta deðilmiþ diye düþündü. Acaba daha neler biliyordu? Aslýnda sohbeti daha uzatmak istiyor ama cesaret edemiyordu. Çünkü hayranlýðý artýyordu. Baþtaki düþünceleri deðiþmiþ, þimdi baþka bir gözle bakýyordu Hatice’ye. Aslýnda baþta da kaný ýsýnmýþtý. Ama kibirli ve maðrur davranmak daha çok iþine gelmiþti. Ne var ki Hatice çetin ceviz çýkmýþ, tevazusu, saygýsý, yumuþak ve sabýrlý konuþmasý, tatlý dili, baðýrmadan konuþmasý, gülümseyen yüzüyle onu alt etmiþti. Tek kelime ile Hatice’yi sevmiþti. Evet evet gerçekten onu sevmiþti. Anlattýklarý yabana atýlýr þeyler deðildi. Hepsi doðruydu. Madem Müslümanýz o zaman inancýmýz gibi yaþamalýyýz, diye mýrýldandý.

-Efendim, bir þey mi söyledin? Diye sordu Hatice.

-Þey… Sýk sýk görüþelim. Seninle bu konularý konuþuruz. Aslýnda çoktandýr merakým vardý. Yalnýz çevrem ve ortam bana bir türlü bu fýrsatý tanýmadý. Ben de boþ verdim tabii. Ne dersin?

-Çok güzel olur derim. Ama bu sefer ben seni eve bekliyorum. Sizin dairenin iki kat altýnda oturuyoruz. Tanýyamazsan komþulardan sorarsýn(!)

Hatice’nin bu küçük þakasý ile gülüþtüler. Ortam biraz daha ýsýnmýþ, samimiyet belirtileri çoðalmýþtý. Fatma, þu ana kadarki arkadaþlarýndan farklý biriyle tanýþmanýn mutluluðu ve heyecaný içindeydi.

Ayþe haným içeri girip Hatice’ye; “Kýzým, annen kalkalým diyor. Ben biraz daha kalýn dediysem de ikna edemedim. Sana bir haber vereyim dedim. Sen istiyorsan kal.” Diye haber verince Hatice gitmek için kalktý.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:09
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 13
944 Mesaj -
Bugün yine Zehra ve Sümeyye, Haticelere gelmiþlerdi. Ara sýra üç arkadaþ bu þekilde bir araya gelip dini sohbetler yaparlardý. Baþkalarýna iyiliði emrederken kendilerini unutmamak için.

Hal hatýr faslý bitmiþ, sýra sohbetlerine gelmiþti. Hatice söze baþladý. Salat ve selamdan sonra Asr Suresini okumaya baþladý.

-Bismillahirrahmanirrahim

“And olsun asra ki, bütün insanlar ziyandadýr. Ancak iman edenler, Salih amel iþleyenler, birbirlerine hakký ve sabrý tavsiye edenler müstesna.”

-Biliyorsunuz kaç gün önce camimize baskýn düzenlendi. Yaptýðýmýz hizmete engel olmak için bu tür baskýlar devam edecektir. Çünkü, Ýslami mücadelede düþman saflarýnda kafirler, mürtedler, münafýklar ve onlara uyan cahiller vardýr. Bazen bu gruplarla tek tek mücadele edilir. Bazen de hepsiyle ayný anda mücadele etmek zorunda kalýnabilir. Bugün, hepsiyle beraber girilen bir mücadele safhasýndayýz. Bir taraftan mürtedler, bir taraftan münafýklar, diðer taraftan da kafirler ve onlarýn uþaklarý bizim çalýþmamýza her türlü engeli koymak için uðraþýyorlar. Camilerde Kur’an-ý Kerim dersi vermek bizim için cephede savaþmak gibi bir þey. Bugün Kur’an-ý Kerim’i kaldýrdýklarý gibi kendisini þekli ve lafzi olarak da kaldýrmak istiyorlar. Oysa, bunun olmasý Müslümanlarýn ölmesi demektir. Bizim de yaptýðýmýz Kur’an-ý Kerim’i tekrar halkýn arasýnda yaygýnlaþtýrmak, Kur’an-ý Kerim okuyucularýnýn sayýsýný çoðaltmaktýr. Ama bu da birilerinin gözüne batýyor olacak ki buna bile tahammül edemiyorlar. Camileri boþaltmak istiyorlar.

Bizler hiç bir zaman unutmamalýyýz ki Müslüman olmamýz hasebiyle imanýmýz imtihan olunacak, bilhassa bir davanýn savunucularý olarak bu imtihan normal halkýnkinden daha aðýr olacaktýr. Bu imtihanlarýn þekli deðiþiklik arz edebilir. Bu, azmimizi kýrmamalý, bizi umutsuzlandýrmamalýdýr. Bilakis daha çok bizleri Allah’a, Resulüne, Ýslam’a ve muvahhid Müslümanlara baðlamalý ve küfür ile mücadelemizde azmimizi, kararlýlýk ve tavizsizliðimizi arttýrmalýdýr. Unutmayalým ki, Allah Resulü (SAV) de Ka’be’ye gitmek isterken taþlanmýþ, dövülmüþ, ama bu onun azmini artýrmaktan baþka bir iþe yaramamýþtýr.

Bir davetçi için en önemli þeylerden biri de mücadele merhalelerine ayak uydurup yoluna devam edebilmesidir. Bugün de camiler bizler için, Ýslam’a hizmet mekanlarýmýz ve sevap kazanma yolumuzdur. Biz de orada Kur’an-ý Kerim dersi veriyoruz, Ýslam’ý anlatýyoruz. Bundan da vazgeçmeyeceðiz. Bunun bedelinde eziyet görmek ya da yakalanmak olsa bile. Varsýn binlerce insaný yakalayýp cezaevlerine koysunlar.

Bizler Ýslam’a gönül verdiðimizde bize vaad edilen tek bir þey var. O da: Allah ve Hazreti Resulullah (as) rýzasý… Bunun dýþýnda bir þey yok. Sahabelerin çektikleri eziyet ve meþakkatler gözler önünde. Allah Kur’an-ý Kerim’de “Eski ümmetlerin baþlarýna gelenler sizlerin de baþýna gelmeden cennete gireceðinizi mi sandýnýz?” diye bizleri ikaz ediyor. Madem öyle o zaman bizler de imtihan olacaðýz. Bu imtihanlar sonucunda ya galip geleceðiz, ya da maðlup olacaðýz. Ki nitekim büyük þahsiyetlerden birisi maðlubiyet ve galibiyetle ilgili olarak þunu söylüyor: “Bir Müslüman veya Ýslami cemaat için maðlubiyet yoktur. Maðlubiyet ferdin veya cemaatin mücadeleden vazgeçmesi ile olur. Yoksa maddi kayýplar maðlubiyet deðildir. Mücadele sürdükçe davetçi ve cemaat maðlup deðil, galiptir.”

Ýþte maðlup olmamak için mücadelemize devam etmeliyiz. Çünkü yaptýklarýmýzý Allah görüyor ve bunlarý bizim için iþliyor. Bu uðurda öldürülürsek þehidiz, yakalanýrsak zulme teslim olmayýþýmýz ortaya çýkar, hicret ise en büyük baþkaldýrýdýr. Her halukârda pasifleþip oturmadýkça kârlý, kazançlý olan biziz. Pasiflik ise teslimiyettir. O da, beraberinde zilleti getirir. Çünkü Allah Kur’an-ý Kerim’de; “Yahudiler ve Hýristiyanlar siz onlarýn dinlerine tabi olmadýkça sizden razý olmazlar” diye bizi ikaz ediyor. Bunun için, “ben bir kenara çekileyim” diyen yanýlýyor. Kesinlikle kalbindeki hardal tanesi kadarki imaný da çekip almadýkça onu rahat býrakmazlar. Bu da hem dünyada hem de ahirette zelil ve rezil olup hüsrana uðramaktýr. Dilerim Rabbim ayaklarýmýzý sabit kýlar. Ve bizi zillete düþmekten korur.

-Herkes dünyada bir þeyler olmak için didinip çalýþýyor. Kimisi makam sahibi olmak, kimisi þöhret sahibi olmak, kimi unvan sahibi olmak, kimisi de midesi için zengin olmak için çalýþýyor. Bunlar da zorlukla karþýlaþýyorlar. Hem de belki bizim þu an karþýlaþtýklarýmýzdan çok daha fazla. Bunun için inþallah bu zorluklar bizi yýldýramayacak. Biz de þu dünyada Allah’ýn Salih kullarý olmaya çalýþýyoruz. Allah’ýn emrettiði þeyleri yapmaya gayret ediyoruz. Dünya menfaatinde gözümüz yok. Hani Allahu Teala Kur’an-ý Kerim’de þöyle diyor: “De ki ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatým Allah’ýn üzerinedir.” Biz de hizmetimizin karþýlýðýný Allah’tan istiyoruz. Bir okul öðretmeni karþýlýðýný devletten alýyor. Biz de Allah’tan istiyoruz. Ýnþallah iman üzere ölürsek Rabbimiz bize ücretimizi fazlasýyla ödeyecektir. Diyerek arkadaþýna destek oldu Sümeyye.

Bu karþýlýklý güzel tavsiyelerden sonra Hatice:

-Camimize olduðu gibi devam edeceðiz. Bu arada yapýlan baskýndan dolayý bazý öðrencilerimizin aileleri korkabilirler. Biz hiç zaman kaybetmeden -eðer olursa- bu aileleri ziyaret edip tekrar çocuklarýný camiye göndermeleri için ikna etmeye çalýþacaðýz. Gerekirse defalarca gideriz. Unutmayalým ki, Allah Resulü (SAV) defalarca kovulduðu halde yýlmadan kovulduðu çadýra ya da eve tekrar gidip teblið yapmýþtýr. Þayet kovulsak bile -ki böyle bir þey yok- Resulullah (SAV) bizim için örnektir. Öðrencilerimizle çok daha fazla ilgilenmeliyiz.

Sadece dersleriyle deðil, sorunlarýyla da ayný zamanda ilgilenmeli ve onlara Ýslami bir þahsiyet kazandýrmalýyýz. Camilerde ders alan öðrenciler toplumda parmakla gösterilmeliler. Öyle bir terbiye ve eðitim vermeliyiz ki: Doðru sözlü, dürüst, emin, sadýk, iffetli, hayalý, saygýlý, terbiyeli, güzel ahlaklý… Örnek insanlar olmalýdýrlar. Bunun için de onlarý incitmeden güzel söz ve davranýþlarýmýzla eðitmeliyiz. Kesinlikle ama kesinlikle dövme olmamalý, ne kadar yaramazlýk yaparsa yapsýn bir öðrenci dövülmemelidir. Bunun yerine duruma göre hafif ve eðitici cezalarla cezalandýrmalara gidilmelidir. Bunlara dikkat etmeliyiz.

Bundan sonra ara sýra çocuklara ikramda bulunacaðýz. Haftada bir iki defa da yarýþma düzenleyeceðiz. Derecelere girenlere hediyeler vereceðiz. Bu yarýþmalar; en çok çalýþan öðrenci, en güzel Kur’an-ý Kerim okuyan, en çok namaz surelerini ezberleyen, Peygamberimizin hayatýný en iyi bilen vs. þeklinde olacak. Bunlarý da her ay bir konuyu esas alarak yapacaðýz. Yani, bir ay en düzenli gelen öðrenciyi seçeceðiz. Bur baþka ay baþka bir konudaki birinciyi seçip bu þekilde devam edeceðiz.

Bu arada bol bol kitap okumalýyýz. Çokça ibadet edip, zikir ve dua yapmalýyýz. Ayrýca teblið iþlerimize son hýzla devam ederek çevremizdeki herkesle ilgilenmeliyiz. Konu açýlmýþken biraz da bu konulardaki çalýþmalarýmýzdan söz edelim istiyorsanýz. Dedi.

Sümeyye, çalýþmalarý anlatmak için söze baþladý:

-Ben þu anda düzenli olarak yedi kiþi ile ilgileniyorum. Düzenli olarak bunlarý ziyaret ediyorum. Üç tanesi bizim komþumuz, diðerleri akrabalarým. Muhakkak 10-15 günde bir onlarý ziyaret edip karþýlýklý sohbet ediyoruz. Ayrýca onlarý eve davet ediyorum. Okumasýný bilenlere kitap veriyorum. Okumasýný bilmeyenlere Ýslami bilgiler içeren kasetler veriyorum. Kaç defa camiye davet ettim. Zamanýmýz yok diyerek kabul etmediler. Bunlardan ikisi örtünmeye baþladý. Aileleri de bu duruma çok sevinmiþler. Hatta birisinin annesi beni gördüðünde alnýmdan öperek; “Allah razý olsun. Kýzýma sahip çýkýp ona Ýslam’ý anlatarak örtünmesini saðladýn. Din pýr xweþe, dindari ji wehaye (din çok güzel, dindarlýk ta…)” diyerek memnuniyetini dile getirdi.

Bunun dýþýnda tanýdýðým herkese fýrsat buldukça teblið yapýyorum. Hatta bazýlarý; “Sümeyye’ye merhaba dedin mi hemen vaaza baþlar!”deyip takýlýyorlar. Ben de onlara; “kýyamet günü bize bir þey anlatmadý” deyip benden þikayetçi olmayasýnýz diye görevimi yapýyorum. Bu sefer ben sizin üzerinize þahit olacaðým, diyorum. Biz görevimizi yapacaðýz, hidayet Allah’tan.

Zehra da anlatmaya baþladý;

-Ben de beþ kiþi ile düzenli olarak ilgileniyorum. Onlarý eve davet ediyorum. Ben de kendilerine kitap veya kaset veriyorum. Bacýlardan biri örtündüðünden ailesi ile arasýnda sorunlar baþlamýþ. Ailesi mürted örgüt elemaný veya sempatizanlarýndan oluþtuðu için kesinlikle bu bacýnýn örtünmesine tahammül etmiyor... Bir kaç defa onu dövmüþler. Hatta birkaç tane çarþafýný yaktýlar. Ýki tane çarþafý ben ona hediye ettim. Bir diðerini küpesini satarak almýþ. Gizli gizli yanýma geliyor. Kitap okumasýna izin vermiyorlar. O da kendisine bir volkmen almýþ. Gizli gizli kaset dinliyor. Kaç tane kasetini kýrýp onu da dövmüþlerdi. Ama çok kararlý ve azimli. O kadar ki, “onlar beni öldürseler de ben inancýmdan
taviz vermeyeceðim. Onlar bana baský yaptýkça benim hak yol üzerinde olduðuma dair kalbim daha çok mutmain oluyor.” Diyerek kararlýlýðýný dile getiriyor. Aslýnda camiye gelmeyi çok istiyor lakin, “gelirsem camiye gelip olay çýkarabilirler” endiþesinden þu an gelmiyor. Ben ona gel dedim, olay çýkaramazlar, ama o þu an daha tam emin deðil. Onun için þu an gelmemeyi tercih ediyor. Umarým en kýsa zamanda gelir.

Bunun dýþýnda zaten çevremizle de ilgileniyoruz. Ufak kýz kardeþim de camiye geliyor. Ayrýca onunla özel olarak ilgileniyorum. Erkek kardeþlerim camiye gidiyorlar. Onlarýn dersleriyle de yakýndan ilgilenmeye çalýþýyorum. Baþkalarýyla ilgilenelim derken kendi kardeþlerimizi ihmal etmemeliyiz. En baþta öncelik onlarýn olmalý zaten.

Üç arkadaþ yaptýklarý çalýþmalarýn deðerlendirmelerini yaparak daha güzel ve iyi ne þekilde faydalý olup Ýslam’a hizmet edebiliriz endiþesi ile birbirlerini tebliðe ve çalýþmalara daha sýký sarýlmaya teþvik ederek sohbetlerini sürdürdüler.

Asr suresinde Yüce Allah’ýn buyurduðu gibi: “Onlar ki birbirlerine hakký ve sabrý tavsiye ederler.”
Gönderen: 05.05.2007 - 12:11
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 14
944 Mesaj -
Uyuyamýyordu bu akþam. Hatice’nin anlattýklarýný düþünüyor, “Þu muazzam kainat sonsuz boþluk deniyor, Allah bilir içinde ne kadar yýldýz ve gezegen vardýr. Bunlarýn kendi kendine olmasý mümkün deðil. Nasýl mümkün olsun ki; bir iðne bile kendiliðinden olmazken, onu yapan bir ustasý varken, þu muazzam kainat, bu müthiþ düzen, þaþmayan ölçü… mümkün deðil. Bunun yaratýcýsý var. Ve bu da Allah’týr. Evet buna inanýyorum. Bundan þüphem yok. Peki yaratýp da baþý boþ mu býraktý? Hayýr, býraksaydý onlara düzen vermezdi.” Düþündükçe düþünüyor, soru üstüne soru üþüþüyordu kafasýna Fatma’nýn.

Hatice “Hiçbir þey boþuna yaratýlmamýþtýr” demiþti. Gerçekten de öyle miydi acaba? Bu soru takýldý kafasýna Fatma’nýn. Off! Uyuyamýyordu. Hayal kuþu uzaklara uçmak istiyordu bugün. Uçmak, yýldýzlarda, gezegenlerde, meteorlarda, ismi bile insanýn içini ürperten kara deliklerde, saman yolunda dolaþmak istiyordu. ismini bile bilmediði daha nice yýldýzdan yýldýza konmak istiyordu.

Gazetede okumuþtu bir defasýnda; uzaydaki kara delik dedikleri o hilkat ucubelerinin sönmüþ güneþ olduklarý yazýlýydý. Madem ki onlar güneþti ve sönmüþler, öyleyse bu güneþ bir gün sönebilir. O zaman kýyamet kopar. Bir ürperti sardý tüm bedenini birden. Bir an ölümü düþündü. Sonra tekrar hayal kuþunu uzayda dolaþmaya çýkardý. Bizim içinde yaþadýðýnýz dünyanýn, bulunduðu sisteme; “Güneþ sistemi” deniyor. Bunu okuldan öðrenmiþti. Daha sonra ise bazý dergilerde bu güneþ sistemi gibi yüz binlerce, belki de milyonlarca güneþ sistemi olduðu söyleniyordu. Sadece saman yolunda binlercesinin olduðu ve saman yolu gibi yine binlerce yýldýz topluluklarý olduðu anlatýlýyordu.

Fatma bunlarý düþündükçe hayretler içinde dehþete kapýlýyordu. Sonra yine birden “hiçbir þey boþuna yaratýlmamýþ” sözünü hatýrladý. “Demek bunca þey boþuna yaratýlmamýþ. Biz bilmesek bile her birinin ayrý bir görevi vardýr. Güneþ her gün doðuyor, ýsý ve ýþýk saçýyor. Bunu da dünyayý yaþanýr hale getirmek için yapýyor. Onun görevi bu. Bir gün bile bu görevini aksatmýyor. Yapmazlýk etmiyor. Ay da ayný þekilde kendisine verilen görevi yapýyor. Hem de hiç itiraz etmeden. Peki ya bitkiler? Ayrý iki tohumu yan yana ekiyorsun; sonra bakmýþsýn farklý renkte, tatta, büyüklükte, þekilde meyve vermiþ. O meyveleri aldýðýnda sana itiraz etmiyor. Boyun eðiyor. Çünkü onun görevi bu. Hayvanlar… onlara ne demeli? Sütlerini veriyorlar, boðazlamak için yakalayýp getirdiklerinde bile isyan etmiyorlar.

Bir ara biri anlatmýþtý. Kendisine demiþti ki, “Develer çölde 40 gün susuz kalabiliyorlar. Alt dudaðý yarýk olduðu için, çöldeki dikenlerle beslenebiliyorlar. Bunun dýþýnda iri yarý cüssesine raðmen, küçük bir çocuk, oturmasýný emrettiðinde, hemen oturuyor, itiraz etmiyor. Çünkü onun görevi bu.” Evet onun görevi bu diye mýrýldandý.

“Cansýz bir taþ bile yaratýldýðý amaca hizmet ederken, biz insanlar bunu yapmýyoruz. Dünyada yemek, içmek için yaratýldýðýmýzý sanýyoruz. Bir taþ gibi bile olamýyoruz demek.” Diye düþündü…

Saat kaçtý bilmiyordu, bir ara saat baþý çalan saatin tik-tak sesini duymuþtu, ama bu kaçýncý duyuþuydu hiçbir fikri yoktu. Göz kapaklarý yavaþ yavaþ aðýrlaþtý. Yine o güzel uzayý dolaþma hayaline dalarak kendinden geçti.

-Fatma uyan kýzým, öldün mü yoksa? Nedir senden çektiðim, her sabah ayný þey. Uyansana okula geç kalacaksýn!

-Ne var, ne istiyorsun? Býrak da uyuyayým biraz. Her sabah karabasanlar gibi üzerime çullanmak zorunda mýsýn?

-Ooo, hanýmefendiye bak! Bu sefer de karabasan olduk öyle mi? Peki, sen bilirsin, benden günah gitti. Paþa gönlün bilir!

Ayþe haným, mutfaða geçip kahvaltýyý hazýrlamaya koyuldu. “Bu kýz ya geç kalacak, ya da kahvaltý yapmadan gidecek.” Diye mýrýldandý. Ben bilirim ne yapacaðýmý…

-Anneee!.. diye avazý çýktýðý kadar baðýrdý Fatma.

-Benden günah gitti, demiþtim. Þimdi istiyorsan kalkma, uyuyabiliyorsan uyu.Bir bardak suyu dökmüþtü kýzýnýn yüzüne Ayþe haným. Neye uðradýðýný þaþýrmýþtý Fatma.

Ayþe haným gülümsedi.

-Diðer evde yapmýyordum. Soðuktu çünkü. Ama bu ev öyle deðil. Ýçerisi sýcak. Artýk uyanmazsan her sabah bir bardak suyu baþýndan dökeceðim.

-Baþýmdan dökecekmiþ. Cadaloz! Diyerek sinirli sinirli lavaboya yöneldi. Zaten ýslanmýþ yüzüne su çýrparken dün akþamki hayallerini ve kafasýndaki düþünceleri hatýrlamaya çalýþýyor, hafýzasýný kurcalýyordu.

Kahvaltýya bu dalgýnlýkla oturmuþ, sessiz sessiz yemek yerken annesi sordu:

-Hayýrdýr, bugün dalgýnsýn, hasta falan mýsýn yoksa? Hastaysan izin al. Bugün okula gitme.

-Çok iyi olurdu aslýnda, biraz halsizim, gitmezsem iye olacak.

-Tamam kýzým. Bugün gitme. Babana söylerim sana izin alsýn. Sen bugün dinlen. Görüyor musun benim yaptýðýmý zaten hasta olan kýzý büsbütün hastalandýracak bir þey yaptým. Ah kafam ah!

-Vur vur iyice vur. Bakarsýn zatürre olurum. O zaman daha iyi vurursun.

-Sus! Aðzýndan yel alsýn. Ne demek zatürre olursam? Bir bardak suyla mý zatürre olacaksýn? Yüz verdik astar istiyorsun bakýyorum. Haydi kalk yataðýna uzan, dinlen. Sadece solgunsun.

-Peki doktor haným hemen gidiyorum.

Yataðýna uzanýr uzanmaz uykuya dalmýþtý. Aslýnda sabah olmasaydý zor uyurdu, lakin sabah olduðundan hemen dalmýþtý. Ne fark vardý ölümle uyku arasýnda? Uyudu mu insan kopuyordu her yönüyle dünyadan. Oysa uyku bu kadar sevilmesine raðmen, ölüm bir türlü sevilmiyordu. Ne tuhaf bir þey deðil mi? Birini isteyerek ve severek yapýyorken, diðerinden nefret ediyor insan. 309 sene uyumuþtu Ashab-ý kehf. Uyandýklarýnda bir gün bir gece kaldýklarýný sanýyorlardý. Ertesi gün uyanmak üzere uyumuþlardý. Uyandýklarýnda ise üç asýr geçmiþti. Milyonlarca insan gelip geçmiþti, bu süre zarfýnda. Tüm sevdikleri, tanýdýklarý, dostlarý, düþmanlarý… Hiçbiri kalmamýþtý. Þehirler yýkýlmýþ, kendilerini ilah sananlardan eser kalmamýþtý. Ülkeler de yok olup gitmiþti.

Ölümden korkmasýnýn sebebi bunlar deðil mi? Ýnsanýn malýndan, makamýndan, eþinden, dostundan, çocuklarýndan kýsacasý sevdiklerinden ayrýlma korkusu deðil mi? Peki hiç düþündünüz mü, bir gün uyandýðýnýzda aradan üç yüz yýl geçmiþ olsun? Ne durumda olacaðýnýzý ya da nelerle karþýlaþabileceðinizi düþündünüz mü? Bu konuda hiç fikriniz var mý? Ben size söyleyeyim, karþýlaþýlacak binlerce ihtimal var. Ýnsanlarýn uzayda gezdikleri ile de karþýlaþabilirsiniz, çýkmýþ bir nükleer savaþtan dolayý her tarafý tarumar olmuþ, açlýkla, hastalýkla boðuþan bir dünya ile de karþýlaþabilirsiniz. Ya da ýþýnlamanýn mümkün olduðu, artýk zaman diye bir olgunun kalmadýðý, güneþin hiç batmadýðý bir dünya ile de karþýlaþabilirsiniz. Ya da teknolojiyi tamamýyla yok olmuþ, bu nedenle taþ devrine dönmüþ olduðunu da görebilirsiniz. Ya da Mars’ta yerleþim yerinin açýldýðýný hatta geliþtirilmiþ uzay araçlarýyla milyonlarca yýl uzaktaki yýldýzlara yolculuk yapýldýðýný da görebilirsiniz.

Kýsacasý ne ile karþýlaþacaðýnýzý bilemezsiniz. Bu saydýklarým veya sayamadýklarým ya da sizin hayal gücünüzü kullanarak ulaþtýklarýnýz ya da ulaþamadýklarýnýzýn hepsi birer varsayým. Her gece böylesi müthiþ bir tehlike ile karþý karþýyayýz. Her gece gözlerimizi yumduðumuzda, dibi görünmeyen zifiri karanlýk bir kuyuya atýyoruz kendimizi, bunu isteyerek yapýyoruz. Oysaki akýbeti bilinmeyen þeylere atýlmak ahmakça ve aptalca bir þey, biz bu aptallýðý her akþam yapýyoruz. Her akþam tüm sevdiklerimizden ayrýlma tehlikesi yaþýyoruz. Bunu da isteyerek ve severek yapýyoruz.

Telefon çalmýþ olacak ki Ayþe haným daldýðý koltuktan sýçradý. Biraz bekledi. Acaba yanlýþ mý duymuþtu. Telefon mu yoksa kapý zili miydi? Kaç defa Þükrü beye; “Þu kapý zilini deðiþtirelim, þu konuþanlardan veya ötenlerden alalým, telefon ziliyle kapý zilini hep karýþtýrýyorum” demiþti. Ama dinleyen kim? Her defasýnda “tamam tamam” cevabýný almýþtý, lakin hep sözde kalmýþtý,

-Alo buyurun, kimi aramýþtýnýz?

-Merhaba Ayþe Teyze, ben Çiðdem. Fatma bugün okula gelmedi de onu merak ettim. Bir sorayým dedim. Ýnþallah önemli bir þey yok.

-Yok kýzým yok. Sadece biraz yorgundu o kadar. Ben de okula gitme dedim. Bundan dolayý gelmedi. Bu arada sen nasýlsýn, iyi misin?

-Sað olun teyze iyiyim. Ýnanýn çok merak ettim. Eve gelir gelmez de hemen telefon açtým. Ciddi bir þey olmadýðýna çok sevindim. Onunla görüþmem mümkün mü?

-Tabi kýzým, telefonu vereyim, konuþun. Fatma! Uyan kýzým, öðle oldu. Hâlâ uyuyor musun? Bak Çiðdem arýyor.

-Saat kaç?

-On ikiye geliyor.

-Alo merhaba..

-Ne o, uyuyor musun hâlâ? Ne uykucusun sen… merak ettim. Okula gelmediðini görünce, acaba bir þey mi oldu diye endiþelendim. Kýz, gerçekten hasta mýsýn, yoksa okulu asmak için mi böyle bir tezgah kurdun?

-Ýkisi de var. Hem biraz yorgundum hem de sýkýldýðým için okula gelmek istemiyordum. Annem de gitme deyince fýrsat bu fýrsat dedim. Bize gelsene.

-Gelmek isterdim, ama randevum var. Randevuma gitmem lazým.

-Yine þu malum þahýs mý yoksa?

-Ta kendisi. Ne yaparsýn, gönül iþte ferman dinlemiyor.

-Kendini fena kaptýrmýþsýn. Sonra piþman olmayasýn.

-Neden piþman olacak mýþým? Kötü bir þey yapmýyorum ki. Sadece dolaþýp konuþuyoruz.

-Sen bilirsin, benden söylemesi.

-Bir isteðin var mý? Ne de olsa hastasýn. Sana bakmak lazým.

-Teþekkür ederim caným. Bir þey istemez.

-Oldu, haydi geçmiþ olsun. Yarýn tatil, bir ara uðrarým. Hem sana anlatacaklarým da var.

-Güle güle, bekliyorum.

Telefon kapanmýþ, Fatma da odadan çýkarak uyku sersemliðini atlatmak için yüzünü yýkamak üzere lavaboya yönelmiþti. Yüzünü yýkadýktan sonra oturma odasýna gelerek annesine:

-Dünkü misafirlerimiz ne temiz insanlardý, deðil mi anne?

-Evet kýzým, çok güzel huylu ve güzel sözlü insanlardý. Bu zamanda böyleleri çok az bulunur. Zeynep haným bol bol vaaz verdi. Çok güzel þeyler anlatýyordu.

-Kýzý da öyleydi. O da güzel ve ilginç þeyler anlatýyordu. Çok etkilendim. Çok da sevimli ve tatlý biriydi. Onunla arkadaþlýðýmý geliþtirmeyi düþünüyorum.

-Ýyi olur kýzým, ama kendini fazla kaptýrma. Onlarýn yaþayýþlarý bize göre biraz fazla aþýrý. Biz onlar gibi yaþayamayýz, ama onunla arkadaþlýk kur. Belki o seni adam eder.

-Ne yani halimde ne varmýþ da beni adam edecek? Yine taþý attýn bakýyorum.

Ana-kýz bir müddet daha atýþmaya devam ettiler…
Gönderen: 05.05.2007 - 12:13
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 15
944 Mesaj -
Zeynep haným ve Hatice hummalý bir çalýþma içinde idiler. Gelecek misafirleri için, fazla lüks olmamakla beraber ikram edilecek pasta türü þeyler hazýrlýyorlardý. Ne de olsa misafire ikramda bulunmak ev sahibinin þanýndandý. Ayný zamanda da sünnetti ve çok büyük hayrý vardý. Bu bilinç ve niyet ile hazýrlanýyordu ikram edilecek þeyler. Yoksa kendilerinden söz edilsin ve övülsünler diye deðil. Zaten davetçilere yakýþmazdý böyle bir þey. Bunun bilincinde idi Zeynep haným ve Hatice.

Hazýrlýklarýný tamamlamýþ, gelecek misafirleri bekliyorlardý. Anne-kýz oturmuþ, ikisi de dalmýþtý. Zilin sesi ile irkildi Hatice.

Misafirler gelmiþ, misafir odasýnda oturmuþlardý. Ayþe haným, evi dolaþmak istediðini söyleyince, Zeynep haným hemen isteðini yerine getirmek için onu buyur edip evi dolaþtýrmaya baþladý. Fatma da annesi gibi merak ediyordu doðrusu… O da fýrsatý kaçýrmamýþ, annesi ile evi gezmek için kalkmýþtý. Zeynep haným ve Hatice misafirlerine evi dolaþtýrdýlar. Dolaþma faslý bitmiþti. Bu arada Hatice ve annesi hazýrladýklarýný misafirlere ikram etmeye baþlamýþlardý. Ayþe haným, ikram edilenleri yerken bir yandan da evin manzarasýný gözünde canlandýrmaya çalýþýyordu: “Ne kadar da sade döþenmiþ.” Misafirlerin oturmalarý için, misafir odasýna konan birkaç kanepe ve vitrinden baþka lüks denecek bir þey yoktu. Ev güzel dekore edilmiþti, ama mümkün mertebe sade olmasýna özen gösterilmiþti. Mesela: kendi evlerinde bulunan avizeler yoktu. Koltuk takýmlarý, oturma gruplarý yoktu. Vitrinde kitaplar, güzel levhalar, birkaç parça süs eþyasý vardý. Ama belli ki vitrinin görüntüsünü güzelleþtirmek için konmuþtu. Bir odayý kütüphane yapmýþlardý. Ne kadar da çok kitap vardý. Ömründe ilk kez bir evde bu kadar çok kitabý bir arada görmüþtü Ayþe haným. Oda halýlarla döþenmiþ, etrafa da oturmak için minderler konulmuþtu sadece… bir þey daha eksikti, evet televizyon yoktu. Tüm odalarý dolaþmýþtý, ama televizyona rastlamamýþtý. “Bize göre bunlar fakir sayýlýr.” Dedi kendi kendine.

Zeynep haným, diðer komþularý ile konuþurken, Ayþe hanýmýn dalgýnlýðýný fark edip “Ayþe kardeþ dalmýþsýn, önemli bir þey yok umarým” diye sordu.

-Yoo, önemli bir þey yok. Kusura bakma, ama kafama bir þey takýldý, onu sormak istiyorum. Maddi durumunuz düþük mü ki evinizde fazla eþya yok? Çok sade döþenmiþ. Hatta bazý odalar boþ denecek kadar eþyasýz. Pervasýzlýðýmý mazur görün, ama merak ettim.

-Aslýnda sadece siz deðil, buraya gelen herkes bunu merak ediyor. Elhamdulillah maddi durumumuz çok iyi, kimseye muhtaç deðiliz. Eþimin emeklilik maaþý ile beraber iþlettiðimiz bir manifatura dükkanýmýz da var. Gelirimiz bize yetiyor. Size bir hikaye anlatayým:

“Derler ki Sultan Harun Reþit, o dönemin evliyalarýndan Behlül’e; “Ahirette dünya malýnýn hesabýnýn nasýl sorulacaðýný ve nasýl bu hesabýn verildiðini bana anlatýr mýsýn?” diye sormuþ. Behlül de ona: “Yarýn falan meydana gel sana anlatacaðým” demiþ. Ertesi gün o meydanda buluþmuþlar. Behlül hazretleri meydana bir ekmek sacý getirmiþ, onu ateþin üzerine koyarak kýzdýrmýþ. O kadar ki suyu attýðýnda su sýçrýyormuþ. Harun Reþit, “Bu nedir?” diye sorunca Behlül hazretleri; “Senin sorunun cevabýný vereceðim” demiþ. Behlül hazretleri ayakkabýsýný çýkarmýþ, eline asasýný alarak o kýzgýn sacýn üzerine çýkýp “Ben ve asam” deyip hemen inmiþ. Harun Reþit’e dönerek “Benim dünyadaki tek malým bu elimde gördüðün asamdýr. Ben malýmýn hesabýný verdim. Haydi buyur sen gel, bu kýzgýn ekmek sacýnýn üzerine çýkýp malýnýn hesabýný tek tek ver!” Nasýl çýksýn ki, adam padiþah… malýný saymaya baþlarsa aylarca bitiremez.

Bu hikayeden de anlaþýldýðý gibi Ayþe kardeþ, dünya malýnýn hesabýný vermek o kýzgýn saca çýkýp beklemekten daha zordur. Bize yakýþan ihtiyacýmýz kadarý ile mal edinmek. Diðerini Allah yolunda fakir fukaraya verip harcamaktýr.

-Ev eþyalarý da ihtiyaçtýr. Onlarý almak israf deðil ki!

-Eðer ihtiyaçtan fazla ise israftýr, ve Allah onun hesabýný sorar. Eðer sana on tabak lazýmsa ve sen kalkýp elli tabak alýrsan o israftýr. Eðer sana beþ kanepe lazýmsa ve sen kalkýp oturma guruplarý, koltuk takýmlarý falan filan alýrsan israftýr. Çünkü onlar artýk gösteriþe girer. Bunun için ihtiyacýmýz kadarýyla alýyoruz. Arta kalaný da baþka þeylerde kullanýyoruz. Bundan dolayý da þu anda hiç borcumuz yok. Yarýn öbür gün kimse kapýmýza dayanmaz. Bu bize yeter artar bile.

Zeynep haným, yeri gelmiþken dünya malýnýn geçiciliðinden, fitnesinden, asýl olanýn ahiret yurdu olduðundan, oraya hazýrlýðýn yapýlmasý gerektiðinden, fakir fukarayý kollamanýn büyük sevabýndan, fuzuli bir þeye harcanacak para ile fakir bir komþuya alýnacak gýda veya giyeceðin ne kadar büyük bir sevap olduðundan vs.. uzun uzun anlatmaya baþladý.Bu arada iki yeni arkadaþ kütüphane odasýna geçmiþ, kitaplarý karýþtýrýyorlardý. Fatma,ilk kez bir evde bu kadar çok kitap görmüþtü. Kitaplarýn çoðu Ýslami konularý içeren kitaplardý.

-Bu kitaplarýn tümü sizin mi?

-Evet bir çoðu babamýn. Bazýlarý da aðabeylerimin. Benim de bazý kitaplarým var, fakat çok az.

-Ne aptalým. Burada olduklarýna göre sizin olacaklar tabi. Ne bileyim iþte, hepsini bir arada görünce..

-Üzülme, buraya gelen herkes bu soruyu soruyor.

-Nasýl bu kadar bilgi birikimin olduðu þimdi anlaþýldý. Çok okur musun?

-Çok deðil, genelde okurum. Günde en az bir saat okurum. Tabi bu süre bazen daha da artabiliyor. Okuduðum kitaba baðlý.

-Genelde roman mý okursun?

-Hayýr, bazen roman okurum, ama genelde ilmi kitaplar okurum. Bilhassa peygamberimizin hayatýný, tefsir ve fýkýh okurum. Çünkü bunlar dinimizin temel kaynaklarýdýr. Bunlar bilinmeden Ýslami hayat olmaz.

-Biliyor musun, bize geldiðiniz ve konuþtuðumuz günün akþamý uyuyamadým söylediklerini düþündüm, kainatý düþündüm. Her þey gerçekten bir görev için yaratýlmýþ ve görevlerini de eksiksiz yapýyorlar. Sadece biz insanlar yapmýyoruz. Cansýz bir taþ bile görevini yapýyorken, küçücük bir hücre bile görevini yaparken biz insanlar yapmýyoruz.

-Bunun en büyük sebebi teslim olup olmamaktan kaynaklanýyor. Bizim temel meselemiz bu iþte. Kainatýn, canlý cansýz her þeyin yaratýcýsýnýn Allah olduðuna inanýyoruz. Fakat ona teslim olmuyoruz. Bunun için inanmakla teslim olmak farklý þeyler. Ýnandýðýn bir þeye teslim olmayabiliyorsun. Çünkü teslimiyet beraberinde itaat getirir. Ýþte biz insanlar, bu noktada diðer yaratýklardan ayrýlýyoruz. Ýslam’ýn kelime manasý da teslim olmak, boyun eðmek anlamýna geliyor. Yani birisi Müslüman olduðu zaman teslim olduðunu da beyan ediyor aslýnda.

Hýristiyanlar da Yahudiler de Allah’a inanýyorlar. Hatta müþrikler bile inanýyorlar. Kur’an-ý Kerim’de bir çok yerde; “Onlara (müþriklere) yeri ve gökleri kim yarattý desen, “Allah’týr” diyecekler” þeklinde onlarýn Allah’a inandýklarýný, yalnýz teslim olmadýklarýný dile getiriyor. Teslim olsalar sorun kalmaz. Kainatta gördüðümüz güneþ, ay, yýldýzlar ve göremediðimiz diðer yaratýklarýn tümü kayýtsýz-þartsýz bir teslimiyet içindedirler. Allah’ýn emirlerine boyun eðmiþler. Bunun için onlar görevlerini yerine getiriyorlar. Biz de eðer teslim olursak, görevlerimizi yerine getirmeye baþlarýz.

-Peki bu teslimiyet nasýl oluyor? Bunu biraz daha açar mýsýn?

-Teslimiyet demek; itaat etmek, boyun eðmek demektir. Biz, Kelime-i þehadeti getiriyoruz. Allah’tan baþka ilah olmadýðýna, Hazreti Muhammed (as)’in onun kulu ve Resulü olduðuna þehadet getiriyoruz. Bu þekilde inanýyoruz. Madem inanýyoruz, o zaman Allah diyor; size emrettiðim þeyleri yapýn. Sadece inandým demekle iþin içinden çýkamazsýnýz, inandýðýnýzý ispat edin.

Allah namaz kýlmayý emrediyor. Hemen ona inanýp namaz kýlmak teslimiyettir. “Zina yapmayýn” diyor, ondan uzak kalmak teslimiyettir. “Oruç tutun” bunu yapmak teslimiyettir. “Zekat verin” bunu yapmak teslimiyettir. “Yalan söylemeyin, gýybet, dedikodu yapmayýn” bunlardan uzak durmak teslimiyettir. “Kadýnlar örtünsünler, kendilerini yabancý erkeklere göstermesinler” bunu yerine getirmek teslimiyettir. “Faiz yemeyin, kumar oynamayýn, içki içmeyin, fakir fukaranýn malýný yemeyin” bunlardan uzak kalmak, onlarý yapmamak teslimiyettir. “Benim yolumda mücadele edin, kafirlerle çarpýþýn” bunu yapmak teslimiyettir. “Sadece benden korkun, rýzkýnýzý benden isteyin” bunu yapmak teslimiyettir. “Ýnsi, cini, heykeli putlara tapmayýn” bunlardan sakýnmak teslimiyettir. Kýsacasý Allah’ýn emirlerini yapmak, yasakladýklarýndan sakýnmak teslimiyettir.

Rabbimize ruhlar aleminde vermiþ olduðumuz sözü yerine getirmek zorundayýz.

-Evet doðru söylüyorsun, lakin insan… bilmiyorum, mesela namaz… bir türlü kýlmayý adet edinemedim. Halbuki insan isterse o kadar zor bir þey de deðil. Bilakis insana huzur veriyor. Ama ne bileyim iþte…

-Aslýnda inandýðýmýzý söylüyoruz. Lakin pek çoðumuz bize bunca lütufta bulunan Rabbimize karþý kulluk görevimizi tam olarak yerine getirmiyoruz. Allah bizden iman ile birlikte amel ve teslimiyet istiyor. Kaldý ki Allah’a þükür borcumuz var. Bir düþün her iki gözün kör olsaydý ve biri sana; “Ýki gözünü veririm yalnýz sen de yirmi yýl bana hizmet edeceksin” dese sen ne yaparsýn? Ýki göz karþýlýðýnda yirmi yýl hizmet edersin ona. Hatta belki ömür boyu… Bunlar iki uzvun karþýlýðýydý. Peki ya diðerleri, dünyada verdiði diðer güzellikler, nimetler..

-Biz insanlar.. Off! Gerçekten nankörüz. Hiçbir þeye þükretmiyoruz. Eðer tam olarak düþünürsek… hakikaten aptalýz.

Fatma’nýn samimi itirafýný gören Hatice sevindi.

-Üstüne üstlük dünyada verdiði bunca güzelliðe ve nimetin üstüne eðer itaat edip ona teslim olup emirlerini yaparsak sonsuz bir cennet hayatý vereceðini söylüyor, verecek de. Çünkü bizi ilk yarattýðýnda verdi. Yine verecek. Tüm bu güzelliklere karþýlýk biz, birkaç günlük dünya hayatýnýn oyun ve eðlencesini tercih ediyoruz. Oturup saatlerce televizyondaki çirkin, fahiþ programlarý ya da dizileri izlediðimiz halde beþ dakikalýk bir namazý kýlmýyoruz. Senenin on bir ayý yiyor, içiyoruz. Bir ayý sabahtan akþama kadar aç geçirmeyi göze alamýyoruz. Evlilik helalken zina yapýlýyor. Güzel içecekler helal iken içki içiliyor.

Fatma Hatice’yi onayladý.

-Dediðin gibi sabahtan akþama kadar oturup televizyon seyredebiliriz. Namaz gibi bir ibadet bize zor geliyor. Niçin ibadetler bize zor geliyor söyler misin?

-Güzelliklere hep zorluklardan geçilerek ulaþýlýr. Ýnsan, annesine dünyanýn en büyük acýlarýný tattýrarak gelir. Gece karanlýðýndan sonra gün doðar, kýþtan sonra bahar gelir. Elhasýl, güzelliklere zorluklarý aþarak ulaþabiliriz. Dünyanýn kuralý böyle. Ancak bu þekilde güzelliklerin kýymeti anlaþýlýr. Bizler de nefsimize zor gelen ibadetleri yapýp onlara sabrederek haramlarý iþlememe konusunda azmederek güzel yurda varabiliriz.

-Aslýnda tüm bunlarý aklý baþýnda olan herkes görüyor, biliyor. Buna raðmen yine de görmezlikten geliyoruz. Kolayýmýza geleni seçiyoruz.

-Evet insan zoru gördü mü hep kaçýyor. Þeytana ve nefsine esir oyup kendisine hem dünyada, hem de ahirette zarar verecek þeyler yapýyor. Ýçkinin zararlarýný, zinanýn getirdiði ahlaki bozulmalarla beraber bedeni hastalýklarý, faizin getirdiði ekonomik zulüm, hýrsýzlýðýn kahredici etkileri, yalanýn oluþturduðu güvensizlik ve diðer haramlarýn yýkýcý etkilerini anlatmak isterse insan, günlerce, belki de aylarca bitiremez. Bugünkü sözde geliþmiþ toplumlarýn durumu gözlerimizin önünde… Kimin eli kimin cebinde belli deðil. Ýnsanlar gömlek deðiþtirir gibi sevgili deðiþtiriyorlar. Hayvanlarýn yaþam tarzý bu.

-Ne var ki bugün onlar örnek alýnýyor. Bir çok insan onlara bakarak hayatýný þekillendiriyor. Falan artistin saç modeli þöyle, giyimi böyle, konuþmasý bilmem nasýl… hep onlar örnek alýnýyor ve bunu yapanlar da Müslümaným diyenlerdir. Ben de onlardan biriyim mesela.. dedi Fatma.

-Her þey teslimiyetten geçiyor. Eðer biz Allahu Teala’ya gerçekten iman etmiþsek, O’na teslim olmalýyýz. O’na teslimiyet, O’nun gösterdiði yolda yürümektir. Artist bozuntularýný taklit edeceðimize insanlýðýn önderi Hazreti Resulullah (as)’ý örnek almalýyýz. O’nun hayat tarzý ile hayatýmýzý biçimlendirmeliyiz. Kýsaca hayatýmýzý Ýslam’ýn emrettiði þekilde geçirmeye, yaþamaya çalýþmalýyýz.

Hatice anlatýyor, Fatma sessizce dinliyordu. Ara sýra sorduðu sorulara Hatice’nin güzel, mantýklý ve ilim dolu cevaplarý onu ikna etmeye yetiyordu. Peki bunca yýl neden anlatýlmamýþtý bunlar kendisine? Ara sýra annesi namaz kýlmasýný söylüyordu. O da kuru bir sözden öteye geçmiyordu. Hoþ güzel, annesi de pek o kadar namazlarýna dikkat etmiyordu ya…

Ramazan orucunu birkaç kez tutmuþtu, lakin o da gelip geçici bir heyecandý. Kaç yýldýr onu da tutmuyordu. Örtünmeye gelince, bunu hatýrladýðýnda tüyleri diken diken oluyordu. “Örtünmek mi? Asla!” diyordu, çoðu zaman…

Hatice’nin verdiði güzel iki kitabý aldýðýnda içinde tarifsiz duygular vardý. Sanki yeni bir hayata adým atmanýn verdiði heyecan, sevinç ve mutluluðuydu bu…
Gönderen: 05.05.2007 - 12:17
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 16
944 Mesaj -
Havalar yavaþ yavaþ ýsýnýyordu. Bahar yüzünü göstermeye baþladýðýndan beri, yeþil ormanlar, karanlýk dehlizlerden baþlarýný kaldýrmaya baþlamýþlar, aðaçlar tomurcuk tutmuþ, kimi tomurcuklar çatlamýþ, yeþil yapraklarýný yeni bir mevsime sunma hazýrlýðýna girmiþti. Yavaþ yavaþ çýplak aðaçlar yeþile bürünüyor, çamurlu yerler çeþitli renkte ve kokudaki çiçekler ile bezenerek adeta bir gelin gibi süslenmeye baþlýyordu. Sabahlarý kuþlarýn cývýltýlarý baþka bir ahenk ile çýkmaya ve süslenip koku sürünen dünyaya “hoþ geldin” melodileri sunmaya hazýrlanýyordu. Aylardýr cansýz yatanlar dirilmiþ, yepyeni hayatlar baþlamýþtý.

Fatma ile Hatice’nin arkadaþlýklarý ilerlemiþti bu sürede. Sýk sýk buluþuyor ve sohbetler yaparak tatlý bir dostluðun örgülerini örüyorlardý sanki. Namaza baþlamýþtý Fatma. Kitap da okuyordu artýk. Okulu da az kalmýþtý. Okul arkadaþlarýndan Çiðdem ile arkadaþlýklarý eskisi gibi devam ediyordu. Zozan ile tartýþmýþ, namaza dil uzatýp alay ettiðinden arkadaþlýðýný kesmiþti.

Çiðdem de baþta biraz eðlenmek için laf atmýþ, Fatma’nýn kararlý tavrýný görünce geri adým atarak bir daha alay etmemiþti. Bunun için arkadaþlýklarý devam ediyordu. Hatta Fatma, onun da namaza baþlamasý için ona bildiði ve okuduðu Ýslami konularý anlatýyor, onu bu konuda ikna etmeye çalýþýyordu. Ne var ki Çiðdem’in erkek arkadaþý Çiðdem’i daha çok etkiliyor, hatta Fatma ile iliþkilerini kesmesi için bazen onu zorluyordu.

Fatma’nýn bu deðiþimi en çok annesini memnun ediyordu. Çünkü o eski aksi Fatma gitmiþ, yerine yumuþak baþlý, saygýlý, terbiyeli, düzgün sözlü, çalýþkan bir Fatma gelmiþti.

Okuldan gelir gelmez, namazýný kýldýktan sonra annesine ev iþlerinde yardým ediyor, yemeði hazýrlýyor, ev iþleri bitince odasýna çekilip kitap okumaya baþlýyordu.

Ayþe hanýmýn keyfine diyecek yoktu. Bir iþ yaptýrýncaya kadar caný çýkan Ayþe hanýmýn artýk eli sýcak sudan soðuk suya girmiyordu. Çünkü kýzý Fatma, evin tüm iþlerine koþuyor ve onlarý en güzel þekilde yapmaya çalýþýyordu.

-Fark ediyor musun bilmiyorum, ama bizim kýz çok deðiþti. Sanki o Fatma gitti, yerine baþka bir Fatma geldi. Bazen acaba bu kýz baþýný bir yerlere mi vurdu diye düþünmeden edemiyorum.

-Ýyi ya daha ne istiyorsun. Sen de böyle olmasýný istemiyor muydun diye cevap verdi Þükrü bey.

-Ýstiyordum da… ya gelip geçici bir þeyse? Ya bir gün eski hýrçýnlýðý, asiliði geri dönerse… diye içimde hep bir korku var.

-Merak etme hali gelip geçici bir þeye benzemiyor. O… neydi ismi?

-Hatice.

-Hah.. evet, onunla arkadaþlýðý sürdüðü müddetçe eski haline dönmez. Boþuna dememiþler “Arkadaþýný söyle sana kim olduðunu söyleyeyim.”

-Hatice’yi hiç gördün mü? Bir de bazý hasetçiler onlarýn hakkýnda dedikodu yapýp ileri geri konuþuyorlar. Bu binada güvendiðim tek insan Zeynep haným. Saatlerce bazen konuþmamýza raðmen hiç kimseden söz etmez. Bazen ben söz etmek istesem bana; “Yanýmýzda olmayan insanlarýn olumsuzluklarýndan söz etmek gýybettir. Gýybet de haramdýr. Onun için rica etsem o konulara girmesen daha çok memnun olurum” diyerek, konuþmama izin vermiyor. Hep Ýslam’ý anlatýyor. Peygamberin hayatýndan bahsediyor.

-Belli oluyor, sen de kýzýn da yavaþ yavaþ sofu oluyorsunuz. Seccade elinizden düþmüyor.

-Fena mý?

-Fena olur mu? Ben de senin isteklerinden listelerinden çoktandýr kurtulmuþtum. Dindarlýk güzeldir. Keþke ben de Hacý Abdullah gibi kendimi dini hayata verebilseydim. Ben yapamýyorum, bari siz yapýn.

-Bu gün okula gitmedi. Ona izin al olur mu?

-Tamam.

Bu gün okula gitmemiþti. Ýçinde tarif edemediði bir sýkýntý duyduðunda abdest alýp iki rekat namaz kýldý. Hatice anlatmýþtý. Sýkýntý duyduðunda abdest al ve iki rekat namaz kýl. Ferahlarsýn diye. O da öyle yaptý. Biraz ferahlamýþtý. Yataðýna geçip kitap okumaya baþladý. Kadýn ilmihalini okuyordu. Bir Müslüman kadýnýn neler yapmasý ya da yapmamasý gereken þeyleri anlatýyordu. Bunun için çok dikkatli ve anlayarak okumaya çalýþýyordu. Annesi içeriden kaç kez seslenmiþ, kitaba daldýðý için duymamýþtý. Telefondaki ses Ayþe hanýma heyecanlý ve titrek sesle telefonu hemen Fatma’ya vermesini istemiþti.Bunun için de Ayþe haným ne olduðunu sormayý akýl edemeden telefonu Fatma’nýn odasýna götürerek ona vermiþti.

-Alo!

-….

-Neee! Yalan, yalan söylüyorum dee! Hayýr, hayýýýýýr!

Odadan çýkmýþ olan Ayþe haným, çýðlýk sesi ile içeri girmiþti. Aman Allah’ým olamaz!...

Fatma hiç kýmýldamadan yerde yatýyordu.O menfur olaydan sonra ara sýra kýzý ile camiye gidiyordu Zeynep haným. Zeynep haným onun dýþýnda iki arkadaþlarý daha olmuþtu. Sultan’ýn bir çocuðu vardý. Henüz bir yaþýnda olduðundan camiye geldiði vakit çocuðu kaynanasýna býrakmak zorunda kalýyordu. Kaynanasý bundan hoþlanmýyordu. Defalarca çocuðu býrakýp da camiye gitmemesi için gelinini azarlamýþ hatta bu yüzden aylarca onunla konuþmamýþtý. Ne var ki Sultan pek öyle bu iþten vazgeçecek deðildi. Kaynanasýný fazla incitmeden camiye gitmenin faziletinden, getirdiði hayýrlardan söz ediyor, onu ikna etmeye çalýþýyordu. Kaynanasýnýn bir keresinde kendisine; “El alemin çocuklarý seninkinden daha mý önemli ki çocuðunu býrakýp onlarýnki ile ilgileniyorsun” demesi üzerine Sultan; “Onlarýn hepsi bizim çocuklarýmýzdýr ve biz onlarla ilgilenmeye mecburuz. Kendi çocuðumu onlardan üstün tutmam. Eðer çocuðum büyük olsaydý onu da götürür, camide diðer çocuklarýn arasýnda onlara gösterdiðim ilginin aynýsýný gösterirdim. Onun hiçbir farklýlýðý olmazdý” diyerek yaptýðý hizmetin büyüklüðünü göstermiþti.

Mevlüde de evli ve çocuk sahibiydi. Dört çocuðu vardý. Üçü erkek, biri kýz. Ýkisi hem okul okuyorlar, hem de camiye gidiyorlardý. Her sabah kýz kardeþini eve çaðýrýr küçük çocuklarýný ona býrakýr kendisi ve büyük kýzý beraber camiye gider, biri ders alýr biri de ders verirdi. Zeynep haným, Sultan ve Mevlüde’nin de katýlmasýyla hoca sayýsý altýya çýkmýþtý.

Mevlüde’nin eþi yaklaþýk iki yýl önce bir saldýrýda þehid olmuþtu. Onun þehadetiyle çocuklarýna hem ana hem de baba olmuþtu. Mü’min kardeþlerinin yardýmlarýyla geçiniyordu. Mevlüde, her türlü hizmeti yapmak için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Ne de olsa þehid hanýmýydý.

-Bu gün öðrencilerimize bisküvi ve lokum daðýtacaðýz. Ayrýca en düzenli gelen öðrencileri seçip onlarýn hediyelerini vereceðiz. Bunun için ders vermekte fazla oyalanmasak iyi olur. Ayrýca Zehra kardeþ bize bu gün peygamber kýssalarýndan bir tane anlatacak. Hemen derslerimizi verelim diyerek kýsaca günlük programý hatýrlattý Hatice.

Her biri, öðrencilerini tek tek kontrol edip onlarýn derslerini vermeye baþladýlar. Öðrenciler o menfur olaydan sonra biraz azalmýþtý. Ama Hatice ve arkadaþlarýnýn gayretli çalýþmalarý, yaptýklarý aile ziyaretleri, yaptýklarý cami komþusu ziyaretleri, öðrencilerin arkadaþlarýný camiye getirmeleri konusundaki gayretleri ve bu konuda hocalarýnýn telkin ve yol göstermeleri bu süre zarfýnda öðrenci sayýsýný arttýrmýþtý. Camiyi basanlarýn hesabý tutmamýþtý. Öðrenciler daha da düzenli gelmeye baþlamýþtý.

Nihayet dersler bitmiþti, Hatice;

-Þimdi Zehra hocamýz bize Hazreti Yusuf (as)’ýn hayatýný anlatacak, daha sonra yarýþmamýz var. Ondan sonra da size ikramýmýz var, dedi.

Öðrenciler, peygamber kýssalarýný çok seviyorlardý. Çünkü hocalarý onlarý hikayeleþtirerek anlatýyordu. Onlarýn anlayabilecekleri þekilde kolaylaþtýrýyorlardý.

Zehra besmele, hamd, selat ve selamdan sonra konuya baþladý.

-Hazreti Yusuf daha çocukken bir rüya görür. Rüyasýnda 11 gezegen ve güneþ ile ayýn kendisine secde ettiklerini görür. Rüyasýný babasýna anlatýr. Babasý Hazreti Yakub bir peygamber olduðundan rüyasýnýn anlamýný hemen anlar ve Yusuf’a; “Bak oðlum, rüyaný aðabeylerine anlatma, yoksa kýskanýp sana zarar verebilirler” der. Hazreti Yakub, oðlu Yusuf’u çok sevdiðinden diðer kardeþleri onu hep kýskanýrlar. Bu kýskançlýklarý o kadar fazla olur ki kendi aralarýnda bir plan yaparlar. Derler ki: “Biz babamýza diyelim ki baba biz gezmeye gidiyoruz. Yusuf’u da bizimle gönder. O da gezsin biraz. Sana söz ona bir þey olmasýna izin vermeyiz. Babalarýna gidip bunu söylerler ve onu ikna ederler. Babalarý “Ben korkuyorum. Siz oyuna dalarsýnýz da onu kurt yer.” Bunu deyince oðullarý; “Bize güvenmiyor musun? Biz onu koruyacaðýz” deyip tekrar ýsrar ederler. Babalarý onu göndermeye razý olur.

Bunlar çölde giderler, bir kuyunun etrafýnda eðlenirler, eve dönecekleri zaman Yusuf’u kuyuya atarlar. Gömleðine de tavþan kaný sürüp babalarýna getirerek; “Biz oyun oynuyorduk, Yusuf’u da eþyalarýmýzýn yanýnda býrakmýþtýk. Döndüðümüzde Yusuf yoktu. Sadece bu kanlý gömleði kalmýþtý. Kanýmýzca onu kurt yedi, diyerek babalarýna yalan atarlar. Bu arada Yusuf karanlýk kuyuda tek baþýna kalmýþtý.

-Hocam korkmadý mý?

-Yok çünkü Allah ona melek göndererek korkmamasýný ve bir gün kardeþlerine bu kötülüðünü haber vereceðini söyleyerek onu kurtaracaðýný söylemiþti. Ayrýca melekler de onun yanýnda kalmýþlar. Ne kadar kaldý bilinmez. Kuyunun yanýndan bir kervan geçer. Daha önce arabalar olmadýðýndan develer ve atlarla yolculuk yapardý insanlar. Ýþte bunlara kervan denir. Bu kervan kuyunun yanýndan geçerken birini su getirmesi için gönderirler. Adam gelip kuyuya kovayý atýnca Yusuf kovaya tutunur. Adam kovayý çeker ve Yusuf’u görünce “Müjde, müjde! Kuyudan bir çocuk çýktý. Onu þehre götürüp satabiliriz. Bize çokça para kazandýrýr.” Diyerek koþar, Hz. Yusuf’u alýp þehre götürürler.

-Hocam çocuklarý o zaman satýyorlar mýydý?

-Evet, kimsesiz çocuklarý o zaman köle olarak satýyorlardý. Mýsýr’ýn büyüklerinden biri karýsý ile alýþ veriþ yaparken Yusuf’u görürler. Vezirin karýsý Yusuf’u çok sever ve onu satýn almasý için kocasýna baský yapar. Kocasý da onu alýr ve saraylarýna götürerek onu büyütürler.

-Yusuf kuyudan çýktý, saraya gitti. Öyle mi hocam?

-Evet aynen öyle. Allah dilerse her þey olur. Eðer biz de Allah’tan istersek Allah bize yardým edip verir. Evet nerde kalmýþtýk? Hah Yusuf büyüyünce çok yakýþýklý bir delikanlý olur. Öyle ki o memlekette onun gibi yakýþýklý yokmuþ. Onu satýn alan kadýn onu gönül verir. Ona karþý sevgi duyar. Yusuf onlarýn kölesi olduðu için onlara hep hizmet etmektedir. Bir gün Züleyha isimli bu kadýn onu odaya çaðýrýr. Yusuf da hizmet etmek için gider. Kadýn ona beraber olmayý teklif eder. Yusuf kabul etmez. Onu zorlar yine de kabul etmez. Yusuf kaçarken kadýn gömleðini arkadan yýrtar. Odadan kaçarken sahibi olan adam ve baþka birkaç kiþiyle kapýda karþýlaþýrlar. Kadýnýn kocasý ne olduðunu sorar, kadýn “Yusuf senin karýna saldýrdý. Ondan murat almak istedi. Onu cezalandýr” deyince Yusuf “Hayýr ben saldýrmadým, o bana saldýrdý. Ben kabul etmeyince de seni zindana attýrýrým diye de tehdit etti” der. Bu arada orda bulunan bir adam þöyle dedi: “Bakýn eðer Yusuf’un gömleði önden yýrtýlmýþsa Yusuf yalan söylüyor. Yok eðer arkadan yýrtýlmýþsa kadýn yalan söylüyor” bu sözü üzerine bakarlar ki gömlek arkadan yýrtýlmýþ. Kadýnýn yalan attýðý ortaya çýkar. Daha sonra dedikodu olur. Ve þehrin kadýnlarý Züleyha’yý küçümserler. Kölesine tutulmuþ derler. Züleyha kalkýp onlarý saraya davet eder. Önlerine de meyve koyar. Ellerine de býçak verir. Yusuf’u yanlarýna çaðýrýr. Yusuf yanlarýna çýktýðýnda onu gören kadýnlar “Aman Ya Rabbi bu insan deðil melek” diyerek kendilerinden geçerler ve ellerini kestikleri halde hissetmezler. Züleyha orada yine Yusuf’a “Eðer isteðimi yapmazsa onu zindana attýracaðým.” Der. Yusuf (as) da dua ederek “Ya Rabbim, zindan benim için onlarýn istediklerinden daha iyidir.” Diyerek kadýný yine red eder. Bunun üzerine onu zindana atarlar. Zindanda Allahu Teala onu rüyalarýn yorumunu öðretir. Ayrýca peygamber olduðundan zindandaki insanlara Allahu Teala’yý anlatýr. Uzun yýllar kalýr zindanda. Bir gün yanýnda bulunan bir tutuklu arkadaþý serbest kalýr. Bu adam sarayda çalýþmaya baþlar. Mýsýr’ýn kralý bir rüya görür. Ve onun ne anlama geldiðini merak eder. Bunu sihirbazlardan sorar, kimse cevap veremez. Sonunda o hizmetçi adam; “Ben size cevap getiririm” der ve Hz. Yusuf’un yanýna gider. Rüyayý anlatýr. Hz. Yusuf da ona rüyayý yorumlar. Adam gelip rüyayý krala anlatýr. Kral kim bu yorumu yapmýþsa onu buraya getirin der. Adam gider. Hz. Yusuf’a söyler. Hz. Yusuf “Gidin o kadýnlarýn halini sorun ondan sonra ben çýkarým, yoksa çýkmam.” Der. Kral, kadýnlarý toplar durumu sorar. Hepsi Hz. Yusuf’un günahsýz olduðunu, kendilerinin hile yaptýklarýný anlatýr.

Hz. Yusuf zindandan çýkar ve o memleketin hazinelerinin baþýna geçer. Memlekette kýtlýk olduðundan herkes Mýsýr’a gelip oradan yiyecek alýyor ve memleketine dönüyordu. Hz. Yusuf’un kardeþleri de Mýsýr’a gittiler ve eþya aldýlar. Hz. Yusuf onlara bir daha geldiðinizde küçük kardeþinizi getirin, diyerek anneleri bir olan kardeþi Bünyamin’i getirmelerini tembih eder.

Hz. Yusuf'un babasý Hz. Yakub (as) da Hz. Yusuf'un derdinden aðlaya aðlaya kör olmuþtu. Çocuklarý yiyeceklerini getirdiler. Yiyecekleri bittikten sonra tekrar hazýrlýk yaptýlar. Tabii bu sefer Bünyamin’i de götürmeleri gerekiyordu. Babalarý razý olmadý baþta. Onu da Hz. Yusuf gibi kaybedeceksiniz, diyerek vermek istemedi. Israr ettiler ve zor da olsa onu götürmeyi baþardýlar. Mýsýr’a geldiklerinde Hz. Yusuf onlarý yanýma çaðýrdý. Onlara yiyecek verdi. Kardeþi Bünyamin’e kendisini tanýtarak onun yanýnda kalmasýný istedi. Bünyamin de kabul etti. Daha sonra eþyalarýnýn arasýna altýn tas koydurttu. Bu þekilde onlarý aradýlar ve eþyalarýn içinde tasý buldular. Onlar da (Hz. Yusuf'un kardeþleri) dediler ki “Bizim kanunlarýmýza göre kim hýrsýzlýk yapmýþsa o artýk köle olur. Hýrsýzlýðý yapan Bünyamin’dir. O artýk sizin kölenizdir. Yalnýz eðer kabul ederseniz onu býrakýn, bizden birini alýn. Onun yaþlý bir babasý var. Hastadýr, büsbütün periþan olur.” Dedilerse de Hz. Yusuf kabul etmedi ve Bünyamin’i yanýnda tuttu.

Bunlar eve döndüler. Büyük kardeþleri Mýsýr’da kaldý ve dönmedi. Durumu Hz. Yakub’a bildirdiler. Hz. Yakub büsbütün hasta olup “Dilerim Rabbim hepsini bana verir.” Diyerek dua etti.

Eve dönen kardeþler sabredemeyip tekrar Mýsýr’a gideceklerini ve kardeþlerini alýp gelmeye çalýþacaklarýný söyleyip Mýsýr’a gittiler.

Mýsýr’a vardýklarýnda Hz. Yusuf onlarý çaðýrttý. Kardeþi Bünyamin de yanýndaydý.

Onlara; “Yusuf'a ne yapmýþtýnýz?” diye sorunca onu tanýdýlar. “Yoksa sen Yusuf musun?” dediler. Hz. Yusuf “Evet ben Yusuf’um, bu da kardeþimdir.” Dedi. Hz. Yusuf'a daha önce kötülük yapan kardeþleri ondan özür dilediler. Hz. Yusuf da onlarý af etti ve onlara: “Alýn gömleðimi babama götürün gözlerine sürsün, gözleri Allahu Teala'nýn izniyle açýlacak. Sonra da hep beraber buraya gelin.” Diyerek onlarý gönderdi. Gömleði alýp gittiler bunlar daha yolda iken Hz. Yakub (as) “Ben Yusuf’un kokusunu alýyorum.” Diyerek gömleðin kokusunu aldýðýný söylüyordu. Gömleði getirip gözüne sürdüler, hemen gözleri açýldý. Hep beraber Mýsýr’a gittiler. Hz. Yusuf anne ve babasýný kendi tahtýna oturtup babasýna “Baba Allah rüyamý doðruladý.” Diyerek gördüðü rüyayý babasýna hatýrlattý.

Hikayemiz bu kadar. Allah kullarýna her zaman yardým eder. Yeter ki ona hakkýyla ibadet edelim.

Hikaye bitene kadar kimseden ses çýkmamýþtý. Nasýl çýksýn ki, en güzel kýssa olarak geçiyor Hz. Yusuf (as)’un kýssasý. Bu güzel sohbetleri bitince Hatice:

-Þimdi de yarýþmamýzý yapacaðýz. Bu ay en düzenli gelen arkadaþlarý seçip onlara hediye vereceðiz. Bizim tespitimize göre 25 tane arkadaþ derslerini hiç aksatmadan camiye gelmiþler, diyerek birincilerin tek tek isimlerini söyleyip onlarý yanýna çaðýrarak verilecek hediyeleri kendilerine vermeye baþladý. Öðrenciler hallerinden memnun görünüyorlardý. Hocalarýn iltifatlarý, hediyeler onlarý epey sevindirmiþti. Diðer öðrenciler; “Biz de gelecek ay hiç aksatmadan geleceðiz. O zaman da biz birinci geliriz” diyerek birbirlerini teþvik ediyorlardý.

Yarýþma faslý da bittikten sonra günün ikramýna gelinmiþti. Daha önce hazýrlanmýþ bisküvi ve lokum dolu paketler öðrencilere tek tek verildi ve çocuklar yolcu edildi. Nihayet hepsi ikramýný alarak gitti. Her zaman olduðu gibi temizliklerini yapýp öðleden sonra Haticelerde buluþmak üzere ayrýldýlar Hatice ve annesi eve doðru ilerlediler. Oturduklarý binanýn merdivenlerin çýkarlarken kapý komþularý bir bayan;

-Nerelerdesiniz, evde olmadýðýnýz için duymamýþsýnýz herhalde, dedi.

-Neyi duymamýþýz? Diye sordu Zeynep haným.

-Bizim Ayþe hanýmýn kýzý Fatma fenalaþtý, defalarca ayýlýp bayýldý. Þimdi de hep aðlýyor.

-Niye ne olmuþ ki!

-Bir arkadaþý herhalde intihar etmiþ. Onun haberini alýnca bayýlmýþ, o zamandan beri de kýz kendinde deðil. Ayþe haným, sizin eve kaç defa geldi, siz evde deðildiniz. “Geldiklerinde hemen bize gelseler iyi olur” dedi.

-Ýntihar mý etmiþ! Nedeni nedir acaba? Durup dururken insan intihar etmez ki!

-Vallahi bilmiyorum, sadece bir arkadaþýnýn intihar ettiðini söylediler, o kadar. Siz bir çýkýn size anlatýrlar herhalde.

Haber alýr almaz ana-kýz eve gitmeden hemen Ayþe hanýmýn evlerine çýktýlar. Ayþe haným aðlamaklý bir þekilde karþýladý onlarý. Belli ki çok korkmuþ, bu korku nedeniyle de çok aðlamýþtý. Bitkin bir haldeydi. Ayakta zor duruyordu.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:20
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 17
944 Mesaj -
-Nerelerdesiniz, kaç defa aþaðý indim. Evde yoktunuz. Çok korktum, deyip tekrar aðlamaya baþladý. Aðladýðýný gören Zeynep haným onu teselli etmeye ve bu arada da Fatma’nýn bulunduðu odaya doðru ilerlemeye baþladý. Fatma yatakta uzanmýþ, gözlerini bir noktaya dikerek; “Neden, neden yaptýn, seni bu kadar üzen ne oldu?” diye kendi kendine konuþuyordu. Hatice’nin selam vermesiyle dalgýnlýðýndan sýyrýldý ve bir anda tekrar aðlamaya baþladý. Hatice, hemen yanýna gidip boynuna sarýldý onu teselli etmeye ve boþalmasý için de:

-Aðla aðla açýlýrsýn. Gerçi sabahtan beri aðladýðýný söylediler, ama yine de aðla içinde kalmasýn. Biz kadýnlarýn gözyaþlarý Fýrat suyundan daha fazla, bitmek bilmez, dedi.

Aðlamasý geçmiþti Fatma’nýn. Zeynep hanýmýn da orada olduðun görünce:

-Teyze hoþ geldiniz, kusuruma bakmayýn baþta sizi fark etmedim, dedi.

-Ne kusuru kýzým? Sen nasýlsýn, sakinleþtin inþallah.

-Çalýþýyorum, ama aklýma geldikçe… yine aðlamaya baþlamýþtý.

-Yeter artýk. Sabahtan beri aðlýyorsun. Aðlamakla gidenler geri gelmez. Kalk bir abdest al. Sonra konuþalým biraz, dedi. Onu yataktan çýkarýp lavaboya kadar eþlik etti.

Bu arada Ayþe haným ile Zeynep haným da oturma odasýna geçmiþti. Ayþe haným bir yandan aðlýyor bir yandan da olayý anlatýyordu.

Sabahleyin, “anne içimde bir sýkýntý var, bugün okula gitmek istemiyorum” dedi. Ben de, peki kýzým gitme babana söylerim sana izin alsýn dedim. Odasýna çekildi. Kitap okumaya baþladý. Son kaç aydýr genelde odaya çekildi mi kitap okur. Saat dokuza doðru bir telefon geldi. Ben cevapladým. Karþý taraf heyecanlý bir þekilde telefonu Fatma’ya vermemi isteyince ben de hemen götürüp verdim. Ah akýlsýz kafam, kim olduðunu bile sormadým. Sesi aðlamaklý olmasýna raðmen sebebini sormadan kalkýp telefonu kýza verdim. Odadan dýþarýya adýmýmý atar atmaz “hayýr!” diye bir çýðlýk attý. Arkamý döndüðümde yerde yatýyordu. Hiç kýp… sözünü bitiremeden tekrar gözyaþlarýna boðuldu Ayþe haným.

-Yeter artýk sen Fatma’dan beter ettin. Senin dayanýklý olman lazým. Büsbütün kýzý periþan ediyorsun. Olmaz ki öyle, biraz dirayetli ol. Kendine hakim olmasýný bil.

-Ne bileyim Zeynep kardeþ yerde hareketsiz yatýþýný hatýrladýkça kendimi tutamýyorum. Bir an ölmüþ olabileceðini sandým. Çok korktum kardeþ çok. Baktým kaskatý kesilmiþ, ne yapacaðýmý bilemeden hemen sizin eve koþtum. Defalarca zili çaldým. Kimse açmayýnca kapýyý yumruklayýp tekmeledim. Sað olsun yan komþu kapýnýn sesiyle dýþarý çýktý. Periþan halimi görünce ne olduðunu sordu. Ben de Fatma’ya bir þey oldu ne olur bana yardým edin dedim. O anda hatýrlamýyorum koridorda “Ýmdat yetiþin komþular!” diye çýðlýk atmýþým. Tabi ben hatýrlamýyorum. Komþular geldiler. Kolonya su falan yüzüne serptiler, meðer bayýlmýþ. Kendine geldi. Tekrar düþtü. Kaç kez bu þekilde bayýlýp ayýldý. Hatice’yi sordu, onun gelmesini istedi. Bu nedenle kaç kez evinize geldim. Sizi bulamadým, camiye gittiðinizi unutmuþtum.

-Peki bu duruma düþmesinin sebebi ne, anlatmadý mý?

-Kendine geldikten sonra uzun bir müddet aðladý. Hiçbir þey söylemiyor, sadece aðlýyordu. Tabi ben de onunla aðlýyordum. Yanýmýzdaki komþular da bir benimle bir de onunla ilgileniyorlardý. Onlar da ne yapacaklarýný þaþýrmýþlardý. Ne kadar sürdü bilmiyorum. Biraz açýldýktan sonra; “Anne, Çiðdem intihar etmiþ” deyip tekrar aðlamaya baþladý. Onu sakinleþtirip belki haberin yanlýþ olabileceðini söyledim. “Hayýr, arayan Tuba’ydý. O da periþan haldeydi, sesinden belliydi. Kesin doðrudur” dedi. Ben de hemen Tuba’yý aradým. Annesi telefona çýktý. Ondan sordum. Doðru olduðunu, bu sabah ilaç içerek intihara teþebbüs ettiðini, sebebini ise kimsenin bilmediðini söyledi.

-Fatma’nýn okul arkadaþý mý bu Çiðdem?

-Evet, orta okuldan beri arkadaþlar. Birbirlerini çok seviyorlardý. Neden canýna kýymak istesin aklým bir türlü almýyor. Halbuki çok neþeli, þen þakrak biriydi. Kesin çok önemli bir hadise olmalý, çok üzülmüþ ki böyle bir þeye teþebbüs etmiþ.

Fatma abdest almýþ bir de iki rekat namaz kýlmýþtý. Uzun uzun dua etti. Büyük bir ihtimalle arkadaþýna dua ediyordu. Çok seviyordu onu. Onun da kendisi gibi namaza baþlayýp dini kitap okumasý için çok uðraþmýþtý. Ne var ki Tarýk denilen herif buna engel oluyordu. En son onun yüzünden tartýþmýþlar, Fatma ona; “bu çocuk senin baþýna bela olacak. Adamda Allah korkusu yok. Öylelerinden korkulur. Býrak peþini, eðer gerçekten ciddiyse seni istetsin. Neden buna yanaþmýyor da sadece flörtle yetiniyor?” diyerek kýzmýþtý. Bu yüzden biraz darýlmýþlardý. Çiðdem ona; “beni kýskanýyorsun, mutluluðum gözüne batýyor. Senin erkek arkadaþýn yok diye benimkinin de olmasýný istemiyorsun. Hasetçisin sen, hasetçi.” Demiþ ve Fatma’dan küsmüþtü. Son kaç gündür konuþmuyorlardý. Fatma da Çiðdem de birbirlerini çok sevdiklerinden fazla küs
kalamazlardý. Daha önce de çok küsmüþler, fakat dayanamayýp barýþmýþlardý. Önce kaç gün küs kalýrlar, sonra ya Fatma onu arayýp; “Cadý bize gelsene!” der, ya da Çiðdem arayýp; “Ýnatçý keçi biz gelsene!” der, bu þekilde barýþýrlardý.

Fatma biliyordu bu iþin içinde Tarýk’ýn olduðunu. Çünkü onun dýþýnda Çiðdem’i üzecek ve onu canýna kýyma noktasýna getirecek baþka hiçbir þey yoktu. Muhakkak bu iþin içinde o vardý. Buna emindi, ama nasýl öðrenecekti onu bilmiyordu iþte…

Hatice’nin gelmesiyle biraz ferahlamýþtý. Ona güveniyor onun yanýnda kendisini güvende hissediyordu.

-Biraz kendine geldin mi? Diye sordu Hatice.

-Evet abdest ve namaz iyi geldi. Zor zamanlarda insan bir baþka huþuyla namaz kýlýyor. Ýyi ki namaz var ve iyi ki seninle tanýþtým.

-Anlatmak ister misin? Belki açýlýrsýn. Gerçi eðer aðlayacaksan anlatma diyeceðim. Biliyorum aðlamam desen de yine aðlarsýn. Onun için eðer istiyorsan seni dinlemeye hazýrým.

-Anlatmak istiyorum. Zaten bunun için gelmeni istedim. Yanýmda olmaný ve sana açýlmayý istediðimden seni çaðýrttým.

Sabah içimde anlamsýz bir sýkýntý vardý. Bunun için de okula gitmedim. Bana verdiðin “kadýn ilmihali” kitabýný okumaya baþladým. Sýkýntým geçmeyince kalkýp iki rekat namaz kýldým. Namazdan sonra ferahlamýþtým. Kitabý tekrar okumaya baþladým ki annem telefonu getirip beni aradýklarýný söyledi. Telefonu aldým. Arayan Tuba’ydý. Hani sana söz etmiþtim, benim okul arkadaþým. Baktým sesi aðlamaklýydý ve heyecanlýydý. Ne olduðunu sordum. Aðlayarak “Çiðdem bu sabah intihar etmiþ” dedi. Sonrasýný hatýrlamýyorum. Gözlerimi açtýðýmda baþýmda toplanmýþ komþularý gördüm. Gerçi ilk baþta aklým baþýmda deðildi. Hatta kendi kendime “ben neredeyim, bunlar kim, bu aðlayan kadýn kim?” diye sorular sordum. Yavaþ yavaþ þuurum yerine geldikçe etrafýmdakileri tanýdým. Aðlayanýn da annem olduðunu fark ettim. Seni çaðýrmalarýný söyledim. Annem kaç kez gelmiþ, evde deðilmiþsiniz. Camiye gittiðinizi sonradan hatýrladým. Meðer defalarca bayýlmýþým. Her ayýldýðýmda da aðlamýþým. Hatýrladýklarým bunlar.

-Gerçi sen þimdi bilmiyorsun, ama tahmin ediyor olabilirsin. Acaba niçin canýna kýymýþ olabilir? Sahi beni onunla tanýþtýrmýþ mýydýn?

-Evet hatýrlamýyor musun? Burada bir ara tartýþmýþtýnýz. Örtü konusunda; “Eðer örtünürsem kesin intihar ederim. Nasýl dayanýyorsunuz? Çaðýmýza hiç uymuyor. Modern kadýnýn giyim tarzý böyle deðil” demiþti de sen ona uzun uzun örtü ve onun faydalarýndan söz etmiþtin. Hatta bir ara konu flörtten açýldý. Sen; “Flört kýzlarýn kullanýlmasýdýr. Evlilik dýþý bu tür iliþkiler mutsuzluk hatta bazen ölüm getirir. Nefsin hoþuna gider fakat sonu hüsrandýr” demiþtin de o “Siz ne anlarsýnýz bu tür iþlerden? Evlilik öncesi insanýn birbirini tanýmasý lazým. Yoksa nasýl geçinsinler? Evlenmeden önce birbirlerini tanýmalý ki çiftler evlendikten sonra mutlu olsunlar. Bunun için flört lazým” diyerek karþý çýkmýþtý. Hatýrladýn mý?

-Evet, evet çok iyi hatýrladým. Hatta ben ona seninle arkadaþ olalým. Ara sýra Fatma’nýn evinde bir araya gelip bu konularý enine boyuna konuþalým demiþtim. Kendisi; “Hayýr benim sizinle konuþacak bir þeyim yok. Hem ben sol görüþü daha çok benimsiyorum” diyerek reddetmiþti. Demek o…

-Çok uðraþýyordum onunla. Zaten son kaç gündü küskündük.

-Neden?
-Bunun bir erkek arkadaþý vardý. Gizli gizli çay bahçelerinde buluþuyor, bazen de gezintiye çýkýyorlardý. Ýlk baþlarda hevestir, geçer dedim. Hoþ güzel kendisi de öyle diyordu ya.. gel gör ki zamanla kýz tutuldu. Öyle ki her anýný onula geçirmeyi istiyordu. Bunun için de buluþmalarý sýklaþmýþtý. Gerçi ilk baþlarda maceralarý hoþumuza gidiyordu. Gelip anlatýrdý. Biz de merak ve neþe içinde dinlerdik. Hatta bazen kýskandýðýmýz da olurdu. Ama seninle tanýþtýktan ve dinimizi yavaþ yavaþ öðrendikten sonra bunun ne kadar yanlýþ bir þey olduðunu anlamaya baþladým. Onun için de kendisini caydýrmak için sýk sýk telkinlerde bulunuyor, bazen de ona kýzýyordum. Benim namaza baþlamamý da tuhaf karþýlamýþ,”Sen bu gidiþle çarþaf da giyersin” diyerek ara sýra dalga geçer olmuþtu. Arkadaþlýk yaptýðý genç de sol görüþlüydü. Allah’a inancý yoktu. Kaç kez benimle görüþmemesi için Çiðdem’i uyarmýþtý. Lakin Çiðdem onu dinlemeyip benimle arkadaþlýðýný sürdürüyordu. Kaç gün önce yine kendisine; “Bu çocuðu býrak, baþýna iþ açar. Seni baþtan çýkaracak” dememe kendisi; “Beni kýskanýyorsun, mutluluðumu çekemiyorsun. Hasetçisin sen, hasetçi” gibi saçma sapan þeyler söyleyerek çekip gitmiþ ve o zamandan beri de aramamýþtý. Kesin o Tarýk denen herifin bu iþte parmaðý var. Çiðdem’i çok üzecek bir þeyler yapmýþ olacak ki kýz böyle bir iþe giriþti. Çünkü baþka bir sebebi yok, ben biliyorum.

-Belki o deðildir, baþka bir þeydir. Çocuðun günahýný almada acele etmeyebilirsin.

-Ne günahý? Komünist adamýn günahý mý olur? Kesin o bir þeyler yaptý ki o kýzý çok üzdü. O da kaldýramadý, bu yola baþvurdu.

-Neticede Çiðdem’den bir haber alabildiniz mi?

-Komada olduðunu, hayatý tehlikesinin devam ettiðini söylüyorlar.

Hatice duyduklarý üzerine Fatma’ya:

-Hastaneye gitmeyecek misin? Burada ah vahlar edip bayýlacaðýna hastaneye git. Hatta kalk beraber gidelim, dedi.

Fatma aðlamaklý bir þekilde cevap verdi.

-Onu o halde görmeye dayanamam. Ya ölürse… hayýr hayýr buna dayanamam.

-Dayanýrsýn dayanýrsýn, gitmen lazým. Gitmezsen olmaz.

-Gideceðim de bu gün olmaz. Bu gün hiç gücüm yok.
-O zaman annem muhakkak telefon açsýn. Ailesi ile görüþ, durumunu sor. Annen de senin haberi alýnca bayýldýðýný, çok halsiz olduðundan bugün gelemeyeceðini söylesin.

-Tamam, inþallah böyle yaparýz. Hatice’nin güzel tavsiyesinden etkilendi Fatma.

-Sað ol Hatice, Allah razý olsun. Hakkýný nasýl ödeyeceðimi bilemiyorum.

-Yarýn da hastaneye beraber onu ziyarete gideriz. Bu arada namazlarýmýzda onun için bol bol dua etmeyi unutmayalým. Bu tür durumlarda dua insana güç verir. Allah’ýn kabul etmesiyle þifa da bulur. Ayrýca iyileþtiðinde yaptýðýnýn ne kadar yanlýþ olduðunu, bir insanýn kendini öldürmek istemesinin çok büyük bir günah ve suç olduðunu anlatýr ve bir daha yapmamasý için ona çokça nasihatlerde bulunursun. Ýnþallah beraber onu sýk sýk ziyaret eder yardýmcý olmaya çalýþýrýz.

Fatma rahatlamýþtý. Hatice’nin yanýnda olmasý bile ona yetiyordu. “Allah’ýn emrinin dýþýna çýkmanýn sonu budur.” Diye mýrýldandý.

-Kýzým nasýlsýn, iyi oldun mu? Kendine geldin inþallah, dedi içeri giren Zeynep haným.

-Allah razý olsun teyze, sizi görünce daha da iyi oldum.

Zeynep haným þefkatle baþýndan öptü.

-Eðer müsaade edersen, biz kalkalým artýk. Hatice’nin misafirleri de gelecek. Daha sonra inþallah tekrar uðrarýz.

-Allah sizlerden razý olsun. Müsaade sizin. Sizi de meþgul ettik. Hakkýnýzý helal edin.

-Rahatsýzlýk falan yok kýzým. Ýstediðiniz an kapýmýzý çalabilirsiniz. Yapmazsanýz günahýnýz sizin boynunuza. Diyerek ayrýlmak için müsaade istediler. Allah selamet versin deyip anne-kýz oradan ayrýlýp eve döndüler.

Büþra eve gelmiþ, yemekle uðraþýyordu. Büþra da camide ders vermeye gidiyordu. Ýlk baþlarda kaynanasý evde olduðundan çocuklarýný ona býrakýyordu. Son zamanlarda onun da ara sýra camiye gitmesiyle biraz zorlanýyordu, ama yine de en iyi þekilde görevini yapmak için çocuklarýný caminin yakýnýnda oturan arkadaþýnýn annesine býrakýyordu. Tabii ki kaynanasýnýn camiye gittiði günlerde bu böyle idi. Bu gün de öyle olmuþtu. Büþra baþka camiye gittiði için eve gelmiþ, evde kinse olmadýðýndan hemen yemekle meþgul olmuþtu. Kaynanasý ve görümcesinin gelmesiyle;

-Hayýrdýr inþallah, siz hep benden önce gelirdiniz. Yoksa yine polis mi bastý camiyi? Diye merakla sordu Büþra.

-Hayýr biz eve geldik. Karþý komþu, Fatma’nýn fenalaþtýðýný ve bizi çaðýrdýðýný söyleyince yukarýya Ayþe hanýmlara gittik. Þimdiye kadar da oradaydýk dedi, Zeynep haným.

-Fenalaþmýþ mý, neden?

-Okul arkadaþlarýndan birisi canýna kýymak istemiþ, çok yakýn arkadaþmýþlar, dedi Hatice.

-Ýntihar teþebbüsü mü? Peki neden durup dururken canýna kýymak istemiþ, sebebi bilinmiyor mu?

-Durup dururken insan canýna kýymak ister mi? Muhakkak bir sebebi vardýr. Tam olarak netleþmiþ deðil. Yalnýz Fatma’nýn dediðine göre bunun bir erkek arkadaþý varmýþ. Olsa olsa bu çocuk onu üzecek bir þeyler yapmýþ, kýz da dayanamamýþ bugün canýma kýymak istemiþ. Tabi bu Fatma’nýn yorumu.

-Olabilir yalnýz bu tür olaylarda net bir þey ortaya çýkmayana kadar her söylenene inanmamak daha iyidir. Çünkü çok muhtelif söylentiler dolaþýr. Bunun için dikkatli olmak lazým.

-Fatma’nýn en yakýn arkadaþlarýndandýr. Birbirlerinin sýrlarýný biliyorlar. Bu yüzden Fatma’nýn þüpheleri yabana atýlamaz.

-Doðrudur, lakin yine de olayýn netleþmesini beklemek daha güzel ve daha olgunca bir davranýþ olur. Allah kimseye böylesi bir musibet vermesin. Çünkü kendine kýymak Allah’a isyandýr. Çok þükür ki bu kýz hayatýný kaybetmedi. Allah Kur'an-ý Kerim’de; “Allah’ýn kendilerine dünyada ve ahirette yardým etmeyeceðini düþünüp ümitlerini kesenler, hemen yukarýya bir ip asýp boyunlarýný geçirerek nefeslerini kessinler. Baksýnlar da baþvurduklarý hile öfkelerini dindirecek mi?” diye buyuruyor. Ýntiharýn cezasý ahirette sonsuza dek cehennemde kalmaktýr. Allah bizleri muhafaza etsin, diye duada bulundu Büþra. Güzel bir hayat hikayesi vardý Büþra’nýn.

Büþra Hatice’nin yengesi, yani Hüseyin’in eþiydi. Ýslami cemaatle tanýþtýktan sonra Ýslami bir hayat yaþamayý þiar edinen Büþra, ailesi tarafýndan çok yoðun baskýlara maruz kalmýþ, hicap giydiði için defalarca dövülmüþ, aylanca eve hapsedilmiþ, çeþitli hakaretlere maruz kalmýþ, kitap okumasý, Ýslami kaset dinlemesi yasaklanmýþ, yýllarca bu durumda kalmýþtý. “Hicret etmek istiyorum, artýk dayanamýyorum.” Þeklindeki isteklerine hep, “sabret, dayan, Allah’a güven” cevaplarý üzerine çok itaatkar olduðundan sabretmiþti. Bu sabýrlý mücadelesi onu hayli olgunlaþtýrýp yetiþtirmiþ, davanýn ileriki merhalelerinde onu aydýnlatmýþtý.

En son yine gizlice evden çýkýp arkadaþlarýný ziyaret eden Büþra’nýn, bu hareketini duyan erkek kardeþleri onu dövmüþ ve örtüsüz bir þekilde evden dýþarýya atmak suretiyle kovmuþlardý. Bu kovma hadisesi ile Büþra’ya hicret kapýsý açýlmýþ, o da hicret etmiþti.

Hicretten bir süre sonra Hüseyin ile evlenmiþ ve bu beþ yýldýr da bu evde gelin olarak kalmaktaydý. Hatice’nin ve diðer görümcelerinin Ýslami eðitimleriyle bizzat kendisi ilgilenmiþ, onlara özel dersler vererek kültür birikimlerini saðlamýþtý. Ýslami bir bilinç vermek suretiyle birer davetçi olmalarýnda büyük katkýsý olmuþtu. Çok halim-selim ve itaatkar olmasýndan dolayý kaynanasý ve kayýnbabasý tarafýndan seviliyordu
Gönderen: 05.05.2007 - 12:26
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 18
944 Mesaj -
Misafirler gelmiþ, sohbete baþlamýþlardý. Hatice üzücü olaydan söze baþladý: Kimi insanlar; “Ýnsan dünyaya bir kez gelir. Bunun için keyfimize bakýp yaþamamýz gerek” diye düþünmesine raðmen yine dünyevi bazý sebeplerle kendi elleriyle bile bazen hayatlarýna son verebiliyorlar. Demek ki dünya onlarýn düþündükleri gibi bir yer deðildir, “dünyaya bir kez geldik, keyfimize bakalým” diyenler, kendilerini kandýrmaktan baþka bir þey yapmýyorlar. Þeytan onlarý aldatmýþ, düþmanlýðý gereði onlarý yoldan saptýrarak cehennem arkadaþý yapmýþtýr. Allah, þeytaný kovduðu zaman þeytan; “Bana diriliþ gününe kadar mühlet ver. Andolsun ki insanlarýn çoðunu þükreder bulamayacaksýn. Onlarý saptýracaðým, ancak sana ihlasla baðlanmýþ kullarýn hariç” diyerek insanlarý saptýracaðýný söylemiþtir. Bunu da deðiþik yollarla yapýyor. Bunlardan biri de bu söylediðimiz þekildedir. Ancak muhlisler hariç. Bu gün biraz ihlastan konuþup sonra diðer iþlerimizi yapmaya çalýþýrýz diyerek küçük bir sohbete baþladý Hatice.

-Ýhlasýn kelime anlamý has kýlma, özelleþtirme, özgü kýlmadýr. Ýslam’daki anlamýný ise Allah, Beyyine suresi beþinci ayette açýklýyor: “Onlar, dini yalnýz Allah’a has kýlarak, ona kulluk etmekle emrolundular” ve Zümer suresi üçüncü ayette: “Dikkat edin, halis din Allah’ýn dinidir.” Allah resulü de bir hadisinde; “Amelin halis olsun, azý da sana yeter” buyurmaktadýr.

Dini Allah’a has kýlma, baþka hiçbir þey gözetmeme, yapýlan amellerin -ki bunun içine namaz kýlmak girdiði gibi tatlý güzel bir söz de girer, cihad girdiði gibi sadaka vermek de girer- yapýlan tüm iþlerin sadece ve sadece Allah’ýn rýzasýný gözeterek yapmaktýr.

Hazreti Ali’nin þu meþhur hadisesi bizler için ihlas konusunda hep hatýrlanmasý gereken bir olaydýr. Hazreti Ali bir müþriki öldürmek için göðsüne çýkar. O an müþrik Hazreti Ali’nin yüzüne tükürür. Bunun üzerine Hazreti Ali ayaða kalkar ve öldürmekten vazgeçer. “Niçin öldürmedin beni” diye soran müþrike; “Ben seni Allah için öldürecektim. Oysa sen yüzüme tükürünce hiddetlendim. Bu hiddetim niyetimin içine nefsimi de katmýþ olabilir. Bunun için seni öldürmedim” der. Hazreti Ali’nin bu halisane tavrý karþýsýnda o müþrik de Müslüman olur. Bu tarihi olay dini Allah’a has kýlmayý çok net ve yaþanmýþ bir olay olmasý hasebiyle þüphe götürmez bir þekilde açýklýyor.

Amel az bile olsa, içinde gösteriþ, riya, nefsi heva ve heves, makam sevgisi, mal edinme hesabý gibi þeyler olmadýðýnda çok iþlenip de Allah rýzasý dýþýnda bazý þeyler gözetilmesinden daha hayýrlýdýr. Allah için halis bir saat Cihad edenin o cihadý onun hem dünyadaki hem de ahiretteki kurtuluþ ve saadetine sebep olabilir.

Ýhlas o kadar ince bir meseledir ki bazen bir iþe ihlas ile baþlanýr ama sonu ihlas ile olmaz. Ýhlas ile yapýlan amellerin neticeleri ölüm anýna kadar devam eder. Ýhlasý muhafaza etmek gerekir. Muhafaza edilmediði zaman baþta ihlasla bile olsa sonu olmadýðýndan o amel ihlaslý olmaz. Nasýl ki Allah-u Teala; “Ey iman edenler, sadakalarýnýzý baþa kakmak (minnet etmek) suretiyle boþa çýkarmayýn” buyuruyor. Bir insan bir sadakayý Allah rýzasý için vermiþ olabilir. Ama sonra sadaka verdiði þahýstan kötülük gördüðünde; “Görüyor musun, ben ona þöyle þöyle iyilikte bulundum o ise karþýlýðýnda bana ne yapýyor?” diyerek minnet eder ve ihlasý bozulur. Ýhlas; her halükarda ameli Allah’a has kýlma, baþlangýçta, ortada ve sonda az ya da çok olmasý deðil, halis, Allah rýzasý için olmalýdýr. Allah bizleri o kullarýndan eylesin.

-Amin.

Hatice sohbetin bitmesiyle hafta içinde yapacaklarý programý düzenlemek için;

-Bu hafta içinde yapacaklarýmýzý da istiyorsanýz bir programlayalým, dedi.

-Güzel olur. Ýstiyorsanýz ben önerilerimi söyleyeyim, diyerek söze baþladý. Zehra;

-Benim ziyaret etmem gereken üç aile var. Bunlar benim özel ilgilendiklerimdirler. Bunun dýþýnda hasta bir akrabam var, onu da ziyaret etmeye çalýþacaðým, dedi.

-Benim de….. sýralamaya baþladý tek tek Sümeyye.

-Benim ziyaretlerim þu an yok, ilgilendiklerim var. Ama henüz düzenli ziyarete baþlamýþ deðilim, diyerek durumunu belirtti Sultan.

Mevlüde de durumu izah etmeye baþladý.

Herkes durumunu izah ettikten sonra Hatice; “Bizler tüm bu ziyaretlerimizi en iyi þekilde yapmaya çalýþacaðýz. Bunun yanýnda hasta ziyaretlerine en az üç kiþi gidersek daha iyi olur. Arkadaþýmýzýn akrabasý bizim de akrabamýz sayýlýr. Hasta ziyaretlerinde Allah’ýn nimetleri, onlara þükretme, maruz kalýnan hastalýða þükredip mükafatýný Allah’tan dileme gibi konular kýsa olarak anlatýlsa ziyaret daha bir etkili olur. Çünkü hasta ziyareti kýsa olur. Bunun dýþýnda durumu uygun olanlarýn evlerine de iki-üç kiþi beraber gidersek daha faydalý olur” dedi.

Ayrýca bu hafta cami komþularýmýzý ziyaret etmeye çalýþacaðýz. Çocuklarý camiye gelen ailelerin çocuklarýnýn durumunu onlara anlatacaðýz. Ýslam’dan ve onunla amel etmenin gerekliliðinden söz edip sohbet ederek çocuklarýnýn evde de Ýslami terbiyeleri üzerinde durmalarý konusunda onlara telkinlerde bulunacaðýz. Çocuklarýný göndermeyen aileler ile bu konuda konuþacaðýz. Camiye göndermeleri için Kur'an-ý Kerim okumanýn faziletlerini anlatarak teþvik edeceðiz. Ayrýca camiye daha önce gelip de þu anda gelmeyen öðrencilerimizin ailelerini ziyaret edip tekrar göndermelerini isteyecek ve onlara bu konuda gayretli davranmalarý gerektiðini anlatmaya çalýþacaðýz.

Unutmamalýyýz ki bizler; býkýp usanmadan tebliðde bulunan, Taif’te çocuklar ve deliler tarafýndan taþa tutulan ve yine de azmi kýrýlmayan bir peygamberin takipçileriyiz. Siyeri bol bol okumalýyýz ki; karþýlaþtýðýmýz zorluklar bizlere o kadar çok aðýr gelmesin. Allah Resulü (as)’nün davrandýðý gibi davranmasýný bilelim. Davetçi olmanýn þükrünü eda edebilelim. Bilelim ki bu davada olmasaydýk belki biz de bu günkü þu garip kýz gibi dünyevi bazý sebeplerden dolayý bunalýmlara girip canýmýza kýymak isteyebilir, ya da delirebilirdik. Veyahut farklý durumlarda da olabilirdik. Hamd olsun ki Allah yolunda bir mücadele içindeyiz. Zorluklar da bizlere hep mükafat olarak dönecektir. Ýnþallah muvahhid Müslümanlarýn yol gösterdiði gibi davranýrsak kazançlý çýkarýz.Çiðdem’in intihar giriþiminin üzerinden aylar geçmiþti. Çiðdem, intihar giriþimi sebebi ile on beþ gün yoðun bakýmda kalmýþ hayati tehlikeyi atlattýktan on gün sonra da hiç kimse ile konuþmamýþ, olayýn sebebini bu yüzden hiç kimse öðrenememiþti. Yaþadýklarýný bir türlü kaldýramamýþ olacak ki iyileþtikten sonra çýldýrmýþtý. Ailesinin yakýn takibinde olduðundan bir iki kez daha intiharý denemesine raðmen baþaramamýþtý.

Fatma arkadaþýný defalarca ziyaret etmiþti. Çiðdem, intihardan önce Fatma’ya bir mektup yazarak intihar sebebini anlatmýþtý. Fatma olayý bildiðinden arkadaþýnýn içine girdiði ruhsal buhrandan kurtulmasý için elinden geleni yapmýþtý. Ama Çiðdem’in takýldýðý baþka þeyler vardý. Tüm yardýmlarý cevapsýz býrakmýþ ve sonunda da delirerek bir akýl hastanesine yatýrýlmýþtý. Aylardýr da bu hastanede tedavi görüyordu.

Bu gün okul sezonunun sonu idi. Öðrenciler karne alacaklardý. Fatma’da bir deðiþiklik hemen göze çarpýyordu. Uzun bir manto ve üzerinde de baþýný ve omuzlarýný örtecek þekilde siyah renk bir örtü vardý. Aslýnda bir aydýr örtünmüþtü. Çarþaf giymeyi istediði halde okul okuduðundan manto ve eþarp ile yetinmiþti.

Baþlarda çok yadýrganmasýna raðmen kararlý ve tavizsiz tutumu onun ile alay etmeye çalýþýp onu bundan men etmek isteyenlere geri adým attýrmýþtý. Çiðdem’in olayý ile, “Ben þunu çok iyi anladým ki Ýslam’ýn emrettiði her þeyde muhakkak insanýn faydasý vardýr. O emri yerine getirmediðimiz zaman da hep zararlý çýkan, yine biz insanlar olmuþuzdur. O halde kesinlikle örtünmek ve ölüme kadar da bir daha açýlmamak bir mü’mine olarak boynumun borcudur” demiþ. Baþta bunu tuhaf karþýlayan Ayþe haným, kýzýndaki deðiþiklikleri hatýrlayarak; “Sen bilirsin, istiyorsan örtünürsün” demiþ ve onu kendi kararý ile baþ baþa býrakmýþtý. Þükrü bey sevinmiþ ve hatta; “Aferin kýzým güzel bir seçim yaptýn” diyerek Fatma’yý desteklemiþti. Okulda baþta sorunlar ile karþýlaþmýþtý. Bazý hocalarý sýnýftan çýkmasýný istemiþ, bazýlarý onu idareye þikayet ederek disiplin kuruluna vermeye kalkýþmýþtý. Ama sonunda hepsi bu tavýrlarýndan vazgeçerek okulunda son ayý olduðundan karýþmamýþlardý.

Böylece okulun son gününe gelinmiþti. Okula baþý açýk, etek giyerek baþlamýþ, sonunda ise tepeden týrnaða örtülü olarak bitirmiþti. Ýçinde hüzün vardý Fatma’nýn. Çok sevdiði arkadaþý yoktu çünkü. Aslýnda daha çok onun böylesi bir duruma düþmesi ve ona yardým edememesi onu üzüyordu. Hatta için için kahrediyordu. Çiðdem’in intihar giriþiminin nedenini öðrenmiþti Fatma. Þimdiye kadar hiç kimseye söylememiþti. Ýntiharýndan kaç gün sonra bir mektup gelmiþti Fatma’ya. Bu mektup Çiðdem’dendi. Ýntihar giriþiminden bir gün önce kaleme alýnmýþtý.

Baþýndan geçen olaylarý tek tek anlatmýþ ve intihar edeceðini belirterek mektubun sonunda: “Caným arkadaþým! Umarým, bu sýrrýmý saklarsýn. Çünkü, bu sýrrýmý sadece sen biliyorsun ve o þahýs biliyor. Eðer baþarabilirsem, önce onu sonra da kendimi öldüreceðim. Bu sýrrýmý sakla” demiþti. Eðer bu olmasa idi, çoktan her þeyi anlatmýþ ve çarpýk düzenin insanlarý düþürdüðü hali gözler önüne sermeye çalýþmýþtý. Ama arkadaþýnýn isteðini yerine getirmiþ, bu sýrrý hiç kimseye hatta çok sevdiði Hatice’ye bile açmamýþtý. Sadece “tahminimde haklýymýþým.” Diyerek dikkatleri Tarýk’ýn üzerine çekmiþ, yalnýz detaylara girmemiþti.

Karnesini almýþ, eve gelmeye hazýrlanýrken, Tuba:

-Fatma! Diye seslenerek onun yanýna geldi. Biz bu akþam arkadaþlar ile bir veda gecesi düzenleyeceðiz, gelir misin? Çoktandýr seni aramýzda görmüyoruz. Bu gece aramýzda olmaný istiyoruz. Ne dersin gelecek misin? Dedi.

-Sadece kýzlar mý gelecek, yoksa erkekler de olacak mý?

-Ya sana ne, sen gel. Hem sana ne erkeklerden, sen kendine bir kenara çekilirsin. Onlarla konuþmaz, ilgilenmezsin, olur biter.

-O kadar basit öyle mi? Allah bilir ne tür oyunlar hazýrlamýþsýnýzdýr. Erkekler ile kol kola girip dans bile edersiniz. Gece yarýsýna kadar tepinip durursunuz.

-Veda gecesi bu kýzým. Herhalde eðleneceðiz. Aðlayacak halimiz yok ya. Hem mezun da olduk. Onu da kutluyoruz.

-Ýnsanlar ayrýlýklarda üzülürler. Siz ise seviniyorsunuz, öyle mi? Çiðdem’i ne çabuk unuttunuz? Niçin bu duruma düþtüðünü az çok hepiniz tahmin edebiliyorsunuz.

-O aptallýk yaptý. Kendisini çok fazla kaptýrdý. Hem onun bizim konumuzla ne alakasý var?

-Ne demek ne alakasý var? Siz de orada erkekler ile el ele kol kola olmayacak mýsýnýz? Bu gecenin yarýn öbür gün sizlerden de birinin intiharýna sebep olmayacaðý ne malum? Hem bizler Müslüman olarak yabancý erkeklerle yalnýz kalmamýz, onlarla iç içe olmamýz, haram. Hem de þiddetle haram.



-Bakýyorum sofuluðun tuttu yine. Düne kadar erkeklerle gezip tozan sen deðil miydin? Parklarda þurada burada gezmelere giden hatta mektuplaþan?..

-Utanýyorum… Evet, o günleri hatýrladýkça utanýyorum. Ama insanlardan deðil. Çünkü insanlar o yaptýklarýmý utanýlacak hareketler, davranýþlar olarak görmüyorlar. Utanýyorum, ama Allah’tan utanýyorum, Hazreti Resulullah (as)’tan utanýyorum. Onlarýn haram kýldýðý bir þeyi yapmýþ olmaktan utanýyorum. Allah’a þükür hakikati gördüm ve tövbe ederek geri döndüm.

-Sen tam radikalleþmiþsin. Ben þimdiye kadar da bir hevestir gelip geçer diye düþünüyordum. Oysa sen tam bir dinci olmuþsun.

-Dindar olmak bizim için övünülecek bir þeydir. Bununla isimlendirilmek bana onur veriyor. Ben Müslümaným diyen herkes dindardýr aslýnda. Bazýlarý gereklerini yerine getirir. Bazýlarý getirmez, fark buradadýr. Ýslam yaþamak için gelmiþ. Sadece bilinmek için deðil. Ona inananlar da onu yaþamak zorundalar. Ancak bu þekilde görevlerini yerine getirmiþ sayýlýrlar.

-Biz o kadarýný bilmiyoruz. Biz böyle gördük. Ailelerimiz de Müslüman, ama örtünmeyi istemiyorlar. Hatta örtünsek bize kýzarlar.

Erkekler ile arkadaþlýk yapmamýza kýzmýyorlar. Gezip tozmamýza kýzmýyorlar. Biz bu geceleri onlardan habersiz mi yapýyoruz sanýyorsun? Bizim düðünlerimizde erkek-kýz kol kola, kadýn-erkek kol koladýr. Babalarýmýz da bunu yapýyor, erkek kardeþlerimiz de bunu yapýyor, çevremizdeki insanlar da.

-Evet insaný üzen ve hayretler içinde býrakan bir durumdur bu. Haram olduðunu bile bile yapýyorlar bunu. Hangisine sorsan haramdýr, ama adet olmuþ diyeceklerdir. Bunun kadar üzücü olan biz yeni neslin onlarýn bu yanlýþlarýný, doðru olarak görüp bunu böyle anlayýp kabullenmemizdir. Oysa ki “Biz atalarýmýzý bu þekilde gördük.” Diye cevap verenlere Allah:”Ya onlar yanlýþ yol üzerinde iseler?” diye karþýlýk veriyor. Bizler de akýl sahibiyiz. Allah bizden de hesap soracak ve kesinlikle “Annemizi, babamýzý bu þekilde gördük, biz de böyle yaþadýk suç bizim deðil.” Cevabýmýz bizi azaptan kurtaramayacaktýr.

Çünkü, Kur'an-ý Kerim de elimizde, Ýslami kitaplar da, Allah Resulü (SAV)’nün hayatý da. Tüm bunlarý istersek okuyabiliriz. Bunun dýþýnda çevremizde Ýslam’ý yaþamaya çalýþan binlerce insan mevcut. Onlar da bizlere anlatýyorlar. Ama biz onlardan çok, keyfimiz nasýl istiyorsa öylece hareket ediyoruz. Bak, ben gözlerinin önündeyim. Daha önceki hayatýmý en iyi bilenlerdensin. Þimdi bana baktýðýnda, farklýlýk görüyorsun. Neden? Çünkü, daha önce Ýslam’ýn sadece inanç iþi olduðunu sanýyordum. Þimdi ise hem inanç ve hem de yaþam þekli olduðunu anladým. Onun için bu farklýlýk ortaya çýktý. Toplumumuz da bunu birbirinden ayýrmak zorunda. Yani Ýslam’a inanmak ile onu yaþamak bir bütündür.En çaðdaþ ülkenin kadýný bile, Ýslam’a girdiðinde onun gereklerini yaþamak için hayat tarzýný deðiþtirir.

-Ne yani… Müslümanýz diye illa bunlarý yaþamak zorunda mýyýz? Hem kalbimiz temiz olduktan sonra…

-Evet, yaþamak zorundayýz. Allah’ýn Peygamberi (SAV) bir hadisinde; “Mü’min ile kâfiri birbirinden ayýran en büyük alamet namazdýr.” Buyuruyor. Namaz kýlmadýðýnda sen ve bir Hýristiyan günlerce beraber kalsanýz, o senin Müslüman olduðunu nereden anlayacak? Aðzýn ile söylesen bile sana “Hani yaþantýn benimki gibi. Benden farksýz yaþamýyorsun. Müslümanlýk sadece aðýzla mý olur?” der.

Yaþamadýðýn zaman insanlarý ikna edemediðin halde Allah’ý nasýl ikna edeceksin? O kalpleri en iyi bilendir. Kalplerin temiz olup olmadýðýný en iyi bilen odur. Nice “kalbimiz temizdir” deyip de dünyanýn pisliðini yapanlar gördük. Halkýn malýný mülkünü gasp edenler, faiz yiyenler… bunlar da “kalbimiz temizdir” diyorlar. Siz sadece kendinizi avutuyorsunuz. Bu söze kendiniz bile inanmýyorsunuz. Ben de eskiden böyle derdim, ama þimdi kendimizin bile o yalanýmýza inanmadýðýmýzý anladým. Bunun için Tubacým, zararýn neresinden dönülse kârdýr.

-Bizim evi biliyorsun. Gelmek istersen ikindiden sonra oraya gel. Oradan beraber, kiraladýðýmýz düðün salonuna gideriz. Gelmek istemezsen de sen bilirsin.

-Hayýr, gelmeyeceðim. Bunun için gel burada mezuniyetini tebrik edeyim. Ara sýra görüþelim. Seni ne kadar sevdiðimi biliyorsun. Seni de kara çarþafýn altýna almayana kadar býrakmam!

-Zor alýrsýn. Belki de ben seni ondan çýkarýr tekrar eski haline döndürürüm.

-Görürüz bakalým. Oldu… Hadi kendine iyi bak.

-Sen de… Sýk sýk ara olur mu?

Tamam der gibi baþýný salladý Fatma.

Okulunu baþarý ile bitirmenin sevinciyle eve doðru yöneldi. Allah’a hamd ediyor ve hayýrlý olmasýný diliyordu. Bir ara saatine bakarak “Ooo, saat epey ilerlemiþ. Sahi ya bugün Zehra’nýn niþaný da var. Oraya da yetiþmem lazým” diyerek adýmlarýný hýzlandýrdý. Ve gelip üzerini deðiþtirerek karnesini de gösterdikten sonra annesine;

-Anne biliyorsun bugün bizim Hatice’nin arkadaþlarýndan birinin niþaný var. Ben de davetliyim. Bir hediye almam iyi olacak. Ne dersin?

-Çok iyi olur kýzým. Yalnýz þu anda götürmek zorunda deðilsin. Ýstersen de babana uðra ondan bir miktar para alýp hediyeni al.

-Çok iyi olur. Ona bir yüzük almayý düþünüyorum. Nasýl makbule geçer mi?

-Geçer, neden geçmesin ki… Hem de çok iyi olur. Eðer maddi durumlarý düþükse çok daha iyi olur.

-Hatice’nin dediðine göre damadýn maddi durumu pek iyi deðilmiþ. En iyisi ben yüzük alayým. Babam dükkanda olur deðil mi?

-Olur olur, nereye gidecek ki?

-Peki ben çýkýyorum, diyerek evden Hatice’yi almak için onlarýn kapýsýný çaldý. Hatice de hazýrlanmýþ onu bekliyordu.

-Ben de seni bekliyordum.

-Bizim dükkana uðrayabiliriz deðil mi? Bir hediye almak istiyordum.

-Fazla uzun sürmez inþallah. Fazla geç kalmayalým. Onlara yardýmcý olmam lazým.

-Hayýr, fazla uzun sürmez. Bir miktar para alýp oradan da bir yüzük alýp gideriz.

-Oooho! Yüzük iþi uzun sürer. Biz bayanlar kolay kolay bir þey beðenmeyiz.

-Çabuk gideriz, çabuk. Merak etme.

Babasýndan aldýðý bir miktar para ile kuyumcular çarþýsýna girip beraber bir yüzük beðendikten sonra niþan evine yöneldiler. Evde onlarý Sümeyye karþýladý.

-Esselamu aleyküm, dedi Hatice.

-Aleykumusselam. Nerede kaldýnýz? Dünya kadar iþimiz var. Haydi haydi hemen çabuk üzerinizdekileri çýkarýp iþe…

-Dur hele! Biraz soluklanalým. Ne acelen var? Daha misafirler bile tam olarak gelmiþ deðil.

-Haydi haydi söylenme, seni bugün çok çalýþtýracaðýz. Diye Hatice’ye takýlan Sümeyye, Fatma’ya:-Hayýr, sen misafirimizsin. Sen otur ve gelin adayýmýz haným efendi ile sohbet et. Sana biraz tecrübe aktarsýn. Yarýn öbür gün sana da lazým olur. Dedi.

-Ne misafiri, bana misafir muamelesi mi yapacaksýnýz? Bakýn bunu kabul etmem.

-Bu seferlik bizi seyret. Tecrübe kazan, baþka sefer de sen çalýþýrsýn. Bak! Ýþte Zehra da geldi.

-Hoþ geldiniz.. sefalar getirdiniz. Nerede kaldýnýz?

Hatice:

-Biraz iþimiz çýktý. Ancak gelebildik, dedi.

Zehra Fatma’ya döndü;

-Baþým gözüm üstüne geldin, aziz misafirim. Nasýlsýn iyisin inþallah.

-Allah razý olsun, çok iyiyim. Sizi gördükçe daha da iyi oluyorum. Sen nasýlsýn?

-Nasýl olayým? Niþanlanan bir kýz gibiyim. Hem gülüyorum, hem aðlýyorum. Hani böyle derler ya! Haydi gel biz þuraya geçip sohbetimize orada devam edelim. Bunlarýn iþleri vardýr. Diðerlerine dönerek; “Ýyi çalýþýn, niþanýmda olumsuzluk istemem. Misafirlerin çok memnun ayrýlmasý lazým, tamam mý?!” Dedi. Bu latifesi ile gülüþtüler.

Fatma ile Zehra sohbete dalmýþlardý bile.

-Sahi siz nasýl evleniyorsunuz? Diye sordu Fatma.

-Herkesin evlendiði gibi.

-(Gülümseyerek) Biliyorum da… Tanýþmanýz nasýl oluyor? Son dönemlerde flört diye bir þey çýkmýþ. Ýslam’da o haram. Peki çiftler birbirlerini nasýl tanýyorlar?

-Senin de dediðin gibi flört denilen þey Ýslam’da yok. Ýslam’da görücü usulü dedikleri çiftlerin evlenmek kastý ile bir araya gelmeleri var.

-Peki sadece bir kez birbirini görmek yetiyor mu? Daha sonra sorun çýkmýyor mu?

-Bunun öncesi de var. Öyle pat diye olmuyor ki…

-Öncesi mi, o nasýl oluyor?

-Meraklýsýn bakýyorum. Öðrenmek için merak gerekli. Meraklý olman hoþuma gitti. Ýlmi konularda tabii ki…

-Bu hep kafama takýlan bir soruydu. Daha önceleri bu görücü usulü ile evlenenlerin nasýl evlilikten sonra sorunlu olmadýklarýný, hatta çoðunun geçimsiz olduðunu düþünüyordum. Ama ayný zamanda da etrafýmda görücü usulüyle evlenip de mutlu olanlar da çoktu. Bu hep kafamda çeliþki olarak kaldý. Acaba hangisi daha doðru diye düþünüyordum. Þimdi bu sorumun cevabýný bulmak istiyorum.

-Vermeye çalýþýrým. Erkek ve kýz tarafý görüþme olmadan önce birbirleri hakkýnda araþtýrma yaparlar. Örneðin ben; bana teklif geldiðinde damat adayý hakkýnda bana bilgi verildi. Yani karakteri, þahsiyeti… Bunlarý açmam gerekirse; sinirli mi deðil mi, sert mi yumuþak mý, cömert mi cimri mi, hepsinden önemlisi Ýslami davadaki fedakârlýklarý, þuuru, takvasý, ihlasý, Ýslami þahsiyeti ile ilgili onu tanýyanlar tarafýndan muvahhid Müslümanlar aracýlýðýyla bana bilgi verildi. Ayný þekilde benim de bilgilerim bu saydýðým çerçevede kendisine veriliyor. Tabi kýz tarafýnýn biraz daha geniþ oluyor: Ev iþlerindeki beceriklilik, misafir aðýrlama, itaat, yumuþak baþlýlýk… gibi bilgiler verilmeye çalýþýlýyor. Bu bilgiler ýþýðýnda her iki taraf düþünüp taþýndýktan sonra eðer tamam görüþelim derlerse görüþtürülürler.

Görüþtürülmenin amacý tabi ki fiziki güzelliktir. Ne de olsa her iki taraf da insan. Bazen insanýn kaný kaynamýyor. Bugünkü deyimiyle beðenme olmuyor. O zaman evlilik gerçekleþmiyor. Bazen dýþ görünüþe fazla önem vermeyen çiftler de çýkýyor. Bunlar ahlaki yapýdan dolayý birbirlerini kabul ediyorlar.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:30
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm 19
944 Mesaj -
-Peki ya bilgi yanlýþ çýkarsa ne olacak? Sadece birbirini görmekle ve beðenmekle mutlu olunuyor mu? Yani bizzat tanýmakla, tanýtýlarak tanýmak arasýnda fark var. Bu sorun olmuyor mu?

-Evlilik kýsmý, Türk filmlerinde olduðu gibi tamamý ile toz pembe geçmez. Bizzat tanýmaktan kasýt eðer öncesi diyalogsa, kardeþime þu kadarýný söyleyeyim, evlilik öncesi beraberlik genelde yapmacýk, suni hareketler doðuruyor. Yani karþý tarafý kaybetmemek için yapýsýnda olmayan tavýrlar sergilenir. Bunlar evlilikten sonra genelde hayal kýrýklýðý doðurur. “Sen eskiden böyle deðildin, çok deðiþtin” sözünün temelinde evlilik öncesi iliþkilerdeki suni, yapmacýk hareket ve tavýrlar yatmaktadýr. Bu tür evlilikler genelde daha çok mutsuz ediyor çiftleri. Oysa ki Ýslami usul evlilik akdi olduðu için kaybetme endiþesi yok. Bunun için de yapmacýk tavýrlar sergilemeye gereksinim duyulmuyor.

Bilgilere gelince, bilgi getirenler güvenilir kimselerdir. Bilhassa bizim için bilgi getirenler bizi iyi tanýyorlar. Birbirine uygun yapýdaki insanlarý bir araya getirmeye çalýþýyorlar. Ama mutlu bir evlilik bina etmek, Ýslami bir ailenin temelini atmaktýr ki zaten Ýslam’ýn çiftlere getirdiði evlilik içindeki karþýlýklý yükümlülükler vardýr. Bunlara her iki taraf uymak zorundadýr. Uymadýklarý zaman haliyle mutsuzluk ve huzursuzluk doðar. Pekala da tüm evlilikler mutlu olacak diye bir kural yok. Ýslami anlayýþla evlenen çiftlerde de mutsuz olanlar olabiliyor. Bunun da temelinde yine genelde çiftlerden birinin ya da ikisinin Ýslam’ýn belirlediði kaide ve kurallara uymamasý ve görevlerini hakkýyla icra etmemesinden kaynaklanýyor.

-Ýslami yükümlülükler dedin, nedir bunlar? Biraz açar mýsýn?

-Aslýnda bunlar çok geniþ konular. Bu hususun sýnýrlarýný Allah Kur'an-ý Kerim’de belirlemiþ. Ayrýca bir çok hadisi þerif de varid olmuþtur. Bununla beraber bu konularda yazýlmýþ bir çok eser var. Ben kýsaca deðineyim:

Hazreti Resulullah (as) bir hadislerinde; “Erkeklerin kadýnlar üzerinde haklarý olduðu gibi kadýnlarýn da erkekler üzerinde haklarý vardýr. Erkeklerin kadýnlar üzerindeki hakký; Kadýnýn ona itaat etmesi, malýný korumasý, evine istemediði kimseleri almamasýdýr. Kadýnýn erkek üzerindeki hakký ise; erkeðin, onun zamanýnýn örfüne ve gücüne göre giyimini, yeme-içmesini, barýnmasýný temin etmesidir.” Þeklinde buyuruyor.

Allah Resulü (SAV) çok veciz bir þekilde bu haklarý dile getirmiþtir. Tabii muhtelif yerlerde, çeþitli hadislerde bunlar detaylý açýklanmýþtýr. Bunlar için ilmihal kitaplarýna bakýlabilir.

En baþtaki hakký, erkeðin; kadýnýn ona itaat etmesidir masiyeti yani Allah’a ve Resulü’ne isyaný emretmedikçe… Birinin kocasý ona açýlmasýný emrederse veya namaz kýlmamasýný, oruç tutmamasýný vs. isterse, kadýn ona itaat etmez. Ama eðer içinde isyan yoksa, itaat etmek zorundadýr. Dikkat edersen burada çok ince bir nükte var. Erkek kýsmý hep hakimiyeti ister. Yapý olarak böyledir. Allah kadýna, kocana itaat et dediðinde bir anlamda kadýný kocasýnýn þerrinden emin kýlýyor. Nasýl diyeceksin?.. Kocasýna baþ kaldýrýp da þiddetle karþýlaþmayan çok az kadýn vardýr. Kadýnýn kocasýna itaat etmemesi, onun þiddet görmesine ve belki de ilerde boþanmanýn oluþmasýna sebebiyet veriyor. Bunun getirdiði yýkým ayrý bir konu, oraya girmeyelim. Ama itaat eden kadýn, eðer erkek ahlaksýz, yani bozuk karakterli deðilse, bir müddet sonra inanýr mýsýn, kocasýna her istediðini yaptýracak dereceye geliyor. Çünkü erkek kýsmý, kendisine itaat edene deðer verir. Ayný zamanda da, deðer verdiði þeyi elinden kaçýrmak istemez. Bu sebeple eþini incitmemeye özen gösterir.

Malýný korumasý da çok önemlidir. Çünkü, o parayý kazanmak için çalýþýp duran þahýs, malýnýn çarçur edildiðini gördüðünde bu ona dokunur. Ýlk baþlarda sorun olmasa da bu sonradan sorun olur. Kadýnýn, kocasýnýn malýný ondan izinsiz harcamamasý, ondan izinsiz kimseye vermemesi, eþyalarýna özen göstermesi ve kadýnýn tok gözlü olmasý, israf yapmamasý… kýsaca malý koruma anlamýna gelir.

Üçüncü þýk zaten açýktýr. Erkeðin istemediði kimseyi eve almamasý kadýnýn sadakatini gösterir. Bu da erkeðin, yersiz kuruntulara kapýlmasýný önler. Evlilikte sevgi ve saygýnýn yanýnda güven de esastýr. Bir evlilikte güvensizlik oldu mu, o evlilik biter. Ýþte bu üçüncü maddeye riayet o güveni oluþturur. Ýkincisi saygýyý, üçüncüsü güveni… Bu üç þey evlilik binasýný ayakta tutan kolonlardýr.

Kadýnýn, erkek üzerindeki haklarý da; kocanýn hanýmýnýn ve çocuklarýnýn tüm masrafýný üstlenmesidir. Giyim, barýnak. Ýçecek, doktor vs. tepeden týrnaða her þey… Ayný zamanda da onlara Ýslami bir yaþantýnýn ortamýný hazýrlamasý ve bunun öncülüðünü yapmasý, ev halkýna kötü davranmamasý, onlarý sevmesi, saymasý, onlara deðer vermesi, verdiði sözü yerine getirmesi, onlarý küçük düþürmemesi… Kýsacasý genel anlamda baskýcý ve zorba olmamasýdýr. Fatma, anlatýlanlarý pür dikkat dinlemiþti. Zehra anlatacaklarýný bitirince Fatma:

-Allah razý olsun, dedi. Kýsa ve öz bir anlatým ile beni aydýnlattýn. Ýnþallah kendi çapýmda ben de araþtýrma yaparým ve sohbetlere katýlarak bilgi edinirim. Zaten okul da bitti. Camiye baþlamaya karar verdim.

-Tebrik ederim. Çok güzel bir karar. Biz de senin gelmeni dört gözle bekleyeceðiz. Ýnþallah hem senin ve hem de bizim için hayýrlý olur.

-Konuþmaya daldýk unuttum. Damat adayý.. Kim, nasýl biri?..

-Damat adayý üniversite okuyor. Muhacir, yani evden ayrýlmýþ. Yalnýz yaþýyor.

-Muhacir mi neden?

-Babasý, Ýslami davadan vazgeçmesini istemiþ. “Eðer vazgeçmezsen evimden git!” deyince o da; “Ben davamdan vazgeçmem, çekip giderim” diyerek evden ayrýlmýþ. Her halde bu yaklaþýk bir yýldýr da eve gitmiyor.

-Peki nerde kalýyor?

-Nerde kaldýðýný bilmiyorum. Yalnýz tahminimce bazý arkadaþlarýnýn evinde kalýyordur. Yani muhacire ensar bulunur.

-Doðru, muhacir ensarsýz olmaz. Hiçbir iþ yapmýyor tabii..

-Nasýl, çok önemli bir iþ yapýyor. Camide ders veriyor. Kastýn dünyevi iþse, hayýr. Þu anda yapmýyor. Ýnþallah evlendikten sonra yapar.

-Mesleði falan var mý?

-Ýnan ki o kadarýný sormadým. Zaten beni ilgilendiren iþ yapýp yapmadýðý deðil, Ýslami davada hizmet ehli olup olmadýðý ve ne kadar fedakâr olduðu… Geçime gelince, açlýktan ölmeyiz ya… Önemli olan Müslümanca yaþamak. Mücahid ve mücahideler yetiþtirmek. Gerisi dünyaya düþkün olanlarýn düþüneceði þeyler. Zaten muhacirdir dediklerinde tamam dedim, bununla yaþanýr.

-Neden öyle düþündün?

-Muhacirler Ýslam için her þeylerinden geçtiklerinden daha içten, samimi, duygu yüklü olurlar. Ayrýca insaný ahiret kurtuluþuna götürürler. Yiðit olurlar. Hazreti Ali; “Kýzlarýnýzý yiðitlere verin. Onlarý sevmezlerse bile zulüm de etmezler” diyor. Bir de onlarla beraber olup onlarýn çektikleri sýkýntýlar, zorluklar ve meþakkatlerde destek olunduðu için onlarýn kazandýklarý hayrýn aynýsýný kazanmak da var. Bu da az iþle çok þey kazanmak demektir. Hazreti Resulullah (as)’a gelip; “Ya Resulullah! Erkekler cihada çýkýyorlar, cihadýn en büyük hayrýný kazanýyorlar. Oysa biz kadýnlara farz deðil, çýkmýyoruz. Peki o hayra biz nasýl nail olacaðýz?” diye soran bayan sahabeye Hazreti Resulullah (as); “Erkeklerinize sorun çýkarmamanýz, onlara destek olmanýz, onlar cihadda iken onlarýn malýna, mülküne, çocuklarýna bakmanýz size kocalarýnýzýn hayrýnýn aynýsýný kazandýrýr” buyurarak biz kadýnlara büyük bir hazinenin yolunu göstererek az emekle çok kazanmayý öðretmiþtir.

-Desene kârlý bir iþ yapmýþsýn.

-Dilerim bu kârlý iþi tüm kardeþler yapmaya çalýþýrlar da… Dünya malýný, rahatýný deðil de davayý, ahireti ön planda tutarak evlilik tercihlerini ona göre yaparlar.

Bu arada Hatice yaklaþarak;

-Ne o fýsýldaþýyorsunuz? Konuþmanýzý biraz erteleyin. Misafirler gelmeye baþladý, dedi.

Misafirler yavaþ yavaþ gelmeye baþlamýþlardý. Zehra’nýn ailesinin maddi durumu normaldi. Üç odalý evlerinin tüm odalarý misafirlerle dolmuþtu. Misafirlere adet üzere tatlý ve þerbet türü içecekler hazýrlanmýþtý. Misafirlerini iyi aðýrlamanýn telaþý vardý burada da, her niþan evinde olduðu gibi.

Zehra ve Fatma da mutfaða geçerek diðerlerine yardým etmeye baþladýlar. Bir yandan bardaklar, tabaklar hazýrlanýrken diðer yandan tatlý ve pastalar yerleþtiriliyor ve içecekler dolduruluyordu. Erkekler ayrý, kadýnlar ayrý odalarda oturmuþlardý. Ýkramlarda bu göz önüne alýnarak yapýlýyordu.

Hatice, Zehra’ya döndü:

-Geç oluyor. Hadi gel. Senin hazýrlanman lazým. Fatma, istiyorsan sen de bizimle gel, diyerek hep beraber Zehra’yý hazýrlamak için çocuklara ayrýlan odadan çocuklarý çýkarýp onu hazýrlamaya baþladýlar. Fatma merakla sordu:

-Çalgý falan kullanýlmýyor herhalde…

-Evet, toplumumuzda adet olan çalgý hem kullanýlýþ þekli ile hem de erkek ve kadýnlarýn karýþmasýndan dolayý haramdýr. Bunu biliyorsun zaten.

-Onu biliyorum da… Sadece bayanlarýn bulunduðu yerde de çalýnmýyor mu?

-Hayýr, onun yerine baþka þeyler yapýyoruz. Bunu da þu anda söylemem. Bekle ve gör, dedi Hatice.

Gelin adayýný giydirip baþýna güzel bir örtü de örttükten sonra, onu misafirlerin bulunduðu geniþ odaya götürdüler. Odaya girip oturduktan sonra salavat-ý þerifeler çekilmeye ve tekbirler getirilmeye baþlanmýþtý. Salavatlardan ve ara sýra çekilen tekbirlerden sonra ikramlar yapýlmaya baþlandý. Bir yandan ikram edilenler yeniyor, diðer yandan da sohbetler yapýlýyordu. Tabii ki konu evlilik üzerine ve gelinin durumu idi. Þerbetler içilmiþ, tatlýlar, baklavalar, kuru pastalar yenmiþ, sýra geline takýlacak hediyelere gelmiþti. Gelin herkesin görebileceði bir yere oturtulup hediye vermek isteyenler, gelip geline getirdikleri takýlarý takmaya baþladýlar. Fatma da getirdiði yüzüðü götürüp Zehra’nýn parmaðýna taktý.

-Allah mesut ve mutlu bir hayat versin, diyerek tebriklerde bulunduktan sonra yerine dönerek Hatice’ye;

-Sahi Hatice! Bu niþan biraz farklý, dedi. Benim gördüðüm daha önceki niþanlara benzemiyor. Mesela þu taký ve hediye konusu… Adetlerde takýyý takanýn ismi anýlýp yüksek sesle ne taktýðý dile getiriliyor. Oysaki burada öyle bir þey yok. Herkes sessizce gidip takýsýný takýp hediyesini verip geliyor, neden?

-Çok güzel bir soru. Aslýnda herkesin bunun üzerinde düþünmesi lazým. Biz, yüksek sesle ilan etmiyoruz. Çünkü, buraya davetli olanlarýn tümünün maddi durumlarýnýn yeterli olmadýðý malum. Baðýrýlýp ilan edildiði zaman herkesin dikkatleri buna yoðunlaþýyor. Haliyle kimin getirip getirmediði belli oluyor. Bu durumda maddi durumu olmayanlar, mahcup olup utanýyor. Belki de sýrf bu mahcubiyeti yaþamamak ve utanýlacak duruma düþmemek için borçlananlar oluyor. Bu da onlara eziyet veriyor. Bu tür günler, güzel ve mutlu bir hayata atýlan ilk adýmlardýrlar. Bu günlerde mutlu olmak lazým. Mutsuz deðil. Bunun için sessiz takýlmasý daha münasip. Hem ahlaken ve hem de insani olarak böyle olmasý daha güzel. Dikkat edersen kimi gidip hediyesini takarken kimi de oturmuþ sohbet ediyor. Kimse fazla merak içinde deðil. Bu da söz ettiðim olumsuzluklarý bertaraf ediyor.

Az daha unutuyordum. Seninle konuþmaya daldým, çam sakýzý çoban armaðaný getirdiðim hediyeyi ben de takýp geliyorum, diyerek kalktý. Zehra’ya doðru gitti. Getirdiði bir altýný, can arkadaþýna takarken;

-Dilerim Hz. Fatma ve Aiþe gibi mutlu ve bahtiyar olursun. Onlarýn yaþantýsýna benzer bir yaþantýya ulaþýrsýn, dedi. Onu tebrik ettikten sonra hazýrladýklarý programý uygulamak için Sümeyye’nin yanýna gidip hazýrlýklarýn ne durumda olduðunu sordu.

-Hazýrlýklarýmýz tamam. Erkeklere ses gitmemesi kaydýyla ilahiler söyleyeceðiz. Ýlahilerimiz hazýr. Ýstiyorsanýz baþlayalým.

Taký takma iþi de bitmiþ, sýra artýk ilahileri söylemeye gelmiþti. Sesi güzel üç bayan, seslerini fazla yükseltmeden ilahi söylemeye baþladý. Biri bitince diðerine baþlýyorlardý. Bazen diðer misafirler de eþlik ediyor, hep beraber ilahi söylüyorlardý. Fatma, sorunun cevabýný bulmuþtu. Çalgý yerine ilahiler söyleniyor, bazen de salavat-ý þerifler getirilip, tekbirler çekiliyordu. Bu ilahi faslý da bitmiþti. Saat de yavaþ yavaþ ilerliyordu.

Evin hanýmý genç kýzlarý çaðýrarak getirilen meyvelerin hazýrlanýp, daðýtýlmasýný istedi. Zaten bundan sonra program bitecek ve herkes evine daðýlacaktý.

Hatice’nin aðabeyi Hüseyin de niþan evinde idi. Çünkü damat adayý Hasan’dý. Hasan’ýn ailesi kendisiyle ilgilenmedikleri için, Ýslami cemaat ve onun yakýn arkadaþlarý ilgilenmiþlerdi. Niþan evine de oluþturduklarý küçük bir topluluk ile gitmiþlerdi. Hasan’ýn niþaný olur da Hüseyin ve Hamdullah olmazlar mý?.. Ne var ki Hasan çok utangaç olduðundan niþan evine gelmemiþti. Neticede niþan bitmiþ, konuklar evlerinin yolunu tutmuþlardý.

-Çok yorulduk, ama deðdi doðrusu. Çok güzel bir niþan oldu. Umarým evlilikleri de böyle güzel olur, dedi Büþra eve doðru ilerleyip Hüseyin ile konuþurlarken.-Biz yorulmadýk. Sadece yedik, içtik. Bol bol Ýslami sohbet yaptýk. Biraz dünyanýn garipliðinden söz açýldý. Bir yandan þehid verilip cezaevlerine giriliyorken, bir yandan da evleniliyor. Çok tuhaf!.. Dünya hayatý böyle iþte… Mücadele içinde oldu mu insan, her þeyi bir arada yaþýyor, görüyor, tadýyor…

-Hayat, bu tür þeylerle tatlanýyor zaten. Ýslami bir mücadele olmadýðýnda dünyanýn ne tadý var ki? Evet zor ve zahmetli, ama olsun. Allah için olduktan sonra gam deðil. Ýnanýr mýsýn, baþýmýn dik olmasýný saðlayan, benim aileme taviz vermeyip yine onlara teslim olmamak için yaptýðým hicretimdir. Eðer teslim olsaydým, Allah bilir þu an ne durumda olurdum. Ýmanýn gitmesidir insaný mahfeden, yok edip tar-u mar eden, hem dünyada hem de ahirette rezil eden. Bunun dýþýnda baþka hiçbir þey deðil.

-Senin bu mücadele azmini, Ýslam’a olan baðlýlýðýný, cesaretin ve daha önemlisi bana engel deðil, destek olup beni takviye etmen ve bilhassa “Yemin ederim davadan döndüðün gün seni terk ederim. Allah muhafaza bir gün Ýslam’a ve Müslümanlara ihanet içine girersen seni kendi ellerimle öldürürüm” sözünü hatýrladýkça sana olan muhabbet ve sevgim artýyor. Allah’a hamd ediyorum. Dilerim tüm bacýlar bu anlayýþta olurlar. Eþlerine davada engel deðil, destek olup onlarýn davada daha çok hizmet etmeleri için ellerinden geleni yaparlar.

-Damat adayý hicretliydi deðil mi?

-Evet, hem hicretli, hem de iþsiz güçsüz. Doðrusu bacý yaman çýktý. Hareketi takdire þayan. Hem maddi olarak hiçbir þey istemedi. Hem de hicretli birini tercih etti.

-Bizim kardeþlerin geneli böyle. Davada olup mücadele ettikten sonra gerisine bakmazlar. Tek tük memur, maaþlý ya da zengin birilerini tercih edenler oluyor. Ama çoðunluk adayýn Ýslami hayatýna ve mücadeledeki yerine bakýyor. Muhacir de olsa fark etmiyor, mahkum da olsa… Ya da bunlarýn akýbetleriyle karþý karþýya olabilecekler de olsa. Yeter ki Ýslami Cemaatle olsunlar. Bizim kardeþleri dünya malýna ve hayatýna düþkün mü sanýyorsun?

-Olmadýðýný biliyorum. Bu da bizleri sevindiriyor. Asýl olan Ýslami bir yuva kurabilmek. Rýzk Allah’a aittir. Bugünün fakiri yarýnýn zengini, bugünün zengini de yarýnýn fakiri olabilir. Eðer ölçü dünya olursa, insanlar zarar eder. Çünkü akýbetler Allah’ýn ilmindedir. Bu yüzden Allah’a dayanmak ve onun rýzasýný umarak evlilik yapmak inanýyorum ki insaný bu iþte felaha erdirir.

Karý koca önde hem konuþuyorlar hem de ilerliyorlarken Hatice ve Fatma da geriden onlarý takip ediyordu. Bir gün de böyle geçmiþti
Gönderen: 05.05.2007 - 12:33
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...20
944 Mesaj -
-Eb-cet, hev-ves, kele-men, sah-fes… Çok güzel, aferin, dersini çok iyi aldýn.

-Hocam, dünkü dersimi evde okudum. Burada da okudum.

-Çok güzel hadi bir daha oku.

- Kul hu wallahu ehad. Allahussamed.

-Aferin, çok güzel. Þimdi bugünkü dersini okuyalým…. Aferin, mükemmel. Evde de birkaç kez oku, tamam mý?

-Tamam hocam, zaten okuyorum.

-Nasýl gidiyor Fatma? Bakýyorum iyi anlaþýyorsunuz.

-Çok þükür. Ýnan o kadar güzel ki.. Hayatýmýn bir anlam ifade ettiðini, camiye gelip Kur'an-ý Kerim dersi vermeye baþlamamdan bu yana fark ettim. Allah’ýn kelamý Kur'an-ý Kerim’i öðretmek, onun lafýzlarýný çocuklarýn tertemiz güzel beyinlerine iþlemek kadar güzel bir þey olamaz. Ya Rabbi! Ýslam ne kadar da güzel.

Camiye baþladýðýnda Kur'an-ý Kerim okumasýný bilmiyordu Fatma. Hatice’nin davet etmesi ile gelmiþti. Baþta yanaþmamýþ, Ýslami kitap okuyup sohbetlere katýlmayý yeterli görmüþtü. Diðer yandan da Kur'an-ý Kerim okumasýný bilmemenin eksikliðini hep hissediyordu. Bazen Kur'an-ý Kerim’i eline alýr, açar; “Keþke seni okumasýný bilseydim” der, bunun burukluðunu yaþardý.

Daha fazla dayanamamýþ ve camiye gidip Kur'an-ý Kerim dersi almaya karar vermiþti. Bu kararýnda Hatice’nin ýsrarlý davetinin de çok etkisi olmuþtu. Defalarca Hatice, kendisi ile yaptýðý sohbetlerde onu camiye davet etmiþ, Kur'an-ý Kerim okumanýn, öðrenmenin ve öðretmenin faziletinden bahsetmiþti. Sonunda onu ikna etmeyi baþarmýþtý.

Camiye gittiðinde Elif-ba’dan baþlamýþtý. Hemen hemen vaktinin çoðunu Kur'an-ý Kerim okumaya öðrenmeye ayýrdýðýndan, uzun sürede kat edilecek mesafeyi kýsa sürede almýþtý. Bu arada bitirdiði her kitabýn da dersini verdiði için öðrencilerin arasýnda hoca olarak anýlmaya baþlamýþtý. Nihayet Kur'an-ý Kerim’i hatmetmiþ artýk bir hoca gibi camide ders vermeye baþlamýþtý. Fatma, artýk diðer hocalar gibi tüm teblið çalýþmalarýnda yer almaya baþlamýþtý. Çok kitap okuduðundan Ýslami kültürü epey yükselmiþ; ziyaretlerde sohbet yapmaya, öðrencilere kýssa, siyer, fýkýh dersleri vermeye baþlamýþtý.

-Bizim bugünkü kýssamýzý sen anlatýyorsun deðil mi? Diye sordu Hatice.
-Evet, inþallah anlatmaya çalýþýrým.

Camiye baþladýðýndan beri iki kez camiye polis baskýný olmuþtu. Ýlki camiye yeni baþladýðý döneme rast geliyordu. Kendi deyimi ile “þok” olmuþtu. Polisin camiyi basmasý, çocuklarý zorla dýþarý çýkarmalarý, hocalarý tehdit edip bir daha camiye gelmemelerini, gelirlerse yakalayacaklarýný söyleyip Hatice’nin ellerini coplamalarý… Hayretler içinde seyretmiþti bütün bunlarý. Bundan daha ilginci ve acayibine gideni ise; hocalarýn ve çocuklarýn fazla etkilenmeyip polis gittikten sonra tekrar camiye dönüp etrafý toparladýktan sonra, kaldýklarý yerden derslerine devam etmeleri ve çocuklarýn tekrar ve ýsrarla camiye gelip ders almalarý olmuþtu. Hatta on yaþlarýndaki bir öðrenciye; “korkuyor musun?” diye sormuþ, öðrenci; “neden korkayým ki, biz Kur'an-ý Kerim okuyoruz. Onlar bizi dövseler de yine gelip camide ders alacaðýz” demesi onu çok daha fazla etkilemiþ ve hayretler içinde býrakmýþtý. Gerçekten kendisi de þahit olmuþ, geçen süre içinde tüm baský ve dayatmalara raðmen cami öðrencileri artmýþ, azalmamýþtý. Bu baskýnlar ailelerin Ýslami duygularýný kabartmýþ ve onlarýn çocuklarýný, camiye daha fazla göndermelerini saðlamýþtý. Yavaþ yavaþ alýþmýþtý Fatma. Çünkü her gün bir baþka camiye baskýn düzenlendiði haberi geliyor ve öðrenci ile hocalarýn buna raðmen ýsrarla camiye gitmeye devam ettiklerini duyuyordu. Camide ders verdikleri için ülke çapýnda binlerce gencin yakalandýðýný, her yakalananýn yerine bir baþkasýnýn geçip onun kaldýðý yerden ders vermeye devam ettiði haberini her gün ama her gün duyuyordu. Bu da onun ve diðer hocalarýn azmini ziyadesi ile arttýrýyordu.

Besmele, hamd, Salat ve selamdan sonra Fatma:

-Bu gün Hz. Ýbrahim (as)’in hayatýný anlatacaðýz. Diyerek konuyu anlatmaya baþladý.

Hz. Ýbrahim (as)’in doðduðu devirlerde insanlar taþtan, tahtadan ve baþka þeylerden yaptýklarý heykellere ibadet ediyorlardý. Bu heykelleri kendilerine rab kabul ediyor ve onlarýn önünde secdeye giderek onlara hediyeler ve kurbanlar adayarak onlarý yüceltiyorlardý.

Hazreti Ýbrahim, onlarýn bu yapýklarýný hiç beðenmiyor; “Bu cansýz, duymayan, görmeyen, konuþmayan þeyler nasýl olur da insanlarýn tanrýsý olabilirler” diyerek putlara hiç ibadet etmiyordu. Derken Allah ona peygamberlik verdi. Peygamberlik geldikten sonra, en baþta babasýna; “Baba tüm kainatý yaratan bir Allah var. Sizi duymayan, görmeyen, sizinle konuþmayan, kendi elinizle yaptýðýnýz heykellere niye tapýyorsunuz? Size ne zarar verebilirler ne de fayda. Gel tek olan Allah’a ibadet et” diyerek tebliðde bulundu. Babasý heykelleri yapan bir ustaydý. Yaptýðý heykelleri satarak geçimini saðlýyordu. Hazreti Ýbrahim’in bu sözü üzerine babasý ona kýzýp davetini kabul etmedi.

Hazreti Ýbrahim tüm þehir halkýnýn bir þölen için þehir dýþýna çýktýðý bir günde eline bir balta alýp þehrin heykellerinin bulunduðu tapýnaðý gider. Balta ile tüm heykelleri parçalar. Yalnýz en büyüklerini kýrmaz.

-Hocam, niye onu kýrmadý?

-Ýyi dinle, niye kýrmadýðýný anlatacaðým. En büyüklerini kýrmaz ve baltayý onun boynuna asar. Þehir halký geri dönüp putlarýn bulunduðu yere giderler. Aman Allah’ým bir de ne görsünler?! Tüm putlar kýrýlmýþ. Kim yapmýþ, kim yapmýþ diye kendi aralarýnda tartýþmaya baþlarlar. Ýçlerinden biri; “Bu þehirde Ýbrahim diye biri var. O bizim heykellerden söz edip onlara dil uzatýyordu. Olsa olsa o yapmýþtýr.” Diyerek Hazreti Ýbrahim’in yapmýþ olabileceðini söyler. Hemen gidip onu getirirler. Krallarýnýn huzuruna çýkarýrlar. Tüm halk oradadýr. Merak içinde ne olacaðýný beklerler. Hazreti Ýbrahim getirilip kralýn önüne çýkarýlýr.

-Hocam kralýn adý neydi?

-Kralýn adý Nemrut’tur. Kral ona; “Bizim tanrýlara bunu sen mi yaptýn?” diye sorar. Hazreti Ýbrahim; “Neden þu büyük olan puta sormuyorsunuz? Bakýn balta da onun boynunda asýlý duruyor. Ýyisi mi siz ona sorun. O belki size anlatýr” diye cevap verince Nemrut; “Bizimle alay mý ediyorsun? Cansýz bir heykel nasýl konuþsun?” der. Hazreti Ýbrahim; “Madem cansýz ve dilsizdir, sizinle konuþamýyor, hareket edemiyor ve saldýrýlara karþý kendini koruyamýyor, o halde niçin onlara ibadet ediyorsunuz? Gelin, gökleri ve yeri yaratan, eþi ve benzeri olmayan, tüm canlýlarý yaratýp yeryüzüne ve gökyüzüne yayan tek bir Allah’a ibadet edin!” diye cevap verir. Nemrut; “Peki senin söz ettiðin Allah baþka ne yapar?” deyince Hazreti Ýbrahim; “Benim Rabbim, hem öldürür, hem de diriltir” der.

Nemrut:-Bu topraklarýn Rabbi benim. Ben de hem öldürür, hem diriltirim. Getirin iki tane köle, diye emir verir. Köleleri getirirler. Askerlerine emir vererek, “Birini öldürün” der. Hemen onu öldürürler. “Diðerini de baðýþlýyorum” diyerek; “Bak ben de öldürüp diriltiyorum” der. Bunun üzerine Hazreti Ýbrahim; “Benim Rabbim güneþi doðudan doðurur, hadi sen de batýdan getir” deyince Nemrut aptallaþýr ve hemen emir vererek; “Büyük bir ateþ hazýrlayýn ve tanrýlarýnýza bunu yapaný yakýn!” der. Tümü müþrik olan halk ateþi hazýrlamak için harekete geçer.

-Hocam, onu yakacaklar mý?

-Ýstiyorsan bunu da bir baþka dersimizde öðrenelim. Geri kalanýný yarýn anlatacaðým inþallah.

-Hocam, bugün anlatýn, ne olur bugün anlatýn uðultularý yükselince Fatma;

-Çok merak ediyorsanýz yarýn gelmezlik yapmayýn, dedikten sonra cami hocalarýna dönüp;

-Unutmayýn! Öðleden sonra ziyaretlerimiz var. Biz de …. Yerde buluþuruz, diyerek Hatice ile oradan ayrýlýrlar.

-Mevlüde abla geleceksin deðil mi? Diye sordu Sümeyye.

-Ýnþallah böyle bir hayýrdan mahrum kalmak ister miyim hiç?

-Ya çocuklar?..

-Onlarý kardeþime teslim ederim. Zaten þu anda evde. Onu evine yollamam olur biter.

-Sizler de ayrýca cami komþularýný ziyaret edecektiniz deðil mi?

-Evet, ayrýca bu gün Zeyneb teyze de bize katýlacak. Böylece ben, Sultan ve Zeyneb teyze, inþallah ziyaretlerimizi gerçekleþtireceðiz, dedi Zehra.

Zehra evlenmiþ, sade bir düðün ile dünya evine girmiþti. Hasan’ýn muhacir olmasý, bu yüzden de maddi durumunun düþük olmasýndan arkadaþlarýnýn yardýmýyla aldýðý düþük kalitede iki halý, iki kilim, pencereleri kapatacak kadar perde, bir masa, birkaç sandalye, set üstü bir ocak, küçük bir gardýrop ve Zehra’nýn çeyiz olarak getirdiði birkaç parça mutfak eþyasý ile iki odalý, mütevazi bir ev kurmuþlardý.

Zehra mehir olarak hiçbir þey istememiþ, ne verirlerse razý olacaðýný söylemiþti. Bunun için Hasan’ýn aldýðý bir bilezik ve niþan yüzüðü mehir olarak sayýlmýþtý.

Her ikisi de camiye gidip Kur'an-ý Kerim derslerini vermeye devam ediyorlardý. Allah’ýn bir lütfu olarak kýsa sürede birbirlerine ünsiyet saðlamýþ, kalplerinde güzel bir sevgi oluþmuþtu. Yaþadýklarý ev zamane evlerine göre yoksul olsa da, kalplerindeki sevgi ve Allah için hizmet aþklarýndan bu onlarý hiç etkilemiyor, bilakis daha çok Ýslam’a ve Ýslami çalýþmaya sarýlmalarýna sebep oluyordu. “Dünya malý gelip geçicidir.” Þeklindeki Allah’ýn kesin hükmüne imanlarý, onlarý bu yaþamdan dolayý hüzünlendirmiyordu. Tam aksine ahiretin sonsuz nimetlerini kazanmaya bir basamak yapmak için ellerinden geleni yapýyorlardý.

Zehra, sözüne sadýk çýkmýþ, dünya malýna tamah etmeyip eþini bu konuda hiç zorlamamýþtý. Düðünde kendisine gelen hediyelerden, paraya çevrilebilenleri paraya çevirerek eksiklerini onlar ile tamamlamaya çalýþmýþtý. Takýlarýnýn bir kýsmýný da eþine vererek, Hasan’ýn bir iþ kurmasýna yardýmcý olmuþtu. Böylece Hz. Hatice (r.anha) annemizin misyonunu sürdürmeye layýk bir mü’mine olmuþtu.

Hasan evlendikten sonra bir seyyar arabasý satýn almýþ ve bu araba ile seyyar satýcýlýk yapmaya baþlamýþtý. Bu arada camideki Kur'an-ý Kerim derslerini ve teblið çalýþmalarýný hiç aksatmadan yerine getiriyor, muvahhid Müslümanlarýn yol göstermesi ile elindeki tüm imkanlarý kullanarak, Ýslami çalýþmalarýný tüm hýzýyla sürdürmeye çalýþýyordu.

Camide ders verdiði için bir-iki kez yakalanmýþ, günlerce göz altýnda çeþitli iþkencelerden geçirilmiþ, sonuçta serbest býrakýlmýþtý. Polis tarafýndan bir daha camiye gitmemesi konusunda tehdit edilip baský yapýlmasýna raðmen o yine de camideki dersinden geri kalmamýþ, kaldýðý yerden devam etmiþti. Ýslami çalýþmalarý, mürted örgüt elemanlarýný rahatsýz ediyor olmasýndan, onlarýn da hedefi olmuþtu. Çünkü, çalýþmalarý birçok gencin Ýslam’a dönmesine, caminin çocuklar ile dolmasýna sebep olmuþtu. Sosyal iliþkileri çok güçlü olduðundan cami ahalisi ve çevresi
tarafýndan da çok seviliyordu. Hasan dendi mi, akan sular dururdu. Ziyaret ettiði aileler onu dinlemekten zevk alýyor, bu nedenle de bir çok aile muvahhid Müslümanlarý sevmeye baþlamýþ ve çocuklarýný camiye göndermiþti.

Hasan’ýn tüm bu güzel haslet ve çalýþmalarý gözden kaçmamýþ olacak ki bir gün cami çýkýþý eve giderken saldýrýya uðramýþ, vücudundan aldýðý çok sayýdaki kurþun yarasý ile oracýkta ruhunu rabbine teslim edip þehadet þerbetini içmiþti. Kafirler, Ýslam’ýn hiçbir zaman kalplere girmesini istemez. Ýstemediði için de ahlaklarý gereði iman dolu kalplerin sahiplerine olmadýk baský ve iþkencelere baþvururlar. Bunun faydasýz olduðunu görünce de öldürmekten, Müslüman kaný akýtmaktan bir an bile geri durmazlar. Tarih sayfalarý zalim, taðut, kafirlerin vahþet, iþkence ve katliamlarý ile doludur. Kimileri diri diri yakýlmýþ, kimilerinin çocuklarý öldürülüp kendileri, kýzlarý ve eþleri köleleþtirilmiþ, kimileri çarmýha gerilmiþ, Hazreti Zekeriyya testere ile ikiye ayrýlmýþ, Bilal, Habbab, Ammar, Sümeyye, Yasir, Hubeyb ve daha niceleri… iþkence, baský, talan, hicret… Bunlar yetmeyince öldürülmüþlerdi. Bugün de tevhid erleri baskýya uðruyor, zulüm ve iþkencelerden geçiriliyor, bu da yetmeyince aziz, pak kanlarý dökülüyordu. Mazlum beldenin topraklarý kana doymuþtu.

Küfür tek millettir. Adý, rengi, þekli ne olursa osun fark etmez. Hedef Ýslam oldu mu düþmanlýkta birleþirler. Kimisi tevhid erlerini yakalayýp iþkencelerden geçirerek zindanlara atýyor, kimisi de kadýn, çocuk, yaþlý, genç demeden katlediyor. Tarih tekrar þanlý bir Ýslami mücadeleye tanýk oluyor. “Önceki ümmetlerin baþlarýna gelenler sizin de baþýnýza gelmeden cennete gireceðinizi mi sandýnýz?”

Eðer önceki ümmetlerin baþlarýna gelenler, sizin de baþýnýza geliyor ise bilin ki doðru yoldasýnýz. Çünkü, küfrün, zulmün, tuðyanýn saltanatýný sarsýyorsunuz demektir. Düþmanýnýzýn acizliði ve korkaklýðý onun zulme ve iþkenceye baþvurmasýna sebep oluyor.

Peki ya Zehra… Þehadet haberini alýnca “Allah-u Ekber, Allah’tan geldik ona döneceðiz. Davamýz sað olsun. Bir þehid daha kazandýk. Bana þehid hanýmý olmayý nasip eden Allah’a hamd olsun. Evet, onun ayrýlýðý için aðlýyorum, ama bu aðlayýþýmýn sebebi, gözlerimin önünden kaybolmasýndan, onu özleyecek olmamdandýr. O, çok arzuladýðý ve hiçbir zaman dilinden düþürmediði þehadete kavuþtu. Tüm Müslümanlarýn baþý sað olsun. Cami öðrencilerinin baþý sað olsun. Kendilerine çok faydalý olacak hocalarýný kaybettiler. Üzüntümün çoðu davanýn bir yiðit erini kaybetmesinden, yoksa benim yalnýz kalmamdan deðildir. Hiçbir dava þehidsiz olmaz. Yýllardýr þehid olan yüzlerce yiðitten daha iyi deðildi o. Çok sevdiði ve özlediði dostlarýna kavuþtu. Hepsinden önemlisi tek maþuku olan Allah’a kavuþtu. Selam söyle bizden ey þehid se….” Bitirememiþ, kelimeler boðazýna düðümlenmiþti.

Her Perþembe ziyaret vardý. Þehid mezarlarý ziyaret edilip, unutulmadýklarý, asla unutulmayacaklarýný dile getirmek ve Yasin okuyup dualar etmek için… Her gidiþinde Hasan’ý da ziyaret ederdi Zehra. Özlüyordu onu. Çarþafýnýn altýndan gözyaþý dökerdi hep. Kýsa sürmüþtü evlilikleri, ama Hasan kalbinde yer etmiþti.

Zehra, evliliðinin altýncý ayýnda dul kalmýþtý. Bir baþka sarýlmýþtý hizmete. Hasan’ýn þehadeti onu daha çok Ýslam’a hizmet etmeye yöneltmiþti. Ýslami cemaatin çalýþmalarýna eskisinden daha çok iþtirak etmeye baþlamýþtý. Hasan’ý þehid edenlerin hesabý tutmamýþtý. Þehadet Müslümanlarý daha çok gayrete getiriyordu çünkü…
Gönderen: 05.05.2007 - 12:36
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bölüm21
944 Mesaj -
Programlarý gereði iki gruba ayrýlmýþ, ziyaretlere baþlamýþlardý. Mevlüde, Fatma, Sultan ve Hatice ilk olarak hasta olan Mevlüde’nin dayýsýnýn hasta olan hanýmýný ziyaret etmek için dayýsýnýn evine gelmiþlerdi. Mevlüde’nin dayýsý, mürid olduðundan güzel bir Ýslami hayatý vardý. Maddi olarak hali vakti yerinde idi. On bir çocuðundan altýsý erkek, beþi kýzdý. Ýki katlý evinin ikinci katýnda oturuyordu. Alt kata da büyük oðlunu yerleþtirmiþti. Misafirleri, Mevlüde’nin dayý kýzý Halime karþýladý. Dayýsýnýn çocuklarý Ýslami hayatý yaþamaya çalýþtýklarýndan, kýzlar örtülüydüler. Hastanýn yanýna geçip, hal hatýr sorup þifa dileklerinden sonra Fatma, ziyarete uygun olarak bir konu seçip kýsa bir sohbete baþladý.

-Dünya, imtihan dünyasý olmasý hasebiyle çeþitli þekillerde imtihan oluruz. Bazen nimet, bazen bela, bazen musibetler ile karþýlaþýrýz ve tepkilerimiz ölçülüp deðerlendirilmek üzere kaydedilir. Baþýmýza gelen musibet ve belalar genelde iki sebepten dolayýdýr. Birincisi, Allah mü’min kullarýna ahirette ceza vermemek için onlarýn iþledikleri günahlara karþýlýk dünyada çeþitli þekillerle, isabet ettirdiði bazý bela ve musibetler vesilesiyle bu günahlarýný affeder. Bu da mü’minin isyan etmeyip sabretmesine baðlýdýr.

Kimisinin de derecesi yükselsin diye baþýna çeþitli þeyler gelir. Bu musibetlerin þekilleri farklýdýr. Bunlardan biri de hastalýktýr. Allah-u Teala bir süreliðine kulundan saðlýðýný alýr. Mü’min kul bu duruma girdiðinde Allah’a tövbe ve istiðfar etmeli ve akabinde de Allah’tan þifa dileyerek baþýna gelene sabretmelidir. Ta ki Allah ona þifa versin. Hazretti Eyyub (as) hastalýðýnda sabretmiþ ve Allah’a olan baðlýlýðý artmýþ, azalmamýþtýr. Bu, mü’minler için güzel bir örnektir. Ýþlediðimiz günahlarýn eðer cezasýný ahirette çekersek çok daha büyük eziyetlerle karþýlaþýrýz. Bunun yanýnda hastalýkta, Allah’a isyan etmemek, ona dua edip istiðfar etmek, günahlarýmýzý affettirir. Allah katýnda derecemizi arttýrýr.

Fatma’nýn sohbetini ilgi ile dinliyordu hasta ve yakýnlarý. Sohbet bittiðinde Mevlüde’nin hasta olan yengesi; “Sizin gelmeniz bizi ziyadesiyle sevindirdi. Bu güzel sohbetiniz için de Allah sizden razý olsun” diye dua etmiþti.

Zehra, Zeynep haným ve Sümeyye de cami komþularýndan bir eve gitmiþlerdi. Evde ev sahibesi iki kýzý ile beraber dört kýz daha bulmuþlardý. Genç kýzlarýn tesettüre riayet etmedikleri ilk bakýþta göze çarpýyordu. Ortalama yirmi yaþlarýndaki bu genç kýzlar, ziyaretten bir hayli etkilenmiþlerdi. Zehra’nýn ortama uygun olarak bir konu seçip konuþmaya baþlamasý ile kýzlarýn ziyaretçilere hayranlýk ve ilgisi daha da artmýþtý.

Zehra sohbetine devam ederek:

-Bizler Müslüman olduðumuz için Ýslami bir hayat yaþamalýyýz. Bunda bizim için zorunluluk vardýr. Üzerimize farz olan ibadetlerimizi yapmalý ve haramlardan da uzak durmalýyýz. Ýslam’ý bir bütün olarak alýp onu o þekilde yaþamalýyýz. Aksi halde Kur'an-ý Kerim’de “Kitabýn bir kýsmýna inanýp bir kýsmýný inkar mý ediyorsunuz?” hitabý ile karþý karþýya kalýrýz. Bu da Allah muhafaza Yahudilerin bir özelliðidir. Her halde hiçbir Müslüman onlar gibi olmak istemez.

Zekat vermek zorunda olduðumuz gibi faiz de yememeliyiz. Dedikodu, koðuculuk, söz getirip götürmekten de sakýnmamýz gerekmektedir.
Örtünmemiz gerektiði gibi, açýlýp saçýlmaktan da sakýnmamýz gerekmektedir. Ben namaz kýlayým, ama örtünmeyeyim; zekat vereyim, ama oruç tutmayayým demek Ýslami olmayan yanlýþ bir düþüncedir. Onun için, Ýslam’ýn tüm emir ve yasaklarýný gücümüz yettiðinceye kadar yapmaya çalýþalým.

Kýzlardan biri dayanamadý;

-Ne yapabiliriz ki?.. Bizim elimizden bir þey gelmiyor. Camiye gelmek istesek bile ailelerimiz izin vermez. Bununla beraber, bugüne kadar biz de böyle gördük, böyle yaþýyoruz. Bunun dýþýnda yapabileceðimiz pek bir þey de yok. Sizin kadar cesur deðiliz. Sizin kadar kararlý da olamýyoruz.

Bir diðer genç kýz arkadaþýndan cesaret alarak;

-Bakma, inan ki kardeþ, zar zor namazlarýmýzý kýlýyoruz, dedi.

Diðer birisi de:

-Aslýnda yaþamasak da yaþayanlara engel olmamalýyýz. Hatta yapabilirsek onlara destek olmalýyýz. Evet, bunu yapmalýyýz, dedikten sonra.. kusura bakma sözünü kestik. Buyurun devam edin, çok güzel konuþuyorsun, seni dinliyoruz, diyerek Zehra’ya ricada bulundu. Zehra sohbetine kaldýðý yerden devam etti.

-Biz, camilerde Kur'an-ý Kerim dersi veriyoruz. Bundan dolayý da üzerimize baský uyguluyorlar. Camileri basýp bizi zorla dýþarý çýkarýyorlar. Bu toplumun, sizlerin çocuklarýdýr bunlar. Biz, onlara ders veriyoruz. Sizler suskun kalmamalýsýnýz. Bizlere destek olmalýsýnýz. Olmazsanýz, üstüne de çocuklarýnýzý camiye göndermeme gibi bir vaziyet alýrsanýz, Allah bunu kesinlikle kabul etmez. Bu þekilde davrananlarý muhakkak sorumlu tutup onlarý hesaba çeker. Çünkü birileri Kur'an-ý Kerim’i aramýzdan kaldýrmak istiyor. Bakýn imam hatipleri hemen hemen kapattýlar. Kur'an-ý Kerim kurslarýný kapattýlar. Camilerde de dersleri yasaklýyorlar. Sýrf Kur'an-ý Kerim’i kaldýrmak… Yeni neslin Kur'an-ý Kerim’den uzak büyüyüp ondan bihaber olmasýný saðlamak. Bunu yavaþ yavaþ yapýyorlar. Bakýn baþörtüsünü, önce üniversitelerde yasakladýlar. Sonra da tüm resmi kurumlarda. Bununla da kalmayýp imam-hatiplerde de yasakladýlar. Eðer yapabilirlerse günlük hayatta bile yasaklama yoluna gideceklerdir.

Genç kýzlar ilgi ile dinliyorlardý Zehra’yý. Konuþtukça açýlýyordu Zehra. Ýlk gittikleri evde genç kýzlar ile karþýlaþmak sevindirmiþti Zehra ve arkadaþlarýný. Bunun için fýrsatý kaçýrmamýþ, sohbet edip hepsini camiye davet etmiþti.

-Hazreti Resulullah (as) döneminde kadýnlar aynen erkekler gibi camiye gidip namaz kýlmýþlardýr. Hazreti Resulullah (as) imamlýðýnda saf tutarak cemaat olmuþlardýr deyince genç kýzlardan biri þaþýrmýþ bir vaziyette:

-Erkekler ile iç içe mi kýlýyorlardý? Dedi.

-Hayýr, en arkada saf tutup namaz kýlmýþlardýr. Hazreti Resulullah (as)’ýn onlara ayýrdýðý haftanýn bir gününde toplanýp onun sohbetlerini dinleyerek ondan ders almýþlardýr. Tüm sorunlarýný Hazreti Resulullah (as)’a götürüp ondan cevap istemiþlerdir.

Cami, tüm Müslümanlarýn ibadet yeridir. Sadece erkeklerin deðil. Ýslami adaba göre hareket edildikten sonra bayanlarýn da gitmesinde bir mahzur yoktur.

Kaç yýl öncesine kadar kýz çocuklarý belli bir yaþa kadar erkek hocalardan ders alýyorlardý. Ama bugün bayanlar camilerde kýz öðrencilere ders veriyorlar. Bunun kýymetini bilmemiz lazým.

Zehra sohbetin bitiminde evdekilerden iltifat görmüþtü. Evdeki genç kýzlar çok memnun olmuþ, tekrar beklediklerini belirtmiþlerdi.

Mevlude’nin dayýsýnýn evinden ayrýlan Fatma ve diðerleri programlarýndaki ikinci eve gelmiþlerdi. Tesettürden söz açýldýðý için Fatma bu konuda konuþmaya baþlamýþtý:

-Allahu Teala Kur'an-ý Kerim’de Nur Suresinde; “Mümin kadýnlara söyle gözlerini haramdan sakýnsýnlar, iffetlerini korusunlar, kendiliðinden görünen kýsmý müstesna ziynetlerini açmasýnlar. Baþörtülerini yakalarýnýn üzerine koysunlar. Ziynetlerini kocalarý veya babalarý veya kocalarýnýn babalarý veya oðullarý veya kocalarýnýn oðullarý veya kardeþleri veya erkek kardeþlerinin oðullarý veya kýz kardeþlerinin oðullarý veya kadýnlarý veya cariyeleri veya erkekliði kalmamýþ hizmetçileri yahut kadýnlarýn mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan baþkasýna göstermesinler. Gizledikleri ziynetlerinin bilinmesi için de ayaklarýný yere vurmasýnlar. Ey müminler, hepiniz Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluþa eresiniz” buyurmaktadýr. Þehit bir alim bu ayet ile ilgili olarak þunlarý anlatýr.

“Erkek ve kadýnýn birbirine meyli ikisinin yaratýlýþýnda vardýr. Bu insanoðlunun yeryüzünde çoðalmasý için zorunludur. Bu yaratýlýþtan gelen meyil daimi olup zaman zaman sükunete kavuþsa da yine geri döner. Onu devamlý tahrik etmek onun ihtirasýný arttýrýr. Ýstediðini gerçekleþtirmeyince de tahrik olmuþ sinirler yorulur. Bu devamlý bir iþkence haline gelir. Bakýþ; arzu uyandýrýr, hareket; tahrik eder, gülüþ; teþvik eder, þakalaþma teþvik eder. Bu meyli ima eden konuþmadaki vurgu bu arzuyu kýþkýrtýr. Ýþte burada Allah “Gözlerini haramdan sakýnsýnlar, iffetlerini korusunlar…” aç ve hýrsýzca bakýþlarla veya gizliden gizliye tahrik eden ve erkeklerin içinde gizli fitneyi uyandýracak þekilde fütursuzca bakmasýnlar, diyor.

Kadýn için süs fýtratýna uygun olarak helaldir. Her kadýn güzel olma ve güzel görünmeye meraklýdýr. Süs, asýrdan asýra deðiþse de esasý yaratýlýþta birdir. Güzel olma ve güzelliði tamamlayarak bunu erkeklerin gözleri önüne serme arzusu…

Ýslam bu fýtri arzunun karþýsýnda deðildir, ancak bunu düzene koyar. Buna tek erkek yönünde yön verir. Bu erkek de kadýnýn hayat arkadaþýdýr. Ancak bu erkek kendinden baþka hiç kimsenin göremeyeceði, bu kadýna ait yerleri görebilir. “Ceyb” elbisenin göðsündeki yýrtmaçtýr, “Ðamar” ise baþ, gerdan ve göðüs örtüsüdür. Bununla kadýn fitne yerlerini örter. Bunlarý aç gözlere maruz býrakmaz.

Cahiliyet devrinde kadýn bugünkü modern cahiliyet devrinde olduðu gibi hiçbir þey ile örtülü olmayan göðsünü ileri doðru çýkararak erkekler arasýnda dolaþan bir fitne aracýydý. Belki saçlarýnýn ucunu, boynunu ve kulak memelerini de açýkta býrakýyordu. Ne zaman ki Allah kadýnlara baþ örtülerini yakalarýnýn üzerine salmalarýný ve ziynetlerinin kendiliðinden görünen kýsmý müstesna açmamalarýný emretti. Bunun üzerine Müslüman bayanlar Hazreti Ayþe (r.anha)’nin anlattýðý gibi harmaniyelerini yýrtarak onunla örtünmüþlerdir.

Güzellikte önemli olan insanlýk yönüdür. Bedeni açarak saðlanmaya çalýþýlan güzellik hayvani bir güzelliktir. Ve insan onu, arzulardan hayvanca duygulara kapýlarak arzular. Ýslam fitneden emin ortamlarda tesettür þeklini hafifletiyor. Bu itibar ile beþer ve þehevi arzularla bakmalarý muhtemel olmayan yakýn kimseleri bu mahremiyetten istisna kýlýyor. Bunlar; babalar, çocuklar, kayýn pederler… ve mümin kadýnlardýr. Gayri Müslim kadýnlara gelince bunlar olabilir ki kocalarýna veya kardeþlerine yahut da kendi yakýnlarýna Müslüman kadýnlarýn güzelliklerini veya mahremiyetlerini anlatýrlar. O nedenle Müslüman bayan, gayri müslüm bir bayanýn yanýnda açýlmaz. Nitekim Hazreti Resulullah (as) bir hadisinde; “Bir kadýn baþka bir kadýna çýplak olarak yanaþmasýn, çünkü onu kocasýna anlatabilir. Böylece erkeðin onu görüyormuþ gibi olmasýna vasýta olur” diye buyurmaktadýr. Bunun için bir mümine kesinlikle bir baþka kadýnýn özelliklerini ne kocasýna ne de kardeþlerine anlatmamalýdýr.

Bu açýk ayete ve bu anlattýklarýmýza raðmen birileri kalkýp da; “Hayýr, örtünme farz deðildir” derse biz de ona; “Sen bir fitnecisin, kalbi bozuk, toplumun fesada girmesini isteyen ve de Hazreti Resulullah (as)’a ve Kur'an-ý Kerim’e iftira etme cüretinde bulunacak kadar budala ve ahmaksýn” deriz. Kesinlikle ama kesinlikle kadýnýn tüm vücudunu örtecek ve ayný zamanda vücut hatlarýný belli ettirmeyecek ve giyildiðinde yine dikkati çekmeyecek bir dýþ libasýnýn olmasý lazým.

Hatice’nin teyzesinin evinde idiler. Fatma’nýn örtü ile ilgili bu güzel sohbetini orda bulunan evin genç kýzlarý ve bazý komþu kýzlarý ve kadýnlarý ilgi ile dinlemiþlerdi. Sohbetten sonra orda bulunanlardan bir genç kýz;

-Gerçekten bizler hakký ile Ýslam’ý yaþamýyoruz. Þayet yaþýyor olsaydýk elin gavuruna özenip açýlýp saçýlmazdýk. Bizler Ýslam’dan uzaklaþtýrýlmýþýz. Ben þu anda örtünmüyorum, ama bundan sonra inþallah örtüneceðim. Ýslam’ý da öðrenmeye çalýþacaðým. Sizin de sýk sýk bizi ziyaret etmenizi istiyorum. Bizim ev yapýþýktaki evdir. En kýsa sürede sizi misafir etmek istiyorum, dedi.

-Allah razý olsun. Ýnþallah geliriz. Eðer okuma yazmanýz varsa geliþimizde okuyup bilgi sahibi olmanýz için size kitap getirmek istiyoruz, dedi Hatice.

-Çok memnun olurum. Kitap okuma alýþkanlýðým yok. Hatta okulu bitirdikten sonra hiçbir kitabýn aðzýný açmýþ deðilim. Ama Ýslam’ý öðrenmek için okuyacaðým, diyerek memnuniyetini dile getirdi genç kýz.

Fatma, Hatice ve diðerleri ziyaretlerini yaparlarken, Zehra ve arkadaþlarý da ilk gittikleri evden bir baþka eve gitmiþlerdi. Gittikleri evin hanýmý ve iki kýzý onlarý iyi karþýlamýþtý. Bir müddet karþýlýklý konuþmalar olmuþ, söz dönüp dolaþýp Ýslami Cemaat’e gelmiþti. Evin hanýmý Ýslami Cemaat hakkýnda yapýlan menfi söylentiler ve camide verilen Kur'an-ý Kerim dersleri ile ilgili asýlsýz yalan ve dedikodulardan söz etmiþti. Onun bu söylentilerine karþý Sultan Kur'an-ý Kerim’den Hucurat Suresinin 6. Ayetini; “Ey iman edenler! Eðer fasýkýn biri size bir haber getirirse onun iç yüzünü araþtýrýn. Yoksa bilmeden bir kavme sataþýrsýnýz da sonra ettiðinize yanarsýnýz” okuyarak söze baþlamýþtý.

-Fasýk açýk günah iþleyen, dedikodu yapýp insanlarýn arasýný bozan, insanlara iftira ederek onlarý lekeleyen.. kýsacasý fitne fesad çýkaran kimsedir. Bu tür kimselerin getirdikleri haberlere hemen inanmamamýz gerektiðini belirtiyor Allah. Fasýklarýn getirdikleri haberlere þüphe ile bakmalý ve araþtýrma yapmalýyýz. Eðer araþtýrma yapma imkanýmýz yoksa ona inanmamak, inanmaktan daha iyidir.

Sultan konuþuyor ve söylenenlerin ne denli yalan olduðunu ve söyleyenlerin bunu sadece lekelemek amacý ile söylediklerini güzel bir þekilde izah etmeye çalýþýyordu. Evin hanýmý ve kýzlarý da dikkatle dinliyorlardý.

-Bu gün Ýslami bir mücadele içine girip Ýslam’ý yaþamak isteyen ve topluma da bu þuur ve bilinci kazandýrmaya çalýþan Ýslami Cemaat’e çeþitli þekillerde iftiralarda bulunuluyor. Bunlarý söyleyenleri, eðer hakký ile araþtýrýrsak göreceðiz ki, bu þahýslarýn hayatlarýnda kesinlikle Ýslam’dan eser yoktur. Bunlarýn tek amacý bu Ýslami çalýþmayý baltalayýp yok etmektir. Çünkü, kalplerindeki düþmanlýðý açýk bir þekilde dile getirmiyorlar, getirmekten korkuyorlar. Bunun için de aslý olmayan uyduruk þeylerle lekelemeye çalýþýyorlar. Hani derler ya “Çamur at, tutmazsa izi kalýr.” Bunlarýn yaptýklarý da budur. Bu gün camilerde þu güzel ve temiz ruhlu çocuk ve gençleri, Kur'an-ý Kerim terbiyesinde büyütüp yetiþtirmeye çalýþmaktan baþka hiçbir gayemiz yoktur.

Sultan, Zehra ve Zeynep haným, bu konularda uzun uzadýya sohbet etmiþlerdi. Yapýlan menfi propagandalarýn sadece lekelemekten ibaret olduðunu, tarihin her döneminde din düþmanlarýnýn bu yola baþvurduklarýný, hatta Hz. Peygamber (SAV)’in dahi çok çeþitli þekillerde iftiralarla karþýlaþtýðýný kendisine; “Deli, sihirbaz, þair...” gibi çok çirkin saldýrýlarda bulunulduðunu, bu tür söylentilerin Ýslami çalýþmalarý baltalamaktan baþka bir amaç taþýmadýðýný ve Müslümanlarýn bunlara inanmamasý gerektiðini, aksi halde oyuna gelineceði ve bu yüzden Ýslami bir çalýþma içinde olan Müslümanlara düþman olunacaðý, böylece yapýlan günaha ortak olunacaðýný.. uzun uzun dile getirmiþlerdi. Dinleyiciler, anlatýlanlardan bir hayli etkilenmiþlerdi. Gerçekten de her söylenene inanýldýðýnda, Yüce Allah’ýn da dediði gibi “…yoksa bilmeden bir kavme sataþýrsýnýz da sonra ettiðinize yanarsýnýz.” Ayetinin dediði hale girilebildiðini dile getirerek “bundan sonra her söylenene inanmayacaðýz.” Diyerek sonuna kadar bu güzel Kur'an-ý Kerim çalýþmasýna destek olacaklarýný belirtmiþlerdi.

Kalkma zamaný geldiðinde, çocuklarýný ve kendilerini de camiye davet etmiþti Zehra. Kendileri de “Kapýmýz size her zaman açýk. Ýstediðiniz zaman gelebilirsiniz” diyerek onlarý eve tekrar davet etmiþlerdi.

Bu günkü ziyaretleri çok güzel geçmiþ, bu güzel moral ile evlerine dönmüþlerdi.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:44
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bl 22
944 Mesaj -
-Kim o? Hayýrdýr inþallah! Sabahýn köründe kim olabilir, diye mýrýldandý kapýyý açmaya doðru giderken.

-Benim Emine, cevabýný alýnca kapýyý açtý.

-Aman Allah’ým! Ne oldu sana öyle? Girsene, geç otur þöyle. Ýyi misin? Pek iyi görünmüyorsun.

-Ýyiyim, ama biraz yorgunum. Akþamdan beri yatmýþ deðilim. Sabah erkenden fýrsatýný bulup kaçmayý baþardým.

-Gözündeki morluk, yüzündeki þiþikler nedir? Bunlar nasýl oldu, kim yaptý?

-Sence kim yapmýþ olabilir, ya da kimler yapmýþ olabilirler?

-Baban ve aðabeylerin…

-Onlardan baþkasý buna cesaret edebilir mi sence?

-Yorgunsun, biraz dinlen, kendine gel konuþuruz, dedi Zehra.

Hemen kendi odasýnda Emine’ye bir yatak sererek dinlenmesi için yatmasýný saðladý. Eþi þehid olduktan sonra ev eþyalarýný alýp baba evine yerleþmiþti Zehra. Ailesi, eþyalarýný bir odaya yerleþtirerek odayý ona tahsis etmiþlerdi. Zaten evin en büyük çocuðuydu. Kendinden küçük üç kýz üç tane de erkek kardeþi vardý. Çocuðu olmamýþtý Zehra’nýn. Erkek kardeþleri de henüz küçüktü.

-Kimdir o sabahýn köründe gelen kýzým? Diye sordu annesi.

-Emine’ydi anne.

-Hangi Emine?

-Hani þu ailesi tarafýndan baský görüp bazen dövülen, çarþafý falan yýrtýlan… hatýrladýn mý?

-Yine ne olmuþ, dövmüþler mi yoksa?

-Herhalde… yüzü gözü morluklar içindeydi. Fazla detaya girmedim. Çok yorgundu. Dün akþamdan beri yatmamýþtý. Bunun için konuþmadýk. Hemen dinlenmesini saðladým. Þu an uyuyor. Kahvaltýyý hazýrlayalým uyandýrýrýz.

-Ne kadar acýmasýz bunlar. Allah belalarýný versin. Örtünüp namaz kýlýyor diye bir genç kýza bu yapýlýr mý hiç?

-Söze gelince “hepimiz Müslümanýz” diyorlar. Ayný zamanda da örtündü diye, camiye gidiyor diye gençler ve genç kýzlar görülmedik baskýya ve þiddete maruz kalýyorlar. Defalardýr Emine bu þekilde dayak yemiþ, baþörtüsü baþýndan alýnmýþ ve yýrtýlmýþ olarak bize geliyor. Her geliþinde de evdeki bazý renkli kumaþlarý baþýna sarýp geliyordu. Bu gün de eteklerinden bir tanesini yýrtýp, onu baþýna sararak gelmiþti. Çarþafý olmadýðý için de güneþ doðmadan gelmiþti. Adeta gece karanlýðýný kendine çarþaf yapmýþtý.

-Allah hayrýný kabul etsin. Allah onu bu zorluklardan kurtarsýn… Hadi kýzým onu uyandýr da kahvaltý yapalým. Çoktandýr yemek yememiþ olabilir. Aç acýna yatmýþtýr þimdi garibim.

Zehra, Emine’yi uyandýrýp kendisine elbise ve baþörtüsü getirerek hazýrlanýp yemeðe gelmesini istedi. Emine güzel bir abdest alýp sünnetlerini kýldýktan ve elbiselerini de deðiþtirdikten sonra oturma odasýna geçti. Zehra’nýn annesi:

-Hoþ geldin kýzým, sefalar getirdin, baþým gözüm üstüne geldin, dedi. (Býxwér hati keçam. Ser serémýn, ser ça’vémýn ra hati.)

-Hoþ bulduk teyze. Allah razý olsun, diyerek elini öpmek istedi. Ama Zehra’nýn annesi el öptürmeyip, Emine’nin yüzünü defalarca öperek; (Xweda wan ýslah ke. Xweda rahma xwe lýteke qizam. Çewa desté wan çu te, ev eziyet dane te…) “Allah onlarý ýslah etsin, Allah sana rahmet etsin kýzým. Nasýl elleri kalkýyor sana, bu eziyeti sana reva görüyorlar?” dedi. Bir yandan bunlarý söylüyor, bir yandan da aðlýyordu. Zehra dayanamadý:

-Yeter anne! Burasýný yas evine çevirdin. Sen deðil miydin “aç nasýl yattý” diyen, þimdi de vaveyladan onu býrakmýyorsun.

-Hadi gel kýzým gel, açsýn þimdi.

-Gerçekten açým. Ýki gündür yemek yemedim.

-Niye kýzým, sana yemek vermiyorlar mýydý? (Çýma qizam qey nan nedýdane te.)

-Yemek veriyorlardý da moralim bozuk olduðundan iþtahým yoktu.
-Yazýk, yazýk bir deri bir kemik kalmýþ. (Welat welat! Maye çerm u hesti.)

-Yeter anne! Moral vereceðine neler söylüyorsun.

Uzun süredir böylesine huzurlu bir kahvaltýyý ilk kez yapýyordu. Genelde evde kendisi ile alay edilip, laf atýldýðýndan hep tartýþma ve kavga olurdu. Bundan dolayý sofraya oturmaz, herkes yiyip kalktýktan sonra mutfakta yalnýz baþýna yerdi.

-Ýnanýr mýsýnýz?.. Uzun bir süredir ilk kez böylesine güzel ve huzurlu bir kahvaltý yapýyorum.

Gözleri dolarak hüzünlü bir sesle:

-Ne vardý sanki beni anlayýþ ile karþýlasalardý, dedi. Onlarýn hayatýnda, Ýslami hiçbir þey yok. Benim yaþamýmý da hazmetmediler. Ýlla ki onlar gibi yaþamak zorundaymýþým. Neymiþ? Siz þeriatçýsýnýz deyip, yýllardýr çektirmedikleri eziyet kalmadý. Eðer arkadaþlarýn; “Sabret, bir þey olmaz, Ýslami hayatýndan taviz vermeden evde kal” sözleri olmasaydý, çoktan evi terk etmiþtim. Ama son olay artýk dayanýlacak gibi deðildi. Düpedüz beni kiþiliksizleþtirmek ve Ýslam’dan uzaklaþtýrmak için bir oyun.

-Seni üzmemek için sormadýk. Sahi neler oldu. Anlatmak ister misin? Diye sordu Zehra.

-Kýzým, kahvaltýsýný bitirsin, siz daha sonra konuþursunuz.

Zehra’nýn annesinin bu sözü üzerine kahvaltýlarýný sessizlik içinde yapmaya baþladýlar.

Emine mutluydu. Tek endiþesi Muvahhidlerin onu tekrar eve gönderebilecekleri ihtimali idi. Gerçi bu sefer iþ çok ciddiydi. “Mümkün deðil, beni göndermezler” diye düþündü. “Nasýl göndersinler ki?... Yok hayýr mümkün deðil, göndermezler!” Çünkü artýk iþ çýðýrýndan çýkmýþ, sabýr sýnýrlarýný aþmýþtý. Zaman sabretme zamaný deðil, zaman tavýr koyma zamanýydý. “Ben de tavrýmý onlarý terk ederek koydum. Ya Rabbi! Sen þahit ol ki… benim dayanma gücüm kalmadý.”

Son cümle dilinden dökülmüþ, Zehra ve annesi de duymuþtu. Kahvaltý nihayet bitmiþ, sofrayý kaldýrýp bulaþýklarý da yýkadýktan sonra Zehra ve Emine odaya geçtiler.

-Salondaki fotoðraf… Hasan’ýn mýydý?

-Evet, annem ve babam onu çok sevdiklerinden ve þehid olduðu için fotoðrafýný büyütüp salona astýlar.

Aslýnda bir yönden çok þanslýsýn. Þehid hanýmý olmak herkese kýsmet olmaz. Haberini alýnca ciðerim parçalandý. Senin eþin olduðunu bilmiyordum. Akþam abim eve gelip; “Bu gün yine bir þeriatçýyý öldürdüler. Bunun için çok sevinçliyim” deyip bana dönerek; “Emo! Seni ben kendi ellerimle öldüreceðim” demiþti. Daha sonra, zaten seni gördüm ve eþin olduðunu söyledin.

-Allah’a þükürler olsun. Endiþem onun yolunu hakkýyla yürütememek ve ona layýk olamamaktýr. Yoksa dul kalmam fazla sorun deðil. Sahi konu baþka þeye geçti, seni unuttuk. Anlatsana neler oldu?

-Yýllardýr üzerimde süren baskýyý biliyorsun. Tüm bu baskýlara karþý defalarca hicret etmek istediðimi belirttim. Her defasýnda sabretmemin daha hayýrlý olduðu söylendi. Ben de itaat ederek tüm baskýlara mümkün mertebe taviz vermeden sabretmeye çalýþtým. Lakin son olay sabretmemin ötesinde bir þey. Benimle normal yollardan baþ edemeyince.. tüm baskýlara raðmen onlara taviz verip de inancýmdan dönmediðim için, kendilerince de artýk çaresiz kaldýklarýndan insan onuruna yakýþmayacak bir yola baþvurdular. Beni zorla amcamýn oðluna nikahlamayý kararlaþtýrdýlar. Amcamýn oðlu da dinsizin teki, tam bir ateist. Allah, Peygamber, din inancý hiç yok. Ayný zamanda içkici, kumarcý, eline geçen parayla alemler yapan ahlaksýzýn biri. Bizim akrabalardan kaç tanesinin kýzýný istedi, ama kimse ona kýz vermeye yanaþmadý. Hatta hepsinin ortak sözü þudur: “O serseriye kim kýz verir? Kýzlarýmýzý ateþe mi atalým?” iþte bu adama beri nikahlamak istiyorlar. Gerekçe olarak da “Ancak seni o yola getirebilir.” Diyorlar. Bunu bana söylediklerinde çýlgýna döndüm. “Ölürüm de onunla evlenmem” deyip baðýrýp çaðýrmaya baþladým. Kendimi kaybetmiþtim. Ne dediðimi ben de bilmiyordum. Benim tepki göstermem ve tavýr koymam, babamýn ve aðabeylerimin zoruna gitti. Üzerime çullandýlar. Biri dövüyor, yorulunca diðeri baþlýyordu. Ne kadar dövdüler bilmiyorum. Kendimden geçmiþim. Ayýldýðýmda annem ve küçük kardeþlerim baþucumda durmuþ aðlýyorlardý. Bir gün boyunca vücudumun aðrýsýndan, yataktan çýkamadým. Namazlarýmý bile oturarak kýlýyordum. Bu sabah fýrsatýný buldum. Ayrýca çarþafým olmadýðýndan gördüðün þekilde örtünüp gece karanlýðýný da fýrsat bilip evden kaçmayý baþardým. Ölsem de bir daha o eve gitmem. Zaten gitmem ölümümden beter olur. O serseriyle kesin evlendirirler beni.

Bunu da sýrf beni rencide edip Ýslami hayattan uzaklaþtýrmak için yapýyorlar. Zaten Ýslam’da mü’min bir kadýnýn kafir biri ile evlenmesi haramdýr. Bu adam tam bir kafir. Materyalistin biri.

-Gel, caným arkadaþým! Sana þöyle güzel bir þekilde sarýlayým.

Ýki arkadaþ sarýlmýþtý. Bir müddet gözyaþý dökerek çekilen çilelerin aðýrlýðý ve bu aðýrlýkla beraber verdiði haz ve huzuru düþünüyorlardý. Neler çekilmemiþti ki!..

Gencecik yaðýz gibi delikanlýlar kurþunlara hedef olup gencecik yaþta kara topraða girmiþ, yetmiþlik dedeler acýmasýzca katledilmiþ, kadýn, çocuk gözetilmeden sýrf Ýslami bir hayat yaþanýp küfre teslim olunmadýðý için vahþice þehit edilmiþ yüzlerce Müslüman…

Bu yetmiyormuþ gibi þimdi de çocuk, genç, yaþlý, kadýn demeden yine sýrf Ýslami kimliklerinden dolayý, Müslümanlar cezaevlerine konuluyor, vahþice iþkencelerden aylarca nasipleniyorlardý.

Döktükleri gözyaþlarý, çekilen bu acýlar sýrf Allah uðrunda baþlarýna gelenlerin kabul görmesi içindi.

-Seni bu þartlarda kesinlikle geri göndermezler. Arkadaþlar, seni onlara teslim etmezler. Sen hicret ederek, onlara teslim olmayacaðýný ispatladýn. Bak muvahhidlerin Þehid Rehberi, hicret ve muhacerat ile ilgili olarak; “Tevhid uðrunda mücadele veren evvelki ümmetleri, en baþta peygamberleri ve onarýn izleyicileri olan kahramanlarý düþünün. Ýslam’ýn hak davasýnýn insanlýðýn ve tarihin onlarýn omuzlarý üzerinde yükseldiðini göreceksiniz.

Ashab-ý Kehfin kýssasýna bakýn. Dönüþü olmayan muhaceratýn kahramanlarýný göreceksiniz. Rablerine iman eden o gençler zalim topluluk ve yönetimleri nasýl arkalarýna alarak terk ettiler. Biliyorsunuz muhacerat kaçmak deðildir.

Muhacerat müminlerin, baþ eðmezlerin güç yetiremeyince teslim olmayýþlarýnýn ifadesidir. Muhacir gözden dökülen yaþ gibidir. Yüksek daðlardan geldiði yerin kokusunu teneffüs ederken daðlar kadar büyük zulüm daðlarýný hatýrlar.

Bir muvahhidin, güç yetiremediðinden muhacir olduðunu andýkça, içten içe insaný aðlatmaz mý? Muhacir anýldýkça gurbet ve hasret ile beraber anýlýr. Ýnsaný duygulandýran, kalp yakanlarýn baþýnda muhacerat olsa gerek.

Davet tarihinde, davalarýn oluþumunda ve davalarýn zafere ulaþmasýnda muhaceratýn önemli aðýrlýðýnýn olmasý da bilinen bir gerçektir. Ya da beni duygulandýran, kalbime fazla dokunan bir þeydir muhacerat.

Dolayýsýyla þimdi dava uðruna küçük yaþýnda garib bir muhaceratý yaþayan gençlere fazla meylim vardýr. Benim yanýmda çok nazdardýrlar” diyor.

Bu satýrlarý okurken gözyaþlarýný tutamamýþtý her ikisi de. Hicreti yaþayan Emine, muhacir eþi olan Zehra.

-Þehit Hasan çok okurdu bu yazýyý. Okuduðum zaman derdi: “Ne kadar büyük bir iþ baþardýðýmý hatýrlarým.” Bunun için de mutlu olurdu. Biliyordum, görüyordum. Bu yazýyý okuduðu zaman rahatlardý. Ve hep þöyle derdi: “Ya Rabbi! Beni Kur'an-ý Kerim’de övgülere boðduðun muhacirlerden kabul et. Þahit ol ki, sadece ve sadece senin rýzan için kovuldum. Teslim olmaktansa hicreti tercih ettim. Benden kabul buyur, beni teslim olanlardan eyleme. Beni sadece sana boyun eðip teslim olanlardan eyle!” diye dua eder ve bana dönerek, “Zehra, sen de amin de!” derdi.

Güzel arkadaþým benim, Allah hicretini kabul etsin.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:47
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bl..23
944 Mesaj -
Bugünkü ziyaret programlarýna Fatma’nýn teyzesini de almýþlardý. Fatma, teyzesi ile yaþýt sayýlýrdý. Bunun için çok samimiydiler. Teyzesi kayýnvalidesinin evinde kalýyordu. Bundan dolayý ev halký kalabalýktý. Fatma ve arkadaþlarýnýn gitmesi ile evde teyzesi ve kaynanasý, teyzesinin görümceleri ve teyzesinin kaynanasýnýn kýz kardeþinden oluþan toplam dokuz bayan vardý. Hal hatýr, havadan sudan konuþmalardan sonra konu ahiretteki hesap ve azaptan açýlýnca Fatma, cehennem azabýndan ve kafirlerin baþýna gelecek þiddetli azabla ilgili ayetlerle izaha baþlamýþtý.

-Allahu Teala Kur'an-ý Kerim’de cehennemdekilerin azaplarýný þu þekillerde haber veriyor:

“Muhakkak ki zakkum aðacý, günahkarlarýn yiyeceðidir. Erimiþ maden gibidir. Karýnlarýnda kaynar suyun kaynamasý gibi. Onu yakalayýn, cehennemin ortasýna sürükleyin. Sonra azap olarak baþýna kaynar su dökün. Tat bakalým, hani sen þerefli olan deðerli olan yalnýz sendin,”

Duhan Suresinin 43-49. Ayetlerinden sonra Allahu Teala Vakýa Suresinin 42-46. ayetlerinde de; “Onlar kýzgýn ateþte kaynar sulardadýrlar. Ve kapkara bir dumandan gölge içindedirler. Ne serindir, ne de hoþtur. Çünkü, onlar bundan önce sefahate dalmýþlardý. Büyük günah iþlemekte direnir dururlardý.” Diye buyuruyor.

-Kur'an-ý Kerim’de bunlara benzer yüzlerce ayet var. Orada ölüm yok. Ýlelebet, sonsuza kadar kafirler için dehþetli azaplar vardýr. Düþünebiliyor musunuz? Yedikleri zakkum denilen aðaç, karýnlarýnda suyun kaynamasý gibi kaynýyor, ama o su da deðildir. Erimiþ maden gibidir. Yani çok kalýn ayný zamanda fokur fokur kaynayan bir maden… Televizyonlarda yanardaðlarý görmüþsünüzdür. Aðýr aðýr ve fokurdayarak kaynar. Bir de bunun insan karnýnda olmasý!.. Zaten baþka bir Ayette, baðýrsak ve iç organlarý paramparça ettiði anlatýlýyor. O acýyý, çok þiddetli bir þekilde hissediyor cehennem ehli ve parçalandýktan hemen sonra tekrar eski haline dönüp yine parçalanýyorlar. Bu hep bu þekilde devam edip duruyor. Bir baþka ayette Allahu Teala onlara; “Onlara irinli su içirilir, yutmak isterler, ama yutamazlar. Derileri yandýkça hemen yenisi ile deðiþtirilir.” Der. Bu þekilde cehennem ehlinin azabý devam edip durur. Susayýp su isterler. Kendilerine irin, kan ve terden oluþan bir içecek verilir. Ayette de denildiði gibi bunu bir türlü içemezler. Yemek isterler, yemekleri zakkum aðacýdýr ki; o da cehennemde yetiþir. Onu yediklerinde ne hale düþtüklerini anlatmýþtýk.

Sevgili Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde: “Allah (cc) Cebrail’i, cehennem meleklerinin baþý olan Malik’e göndererek bir miktar ateþ alýp yemeði piþirmesi için Adem Peygambere vermesini emreder. Cebrail de Allah’ýn emrini yerine getirmek üzere Malik’e baþvurduðunda aralarýnda þöyle bir konuþma geçer:

Malik;

-Ey Cebrail, ne kadar ateþ istiyorsun?

Cebrail;

-Bir hurma tanesi kadar.

Malik;-Sana istediðin bu miktarý verirsem kuþkusuz o ateþ yerde ve gökte neye dokunursa derhal eritir.

Cebrail;

-Öyle ise yarýsýný verin.

-Ey Cebrail! Bu kadarýný da verirsem yine onunla yeryüzündeki bitkilere dokunulduðunda hemen yanýp kavruluverirler. Der.

Bunun üzerine Cebrail (as) Allah’a; “Ya Rabbim ne kadar ateþ alayým?” diye sorar. Allah (cc) Cebrail’e bir zerre kadar almasýný emir buyurur. Cebrail de cehennem ateþinden bir zerre kadar alýp cennet ýrmaklarýndan tam yetmiþ tanesinde yetmiþ kez yýkayarak onun hararetini hafifletir. Sonra da Adem Peygambere getirir.

Bu ateþi daðlardan birine koyan Adem (as), bir de bakar ki, o bir zerrecik ateþin þiddeti karþýsýnda dað eriyiverir. Ateþ de doðruca eski yerine gider. Geride sadece taþlar arasýnda dumanlarý kalýr. Ýþte bu gün kullandýðýmýz ateþ cehennem ateþinin sadece dumanlarýndan ibarettir.” Diye buyuruyor.

Fatma bunlarý anlatýrken kendisi ve etrafýndaki dinleyicilerin korkudan benizleri atmýþtý. Kimseden çýt çýkmýyor, herkes pür dikkat Fatma’yý dinliyorlardý. Fatma devamla;

-Allah Resulü (SAV) buyuruyor dedi. “Cehennemde 70 bin vadi vardýr. Bu 70 bir vadide ise 70 bin kol vardýr. Ve her kolda da 70 bin yýlan ve 70 bin akrep… Gerek kafir ve gerekse münafýk, cehennem ehli, bunlarýn hepsine uðramadan cehennemin dibine varamaz.”

Baþka bir hadislerinde þöyle buyuruyor:

“Hüzün kuyusundan Allah’a sýðýnýrýz. O Cehennemde bulunan, cehennemin kendisinin bile günde yetmiþ kez sýcaklýðýndan dolayý Allah’a sýðýndýðý bir kuyudur. Allahu Teala onu riyakar kullarý için hazýrlamýþtýr.” Hazreti Resulullah (as) yine bir hadislerinde der ki; “Zaman gelir cehennemlikler öyle bir acýkýr ki, bunun tesiri bütün o þiddetli cehennem azabýna karþý eþit olur. Her yemek diye feryat ettiklerinde, kendilerine açlýða faydasý olmayacak ve onlarý beslemeyecek olan zehirli dikenlerden yemek verilir. Fakat bunlarý sindiremezler. Hemen akýllarýna dünyada yemekleri hazmetmek için içtikleri þarap gelir. Þarap isterler. Kendilerine þarap olarak dikenli bardaklarda irin verilir. Onlar irini aðýzlarýna yaklaþtýrdýklarýnda dikenler yüzlerini yýrtarlar. Ýçtikleri midelerine indiði vakit, midelerini parça parça eder. Cehennem bekçilerini çaðýrýp; “Ne olur, Allah (cc)’a dua et de bir gün olsun azabýmýzý hafifletsin.” Diyerek yalvarýrlar. Bunun üzerine cehennem zebanileri onlara; “Sizlere açýk delillerle peygamberler gelmedi mi?” diye sorarlar. Onlar da; “Evet geldi, ancak biz inanmadýk” diye cevap verirler. Zebaniler, öyle ise þimdi yalvarýn yalvarabildiðiniz kadar. Kafirlerin duasý boþunadýr, derler. Onlar “Bize Malik’i çaðýrýn” derler. Malik’i çaðýrdýklarýnda onlar Malik’e; “Rabbimiz, hakkýmýzda iyi bir hüküm versin” derler. Malik; “Siz burada kalacaksýnýz” der. (Bunlarýn bu yalvarýþlarý ile Malik’in olumsuz cevap vermesi arasýnda tam bin yýl geçer.) Bu sefer kendi kendilerine “Biz en iyisi Allah(cc)’a yalvaralým. Çünkü bizim için Allah’tan daha hayýrlýsý yoktur” derler. Allahu Teala’ya; “Ey Rabbimiz! Þikayetimiz üstün geldi. Biz, sapýklýkta kaldýk. Bizi, cehennemden çýkar. Bir daha isyana dönersek o zaman biz zalimlerden oluruz” derler. Allah onlara; “Sesinizi kesin, bir daha konuþmayýn!” diye buyurur. Ýþte o vakit onlar gerçekten kendileri için iyilikten ümit olmadýðýný anlarlar. Hasret, piþmanlýk içinde kalýrlar.

Dendiðine göre cehennemdeki yýlan ve akreplerin sokmalarýndan dolayý duyulan acý bin yýl devam eder.

Cehennemin korkunçluðu ile ilgili olarak çok sayýda ayet ve hadis vardýr. Peki üç günlük dünya için deðer mi acaba? Vücudumuzun her hangi bir yeri yandýðýnda günlerce, belki de haftalarca acýsýndan kývranýr dururuz. Ya þu korkunç cehennem ateþine nasýl dayanacaðýz? Bu dünyada ölüm var. Ölüm ile beraber o acý da sona erer, ama öbür dünyada ölüm de yok.

Allah bizden çok þey istemiyor. Ona kul olmamýzý, emirlerini yerine getirmemizi, ona itaat etmemizi istiyor. Buna karþýlýk da bizi nimetlendireceðini söylüyor. Biz insanlar ne yapýyoruz? Birkaç günlük dünya hayatýnýn geçici, beþ para etmez eðlencesine dalýyoruz. Yetmiþ, seksen yaþýnda bir insaný getirin, otursun ve hayat hikayesini anlatsýn. Göreceksiniz ki tüm hayat hikayesi ya bir gün ya da daha az sürer. Ýþte onun tüm yaþamý o bir gündür. Çünkü yaþadýklarýnýn hepsi mazi olup geride kalmýþtýr.

Geç olmadan aklýmýzý baþýmýza alýp hayatýmýzýn geri kalan kýsmýný Allah yolunda geçirelim. Ona ibadet ve itaat edelim. Bizi kýnayanlarýn kýnamasýndan çekinmeyelim. Onlarýn bize verecekleri eziyet, cehennemin bir anýna bile bedel olamaz. Dilerim Rabbim bizi cehennem azabýndan korur.

-Teyze, teyze! Ne oldu, aman Allah’ým!

-Fenalaþtý, hemen su getirin, çabuk olun!

-Teyze, teyze kendine gel!

Evde bir anda koþuþturmaca baþlamýþtý…
Gönderen: 05.05.2007 - 12:48
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bl 24
944 Mesaj -
-Kim o? Diye sordu genç kýz, çalýnan zil üzerine.

-Benim, açar mýsýnýz, diye nazikçe cevap verdi Zehra.

Aldýðý cevapla kapýyý hafifçe araladý genç kýz. Araladýðý kapýdan kapý önündekileri dikkatlice süzdü önce. Yüz hatlarý deðiþmeye baþlamýþtý. Kapýyý tam olarak açtý.

-Buyurun, kimi aramýþtýnýz, diye donuk bir ses ve soðuk bir yüz ifadesi ile sordu.

-Biz camide Kur'an-ý Kerim dersi veriyoruz. Bu münasebetle cami komþularýmýzý bir ziyaret edelim dedik.

Aldýðý cevap hoþuna gitmemiþti genç kýzýn. Karþýsýnda duran üç tesettürlü bayaný tekrar dikkatle süzdü. Ellerini pantolonunun cebine koyarak karþýsýndakini küçümser bir eda ile;

-Sizinle tanýþtýðýmýzý sanmýyorum. Tanýmadýðýmýz kimseleri de evime almam, dedi.

Genç kýzýn cevabýna Zeynep haným yumuþak ve þefkat dolu bir ifade ile;

-Kýzým biz tanýþmýyorsak bile böylece tanýþmýþ oluruz, dedi.

Zeynep hanýmýn bu sözüne sinirlenmiþti genç kýz:

-Nerden kýzýn oluyorum?! Hem biz, sizin ne bizi ziyaret etmenizi ne de sizin ile tanýþmayý istemiyoruz. Biz, sizin düþüncenizde insanlar deðiliz. Ayrýca biz çocuklarýmýzý camiye göndermiyoruz. Bunun için bizi ziyaret etmenizin gereði yok.

Hava bir anda buz kesilmiþti. Genç kýz olmadýk þekilde tepki göstermiþ, hatta kendilerini küçük düþüren sözler sarf etmiþti. “Neden acaba?” diye düþündü Zehra. “Herhalde bunlar da yapýlan iftiralarýn etkisinde kalmýþlar” diye mantýk yürüttü. Sonra; “Hayýr, sizinle ayný görüþten deðiliz, demiþti. Demek mesele baþka… belki de hakkýmýzda yalan ve dedikodularda bulunanlardan birileri de bunlar… her þeye raðmen buradan güzel ayrýlmalýyýz” diye düþündü ve sakin bir þekilde;

-Çocuklarýnýzý göndermiyor olabilirsiniz. Biz sadece sizleri ziyaret ederek tanýþmak istiyorduk, dedi.

Aldýðý cevap ile daha da pervasýzlaþmýþtý:

-Gidin buradan, bir daha da gelmenizi istemiyoruz.

Bu arada içerden bir genç kýz daha gelmiþti. Aðzýndaki çikleti þapýrdatarak olanlarý izliyordu. Belli ki evde ikisinden baþka kimse yoktu. Zehra tekrar þansýný denemek için;

-Yanlýþ düþünüyorsunuz, oturup konuþsaydýk inanýyorum ki fikrinizi deðiþtirirdiniz. Böyle önyargýlý davranmanýz gerekmiyor. Ýnsanlar tanýþýp konuþurlarsa hakikati anlarlar, dedi.

Zehra’nýn bu güzel yakýnlaþmasý genç kýzý daha çok sinirlendirmiþ olacak ki arkadaþýna dönerek, “Ýçeri girelim” deyip onu içeri aldý. Kapýyý kapatmadan tekrar Zehra ve diðerlerine dönerek;

-Biz o hakikati anlamak istemiyoruz. Bunun için de bir daha gelmeyin, diyerek kapýyý kapattý.

Kapanan kapýnýn ardýndan “Peki, iyi günler” demeyi ihmal etmedi Zehra.

Oradan ayrýlýrlarken suskundu üç arkadaþ. Geçen seferki ziyaretleri çok güzel geçmiþti. Ama olsun hep güzel gidecek deðildi ya!.. Allah Resulü (SAV) de teblið çalýþmalarýnda defalarca kovuluyordu. Bir çadýrdan kovulduðunda hemen diðerine gidiyor, oradan da kovulduðunda bir diðerine gidiyordu. Muhakkak ki O’nun takipçilerinin de baþýna bunlar gelecekti. Önemli olan davetçinin görevini yerine getirmek için çaba sarf etmesi idi. Hidayet Allah’ýn elinde idi.

Suskunluðu Zehra bozdu:

-Ýnþallah bu ev halkýný bir daha ziyaret edeceðiz. Hatta kovulursak tekrar geleceðiz. Bizim kovulmamýz, azmimizi kýrmamalý, bilakis þeytana ve onun yardýmcýlarýna karþý daha kararlý ve azimli bir þekilde mücadelemizi sürdürmeliyiz. Bu insanlarý yoldan çýkaran þeytan ve onun arkadaþlarýdýr. Bu insanlara yardým etmeliyiz ki, þeytan ve onun arkadaþlarýný yenebilsinler. Bunun için ziyaretlerimizi sürdüreceðiz, diyerek yavaþ yavaþ ilerleyerek kapýdan çevrildikleri evden sonra birkaç sokak ötedeki þehit ailelerinden birini ziyarete gittiler. Ev sahibesi onlarý çok güzel karþýlayýp içeri buyur etti.

-Hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz. Geliþinizle bizi memnun ettiniz.

-Hoþ bulduk, Allah razý olsun, diye mukabelede bulundu Zehra.
Karþýlýklý hal hatýr sormalar ve iltifatlarla sohbete baþlamýþlardý. Ev sahibesi 28-29 yaþlarýnda üç çocuk annesi idi. En büyük çocuðu kýzdý. Sekiz yaþlarýndaki Yasemin, hem okula gidiyor, hem de camide ders görüyordu. Annesi Münevver haným, kýzýnýn camiye gitmesi ile mesrur oluyordu. Münevver haným eþini bir yýl önce menfur bir saldýrýda þehit vermiþti. Eþinin þehadetinden sonra üç çocuðu ile yalnýz yaþýyordu. Yaptýðý el iþleri ve mü’min kardeþlerinin yardýmlarý ile geçimini saðlamaya çalýþýyordu. Zor þartlarda yaþamasýna ve sýkýntýlara raðmen Münevver haným, kanaatkar ve þakire kullardan idi. Temiz fýtratý ve güzel imaný ile nurlu bir yüze sahipti. Ýslam’a olan baðlýlýðý, haliyle onu azimli, sebatkar, kararlý kýlýyordu. Cami hocalarýný çalýþmalarýndan dolayý takdir ediyor ve çok seviyordu. Kendisi de baþka bir camiye gidip ders veriyordu.

Zehra ve diðer hocalar her fýrsatta onu ziyarete gidiyor, karþýlýklý sohbet yapýyorlardý. Bugün de programlarýnda vardý. Ayrýca üzücü hadiseden sonra Münevver hanýmý ziyaret onlarý biraz ferahlatacaktý.

Karþýlýklý güzel iltifat ve latifelerden sonra konu cennetten açýlýnca Zeynep haným hadislerle cennetten söz etmeye baþladý:

-Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: “Bir tellal; “Ey cennet ehli! Size artýk hastalýðý olmayan devamlý bir sýhhat, ölümü olmayan ebedi bir hayat, ihtiyarlýðý olmayan ebedi bir gençlik ve sonu gelmeyen ebedi nimetler vardýr” diye nida eder.” Diðer bir hadislerinde de þöyle buyuruyor; “Cennetin duvarlarý bir kerpiç altýndan, bir kerpiç gümüþtendir. Topraðý zaferan ve çamuru ise misktendir. Cennet ýrmaklarý misk tepelerinin veya misk daðlarýnýn eteklerinden çýkar.” “En düþük bir cennetlinin süs ve mertebesi, ziynetleri bütün dünyanýn süs, ziynetleriyle karþýlaþtýrýlýrsa Aziz ve Celil olan Allahu Teala’nýn ahirette bu süsü bütün dünya süs ve ziynetlerinden daha üstün gelirdi.”

“Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme gidip herkes yerini aldýktan sonra, bir tellal, cennetliklere hitaben: “Ey cennet ehli! Allahu Teala’nýn size bir vaadi var. Onu yerine getirmek ister.” Diye sesleniþte bulunur. Cennetlikler: “Rabbimizin bize olan vaadi nedir? Bizim sevaplarýmýzý aðýr getirmedi mi? Bütün bu nimetleri vermedi mi? Daha ne kaldý,” derler. Bunun üzerine Allahu Teala, aradaki perdeyi kaldýrýr. Böylece cennet ehli onun cemaline bakarlar. O’nun cemaline bakmaktan daha güzel ve zevkli bir þey onlara verilmemiþtir.”

“Cennete giren, nimetlere eriþir. Darlýk çekmez. Elbisesi eskimez, gençliði yýpranmaz. Cennette gözlerin görmediði, kulaklarýn duymadýðý, akla ve hayale gelmeyen nimetler vardýr.”

Hadisleri okuyarak cennet ehlinin halinden ve nimetlerinden söz ederek tatlý bir sohbete dalmýþlardý. Zeynep haným hadislerle en doðru haberleri veriyordu. Zehra hatýrladýðý birkaç ayeti de okuyarak sohbeti renklendirdi. “Orada onlara altlarýndan ýrmaklar akan cennetler vardýr. Onlar orada ebedi kalacaklardýr.”, “… Onlarýn orada sözleri selamdýr…”, “… Onlar orada karþýlýklý tahtlar üzerindedirler…”. “… Baldan, sütten nehirler vardýr…”

Münevver haným da hatýrladýðý kadarý ile bir hadisi anlatmaya çalýþtý.

-Hatýrladýðým kadarýyla Allah Resulü (SAV) bir hadislerinde; “Cennete en son giren (cehennemde cezasýný çektikten sonra) þahsa: “Gözünün gördüðü kadarý senindir, diyor Allah. Adam cennete girerken Allah tekrar ona “Dünya ve onun içindekileri kadar olanýn hepsi senindir.” Diyerek onu cennete koyuyor.

Sultan;

-Biz insanlar, çok cahil ve zalimiz, dedi. Bu üç günlük dünyayý ve içindekileri sonsuz bir hayata tercih ediyoruz. Dünyaya meyledip ahireti unutuyoruz.

Münevver haným;

-Öleceðimizi ve elimizde hiçbir þey kalmayacaðýný bile bile, dedi.

-Allah bizi, O’na itaat edip hakkýyla ibadet edenlerden eylesin. Dünyada da ahirette de güzellikler versin. Allah Resulü (SAV); “Dua edip cenneti istediðinizde Firdevs Cennetini isteyin. O cennetlerin en üstünüdür.” Diyor. Biz de; ”Ya Rabbimiz, bize Firdevsi ver” diyerek dua ediyoruz.

-Beni bugün çok memnun ve mutlu ettiniz. Allah da sizi mutlu etsin.

-Biz de çok memnun ve mutlu olduk. Bilhassa geri çevrildiðimiz evden sonra senin güler yüzünle karþýlaþmamýz, Allah’ýn zorluktan sonra verdiði güzelliktir. Yeter ki Allah’a olan güvenimiz sarsýlmasýn.

-Sizi geri çevirenler, sizi tanýmýyorlar. Tanýsalardý, kesinlikle sizleri baþlarý üzerinde aðýrlarlardý. Ýslami Cemaat, Allah’ýn bu topluma bir hediyesidir, ama kýymeti bilinmiyor.

Sultan;

-Biz, tüm Müslümanlarý kardeþ kabul ediyoruz, dedi. Onlar bize dil uzatsalar da, bizi kötüleseler de, bize baþka gözle baksalar da… Biz onlarý kardeþ görüyoruz. Ve kesinlikle de küfrün oyununa gelip onlara karþý tavýr almayacaðýz.

Zehra;

-Umarým, onlar oyuna gelmezler. Türkiye’deki Ýslami cemaatler arasýnda kardeþlik baðlarý güçlenir ve vahdet oluþur. Biz, bunun için hep dua ediyor ve elimizden geleni yapýyoruz, dedi.

Kapýnýn çalmasý ile Münevver haným kapýyý açmak için odadan çýktý. Yasemin okuldan gelmiþti. Ýçeri girer girmez heyecanla konuþmaya baþladý.

-Anne, anne! Polisler okula geldiler. Öðretmenimizi tutuklayýp götürdüler.

-Nerden gördün, sýnýftan mý aldýlar?

-Yok yok onu çaðýrdýlar, aþaðý indi, onu götürürlerken pencereden gördük. Onu onu dolmuþa bindirdiler! Anne, öðretmenimize ne yapacaklar, onu hapse mi atacaklar?

-Bilmiyorum kýzým.

-Anne! Öðretmenimizi hapse atmasýnlar. Ben polisleri hiç sevmiyorum.

-Neden?

-Camiye gelip bizi kovuyorlar, dövüyorlar. Hocalarýmýza kýzýp onlara siyah sopalarla dövüyorlar. Öðretmenimizi de yakaladýlar. Ben onlara sevmiyorum. Hiç sevmiyorum.

Münevver haným, kýzýnýn anlattýklarý ile hüzünlenmiþti.

-Bak misafirlerimiz var.

-Kimdirler?

-Odaya git görürsün.

Heyecan ile içeri giren Yasemin, içerdekileri görünce utanarak geri kaçýp annesine;

-Anne içerde hocalar var, dedi.

-Ýyi ya kýzým yanlarýna gidip hoþ geldiniz de.

Omuz silkerek;

-Utanýyorum, ben açým, dedi.

Kýzýna yemek hazýrladýktan sonra misafirlerin yanýna geçti Münevver haným.

-Yasemin’in öðretmenini yakalamýþlar.

Zehra;

-Kimmiþ öðretmeni? Dedi.

-Bilmiyorum, ama tahminimce Ýslami Cemaattendir.

Sultan;

-Bunlarýn Ýslam’a hiç tahammülleri yok, dedi.

Zehra;

-Merak etmeyin, zalimin zulmünde boðulacaðý gün yakýndýr, diyerek sohbetlerine devam ettiler.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:50
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bl 25
944 Mesaj -
Saat gece yarýsýndan sonra 02:00’ý gösteriyordu. Polis merkezinin operasyon biriminde yoðun bir hareketlilik vardý. Hazýrlýk için koþuþturma içinde olan özel harekat timi ve sivil polislerin komiseri olduðu her halinden belli olan þahýs, hazýrlýk yapmakla meþgul olan diðerlerine azarlayýcý bir þekilde:

-Çabuk olun, acele edin, çok oyalanýyorsunuz!.. þeklinde talimatlar yaðdýrýyordu.

Nihayet operasyon ekibi hazýrlanmýþ, hepsi bir araya toplanmýþtý. Operasyon amiri karþýlarýna geçip konuþmaya baþladý.

-Elimizde bulunan þahýs tüm çabalarýmýza raðmen konuþmuyor. Kendisinden herhangi bir bilgi elde edemedik. Bunun için evine baskýn düzenleyeceðiz. Çok dikkatli olmamýz lazým. Çatýþma çýkabilir. Ne ile karþýlaþacaðýmýzý bilmiyoruz. Çatýþma çýkarsa, ateþ etmekten çekinmeyin. Evi yoðun ateþ altýna alýn…

Yapacaklarý operasyon ile ilgili olarak bilgi vermeye devam ediyordu. Polislerden biri söz almak için elini kaldýrdý. Komiser birinin elini kaldýrdýðýný görünce çok öfkelenmiþ olacak ki, sert bir ses tonuyla ve baðýrarak;

-Konuþacaklarým henüz bitmiþ deðil. Konuþmamý bitirdiðim zaman size söz hakký vereceðim. O zaman istediðinizi sorar ya da konuþursunuz, dedi.

Polis yavaþça elini indirdi. Soru sormak ya da konuþmak için izin istediðine piþman olmuþtu. Yüzü kýpkýrmýzý kesilmiþ, kulaklarýna kadar kýzarmýþtý. Sanki vücudunun ýsýsý iki misli artmýþ, terlemeye baþlamýþtý. Belli ki komiserin bu sözleri gururuna çok dokunmuþtu. Öfkeden burnundan soluyarak; “Pis herif, en iyisini hep sen bilirsin zaten!” diye sessizce mýrýldandý. Bunu söyledikten hemen sonra korku ve endiþe ile etrafýna baktý. Yanlarýnda bulunan diðer polislerin umursamadýðýný görünce; “Oh be! Kimse duymamýþ” dercesine ferahlamýþtý.

Komiser konuþmasýný bitirmiþ, sorusu olan var mý? Diye sormuþtu. Kimseden ses çýkmayýnca, komiser:

-Acýmak yok, bunu unutmayýn. Evi ararken çok dikkatli ve titiz arayýn. Ev halkýna acýmasýz ve sert davranýn. Bunlarýn anladýðý dil bu. Evde yaþý büyük erkekleri ve elimizdeki adamýn eþini tutuklayacaðýz. Haydi herkes iþ baþýna!.. diyerek emir verdi.

Operasyon ekibi tam teçhizatlý, maskeli bir þekilde iki cip, iki minibüs ve iki taksi ile yola çýkmýþ, operasyon yapacaklarý eve doðru ilerliyorlardý. Ana caddelerden ikisini, birkaç ara sokaðý da geçtikten sonra gitmeleri gereken yere varmýþlardý. Eve yaklaþýk elli metre kala araçlarý durdurup indiler. “Cellat” lakaplý terörle mücadele komiseri, genellikle Ýslami çalýþmalar yapan Müslümanlar yönelik operasyonlarý yöneten bu operasyonda da baþý çekiyordu. Merkezde yaptýðý konuþmadan sonra içi rahatlamýþ olacak ki, tüm polisler araçlarýndan indikten sonra yanlarýna gidip bizzat operasyonu yönetmeye baþladý.

-121 ve ekibi! Sizler þu evin damýna çýkýn, kuþ uçurtmamalýsýnýz. 156 ve ekibi! Siz evin hemen karþýsýndaki sokak baþlarýný tutun. Diðer bir ekibe dönerek, “Siz de binanýn giriþ çýkýþlarýný kontrol altýna alýn” dedi.

Evin her tarafýný abluka altýna almýþlardý. Sanki basacaklarý ev, içinde kadýn ve çocuklarýn bulunduðu bir ev deðil de, askeri bir kýþlaydý.

On-on beþ kiþiden oluþan bir grup merdivenleri sessiz ve ellerindeki silahlarý her an ateþ edecek vaziyette tutmuþ olarak çýkmaya baþladýlar. Basacaklarý evin kapýsýna geldiklerinde, bir grup yukarý merdivene çýkýp bekledi.bir grup da aþaðý merdiveni tutmuþtu. Gecenin sessizliðinde sadece nefes alýþ veriþlerinin sesi vardý.Ellerindeki tüm aðýr silahlara ve hazýrlýklara raðmen korku ve endiþe hepsinin gözlerinden okunuyordu. Sessizlik bir süre devam etti.Ramazan ayýna girilmiþ, yeni girilen Ramazan’ýn heyecanýný yaþýyordu herkes.

Hatice, Fatma ve diðerleri bir araya gelmiþ, Ramazan ve ondaki hayýrlarla ilgili sohbet dersine baþlamýþlardý.

“Ramazan-ý Þerif’in pek çok hikmetlerinden dokuz hikmeti beyan eden dokuz nüktedir” diye okumaya baþladý Hatice.

-Ramazan-ý Þerif’teki oruç, Ýslamiyet’in beþ erkanýnýn birincilerindendir. Ramazan-ý Þerif’teki orucun çok hikmetleri, hem de Cenabý-ý Hakkýn Rububiyet’ine, hem insanýn içtima-i hayatýna, hem þahsi hayatýna, hem nefsin terbiyesine, hem ilahi nimetlerin þükrüne bakar. Cenabý Hakk yeryüzünü bir nimet sofrasý suretinde yarattýðý ve bütün nimet çeþitlerin o sofrada yayarak Rahman ve Rahim olduðunu ifade ediyor.

Ramazan-ý Þerif’teki oruç, hakiki ve halis, azametli ve umumi bir þükrün anahtarýdýr. Çünkü diðer vakitlerde mecburiyet altýnda olmayan insanlarýn çoðu, hakiki açlýk hissetmedikleri vakit, çok nimetlerin kýymetini bilmiyorlar. Kuru bir ekmekle bile iftar vaktinde çok büyük deðer kazanýyor. Böylece, padiþahtan ta en fukaraya kadar herkes Ramazan-ý Þerif’te o nimetlerin kýymetini anlamakla bir manevi þükre ulaþýr.

Ýnsanlar iþ-uðraþ yönünden çeþitli surette yaratýlmýþlardýr. Cenabý-ý Hak o ihtilafa binaen, zenginleri, fukaralarýn yardýmýna davet ediyor. Halbuki zenginler, fukaralarýn acýnacak acý hallerini ve açlýklarýný, oruçtaki açlýkla tam hissedebilirler. Eðer oruç olmazsa nefisperest çok zenginler bulunabilir ki; açlýk ve fakirliðin ne kadar elim ve onlarýn þefkate ne kadar muhtaç olduðunu idrak edemez. Halbuki insaniyetteki hemcinsine þefkat, hakiki þükrün bir esasýdýr. Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir. Ona karþý þefkate mükelleftir.

Nefis kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder. Hatta hayali bir rububiyet ve keyfi hareketlerle terbiye olunduðunu düþünmek istemiyor. Hususen, dünyada servet ve iktidarý da varsa, gafil de olmuþsa, bütün bütün gasýbane, hýrsýzcasýna ilahi nimeti hayvan gibi yutar.

Ýþte Ramazan-ý Þerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi malik deðil, memluktur. Hür deðil, abdtir. Emir olunmazsa en adi ve en rahat þeyi de yapamaz. Elini suya uzatamaz. Hayali rabliði kýrýlýr. Abd olur, hakiki görevi olan þükre gider.

Ýnsan nefsi gaflet esnasýnda kendisini unutuyor. Ýçinde bulunduðu acziyeti, sýnýrsýz fakirliði ne kadar zayýf olduðunu, musibetlere hedef bulunduðunu ve çabuk bozulur, daðýlýr et ve kemikten ibaret olduðunu düþünmez. Adeta çelikten bir vücudu varmýþ gibi, ölmeyecekmiþ gibi hayaller kurar. Dünyaya saldýrýr. Þiddetli bir hýrs ile tamah ile ve þiddetli alaka ve muhabbet ile dünyaya atýlýr. Her lezzetli ve menfaatli þeye baðlanýr. Kendini tam þefkatle terbiye edeni, yaratýcýsý Allah’ý unutur. Ýþte Ramazan-ý Þerifteki oruç, en gafillere ve inatçýlara zaafýný ve acziyetini ve fakirliðini hatýrlatýr.

Kur'an-ý Kerim bu ayda nazil olmuþ olduðundan Kur'an-ý Kerim’i yeni nazil oluyormuþ gibi okumak ve dinlemek, o hitabý Resulullah (SAV)’den iþitiyor gibi dinlemek, belki Hazreti Cebrail (as)’den, belki Mütekellim-i Ezeli’den dinliyor gibi bir Kudsi halete mazhar olmak…
Gönderen: 05.05.2007 - 12:53
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bl26
944 Mesaj -
Ramazan-ý Þerifte amellerin sevabý bire bindir. Kur'an-ý Kerimin her bir harfinin on sevabý var. On iyilik yazýlýr, on cennet meyvesi getirir. Ramazan-ý Þerifte ise her bir harfin on deðil, bin ve Ayet-ül Kürsi gibi ayetlerin her bir harfi binler ve Ramazan-ý Þerifin Cumalarýnda da daha çoktur. Kadir gecesinde otuz bin iyilik, güzellik ve hasene sayýlýr.

Nefis Rabbini tanýmak istemiyor. Firavunca bir þekilde Rablik istiyor. Ne kadar azap edilse o damar onda kalýr. Fakat açlýkla o damarý kýrýlýr. Ýþte Ramazan-ý Þerifteki oruç doðrudan doðruya nefsin Firavunluk cephesine darbe vurur, kýrar. Aczini, zaafýný, fakrýný gösterir. Kul olduðunu gösterir.

Evet, her bir harfi otuz bin baki meyveler veren Kur'an-ý Kerim, öyle bir nurani Tuba aðacý hükmüne geçiyor ki milyonlarla o baki meyveleri Ramazan-ý Þerifte mü’minlere kazandýrýr.

Orucun kemali ise; mide gibi bütün duyu organlarýný, gözü, kulaðý, kalbi, hayali, fikri, insani cihazlara dahi bir nevi oruç tutturmaktýr. Mesela, dilini yalandan, gýybetten, kötü tabirlerden ayýrmakla ona oruç tutturmak; gözünü namahreme bakmaktan; kulaðýný fena þeyleri iþitmekten men edip gözünü ibrete ve kulaðýný hak söze ve Kur'an-ý Kerim’e sarf etmek…

Üstad Bediüzzaman’ýn Ramazan Risalesini okumaya devam etti Hatice.

Risalenin nihayetinde arkadaþlarýna hitaben:

-Ramazan’ýn ve orucun Allah indindeki deðeri ve bizlere kazandýrdýðý büyük ve sayýsýz sevaplarý göz önünde bulundurarak, içine girdiðimiz Ramazan-ý Þerifi eda etmeye gayret göstermeliyiz. Her zaman asli görevlerimiz arasýnda bulunan fakir fukarayý gözetme, komþu haklarýna dikkat ve riayet etme, þehid ve tutuklu ailelerini ziyaret etme.. gibi görevlerimizin eksikliklerini bu Ramazan’da tamamlamaya çalýþmalý ve daha güzel daha mükemmele doðru ilerlemenin baþlangýcý yapmalýyýz.

Þimdiye kadar yapmadýðýmýz, tembellik gösterdiðimiz ibadetlerimizi arttýrmalý ve hayatýmýzda yer etmesi için bu Ramazan-ý Þerifi fýrsat bilerek yeniden bazý þeylere baþlamalýyýz. Örneðin; Allah Resulü (as) “Ramazanda kýlýnan nafile (sünnetler) farz hükmüne geçerler.” Hadisini þiar edinerek nafile namazlarýmýzý arttýrmalýyýz. Bilhassa namaz sünnetlerimizi kaçýrmamaya özen göstermeliyiz. Sahura kalkýldýðý için gece ibadetine kendimizi alýþtýrmalýyýz. Sahura her kalkýþýmýzda muhakkak “Teheccüd” namazý kýlalým ki, onun bereketi kat kat artsýn.

Üstad’ýn dediði gibi Ramazan ayý; Kur'an-ý Kerim ayýdýr. Bu ayda bol bol Kur'an-ý Kerim okuyalým. Çünkü okuduklarýmýz anlarsak daha çok faydalanýrýz. Bu ayda ailelerimiz, iftar yemekleri vererek çevredeki fakir-fukaralarý davet edecekler. Bizler de bu hayýrdan pay almak için, yemek yapma iþinde canla baþla çalýþmalýyýz. Ayrýca, inþallah cami komþularý, akraba, hasta, arkadaþ, þehit ve tutuklu aileleri ziyaretlerimize tam hýzla devam edeceðiz, diye konuþmasýný sürdürdü.

Genç kýzlar sohbete dalmýþ konuþuyorlarken zil ýsrarlý bir þekilde çalmaya baþladý. Kapý açýlmýþ gelen kiþi salonda heyecanlý heyecanlý bir þeyler anlatýyordu. Ýçerdekilerse sesi tam olarak iþitemediklerinden bir þey anlamýyorlardý. Merak içinde kalmýþlardý. Fatma dayanamayýp;

-Hatice! Bakar mýsýn, ne olmuþ? Meraklandým doðrusu.

-Evet, ben de meraklandým. Bir bakýp geliyorum, diyerek odadan çýktý.

Oturma odasýna geçti. Yengesi ve annesinin yüz ifadelerinden bir þeyler olduðu seziliyordu. Ýlk baþta sormaktan korktuysa da aðlamadýklarýný görünce düþündüðü þey olmadýðýna kanaat getirerek annesine;

-Hayýrdýr anne, böyle telaþlý telaþlý kapýyý çalan kimdi? Kötü bir þey yok inþallah..

-Yok kýzým yok. Olan da zaten beklediðimiz ve hesaba kattýðýmýz þeyler. Eþi ve çocuklarý cezaevinde olan bunca insandan daha iyi deðiliz.

-Babam mý yakalandý?

-Hayýr, camiyi basýp Hüseyin abin, Hamdullah, Orhan ve camide bulunan birkaç öðrenciyi almýþlar. Diðer öðrencileri de daðýtýp bir daha camiye gelmemeleri için tehdit etmiþler.

-Haberi getiren kimdi?

-Camiye giden öðrencilerden biri dükkana babana haber vermiþ. Baban da Selçuk’u göndermiþti. Evi de basabilirler, haberiniz olsun diyordu.

-Yengem burada mý kalacak?

-Onu birkaç günlüðüne bir yerlere misafir olarak göndeririz. Bu zalimler onu da alabilirler. Bunlarýn dini, imaný, vicdaný yok. Küçücük çocuklarý yakaladýklarýna göre onu da yakalarlar.

-Hemen haber vermeleri iyi oldu.

O zamana kadar suskun kalan Büþra;

-Benim bildiðim Hüseyin dirençlidir. Göreceði iþkencelere pes edecek biri deðil. Beni ona karþý koz olarak kullanmayacaklarýný bilsem, buradan bir adým dahi atmazdým. Ne var ki genelde onlarý eþleri ile tehdit ediyorlar. “Eþlerinizi getirip iþkence yapacaðýz, hatta onlarý soyacaðýz” diyorlar. Çeþitli iþkence ve taktiklere baþvuruyorlar. Bu da bazen onlarýn dirençlerini kýrýyor. Bunun olmamasý için tedbirimizi almamýz iyi olacak.

-Üzgün müsün yenge? Kendimizi üzmemizin bir yararý olmaz herhalde.

-Doðru, yakalanan herkes için üzülürüm. Sadece Hüseyin için deðil. Tek suçlarý camide ders vermek olan yüzlerce gencecik fidanýn zindanlarda tutulmasýndan üzgünüm. Ben, yýllardýr eþleri zindanda olan kardeþlerimden daha iyi deðilim. Benim çocuklarým, onlarýn çocuklarýmdan daha iyi deðil. Mücadele içinde olup dert ve ýzdýrap çekmek, pasifleþip rezil olmaktan çok daha üstündür. Biz, üstün olana talibiz.

Zeynep haným konuþmaya daldýklarýný görünce;

-Hadi kýzým, misafirlerine haber ver. Onlarý eve gönder ki biz de hazýrlýklarýmýzý yapalým, dedi.

Annesinin uyarýsý ile misafirlerinin yanýna döndü Hatice.içerde meraklý bakýþlarla karþýlaþýnca:
-Polis camiyi basmýþ. Hüseyin, abim ve iki arkadaþýyla beraber cami öðrencilerinden birkaç tanesini yakalamýþlar. Babam haber göndermiþ, dedi.

-Peki nereye götürmüþler?

-Sabah mý basmýþlar?

-Bunlar bizden ne istiyorlar, anlamadým ki…

Hatice tutulduðu soru yaðmuruna cevap vermek için:

-Nereye götürdüklerini bilmiyoruz. Abim onlar sabah ders veriyorlar. Herhalde ders saatinde basmýþlar. Bunlar bizden ne istiyorlar sorusuna gelince… Ýslam’ý yaþamamamýzý, Kur'an-ý Kerim’den uzak durmamýzý, gayri Müslim ülkeler gibi bir hayat tarzý benimsememizi, camilere gitmememizi, Kur'an-ý Kerim dersi vermememizi, kýsacasý dinimizden uzaklaþmamýzý istiyorlar. Þimdi arkadaþlar zaten konuþacak bir þey kalmadý. Ramazan programýmýzý da belirledik. Hakkýnýzý hela edin. Polis burayý da basabilir. Sizlerin de risk altýnda kalmamanýz için sizi evlerinize göndermek zorundayým. Tekrar hakkýnýzý helal edin. Yarýn camide görüþürüz inþallah, dedi.

Misafirlerin gitmesi ile evi toparlamaya baþladý Zeynep haným, Büþra ve Hatice. Ev toparlanmýþ, Büþra küçükleri hazýrlarken, Zeynep haným:

-Hatice, kýzým sen de hazýrlan. Yengenle beraber git. Hem yengen ile beraber olursun, hem de senin burada olmana da gönlüm razý deðil, dedi.

-Benim burada olmamda herhangi bir sakýnca var mý? Bence gitmeme gerek yok.

-Yengen yalnýz kalmasýn. Ayrýca bunlarýn iþi belli olmaz. Bakarsýn seni de alýrlar.

-Tamam ben de hazýrlanayým öyleyse.

Hatice de hazýrlanmýþtý. Büþra ile çýkmak üzere iken;

-Size eve gelmeniz için haber gördermeyene kadar, sakýn gelmeyin. Bol bol dua edin. Þunu unutmayýn ki zor anlarda yapýlan dualar geri çevrilmez. Ayrýca Allah kendisine sýðýnanlarý korur. Þu anda elimizden dua etmek ve Allah’tan yardým dilemek geliyor. Zorluklardan sonra kolaylýklar vardýr. Bunun için “… inananlar, Allah’a güvenip dayansýnlar” ayetini hep hatýrlamalýyýz, dedi.

Kýzlarýný ve torunlarýný öpüp dualar ederek yolcu etti Zeynep haným.
Gönderen: 05.05.2007 - 12:57
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA.....bl 27
944 Mesaj -
Gecenin tüm sessizliði üzerindeydi yine bugün. Ýn cin uykudaydý. Sadece Allah’a kul olmaya çalýþan; Þeytan’ýn: “Halis kullarýn müstesna” dediði ihlaslý kullar uyanýk ve Rablerine kulluk ediyorlardý.

Uyanýk olan baþkalarý da vardý. Onlarýn iþleri gece yarýsýndan sonra baþlýyordu. Onlar, mesaiye baþladýklarýnda çýðlýklar, iniltiler, ahlar etrafý sarýyor, þeytanlar bile yapýlanlardan dolayý vaveyla ediyorlardý.

Çýrýlçýplak bir genç, elleri arkadan baðlanmýþ, kollarý arasýndan geçirilen uzun bir kalas ile ayaklarý yerden kesilecek þekilde asýlý duruyordu. Vücudunun tüm aðýrlýðý kollarýna yüklenmiþ, bedeni soru iþareti þeklini almýþtý. Çok acý çekiyor olmalýydý ki bazen tekbir getiriyor, bazen de baðýrýyordu. Bu asýlýþ þekline iþkence literatüründe “Filistin Askýsý” deniliyordu. Filistin askýsýnda bulunan genç çektiði acýlar yetmiyormuþ gibi baþýna üþüþen, insanlýktan nasibini almamýþ iþkencecilerin soru yaðmuruna da tutulmuþtu.

-Konuþacak mýsýn? Yoksa iþkenceye devam mý edelim?

Hüseyin:

-Ne konuþmamý istiyorsunuz, size defalarca ifade verdim. Söylediðim hiçbir þeye inanmýyorsunuz, dedi.

Bitkin ve inleyerek cevap vermeye çalýþýyordu zar zor.

-Hikaye anlatýyorsun, hikaye… Örgütsel baðlantýlarýný anlat. Camiye sizi kim gönderiyor, raporlarý kime veriyorsunuz? Tanýdýðýn örgüt adamlarýnýn isimlerini, örgüt içindeki faaliyetlerini tek tek anlat. Bu istediklerimizi anlatacaksýn. Aksi halde baþýna geleceklerden biz sorumlu olmayacaðýz.

-Söyledim size ahh.. Kollarým yerinden kopacak gibi… Camiye Kur'an-ý Kerim dersi vermek için gidiyorum. Örgütsel bir baðlantým yok, hiçbir illegal veya legal örgüte baðlý deðilim. Ahh.. Allahu Ekber
Çýðlýðý arþý a’layý inletmiþti Hüseyin’in. Verdiði cevap hoþlarýna gitmemiþ olacak ki iþkencecilerden biri elinde copla var gücüyle hayalarýna indirmiþti Hüseyin’in.

-Doðru konuþ, bizi kandýracaðýný mý sanýyorsun? Sen istediðimiz cevabý verene kadar bu durumda kalmaya devam edeceksin.

-Ahhh…! Ahhh,,!!! Allahu Ekber, size doðru söylüyorum. Allah korkusu yok mu sizde?

Çok acý çektiði belliydi (Bunun acýsýný yaþayanlar bilir, defalarca ölmek gibi bir þeydir.) Cop tüm hýzýyla defalarca ayný yere inmiþti.

-Keyfin bilir, doðruyu konuþ. Bu gidiþle bir daha çocuðun olmaz. Kendine acýmýyorsan ailene acý.

-Camide ýhh.. Kur’an dersi veriyorum. Ýnansanýz da ýhhh.. Ýnanmasanýz da ýhhh,,, bu böyle ahh..! Allahu Ekber. Ahhh!

-Öldün mü lan? Adamýn sesi çýkmaz oldu. Hey sen öldün mü? Numara yapýp bizi kandýracaðýný mý sanýyorsun? Hey sana söylüyorum.

Elindeki copla hareketsiz kalan Hüseyin’i dürtüyor ve bunlarý söylüyordu. Amirleri Hüseyin’in hareketsiz olduðunu görünce telaþla;

-Bayýldý mý!? Öldü mü bu? Bir bakýn, diye baðýrdý.

Kontrol etmeye baþladýlar.

-Komiserim, bayýlmýþ, dedi polislerden biri.

-Bayýlýr tabi, hemen indirin, götürün suya tutun. Sonra da hücresine atýn. Keçi gibi inatçý. Ölüp kalacak, yine da konuþmuyor.
Hüseyin’in askýda olmasý yetmezmiþ gibi aldýðý cop darbeleriyle beraber son olarak ayaklarý baðlanmýþ, bir iþkencecinin üzerine çýkmasýyla da bacaklarý ve kollarý gerilmiþti. Soru iþaretinin düzleþtirilmesi gibi… Bu son iþkenceye dayanamamýþ, bayýlmýþtý.

-Bu adamýn konuþmaya niyeti yok. Evini basmak için hazýrlýklar tamam mý?

-Tamam komiserim. Herkes hazýr.

-Eþini getirip karþýsýna çýkarýnca bülbül gibi öter. Bunlar en aðýr iþkencelere dayanýrlar ama namuslarýnýn ele geçmesine asla..
Her zaman olduðu gibi Hacý Abdullah uyanmýþ, Rabbinin huzurunda kýyam, rüku ve secdeye duruyordu. Yavaþ yavaþ Kur'an-ý Kerim’i okurken aklýný oðlundan alamýyordu. Acaba ne durumdaydý? Þimdi bu caniler olmadýk iþkenceler yapacaklardý. Oraya gidip de haftalarca iþkence görmeyen hatta bazen aylarca bu aðýr iþkencelerden geçmeyen hemen hemen kimse yoktu. Namaz kýlarken bu düþüncelerden kendini alamýyordu. Gözleri dolu dolu bitirdi namazýný. Ellerini açarak; “Ya Rabbi! Beni affet. Senin huzurunda senden gayrýsýný düþündüðüm için beni baðýþla, lakin bunu Sen’den gafil olduðumdan deðil, sana dua, yalvarýþ, yakarýþ ve zalimleri Sana þikayet olarak benden kabul et. Þahidsin ki yakalanýp da þu anda iþkence gören oðlum ve onun gibilerinin tek suçlarý Sen’in dinini yaþayýp yaþatmaya çalýþmaktýr. Camide Sen’in kitabýný Müslüman toplumun çocuklarýna öðretmeye çalýþýrlarken yakalandýlar. Sen buna þahidsin. Onlara yardým et, görecekleri aðýr iþkencelerde ayaklarýný sabit kýl, dillerine mukayyet ol, onlarý iman dolu bir kalple çýkar. Onlarý zaferle mükafatlandýr. Sabýr ve sebat ver. Ya Ýlahi! Ey yardýmcýsý olmayanlarýn yardýmcýsý, yardým et!..” dedi. Duasýný henüz yeni bitirmiþti ki, zil ýsrarlý ýsrarlý çalýnmaya baþladý. Bir yandan da kapý tekmeleniyordu. Hacý Abdullah anlamýþtý. Sakin bir þekilde gürültüden uyanmýþ çocuklarýna, sakin olmalarýný, paniðe kapýlmamalarýný, korkmamalarýný söyleyerek kapýya yöneldi.

-Gecenin bu saatinde kapýma dayanan kim? dedi.

-Açýn polis!

-Polis olduðunuzu nereden bileyim? Saat sabahýn 03:00’ü. Evimde ne iþiniz olabilir ki?

Kapýnýn diðer tarafýndakilerin hoþuna gitmemiþ olacak ki,

-Sana kapýyý aç diyorum. Biz polisiz. Evi arayýp gideceðiz, diye baðýrdýlar.

-Kapýmýza her dayanýp da polis olduðunu söyleyenlere kapýyý açarsak halimiz ne olur?

-Fazla konuþtun, kapýyý açacak mýsýn, yoksa kýralým mý-Polis olduðunuzdan emin olmak istiyorum. Bunun için kimliðinizi kapýnýn altýndan atýn.

-Öyle mi?.. Ulan sen kendini nerde sanýyorsun? Burasý “Olaðanüstü Hal Bölgesi” ve biz polisiz. Ýstediðimiz þekilde, istediðimiz evi basarýz. Gerekirse kafanýza da sýkarýz. Þimdi açýyor musun, açmýyor musun? Kapýyý kýrarak içeri girersem, hepinizi kurþuna dizerim.

Hacý Abdullah polis olduklarýný anlamýþ ve ciddi olarak söylediklerini yapacaklarýna inanýyordu. Çünkü yýllardýr onlar için bu tür þeyler olaðan olmuþtu. Evlerin basýlýp insanlarýn infaz edilmesi, kadýn, genç, yaþlý, çocuk demeden yakalanýp iþkencelerden geçirilmesi hep yaþanmýþ þeylerdi. Bunu pekala yapabilirlerdi. Ve kimseye de hesap vermezlerdi. Kapýyý açtý Hacý Abdullah. Açar açmaz içeri daldý birkaç kiþi. Yüzleri maskeliydi, biri silahýný Hacý Abdullah’ýn göðsüne dayadý.

Çocuklar, iri yarý, silahlý, bombalý, maskeli bu adamlarý görünce korkudan annelerine ve birbirlerine sokulmuþlardý. Komiserleri olacak ki, içlerinden bir Hacý Abdullah’a yönelerek:

-Kimliðini getir. Ýçeri dalmýþ diðer polislere de, “Hemen odalarý arayýn, ama çok dikkatli ve titiz arayýn, aranmadýk yer kalmasýn, tamam mý?” diye emirler yaðdýrdý. Polisler;

-Baþ üstüne komiserim, diyerek odalara daldýlar.

On beþ kiþi içeri girmiþ, odalarý didik didik aramaya baþlamýþlardý. Gördükleri tüm dolaplarý açýyor, içindekileri yerlere savurarak arama yapýyorlardý. Elbise dolaplarý, yataklarýn bulunduðu dolap, vitrin, kýsacasý ne varsa arama bahanesi ile daðýtýlýyor ve yerlere atýlýyordu. Kütüphane odasý ayný zamanda da Mescid olarak kullanýlan odaya giren polislerden biri salona gelerek;

-Amirim! Burada bir sürü kitap var. Ne yapmamýzý istersiniz, diye sordu.

“Cellat” lakaplý komiser;
-Hangi odaymýþ bu? (Hacý Abdullah’a dönerek) Sen de gel, bize yardýmcý olursun, deyip Hacý Abdullah’ý da beraberlerinde kütüphane odasýna gittiler.

Komiser:

-Aboov! Bu kadar kitap senin mi, dedi.

-Evet, benim.

-Molla mýsýn?

-Hayýr, deðilim.

-Peki bunca Arapça kitaba ne yapýyorsun?

-Okuyorum.

-Benimle dalga mý geçiyorsun? Hani Molla deðildin?!..

-Evet deðilim. Ama bu, benim Arapça bilmediðim anlamýna gelmez.

-Evet.. Abdullah… yoksa Hacý Abdullah mý demeliyim? Her neyse… Söyle bakalým örgüte ne zaman katýldýn?

-Örgüt mörgütlerle iliþkim yok benim.

-Ama oðlun öyle söylemiyor, senin örgüte mensup olduðunu, hatta üst düzey olduðunu söylüyor.

-Oðlum öyle bir þey söylemez.

-Ne yani yalan mý atýyorum?

-…….

-Cevap vermedin, demek yalan attýðýmý düþünüyorsun?

-Ne söylediðini sen daha iyi bilirsin.

Birden bir tokatla sarsýldý Hacý Abdullah. Komiser yaþýna bakmadan içindeki kin ve öfkeyi tokatla kusmuþtu. Gözleri sinirden dolu dolu olan Hacý Abdullah -Utanmadýn deðil mi? Babanýn yaþýndayým, babanýn! Yoksa sen babaný da mý dövüyorsun? Sizler böyle saldýrgan olduðunuz müddetçe size karþý duracaklar da sürekli olacaktýr, dedi.

-Olsunlar, olsunlar. (baðýrýyordu komiser) Olsunlar bakalým, yýllardýr rahat yüzü görmedik, çoluk çocuðumuzdan uzak, her gün vurulma tehlikesi ile karþý karþýyayýz. Marksist örgüt yetmiyormuþ gibi þimdi de Ýslamcýlar çýktý. Siz var ya siz, Marksist örgütten de daha tehlikelisiniz.

-Neden, ne yaptýk ki? Benim oðlum ne yaptý da yakalandý? Camide Kur'an-ý Kerim dersi vermesinin dýþýnda baþka bir suçu var mý? Ýslam ülkesinde Ýslam’ý yaþamak suç mu?

-Evet suç, kanunen camilerde ders vermek suç. Hem sizin namazýnýza, orucunuza karýþan mý var? Camilerden ezan sesi yükselmiyor mu? Daha ne istiyorsunuz? (Bunlarý söylerken baðýrýyordu)

-Eðer Ýslam; namaz kýlýporuç tutmaktan ibaret olsa idi Kur'an-ý Kerim bir bütün olarak deðil, belki elli ayet olarak inerdi.

-O kadarýný bilmem, siz dini siyasete alet ediyorsunuz. Siz oyuna geliyorsunuz

-Asýl oyuna gelen, Ýslam’a savaþ açanlardýr. Bu memlekette sýrf baþörtülü olduðundan kýzlar okula alýnmayýp coplanýyorsa, sýrf camide ders verdiði için gençler tutuklanýp iþkencelerden geçirilip yýllarca zindanlarda tutuluyorsa oyuna gelen ve huzur istemeyen bunlarý yapanlardýr.

-Biz laik bir ülkede yaþýyoruz. Bu devletin kanunlarý var. Bu kanunlara bu devlette yaþayan herkesin uyma zorunluluðu var. Uymadýðýn zaman kanunsuzluk yapýyorsun demektir. O zaman da cezai müeyyideler uygulanýr. Siz de bu kanunsuzluklarý yapmayýn. Okulda baþörtüsü yasaksa takmasýnlar. Camilerde Kur’an dersi vermek yasak. Bu yasaklarý çiðneyenler cezalandýrýlýr. Öyle deðil mi Hacý Abdullah?

-Dinin de kurallarý vardýr. Dinin de koyduðu kurallara uymak zorunluluðu vardýr. Laiklik insanlarýn çýkardýðý bir rejimdir. Ýslam ise Allah’ýn insanlar için seçtiði bir sistemdir. Hangisinin kurucusu daha büyük ve hangisinin gücü her þeye yetiyorsa ya da tüm kainat içindekilerle beraber kiminse ona uymak lazým.

-Demagoji yapma! Hangisi daha büyükmüþ, hangisi daha güçlüymüþ… içinde yaþadýðýn memleketin kurallarýna uymak zorundasýn.

-Ben de öyle yapýyorum zaten. Bunun aksini yapmýþ deðilim. Bu memleketin sahibi ne diyorsa onu yapmak için elimden gelen gayreti sarf ediyorum.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:05
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bl: 28
944 Mesaj -
-Ne demezsin, onun için mi akþamdan beri benimle tartýþýyorsun? Oðlun onun için mi örgütlere katýlýp devleti yýkmaya çalýþýyor? Kanunlara uyma anlayýþýn bu mu senin?

-Bu memleketin ve dünyanýn sahibi Allah’týr. Ben onun emirlerine uymak için çabalýyorum.

-Delirtme beni Hacý Abdullah! Sözü dönüp dolaþýp Allah’a getirme…

Komiser ve Hacý Abdullah tartýþa dursun diðer tarafta baskýncýlardan ikisi küçük çocuklarý ürküterek:

-Söyle bakalým, evinize kimler geliyor, misafir gelenlerin isimlerini biliyor musun? Yengen nereye gitti? Baban ve abin Ýslamcý mý?

Küçükler maskeli adamlarýn karþýlarýnda yeterince ürkmüþ olmakla beraber sorulan sorulara karþý tam anlamýyla ezilip büzülmüþlerdi. Baskýncýlarýn ýsrarlý sorularýna;

-Bilmiyorum, cevaplarý veriliyordu. Bu cevaplarý alan baskýncýlar daha çok soru soruyorlardý. Bu sahneye daha fazla dayanamayan Zeynep haným:

-Býrakýn çocuklarý, bacak kadar çocuklardan ne istiyorsunuz? Evi basýp talan etmeniz yetmiyormuþ gibi þimdi de küçük çocuklarý mý ürkütüyorsunuz? Zaten sizi maskeli görünce yeterince korktular, dedikten sonra küçüklerin kolundan tutarak, “Werýn law, werýn qet ne týrsýn” (Gelin yavrum gelin, sakýn korkmayýn) diyerek çocuklarý yanýna çekti.

Baskýncý bu sefer Zeynep hanýma dönerek:

-Nerde?.. Hüseyin’in eþi nerde? Nereye kaçýrdýnýz onu?

-Nereye kaçýracaðýz, kaç günlüðüne ziyarete gitti. Oðlumu yakalamanýz yetmiyormuþ gibi, þimdi de gelinimi mi yakalamak istiyorsunuz? Yok burada, nerde olduðunu da bilmiyoruz. Çekip gidin buradan!

-Ben sizi bilmez miyim, haber alýr almaz uçurdunuz onu buradan. Ama biz onu buluruz, hiç merak etmeyin.

-Madem yakalayacaksýnýz, neden bizden soruyorsunuz? Hem niye gelinimi istiyorsunuz, o size ne yaptý ki? Ayrýca oðlum size ne yaptý?

-O yasadýþý örgütlerle çalýþýyor, camiye gidip örgüt adýna ders veriyor. Mutlaka gelinin de camiye gidiyordur. Belki sen de gidiyorsun. Çünkü siz çoluk çocuk hepiniz bu iþin içindesiniz.

-Müslümanýz, camiye gideriz. Bu suçsa hepimizi yakalayýn. Senin anan, baban camiye gitmiyor mu? Onlarý niye yakalamýyorsun?

-Siz örgüt adýna gidiyorsunuz, sizi onun için yakalýyoruz.

-Biz hiçbir örgütten deðiliz, bu sizin iftiranýzdýr. Camileri kapatmak istiyorsunuz, bunu açýktan yapamýyorsunuz, bu sefer bahaneler bulmak için bu tür oyunlara baþ vuruyorsunuz.

Komiserin içeri girmesiyle;

-Her yer temiz komiserim, bir þey bulamadýk diye rapor verdi, Zeynep hanýmla konuþan baskýncý.

-Tamam, hazýrlanýn gidiyoruz. Kitaplarý bir kutuya doldurun, ayrýca Hacý Abdullah da bizimle geliyor. Birkaç gün misafir edeceðiz onu. Oðlunu özlemiþtir þimdi.

Elindeki telsizle merkezi arayarak;

-301’den 452’ye… tamam, dedi.

-452 dinlemede, tamam.

-Gezintimiz sona erdi. Bir paketle beraber geliyoruz, tamam.

/Hazýrlanýn gidiyoruz, diye talimat vererek ayrýldýlar evden. Yanlarýnda Hacý Abdullah da vardý.Ýçeri giren Zeynep haným içerdekilere:

-Hâlâ hazýrlamadýnýz mý? Diye sordu.

-Hazýrlýyoruz Zeynep teyze, az kaldý, diye cevap verdi Fatma.

Fatma’nýn cevabý üzerine Zeynep haným;

-Müsaade ederseniz kýzým ile biraz yalnýz kalýp konuþmak istiyorum, dedi.

Hüseyin abisinin yakalanmasýnýn üzerinden aylar geçmiþti. Hüseyin, yirmi gün göz altýnda kalmýþ, daha sonra tutuklanarak cezaevine konulmuþtu. Diðer iki arkadaþý Hamdullah ve Orhan ise serbest býrakýlmýþlardý. Hacý Abdullah, evinde yapýlan baskýnda yakalanýp gözaltýna alýnarak yaklaþýk bir hafta sorgulanmýþtý. Yaþlý olduðuna bakýlmaksýzýn iþkence görmüþ ve hakaretlere maruz kalmýþtý. Sorgulanýp savcýlýða çýkarýlmýþ ve oradan serbest býrakýlmýþtý.

Her evlenme çaðýna gelen genç kýz gibi Hatice’yi de istemiþler. “Aðabeyim çýkmadan evlenmem” dediyse de, Hüseyin Aðabeyinin “evlensin” diye cezaevinden haber yollamasýyla ikna olmuþtu. Damat adayý hayatýný bütünü ile Ýslami davaya adamýþ, tüm zorluk ve meþakkatlere raðmen Ýslami mücadelesinden geri kalmayan muvahhid erlerdendi. Zaten Hatice de böylesi olmazsa evlenmem demiþti. Kendisine düðün için ne istiyorsun diye sorulduðunda “Mehir, Allah’ýn emri olmasaydý onu da almazdým. Mehri, gücüne göre versin. Diðer þeylere gelince, ben evliliðimi evin içini eþyalarla doldurmak için yapmýyorum. Dünyaya dalýp oyalanmak için de yapmýyorum. Ben evliliði Ýslami bir yuva kurmak ve hizmetimi orada da sürdürmek için yapýyorum.” Demiþti.

Görüþmelerinin üzerinden birkaç ay sonra evlilik vakti gelip çatmýþtý. Odada gelini hazýrlamak ile meþgul olanlar çýkmýþ, Zeynep haným kýzý ile baþ baþa kalmýþtý. Elini kýzýnýn baþý üzerinde gezdirerek;

-Kýz vermek zormuþ. Hem de tahminimden daha zor, diyerek kýzýnýn karþýsýna oturduHatice’ye þefkatle bakarken konuþmaya baþladý. “Bak kýzým! Fýrsat buldukça seninle bu konularda konuþmaya gayret ettim. Bundan sonra da kapým her zaman sana açýktýr. Yardýmcý olabilirsem, yardýmcý olmaya çalýþýrým. Lakin þunu hiç unutma! Asil kadýn evinin içindeki sorunlarý ailesine bile anlatmayandýr. Evlilik her zaman toz pembe geçmez. En mutlu çiftlerin bile aralarýnda sorunlar doðar. Önemli olan çiftlerin bu sorunlarý kendi aralarýnda çözüme kavuþturmalarýdýr. Böylesi bir durumda oturup konuþarak sorunu ortaya koyun ve kim hatalý ise hatasýný kabul edip bir daha yapmamaya gayret etsin. Þunu unutma kýzým, hatalarda ve yanlýþlarda inat ve devamlýlýk mutsuzluðun kaynaðýdýr. Çünkü bu, zamanla huy olmaya baþlar. Böylece onu düzeltmek imkansýzlaþýr. Evlilik karþýlýklý sevgi ve saygý üzerine kurulur. Sen eþine saygý gösterirsen o da sana saygý gösterir. Günümüz genç kýzlarýnýn televizyonlardan aldýklarý anlayýþlarla ve özentilerden takýndýklarý tavýrlar evliliði çýkmazlara götürür. Bunu hiç unutma, Ýslam’ýn getirdiði evlilik anlayýþý huzurun, saadetin, temiz bir nesil ve toplumun oluþmasýný saðlamaya yöneliktir. Bunun için herkese bir görev daðýlýmý yapýlmýþtýr. Eþler buna riayet ederlerse inþallah mutsuz evlilikler olmaz.

Sen, sen ol kýzým; kocaný, hakimiyetinin altýna almaya çalýþma, onun erkeklik onurunu muhafaza etmeye çalýþ, malýný çarçur etme, ne israf et ne de cimri davran, kocanýn ailesine kendi ailene gösterdiðinden daha çok ilgi ve alaka göster. Bu onu mutlu eder ve ailesinin yanýnda daha çok sevimli kýlar. Ayrýca o da senin ailene ayný saygý ve ilgiyi gösterir. Kanaatkar ol, elindeki ile yetinmesini bil. Dünya malýna fazla tamah etme. Bil ki dünyaya meylettikçe seni çeker. Daha baþtan o konuda nefsini dizginle. Kocanýn yaptýklarýyla ilgili soru sorma, onun sana söyledikleriyle yetin. Bilhassa dava konularýnda hiç soru sorma. Kocana hizmet et, unutma o da sabahtan akþama kadar sizin için didinip duruyor. Ayrýca insan sevdiðine hizmet eder. Bunu küçüklük ve aþaðýlýk saymaz. Kocanýn ayýplarýný baþkalarýnýn yanýnda anlatma. Unutma karý-kocanýn odasýna melekler bile girmez. Bu kutsiyeti ve oradaki sýrlarý sen de muhafaza et, dedi.

Ana-kýz baþ baþa vermiþ konuþuyorlardý. Bir ananýn evladýna verebileceði en güzel nasihatleri vermeye çalýþýyordu Zeynep haným. Hatice bu güzel nasihatleri can kulaðý ile dinliyordu. Genç kýzlýða adým atmasýndan bu yana annesi bu konularda onu en iyi þekilde yetiþtirmeye gayret göstermiþti. Sýk sýk özel sohbetler yapýp nasihatlerde bulunmuþtu. Þimdi de yýllarýn özetini ve kitaplarda olmayan þeyleri sunuyordu. Onlar konuþurlarken Fatma kapýyý çaldý, girebilirsiniz cevabýyla içeri giren Fatma:

-Teyze üzgünüm, ama gelini almaya gelmiþler, biz son hazýrlýklarý yapalým, dedi.

Zeynep haným:

-Tamam kýzým, zaten konuþacaklarýmýz da bitmiþti. Ben de misafirlerimin arasýna döneyim, diyerek dýþarý çýktý.

Fatma diðerlerini de çaðýrarak Hatice’nin son hazýrlýklarýný tamamlamaya baþladýlar. Eþyalarýný (çeyiz) hazýrladýklarý valizlere iyice yerleþtirip Hatice’nin de çarþafýný giydirerek baþýna bandajýný da baðladýktan sonra Fatma:

-Gelin hem aðlar hem de gülerek gider denmiþ. Sen pek öyle olmuþa benzemiyorsun, dedi.

-Ben ne aðlarým, ne de gülerim. Sadece Rabbimden bu evliliðin bana dünya ve ahirette hayýrlar getirmesini temenni ediyorum...-Peki nasýl bir duygu, heyecanlý mýsýn?

-Korkuyorum, hem de tahmin edemeyeceðin kadar çok.

-Neden, ölüme mi gidiyorsun?

-Bazen evlenen arkadaþlarýmýzýn korkuyoruz demeleri tuhafýma giderdi. Bize, “Ancak evlendiðinizde anlarsýnýz” dediklerinde; “Anlayacak ne var ki?” derdim kendi kendime. Þimdi onlarý çok daha iyi anlýyorum. Gerçekten bu duyguyu gelinlik olarak giyilen çarþaf giyildiðinde anlaþýlýr. Bunun için sen gelin olduðunda anlarsýn.

-Hadi kýzlar! Gitme zamaný, misafirler gelini götürmek için acele ediyorlar, diye seslendi Zehra.

Zehra’nýn sesleniþi ile Hatice’yi salona çýkardýlar. Salona çýkan Hatice’yi gören misafirler, salavat ve tekbir getirmeye baþladýlar. Gelin, damadýn akrabalarý tarafýndan evden çýkarýlana kadar bu salavat ve tekbirler devam etti. Fatma ve Zehra, Sümeyye gibi Hatice’nin yakýn arkadaþlarý ve küçük kýz kardeþi de onunla gelin arabasýna binmiþlerdi. Hatice ise aðlýyordu.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:09
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...bl:29
944 Mesaj -
Fatma bugün yine erken uyanmýþ ve okula gidecek olan kardeþlerine ve iþ yerine gidecek olan babasý için kahvaltý hazýrlamaya baþlamýþtý. Sabah namazýndan sonra genelde uyumamaya özen gösteriyordu. Bir cüz Kur'an-ý Kerim okuyuncaya kadar kardeþlerinin okul saati yaklaþýyordu. Bunun için de genelde namazdan sonra uyumuyordu. Kahvaltýyý hazýrladýktan sonra tek tek kardeþlerini uyandýrýp hazýrlanmalarýna yardýmcý oldu. Çocuklar okul giysilerini giydikten sonra babasýný da uyandýrmak için kapýlarýný týklattý. Kapý sesiyle uyanan Ayþe haným saate bakýp “Maþallah! Bizim kýz saat gibi. Bugün yine yatmamýþ” diyerek Þükrü beyi uyandýrdý. Hazýrlanýp salona çýktý Ayþe haným. Mutfakta hazýrlýk yapan Fatma’nýn yanýna giderek:

-Namazdan sonra yatmadýn mý kýzým? Diye sordu.

-Hayýr anne. Kur'an-ý Kerim okudum. Biliyorsun fazla hýzlý okuyamýyorum. Ayrýca Mealini okuduðum için epey zaman geçiyor. Zaten zamanýn nasýl geçtiðini pek fark etmiyorum.

-Senin bu güzel davranýþlarýný gördükçe bir gün evlenip gitmen beni þimdiden üzüyor. Bir gün gidersen ben sensiz ne yaparým?

-Sen deðil miydin, “Senden kurtulacaðým günü dört gözle bekliyorum” diyen?!

-O zaman baþkaydý. Sen o zaman kontrol edilemez biriydin. Hatýrlamýyor musun, sana bir iþ yaptýrýncaya kadar caným çýkýyordu. Ama þimdi namaza baþlayýp camiye gittiðinden beri, elim ayaðým olmuþsun. Adeta kardeþlerinin ikinci annesi olmuþsun. Suyun ateþe dönüþeceðine inanýrdým da senin böyle deðiþeceðine inanmazdým!

-Ýslam anne Ýslam! Bir kalbe girdi mi o kalpte inkýlaplar olur. Çorak topraklar bile yemyeþil olur. Karanlýklar aydýnlýða çýkar. Hem ayrýca ne demiþler: ”Bana arkadaþýný söyle sana kim olduðunu söyleyeyim”. Benden þikayetçi olduðun dönemdeki arkadaþlarým farklýydý, bugünkü arkadaþlarým farklý. Kime her fýrsatta “Anne-babanýza saygýlý olun, onlara hürmet edin. Allah’a isyan etmedikçe onlara “öf” bile demeyin. Ýsyaný emretseler bile onlarý kýracak davranýþlarda bulunmayýn. Onlara hep iyilikte bulunun. Evdeki iþlerinizi en iyi þekilde yapmaya çalýþýn.” Þeklinde telkinatlar yapýlsa, benim þu anki halimi alýr. Ýnan anne, beraber olduðum arkadaþlar bunu da az görüyorlar. Daha da iyi olmamýzý her fýrsatta dile getiriyorlar.

-Ýnanýyorum kýzým, inanýyorum. Eðer gözlerimle görmeseydim belki inanmazdým. Ama sendeki bu deðiþiklikleri ve güzellikleri gördükçe, arkadaþlýðýn ne kadar da önemli olduðunu daha iyi anladým. Allah’a binlerce kez þükürler olsun ki bu eve geldik ve bu temiz aile ile tanýþtýk. Hepimizin hayatý deðiþti. Dünyaya dalmýþ her þeyi unutmuþtuk. Müslüman olduðumuzu söylüyor, ama bu sözden öteye geçmiyordu. Ne doðru dürüst namaz kýlýyorduk, ne de helal ve haram sýnýrlarýna riayet ediyorduk. Bu evi yaptýðýmýzda sýrf gösteriþ için aldýðým eþyalarýn borçlarýný ödemeyip haftalarca hatta aylarca babanýn düþtüðü bunalým… Aman Allah’ým ne korkunçtu! Geceleri korkudan yatamýyordum. Her an babanýn canýna kýyabileceði endiþesi beni de çýldýrtacak gibiydi. Biz rahat edelim derken büsbütün huzursuzluk ve kaos dolu bir hayatýn içine girmiþtik. Hacý Abdullah’ýn babana hem maddi hem de manevi yardýmlarý olmasaydý belki de þimdi çok feci olaylar yaþamýþ olabilirdik. Düþündükçe tüylerim diken diken oluyor. Allah onlardan razý olsun. Hacý Abdullah babanla, Zeynep haným benimle, Hatice de seninle ilgilenip bizim kendimize gelmemize yardýmcý oldular. Artýk hayatýmýzda hem Ýslam var, hem huzur, hem saadet, hem de güzellikler ve iyilikler var.

Bu arada Þükrü bey hazýrlanmýþ mutfaða gelmiþti. Anne-kýzýn fýsýldaþtýðýný görünce:

-Ne o?.. Yine ana-kýz kafa kafaya vermiþ neler konuþuyorsunuz öyle? Dedi.

-Ne olacak, hayatýmýzdaki deðiþiklikleri konuþuyorduk. Dedikten sonra Fatma’ya; “Hadi kýzým sofrayý hazýrlayalým da kardeþlerin okula geç kalmasýnlar” dedi.

Sofra hazýrlanmýþ, kahvaltý yapýlýrken Ayþe haným, Þükrü beye;

-Biliyorsun bizim komþu hacý Abdullah’ýn kýzý kaç gün önce evlenmiþti. Bu gün Fatma ile beraber onu ziyarete gitmek istiyorduk, ne dersin, gidelim mi? Diye sordu.

-Ýyi olur, üzerimizde emekleri çoktur. Hacý Abdullah’ýn sevinci benim sevincim, üzüntüsü benim üzüntümdür. Sakýn eli boþ gitmeyin.

-Biz de hediye almak için para isteyecektik, dedi Ayþe haným.

Tabi tabii, ne kadar lazýmsa vereyim. Hacý Abdullah’a caným feda. Yalnýz güzel bir þey alýn. Altýn cinsi bir þey alýrsanýz daha iyi olur. Bu tür þeyler her an paraya çevrilebilir. Zaten muvahhid müslümanlarýn durumlarý belli deðildir. Her an iþ yapamaz hale gelebilirler. Bilhassa böyle fedakar gençler daha çok tehlike içindeler. Ýleriyi de düþünmek lazýmdýr.

-Evet baba, gerçekten çok güzel düþündün. Her gün Müslümanlar tutuklanýyor, ya da mahkum oluyor, kimisi de þehid oluyor. Mücadelenin neler getireceði belli deðil. En kötü ihtimaller göz önüne alýnýp hazýrlýk yapýlmalý. En iyisi sizin dediðiniz gibi bir hediye almak, diyerek babasýný onayladý Fatma.

Kahvaltý yapýlmýþ, küçükler okula, Þükrü bey de iþ yerine gitmek için evden çýkmýþlardý. Ayþe haným ve Fatma sabah temizliðine baþlamýþlardý. Son günlerde biraz rahatsýzdý Ayþe haným. Bunun için Fatma;-Anne! Sen otur, dinlen. Biliyorsun fazla çalýþmak senin için iyi deðil. Ben iþleri hemencecik hallederim. Diyerek annesini oturttu.

Tüm iþlerini yapmýþ, biraz dinlendikten sonra Annesine;

-Ben camiye gideceðim, ders vakti. Geç kalmasam iyi olur. Biliyorsun her sabah ders yerimizi öðrenciler gelmeden önce temizliyoruz. Arkadaþlarý yalnýz býrakmasam iyi olur. Camiden döndükten sonra Hatice’yi ziyarete gideriz. Dedi.

-Olur kýzým, ben de bu arada Zeynep hanýma uðrarým. Hatice’nin yokluðunu az da olsa unutturmamýz iyi olur.

-Çok güzel ve ince bir düþünce… ben çýkýyorum.

Camiye doðru giderken karþýsýnda tanýdýk bir yüz gördü. Evet bu okul arkadaþý Zozan’dý. Tesettürlü olduðu için Zozan onu tanýmamýþtý. Tam geçerken Fatma seslendi:-Zozan!

Arkasýna dönen Zozan, þaþkýn bir yüz ifadesiyle;

-Evet, nereden tanýþýyoruz? Diye sordu.

-Nerden mi tanýþýyoruz? Hadi örtülü olduðum için yüzümü tam görmüyorsun. Sesimi de mi tanýmadýn?

-Hayýr tanýyamadým. (Bunu söylerken þaþkýnlýðý hala üstündeydi)

-Benim, Fatma. Þimdi tanýdýn mý? Diyerek tanýttý kendisini.

-Fatma, sen ha!... tahmin etmeliydim.

-Etmeliydin ya… Zaman kýrgýnlýklarýn en iyi ilacýdýr derler. Küs ayrýldýðýmýzý unuttun demek.

-Unutmadým, hayýr unutmadým. Lakin ben arkadaþlýðýmýzýn bittiðini sanýyordum. Sence de öyle deðil miydi?

-Ýnsanlarýn düþüncelerine saygýlý olunursa arkadaþlýklar neden bitsin ki, samimiyet kalmasa bile insani olarak bir merhaba deyip hal hatýr sormak güzel olsa gerek, sence de öyle deðil mi?

-Haklýsýn, sana karþý saygýsýzlýk yaptým. Düþüncen benimkine ne kadar aykýrýysa da alay edip dalga geçmek hoþ deðildi. Ama örtündüðünü görünce þoke olmuþtum. En yakýnýmdaki arkadaþýmý baþkasý benden almýþtý. Hem de ben her fýrsatta ideolojimi size benimsetmeye çalýþýrken. Ýþte bunu hazmedemedim. Bunun için de sana saldýrý durumuna geçtim.

-Ýnsanlar hür düþünürler. Akýllý insanlar en doðruyu seçmesini bilirler. Evet sen her fýrsatta sosyalizmi anlatýp bize benimsetmeye çalýþýyordun. Fakat söylediklerin ile gerçek hayatýn hep çeliþiyordu. Eþitlik diyordun; ama fakir komþuna hiç yardýmýn dokunmuyordu. Özel mülkiyet yok diyordun; kolunda bilezikler, boynunda kolye vardý. Bunlarý bir gün bir arkadaþýna; “Al senin olsun” dediðini görmedim. Bunlar gibi çok çeliþkiler vardý. Ýnsan ya düþündüðü gibi yaþamalý ya da düþüncesini yaþantýsýna göre deðiþtirmeli. Kýsacasý Ýslam bana daha cazip ve çekici geldi. Ben de onu tercih ettim. Gördüðün gibi inandýðým þekilde yaþamaya çalýþýyorum. Bu arada konuþmaya daldýk, hal hatýr sormayý unuttuk. Nasýlsýn ne yapýyorsun, evlendin mi, daha bekar mýsýn?

-Ýyiyim, teþekkür ederim, gördüðün gibi saðlýðým yerindedir. Çalýþýyorum. Bir siyasi partide sekreterlik yapýyorum. Evliliðe gelince, daha erken görüyorum. Madem sen sordun ben de ayný sorularý sorayým.

-Ben de iyiyim, sað ol. Çalýþmýyorum, camide ders veriyorum. Kitap okuyorum, evde kardeþlerimin eðitimiyle ilgileniyorum.

-Yaa… camiye gidiyorsun! Kur’an okumasýný biliyor muydun?

-Hayýr, ama öðrendim. Þu anda da ders veriyorum.

-Ýyi güzel, seni taktir ediyorum. Ýnancý uðrunda çalýþýp hizmet etmek güzeldir.

-Bizim evi biliyorsun. Ýstediðin zaman gelebilirsin. Telefonu da biliyorsun. Telefon da açabilirsin. Bir ihtiyacýn olduðunda çekinmeden gelebilirsin. Ýmkanlarým dahilinde sana yardýmcý olmaya çalýþýrým.

-Sað ol Fatma, biliyorum vefalý kýzsýn. Kin gütmemen de beni þaþýrttý doðrusu. Sana uðramaya çalýþýrým. Gelemezsem, telefon açarým.

-Biz insanlarý Allah için sever ve onlara Allah için kin güderiz. Benim senden küsmem, inancýma saldýrmandandý. Ama þimdi biliyorum ki ayný yanlýþý yapmazsýn. Bunun için de küs kalmamýzýn bir anlamý yok. Ben camiye geç kalýyorum. Yoksa seni eve davet ederdim. Kusura bakma.

-Doðrusu mahcup oldum. Ben olsaydým, sana yaptýklarýmý biri bana yapsaydý, kesinlikle barýþmazdým. Kendine iyi bak, görüþürüz.

-Görüþürüz inþallah.

Ýki eski dostun okuldan sonraki ilk karþýlaþmalarýydý. Zozan’ýn hakaretler yaðdýrdýðý o günden bu güne hiç görüþmemiþlerdi. Ne Fatma onu aramýþ ne de o Fatma’yý… Ayrýlýp camiye doðru giderken tekrar arkasýna dönüp Zozan’a baktý. Daracýk bir kot pantolon giymiþ, üstünde de kolsuz bir V yaka tiþört, ayaðýnda bez bir ayakkabý, saçý boyalý ve kýsaydý. Biraz seyrettikten sonra geri dönüp hýzla camiye doðru ilerledi.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:15
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...30
944 Mesaj -
Ders bitmiþ, Fatma Hazreti Musa (as)’ýn hayatýný anlatmaya baþlamýþtý:

Mýsýr’da yaþayan Ýsrailoðullarý, Mýsýr kralý tarafýndan köle yapýlmýþlardý. Çünkü Ýsrailoðullarý tek Allah’a inanýyorlardý. Mýsýrlýlar ise putlara tapýyorlardý. Bunun için Mýsýr kralý Firavun, onlara saldýrýlarda bulunup köle yapmýþtý. Bir gün Firavun bir rüya görür. Rüyasýnda çok korkar. Hemen sihirbazlarý ve kahinleri (falcýgöz kırpma çaðýrýr ve rüyasýnýn tabir edilmesini ister. Sihirbazlar ve kahinler Firavun’a; “Senin memleketinden biri çýkacak ve seni öldürüp memleketini ele geçirecek. Bu kimse de Ýsrailoðullarýndandýr” derler. Bunun üzerine Firavun emir verir, der ki; “Tüm Ýsrailoðullarýnýn yeni doðacak erkek çocuklarýný öldürün” Bu emir üzerine Ýsrailoðullarýnýn yeni doðmuþ tüm erkek çocuklarý öldürülmeye baþlanýr. Hazreti Musa (as)’ýn annesi oðlunu tahtadan bir beþiðin içine koyup onu Nil nehrine býrakýr. Tahtadan beþik, suyun üstünde kayýk gibi gider. Ne kadar gittiði bilinmez ama Firavun ve karýsý Nil kýyýsýnda bir yerde olduklarý sýrada bu beþik onlarýn bulunduðu yere gelir. Askerler hemen beþiði alarak krallarý olan Firavunun yanýna gelip; “Nehirde bu çocuðu gördük, öldürelim mi?” diye sorarlar. Firavun; “Öldürün” deyince karýsý; “Hayýr öldürmeyin. Kimlerden olduðunu bilmiyoruz. Onu evlatlýk alýp biz büyütelim” der. Firavun;

-Hayýr, büyük ihtimalle bu Ýsrailoðullarýndandýr. Onu öldürün. Der.

Fatma konuyu anlatýrken camiye birileri girmiþti. Bu gürültüyle bir müddet sessizlik oluþtu. Birden ders verdikleri odaya üç kiþi dalýp;

-Biz polisiz, hemen burayý boþaltýn! Hadi çocuklar bir an önce burayý boþaltýn, derler.

Polisler konuþurken daha önceki komiser daldý içeri. Önce dikkatlice herkesi bir güzel süzdü. Tanýdýðý bir iki simayla beraber yeni simalar vardý. Ýyice süzdükten sonra tanýdýðý simalara yönelerek yüksek ve kaba bir ses tonuyla;

-Daha önce size bir daha camiye gelmeyin demedim mi? Ne laf anlamaz insanlarsýnýz. Ýlla ki sertleþmek mi ya da sizleri yakalamamýz mý gerekiyor. Hemen çýkýn dýþarý, bir daha da camiye gelip ders verdiðinizi görmeyeyim, dedi.
Komiserin bu sert çýkýþýna Fatma;

-Biz burada Kur'an-ý Kerim dersi veriyoruz. Baþka da yaptýðýmýz bir þey yok. Dedi. Bu cevabý üzerine komiser;

-Buraya gel bakayým, kimliðini de getir, dedi.

-Kimliðim yok yanýmda, diyerek yerinden ayrýlmadý Fatma. Bunun üzerine komiser;

-Kimliðin neden yoktur? Türk vatandaþý deðil misin? Dedi.

-Kimliðim var, ama yanýmda deðil.

-O halde adýn ne, nerde oturuyorsun, babanýn adý ne, ne iþ yapýyor?

-Adým Fatma, baba adým Þükrü, birkaç sokak ötede oturuyorum, babam esnaflýk yapýyor.

Komiser öðrencilerin çýkmadýðýný görünce baðýrdý:

-Size çýkýn dedim! boþaltýn burayý, çabuk olun!

Fatma komiserin baðýrýp çaðýrmasý üzerine;

-Çocuklarý korkutuyorsunuz. Ayrýca niçin boþaltmamýzý istiyorsunuz? Size ne zararýmýz dokunuyor? Kur'an-ý Kerim dersi vermek yasak mý? Dedi.

-Ooo, haným efendinin dili uzunmuþ! Evet Kur'an-ý Kerim dersi vermek yasak. Daha önce de kaç kez buraya gelip sizi uyarmýþtým. Hemen boþaltýn burayý, yoksa olacaklardan ben sorumlu olmam.

Ders bitmiþti zaten. Fatma huzursuzluk çýkmasýn ve çocuklar incinip zarar görmesinler diye öðrencilere yavaþ yavaþ daðýlýp eve gitmelerini söyledi. Hocalarýnýn iznini alan cami öðrencileri camiyi boþaltmaya baþladýlar. Herkes gittikten sonra geriye Fatma, Zehra ve Sultan kalmýþtý. Diðer hocalar da ayrýlmýþlardý.

Fatma komisere;

-Biz çarþaflarýmýzý giymek istiyoruz, bunun için çýkmanýz gerekiyor, dedi.

-Giyinin, sizi tutan mý var? Hem ayrýca burayý aramamýz gerekir. Bunun için çýkamayýz.

-Bu söylediðiniz sizce ne kadar doðru bir þey? Madem önlem alýyorsunuz, o halde beraberinizde bayan polis getirin. Rica ediyorum, çýkýn çarþaflarýmýzý giymek istiyoruz.

Komiser, Fatma’nýn akýllýca tavrýna karþý diðer polislere döndü.

Çýkalým giyinsinler, diyerek dýþarý çýktýlar. Onlarýn çýkmasýyla çarþaflarýný hemen giyerek kapýyý açtýlar. Fatma acele etmelerini söylemiþti. Çünkü gecikirlerse bu onlara bahane olur, hem içeriyi daðýtýrlar, hem de kendilerini karakola götürebilirlerdi. Bu da huzursuzluklara neden olurdu.

Fatma’nýn kapýyý açmasýyla komiser:

-Ýyi, çabuk hazýrlandýnýz, çýkýn bakalým, diyerek diðer polislere içeri girip aramalarýný emretti.

Polisler ayakkabýlarla içeri gireceklerken Zehra:

-Biz bu odada hem Kur'an-ý Kerim okuyor, hem de namaz kýlýyoruz. Ayakkabýlarýnýzý çýkarmanýz daha iyi olmaz mý? Diye uyarýda bulununca polisler mahcup bir þekilde ayakkabýlarýný çýkarýp içeriyi aramaya baþladýlar. Bu sefer daðýtmamaya özen gösteriyorlardý. Ne de olsa onlar da inançlý idiler. Ne var ki birkaç kuruþluk dünya menfaati için böylesi bir iþe girmiþ ve kendilerini kaybetmiþlerdi. Halbuki o güzel Kur’an sesinin camilerde susturulmasý hiçbir iman ve vicdan sahibinin kabul edeceði bir þey deðildi. Ne yazýk ki, biz emir kuluyuz bahanesiyle kendilerinin bile inanmadýðý düzmece nedenlerle camileri basýyor ve öðrencileri daðýtýp hocalarý tutukluyorlardý. Okullardan baþörtüsü bahanesiyle genç kýzlarýmýzý alýkoyup engelliyorlar, onlara destek çýkan yaþlý analarýmýzý da yaþýna bakmaksýzýn gözaltýna alýp hakaretler yaðdýrýyorlardý…

Arama bittikten sonra bahçeye çýkan baskýncýlar, komiserlerinin karþýsýna çýkýp “Her yer temiz komiserim!” diyerek kenarda beklemek üzere yana çekildiler. Komiser, Fatma, Zehra ve Sultan’a döndü;

-Bakýn kaç defadýr size söylüyorum. Camide ders vermek yasak, kanunen bunu yapamazsýnýz, bir daha sizi burada görmeyeyim. Gerçi siz laf anlamýyorsunuz, keçiden daha inatçýsýnýz. Ama artýk size karþý çok daha sert olmaya baþlayacaðým. Bir daha sizi burada görürsem, size terörist muamelesi yapar, karakola götürür, aklýnýzýn ucundan geçmeyen þeyler yaparým. Tamam mý, anladýnýz mý?

Kýzlar hiçbir tepki vermeden komiserin tehditlerini dinliyorlardý.

Komiser iyice baðýrýp-çaðýrdýktan sonra,

-Haydi gidin þimdi, diyerek onlarý camiden çýkardý.

Kýzlar camiden çýkýp bir müddet sessiz yürüdüler. Fatma arkasýna dönüp baskýncýlarýn gidip gitmediðini kontrol etti. Minibüsleri ayrýlmýþtý. “Demek gittiler” dedi kendi kendine. Onlar yürürken birkaç cami öðrencisi yanlarýna geldi.

-Hocam, yarýn camide ders var mý? Sorusu üzerine Fatma,

-Tabi, tabi… arkadaþlarýnýza haber verin, herkes gelsin. Hem ayrýca bugün yapamadýðýmýz yarýþmamýzý yarýn yapacaðýz. Bunun için herkes gelsin, dedi.

Fatma’nýn cevabýyla öðrenciler arkadaþlarýna haber vermek üzere koþarak oradan ayrýldýlar. Fatma arkadaþlarýna dönerek;

-Bugün Hatice’yi ziyaret edecektik. Onu bu mutlu günlerinde üzmemek için sakýn bu menfur olaydan söz etmeyelim. Onun güzel haberler almasý daha güzel olur. Mesela bugün yeni gelip ders almaya baþlayan üç öðrenciden söz edelim, diyerek arkadaþlarýyla anlaþtý. Misafirleri geleceðinden hazýrlýk yapmak için zaman kaybetmeden eve yöneldi.“Allahu Teala Kur’an-ý Kerim’de þöyle buyuruyor” diye söze baþladý Fatma.

“Bazýnýz bazýnýzý gýybet etmesin. Hanginiz ölü kardeþinin etini yemekten hoþlanýr, bundan tiksindiniz deðil mi?”

Hazreti Peygamber (sav) bir hadislerinde; “Gýybetten sakýnýnýz. Zira gýybet, zinadan daha þiddetledir. Çünkü zina eden kimse, tövbekar olur, Allah da kendisini af eder. Fakat gýybet edilen af etmeyinceye kadar, gýybet eden af edilmez” diye buyuruyor.

Yine Enes (ra)’ýn rivayetinde Resul-i Ekrem (sav) þöyle buyurmuþtur:

“Miraca çýktýðým gece, týrnaklarý ile yüzlerini týrmalayan bir takým kimseler gördüm. Cebrail (as)’e; “bunlar kimdir?” diye sordum. O da; “bunlar, insanlarý gýybet edip gizli hallerini araþtýranlardýr” dedi.

Yine diðer bir hadislerinde: “Ey diliyle iman edip kalpleriyle inanmayanlar! Müslümanlarý gýybet etmeyin, onlarýn gizli hallerini araþtýrmayýn. Kim din kardeþinin gizli hallerini araþtýrýrsa, Allahu Teala da onun gizli hallerini araþtýrýr. Allahu Teala kimin gizli hallerini araþtýrýrsa, onu evinin içinde de açýða çýkarýr ve rezil eder” þeklinde ferman buyuruyor.

Enes (ra) diyor ki: Resul-i Ekrem bir gün oruç tutmamýzý emretti, sonra da “Ben izin vermeden kimse orucunu açmasýn” buyurdu. Herkes orucunu tuttu. Akþam olunca teker teker müracaat edenlere, iftar müsaadesi verildi. Bu arada bir adam gelerek;

-Ey Allah’ýn Resulü, iki genç kýz oruç tuttu ve yoruldular. Zatý Alinize gelmeye utanýyorlar. Müsaade buyurursanýz iftar etsinler, dedi. Resul-i Ekrem (sav) müsaade etmedi. Adam iki defa daha geldi. Sonunda Resul-i Ekrem; “Onlar oruç tutmadýlar. Bütün gün insanlarýn etini yiyenler nasýl oruçlu olurlar? Git onlara söyle, oruç tuttularsa istifra (kusmak) etsinler bakalým” buyurdu. Adamcaðýz gitti gerekeni söyledi. Onlar da ayný þeyi yaptý ve kan parçalarý kustular. Adam Resul-i Ekrem (sav)’a gelerek vaziyeti bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) þöyle buyurdu:

“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eðer kusmayýp bu parçalar midelerinde kalsaydý, onlarý cehennem ateþi yerdi.”

Gýybet; duyduðu zaman, insanýn hoþuna gitmeyecek olan bir kusurunu gýyabýnda söylemektir. Buna Türkçe’de “Çekiþtirme” derler. Bu kusur insanýn kýyafetinde, yaratýlýþýnda, ahlakýnda ve akrabasýnda, her nerede olursa olsun fark etmez. Sözünde olsun dünyalýðýnda olsun, Ahireti hususunda, hatta elbisesinde, evinde ve binitinde olsun hepsi birdir.

Bedeni gýybet: Gözü þaþýdýr, bir gözü kördür, baþý keldir, yüzü sivilcelidir, boyu kýsa veya uzundur, siyahtýr, sarýdýr gibi duyduðu zaman kiþinin canýný sýkacaðý eksiklikleri saymak.

Nesebi gýybet: Babasý ameledir, kötü insandýr, cimridir, dikicidir ve hoþuna gitmeyecek herhangi bir þey ile onu anmak gibi.

Ahlaki gýybet: Kötü huyludur, cimridir, kibirlidir, riyakardýr, hiddetlidir, korkaktýr, acizdir, tahammülsüzdür, yüreksizdir, öfkeye kapýlýr þeklindeki konuþmalar gibi.

Dini gýybet: Hýrsýzdýr, yalancýdýr, içkicidir, kumarbazdýr, zalimdir, haindir, namaza ve zekata tembeldir, namazý güzel kýlmaz, pislikten kaçýnmaz, anne babasýna itaat etmez, zekatý vermez, doðru taksim etmez, orucunu korumaz gibi sözler.

Dünyevi gýybet: Edepsizdir, insanlara ihanet eder, milletin hakkýna riayet etmez, her yerde kendisini haklý görür, çok konuþur, çok yer, çok uyur, vakitsiz uyur, oturacaðý yeri bilmez gibi sözlerdir.

Giyiniþi gýybet: Geniþtir, dardýr, uzundur, kýsadýr, kirlidir þeklinde sarf edilen sözlerdir.

Hz. Aiþe anamýz bir rivayetinde;

“Bir gün bir kadýn evimize geldi. Gittiði zaman elimle kýsa boylu olduðunu iþaret ettim. Resul-i Ekrem “Kadýnýn gýybetini yaptýn” diye buyurdu”

Ayrýca taklit suretiyle eðlenmek de gýybettir. Ve belki de gýybetin en aðýrýdýr
Gönderen: 05.05.2007 - 13:19
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...31
944 Mesaj -
Konuþmalarýný, yürümelerini, sallanmalarýný ve diðer hallerini taklit gibi. Bütün bunlar yasaktýr.

Gýybetin bir çeþidi de gýybet edenin hevesini arttýrýp onu daha fazla konuþturmak maksadýyla -güya þaþkýnlýk izhar ederek- onu doðru meyil göstermesidir. Bu sayede gýybet edeni, daha fazla konuþturmuþ olur. Mesela, biri; “Yahu, þaþýlacak þey, ben onu böyle bilmezdim, þimdiye kadar o zatý hep iyi tanýmýþtým, ben ondan bu iþi hiç beklemezdim. Allah bizi þerrinden korusun” gibi konuþmalar yapar ki bütün bunlar gýybet edeni ve yapýlan gýybetleri tasdik ve teþviktir. Hatta deðil bu hareketlerle, yalnýz susarak dinlemek de teþvik ve gýybete ortaklýktýr. Nitekim Resul-i Ekrem (as); “Dinleyen de gýybet edenlerden biridir” buyurmuþtur.

Bu okuduklarýmýz gýybetle ilgili olanlardý. Ýstiyorsanýz biraz da Koðuculuk, laf getirip götürmeyle ilgili okuyalým.

Fatma’nýn misafirleri sessiz ve dikkatle dinliyorlardý onu. Fatma okumaya devam etti.

Yüce Allah Kur’an-ý Kerim’de; “Dili ile çekiþtirip yüzünden de alay edenin vay haline” buyurmuþtur.

Allah Resulü (as) bir hadislerinde, “Size kötüleri haber vereyim mi? Söz gezdirmekle insanlar arasýnda dolaþýp dostlarýn arasýný bozan ve kusursuzlara ayýp arayanýnýzdýr” buyurdu.

Ebu Zerr’in bir rivayetinde Allah Resulü (as), “Kim bir müslümaný haksýz yere rezil etmek için, bir sözü ifþa ederse, Yüce Allah kýyamet günü bu yüzden onu cehenneme atmakla rezil eder” buyurmuþtur.

Bilmiþ ol ki, Koðuculuk umumiyetle birinin aleyhinde konuþulan sözü ona ulaþtýrmak demektir. Mesela; “Falan senin hakkýnda þöyle þöyle dedi” gibi. Bununla beraber koðuculuk yalnýz buna mahsus deðildir. Mutlak surette hoþa gitmeyen bir þeyi açýklamak da koðuculuktur. Bu izah, ister söyleyenin, ister söylenen kimsenin ve ister daha baþka birinin hoþuna gitmeyen bir þey olsun, hepsi birdir. Ayný zamanda bu ifþa; söz, yazý ve iþaretten hangisi ile olursa olsun fark etmez.

Ýnsana yakýþan, insanlarýn hallerinden hoþa gitmeyecek bir þeyi gördüðü zaman o konuda susmasýdýr. Ancak bir müslümana faydasý dokunacak veya bir kötülüðü önleyecekse, onu açýklayabilir. Mesela; birinin bir baþkasýnýn hakkýný yediðini gördüðün zaman ona Þehadet edersin. Çünkü burada bir hak vardýr. Bunun dýþýndakiler Koðuculuk ve sýrrý ifþa etmektir.

Hakimin birini, dostlarýndan biri ziyarete gelir. Ziyareti esnasýnda diðer kardeþlerinden birinin kendi aleyhindeki sözlerini anlatýr. Hakim ona der ki: “Bu ziyaretin çok kötü oldu. Çünkü ziyaretinde üç cinayet iþledin. Birincisi; kardeþlerinle aramý açtýn. Ýkincisi; kalbimin huzurunu kaçýrdýn. Üçüncüsü; sana olan itimadýný kaybettin.”

Süleyman b. A.Melik, Zühri ile bir arada otururken adamýn biri yanlarýna geldi. Süleyman adama dönerek;

-Duyduðuma göre aleyhimde þöyle þöyle konuþmuþsun, dedi. Adam:

-Hayýr, ben öyle bir þey konuþmadým, deyince Süleyman:

-Ama bana bunu haber veren doðru bir insandýr, dedi. Bunun üzerine söze karýþan Zühri:

-Hayýr, sana haber veren Nemman’dýr. Nemman ise asla doðru sözlü ve sadýk olamaz, dedi.

Fatma, haftanýn bir günü genellikle komþularýný eve davet edip Ýslami sohbetler yapýyordu. Bugün yine onlarý davet etmiþ, ikramlarý yaparken misafirlerin dedikoduya baþlamasý üzerine evde bulunan Ýmam Gazali’nin kitabýný getirerek müsaade isteyip nazik bir dille biraz okumak istediðini söyleyerek bu konularý okumuþtu. Misafirler konunun ehemmiyetini kavramýþ olacaklar ki içlerinden biri;

-Fatma kardeþ, gerçekten bizler bu tür konulara hiç ehemmiyet vermiyoruz. Býrak ehemmiyet vermeyi sohbetlerimiz hep birilerini çekiþtirip alay etmek ve onlara gülmekle geçiyor, dedi.

Bu içten itirafa Fatma sevinmiþti.

-Allah Resulü bir hadislerinde; “Gýybetçi, gýybete baþladýðýnda þeytan onun aðzýna bal çalar” Buyurmaktadýr. Bu hadisten de anlaþýlacaðý gibi, bu tür konuþmalar ne yazýk ki insanlarý çok celbediyor. Konuþtukça daha çok konuþmak geliyor insanýn içinden. Halbuki Allahu Teala Kur’an-ý Kerim’de “Ancak mü’minler kardeþtir.” Diye buyuruyor. Bu ayeti kerime ile Allah mü’minleri kardeþ ilan etmiþtir. Kardeþliðin en baþtaki þartý sevgidir. Halbuki bu tür þeyler aradaki sevgi baðlarýný zayýflatýr. Hatta çoðu kez nefrete, öfkeye ve kin tutmaya sebep olur. Nice dostlar gýybet ve söz getirip götürmeden dolayý ayrýlýp düþman olmuþlardýr. Kendimiz kusurlar içinde yüzmemize karþýn baþkalarýnýn kusurlarýyla uðraþmak, onlarý baþkalarýna anlatmamýz çok garip bir durumdur. Þunu unutmayalým ki birilerinin bizi çekiþtirmesi nasýl hoþumuza gitmiyorsa, bizim de baþkalarýný çekiþtirmemiz onlarýn hoþuna gitmiyordur. Allah Resulü (as) bir hadislerinde; “Kendiniz için istediðinizi mü’min kardeþiniz için de istemedikçe hakkýyla iman etmiþ olmazsýnýz” diye buyuruyor. O halde Peygamberimize kulak verelim ve kendimiz için istediðimizi mü’min kardeþimiz için isteyelim, kendimiz için istemediðimizi onlar için de istemeyelim. Ancak böyle yaparsak imanýn tadýna ulaþýrýz. Kýrgýnlýklar, düþmanlýklar, küsmeler olmaz. Bir düþünün, burada söylediðimiz bir sözümüzün hakkýnda konuþtuðumuz kiþinin kulaðýna gitmesi bizi ne kadar da utandýrýr. Eðer utanýyorsak yapmamalýyýz. Çünkü eðer hakkýnda konuþtuðumuz þahýs bizden konuþtuðumuzu sorarsa yalan söyleriz ki, o zaman yine bir günah iþlemiþ oluruz. Bu sefer gýybetçi iken yalancý da olmuþ oluruz. Ya da mahcubiyet içine girer ve bir daha da bu kardeþimizin yüzüne bakamaz oluruz.

-Çok doðru söylüyorsun Fatmacýðým. Lakin kendimizi bir türlü alamýyoruz, bundan nasýl kurtulabiliriz. Bu çirkin davranýþ hayatýmýzdan nasýl çýkar?

-Öncelikle þunun her zaman aklýmýzda olmasý lazým ki Allah her yerde hazýr ve nazýrdýr. Bizi iþitiyor ve hiçbir þey O’na gizli deðildir. Bununla beraber, gýybet yapmak istediðimizde kendimizi ilk önce gýybetini yapacaðýmýz þahsýn yerine koyalým. Bununla beraber onu karþýmýzdaymýþ gibi hayal edelim, ayrýca bunu niçin söylediðimizi ve kendi kusurlarýmýzý göz önüne getirelim. Eðer biz kusursuz isek ve hakkýnda konuþtuðumuz, karþýmýzda olsaydý, söyleyeceklerimizden utanmayacaksak ve de Allah’tan da utanmýyorsak, o zaman konuþalým. Hangimiz utanmaz, arlanmaz olmak isteriz? Tabii ki hiç birimiz. O halde bu tür davranýþlardan kaçýnmalýyýz. Halbuki insana yakýþan bilhassa Müslümanlara yakýþan birbirlerine hep güzellikleri, iyilikleri tavsiye etmeleridir. Þayet biz sohbetlerimizde Allah ve Resulünün emirlerine uyarsak inanýyorum ki bu kötü alýþkanlýktan kurtuluruz.

Aynen gýybet gibi hatta daha da yýkýcý özelliðe sahip olan söz getirip götürmek ise þahsiyetli, kiþilikli, sadýk hiçbir insana yakýþmaz. O tür insanlar nasýl þahsiyetli olsunlar ki? Biri ona güvenip yanýnda bir þey söylemiþtir, o da kalkýp onu hemen diðerine ulaþtýrmýþtýr. Halbuki gýybet edeni dinleyerek o da gýybet etmiþ bununla da kalmayýp o söylenenleri kalkýp gýybet edilene ileterek ikinci bir suç ve günah iþlemiþtir. Böylelerine bizim dilimizde fitneci, fesatçý derler. Bu tür insanlar kesinlikle güvenilir deðildirler. Çünkü bize söz getiren bizimkini de baþkasýna götürür. Bunu hiç unutmayalým. Bu tür insanlar dost deðildirler. Bilhassa samimi arkadaþlarýn arasýnda söz getirip götürenlerin niyeti kötüdür. Dostluklarý bitirmek istediklerinden böyle yaparlar. Bunun için çok dikkatli olmalýyýz. Bu tür insanlarla karþýlaþtýðýmýzda yapýlacak en iyi þey onlarý dinlemeyip yaptýklarý hareketin kötülüðünü anlatýp onlarý bundan men etmemizdir. Böylece fitne ve fesadýn önüne geçmiþ oluruz.

Fatma uzun uzun gýybet ve koðuculuðun zararlarýný anlatýp onlardan uzak durmanýn faydalarý ve bu tür þeylerin yerine Ýslami konularda konuþmanýn yararlarý, insanlarýn arasýný bozmaktan çok aralarýný düzeltme yoluna gidilmesi gerektiði konularýnda sohbet ederek, Yüce Allah’ýn, iyiliði emredip kötülükten nehy edin emrini yerine getirmeye yönelik çaba sarf etmiþti. Misafirleri sohbetini çok sevdiklerinden davetine her zaman icabet ediyorlardý. Bu sohbetlerin etkisiyle komþularýn bir çoðu namaza baþlamýþ, kitap okuyup örtünmek istediklerini söylemiþlerdi. Hatice evlenmeden önce sýrayla çaðýrýyorlardý. Hatice’nin gitmesiyle Fatma her þeyi üzerine alarak en güzel þekilde teblið çalýþmalarýný devam ettiriyordu…
Bugün herkeste bir sevinç, bir heyecan yaþanýyordu. Hatice, haberi alýr almaz soluðu babasýnýn evinde almýþtý. Sevinçten aðlýyordu Zeynep haným. Annesinin gözyaþý döktüðünü gören Hatice, “Demek insanlar sadece üzülüp hüzünlendiklerinde aðlamazlar. Bazen de sevinçten ve neþeden de aðlarlar” diyerek annesine sarýlýp aðlamaya baþlamýþtý.

Hüseyin’in yakalanýþýnýn üzerinden yaklaþýk bir yýl geçmiþti. Camide Ýslami örgüt adýna Kur’an-ý Kerim dersi vermek suçundan yargýlanmýþ, polisin düzmece ifadeler hazýrlayýp zorla imzalatmasýndan ifadelerdeki çeliþkileri iyi deðerlendirmiþti avukat.

Mahkeme bu çeliþkileri göz önüne alarak Hüseyin’i tutuksuz yargýlanmak üzere serbest býrakmýþtý. Hüseyin bugün tahliye olmuþtu. Aileyi bu denli sevindiren haber buydu iþte.

Hüseyin cezaevinde kaldýðý sürede eþi, çocuklarý, annesi, babasý ve kardeþleri her hafta ziyaret etmiþlerdi onu.

Siyasi tutuklulara bu dönemlerde açýk görüþ olmadýðýndan haftada bir kapalý görüþ yaptýrýlýyordu. Büþra, eþini her zaman olduðu gibi bu dönemde de desteklemiþ, onu üzecek hiçbir davranýþta bulunmadýðý gibi görüþmelerinde de onu üzecek olaylarý anlatmaktan imtina etmiþti. Nihayet bugün hasret bitecek, vuslat gerçekleþecekti.

Hatice ve Zeynep hanýmýn yanýna Büþra da gelmiþti. Hatice ile yengesi sarýlýp bir müddet ayakta gözyaþý döktüler. Büþra, “Allah’a hamd olsun, çýkmasýndan çok zulme gösterdiði direniþ beni sevindiriyor. Bir Ýslam þehidi bu konuda;

“Küfür karanlýðýnýn karanlýk gecelerinden olan zindan, müminin davasýnýn hakimiyetine engel olunmasýna dayanamayýp karþý çýkýnca karþýlaþtýklarýndandýr. Mücadele için bir adým, bir safhadýr. Davetçinin karþýlaþtýðý bir imtihandýr. Orada çekilen ýzdýrap, dökülen gözyaþý bu davanýn oluþumunda dökülen kan gibidir. Dava uðruna dökülmesi arzulanan kanýn en önemli temizlenme yeridir. Mümin, müminlerle beraber mücadeleye katýldýðýndan baþkaldýrmýþtýr. Çünkü kendisini baþ eðmeyecek bir konumda tutacak olan bir cemaat sürecine girmiþtir. Cemaatsiz yaþamasý, Kur’an-ý Kerimin cemaatsiz býrakýlmasý demek olduðundan böyle þerefli bir yola girmiþtir. Kendi toplumunun, halkýnýn Kur’andan koparýlmýþ olmasý ve kafirlerin kanunlarý ile idare edilmesi zulmünü kabul etmediðinden, dolayýsýyla verdiði bir mücadele neticesinde zindana düþmüþtür. Zindana düþen ya vazifesini icra etmiþtir, ya da o yolda idi. Davasýný þerefle temsil etmiþtir. Davasýnýn mevcudiyetiyle, teblið ve davet yaparak müminlerin uyanmasýna sebep olmuþtur” diyor.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:22
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...32
944 Mesaj -
Hatice:

-Caným yengem, hep davayý düþünmen, kiþisel istek ve sevinçlerden çok, davayý sevmen ve onun için isteklerde bulunman beni onurlandýrýyor. Aðabeyim bu yönden çok þanslýdýr, dedi.

-Dilerim bizim yaþadýðýmýz bu sevinç ve güzelliði tüm Müslümanlar yaþarlar. Allah zindan kapýlarýný ardýna kadar açar da Allah erleri özgürlüklerine kavuþurlar. Onlarla beraber aileleri de rahat bir nefes alýrlar.

-Amin yenge, amin!..

Zeynep haným mutfaða geçmiþ, akþam yemeði için hazýrlýklara baþlamýþtý. Hüseyin’in en sevdiði yemekleri yapacaktý. Ne de olsa aylardýr ev yemeði yememiþti. Gerçi Zeynep haným da ondan farksýz deðildi. Oðlu yakalandýðýndan beri yemek yiyemez olmuþtu. Bu yemek yiyemeyiþi, musibeti kabullenemediðinden deðil, ana yüreðindendi. Ne de olsa analar gerçek sevgili ve yüreði yanýk cananlardý. Oðlunun býrakýlmasýyla bir canlýlýk gelmiþti Zeynep hanýma. Öyle ki ilahi bile söylemeye baþlamýþtý.

Elhamdu lillahi Latif Hizba Xwedaye sermedi

Dawa dýkýn þer’a þerif, ewji mel ber çavé xwe di

Dinéme Ýslama sefa, rehber Muhammed Mustafa

Qur’an imame pýr wefa þer’a Muhammed bernedi.

Zeynep haným, Hatice ve Büþra’nýn geldiklerini fark etmemiþti. Kýzlar bir müddet sessizce onu dinlediler. Zeynep hanýmýn mutfak tezgahýndan yüzünü çevirmesiyle kýzlarýn kendisini dinlediklerini fart etti. Gülümseyerek:

-Wek dýza hun çý dýkýn? (Hýrsýzlar gibi ne yapýyorsunuz?) diyerek kýzlarýna takýldý.

-Mego emé kéfate býdýzýn. (senin sevincini çalalým dedik.) Sesin de güzelmiþ, þimdiye kadar fark etmemiþtim, dedi Hatice.

-Haydi çocuklar yemeði yetiþtirelim. Hüseyin’in býrakýlmasýna þükür olsun diye bugün mevlit veriyoruz. Baban, Selçuk’u çevredeki fakir komþularýmýzý çaðýrmasý için görevlendirdi. Gelmeyenlere de biz yemek göndereceðiz. Bunun için yapacak çok iþimiz var. Haydi bakalým “Bismillah” deyip baþlayýn.Zeynep hanýmýn emir vermesiyle kýzlar kollarý sývayýp yemeði akþama yetiþtirmek için iþe koyuldular. Hem çalýþýyor hem de sohbet ediyorlardý.

Hatice;

-Kur’an-ý Kerim’de geçen ayetleri yaþamadýkça insan hakkýyla anlayamýyor. Yüzeysel yorumlardan öteye geçmiyor. Allah-u Teala’nýn; “Önceki ümmetlerin baþlarýna gelenler sizin de baþýnýza gelmeden cennete gireceðinizi mi sandýnýz?” ayeti gibi imanýn imtihan edileceðini belirten ayetler yaþandýðý zaman daha iyi anlaþýlýyorlar. Bu gün mücadele içinde olan muvahhidler bunu yaþayarak anlýyorlar. Yaþananlar farklýlýk gösterse bile mahiyet olarak aynýdýr. Sadece þartlar ve zamanýn deðiþik olmasýndan þekil deðiþtirmiþtir. Verilen mücadelede yüzlerce þehidin verilmesi, binlerce çocuðun yetim kalmasý, binlerce genç, yaþlý ve çocuðun iþkencelerden geçirilip tutuklanmasý, bizlerin cennet yolunda olduðumuza ve hakkýyla peygamberi takip edenlerden olduðumuza delildir. Bu da bizi ziyadesiyle sevindiriyor. Yaþananlar bizlere tarifi imkansýz acýlar bile verse bu ayetlerin muhatabý olanlardan olmamýz bizleri teselli ediyor, dedi.

-Evet… hem teselli ediyor, hem de onurlandýrýyor. Neler yaþanmadý ki sýrf Ýslami bir hayat yaþayýp muvahhidlerle beraber olduðundan babasý tarafýndan þehid edilen Aliler, kocasý tarafýndan þehid edilen Nezife gibi kardeþler, yollara döþenen mayýnlarýn patlamasýyla kadýn, çocuk ve yaþlýlarýn parçalanmasý, uygulanan boykotlardan günlerce aç kalmalarý, camilerde dövülüp taþlanmalar, daha neler yaþanmadý ki! Bu tür þeyler halen yaþanmaya devam ediyor. “Ölümüm Allah yolunda olduktan sonra idam sehpalarýndan pervam yoktur” diyor Þeyh Said. Ýnþallah bizim de pervamýz olmayacaktýr.

Konuþmaya daldýklarýndan zilin sesini duymamýþlardý. Zilin çalmasýyla Zeynep haným kapýyý açmaya gitti.-Kim o?

-Benim haným, aç kapýyý.

Kapýnýn arkasýndaki ses Hacý Abdullah’ýnki idi. Sesi tanýdýðýndan hemen açtý kapýyý Zeynep haným. Kapýyý açýnca donakaldý. Zeynep haným birkaç saniye bakakalmýþtý. Karþýsýndaki Hüseyin idi. Hacý Abdullah cevap verdikten sonra kenara çekilmiþ, oðlu Hüseyin’i kapýnýn önüne getirerek eþine sürpriz yapmýþtý. Geleceðini bildikleri ve onu bekledikleri halde, karþýsýnda görünce tarifsiz bir duyguyla bakakalmýþtý oðluna. Annesinin bakakaldýðýný gören Hüseyin;

-Ýçeri almaya niyetin yoksa geldiðim yere geri döneyim. Ne dersin? Deyince oðlunun elinden tutarak içeri çekti Zeynep haným.

Defalarca öptü, öptü, öptü oðlunu. Hem öpüp sarýlýyor, hem de sevinç gözyaþlarý döküyordu.

Küçük Selman’ýn; “Baba, baba!…” çýðlýðýyla kendine geldi Hatice ve Büþra. Hatice koþarak salona geçip aðabeyinin boynuna sarýldý. Büþra hepsinden belki de daha çok sevinmesine raðmen utandýðýndan kýzararak hayat arkadaþýna gözü dolu bir þekilde;

-Hoþ geldin, Allah kefaret edip günahlara bedel kýlsýn, diyebilmiþti.

Zeynep haným;

-Odaya geçelim, salonda kaldýk. Kýzým Hatice, aðabeyine banyoyu hazýrla. Yok, yok kýzým Büþra sen hazýrla. Sen daha iyi becerirsin, diyerek odaya geçtiler. Oturduktan sonra Zeynep haným eþine;

-Hacý bey, sen yalnýz mý karþýlayýp getirdin? Baþka kimse yok muydu? Diye sordu.

-Hayýr, ben yalnýz olur muyum, amcasý, dayýsý, komþumuz Þükrü bey… kýsacasý iki araba dolusu gitmiþtik.

-Peki onlar nereye gittiler, neden buraya gelmediler? Bu gün yemeðe davetli olduklarýný söylemeyi unutmadýn inþallah.

-Yemeðe mi, ne yemeði, böyle bir þey söylemiþ miydin, haberim yok. Her kime söylemiþsen bana söylememiþ.

Zeynep haným telaþlanmýþtý.

-Ne yani haberin yok muydu? Evden çýktýðýnda sana söylemiþtim. Hatta Selçuk’u komþularý çaðýrmasý için görevlendirmiþtim. Unuttun mu yoksa?

-Hayýr unutmadým.

-Unutmadýysan neden söylemedin.

-Söylemediðimi kim söyledi?

-Sen þimdi söylemedin mi?

-Ben haber vermediðimi söylemedim ki… sadece ne yemeði olduðunu söyleyip, kime söylemiþsen bana söylemediðini söyledim.

-E.. ben zaten sana söylemiþtim.

-Madem öyle kendime bir sorayým. Oðlum Selçuk bir ayna getir, diyerek hayat arkadaþýna latife yaptý. Anne ve babalarýnýn bu güzel diyalogunu gülerek izliyorlardý çocuklar. Herkes neþe ve sevinç içindeydi.

-Hacý bey bana takýlmayý býrak da ne zaman geleceklerini söyle.

-Akþam namazýndan sonra inþallah misafirlerimiz gelmeye baþlarlar. Hazýrlýðýnýzý ona göre yapýn.

Herkes bir taraftan Hüseyin’e soru soruyor, Hüseyin de sorulan sorulara cevap veriyordu.

-Aðabey, zamanýnýz nasýl geçiyordu, dedi Hatice.

-Zamanýmýz nasýl mý geçiyordu? Eðer yaþadýklarýmýz Allah içinse aldýðýmýz nefes bile ibadet hükmüne geçer. Bunun için zindanda geçen saatlerimiz, günlerimiz, aylarýmýzý hesaba katmadan, Rabbimizin bizim için münasip gördüðü zindan imtihanýmýzý en iyi ve güzel þekilde deðerlendirmeye çalýþýyorduk. Cezaevi insanýn dünya ile baðlarýný bil fiil koparýyor. Bunun için dünyevi meþguliyetler orda hemen hemen sýfýra iniyor. Bunun üzerine insan bütünüyle ahirete yöneliyor. Yani zindan bir ibadethane, bir tefekkürhane, bir medrese, bir Yusuf-î mekândýr. Ýþte þu anda zindanda olanlar bunu yapmaya çalýþýyorlar.

-Peki abi üzülüyor muydunuz? Zindana düþmek sizi üzüyor muydu veya umutsuzlanýyor muydunuz?

-Esaret kabul edilebilecek bir þey deðildir. Yalnýz bizim kabul etmediðimiz, Allah (cc)’ýn bizim için takdir ettiði þey deðil, zulmen esaret altýnda bulunup bilfiil Ýslami hizmetten uzak kalýþýmýzdý. Üzülmeye gelince, bir Ýslam davetçisi bu konuda þöyle söylüyor:

“Mü’min, zindanda neye üzülür? Zindaný ibadethaneye, tefekkürhaneye çevirmediðine üzülür. Herkese uyum, tahammül, sabýr, mukavemet, ibadet konularýnda örnek olmadýðýna üzülür. Cemaatine ve arkadaþlarýyla cemaatsel iliþkilere yeterince uymadýðýna üzülür. Daralýnca dava kardeþlerini üzdüðüne üzülür. Dolayýsýyla mü’minler için içerde olsun, dýþarýda olsun tek sýkýntýlarý kulluk vazifesini bihakkýn yerine getirememekten, davasýný gereði gibi temsil edememekten ve Allah’ýn huzuruna, geçmiþ Ýslam mücahitlerinin arasýna girmeye yüzünün tutmamasý endiþesidir.

Mücadele açýsýndan zindanýn karanlýðý, meyve yetiþtiren, tohumlarý gizleyen topraða benzer. Gizlilik, görünmezlik, ihlasý çaðrýþtýrýr. Ýhlas ise kurtuluþu müjdeler.” Ýþte güzel bacým, zindandaki muvahhidlerin üzüntüsü, orayý hakkýyla deðerlendirememektir. Ümitler ise Yusuf (as)’ýn ümididir. Yusuf (as) zindana köle girdi, zindandan efendi olarak çýktý. Zindana bedel Allah ona Mýsýr’ýn sultanlýðýný verdi. Ahiretteki mükâfatý ise hesap edilemez.

Hüseyin konuþurken Büþra gelerek kaynanasýnýn kulaðýna bir þeyler fýsýldayýp Hatice’yi de çaðýrarak mutfaða geçti. Zeynep haným gelininin haber vermesiyle oðluna;

-Hüseynémýn, rabe law seréxwe býþo. (Hüseynim, kalk oðlum yýkan) dedi.

-Anlatacaklarýmýn devamý yemekten sonra Ýnþallah, diyerek kalktý Hüseyin.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:26
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...33
944 Mesaj -
Hatice, Zehra, Sultan, Emine sözleþtikleri üzere Fatma’nýn evinde bir araya gelmiþlerdi. Fatma misafirlerini en iyi þekilde aðýrlamaya çalýþýyordu.

-Hepiniz hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz.

Misafirler de mukabelede bulunarak memnuniyetlerini dile getirdikten sonra Fatma Hatice’ye döndü.

-Hüseyin abi ne yapýyor, durumu nasýl? Özgürlüðe alýþabildi mi?

-Allah razý olsun, iyidir. Sen benden daha yakýnsýn, senin daha iyi bilmen lazým.

-Doðru… Nasýl da unutmuþum senin artýk ayrý evde yaþadýðýný! Ama olsun yine de sen onun bacýsýsýn, benim bilmediðim çok þeyi bilirsin.

-Ýnan ki Fatma, abim zindandan çok faydalanmýþ. Manevi olarak çok güzel yararlanmýþ. Þu anda gece namazlarýný hemen hemen hiç kaçýrmýyor. Çokça Kur’an-ý Kerim okuyor. Cezaevindeki manevi havayý kaybetmek istemediðini devamlý dile getiriyor. Ayrýca kültürel olarak da kýsa süre kalmasýna raðmen güzel bir birikim elde etmiþ. Özgürlüðe gelince; Allah Resulü (as)’nün buyurduðu gibi, “Dünya müminin zindanýdýr.” Ruhlar özgür olduktan sonra bedenlerin nerde olduðu fazla önemli olmasa gerek. Mümin için önemli olan inancýndan taviz vermeden Ýslami bir hayat yaþamasýdýr. Ýslami bir hayat olmadýktan sonra dýþarýda olunmuþ ne fayda? Birkaç günlük dünya hayatý eðer, ebedi bir zindana sebep olacaksa o hayatý yaþamamak çok daha hayýrlýdýr. Dünya zindaný geçer, yýllar sonra bile olsa biter. Ama ahiret zindanýndan ne kaçýþ var ne kurtuluþ.. Bunlarý karþýlaþtýrdýðýnda insan, dünya zindanlarýný ahiret zindanlarýna tercih etmelidir. Ýnþallah Rabbim, bizlerden kabul eder.

-Ýnþallah, diyerek Emine’ye yöneldi.

-Emine bacý, evlilik nasýl gidiyor?

-Hamd olsun, çok þükür. Ýslami kaideler üzerine kurulmuþ bir aile ortamý kadar dünyada güzel baþka hiçbir þey yoktur. O cehennemden beni çýkarýp cennet bahçesine koyan Rabbime þükürlerimi eda etmeye çalýþýyorum.

-Baban onlarla iliþkin yok herhalde. Evlendiðini duymuþlar mý?
-Evlendiðimi duymuþlar. Babam, “Onu evlatlýktan reddediyorum” demiþ. Birkaç kez telefonda annemle görüþtüm. Onu ev davet ettim. Babamdan çekindiðinden dolayý gelmedi. Üzerindeki korkuyu atarsa geleceðini umuyorum.

Emine evden ayrýldýktan kaç ay sonra kendisi gibi muhacir bir gençle evlenmiþti. Allah çektiði onca meþakkat ve zorluklara mukabil huzurlu ve mutlu bir evlilik ile onu sevindirmiþti. Eþiyle çok güzel anlaþýyor, mutlu bir aile tablosu sergiliyorlardý. Evlendikten sonra camiye de gitmeye baþlamýþtý. Þimdilik Kur’an-ý Kerim okumayý öðreniyor. Ayrýca diðer arkadaþlarýyla ziyaretlere iþtirak ederek üzerine düþen görevlerini de yapmak için elinden gelen gayreti gösteriyor.

Hal hatýr faslýndan sonra adetleri gereði her seferinde içlerinden biri sohbet yaptýðýndan bugün de sohbet sýrasý Fatma’ya gelmiþti. Fatma hem ev sahipliði yapacak hem de sohbeti iþleyecekti bugün.

Bunun için hazýrladýðý konuyu kitaptan okumak gayesiyle kitaplýðýndan kitabý aldý.

-Ýstiyorsanýz sohbetimize baþlayalým. Bugün Üstad’dan okuyalým istiyorum. Ýnþallah faydalanmaya çalýþýrýz. Bugün Risalelerden “Uhuvvet Risalesi”ne hazýrlandým.

Bismillah… Salat ve selam getirip kýsa bir sure okuduktan sonra Fatma konuyu izah etmeye baþladý.

“Mü’minler kardeþtirler. Siz de kardeþlerinizin arasýný düzeltin ve Allah’tan korkun ki, rahmete eriþesiniz.” (Hucurat: 10)

“Kötülüðe iyiliðin en güzeliyle karþýlýk ver. Bir de bakarsýn, aranýzda düþmanlýk bulunan kimse candan bir dost oluvermiþtir.” (Fussilet: 34)

“O takva sahipleri bollukta ve darlýkta baðýþta bulunanlar, öfkelerini yutanlar ve insanlarýn kusurlarýný af edenlerdir. Allah da iyilik yapanlarý sever.” (Al-i Ýmran: 134) Sýrrýyla bütün mü’minler kardeþlik ve sevgiye davet edilir. Ayrýca mü’minleri kin, düþmanlýk, ikilik, ihtilaf ve bölünmekten men edecek sebepler gösterilerek, bu ayetlerin mühim sýrlarý tefsir edilir.

Birincisi: Kin ve düþmanlýðýn hakikatte son derece çirkin ve zulüm olduðunu izah eder.

Ýkincisi: Düþmanlýk ve muhabbet duygularýnýn birbirine aydýnlýk ve karanlýk gibi zýt olduðunu, ikisinin bir arada bulunamayacaðýný izahla, kin ve adavetin (düþmanlýk) hikmet bakýmýndan da zulüm olduðunu izah eder.

Üçüncüsü: “Hiçbir günahkar, baþkasýnýn günahýný yüklenmez.” (Fatýr: 18) Ayetinin mealinde, bir mü’minde bulunan bir tek kusuru yüzünden diðer masum sýfatlarýný da mahkum edercesine, ona kin ve düþmanlýk beslemenin ne derece zulüm olduðunu tefsir eder.

Dördüncüsü: “Tarafgirlikle bakan, hiçbir kusuru görmez. Garazlýkla bakan, gizli kusurlarý da açýða çýkarýr.” Sýrrýyla kin ve adavetin þahsi hayat açýsýndan dahi zulüm olduðunu beyan eder. Bununla beraber, dört esaslý kaide ile mü’minin mü’mine karþý nasýl davranmasý gerektiðini gayet güzel açýklar.

Beþincisi: Ýnat ve tarafgirlikle ortaya çýkan kin ve adavetin toplumca da gayet muzýr olduðunu “Ümmetimin ihtilafý rahmettir” hadisi þerifinin de izahýyla açýklar.

Altýncýsý: Adavet ve inadýn manevi hayat ve doðru kulluk bakýmýndan da zararlý olduðunu beyan eder. Üstad bunlarý baþlýklar halinde aldýktan sonra þöyle devam diyor:

Ey mü’mine kin ve düþmanlýk besleyen insafsýz adam! Nasýl ki sen bir gemide veya bir evde bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir cani var; bu cani için gemiyi batýrman veya evi yýkman nasýl ki zulümse, aynen öyle de, sen, bir Rabbani ev olan bir mü’minin vücudunda iman ve Ýslamiyet ve komþuluk gibi dokuz deðil, belki yirmi masum sýfat varken sana güzel gelmeyen, hoþuna gitmeyen bir kötü sýfat yüzünden ona kin ve düþmanlýk baðlamakla o manevi evin vücudu manen batýrmak ve yok etmek, tahrip ve batmasýna teþebbüs veya arzu etmen, onun gibi gaddarca bir zulümdür.

Kýsaca Üstad þunu söylüyor: Mü’min kardeþinin kötü bir huyundan dolayý diðer tüm güzel huylarýný hiçe sayýp ona kin ve düþmanlýk beslemek ona yapýlmýþ bir zulümdür. Halbuki güzel huylarýný görmek ve bunlardan dolayý kötü huyu görmezden gelme ya da kin ve düþmanlýk beslemekten çok ona yardýmcý olup o kötü hasletini tedavi etmesine yardýmcý olmak lazýmdýr. Üstad devamla diyor ki:

Düþmanlýk etmek istersen, kalbindeki adavete düþmanlýk et, onun kaldýrýlmasýna çalýþ. Hem en fazla sana zarar veren nefs-i emarene ve heva-i nefsine adavet et, ýslahýna çalýþ. O kötü nefsin hatýrý için, mü’minlere adavet etme. Eðer düþmanlýk etmek istersen, kafirler, zýndýklar çoktur, onlara düþmanlýk et. Evet nasýl ki muhabbet sýfatý muhabbete layýktýr, öyle de adavet hasleti her þeyden evvel kendisi adavete layýktýr. Eðer hasmýna galip gelmek istersen fenalýða karþý iyilikle mukabele et. Çünkü eðer fenalýkla karþýlýk verirsen husumet ziyade olur. Zahiren maðlup bile olsa, kalben kin baðlar, düþmanlýðý devam eder. Eðer iyilikle mukabele etsen piþmanlýk duyup sana dost olur. Acaba, bir günlük bile düþmanlýða deðmeyen bir þeye bir sene kin ve adavetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder? Bozulmamýþ hangi vicdana sýðar?

Üstad; affedici olmayý, sevmeyi, kardeþliði perçinlemeyi, illaki düþmanlýk yapýlacaksa insaný ateþe götüren nefs-i emmareye düþmanlýk beslenmesinin, nefsin heva ve heveslerine kin beslenmesinin gerektiðini belirtiyor. Çünkü mü’min kardeþimizin yapacaðý kötü veya yanlýþ bir davranýþ zahirde bize zarar verse bile batýnda kendisine zarar veriyor. Çünkü herkesin hesap vereceði bir Zat-ý Vahid var. Oysa ki nefs-i emmarenin zarar verdiði kiþinin kendisidir. Bunun için de asýl kin ve düþmanlýk yapýlmasý gereken nefs-i emmaredir. Ayrýca Üstad bize þu tavsiyede de bulunuyorDiyor ki: “Eðer mü’min kardeþinden sana karþý kötü bir þey sadýr olsa bil ki onun bu hareketinin müsebbibi þeytan ve þeytanýn dostlarýdýrlar. Bu düþmanlýðý o mümin kardeþine deðil þeytana ve onun arkadaþlarýna göster.”

Bizler Allah tarafýndan kardeþ ilan edildiðimizden þunu unutmamalýyýz ki, kardeþimizin kusurunu kendi kusurumuz kabul edip o kusuru düzeltmeye çalýþmalý ve kardeþimize yardýmcý olmalýyýz. Ýstiyorsanýz Allah Resulü (as)’nün þu güzel hadisiyle sohbetimizi bitirelim:

“Kim bir kardeþinin herhangi bir ayýbýný, kusurunu veya kabahatini görmezlikten gelir ya da örterse Allah da onun kusur ve kabahatlerini örtecektir.”

Sohbetlerini bitirip Fatiha okuduktan sonra Hatice:

-Biliyorsunuz, sürekli yapmamýz gerekli olan akraba, komþu, cami öðrencilerinin ailelerinin ziyaretleri, ilgilendiðimiz arkadaþlarýmýzýn ziyaretleri, hasta ziyaretleri, tutuklu ve þehit ailelerini ziyaretlerimize hiç ara vermeden devam edeceðiz, dedi.

Cami arkadaþlarý bu konularla ilgili olarak programlarýný da yaptýktan sonra Hatice’nin dýþýndakiler evlerine gitmek üzere ayrýldýlar. Hatice gitmemiþti, çünkü onun Fatma ile konuþacaklarý vardý.

-Fatma, arkadaþlarýn da gitmesiyle seninle konuþacak bir mesele vardý. Ne dersin, konuþalým mý?

-Tabi, ne demek. Seninle her þeyi konuþurum. Buyur seni dinliyorum.

Hatice ne konuþacaðýný, daha doðrusu nerden baþlayacaðýný düþünmek için bir süre sessiz kaldý.

-Hayrola, önemli bir þey mi ki böyle düþüncelere daldýn?

-Gerçekten önemli. Çünkü insan hayatýnýn en önemli olaylarýndan birisidir sana söyleyeceðim þey.

-E… Hadi, meraktan delirteceksin beni… Bir de dediðin gibi önemli bir þey deðilse var ya, elimden çekeceðin var.

Fatma’nýn bu sevgi dolu sözüyle gülüþtü iki can dost.

-Aslýnda çoktandýr sana bu teklifi yapmak istiyordum. Lakin aðabeyimin tutuklu olmasýndan dolayý onun çýkmasýný beklemeyi uygun gördüm.

Fatma, Hatice’nin söylediklerinden pek bir þey anlamamýþtý.

-Bana söyleyeceðin þeyle aðabeyinin ne ilgisi var diye sordu.

-Evet var, çünkü o yakalanmadan önce konuyu bana açmýþtý, onunla bu yüzden ilgisi var. Yakalanmasýyla da þimdiye kadar kaldý. Uzun sözün kýsasý Fatmacýðým, aðabeyimin camide ders verdiði ve her þeyiyle muvahhidlerin hizmetinde bulunup Ýslam’a hizmet eden bir arkadaþý var.

-Dur, dur, tahmin ettiðim þeyi söylemeyeceksin herhalde…

-Ne tahmin ediyorsun bilmiyorum ama söyleyeceðim þey hem sünnet gereði olmasý gereken bir þey, hem de insani ve Ýslami açýdan yapýlmasý lazým olan bir þeydir. Bu açýdan kaçýlmasý deðil yapýlmasý lazým gelen bir þeydir.

-Evet, tahmin ettiðimi söyleyeceksin.

-Eðer tahminin evlilikse evet. Sana söylemeye çalýþtýðým onun ta kendisidir.

Hiç beklemediði bir zamanda almýþtý bu teklifi, bunun için bir an ne diyeceðini bilemez bir halde dona kalmýþtý. Bir süre sessiz kalmýþtý iki dost, iki arkadaþ.

Sessizliði ilk bozan Hatice oldu.

-Evet, kýsacasý evlilik teklifine ne diyorsun? Abim benden cevap bekliyor. Acele etmen gerekmiyor. Eðer olumlu bakarsan sana onun hakkýnda detaylý bir bilgi getireceðim, bunlarý deðerlendirdikten sonra eðer yine evet dersen uygun bir zaman ve ortamda sizleri görüþtürürüz. Nihai kararýný da görüþmeden sonra verirsin.

-O zaman biraz düþüneyim. Çünkü gerçekten þimdilik öyle bir þey düþünmüyordum. Evet evlilik eðer Allah kýsmet ederse baþýmýzdan geçecek. Beni düþünmeye sevk eden evliliðin kendisi deðil. Þu an hazýr olup olmamamdýr. Ýnþallah kýsa bir sürede sana bir cevap veririm.

-Tamam, senin mürüvvetini görmek beni çok sevindirecek. Buradayken senin evlendiðini görmek istiyorum.

-Ne demek yani buradayken, gitmek gibi bir durumun mu var?

-Yok, öylesine söyledim. Hem kaderde ne olacaðýný ancak Allah bilir. Bunun için fýrsatlarý iyi deðerlendirmek gerekiyor. Þimdi eðer müsaade edersen ben kalkayým.

-Bu sözünün altýnda bir þey vardý; ama bakalým, hayýrlýsý.

Hatice kalkýp gitmiþti. Fatma’yý ise derin düþünceler almýþtý. Kendisine getirilen teklifi düþünüyor, bir de Hatice’nin son söylediði dikkat çekiciydi. Hem teklifi, hem de Hatice’nin en son söylediðini anlamak için düþünceler içinde odasýna geçti.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:30
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...34
944 Mesaj -
Aradan bir ay geçmiþti. Hamdullah pek belli ettirmese de heyecanlý olduðu her halinden belliydi.

Hatice’nin teklifini kabul etmiþti Fatma. Hatice damat adayý hakkýnda gerekli bilgileri Fatma’ya vermiþ, Fatma da bu bilgiler ýþýðýnda Hamdullah ile görüþebileceðini söylemiþti.Haber Hamdullah’a ulaþýlýr. Hamdullah’ýn da görüþmeyi kabul etmesi üzerine devreye Zeynep haným girer ve Ayþe hanýma konuyu açar. Ayþe hanýmýn da oluruyla Hamdullah’ýn annesine haber gönderilmiþti.

Hamdullah’ýn annesi gelin adayýný görmek için Zeynep hanýmýn da yardýmýyla Ayþe hanýmlara bir gün misafirliðe gitmiþ. Gelin adayýný görüp beðenmesiyle gençlerin birbirlerini görmelerine zemin hazýrlanmýþtý. Ayþe haným, Þükrü beyin de dolurunu aldýktan sonra Hamdullah’ýn ailesine Zeynep hanýmýn aracýlýðýyla haber vermesi üzerine gençleri görüþtürmek için gün ayarlamasý yapýlmýþ ve o gün gelip çatmýþtý.

Ýþte bugün, o gündü. Gençler birbirleriyle görüþtürüleceklerdi. Anne-oðul beraber çýktýlar evden. Gidecekleri ev uzak olduðundan önce bir minibüse bindiler. Dalgýndý Hamdullah, hiç konuþmadý. Minibüsün, inecekleri yere gelmesiyle ana-oðul arabadan indiler. Yavaþ yavaþ ilerlerken annesi dayanamadý.

-Oðlum neden konuþmuyorsun, dilini mi yuttun yoksa?

-……

-Allah Allah sen böyle deðildin. Heyecanlanman çok doðal oðlum, ama gelin adayýný gördüðünde onunla konuþ ve þartlarýný söyle. Þimdiden konuþun ki yarýn öbür gün sorun çýkmasýn. Çünkü yayýldýðýnda, sorunlarý çözmek zor olur. Tamam mý oðlum?.. Beni dinliyor musun?

-……

Evet dinliyordu, ama ne konuþacaðýný tasarladýðý için annesine cevap vermedi.

Zili çaldý Hamdullah. Kapýyý Hüseyin açtý. Arkadaþýna yardýmcý olmak için iþ yerindeneve gelmiþti.

Hüseyin ve Hamdullah ayrý bir odaya geçtiler. Zeynep haným da misafiri Asya hanýmý ayrý bir odaya aldý.

Zeynep haným:

-Hoþ geldiniz, iyisiniz inþallah, dedi.

-Hoþ bulduk, Allah razý olsun.

-Geldiðinizi haber vermek için birazdan çocuðu gönderirim. Bu arada biz de biraz konuþuruz.

-Nasýl isterseniz. Hayýrlýsý olur inþallah.

-Sizi endiþeli görüyorum. Yanýlýyor muyum?

-Evet endiþeliyim. Helal süt emmiþ birini bulmak bu zamanda epey zor olmuþ. Bilhassa yakýndan tanýmadýðým bir insan için endiþeler daha çok oluyor.

-Doðrudur, ama evlilik kýsmet iþidir. Hani derler ya, bir kýzý yüz kiþi ister, ama bir kiþiye kýsmet olur. Kimin kime kýsmet olacaðýný ancak Allah bilir. Bu kýza gelince, onu çok yakýndan tanýyoruz. Ahlaký, edebi, çalýþkanlýðý, saygýsý ile tüm binada çok sevilen biridir. Talibi çok çýkmasýna raðmen Ýslami bir þahsiyet taþýmadýklarýndan kabul etmemiþti. Biz bile kendisine teklif götürdüðümüzde birkaç gün düþündü. Çünkü, evliliðin aðýr bir yük olduðunu, bunu kaldýrýp kaldýramayacaðýný tam olarak bilmediðini söylemiþti. Bu da onun iþin bilincinde olduðunu gösterir. Kaldý ki benim yanýmda Hamdullah’ýn Hüseyin’den hiç farký yok. Ona zarar verecek hiçbir giriþimde bulunmam. Þayet ona yakýþmasaydý kesinlikle ona tavsiyede bulunmazdým. Buna emin olabilirsin.

-Sað ol kardeþ. Hamdullah benim en büyük oðlum. Onun mutlu olmasýný çok istiyorum. Bunun için de yaþý fazla olmamasýna raðmen onu evlendirip mürüvvetini görmek istedim.-Ýnþallah kardeþ, inþallah.

Hamdullah’ýn annesinin endiþesi her halinden belliydi. Ne de olsa anneler bu konuda çok titiz ve tutucudurlar.

Zeynep haným, hem haber göndermek ve hem de misafirlerine bir þeyler ikram etmek için ayaða kalktý.

-Müsaade ederseniz ben Ayþe hanýmlara bir haber göndereyim.

-Çok iyi olur. Fazla kalmazsak iyi olur.

Zeynep haným misafirinden müsaade isteyip dýþarý çýktý. Gençlerin bulunduðu odanýn kapýsýný týklayarak Hüseyin’in çýkmasýný bekledi.

-Buyur anne.

-Oðlum ben yukarýya haber gönderiyorum. Ayrýca misafirlerimize ikram için bir þeyler hazýrlayacaðým haberiniz olsun.

-Tamam anne.

-Arkadaþýnla konuþ. Yukarýda fazla utanmasýn. Yanlarýnda ben olacaðým, bunun için serbest konuþsun. Tüm þartlarýný söylemeye çalýþsýn. Yüz yüze konuþurlarsa daha iyi anlaþýrlar.

-Senin yanlarýnda olman çok iyi olacak. Ben de öyle düþünüyordum.

Hüseyin içeri gitti. Zeynep haným da kýzýný çaðýrarak onu Ayþe hanýmlara haber vermek üzere yukarý kata yolladý.

Zeynep haným ikramlarý hazýrladýktan sonra gençlere verilecek ikramlarý bir tepsiye yerleþtirip tekrar kapýyý týklattý.

-Al oðlum, yukarýya da haber yolladým. Biz meyvelerimizi yerken haber gelir, hazýr olduðumuzda yukarý çýkarýz.

-Tamam.

Zeynep haným hazýrladýklarýyla misafirlerinin yanýma geçti.

-Haber gönderdim. Ýstiyorsan biz meyvelerimizi yiyelim. Sonra yukarý çýkarýz.

-Neden zahmet ettiniz, ne gereði vardý?

-Ne demek, misafirim olacaksýn da ben sana bir þey ikram etmeyeceðim. Olacak þey mi? Hem yeriz, hem de konuþuruz.

Zeynep haným ve misafiri meyvelerini yerlerken Ayþe hanýmlara haber götüren küçük geldi.

-Anne, haber verdim. Biz müsaidiz , gelebilirler dediler.

-Tamam kýzým, abin onlara da haber ver, hazýrlansýnlar birazdan gideriz.

….

Ayþe haným misafirlerini içeri buyur ederek bayanlarý ayrý, gençleri ayrý bir odaya aldý.

-Hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz, diyerek misafirlerinin hal hatýrlarýný sorarak konuþmaya baþladýlar.

Bayanlar konuþurken Fatma içeri girdi.

-Hoþ geldiniz Zeynep teyze. (Hamdullah’ýn annesine dönerek) Teyze siz de hoþ geldiniz, diyerek dýþarý çýktý.

Ömründe bu kadar utandýðýný hatýrlamýyordu Fatma. Yüzü kýzarmýþ, utancýndan ateþ parçasýna dönmüþtü. Ýçerde fazla beklememiþ, tekrar Hatice’nin yanýna dönmüþtü.

Hatice, arkadaþýný bu önemli gününde yalnýz býrakmamýþtý. Cami dönüþünde evine gitmeyip buraya gelmiþ ve geldiðinden beri de tecrübelerini biricik arkadaþýna aktarýyordu. Ne de olsa yaþamýþlar daha iyi bilirlerdi. Fatma’nýn içeri girmesiyle Hatice:

-Kýz yüzüne ne oldu böyle, kýrmýzýya mý boyadýn? Dedi.

-Alay etme! Ne kadar zormuþ, çok utandým. Bu kadar utanacaðýmý hiç tahmin etmiyordum.

-Dur bu ne ki, kaynana adayýna hoþ geldin demekle bu hale düþtüysen kim bilir damat adayý ile görüþtüðünde ne hallere düþersin. Belki de bayýlýrsýn.

-Sað ol, çok iyi moral veriyorsun. Bana buraya moral vermeye mi yoksa moralimi bozmaya mý geldin? Kimden yanasýn, benden mi , onlardan mý?

-Ben haktan yanayým.

-Þimdi misafirlere ikramda mý bulunmam lazým, yardýmcý olsana bana… Annesinden bu kadar utandýysam, onun karþýsýna nasýl çýkacaðým!? Oysa ki okulda erkeklerle arkadaþlýk yapmama, dolaþmama raðmen zerre kadar utanma yoktu, ama þimdi görüyor musun?

-Evet iþte buna imanýn meyvesi derler. Allah Resulü (as), “Haya imandandýr” demiþ. Ýman kalpte ne kadar yer ederse o kalbin sahibi o derece hayalý, edepli ve utangaç olur. Bilhassa kadýn kýsmýnda bu kendisini çok belli eder. Üzülme, bilakis sevin, haya kadýnýn þanýndandýr. Utanmak eksiklik deðildir. Utanmamak eksikliktir.

Bu arada Zeynep haným içeri girdi.

-Fatma, kýzým hazýr mýsýn? Misafirimizin annesi biraz acele ediyor. Bir an önce sizi buluþturalým.

-Peki teyze ben hazýrým.

-Heyecanlýsýn herhalde. Fazla heyecanlanma. Kafaný fazla eðip adayýn seni görmesini zorlaþtýrma. Söylemek istediklerini söyle, bu konuda çekingen davranma. Ýnþallah hayýrlýsý olur.

Hatice’ye dönerek;

-Hadi kýzým sen diðer tarafa geç. Hem misafirimize de hoþ geldin dersin. Bu arada biz de Hüseyin aðabeyi buraya alacaðýz ki görüþmeyi gerçekleþtirelim, dedi.

-Yanlarýnda sen mi bulunacaksýn anne?

-Evet kýzým.

Hatice, Fatma’ya dönerek;

-Böylece serbest konuþabilirsin, dedi.

Zeynep haným;

-Evet, zaten ben de gençlerin bazý þeyleri serbestçe konuþmalarýna imkan saðlamak için bu yolu seçtim, dedikten sonra; “Haydi kýzlar dýþarý, Hatice sen odaya geç, Fatma sen de mutfaða geçip misafirlere içecek bir þeyler hazýrla. Bu arada ben de Hüseyin’i odadan alýp görüþme için genci yalnýz býrakayým” dedi.

Kýzlar çýktýktan sonra Zeynep haným Hüseyin ve Hamdullah’ýn bulunduðu odanýn kapýsýný týkladý;

-Hüseyin, gelir misin?

-Buyur anne.

-Oðlum seni diðer odaya alalým. Hamdullah oðlum yalnýz kalsýn ki görüþmeyi gerçekleþtirelim.

-Tamam anne, haber verip geleyim.

Ýçeri girip Hamdullah’a haber verip onun hazýr olmasýný tembihledikten sonra odadan ayrýldý Hüseyin.

Hamdullah yalnýz kalmýþtý. Heyecanlýydý biraz. Hem heyecanýný bastýrmak ve hem de can sýkýntýsýný gidermek için ilahi mýrýldanmaya baþladý. Ýlahiyi mýrýldanýrken birden Hasan’ý hatýrladý. Görücüye çýkacaðý zaman gelin adayýnýn evine beraber gitmiþlerdi. Ne kadar da takýlmýþtý o zaman:

-Dur hele dur,

-Ne var, ne oldu?

-Hele bir yüzüne bakayým. Zaten rengin kýrmýzýya çalýyor. Böylece büsbütün kýrmýzý olmuþsun.

-Gerçekten çok mu belli ediyor heyecanlý olduðum?

-Ellerin, ayaklarýn titriyor, fark etmiyor musun?

-Tamam heyecanlýyým, ama o kadar da deðil, sahi çok mu belli ediyor_

-Üfff… bilmeyen binlerce kiþiye konferans vereceðini, bunun için bu kadar heyecanlandýðýný sanacak.

-Ben gitmiyorum arkadaþ, geri dönüyoruz. Bu iþ burada biter.

-Deli misin, bizi bekliyorlar. Hem þaka yaptým. Ýnan ki heyecanlý filan deðilsin.

-Yok kesinlikle geri dönüyoruz. Beni rahatlatmak için böyle söylüyorsun.

Hamdullah, Hasan ile arasýndaki bu tatlý anýsýndan Zeynep hanýmýn içeri girmesiyle sýyrýldý. Zeynep haným çarþaflý olduðundan baþta tanýyamadý.

Zeynep hanýmýn selamýna karþýlýk verdikten sonra susup baþýný eðdi.

-Utanma oðlum, benim, Zeynep teyzen. Ýlk önce gelip biraz heyecanýný yatýþtýrmak istedim.

-Hamdullah buna çok sevinmiþ ve rahatlamýþtý. Baþýný kaldýrýp; “Acaba þimdi ne olacak” der gibi Zeynep hanýma baktý. Bu bakýþýnda ne olduðunu Zeynep haným sezmiþti.

-Ýnþallah þimdi kýzýmýz gelir. Sana ikramda bulunacak, sakýn utanma. Görüþmenin amacý sizlerin birbirinizi görüp beðenip beðenmemenizdir. Çünkü Ýslam’da karþýlýklý rýza temel alýnmaktadýr. Siz gençlerin rýzasý olmadan bu iþ olmaz.

-Zeynep haným konuþurken Fatma, üzerinde kahve fincanlarý bulunan bir tepsi ile içeri girdi. Ýlk önce Zeynep hanýma yöneldi. Zeynep haným kahvesini alýp, sehpanýn üstüne býraktý. Daha sonra Hamdullah’a yöneldi. Ýlk baþta utanmýþtý Hamdullah. Fatma kendisine yönelince tüm cesaretini toplayýp Fatma’ya baktý. Kahvesini alýrken yakýndan görme imkaný olmuþtu.

Fatma, kahve ikramýndan sonra Hamdullah’ýn tam karþýsýna geçerek oturdu.

Bir süre ikisi de hiç konuþmadan durdu. Bazen Hamdullah bakýyor, o gözünü kaçýrdýðýnda bu sefer Fatma bakýyordu.

Gençlerin konuþmadýðýný gören Zeynep haným, ortamý ýsýndýrýp rahatlatmalarýný saðlamak istedi.

-Bakýn gençler, birbirinizle konuþun, ne söylemek istiyorsanýz söyleyin, çünkü burada karþýlýklý konuþmanýz, karar vermenize çok yardýmcý olacaktýr.

Zeynep hanýmýn bu tavsiyesiyle cesaretlenen gençlerden ilk önce Hamdullah söze girdi.

-Benim kiþisel olarak pek bir þartým yoktur. Zaten Ýslam’daki evlilik kurallarý belli, kiþisel olarak bu kaidelere riayet edilmesini istiyorum. Her iki tarafýn en iyi þekilde görevlerini yerine getirmesinden yanayým. Bunun dýþýnda þu anda maddi imkanlarým ayrý bir ev tutmama mani. Bunun için ailemle oturmak zorundayým. Bunun zorluklarý var. Anne ve baba hakký fazla, anne-babama en iyi þekilde muamele edilmesini, onlara saygý gösterilmesini senden beklerim.

-Ýnþallah bu beklentiye en güzel þekilde karþýlýk veririm. Ama bunun bir þart olmasýný istemiyorum. Çünkü birlikte yaþamamýzdan sorun çýkabilir. Saygýlý olmaya gelince Ýslam’ýn bir emri olmasý hasebiyle tüm büyüklerimize saygýlý olmak zorundayýz.

-Bilindiði gibi bir mücadele içindeyiz. Mücadelenin neler getireceðini önceden kestirmek imkansýzdýr. Ben her þeyimle muvahhidlerin emrinde olduðum için onlarýn söyleyeceðini yapmak zorundayým. Bu konuda sorun çýkarýlmamasýný istiyorum.

-Ýnþallah hizmet konusunda sorun çýkarmak deðil, destek olmak gayretinde olacaðýz. Çünkü sizin gibi biz de ayný þekilde hizmet etmek gayretini taþýyoruz. Yeri gelmiþken ben de bu konuda ayný þeyi beklerim. Hizmetlerime engel olunmamasýný isterim.

-Bu yolda ölüm, muhaceret, zindan ve belki daha bilmediðimiz bir çok tehlikeler ve imtihanlar mevcut. Bunlarýn bilinmesi ve ona göre karar alýnmasý gerektiðini düþünüyorum.

-Evet, ben de ayný kanýdayým. Þunu bilmenizi istiyorum; sizin kalbinizdeki imanýn istediklerini benim kalbimdeki iman da benden istiyor. Sizin görevleriniz farklý olabilir. Baþa gelenler Allah için olduktan sonra bize sabretmek ve azimle yolumuzu sürdürmek düþer.

-Benim baþlýca söylemek istediklerim bunlar. Sizin söyleyecekleriniz varsa dinliyorum.

-En baþta þunu söyleyeyim. Benim ilk þartým, senin her hal-u kârda davadan ayrýlmamandýr.

-(Biraz gülümseyerek) inþallah bu konuda kararlý olursun.

-Ayrýca, eðer teklife evet deyip, ailenle beraber oturmayý kabul edersem, benim Ýslami çalýþmalarýma engel olmak isterlerse bu konuda itaat etmemi beklememelisin. Ayrýca onlarý senin ikna etmen lazým.

-Bu konuda büyük sorumluluk bana düþüyor, evet…

-Mehir olarak gücünüz neye yetiyorsa… Sizi bu konuda zor durumda býrakmak istemem.

-Allah razý olsun, ev eþyasý olarak…

-Ben dünyalýk için deðil, Ýslami bir yuva kurmak için evleniyorum. Bir evin ihtiyaçlarý ne ise ve gücünüz onlardan neye yetiyorsa, gücünüze göre alýrsýnýz.

-Özel istediðiniz bir þey yok mu?

-Hayýr, bu konuda muhayyersin. Ayrýca, ailemi ziyaret konusunda beni zor durumda býrakmamanýzý istiyorum.

-Ýnþallah öyle bir þey olmaz. Lakin, sizin de bunu bilmeniz lazým ki bu konuda vasatý yakalamanýz gerekiyor.

-Anlýyorum…

Kýsa bir sessizlik olmuþtu yine. Gençler belli ki konuþacaklarý baþka nelerin olduðunu düþünüyorlardý.

Zeynep haným gençleri pür dikkat dinlemiþ, konuþmalarýna hiç müdahalede bulunmamýþtý. Ýçin için seviniyordu. Böylesi güzel þartlarý bu zamanda kaç insan yapabilirdi. Þimdiki gençler evlenecekleri zaman oturup konuþtuklarýnda dünya malýný istemekten ve lüks eþyalar talep etmekten baþka hiçbir þey yapmýyorlardý. Bunlarý düþünürken Hamdullah;

-Sizin dünya malýný istemediðiniz malumumuz. Peki ya aileniz, onlar bu konuda ne düþünüyorlar acaba? diye bir soru daha yöneltti.

-Onlar farklý düþünüyor olabilirler. Yalnýz kesinlikle dünya malý, eðer olacaksa bu iþe mani
olmaz. Ailem bu konuda ailenizi zor durumda býrakmaz. Onlar için öncelikli olan, sizin davada olup hizmet etmenizdir. Bu konuda müsterih olabilirsiniz.

Ýki genç tekrar sükut elbisesine büründüler. Gençlerin artýk konuþacak bir þeylerinin olmadýðýna kanaat getiren Zeynep haným;

-Herhalde konuþacaklarýnýzý konuþtunuz. Eðer söyleyeceðiniz baþka bir þeyiniz kalmamýþsa, Fatma kýzým biz kalkalým. Ýnþallah hayýrlýsý olur, diyerek ayaða kalktý Zeynep haným. Onun kalkmasýyla Fatma da ayaða kalktý. Gençler son bir kez daha bakýþtýktan sonra Zeynep haným ve Fatma’nýn çýkmasýyla görüþmeleri bitmiþti.

Hamdullah yalnýz kalmýþtý. Görüþmeyi deðerlendiriyor ve net bir karar almaya çalýþýyordu. Gerçi birkaç gün düþünebilirdi ama kararýný vermiþ görünüyordu. Çünkü; “beðenmeyeceðim eþ adayý ile þartlarýmý görüþmem” þeklinde daha önce kendi kendine aldýðý kararý vardý. Fatma ile þartlarý konuþtuðundan olumlu karar aldýðý belliydi. Olumlu kararýný gözden geçiriyor ve görüþme sahnelerini gözünün önünde canlandýrmaya çalýþýyordu. O, bunlarý düþünürken, Zeynep haným ve Ayþe haným selam vererek içeri girdiler.

Ýçeri girdiklerini gören Hamdullah, annesi yaþýndaki hanýmlara saygý mahiyetinde ayaða kalkýp selamlarýný aldý.

Zeynep haným;

-Kalkma oðlum, Allah razý olsun, rahatsýz olma, dedi.

Bu sefer Ayþe haným söze girmiþti;

-Nasýlsýn oðlum, iyisin inþallah?

-Allah razý olsun, çok þükür iyiyim.

-Kusuruma bakma, seni hem görmek hem de seninle konuþmak istedim. Muhakkak biliyorsun… Fatma benim en büyük çocuðum, ilk evlendireceðim evladým da oluyor ayný zamanda. Bunun için bir yanlýþa düþmemek ve yarýn öbür gün; “Bana yardýmcý olmadýnýz, Anne ve baba olarak beni uyarabilirdiniz. Böylesi bir þeyin olmamasýný saðlayabilirdiniz” þikayetiyle karþýlaþmamak için.

-Anlýyorum, bu sizin en doðal hakkýnýz. Ýstediðinizi sorabilirsiniz, sorularýnýza en iyi þekilde cevap vermeye çalýþýrým.

-Biliyorsun, ana ve babalar çocuklarýnýn mutlu olmasýný isterler. Zaten güzel giden evliliklere kimsenin diyecek bir þeyi yok. Lakin mutsuz ve huzursuz evlilikler hem eþleri hem de aileleri mutsuz ve huzursuz eder. Ýþte bunun için çok dikkatli olmamýz gerekiyor. Bu ayný zamanda sizler için de geçerlidir. Bu sizin de iyiliðiniz içindir.

-Muhakkak ki benim hakkýmda ön bilgiye sahipsinizdir. Çünkü beni en iyi tanýyanlardan biri Zeynep teyzenin oðlu Hüseyin’dir. Ayrýca kendileri de beni çok iyi tanýrlar.

-Zaten eðer bugün ilk adýmlarý atmýþsak bu güzel insanlarýn tavsiyesi ve onlara olan güvenimizin bir neticesidir. Onlarýn senin hakkýnda söyledikleri bize yetiyor aslýnda. Ne var ki insan yine de kendi görüp konuþmadýkça tam rahatlayamýyor. Rahatlamak için seni görüp seninle konuþmak istedim.

-Kendi hakkýmda size þunu söyleyeyim. Lise mezunuyum. Üniversite sýnavlarýna girdim, kazanamadým. Þu anda babamýn marangoz dükkanýnda çalýþýyorum. Bunun yanýnda camiye gidip Kur’an-ý Kerim dersi veriyorum.

-Ailenle beraber oturacaksýnýz. Anneniz öyle söylüyordu.

-Evet, þu anda maddi imkanlarým ayrý bir ev döþemeye yetmiyor.

-Ailen bu konuda sana gerekenleri yapmayacak mý? Annen de ilk evladýný evlendiriyor. Bunun için ellerinden geleni yapacaklarýný söylüyorlar.

-Ailemi zorlasam istediðimi yaparlar. Yalnýz ben bunu yapmak istemiyorum. Ayný zamanda ailemle Ýslami açýdan ilgilenecek, onlara yardýmcý olacak, helal ve haram, Ýslami emirleri, Hz. Peygamber Aleyhisselatu wesselamýn sünnetini anlatýp onlara Ýslami bilinci verecek birinin evde bulunmasýný istiyorum. Bunun için þu anda evde kalmayý daha münasip görüyorum.

-Çok güzel düþünüyorsun. Sizin gibi gencecik yaþta Allah için çalýþýp mücadele eden gençleri görünce kendimizden ve yaptýklarýmýzdan utanýyoruz. Ayný zamanda da Allah’a binlerce kez þükrediyoruz.

-Rabbimize hamd olsun ki bizleri genç yaþýmýzda Ýslami bir hayat yaþamaya ve O’nun kitabýný okuyup okutmaya muvaffak kýldý. Son nefesimize kadar da O’nun yolunu sürdürmeye ve dinini teblið etmeye ahitliyiz. Ýnþallah ahdimizi yerine getiririz.

-Ýnþallah, Allah sizin gibi gençleri toplumda çoðaltsýn. Kimi yerlerde inancýndan dolayý baþ örtüsü taktýðýndan gencecik kýzlar görülmedik zulüm ve baskýya uðruyor. Tüm bu baskýlara raðmen kararlý ve azimli bir mücadele veriyor. Buralarda da camilerde Allah’ýn kitabýný öðretmek isteyen gençler ve genç kýzlar baský ve zulüm görüyorlar. Tüm bunlara raðmen azim ve kararlýlýkla Ýslami yaþantý ve davranýþlardan ödün vermiyorlar. Bunlarý gördükçe erimemek elde deðil.

-Bizlere dua edip destek olmanýz bizim azim ve kararlýlýðýmýzý artýrýyor. Siz büyüklerimizden ve ailelerimizden bunu istiyoruz.

-Sizlere her konuda destek olup yardýmcý olmak boynumuzun borcudur. Ýlahi bir yükümlülük olarak bunu yerine getirmeye çalýþacaðýz. Ýnþallah eðer kýsmetse bu evlilik iþi olur. Bizim için önemli olan kýzýmýzýn evleneceði þahsýn Ýslami bir hayatýnýn olmasý ve Allah yolunda mücadele etmesidir. Bu vasýflar taþýndýktan sonra bizim için baþka þeyler sorun olmaz.

Ayþe hanýmýn son sözlerine karþýn Zeynep haným:

-Hamdullah oðlumuz inþallah bu vasýflarý taþýyor ve sonuna kadar da taþýmaya devam edecektir. Ýslami evliliklerde asýl olan evliliðin Ýslami bir temel üzerine kurulmasýdýr. Muvahhidlerin tavsiye ve desteðiyle, eðer kýsmet olursa bunu baþaracak biridir, dedi.

Ayþe haným:

-Allah’tan hayýrlý olmasýný dilerim, dedi.

Bu kýsa söyleþiden sonra kadýnlar Hamdullah’tan memnun bir þekilde odadan ayrýldýlar. Odadan çýkýp salona geçtiklerinde Ayþe haným Zeynep hanýma döndü.

-Çok temiz ruhlu bir genç. Çok iyi bir Ýslami terbiye almýþ. Kýzýmý mutlu edeceðine inanýyorum.

-Evet, dedi Zeynep haným. Küçük yaþta Ýslam Cemaati’nin terbiyesi altýna girmiþ ve bu terbiye ile büyümüþ olmasý onu küçük yaþta hem olgunlaþtýrmýþ, hem de ona kiþilik kazandýrmýþ.

-Doðru, bu bariz bir þekilde gözüküyor.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:32
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...35
944 Mesaj -
Düðün günü gelip çatmýþ, Fatma’yý çok sade bir düðün ile gelin etmiþlerdi. Tekbirler ve salavatlar eþliðinde gelinlik olarak giydirilen çarþaf ile baba evinden koca evine yolcu edilmiþti.

Yöredeki düðünlerin aksine çalgý çalýnmamýþ, tüm konu komþu, akrabalar davet edilip düðün yemeði yenmiþ ve tekbirler ve salavatlarla düðün sona ermiþti.

Fatma, koca evine getirilmiþ, kadýnlarýn bulunduðu odalardan birine götürülmüþtü. Düðün davetlilerinden hediye olarak taký alanlar tek tek gelip takýlarýný takýp tebrik ediyorlardý. Ýlahiler söylenip salavatlar ve tekbirler çekilerek bu güzel tören daha bir güzelleþiyordu.

Yemekler yenmiþ, Ýslami bir çerçevede düðün yapýlmýþ ve sona ermiþti. Gelinin yanýnda; Hatice, Sultan, Emine ve küçük kardeþleri kalmýþlardý.

-Yabancý bir eve gelmek nasýl bir duygu? Diye sordu Hatice.

-Çok garip ve zor. Sevinç, korku, heyecan, ayrýlýk acýsý ve ayný zamanda da yeni bir hayata baþlamanýn ve güzelliklere ulaþabilmenin verdiði ümit; hepsi iç içe. Hiçbir zaman bu denli karmaþýk duygulara kapýlmýþ deðildim.

Sultan:

-Kaynana evinde olman, sana zor anlar yaþatabilir. Onu da kaynanan ve kayýnbabana saygýda kusur etmeyip onlara hizmet etmekle aþarsýn. Ýnsan olan, iyilikler karþýsýnda etkilenip mahcubiyet içine girer, dedi.

Emine Sultan’ý tasdik etti.

-Ben, bu konuda bir þey diyemeyeceðim. Çünkü, kaynana evinde olmak farklý. Yalnýz Sultan ablanýn dediði çok doðru. Sevilip sayýldýklarýnda fazla sorun çýkmýyor.

Hatice;

-Bildiðiniz gibi ben de kaynana evindeyim. Bizler bir davayý temsil ettiðimizden, bizden beklentileri çok farklý oluyor. Belki baþkasý yaptýðýnda kusur olmayacak bazý þeyleri biz yaptýðýmýzda bu eksiklik olarak görülüyor. Bunun için de gerçekten çok dikkatli ve titiz davranmalýyýz,dedi arkadaþlarýna.Sultan Hatice’yi onayladý.

-Evet, bilhassa Ýslami hayatýmýza çok dikkat etmeliyiz. Helal ve haram sýnýrlarýna çok sýký bir þekilde riayet etmeliyiz. Ýbadetlerimizde hassas olmalý, bilhassa namazýmýzý vaktinde kýlmaya dikkat edip özen göstermeliyiz.

Hatice tecrübelerini aktarmaya devam etti.

-Evde, kayýn ve görümcelerin var. Eðer seni severlerse, seni dinler ve yenge olmanla beraber abla olarak da kabul ederler. Yok eðer sevmezlerse, huzur ortamý zedelenir. Bilhassa kaynanan ile aranýn bozulmamasýna özen göster. Sana her söylenene cevap vermek zorunda deðilsin.

-Nasýl yani? Cevap vermemem saygýsýzlýk sayýlmaz mý?

-Bundan kastým, kaynanan seni eleþtirdiðinde, azarladýðýnda sana kýzdýðýnda ona cevap verme. Sessiz kal veya onu yatýþtýracak latifelerle ortamý yumuþatmaya çalýþ. Yoksa masumca sorulara tabii ki cevap vereceksin.

-Caným arkadaþým, þunu hiç unutma! Kocan sabah çýkýp akþam gelir. Erkekler yorgun döndüklerinde, güler yüz ve güzel yüzle karþýlaþmak isterler. Buna çok dikkat et. Özen göster. Üstünün baþýnýn temiz ve düzgün olmasýna özen göster. Bu senin kocanýn kalbinde yer etmene sebep olur, dedi Sultan.

Hatice;

-Kaynanan veya diðerleriyle yaþadýðýn sorunlarý mümkünse kocana anlatma. Onu iki arada bir derede býrakma. Çünkü bir tarafta annesi ve ailesi diðer tarafta da sen. Eðer onu arada býrakacak bir duruma düþürsen huzur bulamazsýn, mutluluða ulaþamazsýn. Ýslam’ýn emrettiði vazifeleri yerine getirmeye özen göster, dedi.

Fatma, þanslýydý. Çünkü, ona iyiyi, güzeli tavsiye edip tecrübelerini aktaran arkadaþlarý, dostlarý vardý.

Hatice, annesinin evlendiði zaman kendisine anlattýklarýný ve tavsiyelerini can arkadaþýna aktarmaya baþlamýþtý.

-Fatmacýðým, sana annemin sýk sýk bana söylediði ve evlendiðim gün tekrar hatýrlattýðý tavsiyelerini söylemek istiyorum.

-Çok memnun olurum. O kadar çok memnun olurum ki, anlatamam. Sizin gibi dostlarým olduðu için çok þanslýyým. Ýnsan bir çok þeyi okumuþ olmasýna raðmen, baþa gelmeden anlayamýyor. Bunun için sizi can kulaðýyla dinliyorum.

-Annem anlatýrdý. Tam hatýrlamýyorum, ama bir yerlerden okumuþ ya da dinlemiþti.

-Dinliyorum, hem de merakla…

-Anlatacaðým þey, bir annenin, kýzýnýn iyiliðini istediði için ona yaptýðý nasihatler ve tavsiyelerdir. Þöyle:

“Kýzým! Eðer bir kýz anne-babasýnýn servet ve zenginliðinden dolayý kocaya muhtaç olmamasý söz konusu olsa idi; senin herkesten ziyade müstaðni olman lazým gelirdi. Fakat öyle olmadýðý gibi erkekler bizim için yaratýldýðý gibi, biz de onlar için yaratýlmýþýzdýr.

Ey kýzým! Sen ana-babanýn evinden, büyüyüp yetiþtiðin yuvadan çýkýp bilmediðin ve þimdiye kadar alýþmadýðýn bir adamýn evine gidiyorsun. Ona itaat et ki seni sevsin ve senden hoþnut olmasý için gereken her þeyi yapsýn. Sana þimdi söyleyeceðim þeyleri ezberle ve yapmaya çalýþ ki kocanla geçinmeye muvaffak olasýn.

Sultan söze karýþtý.

-Hatice güzel anlat ki hepimiz faydalanalým. Evlilik öyle bir þey ki her zaman nasihat dinlemeye ve kendini yenilemeye ihtiyaç hissettiriyor. Aksi halde sonu pek iyi…

Hatice devam etti.

-Ýstediklerini yerine getirmeye itina etmeli hoþnut olmadýklarý þeylerden de kaçýnmalýsýn. Evini, üstünü, baþýný temiz tutmaya özen göstermelisin. Görüldüðünde veya kokusu alýndýðýnda hoþlanýlmayacak olan þeylerden kaçýnmalýsýn ki, kendinden iðrenilip gözünden düþmeyesin.

Fatma merakla sordu:

-Ayný þeyi onlar da yapýyorlar mý? Ýþten dönmelerinin dýþýnda üst baþlarýna dikkat ediyorlar mý? Ne de olsa biz de insanýz.

-Evet yapýyorlar, lakin bazýlarý pek o kadar önemsemiyor. Bunlar gibileri, eþlerinin yardým ve teþviki ile bu huylarýndan vazgeçebiliyorlar. Kimisi de kendisine çok özen gösteriyor. Ýþte Böylelerine karþý çok dikkatli olmak lazým. Çünkü, eþini de hep bakýmlý ve düzgün olarak görmek ister. Bunu görmeyince de ondan yavaþ yavaþ soðuyup uzaklaþmaya baþlarlar. Bunun için dikkatli olunmasý lazým.

Fatma yine araya girdi:

-Annenin nasihatleri bitti mi? Çok güzel þeylerdi.

-Bitmedi… Uyuyacaðý, yemek yiyeceði vakitleri takip etmelisin. Yani bunlarý hangi vakitte yapmayý alýþkanlýk haline getirmiþse, o vakitleri gözetip yataðýný hazýr etmelisin. Zira açlýk insaný ateþlendirir. Uykusuzluk da öfkelendirir.

Sultan;

-Gerçi þuurlu erkekler o kadar önemsemezler. Yine de yemek ve uyku çok önemli bir mesele. Güzel yemekler her zaman için onlarý memnun eder, dedi.

-Ýstiyorsanýz bitireyim, zaten az kaldý, dedi Hatice. Kocanýn malýný muhafaza ile israf ve teleften kaçýnmalýsýn. Ýsyan ve muhalefet de güzel deðildir. Kýzým, sakýn ola ki kocan kederli iken yanýnda ferah durmayasýn, onun ferah vaktinde de keder göstermeyesin!

Bu esnada Fatma’nýn kaynanasý içeri girince kýzlar ayaða kalkýp buyur ettiler. Kaynanasý gelinin yanýna gelerek, cebinden çýkardýðý gerdanlýðý boynuna takýp yüzünü öptükten sonra,

-Xweda we mesut býke law. (Allah sizi mesut etsin yavrum) Burasý artýk senin evin. Ben de senin annen gibiyim. Ortak hayatlar hep güzel geçecek diye bir kural yok. Bazen güzel, bazen acý, bazen tatlý olur. Önemli olan güzelliklerin çoðunlukta olmasýdýr. Ýnþallah hep beraber bunu baþarmaya çalýþýrýz, dedi.

Hatice baþýný salladý:

-Çok güzel söylediniz teyze. Siz ona kýzýnýz gibi davranýrsanýz, o da size annesi gibi bakarsa inanýyorum ki, örnek gelin kaynana olursunuz.

-Ýnþallah kýzým, inþallah… O zaten benim kýzým gibi.

Kaynanasý odadan çýktýktan sonra Sultan saatine baktý.

-Hatice! Geç oluyor, artýk kalkalým. Eve ancak gideriz.

Emine de ayný fikirdeydi.

-Gerçekten de geç oldu. Biz, kalkalým artýk. Ýnþallah kaç gün sonra tekrar geliriz.

Kýzlar kalkma kararý alýp gelini tekrar tebrik ettikten sonra vedalaþýp ayrýldýlar.

Onlarýn gidiþi ile Fatma yalnýz kalmýþtý. Geldiðinden beri ilk kez dikkatli bir þekilde odaya göz gezdiriyordu. Dikkatlice odaya bakmaya baþladý. Kapýnýn açýldýðý yöndeki duvarda güzel bir gardrob, onun yanýnda elbise sandýðý, sol tarafýnda bir dikiþ makinesi vardý. Makinenin üstündeki duvarda ise güzel bir levha asýlýydý. Levhaya dikkatlice bakýp ne olduðunu anlamaya çalýþtý. Çok güzel yaldýzlý bir hat ile besmele yazýlý idi. Yerde odayý kaplayacak þekilde halý serilmiþti. Sað tarafýnda ve avluya bakan pencerenin altýnda dört kiþinin oturabileceði iki tane kanepe vardý.

Yeni geldiði evin döþemesini görünce annesi ile evlerini ilk döþedikleri aný hatýrladý. Gözleri dolmuþtu. Aðlamamak için direndi, direndi, direndi; ama baþaramadý. Gözyaþlarý yavaþ yavaþ akmaya baþlamýþtý. Kýsýk bir sesle þu cümleler aðzýndan dökülüverdi:

“Ya Rabbi! Sen yardým et. Bu evliliði bana, eþime, aileme ve eþimin ailesine hayýrlý ve selametli kýl. Evliliðimi Ýslami hayatýma destek yap. Ýslami hayatýmýn daha güzele, daha kemale ulaþmasý için vesile kýl. Bana fazlýndan temiz bir nesil nasip et. Bizi þaki çocuklarla imtihan etme. Said ve temiz ruhlu çocuklar nasýp eyle. Yardýmýný esirgeme ya Ýlahi, ya Rahman, ya Rahim!..

Bu güzel münacatý yaparken gözyaþlarýný da tutamýyordu. Çeçenistan’ý düþündü. Acaba orada genç kýzlar kendisi gibi gelin olabiliyorlar mýydý? Peki ya Filistin’deki genç kýzlar?!. Gözyaþlarý dinecek miydi bir gün? Þehadet saldýrýsý yapan genç kýz, gelinlik olarak bombalarla bezenmiþ, düðününe de binlerce mazlum ve Ýslam aþýðý Filistinli kardeþleri katýlmýþtý. Ya Afganistan’dakiler, Cezayir’dekiler, dünyanýn diðer bölgelindeki Müslüman kardeþleri…

“Ya Rabbi! Tüm Müslümanlara yardým et. Kardeþlerimizin gözyaþlarýný dindir, onlarý esaret ve zulüm altýndan kurtar. Bugün dünyanýn her tarafýnda Müslümanlar zulüm altýnda inliyor. Sýrf baþ örtüsü taktýðý için, kardeþlerimiz dövülüyor, okullarýndan atýlýyor. Sen yardým et. Ya Ýlahi!..” dudaklarýndan dökülen yakarýþ ve yalvarýþlar ile, “mü’minler, bir vücudun azalarý gibidirler, bir azanýn aðrýmasý tüm vücudu etkiler.” Hadisini mýrýldanarak sessizce dünya Müslümanlarý için gözyaþý dökmeye baþlamýþtý. Çünkü Müslümanlar dünyanýn her tarafýnda kan aðlýyordu. Bu durumda sevinip neþeli olmak çok zordu.

Fatma ve onun gibileri bunu çok iyi biliyorlardý.



Evliliðinin üzerinden tam üç ay geçmiþti. Her zaman olduðu gibi bugün yine sabah erken kalkmýþ, ev iþlerini yapmaya baþlamýþ, okula gidecek kayýnlarýna ve iþyerine gidecek eþiyle kayýnbabasýna kahvaltý hazýrlýðý içine girmiþti. Erken uyandýðý için ev iþlerini daha çabuk ve güzel yapýyordu. Çünkü, böyle olduðunda aceleye gelmiyordu.

Gelin geldiði günden beri baba evinden edinmiþ olduðu bu adetini burada da en güzel þekilde sürdürmüþtü. Çalýþkanlýðý ve temizliði ile kýsa sürede ev içinde sevilmeye baþlamýþ, kaynanasý ve kayýnbabasý tarafýndan her zaman taktir edilmiþti. Kaç kez kaynanasý, camiye gitmemesini istemiþ, Fatma’nýn “niçin istemiyorsunuz?” sorusuna yanýt verememiþti. Bu, Fatma’nýn, ev iþlerini sabah erken yapýp cami saatinde yapacak baþka iþ býrakmamasýndan kaynaklanýyordu. Bunun için kaynanasý bir süre sonra cami konusunda sorun çýkarmamaya, hatta camiye gidebilmesi için, o da erken uyanýp ona yardým etmeye baþlamýþtý. Öyle ki gelin kaynana deðil, ana-kýz olmuþlardý.

Fatma ibadetlerindeki titizliði, helal ve harama olan hassasiyeti, edebi, terbiyesi, yumuþak baþlýlýðý ile hepsinin kalbinde taht kurmuþtu. Defalarca kaynanasý çevrelerindeki kimilerinin; “Gelininizden memnun musunuz?” sorusuna: “Bir oðlumuz vardý, artýk bir kýzýmýz da oldu. Onun gibi bir gelin verdiði için Allah’a ne kadar þükretsek azdýr.” Diyordu.

Kayýnlarý ve görümceleri ile yakýndan ilgileniyor, hemen hemen tüm sorunlarýnda onlara yardýmcý olmaya gayret gösteriyordu. Bunun için de sorunlarý olduðunda aðabeylerinden utandýklarý için yengelerine açýyorlardý. Kur’an-ý Kerim okumalarý için onlarý camiye götürüyor, namaz ve diðer ibadetlerinde onlara yardýmcý oluyordu. Büyük yaþtaki iki görümcesi Hamdullah’ýn ve onun teþviki ile çarþaf giymeye baþlamýþlardý. Eþi Hamdullah’ýn, cami konusunda babasý ile olan sorunlarý Fatma’nýn ev halký üzerinde býraktýðý etkiden dolayý kalmamýþtý. Hamdullah’ýn babasý; “Camilerde okuyanlar çok güzel bir terbiyeden geçiyorlar. Bunu gelinimde bariz bir þekilde gördüm. Bunun için oðlum ve gelinime engel olmak deðil, destek olmak en baþtaki görevimdir.” Diyerek memnuniyetini her defasýnda dile getiriyordu.

Fatma, kahvaltýyý hazýrladýktan sonra Hamdullah’ý uyandýrdý. Daha sonra kaynanasýnýn odalarýný týklatarak uyanmalarýný saðladý. Çocuklarý da uyandýrýp giyinmelerine yardýmcý olduktan sonra kahvaltý için herkesin gelmesini beklerken, görümcesi yanýna gelerek;

-Yenge! Biraz konuþabilir miyiz? Diye sordu.

-Tabi caným, buyurun.

-Duyduðum kadarýyla beni amcamýn oðluna isteyecekler. Oysa ben, muvahhid ve Ýslam’a hizmet eden birisi ile evlenmek istiyorum. Abim ile konuþmaya utandým. Bana bu konuda yardýmcý olmaný istiyorum.

-Nerden duydun? Bizim böyle bir þeyden haberimiz yok. Haber kaynaðýn saðlam mý?

-Evet, haber kaynaðým saðlam. Geçenlerde amcam oðlu gile gittiðimde amcamýn kýzý aðzýndan kaçýrdý.

-Aðzýndan mý kaçýrdý, yoksa bilinçli mi söyledi?

-Bilemiyorum, aðzýndan kaçýrmýþ gibi gözüktü; ama tepkimi ölçmek için de söylemiþ olabilir.

-Nasýl bir tepki gösterdin peki?

-Ýstemediðimi, hiç kimseyle evlenmeyeceðimi söyledim.

-O ne dedi?

-Baban evet derse, sen karþý mý çýkacaksýn, dedi.

-Bak caným, Ýslam’da karþýlýklý rýza þart. Eðer karþýlýklý rýza yoksa hiç kimse, kimseyi böyle bir þey için zorlayamaz. Baban da seni zorlayacak biri deðil.

-Evet, babam beni zorlamaz, lakin onlar babamý zorlarlar. Böylece babam da onlarýn etkisinde kalarak beni iknaya çalýþýr. Bu da beni zor durumda býrakýr. O zaman babamý nasýl kýrabilirim ki?

-Sen tepkini göstermiþsin. Ýþe olumsuz baktýðýný net bir þekilde belirtmiþsin. Ýnþallah bu tavrýn onlarý bu iþten vazgeçirir. Bunun için fazla üzülme.

-Korkuyorum yenge, ya ýsrar ederlerse…

-Korkma. Ben abin ile konuþurum. Onlarý seni böyle bir þeye zorlamamalarý için ikna etmeye çalýþýrýz.

-Caným yengem, ne olursun bu iþin üzerinde dur. Annem ve babam seni dinlerler. Seni kýrmazlar. Israrla onlara benim bu iþte gönülsüz olduðumu söyle.

-Tamam caným, sen merak etme.

Fatma ve görümcesi konuþurlarken kayýnbabasý onlara seslendi.

-Fatma kýzým! Sizi bekliyoruz. Zeliha ile ne fýsýldaþýyorsunuz öyle? Hadi çabuk kahvaltýya gelin.

-Tamam geliyoruz, diye kayýnbabasýna cevap verdikten sonra Zeliha’ya döndü. Fazla dert etme kýsmet ne ise o olur. Hem ayrýca biz üzerinde dururuz. Kahvaltýmýzý yapalým da camiye geç kalmayalým.

-Tamam yenge. Beni rahatlattýn. Allah razý olsun.

Herkes kahvaltýsýný yapýp erkekler ve çocuklar çýktýktan sonra bulaþýk ve geri kalan temizliði de yapan Fatma ve görümceleri camiye gitmek için hazýrlandýlar. Çarþaflarýný giyip çýkarlarken kaynanasý:

-Fatma kýzým, bugün programýnýzda caminin dýþýnda bir þey yoksa erken gelirseniz sevinirim. Kendimi bugün pek iyi hissetmiyorum, dedi.

-Ýnþallah, bir-iki ziyaretimiz vardý; ama rahatsýzsanýz yerime Zeliha’yý gönderir, ben eve gelirim.

-Yok kýzým, yok. Sen git Zeliha gelsin. Sen yapacaðýn hayýrdan mahrum olma.

-Tamam o zaman. (Zeliha’ya dönerek) Biz fazla oyalanmadan gidelim, diyerek evden çýktýlar.





Ders bitmiþ, tüm öðrenciler derslerini alýp defalarca derslerini tekrar ettikten sonra, sýra bugünkü yarýþmaya gelmiþti. Fatma, öðrencilerin Ýslami kültürlerini arttýrmak ve onlara bu konuda bilgi vermek için çeþitli konularda sorular hazýrlamýþtý. Siyerden, fýkýhtan, peygamberler tarihinden.. kýsaca þu ana kadar öðrencilere anlatýlan konulardan çeþitli sorular hazýrlamýþtý.

Hatice son zamanlarda baþka bir camide Kur’an-ý Kerim dersi vermeye baþladýðý için bu camiye gelmiyordu artýk. Bunun için Fatma, Zehra, Sümeyye, Emine, Sultan ve Mevlüde kalmýþlardý. Her yarýþmada farklý biri sorularý hazýrladýðý için, bu sefer sýra Fatma’ya gelmiþti.

Fatma, hazýrladýðý sorularla yarýþmayý düzenlemek için öðrencileri onar kiþilik yedi gruba ayýrdý. Birinci geleceklere çeþitli hediyeler hazýrlanmýþtý. Yarýþma bitiminde de tüm öðrencilere daðýtýlmak üzere bisküvi ve lokum hazýrlanmýþtý. Öðrencilerin gruplarý belirlendikten sonra sýra yarýþmaya gelmiþti.

-Sessiz olursanýz tek tek sorularý okuyacaðým. Ben okuduktan sonra, bir dakika süreniz var. Bu süre içinde kendi aranýzda cevabý kararlaþtýrýn. Ve ben tek tek cevabýnýzý alacaðým.

-Hocam, nasýl yapacaðýmýzý biliyoruz. Kaç defadýr yapýyorsunuz, öðrenmiþiz artýk.

-Biliyorum, sizler zeki öðrencilersiniz; yalnýz aramýza yeni arkadaþlar katýldýðý için tekrar anlatma gereði duydum. Þimdi hazýr mýsýnýz?

Tüm öðrenciler hep beraber bir aðýzdan “Eveeet” diye sevinçle cevap verince Fatma sorularý okumaya baþladý.

-Birinci soru: Peygamberimiz Hazreti Muhammed (as)’e kaç yaþýnda peygamberlik geldi?

Sorunun sorulmasýyla gruplarda fýsýltýlar baþlamýþ, dershaneyi bir uðultu kaplamýþtý.

-Süreniz tamam.

1. Grup: 40 yaþýnda, 2. Grup: 40 yaþýnda, 3. Grup: 40 yaþýnda… tüm gruplar doðru cevap vermiþti.

-Ýkinci sorunuz: Allah Resulü (as) kaç yaþýnda kimin ile evlendi?

-Süreniz tamam. 1. Grup: 25 yaþýnda, Hazreti Hatice, 1. Grup: 25 yaþýnda, Hazreti Hatice, 1. Grup: 25 yaþýnda, Hazreti Hatice… hepsinin cevabý doðruydu.

-Üçüncü soru: Hazreti Süleyman (as)’ýn babasýnýn adý nedir?

……

-1. grup: Hazreti Musa, 2. grup: Hazreti Davut, 3. grup: Hazreti Davud, 4. grup: Hazreti Davud… sadece bir grup yanlýþ cevaplamýþtý.

-Dördüncü soru: Hazreti Ýsa (as)’a inen kitabýn adý nedir?

……

-1. grup: Ýncil, 2. grup: Ýncil, 3. grup: Ýncil…

Bu baþarýlý cevaplarý görünce Fatma, Zehra’nýn kulaðýna, “Öðrencilere bir þeyler verebilmiþiz ve onlar da güzel dinleyip okumuþlar” diye fýsýldadý.

-Öðrencilere verdiðimiz Peygamberlerin kýssalarý ile Ýslami kitap ve romanlarýn da etkisi çok.

Fatma, “Evet” dedikten sonra öðrencilere beþinci soruyu sordu.

-Namaz kýlmak için ne yapmalýyýz?

…..

-(Bu soruya tüm gruplardan “Abdest almalýyýz” yanýtý gelince) Çok güzel hepsi doðru. Altýncý soruyu soruyorum: Hazreti Hamza hangi savaþta þehit oldu?

-1. grup: Uhud Savaþý, 2. grup: Bedir savaþý, 3. grup Uhud savaþý… 6. grup: Hendek savaþý…

-Doðru cevap Uhud savaþý olacaktý.

Kapýnýn týklamasý üzerine bir öðrenci kapýyý açýp baktý, ve…

-Hocam iki teyze sizi görmek istiyor, demesi üzerine Fatma, sorularý Emine’ye verdi.

-Siz devam edin, ben ve Zehra ne olduðuna bakýp geliyoruz, diyerek bahçede bekleyen bayanlarýn yanýna gittiler.

Cami avlusuna çýkan Fatma ve Zehra karþýlarýnda 40-50 yaþlarýnda geleneksel giyimli, yörede çarþaf niyetine kullanýlan abalar ile örtünmüþ, birinin yanýnda iki, birinin yanýnda üç çocuk bulunan iki teyze bulmuþlardý. Yanlarýna gidince, teyzeler:

-Roja we bý xér (hayýrlý günler) diyerek selam verdiler. Fatma selamlarýný aldý.

-Roja we ji bý xér be xalti (sizin de gününüz hayýrlý olsun teyze) buyurun bizi çaðýrmýþsýnýz. Size nasýl yardýmcý olabiliriz?

Teyzelerden biri:

-Kýzým, (yanýndaki çocuklarý göstererek) bu çocuklar benim. Kur’an-ý Kerim okumalarýn istiyorum. Bizim komþularýn çocuklarý, Kur’an-ý Kerim okumasýný öðrenmiþler. Ben de çocuklarýmýn Kur’an-ý Kerim okumalarýný istiyorum, dedi.

-Baþýmýz gözümüz üstüne teyze. Elimizden geleni yapacaðýmýza emin olabilirsiniz.

Diðer teyze de isteðini söyledi.

-Kýzým bunlar da benimdirler. Biri çocuðum, diðer ikisi torunumdur. Onlarý size býrakýyorum. Onlara hem Kur’an-ý Kerim öðretin, hem de terbiyeleri ile ilgilenin.

-Ýnþallah teyze. Biz, tüm zamanýmýzý böyle çocuklara Kur’an-ý Kerim öðretmek, Peygamberimizi tanýtmak, namaz ve diðer farzlarý öðretmek için sarf ediyoruz. Ýnþallah elimizden geleni yapacaðýz.

-Kýzým, biz size güveniyoruz. Bu gencecik yaþýnýzda Ýslam’a hizmet etmeniz ve çocuklarýmýza Kur’an-ý Kerim öðretmeniz, onlara namazý, orucu öðretmeniz bizi çok memnun ediyor.

Bizim de, sizler gibi duyarlý ve Ýslam’ý çocuklarýna öðretmek isteyen anneleri gördükçe þevkimiz artýyor.

-Kýzým, bizler sizleri seviyoruz. Eðer bunu açýktan yapmýyorsak, yani, açýktan destek vermiyorsak bu korktuðumuzdandýr. Hem ateistlerden, hem de güvenlik güçlerinden çekiniyoruz.

-Siz, bizim hakkýmýzda söylenen yalanlara ve iftiralara inanmayýn. Çocuklarýnýzý camiye gönderin, bu bizim için yeterli. Sizden baþka bir þey istemiyoruz.

-Xweda bý werebé (Allah sizinle olsun.) Þex A. Kadir’é Geylani lý pýþta we bé law. (Þeyh A.Kadir Geylani’nin himmeti sizinle olsun.) Xweda vé Cemaaté býstýrine (Allah bu Cemaati korusun.)

-Allah sizden razý olsun. Bize dua edin. Bize yapýlan baskýlara, çocuklarýnýzý camileri göndererek karþý çýkýn. Camiler Kur’an-ý Kerim okuma yeridir. Oysa þimdi Kur’an-ý Kerim okumayý yasaklýyorlar.

Çocuklarý teslim alan Fatma ve Zehra iki teyzeyi uðurlayýp dershane olarak kullanýlan bayanlar için ayrýlmýþ bölmeye geçti.

-Arkadaþlar, bu güzel beþ kardeþimiz aramýza yeni katýldýlar. Onlara yardýmcý olun, diyerek her birini bir gruba verip yarýþmanýn kalan bölümünü tamamlamak için Emine’den sorularý alýp okumaya baþladý.

Yarýþma devam ederken Fatma’nýn ilkokul 4. sýnýfta okuyan kayýnbiraderi kapýyý hafif aralayarak ablasýný çaðýrdý.

-Annem yengemin hemen eve gelmesini söyledi. Acele etsinler dedi. Siz de gelin, deyince Zeliha telaþlandý.

-Anneme bir þey mi oldu yoksa?!.

-Yok anneye bir þey olmadý.

-Peki ne oldu? Söyle, söylemezsen gelmeyiz.

Kardeþi bu soruyu cevaplandýrmak istemiyor gibi davranarak “Acele gelin. Annem öyle söyledi. Ben ne olduðunu bilmiyorum.”

-Biliyorsun, çabuk söyle. Ne oldu? Meraklandýrma beni. Anneye bir þey oldu deðil mi?

Gözleri dolu dolu olmuþtu Zeliha’nýn. Evden çýkarlarken, annesi rahatsýz olduðunu söylemiþti. Bunun için annesine bir þey olabileceðini düþünüyordu.

-Haydi, meraklandýrma da söyle.

Küçük, ablasýndan uzaklaþarak:

-Bilmiyorum, eve gelirseniz, öðrenirsiniz. Annem hemen gelmenizi istedi. Ýster gelin, ister gelmeyin. Ben gidiyorum, diyerek elini “boþ ver” dercesine salladýktan sonra camiden çýkarak eve doðru koþtu.

Zeliha endiþeli bir þekilde Fatma’nýn yanýna geldi.

-Gelen Recep’ti. Annem bizi eve çaðýrmýþ. Hemen gelsinler demiþ. Bunu söylerken sesi titriyordu.

Fatma, Zeliha’nýn renginin solduðunu görünce, hiçbir þey sormadan Zehra’yý yanýna çaðýrdý.

-Kaynanam bizi çaðýrmýþ. Acil olarak gelsinler demiþ. Biz gideceðiz, siz yarýþmayý bitirip hediyeleri ve bisküvileri daðýtýrsýnýz.

-Hayýrdýr? Ýnþallah bir durum yok. Zeliha’nýn rengi atmýþ, ne oldu?

-Bilmiyorum, kaynanam hastaydý. Sabah geldiðimizde rahatsýz olduðunu söylemiþti. Fenalaþmýþ olabilir.

-Madem öyle, zaman kaybetmeden gidin.

-Unutmadan, ziyaretlerinizi de yaparsýnýz. Belki ben gelemeyebilirim. Ziyarete gideceðiniz hastaya bir þeyler götürmeyi unutmayýn. Ayrýca þehit ve tutuklu ailelerine ayrýlan malzemeleri de unutmayýn. Çocuklarýna bugünkü bisküvi ve lokumlardan götürün.

-Tamam, gýda malzemeleri ile beraber giyecekleri de götürelim mi?

-Evet, evet hepsini beraber götürürseniz iyi olur. Hakkýnýzý helal edin, sizi yalnýz býrakýyorum. Gerçi ciddi bir þey yoksa gelirim. Hep beraber gideriz.

-Sen merak etme, biz hallederiz.

Fatma ve görümceleri çarþaflarýný giyip eve doðru ilerlerken Fatma;

-Zeliha mesele nedir? Camide arkadaþlarý telaþlandýrmamak için sormadým, dedi.

-Ýnan ki yenge ben de bilmiyorum. Recep acilen eve gelmemizi, annemin bizi çaðýrdýðýný söyledi. Israrla ne olduðunu sormama raðmen hiçbir þey söylemedi.

-Peki rengin neden solmuþ?

-Annemi merak ettim. Sabah rahatsýz olduðunu söylediði için acaba bir þey mi oldu diye korktum.

-Doðrusu benim de aklýma ilk gelen o oldu. Yalnýz o haber gönderdi ise inþallah düþündüðümüz gibi deðildir.

-Ýnþallah yenge, inþallah!

Merak içinde hýzlý adýmlarla eve doðru ilerliyorlardý. Eve kadar hiç konuþmadýlar. Eve geldiklerinde anneleri Kur’an-ý Kerim okuyordu. Kýzlarýn geldiðini görünce ayaða kalktý. Gözleri kýzarmýþtý. Belli ki aðlamýþtý. Kýzlara,

-Hoþ geldiniz, cami öðrencileri daðýldý mý? Diye sordu.

-Hayýr, siz haber gönderince hemen geldik.

-Bir þeyin yok deðil mi anne? Senin için çok korktuk. Recep de bir þey söylemeyince aklýmýza kötü þeyler geldi.

-Ben iyiyim kýzým. Recep de ne olduðunu bilmiyordu.

-Hayýrdýr inþallah! Siz iyi olduðunuza göre.. yoksa dayým, diye sordu Fatma.

-Yok kýzým, yok. Dayýn da çok iyidir.

-O zaman mesele nedir?

-Siz çýktýktan yaklaþýk bir saat sonra teyzen aradý. Seni sordu. Camiye gittiðini söyleyince, hemen babanýn evine gelmeni söyledi. Ben de ne olduðunu anlayamadým.

-Peki bir þey söylemedi mi, anneme mi bir þey oldu yoksa?

-Aklýna kötü þeyler getirme. Ýnþallah kötü bir þey yoktur. Beraber gideceðiz. Kýzým Zeliha, siz evden ayrýlmayýn. Yemeði hazýrlamýþtým, ýsýtýr yersiniz.

-Bizi merakta býrakmayýn. Ne olduðuna dair bizi haberdar edin, diye tembihte bulundu Zeliha.

-Tamam sizi ararýz, diyerek Fatma ile beraber evden ayrýldýlar.

Asya haným, meseleyi biliyor, lakin Fatma’ya söylemeye cesaret edemiyordu. Bunun için de Fatma’ya bir þey söylemeden onu eve götürmeyi uygun bulmuþtu. Nasýl olsa öðrenecekti, orda öðrenmesi daha iyiydi.

Fatma ve diðer çocuklar camiye gitmek için evden çýktýktan bir saat sonra Fatma’nýn teyzesi telefonla aramýþ ve acý haberi vermiþti. Bugün sabah erken saatlerde Þükrü bey iþyerinde bulunduðu sýrada silahlý saldýrýya uðramýþ, vücudundan aldýðý çok sayýdaki kurþun yarasýyla hastaneye kaldýrýlmýþtý. Ýlk müdahalelerin ardýndan Üniversite Hastanesi’ne kaldýrýlmak istenirken yolda þehit olmuþtu. Þükrü bey, Rabbinin rýzasýný kazanmak için canýný feda etmiþti.

Asya haným, haberi aldýktan sonra bir müddet ne yapacaðýný þaþýrmýþ halde kalakalmýþtý. Bir süre aðlamýþ, Recep’in eve gelmesi ile onu Fatma’yý çaðýrmak için göndermiþti. Bu arada hem aðlýyor, hem de Yasin-i Þerifler okuyordu. Gelini ve kýzý geldiklerinde de yine Yasin okumakla meþguldü.

Minibüste de, yolda da hiç konuþmamýþlardý. Fatma korkudan konuþamýyor, Asya haným da aðlamaktan ya da konuþup da aðzýndan bir þeyler kaçýrmaktan korktuðu için konuþmuyordu. Eve yaklaþýrlarken binanýn önünde büyük bir kalabalýkla karþýlaþmýþlardý. Fatma, bir þeylerden þüphelenmiþ, hatta tam kanaati oturmuþtu. Çünkü son birkaç yýldýr birçok muvahhid saldýrýlarda þehid olmuþtu. Bunlardan bir tane babasýna da yapýlmýþ olabilirdi. Endiþesi arttýkça, adýmlarýný da hýzlandýrmaya baþladý. Kalabalýðý yararak binanýn kapýsýndan içeri girdiler. Yukarý çýkarlarken, Fatma kaynanasýnýn gözüne baktý.

-Babama bir þey oldu deðil mi? Bunu söylerken sesi titriyor ve zorla konuþuyordu. Gözleri dolu dolu olmuþtu.

-Bilmiyorum kýzým. Yukarýda ne olduðu öðreniriz. Kaynanasý bunu aðlamaklý bir þekilde söylemiþti.

Yavaþ yavaþ merdivenleri çýkarlarken Fatma’nýn içindeki korku ve endiþe de artýyordu. Ayaklarý onu zorla taþýyordu. O kadar bitkin bir hal almýþtý ki, sanki günlerdir durmaksýzýn aðýr iþler yapmýþtý. Bulunduklarý kata yaklaþýrlarken aðlama sesleri duyulmaya baþlanmýþtý. Evin bulunduðu kata gelince kapýnýn önünde toplanmýþ bir grup kadýnýn olduðunu ve evlerinin kapýsýnýn açýk olduðunu görünce; “Kesinlikle babama bir þey oldu, yoksa bu kadar kalabalýk toplanmazdý.” Diye düþündü. Merdivenleri çýkarken kadýn topluluðunun içinde bulunan teyzesi onu görür görmez;

-Fatmaa! Mala me xerabu law. (Fatma! Yavrum ocaðýmýz yýkýldýgöz kırpma diyerek onun boynuna sarýlýp aðlamaya ve aðýt yakmaya baþladý.

Fatma, buz kesilmiþ, ne olduðunu anlamaya çalýþýyordu. Teyzesi boynuna sarýlmýþ aðlarken, gözü annesini arýyordu. Bir müddet öylece kaldýlar. Teyzesi aðlýyor, o ise soru sormaya cesaret edemiyordu. Ama sormalýydý. Ne olduðunu bilmeliydi. Allah’ýn taktirinin önüne geçilmez, diyerek tüm cesaretini toplayýp teyzesinin kollarýndan sýyrýlarak elleriyle teyzesinin kollarýndan tuttu.

-Çý buye xalti, mesele çiye? (Ne olmuþ teyze, mesele nedir? Dedi.

--Hawara! Qizamýn pé ne hýsiyayé! (Havar! Kýzýmýn haberi yok!) diyerek aðýt yakmaya baþladý teyzesi.

Kaynanasý dayanamamýþ, Fatma’nýn kolundan tutarak onu içeri çekmiþti. Ýçerisi kadýn ve çocuklardan geçilmiyordu. Kadýnlarýn bir kýsmý aðlýyor, bir kýsmý da Kur’an-ý Kerim okuyordu. Fatma’nýn içeri girdiðini gören kardeþi: “Abla, abla!” diye koþarak boynuna sarýldý. Hýçkýra hýçkýra aðlýyordu Ali.

Kardeþini kollarýnýn arasýna alan Fatma’nýn gözleri annesini arýyordu. Etrafýna bakýnarak annesinin nerede olduðunu fark etmeye çalýþýyordu. Ne annesini görebilmiþti, ne de babasýný. Dehþetli bir korkuya kapýldý. “Yoksa!.. Ýkisi mi!.. Hayýr hayýr…” diye düþünürken Ayþe haným kýzýnýn geldiðini haber alýnca bulunduðu misafir odasýndan salona gelmiþti.

Fatma ile bir an göz göze geldiler. Ayþe haným kýzýnýn yanýna gelerek onu kollarý arasýna aldý.

-Þehide ki méji çébu qizam. (Bizim de bir þehidimiz oldu kýzým.) Þehadeta bavéte piroz be. (Babanýn Þehadeti mübarek olsun) diyerek kýzýna sarýlmýþ bir þekilde aðlamaya baþladý.

Fatma, aldýðý haberle ilk baþta þok geçirmiþ, ne aðlýyor, ne de konuþabiliyordu. Bir müddet bu þokta kalan Fatma, ilk þoku attýktan sonra annesine sarýlý vaziyetten sýyrýldý.

-Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber. Ýnna lillahi ve inna ileyhi raciun. (Allah’tan geldik, Allah’a döneceðiz.) Hamd jý Xwedare. (Allah’a hamd olsun) deyince evin içinden tekbir sesleri yükselmeye baþlamýþtý. Evdeki kadýnlar, genç kýzlar ve çocuklar tekbir getiriyor ve ayný zamanda gözyaþý da döküyorlardý.

Fatma, dizleri üstüne çöküp ellerini yüzüne götürerek aðlamaya baþladý. Fatma, caný, babasý için gözyaþý döküyordu artýk. Ne de olsa þehitler aðlamaya deðerdi.

Fatma, baðýrmadan, aðýt yakmadan hýçkýra hýçkýra aðlýyordu. Annesi, kardeþleri, halalarý, teyzeleri, komþularý vs. hepsi yanýna gelip aðlýyorlardý. Onlar aðlarken babaannesi odadan çýktý.

-Lawoo, lawoo, lawoo, dýlu cigerémýn heliyan, kezebamýn peritiii.. Lawoo, lawoo, lawoo… Þükriyémýn, kurémýn… (Oðul, oðul, oðuuul… Yüreðim ve ciðerim eridi, ciðerim yanýyor.. Oðul, oðul, oðuuul… Þükrüm, yavrum..) diye aðýt yaka yaka saðýnda ve solunda iki bayana dayanarak Fatma’nýn bulunduðu yere geldi. Fatma’nýn yüzünü iki eli arasýna alarak defalarca öperek baðrýna bastý. Nine ve torun birbirlerine sarýlmýþ bir vaziyette aðlýyorlardý.

Þükrü beyin kýz kardeþlerinden biri eli ile yüzünü çýrpmaya, saçýný baþýný yolmaya baþlamýþ, baðýra baðýra aðlýyordu. Halasýný bu halde görünce Fatma:

-Allah’tan geldik, Allah’a döneceðiz. Hala! Saçýný, baþýný yolmak bir müslümana yakýþmaz. Aðlayacaksan saçýný baþýný yolmadan aðla. Bu yaptýðýnýn Ýslam’da yeri yok. Eðer aðlýyorsak baþýmýza gelene isyan ettiðimizden deðil. Ayrýlýk acýsýndan aðlýyoruz. Kaldý ki babam, bir insanýn ulaþabileceði en yüksek makama, peygamberlikten sonraki makama ulaþmýþtýr. Biz bunun için hüzünlü deðil, onun adýna sevinçliyiz, ama ayrýlýk zor. Zayýf olduðumuz için aðlýyoruz, dedi.

Fatma’nýn bu tepkisi ile etraftaki kadýnlar, halasýna müdahale ederek bu hareketinden vazgeçmesini saðlamak için onu baþka odaya aldýlar.

Babaannesi sessiz sessiz aðlayýp aðýt yakýyordu. Fatma babaannesine,

-Ya dé piré bes bý lorine. Bavémýn þehide, tý ji dayka þehidaye. (Nine! Yeter aðýt yakma. Babam þehittir. Sen de þehit annesisin)

-Dýlémýn dý þewute kýzam. Çawémýn býrjiya mýn mýrna kuré xwe ne diti buna. (Yüreðim yanýyor kýzým. Gözlerim önüme aksaydý da oðlumun ölümünü görmeseydim)

Ayþe haným aniden ayaða kalktý.

-Ben artýk aðlamayacaðým. Çocuklarýmýn babasý Allah Resulü (as)’nün bile arzuladýðýna kavuþtu. Eðer aðlayacaksak kendi üzerimize aðlayalým. Son nefesimizi iman üzere verebilecek miyiz?

Fatma annesine destek verdi.

-Ýslam için canýný feda eden babamýn þehadetinde, onu Rabbine, Allah ve Resulünün yasakladýðý bir þeyi yaparak uðurlayamam. Aðýt yakýp, baðýrýp çaðýrarak aðlayacaðýnýza Kur’an-ý Kerim okuyun. Yasinler okuyun, dualar edin!

Ayþe haným ve Fatma’nýn müdahalesi ile baðýrarak aðlamalar kesilmiþti. Odaya götürülüp sakinleþtirilen halasý, Fatma’nýn söylediklerini duymuþ;

-Aslan gibi abim gitti. Hepiniz yetim kaldýnýz. Sen kocanýn evindesin. Ya bu çocuklar! Onlara kim bakacak? Gelmiþsin bize vaaz veriyorsun, demesi üzerine Fatma halasýnýn yanýna giderek gözyaþlarý içinde elini öptü.

-Biliyorum, hepimizin yüreði yanýyor. Halamýn yüreði yandýðý için bunlarý söylüyor; ama ölüm hak, ölümsüz hiç kimse yok. Herkes ölecek, ecel geldiðinde hiç kimse onu geri döndüremez. Ne mutlu o kimseye ki Allah yolunda ölür de dökülen kanlarý ile Allah’ýn rýzasýný kazanýr. Benim babam, ölümlerin en þereflisi ile Allah’ýn huzuruna gitmiþtir. Allah’a yemin ederim ki böylesi bir ölümü þerbet bilip içerim.

Fatma’nýn elini öpmesi ile duygulanan halasý, gözyaþlarýný sessizce dökmeye baþlamýþtý. Fatma, sözünü bitirdikten sonra boynuna sarýlmýþ, defalarca yüzünü öpmüþtü.

Tekrar halasýnýn elinden öptü Fatma.

-Biz babamýzý kaybettik. Peki ya Filistin’dekiler… yýllardýr can kaybediyorlar. Dünyada görülmedik iþkencelere, zulümlere maruz kalýyorlar. Evleri baþlarýna yýkýlýyor. Ya Çeçenistan, kadýn, çocuk, yaþlý denmeden katliamlardan geçiriliyorlar. Kýzlarýn, kadýnlarýn ýrzlarýna geçilip öldürülüyorlar. Afganistan’da, Cezayir’de, Keþmir’de… Dünyanýn her yerinde müslümanlar katliamdan geçiriliyor. Onlarý düþündükçe bizim yaralarýmýz hafif geliyor. Onlara da aðlayýp ah-u figan etmeliyiz.

Fatma daha fazla konuþamamýþ, sessiz sessiz aðlamaya baþlamýþtý. Binanýn önünde toplanan kalabalýkta bir hareketlilik baþlamýþtý. Belli ki cenazesinin geldiðini haber almýþlardý. Kimi sessizce gözyaþý döküyor, kimi de Yasin okuyordu. Cenaze arabasýnýn görünmesi ile topluluktan tekbir sesleri yükselmeye baþlamýþtý. Topluluk hep bir aðýzdan, “La ilahe illallah, zalimler lanetullah, la ilahe illallah kafirler lanetullah, la ilahe illallah hainler lanetullah” sloganlarý atýyordu. Çünkü dünyada Müslüman halkalarýn çektiði tüm eziyet, ýzdýrap, talan, katliam ve zulmün arkasýnda hep bunlar vardý.

Cenaze arabasýndan inen Hamdullah, “Tekbir!” diye üç kez baðýrýnca topluluk “Allahu Ekber!” nidalarý ile cevap vermiþti. Þehidin mübarek naaþýnýn bulunduðu tabut arabadan indirilerek ellere alýnýp camiye taþýndý. Cami , evin yaklaþýk elli metre ilerisinde idi. Naaþ camiye götürülüp yýkama iþlemi bittikten sonra tekrar tabuta konup ellere alýndý ve yavaþ adýmlarla mezarlýða doðru ilerlenmeye baþlandý.

Çok sayýda özel tim polisi gözdaðý vererek topluluðun oluþturduðu heybet ve görkemi bir nebze de olsa yok edebilmek için topluluðun etrafýný sarmýþtý. Hepsinin elinde otomatik silahlar, üzerlerinde bol sayýda mermi ve el bombalarý vardý. Her an topluluða müdahale etme pozisyonunda idiler.

Topluluk, olay çýkýp yeni acýlar yaþanmasýn diye sessiz bir þekilde mezarlýða doðru ilerliyordu. Tabutu, toplulukta bulunanlar sýra ile elden ele vererek taþýyorlardý. Geçtikleri yerlerdeki halktan kimi dükkanýnýn önüne çýkmýþ, kimi balkonlara.. merak ve endiþe içinde cenazenin geçiþini seyrediyorlardý. Nihayet mezarlýða yaklaþtýlar. Polis, mezarlýk çevresini tamamý ile kuþatmýþtý.

Bir polis panzeri, mezarlýðýn giriþinin yanýnda bir diðeri de yaklaþýk 100 metre ilerisinde bekliyordu. Mezarlýk içini ve çevresini tam teçhizatlý bir þekilde giyinmiþ özel tim polisi sarmýþtý.

Topluluk mezarlýðýn önüne gelince polis þefi topluluðun önüne geçip;

-Cenaze sahipleri kim? Onlarla görüþmek istiyorum, dedi.

Topluluðun önünde bulunan Hacý Abdullah ve birkaç kiþi daha öne çýkýp polis þefine doðru ilerlediler. Hacý Abdullah:

-Cenazenin sahibi biziz. Buyurun ne söyleyecekseniz bize söyleyin, dedi.

-Merhumun nesi oluyorsunuz?

-Komþusuyum.

-Yakýn akrabalarý yok mu? Onlarla görüþmem daha iyi olur.

-Yakýn akrabalarý þu anda hazýr deðiller. Buyurun benimle konuþun.

-Bakýn arkadaþlar! (Sesini yükseltip tüm topluluða duyurmak istercesine baðýrarak) Acýnýzý anlýyorum. Öfkelisiniz de… Yalnýz olay çýkmasýný istemiyorum. Ýnanýyorum. Ki siz de istemiyorsunuz. Yeni acýlarýn ve olmasýný istemediðimiz olaylarýn yaþanmamasý için cenazenizi sessiz bir þekilde gömüp daðýlmanýzý istiyorum, dedi.

Polis þefi konuþurken heyecanlýydý. Çünkü, cenazede binlerce kiþi vardý. Hacý Abdullah polis þefine hitaben dedi ki:

-Biz, olay çýkaracak deðiliz. Böyle bir niyetimiz yok. Polisleriniz topluluðu provake etmezse kimsenin burnu bile kanamaz. Ben, size bu teminatý veriyorum. Lakin sizin de bizi rahat býrakýp cenazemizi gömmemize izin vermeniz lazým. Herhangi bir müdahalede bulunmamalýsýnýz. Aksi taktirde olacaklardan siz sorumlu olursunuz.

Hacý Abdullah’ýn söyledikleri ile polis þefi hem rahatlamýþ, hem de endiþelenmiþti.

-Toplu halde gelmenize müdahale etmedik. Yalnýz toplu halde dönmenize izin veremeyiz. Bu þekilde emir almýþ bulunmaktayým. Defin iþlemini bitirdikten sonra daðýlmalýsýnýz.

-Biz, baþka acýlarýn yaþanmasýný istemiyoruz. Bunun için topluluðu ikna etmeye çalýþýrým. Yine söylüyorum, biz defin iþlemini yaparken polisin müdahale etmesi hoþumuza gitmez. Olacaklarýn da vebali sizin boynunuza olur.

-Size herhangi bir müdahale yapýlmayacaðýna dair teminat veriyorum. Fakat siz de mezarlýktan toplu olarak ayrýlmayacaksýnýz. Çünkü böyle yapmanýz gösteriye girer. Buna da izin veremem.

-Bizim, zaten öyle bir niyetimiz yok.

Hacý Abdullah ve polis þefinin anlaþmasý ile, polis þefi telsizden,

-Tüm arkadaþlar! Defin iþlemi sürdüðü müddetçe hiç kimse müdahalede bulunmayacak. Benim emrim dýþýnda hiç kimse bir adým atmayacak, diyerek talimat verdi.

-Duydunuz deðil mi?

-Evet, duydum. Diyerek topluluðun yanýna gelmek üzere geri döndüler Hacý Abdullah ve arkadaþlarý. Yavaþ yavaþ gelirlerken yanýnda bulunan Hamdullah’a “Defin iþleminden sonra herkes mezarlýktan daðýlsýn, daha sonra taziye yerine gelsinler. Sakýn oyuna gelmesinler. Þayet polislerden veya baþkalarýndan olumsuz bazý davranýþlar olursa da kendilerine hakim olup kesinlikle müdahalede bulunmasýnlar. Provakasyona gelmemeliyiz. Sakýn olay çýkmasýn. Ýnþallah selamet ile defin iþlemimizi yapýp geri döneriz, dedi.

Hamdullah, hýzlý adýmlarla olup biteni bildirmek için topluluðun arasýna daldý.

Polislerin mezarlýk kapýsýndan çekilmesiyle topluluk yavaþ adýmlarla mezarlýða girip daha önceden hazýrlanmýþ mezarýn bulunduðu yere doðru ilerledi.

Mezar baþýna gelindiðinde tekbirler, tahmidlerle þehidin cenazesi mezara indirildi. Küreklerle þehidin üstü toprakla örtünmeye baþlanmýþtý. Küreði kapan birkaç kürek toprak attýktan sonra bir diðerine veriyordu. Orada bulunanlar þehidin üzerini örtecek topraðý mezara doldurmak için adeta yarýþýyorlardý. Bu arada tekbirler, tahmidler hiç kesilmemiþti.

Nihayet þehidin mübarek bedenini örtme iþi bitmiþ, telkin okunmaya baþlanmýþtý. Telkinin bitiminden sonra toplulukta bulunan alimlerden biri, mezarýn yanýnda bir taþa çýkarak topluluða hitap etti.

-Euzu billahi … “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Onlar diridirler, lakin siz þuurunda deðilsiniz.” Tarihin her döneminde tevhid mücadelesi baþladýðýnda bunu hazmedemeyen güçler olmuþtur. Bu güçler. Her zaman halka hükmeden, halký kendi sultalarý altýna alýp onlarý ezen, zulmeden, köleleþtiren kiþiler veya yönetimler olmuþtur. Bu tahakkümleri, bir süre sonra kendilerini ilah görmelerine ve her istediklerini yapma keyfiyeti içine girmelerine sebep olmuþtur. Firavun, Nemrut, Ebu Cehil, Cengiz han… tarihin en gaddar ve acýmasýz þahsiyetleri olarak ün salmýþlardýr.

Bu zalim kral ve yönetimlerine karþý çýkýp insanlarý tek ilaha davet edip yaptýklarý zulüm, baský, dayatma ve vahþice uygulamalarýna karþý çýkan peygamberlere veya onlarýn varisleri olanlara karþý en vahþi yöntemlerle saldýrýlmýþ ve yok edilmek istenmiþlerdir.

Çünkü, (sesi yükselmiþti) tevhid zalim ve zorbalarý kabul etmez. Onlara boyun eðip itaat etmeyi asla ve kat’a hoþ görmez. Ýslam her zaman zulme karþý baþkaldýrý olmuþ ve mazlum, ezilmiþ, hor görülmüþ halklarýn yanýnda yer alýp onlarý bu zalimlerden kurtarma yolunda Müslümanlarý þiddetle teþvik etmiþtir. Bunun içindir ki, tevhid erleri her þeyi göze alarak bu zalimlere karþý mücadele içine girmiþlerdir.

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

Topluluðun tekbir sesi kesilince hatip devam etti.

-Bu mücadelenin bir neticesi olarak tevhid erleri, kimi zaman Ashab-ý Uhdud tarafýndan ateþ çukurlarýnda yakýlmýþ, kimi Ýbrahim (as) olup ateþlere atýlmýþ, kimi zaman Zekeriyya (as) olup testere ile ikiye ayrýlmýþ, kimi zaman çarmýhlarý gerilerek yýrtýcý hayvanlara yem yapýlmýþ, kimi zaman Bilal, Habbab ya da Hubeyb olup vahþice þehid edilip iþkencelerden geçirilmiþlerdir.

Küfür tek millettir. Adý, saný, rengi, þekli ne olursa olsun. Hedef Müslümanlar ve Ýslam oldu mu zulüm ve iþkence yapmaktan geri durmazlar. Bugün yine tarih tekerrür etmiþ, Ýslami bir mücadele içine girip halký irþat için çalýþan muvahhidler, tahtlarý sarsýlan kafir ve küfür düzenlerinin hedefleri olmuþlardý. Ýþte bu saldýrganlýðýn sonucu olarak bugün Þükrü kardeþimizi þehit olarak vermiþ bulunmaktayýz. Bize saldýranlar bizi þehit ederek sindireceklerini sanýyorlarsa aldanýyorlar.

Çünkü biz, Allah yolunda ölmeyi, onun dini uðrunda ölümü þerbet bilip içeriz. Bizler, Hamza’larýn, Ali’lerin, Ömer’lerin, Osman’larýn, Hüseyin’lerin takipçileriyiz.

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

Þehitlerin kanlarý, kurumuþ topraða hayat veren su gibidir. Bu mazlum beldenin halkýný uyandýracak ve kendilerine zulmedenlerin tahtýný alt-üst edecektir.

Allah, Þükrü kardeþimizin þehadetini kabul etsin. Bizleri onlarýn yolundan ayýrmasýn. Bu münasebetle Ýslam ve Kur’an için kanlarýný döken tüm þehitlere ve hassaten Þehit Þükrü’nün ruhuna El-Fatiha..

Fatiha okunup tekrar tekbirler çekildikten sonra, topluluk yavaþ yavaþ daðýlýp taziyenin yapýlacaðý camiye doðru ilerlemeye baþladý.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:38
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...36
944 Mesaj -
Þükrü beyin, yaklaþýk on beþ gün süren taziyesi çok bereketli geçmiþti. Camide yapýlan taziyesine þehir halkýndan, yakýn ve uzak akrabalarýndan, çevre il ve ilçelerden binlerce insan gelmiþti. Bazen caminin içi ve avlusu taziyeye gelen insanlarla doluyordu. Birkaç alim, gelen ziyaretçilere Ýslami vaazlar veriyordu. Dökülen kanýn bereketi çok geçmeden kendini göstermiþti.

On beþ gün boyunca çok yoðun ziyaretçi akýný olmuþ, ziyaretçilerin azalmasýyla taziye, camiden eve taþýnmýþtý. Ziyaretçilerin gidip gelmesinden dolayý Ayþe haným ve çocuklarý Hacý Abdullah’ýn evinde kalýyorlardý. Hacý Abdullah da taziye sahipliði yapýyordu. Þükrü beyin sadece bir erkek kardeþi vardý. O da baþka þehirde oturduðundan ancak cenazeden sonra gelebilmiþ ve taziyeye gelen ziyaretçilerin azalmasý üzerine tekrar evine dönmüþtü. Þükrü beyin amcalarý, dayýlarý ve amca-dayý çocuklarý vs. birkaç gün taziyeye gelmiþ ve bir daha da uðramamýþlardý. Mürted örgütün fikri yapýsýný taþýdýklarýndan Þükrü bey ile aralarý iyi deðildi. Þehidin Ýslami Cemaat’le olan beraberliðinden sonra aralarý açýlmýþtý. Hatta kaç kez þehidi tehdit etmiþlerdi. Bu yüzden þehid kendileriyle fazla içli dýþlý olmuyor, sýla-i rahim gereði yaptýklarý tüm hakaretlere karþýn onlardan baðlarýný koparmamaya özen gösteriyordu.

Þehadetinden sonra bu yakýn akrabalarý, taziyeye birkaç gün gelmekten baþka bir þey yapmamýþlardý. Her zaman olduðu gibi yine Ýslami Cemaat þehidin taziyesine ve ailesine sahip çýkmýþtý. Çevre il ve ilçelerden gelen misafirlere de yemekler verilmek suretiyle þehidin taziyesi en güzel þekilde yapýlmaya çalýþýlmýþtý.

Fatma, ziyaretçilerin artýk gelmemesi üzerine eve dönmüþtü. Babasýnýn Þehadeti onun azmini katlayarak arttýrmýþtý. Bunun için taziye bitiminden hemen sonra tekrar cami iþine geri dönmüþtü. Bugün de cami arkadaþlarý eve geleceklerdi. Onlarý beklerken Kur’an-ý Kerim okumakla meþgul olup vaktini deðerlendirmeye çalýþýyordu.

Zilin çalmasý üzerine ayaða kalkýp Kur’an-ý Kerim’i kýlýfýna koyarak duvara astý. Zilin çaldýðýný duyan Asya haným, kapýyý açmak için oturma odasýndan salona geçmiþti.Fatma da kapýyý açmak için salona gelmiþti. Kaynanasýný görünce:

-Ben açarým, siz rahatsýz olmayýn, diyerek kapýyý açmak için kapýnýn önüne gidip “Kim o?” diye seslendi. Kapýnýn ardýndakilerden biri;

-Benim, Zehra, dedi.

Zehra cevabýný alan Fatma, kapýyý açtý. Kapýda Zehra ve Sümeyye vardý. Zehra selam vererek içeri girdi. Fatma selamýný karþýlayýp hoþ geldiniz diyerek buyur etti. Onlarý oturma odasýna geçirdi. Çarþaflarýný çýkarýp oturduktan sonra Fatma:

-Tekrar hoþ geldiniz. Görüþmeyeli iyisiniz inþallah. dedi.

-Allah razý olsun çok iyiyiz.

-Fatma, kaç gündür camiye gitmemiþti. Bunun için bir müddet hal-hatýr faslý devam etti. Onlar konuþurlarken Asya haným da misafirlere hoþ geldin demek için yanlarýna gelmiþ, konuþmaya dalmýþlardý. Onlar konuþurlarken zilin tekrar çalmasýyla Fatma kapýyý açmaya gitti.

Emine, Sultan ve Mevlüde’nin gelmesiyle arkadaþlar tamamlanmýþtý. Biraz cami ve cami öðrencileri üzerine konuþup cami öðrencilerini ve ders durumlarýnýn deðerlendirmesini yaptýktan sonra ziyaretler üzerine konuþmaya baþladýlar. Fatma:

-Ziyaretlerimizi mümkünse aksatmadan yapmalýyýz. Ýlgilendiðimiz arkadaþ, akraba, komþularý vs. periyodik bir þekilde ziyaret edip onlarda gördüðümüz eksikliklerle ilgili kendileriyle sohbet edip Ýslam’ýn bu konulardaki tutumunu ve emirlerini anlatmalýyýz. Bu þekilde yapýlan ziyaretlerde ne yapýlmasý gerektiði konusunda karþýlýklý görüþ alýþ-veriþi yaparak sýcak bir sohbete dalmýþlardý. Fatma devamla: “…Þehid ve tutuklu ailelerimiz bizim için çok deðerliler. Onlara en güzel ilgi ve alakayý göstermeliyiz. Programlý olarak ziyaretlerimizi aksatmadan sürdürmeliyiz. Þunu unutmayalým ki, bizler de her an ayný duruma düþebiliriz. Ki Zehra ve Mevlüde bacýlar da bu ailelerdendirler” dedi.

Kendisinden söz edilince Zehra:

-Gerçekten þehid ve tutuklu ailelerinin maddi ve manevi olarak desteðe çok ihtiyaçlarý var. Babasý þehit olan çocuklarýn, kocalarý þehid olan kardeþleri, tutuklu eþi ve çocuklarýnýn durumlarýný ve yaþadýklarý zorluklarý ancak onlar ve onlara yakýn olanlar bilir, dedi.

-Gerçekten öyle… Ben babamý kaybettikten sonra bunu çok daha iyi anlýyorum. Kaybedilenlerin boþluðu hep yaþanýyor. Bunun için de o boþluðu doldurmak için gözler hep birilerini arýyor. Ben, baþým sýkýþtýðýnda babamýn yanýna gider, onun nasihatleriyle ferahlardým. Bir de küçücük yaþtaki çocuklar acaba onlar nasýl?.. sözünü bitirememiþti. Gözyaþlarýna hakim olamayýp aðlamaya baþlamýþtý. Sanki çocuklarýn “Babamýz nerede, niçin eve gelmiyor?” sedalarýný iþitiyordu. Diðerleri de aðlýyorlardý. Gözyaþlarý içinde Sümeyye de:

-Eðer bu çocuklara ve kardeþlere sahip çýkmazsak bizlere yazýklar olsun. Aðzýmýzdaki lokmayý çýkarýp onlara verecek dereceye gelmeyinceye kadar hakkýyla iman etmiþ sayýlmayýz, dedi.

Sultan:

-Yemeði önümüze her koyuþumuzda þehid ve tutuklu ailelerini, Filistin’deki, Çeçenistan’daki, Afganistan’daki ve dünyanýn diðer yerlerindeki mazlum Müslüman halklar, zulüm altýnda inleyen çocuk, kadýn, yaþlý müstad’aflarý düþünmeden ve onlara dua etmeden yersek, çekilen eziyet ve meþakkatlerden gafil olmakla beraber kardeþliðimizin… daha fazla konuþamamýþ, kelimeler boðazýnda düðümlenmiþti.

Emine Sultan’a destek verdi:

-Müslümanýn Müslüman üzerinde hakký vardýr. Zor durumdaki Müslümanlara gücümüz yettiðince maddi olarak yardým etmeliyiz. Bu o kadar zor bir þey deðil. Mesela yiyeceklerimizden bile tasarruf yapýp yardýmda bulunabiliriz. Kendisi ve ailesi aç iken ekmeðini baþkasýna veren Hazreti Ali’yi ve onun bu davranýþýný hiç unutmamalýyýz. Kardeþlik, fedakârlýk, isâr, tesanüt… iþte budur.

Mevlüde:

-Allah Resulü (as) bir hadislerinde, “Zor durumda olan bir müslümanýn, “Ey Müslümanlar! Yardýma gelin!” sedasýna cevap verilip ona yardým edilmezse; orada ya Müslüman yoktur ya da bu nidayý iþitenler Müslüman deðildirler” buyuruyor. Mazlum Müslüman halklarýn avaz avaz imdat etmeleri, Müslümanlarý yardýma çaðýrmalarýna kulak týkayan Müslümanlara, bu hadisi hatýrlatmak gerek. Çeçenistan’ýn, Filistin’in, Afganistan’ýn, Keþmir’in… ve bizlerin sesini duymuyorlar mý, dedi.

-Peki ya ülkemizdeki müslümanlarýn, burunlarýnýn dibindeki bunca acý ve gözyaþýný görmüyorlar mý? Yüzlerce þehitten, binlerce yetimden, binlerce tutukludan bihaber midirler? Okul önlerinde coplanan, baþörtüleri çýkartýlan binlerce kardeþi görmüyorlar mý? Yüreðimizdeki bu yara ne zamana kadar kanayacak? Ya Rabbi! Sen yardým et!



Bu günkü konuyu Emine hazýrlamýþtý.

-Tevafuka bakýn ki bugünkü konuyu Allah yolunda infak olarak almýþtým. Ýstiyorsanýz hazýrladýðým konuyu sizlere aktarmaya çalýþayým.

Euzu-besmele çekip “Allahu Teala Kur’an-ý Kerimde, “…Onlar gayba inanýrlar, namazý dosdoðru kýlarlar, kendilerine rýzk olarak verdiðimiz þeylerden de infak ederler” buyuruyor” dedi.

Müminlerin özelliklerinden biri de infak etmeleridir. Çünkü onlar ellerindeki servet ve paralarýn asýl sahibinin Allah olduðunu baþlangýçta itiraf ederler. Bilirler ki sahip bulunduklarý þeylerin yaratýcýsý kendileri deðildir. Bunlar rýzk olarak Allah tarafýndan kendilerine bahþedilen bir ikramdan ibarettir. Ýþte bu itiraf ve þuur neticesinde müminler Allah’ýn fakir ve zayýf kullarýna karþý iyilik, ikram kapýlarýný açarlar. Bu kapýlarýn açýlmasý kullarýn birbirine karþýlýk kardeþlik duygusunu, insanlýk þuurunu ve beþeri tesanütü meydana getirir.

Bu sýfatlarýn kýymet ve ehemmiyeti insandaki cimriliðin ve egoistliðin zail olup yerini iyiliðe, cömertliðe terk etmesiyle meydana çýkar. Ayný zamanda bu sýfatlar, hayatý çalýþma ve ihtiraslardan uzaklaþtýrýp sevgi ve yardýmlaþmaya sevk eder. Zayýf ve çaresizlere tam bir emniyet saðlayarak onlara vahþet ve hýrs pencereleri arasýnda deðil, kalplerde, gönüllerde yaþadýklarýný hissettirir.

Yüce Allah, Bakara Suresinin 177. ayetinde; “Yüzlerinizi doðu veya batý tarafýna çevirmeniz iyilik deðildir. Lakin iyilik, Allah’a, ahiret gününe,meleklere, kitaplara, peygamberlere iman eden, malýný seve seve yakýnlarýna, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere ve köleleri, esirleri kurtarmaya sarf eden, namazý dosdoðru kýlan, zekatý veren, muahede yaptýklarýnda ahitlerini yerine getiren, sýkýntýda, hastalýkta ve þiddetli savaþ anýnda sabru sebat gösterenlerindir. Ýþte sadýk olanlar da onlardýr, muttaki olanlar da..” diye buyuruyor.

Emine, ayeti kerimeler, hadisler ve alimlerin sözleri ile infak, sadaka üzerine güzel bir sohbet yapýyordu. Ýnfak ve sadakanýn hiçbir zaman aksatýlmamasý, her fýrsatta verilmesi gerektiðini dile getiriyordu. “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz” ayetindeki israfýn; ele geçen maldan, sadaka veya infakýn verilmemesi anlamýna da geldiðini dile getirerek “Yarým hurma ile de olsa sadaka veriniz” hadisiyle; Ýslam’ýn bu konudaki teþvik ve hassasiyetini kendisine ve arkadaþlarýna hatýrlatýyordu.

Sohbet bitip kalkarlarken Emine, Fatma ile yalnýz konuþmak istediðini söyleyince, Fatma diðerlerine,

-Müsaade ederseniz biz beþ dakika Emine kardeþ ile diðer odaya geçeceðiz. Sizi fazla bekletmeyiz, diyerek Emine ile odadan çýkýp baþka bir odaya geçtiler.

-Evet Emine kardeþ, seni dinliyorum.

-Yok, bir þey soracak ya da söyleyecek deðilim. Mahcup bir þekilde parmaðýndan yüzüðünü çýkarýp Fatma’ya uzatarak,

-Bunu infak etmek istiyorum. Ýnþallah Rabbim kabul eder, dedi.

-Caným kardeþim, senin ihtiyacýn var. Allah ihtiyaçtan arta kalaný diyor. Bunun için almak istemiyorum. Ýnanýyorum ki cemaat de kabul etmez.

-Kardeþini nefsine tercih etmek olan isârý yapmak Allah’ýn buyruðuna aykýrý deðildir. Ben de bunu yapmak istiyorum.

-Tamam, Allah hayrýný kabul etsin.

Sümeyye, Zehra, Sultan ve Mevlüde de ayný þekilde birbirlerine fark ettirmeden kimi bir bilezik, kimi yüzük, kimi de biraz para çýkarýp vermiþlerdi. Hepsi gücüne göre, imkanlarý dahilinde bu büyük sevabý kazanmaya çalýþmýþlardý. Fatma da elinden çýkardýðý bir bileziði kendisine verilenlerin üzerine ekleyerek arkadaþlarýna katýlmýþtý. Böylece kendileri bizzat söylediklerinin failleri oldular. Bu iþe ilkin kendilerinden baþlamýþlardý.

Misafirler gitmiþ, vakit ikindiye gelmiþti. Fatma mutfaða geçip yemek yapmaya baþladý. Yemek yaptýðýnda midesi bulandýðýndan genelde kaynanasý yemek yapýyordu. Yine de mutfaða geçer, yemek yapmak için hazýrlýk yapardý. Mutfaða geçip yemek yapmaya çalýþtýðýný gören kaynanasý biraz sitem etti:

-Kýzým kaç kez þu mide bulantýn geçmeden buraya gelme dedim.

-Bir iki gün deðil ki… Daha birkaç ay var. Bu süre zarfýnda hep siz mi yemek yapacaksýnýz?

-Evet, ben yapacaðým. Çocuðun doðana kadar yemek iþi bana ait. Çocuðunu dünyaya getirdikten sonra tekrar sen yaparsýn. Seni bir daha burada görmeyeyim!

….Akþam yemeði yenmiþ, namaz da kýlýnmýþ olduðundan, Hamdullah ve Fatma kendi odalarýna çekilmiþti. Hamdullah’ýn, Fatma’ya bir sürprizi vardý. Akþam geldiðinde söylemiþ, ama göstermemiþti. Fatma merak içinde olduðundan odaya gelir gelmez hücuma geçti.

-Beni merak içinde býrakmak hoþuna gidiyor deðil mi? Saatler geçmiyordu bu akþam, biliyor musun?

-Yok, nerden bileyim? Merak içinde olan sendin, ben deðil..

-Tabi senin için hava hoþ, sürprizi yapacak olan sensin nasýl olsa.

-Seni meraklý görmek hoþuma gidiyor, hele etrafýmda fýldýr fýldýr dönmen yok mu?

-Öyle mi? Bundan sonra zor görürsün. Ben de umursamam olur biter.

-Umursamayacaðýna inanýyor musun?

-Nerde… bende bu merak olduktan sonra beni çok etrafýnda döndürürsün. Ama ben de bunun altýnda kalmam.

-Ne yapabilirsin ki?

-Ne mi yaparým? Ben de seni meraktan çýldýrtýrým.

-Yapabilirsen yap.

-Beni lafa tutup oyalýyorsun. Hadi göster de beni fazla meraklandýrma. Biliyorsun hamile kadýnlara fazla heyecan iyi deðil.

-Seni heyecanlandýrmamak ve üzmemek için önce ne olduðunu söyleyeyim.

-Tamam, olur.

-Annenden, babanýn bir fotoðrafýný alýp büyüttüm. Sürprizim buydu.

Bunu duyunca hüzünlendi.

-Görebilir miyim?

-Getireyim.

Büyütüp çerçevelettiði fotoðrafý sakladýðý gardýrobdan alarak getirip Fatma’ya verdi. Fotoðraf sarýlýydý. Önce onu kanepeye oturttu ve

-Þimdi açabilirsin, dedi.

Elleri titriyordu Fatma’nýn. Açmak için elini her uzatýþýnda eli geri geliyordu. Bir türlü açmaya cesaret edemiyordu. Öylece kalmýþtý. Caný, babasý aylar öncesine kadar da hayatta idi. Evet, þehadetinin üstünden yaklaþýk altý ay geçmiþti. Acýsý hâlâ taze idi. Fotoðrafý Hamdullah’a uzattý.

-Al, sen aç, ben yapamayacaðým.

Fotoðrafý alan Hamdullah açmaya baþladý. Açma iþlemi bitmiþti. Fotoðrafý Fatma’ya uzatýrken;

-Taziyede bile cesaretini kaybetmeyen sen, þimdi neden böyle? dedi.

-Orada öyle olmam gerekirdi. O esnada zayýflýk göstermek, biz muvahhid ve muvahhidelere yakýþmazdý. Ayrýca, Ýslam’ýn yasakladýðý bir þeyin olmasýna da izin veremezdim. Ama þimdi…

Sözünü bitirememiþ, gözleri dolmuþtu. Fotoðrafý çevirip babasý ile karþýlaþýnca gayri ihtiyari “baba” dedi. Fotoðrafý defalarca öptü. Öperken gözyaþlarý da akýyordu. Bir süre fotoðrafa gözlerini dikip aðladý.

-Babamýn þehid olacaðýný hayal dahi edemiyordum. Çünkü muvahhidlerle beraberliði sadece iki yýl olmuþtu. Ben bile ondan çok önce þuur kazanmýþtým. Oysa o bizi geçti. Þehadet ne garip þey!..

-Evet, hem garip ve hem de sahip. Öyle bir garip ki, ne çok çalýþýlarak ulaþýlýr, ne de çok ibadet ederek. Ýþte garipliði burada. Her þeyi bilen Allah, bazý kullarýný seçiyor. Ne þekilde ulaþýldýðýný ise ancak Allah biliyor. Hem sahiptir; Allah’ýn rýzasýna, kabir, kýyamet, haþr hesaplarýndan muaf tutulmaya, Peygamberler komþuluðuna, þefaate ve hakiki aþka…

Dalmýþtý Hamdullah. Gözleri farklý bakýyordu. Fatma þimdiye kadar Hamdullah’ýn gözlerinde böylesi bir ifadeyi görmemiþti. Merakla sordu.

-Neden daldýn?

-……

-Duyuyor musun?

-Evet duyuyorum.

-Çok acayip bakýyordun. Bir þey mi oldu?

-Hayýr, diyerek ayaða kalktý ve dolaptan kayýnbabasýnýn fotoðrafýnýn büyüklüðünde ikinci bir fotoðraf getirip Fatma’nýn yanýna oturdu.

-Bu da bir þehidin fotoðrafý mý?

-Evet, en sevdiðim, can dostumun fotoðrafý. Çoktandýr büyütmek istiyordum. Nihayet kýsmet bu güneymiþ.

-Açsana, yoksa sen de benim gibi…

-Böyle büyük þahsiyetlerin önünde heyecanlanmamak…

-Yine meraklandýrýyorsun.

-Tamam, açýyorum.

Fotoðrafý açýp Fatma’ya gösterince, Fatma’nýn yüzünde taaccüp ifadesi belirmiþti. Sanki donmuþtu. Baktýðý fotoðraf yabancý deðildi. Evet evet, Hasan aðabeyisiydi. Hem de ta kendisi…

-Hayýrdýr, n’oldu da böyle tuhaflaþtýn?

-Bu Hasan aðabey! Bu onun fotoðrafý. Ne zaman oldu? Aman Allah’ým!..

-Tanýyor musun?

-Tanýmaz olur muyum? Çocukluðumuz beraber geçti. Daha sonra onlar bizim mahalleden ayrýldýlar. En son onu yýllar önce görmüþtüm. Çok ilginç bir karþýlaþma olmuþtu.

-Nasýl ilginç, anlatabilir misin? Merak ettim doðrusu.

-Lise 3’te okuduðum yýldý. Bir arkadaþým ile çay bahçesindeydik… Böylece meseleyi uzun uzun anlattý.

-Hasan, o tür konularda çok hassastý. Bazen yolda giderken, baþýný önünden kaldýrmadýðý için ona “Dikkat et. Bu þekilde birilerine çarparsýn” deyince; “Bir þey olmaz” derdi.

-Hasan aðabey ne zaman, nerede þehid oldu?

-Hasan iki yýl önce camiden çýkarken…

Hamdullah, Hasan’ýn þehadetini detaylý bir þekilde anlattý. Fatma gözyaþlarý içinde dinlemiþti.

-Hasan’da gerçekten aþk vardý. Çünkü, aþýk her yönüyle maþukuna kavuþmak için can atar, yanýp tutuþur. Ayrýlýktan dolayý benzinin solduðunu görürsün. Aþýk, maþukunun karþýsýna geçtiðinde kýzarýr. Kalbi yerinden fýrlayacakmýþ gibi çarpar. Heyecandan konuþamaz ya da zorla konuþur. Bu özellikleri taþýyan Ýmam Seccad’ý hep örnek alýrdý kendisine. “Ne zaman ki bu dereceye ulaþtýk, o zaman aþýk olduðumuzu söyleyelim.” Derdi. Oysa ki o, canýný hiç gözünü kýrpmadan feda edecek kadar aþýktý. Aþkýn içinde, fakat farklý bir makamda olduðunu bilmiyordu. Ya da söylemiyordu.

-Bazen düþünüyorum da, insan için en tatlý olan þey canýdýr. Oysa ki bugün canlar feda ediliyor. Filistin’de ölüme gidiliyor. Biraz sonra paramparça olacaðýný bilerek gidiyor. Çeçenistan’da, burada ve dünyanýn her yerindeki müslümanlarýn içinde bulunduklarý durum, onlarýn ne kadar aþk yüklü olduklarýný gösteriyor.

-Allah Resulü (as), “Bir gün gelecek Ýslam kor ateþ olacak, tutsan elin yanar; býraksan imanýn gider” buyuruyor. Bugün aynen o gündür. Dünyanýn her yerinde kafirler birleþmiþler ve en vahþi yöntemlerle Müslümanlara saldýrýyorlar, onlarý katliamlardan geçiriyorlar, yurtlarýndan sürüyorlar. Bu zulümlere, iþkencelere, baskýlara, vahþi yönetimlere baþkaldýrýp izzetle ölmeyi, zillet ile yaþamaya tercih edenler, fenafillah olmuþlardýr. Onlar, istiðraký bilfiil mücadelede bulmuþlardýr.

-Düþünüyorum da.. Dünyadaki Ýslami mücadele içinde olan kimi yerlerdeki müslümanlarýn mücadelesi dünya Müslümanlarýna yansýmayan ya da sadece kendi mýntýkalarý ya da bölgelerince bilinen mücadeleler. Oralarda yaþanan acýlar. Aman Ya Rabbi! Bu ne kadar da zor.

-Çok doðru, gerçekten bazý yerler var ki içinde bulunduklarý zulüm ve iþkenceleri, mücadeleleri, yokluklarý çok az biliniyor. Mesela Burma Müslümanlarý; belki de ismi bile çok az duyulmuþ bu ülkede Budistler hüküm sürüyor. 1942 yýlýnda yüz bin müslümanýn ölümüyle sonuçlanan Arakan’daki katlim gerçekleþmiþti.

1962 yýlýnda askeri darbe ile yönetimi ele geçiren komünist Newin 62-84 yýllarý arasýnda yirmi bin Arakan müslümanýnýn ölümüne, yüzlerce kadýnýn tecavüzüne sebep olmuþtur. Bu ülkede 1942-1996 yýllarý arasýnda iki yüz bin kiþi katledilmiþ, yirmi bin kadýna tecavüz edilmiþ, beþ bin cami yakýlýp yýkýlmýþ, elli bin de kayýp var.

-Geçenlerde bir yerde okumuþtum, Filipinlerde diktatör Marcos denilen þahsýn iktidarý ele geçirmesiyle on bini kadýn ve çocuk olmak üzere elli bin müslümaný katlettiði belirtiliyordu. Ne kadar vahþi barbar olduklarýný da þöyle bir olayla anlatýyordu: “…Bayan Kassam’ýn kocasýnýn üzerinde tepiniyorlardý. Parçalanan kafatasýnýn içinden aldýklarý beyin parçalarýný etrafa saçýyorlardý. Diðer silahlý milisler ise yerlere saçýlan beyin parçalarýný kapýþarak yiyorlardý. Onlara göre bu onlarý ölümsüzleþtirecekti.” Ýþte vahþet, iþte barbarlýk, hayvanlýðýn en düþük derekesi..

-Hindistan’da medeni dünya dedikleri bu günde insanlar diri diri yakýlýyor. Camilerde ibadette olanlar ya da evlerde yakýlýyorlar. Binlerce insan katledilirken kimsenin gýký çýkmýyor.

Hamdullah ve Fatma sohbete dalmýþlardý. Aslýnda Hamdullah haftada bir gün çeþitli konularda Fatma ile sohbet yapýyordu. Bunu programlý yapýyorlardý. Bazen fýkýh, tefsir, siyer gibi Ýslami konularda, bazen de toplumsal konular ile dünya Müslümanlarý ile ilgili sohbetler, bazen çocuk terbiyesi ve eðitimi ile ilgili sohbetler yapýyordu.

Bugün programlarý yoktu, ama þehitlerin kaný, bereketini göstermiþ, onlarý boþ konuþmaktan alýkoymuþtu.



Hamdullah, erken uyanmýþ, Hicran’ýn beþiðine eðilerek onunla oynuyordu. Hicran senesini doldurmak üzere idi. Yavaþ yavaþ yalpalaya yalpalaya yürümeye çalýþýyordu. Küçük yaþýna raðmen uzun siyah saçlarý, yeþil gözleri, tombul beyaz yüzüyle görenlere, “Maþallah” dedirtecek güzellikteydi. Doðduðundan beri evin sevinç yumaðý olmuþtu. Elden ele gidip geliyordu. Asya hanýmýn hemen tüm zamaný Hicran ile ilgilenerek geçiyordu. Kocasý da eve geldiðinde ondan farksýz davranmýyordu. O da tam bir yumurcak olduðundan onu sevmemeleri elde deðildi.

Hamdullah daha fazla dayanamamýþ, Hicran’ý yataðýndan çýkararak kucaðýna almýþtý. Bugün çok farklý duygular içerisindeydi. Ýçindeki sýkýntýyý daðýtmak için Hicran’la oynamaya devam etti. Babasýnýn yaptýðý ilgi ve mimiklerine kahkahalarla gülüyordu Hicran.

Mutfakta kahvaltý ile uðraþan Fatma, Hicran’ýn gülüþlerine dayanamamýþ, odaya gelmiþti.

-Ooo, Allah neþenizi artýrsýn. Baba kýz sabah kuþlarýnýn ötüþü gibi gülüþlerinizle evi þenlendirmeye baþlamýþsýnýz bakýyorum.

-Hicran kýzým, sen de anneye; babam, “Gülü görünce bülbül þakýrdýr tabi ki!” diyor, de.

-Dilerim gül, hep gül kalýr da bülbül þakýmaya devam eder.

-Eder eder, meraklanma… Kahvaltý ne alemde, çok açým.

-Siz hazýr olunca kahvaltý da hazýr olur.

Hamdullah, lavaboya yönelirken içindeki manasýz duygular tekrar sýkmaya baþlamýþtý. Hayýrdýr inþallah, dedi kendi kendine.

Abdest alýp Duha sünnetlerini kýlýnca bile manasýz ya da onun manalandýramadýðý duygular onu býrakmamýþtý. Namazýný bitirince uzun uzun dua etti. Ýçindekilere bir anlam vermeye çalýþýyordu.

Bu dalgýnlýkla sofraya oturdu. Kimseye fark ettirmemek için gülümsüyor, kardeþleriyle þakalaþarak ortamý neþelendiriyordu.

Kimse dalgýnlýðýný fark etmemiþti. Yalnýz Fatma’nýn gözünden kaçmamýþtý. Ama uykudan uyanmýþ birinin mahmurluðuna yorumlamýþ, nedenini sormamýþtý. Evden çýkarken sanki bir daha dönmeyecek hissiyle þiddetle sarsýldý.

Erkeklerin çýkmasýyla ev iþlerini yapmaya hýz vermiþti Fatma. Kaynanasý, Hicran’la ilgileniyor, kendisi ve görümceleri de ev iþleriyle uðraþýyorlardý. Hamdullah’ýn gidiþinin üzerinden bir saat geçmiþti ki kapý hýzlý hýzlý vuruldu. Hayýrdýr inþallah, diyerek kapýya doðru ilerledi Fatma.

-Kim o?

-Benim abla, aç kapýyý.

Kapýyý açýnca, karþýsýnda küçük kardeþi Ahmet’i gördü.

-Ne oldu caným, niye bu kadar heyecanlýsýn?

-(Heyecanla) Camiyi bastýlar! Eniþtemi aldýlar!..

-Kim camiyi bastý, eniþteni kim aldý? Hele dur sakin konuþ.

-(Çocuk nefes nefese kalmýþtýgöz kırpma Polis camiye baskýn yaptý. Eniþtemi ve diðer hocalarýmýzý tutukladýlar.

Fatma, soðukkanlýlýðýný kaybetmemiþti.

-Ne zaman baskýn yaptýlar, kaç kiþiydiler?

-Bir minibüs dolusu geldiler. Ellerinde kocaman silahlar vardý. Camiyi basýp her tarafý aradýlar. Çocuklarý dövdüler. Bir daha camiye gelmeyin, dediler.

-Peki ya eniþten nasýl yakalandý, arka kapýdan çýkýp kurtulamaz mýydý?

-Eniþtem ve Hüseyin ile Orhan hocalarýmýz çocuklara ders veriyorlardý. Polisler aniden içeri girince hiçbir yere kýpýrdayamadýlar.

-Peki, sadece eniþten mi yakalandý?

Bunu Asya haným, endiþeli bir þekilde sormuþtu.

-Hayýr, Hüseyin ve Orhan hocalarý da yakaladýlar.

-Nereye götürdüler peki? Diye telaþla sordu Zeliha.

-Ne bileyim? Zaten çocuklardan da bazýlarýný tutukladýlar. Diðer çocuklarý da dövüp camiden çýkardýlar. Bir daha gelirseniz sizi yakalarýz, dediler. Ben de zar zor kaçtým. Yoksa beni de yakalayacaklardý.

-Tamam tamam, endiþelenmeyin. Dayýma telefon açýp haber verelim. Emniyetten sorsun, gerekirse oraya gitsin. Onu yalnýz býrakmasýn. Nerede olduðunu belki bu þekilde öðreniriz.

Fatma’nýn bu sözleriyle Asya haným hemen telefona sarýlýp eþini aradý.

-Alo, mala me xerabu (ocaðýmýz yýkýldý?)

-Ne oldu, ne bu telaþ?

-Hamdullah gýrtýne. (Hamdullah yakalanmýþgöz kırpma

-Ne zaman?

-Bir saat önce camiyi basýp almýþlar.

-Sadece o mu yakalanmýþ?

-Ýki arkadaþý da beraberinde yakalanmýþ. Biri Hacý Abdullah’ýn oðlu Hüseyin.

-Nereye götürmüþ olabilirler?

-Fatma, emniyete gidip sorsa iyi olur, diyor.

-Tamam.

-Gerekirse bir avukatla beraber gitsin daha iyi olur, diyor.

-Tamam tamam, meraklanmayýn.

-Me bé xeber ne héle (bizi habersiz býrakma.)

-Bir netice alýr almaz sizi haberdar ederim.



Camiden çýkarýlýp minibüse, montlarý kafalarýna geçirilerek bindirilmiþlerdi. Komiserleri olacak ki telsizle “Paketleri aldýk, geliyoruz” diye anons etti. Minibüs biraz dolaþtýktan sonra neresi olduðu sadece polislerce bilinen bir yere götürüldüler. Minibüste baþlarý hep eðik olduðundan nereye götürüldüklerini bilmiyorlardý. Arabanýn durmasý ile birkaç polis arabadan inmiþ, bir kaçý da minibüste kalmýþtý. Polislerden biri:

-Ne laf anlamaz adamlarsýnýz. Daha önce de yakalanmadýnýz mý? Niçin akýllanmýyorsunuz? Aptal herifler!.. dedi.

Minibüsten inen polislerin dönmesiyle inme vakti gelmiþti.

-Ýnin bakalým, çabuk çabuk çabuk!.. Eð baþýný kaldýrma! Kafalarýna mont geçirilmiþ, baþlarý eðik bir þekilde hýzlý adýmlarla bir binaya, bir bilinmeze doðru ilerlediler.

-Eð baþýný diyorum sana! Kaldýrma, dikkat et basamak (!) Bu arada gözlerine maske takýlmýþtý.

Birkaç basamak çýktýktan sonra onlarý götürmekte olan polislerden biri

-Saða dönün, çabuk çabuk çabuk!.. diyerek çekiþtirip bir iki koridor döndükten sonra bir masanýn baþýnda durdurdu.

-Ceplerinizdeki tüm eþyalarý çýkarýp masaya býrakýn, dedi.

Ceplerinde ne varsa boþalttý üç genç adam. Gözlerine maske takýldýðý için hiçbir yeri göremiyorlardý. Polislerden biri:

-Kemerlerinizi ve ayakkabý baðlarýnýzý da çýkarýn, dedi.

Bunlar da çýkarýlýp polisler tarafýndan tekrar üzerleri iyice arandýktan sonra her biri ayrý bir yerde, elleri kelepçeli bir halde bekletilmeye baþladýlar. Polislerden biri:

-Sesiniz çýkmasýn tamam mý? Diye baðýrarak ayrýldý oradan.

Bir süre sonra;

-Gel bakalým, çabuk yürü.

-Hiçbir þey görmüyorum ki…

-Fazla konuþma da yürü. (Elinden tutarak Hamdullah’ý götürüyordu polislerden biri.) Dikkat et, önünde basamak var. Kaldýr ayaðýný.

Bir iki koridor dolandýktan sonra içeride kalabalýk birilerinin olduðu bir odaya girmiþlerdi. Ýçerideki polislerden biri: “Gel bakalým gel gel gel.” Diyerek elinden tuttuðu Hamdullah’ý odanýn bir tarafýna götürdü. Gözleri baðlý olduðundan hiçbir þey göremiyordu. Sadece sesleri iþitiyordu. Bir sandalyeye oturtulduktan sonra sorgucu polislerden biri þöyle dedi:

-Nerede olduðunu biliyor musun?

-Hayýr.

-Güneydoðu’nun iþkence merkezindesin. Buraya gelip de iþkence görmeyen kimse yoktur. Ya güzellikle konuþursun, ya da biz seni konuþtururuz. Adýn neydi senin bakalým?

-Hamdullah…

-Baba adýn…

Kimlik bilgilerini detaylýca aldýktan sonra ayný polis;

Bak Hamdullah, seninle anlaþalým. Sen bizi üzmeden kendine de eziyet çektirmeden, istediðimiz sorulara cevap ver. Biz de seni hemen serbest býrakalým. Aksi halde olacaklardan biz sorumlu deðiliz. Tamam mý? Dedi.

-Cevap verebileceðim þeylerse, neden cevap vermeyeyim ki?..

-Güzel, anlaþtýk öyleyse. Þimdi, örgüte ne zaman, kimin aracýlýðýyla katýldýn?

-Hiçbir örgüte katýlmýþ deðilim. Ne dediðinizi bilmiyorum.

-Bak Hamdullah! Biz seninle ilgili her þeyi biliyoruz. Ýnkar etmenin bir faydasý yok. Kendine eziyet etmekten baþka bir iþe yaramaz.

-Ýnanýn aðabey, ne dediðinizi bilmiyorum.

-Aðabey yok. Komutaným diyeceksin. Yavaþ yavaþ kýzmaya baþlýyorum. Cami sorumlunuz kim?

-Cami imamý.

Komutan (polis) baðýrdý.

-Lan, çýldýrtma beni!

Odada bulunan diðer bir polis söze girdi.

-Hamdullah, koçum, üzme komutaný. Fazla bir þey istemiyor. Sorduðu sorulara cevap ver. Ne senin baþýn aðrýsýn, ne de bizim.

-Ýnanýn doðru söylüyorum. Hiçbir örgütle ilgim yok.

-Peki oðlum, madem öyle, camide çocuklara neden ders veriyorsun, cami imamý yok mu?

-Cami imamý var. Ben de onun yanýnda okuyorum. O bulunmadýðý zamanlarda öðrencilere ben ders veriyorum.

Komutan diðer polislere döndü.

-Bunun laftan anlayacaðý yok. Onu diðer odaya alýn.

Odada bulunan polislerden biri Hamdullah’a hitaben:

-Hamdullah aklýný baþýna al. Bak komutan sana iyi davranýyor. Bunu sûistimal edip onu üzme.

-…..

-Geçen sefer niçin yakalandýn, dedi komutan.

-Camide ders veriyordum. Bu seferki gibi baskýn yapýp yakalamýþlardý.

-Sana gitme demediler mi, neden laf anlamýyorsunuz?

-Yanlýþ bir þey yapmýyoruz ki… Camide Kur’an-ý Kerim okuyup imama yardýmcý oluyorum.

-Ulan it!.. diye baðýrdý ve.. Hamdullah yüzüne gelen sert yumruklarla sarsýlmýþtý. Gözleri baðlý olduðundan nereden ne þekil geldiðini görmemiþti. Aldýðý yumruk darbelerinden gözleri kararýp baþý dönmüþtü.

-Çocuk mu kandýrýyorsun? Camide imama yardým ediyormuþ!.. senin güzel laftan anlayacaðýn yok. Alýn þunu götürün. Bir banyo yaptýrýp getirin.

Odadaki polislerden biri,

-Kalk bakayým, üzerindeki elbiseleri çýkar. Hiçbir þey kalmasýn, dedi.

Ayaða kalkan Hamdullah, üzerindekileri çýkarmaya baþladý. Nihayet iç çamaþýrlar kalmýþtý. Durduðunu görünce polis,

-Ne duruyorsun, çýkarsana! Diye baðýrdý.

-Bunlarý çýkarmam.

-Çýkarmaz mýsýn, diyerek tekme tokatlarla dövmeye baþladý. Bu dayak faslýna, içerideki diðer polisler de katýlmýþtý. Üzerindekileri zorla çýkararak kollarýndan tutup tuvaletlerin bulunduðu yere götürdüler. Lavabo ve tuvaletlerin arasýndaki koridorda hortumla üzerine su dökmeye baþlamýþlardý.

Ocak ayý olduðundan ýsý sýfýrýn altýnda idi. Buz gibi suyun vücuduna deðmesiyle tir tir titremeye baþlamýþtý. Çenesini bir türlü zaptedemiyordu. Çenesi bir aþaðý, bir yukarý o kadar hýzlý inip kalkýyordu ki, neredeyse diþlerini kýracaktý. Þiddetli rüzgarda savrulan yaprak misali titriyordu. Polis suyu vücudunun her tarafýna sýkýyordu. Buz gibi suyun altýna tutulmasý yetmiyormuþ gibi haya bölgesine gelen tazyikli sudan karýn aðrýsý da çekiyordu. Hamdullah, vücudunun titremesinden artýk hiçbir þey düþünemiyordu. Bur müddet bu halde soðuk suya tutulduktan sonra polisler kollarýndan tutarak, “Gel bakalým, önüne dikkat et düþmeyesin. Baþýmýza bela olursun sonra” diyerek tir tir titreyen Hamdullah’ý ayný odaya götürdüler.

-Gel bakalým, gel gel… Otur bakalým.

Yere oturtulmuþtu bu defa. Sandalye vermemiþlerdi. Çok soðuk bir rüzgar esiyordu. Acaba pencere mi açýk diye düþündü. Buz gibi suyun altýnda ne kadar kaldýðýný bilmiyordu. Kemiklerine kadar üþüdüðünü hissediyordu. Soðuk su yetmezmiþ gibi, þimdi de þu hava. Neyin nesi diye, düþündü. Komutanýn,

-Esen havayý merak ediyorsun deðil mi? Sorusuna,

-Evet, demiþti zorlanarak. Titremekten konuþamýyordu. Esen havadan dolayý titremesi artmýþtý.

-Eðer sorularýmýza doðru cevap verirsen çayýný içer, yemeðini yer, sigaraný içer çekip gidersin. Aksi halde baþýna gelecekleri tahmin edemezsin. Çürürsün burada… Seni saatlerce bu halde, bu vantilatörün önünde bekletirim. Üzerine su da dökerim. Ciðerlerin çürür. Buradan ömrün boyunca acýsýný çekeceðin hastalýklarla çýkarsýn. Þimdi sana yönelteceðim sorulara cevap istiyorum.

Örgüte ne zaman, kimin aracýlýðýyla katýldýn?

Cami sorumlusu kim, sizi kimler camiye gönderiyor?

Örgütte beraber çalýþtýðýn diðer arkadaþlarýn, ayrýca Hüseyin ve Orhan hakkýnda da senden bilgi istiyorum. Bunlarý iyi düþün, yoksa 90 gün boyunca burada kalýrsýn. Daha önceki yakalanýþýnda bir þey görmedin. Bu seferki diðeri gibi olmayacak. Bundan emin olabilirsin, dedikten sonra diðer polislere:

-Götürüp eski yerine kelepçeleyin. Yemek ve su vermek yok, diye talimat verdi.

Tekrar eski yerine kelepçelenmiþti. Yüksek bir yere kelepçelendiðinden oturamýyordu. Elbiseleri de giydirmemiþlerdi. Buz gibi havada beton zeminde çýrýlçýplak bir vaziyette bekletilmiþti. Nereden geldiðini bilmediði yüksek sesteki müzik ile içerisi inliyordu. Ýçinde bulunduðu durum yetmezmiþ gibi bir de bu müzik yok mu?!.. Sanki beyninde davul çalýnýyordu.

“Ya Rabbim! Sen yardým et. Þahid ol ki Senin dinini yaþamaktan ve kitabýný öðretmekten baþka yaptýðým bir þey yok. Muhakkak ki iman imtihan edilecek. Sen, bu imtihanýmda bana yardým et. Kalbimi Sýrat-el Müstakimde sabit kýl. Dilime, imanýma mukayyet ol. Beni bunlarýn elinde periþan etme. Beni onlara teslim olanlardan eyleme. Bana güç, kuvvet ver. Sebat, sabýr ver. Diðer kardeþlerimin de dillerine, imanlarýna mukayyet ol. Onlara da yardým et. Onlarý da periþan etme. Bizleri, Bilali bir direniþ ve onurla çýkar buradan.” Rabbiyle tatlý tatlý söyleþiye baþlamýþtý Hamdullah. Muhakkak ki O, zor anlarýn en güzel sýðýnaðý, yardýmcýlarýn en güzeliydi. Bilal’i düþündü, Habbab’ý, Hubeyb’i, daha önce buralarda þehid düþen kardeþlerini düþündü. Onlardýn çektiklerini, baþlarýna gelen aðýr iþkenceleri, onlarýn direniþi, teslim olmayýþlarý, sebat ve sabýrlarýný ve onlara bunca iþkenceyi yapanlarýn akýbetlerini düþündü. Bilal’in Bedir’de Umeyye’yi kahru periþan ediþini düþündü. Buralarda vahþi iþkencelere karþý direnip teslim olmayan yiðitleri düþündü.

Saatin kaç olduðunu bilmiyordu, ama yine de ne olur, ne olmaz, namaz vakti girmiþ olabileceði düþüncesiyle namazýný kýlabilmek için polise seslendi.

-Bakar mýsýn?!..

-…..

-Bakar mýsýnýz? Diye ikinci kez seslendi. Yüksek sesli müzikten dolayý polis sesini duymuyordu. Tekrar biraz da yüksek sesle baðýrdý.

-Bakar mýsýn? Ýrade dýþý sesi çok yükselmiþti. Polis, sesini duymuþ öfkeli adýmlarla, Hamdullah’ýn yanýna gelip baþýna sert bir tokat vurdu.

-Baðýrma lan, ne istiyorsun?

-Namaz kýlmak istiyorum.

-Ne namazý lan, bu halle namaz mý kýlýnýr?

-Abdest alýrsan, elbiselerimi de verirseniz kýlýnýr.

Konuþmada zorlanýyordu. Soðuktan titrediðinden kelimeler aðzýndan zor çýkýyordu.

-Sana her þey yasak, sonra kýlarsýn.

-Sonra olmaz ki!.. Namaz vaktinde kýlýnmalý.

-(Baðýrarak) Sonra dedim lan. Laf anlamýyon mu? Yasak yasak, sana her þey yasak. Kaza edersin,kaza… diyerek yanýndan ayrýldý. Hamdullah;

-Ya rabbim! Sen þahit ol, Sen yardým et, diyerek bu vaziyette gözleriyle namazýný eda etmeye çalýþtý.

Diðer arkadaþlarý da bu þekilde namazlarýný eda etmiþlerdi.



Hamdullah’ýn yakalanma haberi hýzla yayýlmýþ, eve telefonlar yaðmaya baþlamýþtý. Duyanlar, haberin doðruluðunu öðrenmek için arýyor, “evet” cevabýný anýca da, üzüntülerini dile getirerek ne þekilde yardým edebileceklerini söyleyerek yardým teklifinde bulunuyorlardý. Bazý yakýn akrabalarý eve gelmiþ, Asya hanýmý ve Fatma’yý teselliye çalýþýyorlardý. Üzüntülerini dile getirip, “Camiye gitmeseydi yakalanmazdý” gibi sözlerine Fatma; “Kaderde ne varsa o olur. Hem ayrýca Hamdullah yanlýþ yaptýðý bir þeyden dolayý yakalanmadý. O, camide bizim ve sizin çocuklarýnýza Allah’ýn kitabýný öðretmek isterken yakalandý. Bu da onur duyulacak bir þeydir. Gitmeseydi, camide ders vermeseydi yakalanmazdý, gibi sözler söyleyeceðinize ona ve arkadaþlarýna dua edin” diyerek onlara nasihatlerde bulunuyordu.

Fatma, evi temizledikten sonra camiye gitme vakti gelmiþti. Camiye gidip olup bitenleri haber vermek, ayrýca Hatice’yi de ziyaret edip durum deðerlendirmesi yapmak için hazýrlýk yaptý. Hicran’ý alýp,

-Anne ben gidiyorum. Hamdullah’tan bir haber alýnana kadar size söylediðim yerde kalacaðým. Beni nasýl haberdar edeceðinizi de biliyorsunuz, dedi.

-Tamam kýzým. Dur gitmeden dayýný bir arayayým. Son haberleri de al, öyle git, diyerek telefon numarasýný çevirdi.

-Alo!

-Evet,

-Oðlum Þakir, ustan yok mu?

-Asya yenge siz misiniz?

-Evet, benim. Ustan ordaysa bizahmet telefona gelsin.

-Ustam dýþarý çýktý. Hamdullah aðabeyimin nerde olduðunu öðrenmek ve durumundan haber almak için tanýdýðý birinin yanýna gitti.

-Peki aramadý mý, nerde olduðunu öðrenmiþ mi?

-Valla yenge hâlâ aramýþ deðil. Bir haber alýrsam size bildiririm, dedi. Telefon açarsa sizi arayacaðým.

-Hemen ara, tamam mý oðlum. Ha unutmadan gelirse hemen eve gelsin ya da telefon açsýn.

-Tamam yenge, söylerim.

Asya haným telefonu kapattý.

-Bir haber yok kýzým. Sen hemen git. Bakarsýn buraya da gelirler. Seni almalarýna yüreðim dayanmaz. Gözleri dolmuþtu, dayanamayýp tekrar aðladý.

-Anne aðlayacaðýna dua et. Güçlü ol. Oðlun hýrsýzlýktan, milletin malýný gasp etmekten, el alemin namusuna göz dikip namussuzluk yapmaktan yakalanmamýþ. Kur’an-ý Kerim dersi verdiði için yakalanmýþ. Onlara dua edin.

Asya haným gelinini ve torununu baðrýna basýp defalarca öptü.

-Dikkatli ol kýzým. Camiye de bu aralar gitme. Tamam mý?

-Merak etme anne. Ýnþallah Yüce Allah, onlara fýrsat vermeyecektir. Allah’a emanet olun.

Fatma evden ayrýlarak camiye doðru ilerledi. Evde kendini zaptetmiþ, duygularýna hakim olmuþ, aðlamamýþtý. Hamdullah’ý düþündü. Gayr-i ihtiyari Hicran’ý baðrýna basmýþ, ona sýmsýký sarýlmýþtý. Artýk dayanamamýþ gözyaþlarý boþanmaya baþlamýþtý. Gözyaþlarý içinde camiye doðru ilerledi.

Özgürlüðe uçan þehitler þahit

Küfrün örtüsüne kardeleniz biz

Ýþkencede tekbir, zindanlar þahit,

Kutlu bir sevdanýn aþýðýyýz biz.

Marþýný hicabýnýn altýnda sessizce mýrýldanýyordu. Bir müddet sessiz sessiz yürüdü. Sessiz aðlamaya devam ederken,

En güzel din Kur’an dinidir.

Ondan baþka yol kurtuluþ deðildir.

Yaþayalým görelim biz kardeþler

En yüce din Ýslam dinidir.

Dünyada en üst nizamdýr Ýslam

Zalim, ezenlere karþýdýr Ýslam

Küfrü yýkabilmek için gerekiyor iman

Bizlere rehberdir Hazreti Kur’an

Mýrýldana mýrýldana ve damla damla gözyaþý dökerek camiye ulaþtý. Camiye girmeden gözyaþlarýný silip kendini toparladý. Güçlü görünmeliydi. Arkadaþlarýný üzmemek için böyle olmasý gerekiyordu.

Öðrencilerin Kur’an-ý Kerim okuma sesleri geliyordu. Belli ki derse baþlamýþlardý. Ayakkabýlarýný çýkarýp bayanlara ayrýlan ve ders verilen yere geçti. Selam vererek içeri geçti. Ýçerde bulunan Zehra, Sultan, Sümeyye ve Mevlüde selamý alarak karþýladýlar Fatma’yý. Zehra, Fatma’nýn gözlerinde hafif bir kýzarýklýk hissetmiþti.

-Ýyi misin Fatma, pek iyi görünmüyorsun. Hayýrdýr inþallah?

-Hayýrdýr, Allah razý olsun. Gelir misin biraz dýþarý çýkalým.

Beraber dýþarý çýktýlar. Zehra’nýn meraký artmýþtý. Merakla sordu.

-Fatma, inþallah ciddi bir þey yoktur.

-Her zaman olan þey. Alýþtýk artýk. Herkes gibi bizim de beklediðimiz þey oldu. Bu sabah camiyi basýp Hamdullah, Hüseyin ve Orhan aðabeyleri yakalamýþlar. Bunu haber vermeye gelmiþtim.

-Allah belalarýný versin. Bunlar bizden ne istiyor? Hýrsýzý, namussuzu, dolandýrýcýsý, alçaðý… dururken camilere dadanmýþlar. Sanki Sýrbistan’da ya da Ýsrail’de yaþýyoruz gibi görülmedik baský ve iþkencelere maruz kalýyoruz.

Onlar konuþurlarken Hatice ve Emine de içeri girmiþlerdi. Selam vererek yanlarýna geldiler. Zehra:

-Hatice, yoksa siz de mi? Dedi.

-Anlamadým!

-Sizin de mi tutuklama haberiniz var?

Hatice biraz þaþýrmýþtý.

-Fatma, yoksa sen de böyle bir haberle mi geldin?

-Evet, bu sabah Hamdullah’ý, Hüseyin ile Orhan aðabeyleri almýþlar. Sende farklý bir haber var mý?

-Ben Hüseyin aðabeyimi ve Hamdullah’ý duymamýþtým. Emine ile yolda karþýlaþtým. M. Ata’yý dün akþam namazýndan sonra camiden almýþlar.

Getirdikleri bu haberler ile alacaklarý tedbirleri konuþtuktan sonra Hatice, Emine ve Fatma’yý yanýna alarak eve gitmek üzere camiden ayrýldýlar. Eþleri tutuklandýðý için polis onlarý da yakalayýp eþlerine karþý koz olarak kullanabilirdi. Bunun önlemini almak gözaltýndakilere büyük bir rahatlýk saðlayacaktý.

Onlar bunu bildikleri için en güzel önlemi alma gayretinde idiler.



Vakit gece yarýsýydý. Üç genç gözleri baðlý, elleri kelepçelenmiþ vaziyette getirilmelerinden bu yana çýplak ve ayakta bekletilmiþlerdi. Belli aralýklarla baþlarýndan boca edilerek üstlerine dökülen suyla soðuktan, yorgunluktan, açlýktan bitkin düþmüþlerdi. Sabahtan beri bir þey yemediklerinden ve ayakta beklediklerinden ayaklarý onlarý taþýyamaz hale gelmiþti. Elleri yüksekçe bir yere kelepçelendiðinden oturamýyorlardý. Vücut aðýrlýklarý kollarýna yüklendiðinden müthiþ bir acý veriyordu. Kaç defa namaz için müsaade istemiþ olmalarýna raðmen izin verilmemiþti.

Yüksek sesli müzik hiç kesilmemiþti. Bu da baþka bir iþkenceydi.

Gürültüyle irkildi Hamdullah. Gelen seslerden kalabalýk bir grubun içeri girdiði anlaþýlýyordu. Çok yorgun olduðundan ve müziðin sesinden konuþulanlarý net anlamýyordu. Günün hangi saatinde olduðunu da bilmiyordu. “Acaba saat kaç?” diye düþündü. Gürültü olduðuna göre gece yarýsý olmalýydý. Çünkü iþkenceci polisler hep bu saatlerde sorgulama yaparlardý. Geçen seferki tecrübesinden ve yakalanýp býrakýlan arkadaþlarýnýn anlatýmlarýndan bunu biliyordu. Çýðlýk sesiyle irkildi. Rüya görüp görmediðini anlamak için kulak kabarttý. Evet baðýrma sesleri geliyordu. Ýþte yine bir çýðlýk, sorguda biri olmalý diye düþündü. Çýðlýk ve baðrýþma sesleri artmýþtý. Kim acaba, diye sordu kendi kendine. “Ya Rabbim! Sen yardým et. Bilal’i bir direniþ ver. Sebat ver, iman ve dil selametiyle çýkar onu oradan…” duaya dalmýþtý. “… onlar ki, otururken, ayaktayken, yanlarý üzere yatarken Allah’ý zikrederler…” ayetini hatýrladý. Ne kadar da ihtiyaçlarý vardý þu anda.

Ayak seslerinin kendisine yaklaþtýðýný fark etmesiyle dikkat kesildi. Baþý omuzu üzerine düþtüðünden yanýma gelen polis uykuda olduðunu sanarak kafasýna sert bir tokat indirdi.

“Uyuyor musun lan? Burayý otel mi sandýn?” Bu arada kelepçesini çözmüþtü. Sorguya götürüldüðünü anladý Hamdullah. “Yürü bakalým” diyerek saçlarýndan tutup çekiþtirerek götürmeye baþlamýþtý. Orta boylu, çelimsiz, sýska vücutlu, tanýnmamak için býraktýðý sakalý ve býyýðý birbirine karýþmýþ, 30 yaþlarýnda, esmer tenli, sigaradan ve belki de esrar içmekten diþleri sararmýþ, aðzý iðrenç kokan biriydi iþkenceci. Götürürken bir yandan da sorular soruyordu. Bir iki koridor dolandýrdý, belki ürkütmek için yapýyordu bunu. Gözleri baðlý olduðundan nereye götürüldüðünü fark edemiyordu. Sadece ayaklarýnýn ucunu görebiliyordu. O da çok az görünüyordu. Nihayet sorgu odasýna getirilmiþti. Ýçeride sayýlarýný tam olarak bilmediði, ama kalabalýk olduklarý anlaþýlan bir grup sorgucu ayný zamanda da iþkenceci polis vardý. Ýçlerinden biri:

-Gel bakalým Hamdullah gel gel… diyerek elinden tutup sandalyeye oturmasýna yardým etti.

Üþüyordu Hamdullah, hem de çok. Getirildiðinden beri beton üstünde çýplak durumda arada bir üstüne boþaltýlan suyla adeta buz deposundan çýkarýlan et parçasýna dönmüþtü. Tek farkla, vücudunun donmamasý için kan akýþýnýn hýzýndan vücudunun titreyip ýsý elde etmesiyle buzlanmamýþtý.

Sandalyeye oturdu. Hamdullah kendisiyle konuþan sesi de tanýmýþtý. Sabahki sorgucuydu. Kendisine “komutan” denmesini isteyen kiþiydi bu.

-Evet Hamdullah, düþündün mü?

-Düþündüm.

-Aferin, baþla anlatmaya, seni dinliyorum.

-Neyi anlatayým?

-Sen baþla, ben sana neyi anlatman gerektiðini de söylerim.

-Ben camiye imamýn yanýnda Kur’an-ý Kerim dersi almak için gittim. Kur’an-ý Kerim’i bitirdikten sonra, imama yardýmcý olmak için çocuklara ders vermeye baþladým.

-Eee?.. Devam et, seni dinliyorum(!)

-Hüseyin ve Orhan’la camide tanýþtým. Onlar da Kur’an-ý Kerim dersi alýyorlardý. Daha sonra onlar da benim gibi camide imama yardýmcý olmak için ders vermeye baþladýlar.

-Baþka?!.

-Hiçbir örgüte baðlý deðilim, hiç kimseden emir alarak gitmiþ deðilim.

Verdiði cevap hoþlarýna gitmemiþ olacak ki, üst üste yüzüne birkaç yumruk almýþtý. Bununla da yetinmeyip iz býrakmasýn diye baþý eðilmiþ, böbreklerine onlarca yumruk vurulmuþtu, aldýðý darbelerden dolayý nefesi kesilmiþti. Zar zor nefer alabiliyordu. Daha önce de camilere baskýn yapan Cellat adlý komiser,

-Bizi hikayelerinle kandýracaðýný mý sanýyorsun? Diye baðýrdý. Kendini zeki, bizi aptal sanýyorsun öyle mi? Oðlum konuþturacaðým seni, hem de bülbül gibi öteceksin. Konuþmak isteyeceksin ama ben seni dinlemeyeceðim, yalvaracaksýn, defalarca ölüp dirileceksin..

komutan baðýrýp çaðýrarak tehditler savuruyordu. Ýçeride bulunan polislerden biri diðerlerine:

-Siz dýþarý çýkýn. Bizi yalnýz býrakýn.

Komutana hitaben de:

-Komutaným istiyorsanýz Hamdullah’la biraz ben konuþayým, eminim ki beni dinleyecektir, dedi.

-Dinlese iyi yapar. Çünkü artýk sabrým taþmak üzere, diyerek o ve diðerleri odadan çýkar gibi uzak ir köþeye çekilip sessizce olacaklarý izlemeye baþladýlar. Hamdullah ile yalnýz kalmak istediðini söyleyen polis konuþmaya baþladý.

-Býrak þu pe… pis herifler iþleri güçleri yok, milleti buraya getirip iþkence ediyorlar. P… lýsý, ateisti, komünisti dururken, kalkýp sizin gibi camilerde Kur’an-ý Kerim dersi veren dini bütün insanlarý buraya getirip iþkence yapýyorlar. …. Herifler.

Hamdullah sessizce dinliyordu. Hâlâ çýplak olduðundan titremeye devam ediyordu.

-Soðuk mu? Diye sordu polis.

-Evet, derken tirdir titriyordu.

Kýsa bir sessizlik olmuþtu. Odada çýt yoktu. Kendisiyle konuþan polis dýþarý çýkmýþtý. Diðerlerinin de sesi çýkmýyordu.

-Al elbiselerini üzerine ört, diyerek elbiselerini ellerine tutuþturdu.

Eline tutuþturulan elbiseleriyle önce ayýp yerlerini örttü, diðerleriyle de bacaklarýný falan. Mont’uyla da omzunu örttü polis. Tekrar karþýsýna geçti.

-Yemek yedin mi?

-Hayýr, namaz da kýlmadým.

-… herifler… tamam ben sana yemek de getiririm, namaz da kýlmaný saðlarým yalnýz sen de bana yardýmcý olacaksýn. Anlaþtýk mý?

-…

-Cevap vermedin, neden?

-Ne isteyeceðini bilmiyorum.

-Bak koçum, ben senin ezilmeni, eziyet görmeni istemiyorum. Bu adamlarda Allah korkusu yoktur. Sana her türlü iþkenceyi yaparlar, yaþasan bile saðlam çýkmazsýn. Bunun için ne istiyorlarsa söyle, çekiniyorsan, ben sana her türlü yardýmý yaparým. Sana güzel bir ifade hazýrlarým, bundan elini kolunu sallaya sallaya çýkar, gidersin. Hüseyin ve Orhan þu anda öyle yapýyorlar. Hiç zorluk çýkarmadan her þeyi anlatýyorlar. Bunun için de þu anda keyifleri yerindedir.

-Size anlattým, anlattýklarýma inanmýyorsanýz yalan mý atayým?

-Yalan atmaný deðil, doðru söylemeni istiyoruz. Bize doðrularý anlat yeter.

-Ben zaten dorularý söylüyorum.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:43
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...37
944 Mesaj -
Polis yavaþ yavaþ sinirlenmeye baþlamýþtý. Hamdullah bunun bir oyun olduðunu, polisin sorgulama yöntemlerinden birine tabi tutulduðunu çok iyi biliyordu. Ýyi ve kötü rolüyle kendisine yaklaþýldýðýný ve bu þekilde psikolojik olarak çökertilmek istendiðini daha önceki tecrübelerinden ve anlatýmlardan biliyordu. Bunun için dikkatli ve temkinli davranýyordu.

-Bak Hamdullah, seni onlara býrakýrsam çok kötü þeylerle karþýlaþýrsýn. Artýk senin için yapabileceðim bir þey kalmaz. Evli misin?

-Evet.

-Çocuðun var mý?

-Evet, var.

-Kaç tane?

-Bir tane.

-Kýz mý, erkek mi?

-Kýz.

-Kaç yaþýnda?

-Bir yaþýna yeni girdi.

-Kendine acýmýyorsan, eþine ve çocuðuna acý. Belki de burada ölüp gidersin. Çocuðunun bu yaþta yetim kalmasýný ister misin?

-Hayýr.

-O zaman gel inat etme. Sana ne el alemden, onlar sizi düþünüyorlar mý? Onlar olsaydý çoktan bülbül gibi ötmüþlerdi. Bak Hüseyin’e, hiç umurunda mý? Sen niye kendini deðil de onlarý düþünüyorsun?

-Kimseyi düþündüðüm yok.

-O halde sorun ne, neden ayak diriyorsun? Diðerlerine anlatmak istemiyorsan, bana anlat. Onlara söylersem namerdim. Anlaþtýk mý?

-Size gerçeði söyledim, baþka da söyleyecek bir þeyim yoktur.

-Aptalsýn sen, aptal.. (Baðýrýyordu, eski yumuþak halinden eser kalmamýþ, gerçek yüzü ortaya çýkmýþtý.) Kendini cesur sanýyorsun öyle mi? Ne kadar cesursun göreceðiz bakalým.

Bu oyun da para etmeyince diðer polisler içeri girmiþ, güya haberleri yokmuþ gibi komutan:

-Evet, anlaþabildiniz mi? diye sordu.

-Aptal bu adam, ben ona karýþmýyorum. O artýk sizin, iyilikten anlamýyor.

-Güzel, madem öyle, biz de çeneyi açma yöntemlerini kullanýrýz.

Hamdullah tekrar soðuk suya tutulmak üzere tuvaletlerin bulunduðu yere götürüldü. Bir müddet soðuk suda bekletildikten sonra baþka bir odaya alýndý. Burasý biraz farklýydý. Gözlerine baðlanan bandajýn alt tarafýndan daha önceki odanýn gördüðü kadarýyla zemini farklýydý. Demek ki burasý ayrý bir oda diye düþündü.

Odaya getirildikten sonra komutan:

-Ýyi düþün, buna gerek kalmayabilir. Konuþacak mýsýn? Dedi.

-Size söyleyeceðimi söyledim. Yalan atamam.

Bu cevap üzerine polislerden biri:

-Kollarýný yana aç, dedi.

Hamdullah kollarýný yana açtý. Kollarýna sünger sarmaya baþlamýþlardý. Bu süngerin düþmemesi için sýkýca baðladýlar. Baðlama iþlemi bittikten sonra yanlara açýk olan kollarýnýn yana düþmemesi için uzun ve kalýn bir kalas getirilerek boynundan yanlara doðru açýk olan kollarýnýn uzunluðunda, ya da daha uzun olan sýrýðý da kollarýna baðladýktan sonra ayaklarý yerden kesilecek þekilde yukarý kaldýrýlýp bir yere asýldý. Yani bir nevi modern çarmýha gerilmiþti. Asma iþlemi bittikten sonra uçlarý soyulmuþ iki kablo getirilerek biri sað ayaðýný boþ parmaðýna diðeri de en hassas uzvuna sýkýca baðlandý. Kablonun baðlý bulunduðu yerlere su dökülüp;

-Evet Hamdullah, konuþmamaya kararlý mýsýn?

-Size her þeyi söyledim, ahhh!... Ahhh!... Ahhh!... Elektrik þoku verilmeye baþlanmýþtý.

-Kimin aracýlýðýyla ne zaman örgüte katýldýn?

-Hiçbir örgüte mensup deðilim. Ahhh!... Ahhh!... Verilen olumsuz cevap sonrasý elektrik þoku.

-Cami sorumlunuz kim, kime rapor veriyorsun, Hüseyin’le ne zaman ve nerede tanýþtýnýz?

-Camide, sadece Kur’an-ý Kerim dersi veriyorum, imama yardým ediyorum.

-Tanýdýðýn örgüt mensuplarýnýn isimlerini söyle!

-Kimseyi tanýmýyorum. Ahhh!... Ahhh!...

-Asýlý ve elektrik þoku alýr vaziyette, etrafýndaki sayýlarýný bilmediði ama farklý ses tonlarýndan kalabalýk olduklarý belli olan polislerce sorgulanýyordu. Her biri üst üste farklý sorular sorarak onu yanýltýp hata yapmaya zorluyorlardý.

-Þükrü senin neyin olur?

-Kayýnbabam.

-Kimin tarafýndan öldürüldü, biliyor musun?

-Nerden bileyim (bunu zorlanarak söylemiþti) Artýk yorgunluk kendini hissettirmeye baþlamýþtý.

Elektrik þokunun acýsý yetmiyormuþ gibi kollarý koltuk altýndan kopacakmýþ gibi acý vermeye baþlamýþtý. Sanki koltuk altlarýna birileri çuvaldýz batýrýyordu.

-Nasýl bilmiyorsun, insan düþmanýný bilmez mi?

-Yeni evlenmiþtim, aileye daha yakýnlaþmamýþtým. Bunun için düþmanlarýný tanýmýyorum.

-Ben söyleyeyim, P… adlý örgüt onu öldürdü. Bunu sen benden daha iyi biliyorsun.

-Bu aralar çok olay oluyor, kimin kimi vurduðu belli deðil.

-Ýntikamýný aldýn mý lan? Diye bir diðeri sordu. Sorularý genelde komutan sormasýna raðmen ara sýra diðer iþkenceci sorgucular da soru sorup sorgulamaya katýlýyorlardý.

-Ne intikamý?

-Kaç kiþi öldürdün bakalým?

-Kimseyi öldürmüþ deðilim.

-Ýnsan kayýnbabasýnýn intikamýný almaz mý? Ne biçim erkeksin sen? Bir baþkasý bunu söylemiþti.

-Bu sizin iþiniz, benim deðil, Polis olan sizsiniz. Siz yakalayýn veya öldürün.

-Eee.. durumun nasýl Hamdullah, rahatýn yerinde mi? Hala konuþmamaya kararlý mýsýn?

-Size her þeyi anlattým, baþka ne anlatayým?

-Hikaye deðil, gerçekleri anlat.

-….

-Madem öyle sen karar verene kadar bu halde kalýrsýn. Günlerce seni asýlý tutacaðým. Yemek, su vermeyeceðim. Tuvaleti de… Komutanýn bu sözleri araklýksýz elektrik þoku demek oluyordu ve..

- Ahhh!... Ahhh!... Ahhh!... Ahhh!...

Elektrik þoku belirli aralýklarla verilmeye devam ediyordu. Kollarý tamamýyla uyuþmuþtu.

Koltuk altlarýndaysa müthiþ bir aðrý vardý. Elektrik þokunun fayda etmediðini görünce sýra hayalarý sýkmaya gelmiþti. Hamdullah’ýn çýðlýklarý yeri ve göðü kaplamýþtý. Polisler ise pis pis gülüp kahkaha atýyorlardý. Sanki ellerindeki bir insan deðildi. Hayvanlara bile böylesi iþkenceler yapýlmazdý. Oysa ki gencecik bir can vahþice iþkenceden geçiyordu.

Bu da fayda etmeyince, geliþi güzel coplamaya baþlamýþlardý. Bir ara kendinden geçti. Kýpýrdamadýðýný gören komutan yanýna yaklaþarak elini aðzýna götürdü. Belli ki bayýlýp bayýlmadýðýný kontrol ediyordu. Diðer polislere dönerek;

-Su dökün, dedi. Emir üzerine vücuduna ve baþýna buz gibi suyu boca ettiler. Suyun dökülmesiyle kendine geldi.

-Hamdullah, yazýk deðil mi? Kendine eziyet etmek Ýslam’da haram deðil mi? Neden inat ediyorsun, senden çok þey istemiyoruz.

Hamdullah güçlükle konuþarak;

-Size doðruyu söylüyorum. Hiçbir örgütle iliþkim yok, dedi. Camiye Kur’an-ý Kerim dersi vermeye gidiyorum. Beni öldürseniz de bu böyle… Ahhh!... Ahhh!...



“Allah’ým! Sen yardým et. Ya Ýlahi! Ýslam memleketinde Kur’an-ý Kerim dersi veriliyor diye insanlar yakalanýp iþkencelerden geçiriliyorlar. Hem de söze geldi mi, biz de Müslümanýz diyenler tarafýndan… Ya Rabbi! Gözaltýnda olan eþime ve diðer kardeþlerimize yardým et. Ýmanlarýný koru, dillerine mukayyet ol. Olarýn diliyle hiçbir müslümana zarar gelmesin. Onlarý sað-salim ve selametle çýkar. Onlara yapýlacak iþkencelere karþý kendilerine dayanma gücü ver. Onlara iþkence yapanlarý kahru periþan et. Medet Ya Ýlahi!..”

Uyuyamamýþtý Fatma. Odanýn bir kenarýna çekilip gözyaþlarý içinde Kadir-i Mutlak, Rahman, Rahim ve Kahhar olan alemlerin Rabbine niyazda bulunuyordu. Sýðýnýlýp yardým dilenecek tek merci O idi.

Emine de uyuyamamýþtý. O da odanýn diðer kenarýnda namaz kýlýp dua ediyordu. Sessizce Rabbinden, “Ey kimsesi olmayanlarýn kimsesi, ey yardýmcýsý olmayanlarýn yardýmcýsý, acizlerin acziyetini gideren, çaresizlerin çaresi, sýðýnaðý olmayanlarýn sýðýnaðý, yardým et, þu aciz, biçare kullarýný yalnýz býrakma. Þu anda zalimlerin elleri altýnda inlemekte olan kullarýnýn inlemesini dindir. Onlara, zalimlerden kurtulmalarý için yardým et, onlarýn dillerine, kalplerine mukayyet ol. Onlarý selametle ellerinden kurtar.

Sen þahitsin ki Ýslam’ý yaþayýp yaþatmak istememizden baþka bir suçumuz yok. Sen bize yardým et.

Hatice ve beyi de uyuyamamýþtý. Onlar da namaz ve dualarla yakarýp gözaltýnda vahþi iþkencelerden geçirilen kardeþlerine dua ediyor, Allah’tan selametle çýkmalarýný diliyorlardý. Dua; en büyük silahtýr mümin için. Yaralý kalplerin merhemi, sevginin, aþkýn, umudun, yarýnlarýn pýnarý. Dua; aciz kullarýn acziyetinin simgesi, fakir kullarýn zenginlik kaynaðý. Dua; ruhlarý yücelten, kulu Rabbine yaklaþtýran, kalpleri sekinete erdiren, ruhlarý melekut alemine yücelten, “Dualarýnýz olmasaydý ne ehemmiyetiniz olurdu” hitabýyla insaný kýymetlendiren kul ile Rabbi arasýndaki en sýký baðdýr.

Kýlýnan namazlar ve yapýlan dualarla sabah ezaný gecenin karanlýðýný yýrtarak kainatýn tek sahibi ve malikini haykýrýyordu.

Hatice ezanýn okunmasýyla Fatma ve Emine’nin bulunduðu odanýn kapýsýný týklayarak içeri girdi. Ýkisini uyanýk ve sessizce dua ve zikir ederken gördü. Çocuklarýn uyanmamasý için sessizce gece lambasýnýn loþ ýþýðýnda Fatma’ya ve sonra da Emine’ye namaz için hazýr olup olmadýklarýný sordu. Ýkisinin de abdest tazelemek istedikleri cevabýný alýnca odadan çýkýp lavaboyu müsait edip arkadaþlarýnýn abdest almalarýný saðladý.

Abdestlerini alýp sünnetlerini kýldýktan sonra cemaatle namaza durdular. Namazlarýný bitirip tesbihatlarýný da yaptýktan sonra biraz uyumak için her biri yataðýna geçti. Tam uyuyacaklardý ki Hicran’ýn çýðlýðýyla irkildiler. Hicran’ýn aðlamasýyla Emine’nin altý aylýk A.Selam adýndaki küçüðü de uyandý. Anneler çocuklarýný bir baþka baðýrlarýna basmýþlardý.

Hatice’nin beyi sabah erkenden çýkmýþtý. Gece uyuyamadýklarýndýn üç arkadaþ uykuda kalmýþlardý. Hatice’nin:

-Fatma, Emine kahvaltý hazýr sesleniþiyle uyandýlar.

Fatma’nýn midesi müthiþ bulanýyordu. Hýzlýca lavaboya koþtu. Lavabodan dönerken, Hatice:

-Bu sabah bulantýlarýn senin gebe olduðunu gösteriyor, dedi.

-Allah’tan hayýr diliyorum, tespitin doðrudur.

Hatice sözü yakalayanlara getirerek;

-Bu zalimler bizi þehit ederek, yakalayýp zindanlara týkatarak yýldýracaklarýný sanýyorlarsa aldanýyorlar, dedi.

Fatma:

-Ýþimizi çabuk bitirelim. Ben ve Emine kayýnbabalarýmýzý da yanýmýza alarak savcýlýða gidelim. Tutuklularý soralým ki bir meçhule gitmesinler. Oradan da bazý sivil derneklere baþvururuz.





Yakalanmalarýnýn üstünden tam on gün geçmiþti. Sorgularý bitmiþ tedavi sürecine girmiþlerdi. Bir gün öncesi üçü bir hücreye konmuþtu. Hücre yaklaþýk dört metre karelik. Bir yanda betondan yapýlmýþ bir sedir, onun üstünde battaniye ve her tarafý çýplak betonla kaplý çaðdaþ bir mahzen…

Bulunduklarý yer ýþýk almadýðýndan günün yirmi dört saati mekana göre yüksek voltajlý ampulleri açýk duruyordu. Müzik sesi hiç kesilmiyordu. Gece yarýlarý mesai baþlýyor, yakalananlar genelde bu saatten sonra iþkenceli sorgulardan geçiriliyordu. Gece yarýsýndan sonra uyumak imkansýzdý. Demir kapýlarýn þakýrtýlarý, iþkenceci polislerin baðýrýp çaðýrmalarý, iþkence gören tutuklularýn çýðlýklarý gecenin sonuna, gün ýþýyana kadar aralýksýz sürüyordu. Kendileri de ilk hafta yoðun bir iþkenceli sorgulamadan geçirilmiþlerdi. Üç gün boyunca aç ve çýplak þekilde koridorda, ayakta bekletilerek uyumalarýna izin verilmemiþ, geceleri de yoðun iþkenceli sorgulamadan geçirilmiþlerdi. Ýlk gece gördükleri iþkenceli sorgulamanýn aynýsýna bir iki kez daha tabi tutulmuþlardý. Bu sonuç vermeyince Filistin askýsýna alýnmýþ ve bu þekilde sorgulanmýþlardý. Bundan da bir þey çýkmayýnca buz tabutu dedikleri yerde serili bir battaniyenin üzerine serilen imalathane yapýmý buzlarýn üzerine yatýrýldýktan sonra; göðsüne, bacaklarýna ve mahrem yerlerine de ayný þekildeki buzlarýn konulup battaniyenin tüm vücuda sarýlmasýyla yapýlan bir iþkence þekli baþlamýþtý. Battaniye suyla ýslatýldýðýndan buzu takviye edici bir özellik taþýyor, bir müddet sonra tüm vücutta donma belirtileri baþlýyordu. Bu þekilde yoðun sorgulama devam ediyordu. Ýþkence sonunda tüm iþkencelerde uygulandýðý gibi soðuk suyun altýna konulup spor yaptýrýlýyor. Askýdan sonraki su vücut uyuþmalarýný giderirken, buz tabutundan sonraki ise tam bir iþkence oluyor. Uyuþan uzuvlara suyun deðmesi vücut kancalarla çekiliyormuþçasýna acý veriyordu.

Bunlar gördükleri sistemli iþkence çeþitleriydi. Bu iþkencelerin yanýnda yeþillik olarak da kaba dayak sunulmuþtu kendilerine. Bu da genelde böbrek hizalarýna uygulanýyordu. Ýlk üç günden sonra hücrelere alýnmýþlardý. Hücrede gözleri açýktý. Elbiselerini giyebiliyor, battaniyeye sarýnabiliyorlardý. Lamba ile aydýnlanan bu dehliz bile onlara çektikleri üç günlük yoðun iþkence ve vahþice muameleden, yorgunluktan ve uykusuzluktan dolayý tatlý gelmiþti. Günler sonra gözleri açýlmýþ ve yemek olarak ekmek ve bir dilim peynir verilmiþti. O günden bu güne kadar da bu þekilde besleniyorlardý. Günde yarým ekmek ve bir dilim peynir… artýk namazlarýný da kýlabiliyorlardý. Gündüz uyuyor, geceleri de her an sorguya götürülebileceklerinden ve çýðlýk ve baðýrtýlardan uyuyamýyorlardý. Zaten bu güne kadar da genelde sorgulamalardan geçmiþlerdi.

Nihayet üçü bir odaya gelmiþti. Baþlarýndan geçenleri ve sorulan sorulara verdikleri cevaplarý birbirlerine anlatarak gün geçiriyorlardý.

Hüseyin:

-Hamdullah, bize þöyle güzel bir marþ mýrýldansan da þu dehlizlerde þu çirkin müzik sesinden biraz sýyrýlsak, dedi.

Hamdullah mýrýldanmaya baþladý:

Gecelere sarýyorum hüznümü, buz kesilir hücreler

Ansýzýn dile gelir kelepçelerim ve taþtan kelimeler

Uzar uzar saatler, zaman durur, sabaha düþman geceler

Arar umut gözlerim sitem bulur bitimsizce iþkenceler



Prangalar, kelepçeler som demir, kor ateþten mazgallar

Güneþe dönmüþ ampul, adým adým voltalar, saniyeler

Radyo istasyonunda dargýn dargýn yüreðim umut düþlerim

Canlanýr gözlerimde kavgalarým, nurlu sabahý beklerim



Bileklerimi baðlamýþ hasretim, güneþ görmez mekaným

Direniþlerle gelir özgürlüðüm Yusufi mahzenlerde

Yorgun düþer gözlerim, bileklerim, bakakalýrým göklere

Aþýðým Ýslam’a ben, þehadete, gökteki güvercinlere.





Kapýnýn sürgüsü þakýrtýyla açýldý. Kapýyý açan polis kapýyý aralayýp yüzünü göstermeden içerden Hamdullah’ý çaðýrdý:

-Hamdullah… al þunu gözlerini baðla ve gel.

Uzattýðý göz maskesini alan Hamdullah gözlerini baðladýktan sonra elini uzattý. Polis kendisini göstermeden elinden tutup hücreden dýþarý çýkardý. Yavaþ adýmlarla bir iki koridor dolandýktan sonra bir odaya geldiler. Ýçerde bulunan komutan:

-Gel bakalým, diyerek bir sandalyeye oturttu onu. Soracaðým sorulara en güzel þekilde cevap vereceksin, yoksa burada bir ay daha kalýrsýn.

Yakalanmalarýnýn üzerinden otuz gün geçmiþti. Soruþturmayý yapan “Cellat” adlý komiser elindeki evraklarý karýþtýrmaya baþladý. Evraklarý karýþtýrýrken sigarasýný içiyor ve çayýnýn yudumluyordu. Ýçerde onunla beraber iki polis daha vardý. Biri daktilonun baþýnda ifadeyi yazmak için bekliyordu. Uzun boylu, zayýf, sarýya çalan saçýyla, uzun burnu ve mavi gözleri birbirleriyle uyum içindeydi. Gözlerinden hýrs, býkkýnlýk ve yorgunluk okunuyordu. Belki de hýrsýndan olmasa çoktan bu iþi býrakmýþ gitmiþti. Çünkü insanlara iþkence etmek artýk ruhuna azap veriyordu. Baþlarda heyecanlý ve çekici gelmiþti; ama gün geçtikçe yavaþ yavaþ insanlýktan çýktýðýný hissediyor, bu da ona vicdanen ýzdýrap veriyordu. Hâlâ evlenmemiþ olmasýnýn belki de en büyük sebebi bu vicdan azabýydý. Daktilosuna aralarýna karbon kaðýdý yerleþtirdiði dosya kaðýtlarýný yerleþtirip arkasýna yaslanarak verilecek ifadeyi yazmak üzere beklemeye koyuldu.

Gözleri kapalý olduðundan Hamdullah hiçbir tarafý göremiyordu. Sadece sesleri iþittiðinden önüne bakar gibi baþýný dik tutmuþtu. Hiçbir zaman baþ eðmedim, eðmeyeceðim der gibiydi.

Oturduðu sandalyenin sol tarafýnda baþka bir polis bulunuyordu. Aðzýnda çiklet þakýrdatýrken karþýsýndakinin durumundan zevk alýyordu sanki. Küçük yaþlarda terk edilmiþ ve üvey babasý tarafýndan sýk sýk dövülüp evden kovulduðu için insanlara karþý içinde tarifsiz bir nefret duyuyordu. Ýþkence yaptýðý zaman sanki karþýsýnda üvey babasý bulunuyordu. Belki onu hayal edip mazlum insanlara öfkesini en acýmasýz iþkencelerle kusuyordu. Çikleti ve rakýyý çok seviyor, sorgulamalardan önce muhakkak içiyordu. Çikleti de içindeki öfkeyi, korkuyu ve nefreti gizlemek için çiðniyordu.

Komiserin Ýslami düþüncelere karþý oldu olasý alerjisi vardý. Okul yýllarýnda solcularla kalmýþ, daha sonra polisle anlaþarak içinde bulunduðu sol örgütün sýrlarýný polise vererek bir çok yakýn arkadaþýnýn yakalanýp iþkencelerden geçmesine, öldürülmesine ya da sakat kalmasýna sebep olmuþtu. Ajan olduðu anlaþýlýnca polis okuluna kayýt yapýp resmi olarak polislik yapmaya baþlamýþtý. Artýk istediðini açýkça yapabiliyordu. Dünya malýna çok düþkün olduðundan iþlemediði halt yoktu. Ayný þekilde çok da cimri olduðundan hiç sevilmezdi. Bu nedenle çok az arkadaþý vardý.

Komiser olmasa kimse beþ kuruþluk deðer vermezdi ona. “Ýslamcýlarýn kökünü kazýsam içim rahat etmez” derdi.

Evraklarý inceledikten sonra sorularýný sormaya baþladý:

-Evet, adýn soyadýn?

-Hamdullah …

-Baba, ana adý…

Odadan daktilo sesi yükselmeye baþlamýþtý. Komiser soruyor, Hamdullah cevaplýyordu. Kimlik bilgileri ve aile tablosunu da aldýktan sonra Komiser;

-Örgüte ne zaman katýldýn? Dedi.

-Hiçbir örgüte üye deðilim.

Öfkeyle;

-…. Herif! Þimdi bunu mu yazacaðým, bunu yazmak için mi bir aydýr seni burada tutuyorum? Aklýný baþýna al. Ya istediklerimi söylersin ya da seni bir ay daha bekletirim. Þimdi tekrar cevapla!

-Hiçbir örgüte üye deðilim. (Bunu söylerken her þeyi göze almýþtý. Zaten gördüðü iþkencelerden daha fazlasýný yapamazlardý. Hem “kaybedecek neyim var” diye düþündügöz kırpma

Komiser öfkelenmiþ, öfkeden yudumladýðý sigarayý ýsýrýyordu. Bir aydýr istediklerini kabul ettirememiþti. Bunun için sadece ürkütmek ve belki kendi isteðiyle kabul eder düþüncesiyle son kozlarýný kullanýyordu. Daktilo baþýndaki polise elindeki daha önce yazýlmýþ kaðýtlardan birini uzatýp el iþaretiyle, “bunu dosyaya koy” diyerek kendisine verdi.

Tekrar Hamdullah’a yöneldi;

-Cami sorumlunuz kimdi, cami faaliyetlerinizi kime rapor ediyordunuz?

-Cami sorumlusu diyanetin tayin ettiði imamdýr. Kimseye de rapor vermiþ deðilim.

-Bu cevap üzerine komiser tekrar elindeki kaðýtlardan birini yanýndakine uzatýp verdi. Belli ki bu cevap da hoþuna gitmemiþti.

…….

Nihayet soruþturma bitmiþti. Hamdullah bir cümle söylüyor, yazýcý bir paragraf yazýyordu. Baþta pek bir þey anlayamamýþtý. Sýra imzaya geldiðinde komiser, Hamdullah’ý ayaða kaldýrýp bir masanýn önüne getirdi. Gözleri baðlý bir halde eline tutuþturulan kalemle imza atmasýný istedi.

-Gözlerim kapalý nasýl imza atayým?

Komiser, diðer polise;

-Maskenin alt tarafýný kaldýr ve imza atacaðý yeri göster, deyince polis söyleneni yaparak Hamdullah’tan imza atmasýný istedi.

-Okumak istiyorum. Okumadýðým bir þeye imza atmam.

Komiser sert bir þekilde;

-S.. ol lan… kendini nerede sanýyorsun. Okuyacakmýþ! At imzayý! Dedi.

-Okumak hakkým deðil mi? Okumak istiyorum.

Komiser alaylý bir þekilde güldü.

-Beyefendi hak talebinde bulunuyor. Ulan burada hak-hukuk yok. Ya imzayý atarsýn ya da bir ay daha burada kalmayý göze alýrsýn.

Hamdullah daha fazla direnmek istiyordu. Ne var ki bir aydýr çektiði iþkence gözlerinin önüne geldiðinde; “Canýnýz cehenneme, buradan kurtulayým da ne olursa olsun” diye içinden haykýrarak kalemi eline alýp hazýrlanan kaðýtlara imzasýný attý. Allah bilir üzerine neler yazmýþlardý diye düþündü. Buraya suçsuz girip de birkaç kiþinin katili olarak çýkan çok kiþi vardý. Polis, faili meçhul cinayetleri kaðýt üstünde çözmede çok baþarýlýydýagla!) O kadar baþarýlý idi ki bazen bir kiþinin birkaç katili oluyordu!

-Götürün ve diðerini getirin, diyerek Hamdullah’ý hücresine gönderdi Komiser…





Fatma, Hicran’ý en güzel elbiseleriyle süslemiþti. Güzelliðine güzellik katýlmýþtý. Etrafýna gülücükler saçarak yeni öðrendiði ve konuþmaya ilk baþladýðýnda söylediði “baba” kelimesini tekrarlayýp duruyordu. Fatma da hazýrlanmýþ, görüþmeye gitmeyi sabýrsýzlýkla bekliyordu. O esnada Asya haným odaya girdi.

-Kýzým hazýr mýsýn? Kayýnbaban telefon açtý. Hazýrsanýz gelip alayým diyor.

-Hazýrým anne, Hicran da hazýr.

Asya haným Hicran’ý kucaðýna aldý.

-Kurban olduðum, ne de güzel olmuþ. Babayý görmek için hazýrlanmýþ. Babasýnýn …. sözlerini bitirememiþ, gözyaþlarýný salývermiþti yine.

Fatma bir þey söyleyecek olmuþsa da kelimeler boðazýna düðümlendiðinden susmuþtu. Gözyaþlarýný zor zaptediyordu. Gözleri dolu dolu olmuþtu. Zeliha yanlarýna gelmiþ, annesini aðlar, yengesini de gözleri dolu görünce hiçbir þey yokmuþ gibi davranarak;

-Yenge! Abime çok çok selamýmý söyle. Ýnþallah bir dahaki görüþmeye biz de geliriz. Onu çok çok özlediðimi de söylersin, dedi.

Fatma’nýn 14-15 yaþlarýndaki görümcesi Kübra da yanlarýna gelmiþ, gözleri dolarak onlarý dinliyordu. Kübra’nýn, Hamdullah’a çok büyük bir sevgisi vardý. Aðabeyine çok baðlý olduðundan yakalandýðýndan beri yemekten içmekten kesilmiþ, hemen hemen hiç kimseyle konuþmamýþtý. Zamanýnýn çoðunu ibadet ve dua ile geçiriyordu. Gözaltýndan selametle çýkýp cezaevine konulduðu haberini aldýktan sonra ve görüþ günü geldiðinde çok sevinmiþ, þükür için oruç adamýþ, ayný zamanda babasýnýn almýþ olduðu bir bileziði de sadaka olarak vermiþti. Þimdi de hiç konuþmuyordu. Sadece gözleri dolu vaziyette yengesini ve annesini izliyordu.

Arabanýn gelmesiyle aile, cezaevine doðru yola çýktýlar.

….

Hamdullah;

-Hepiniz hoþ geldiniz. Anne, baba, ellerinizden öpüyorum, nasýlsýnýz, iyi misiniz?

Bir ay gözaltýnda kaldýktan sonra gözleri kapalý bir vaziyette kendisine imzalatýlan ifadeyle beraber yaklaþýk 15 kiþiyle birlikte savcýlýða çýkarýlmýþtý. Savcýlýkta kendisine okunan ve poliste verdiði iddia edilen ifadede neler yoktu ki. Örgüte üye olmak, örgüt adýna para toplamak, devletin anayasal düzenini yýkmak için örgütsel faaliyetler içinde bulunmak, bu amaçla örgüte adam kazandýrmak… vs. Sayfalar dolusu ifade okunmuþtu kendisine. Kulaklarýna inanamýyordu Hamdullah. Okutmamalarýnýn sebebi buydu demek, diye düþündü. Yine þanslý sayýlýrdý. Çünkü kendisinden önce savcýnýn karþýsýna çýkan diðer arkadaþlarýndan bazýlarýna faili meçhul cinayetler yüklenmiþ ve katilleri yakaladýk diye hem görsel, hem de yazýlý medyada teþhir edilmiþlerdi. Oysa camide ders verirken 3 kiþi beraber yakalanmýþlardý. Buna raðmen 13 kiþi olarak kameralara alýnýp medyaya verilmiþ ve katil olarak lanse edilmiþlerdi. Oysa illegal yollardan karanlýk güçlerin iþlediði cinayetleri bilmeyen yoktu. Bu suçlara suçlu lazýmdý ve suçlular da bulunmuþtu. Gencecik insanlar, hazýrlanmýþ senaryolarla katil damgasý yiyip yýllarca tutulmak üzere cezaevlerine gönderiliyorlardý. Hukuk devleti olduðu iddia edilen bir memlekette büyük bir hukuksuzluk örneði sergileniyordu.

Hamdullah uzun süreli gözaltý sürecinden dolayý zayýf ve bitkin düþmüþtü. Bir elini hiç kullanamýyor, diðerini de çok az kullanabiliyordu. Asya haným oðlunu bu halde görünce aðlamaya baþlamýþtý. Fatma onu bu halde görmeye dayanamamýþ, arkasýný dönerek sessizce gözyaþý döküyordu. Babasý Nezir bey ise kendisini zorla zaptediyordu. Oðluna cevap verirken gözleri dolmuþtu.

-Allah seni baðýþlasýn oðlum, Allah uzun ve salih amelle dolu bir ömür versin. Sen nasýlsýn oðlum, bizi býrak, kendinden söz et biraz, neden bu kadar zayýflamýþsýn. Tüm çabalarýmýza raðmen senin için bir þey yapamadýk.

-Allah’a hamd olsun baba, çok iyiyim. Zayýflamam çok doðal. Oraya girip de bu hale düþmeyen çok az insan var. Orasý insaný adeta mum gibi eritiyor.

-Neden serbest býrakmadýlar, suçun neymiþ?

-Camide ders vermekten yakalandým. Kendilerine göre bir ifade hazýrlayýp imzalattýlar. Kendi hazýrladýklarý ifadede; beni örgüt üyesi yapýyorlar. Bunun için beni tutukladýlar. Anne sen niye konuþmuyorsun? “Dayé tý hati jýbo ku tý býgri (Anne, aðlamak için mi geldin?) Meraqa nek, kuréte ne jibo xerabiké hatiye výr. Jýbo Qur’ané hatiye výr. Jýber vé lazýme tý ser býlýnd bý u tý iftixar býke. (Merak etme, oðlun bir kötülükten dolayý buraya düþmedi. Kur’an-ý Kerim için buraya geldi. Bunun için baþýn dik olsun. Ve iftihar etmelisin.)

-Law her daim ez býte iftixar dýkým. (Oðlum her zaman seninle iftihar ediyorum.) Ama seni bu halde demir parmaklýklar arkasýnda görmek, sarýlýp öpememek, baðrýma basamamak, koklayamamak ciðerimi yakýyor. Sana bunu yapanlarýn Allah belasýný versin. Allah onlarý kahretsin. Biz sizi gözümüzden sakýnalým, onlar size dünyanýn eziyetini versinler. Allah’larýndan bulsunlar.

-Yeter anne, beddua etme. Her þeyi gören ve bilen Allah vardýr. Dua edin, Allah günahlarýma kefaret kýlýp benden kabul etsin.

Bu arada sessizce bekleyen Fatma’ya:

-Gel kýzým gel, biraz da siz konuþun diyerek onu demir ýzgaranýn yanýna çekti Nezir bey. Asya hanýmla beraber kabinden çýkýp koridorda beklemeye baþladýlar. Belli ki biraz rahat konuþmalarýný istiyordu. Hamdullah, Hicran ile fazla ilgilenmemiþti. Babasýnýn bulunduðu ortamda çocuðuyla ilgilenmeye utanýyordu. Bunun için anne ve babasýnýn kenara çekilmesiyle,

-Hoþ geldin Fatma, nasýlsýn, iyisin inþallah, dedi.

-Hamd olsun çok iyiyiz. Tek derdimiz sensin. Çok þükür ki selametle kurtuldun o cehennemden.

-Hýþþt, hýþþt kýz Hicran, bak bakalým babaya. Bak kýz.

Hicran’la ellerini kullanamadýðýndan sevgi sözcükleriyle ilgilenmeye baþlamýþtý. Tekrar Fatma’ya yöneldi.

-“Ýman ettik deyip sýnanmadan býrakýlacaðýnýzý mý sanýyorsunuz?..” diye buyuruyor Allah. Ýman imtihan edilir her zaman. “Bazen korku, bazen açlýk, bazen mallarýn eksiltmesinden..” Bakara suresinde Allah imtihan çeþitlerinin bir kýsmýný sýralýyor. Önemli olan bu sýnavlardan en güzel þekilde çýkabilmek.

-Allah için olduktan sonra gam yemeyiz. Aðlamam þikayet deðil. Zalimlerin zulmünü ve mazlumiyetimizi Allah’a arz etmektir. Allah’ýn izniyle son nefesimize kadar Allah’ýn yolundan dönmeyiz.

-Þunu hiç unutma, bizler Müslümanýz. Yalnýz bile kalsak Allah’a karþý olan yükümlülüklerimizi yerine getirmek zorundayýz. Onun için baþýmýza gelenler bizi daha çok davamýza baðlamalýdýr. Bizi yýldýrmamalý, pasifleþtirmemelidir. Gaye Allah’ýn rýzasý olduðundan sadece ona yönelmeliyiz. Bunun için güçlü olmalýsýn.

-Sen bizi merak etme. Allah’ýn izniyle azmimiz eskiden daha çok olacaktýr. Hüseyin ve diðerlerinin durumu nasýl, iyi midirler?

-Çok þükür onlar da iyidirler. Ayný koðuþta kalýyoruz Hatice nasýl, durumu iyidir inþallah.

Hüzünlenmiþti Fatma:

-Hatice bir hafta önce ayrýldý bu þehirden. Caným kardeþim gitti. Senin yakalanmana mý, onun garip bir þekilde eþi ve çocuklarýyla hicret ediþine mi üzüleyim bilmiyorum.

-Mücadele; bazen meþakkatli, zahmetli ve acý olmasýyla beraber, hayatý güzelleþtiren, renklendiren, yaþanýr kýlan þeydir de ayný zamanda. Gece yarýlarý kalktýðýmda gözyaþlarý içinde bize bunlarý yapanlarý Allah’a þikayet etmekten geri durmayacaðýz ve ayný zamanda da inancýmýzý yaþamaktan da taviz vermeyeceðiz. Varsýn iþkence görelim, zindanlara düþelim, sevdiklerimizden, memleketimizden hicret edelim. Bir þey olmaz. YETER KÝ KUR’AN SUSMASIN.

Fatma gözleri ýþýldayýp öfke ve ümitle kocasýnýn sözlerini tekrarladý.

-Evet, YETER KÝ KUR’AN SUSMASIN…
Gönderen: 05.05.2007 - 13:45
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...38
944 Mesaj -
Hamdullah ve görüþçüleri görüþ için ayrýlan görüþ kabinlerinde görüþüyorlardý. Görüþ kabinleri en fazla 3-4 kiþinin sýðacaðý büyüklükte, tutuklu ve görüþçülerin birbirini görebilmesi için aralarýnda yaklaþýk 25-30 santim aralýk bulunan iki cam pencere ile ayrýlmýþ, yaklaþýk bir metre yüksekliðinde ve bir o kadar da geniþ olan pencerelerden müteþekkildi.

Görüþ bitmiþ ve Hamdullah koðuþa dönmek için kabinden çýkmýþtý. Kabin sayýsý 22 olduðundan toplam 22 tutuklu yaklaþýk bir saat görüþmüþler ve görüþmeden sonra hepsi bir arada koðuþlarýna dönmeye baþlamýþlardý. Görüþ yerinden çýkýp saða dönerek “Malta” denilen cezaevinin en büyük koridoruna çýktýlar. Koridorun sað ve solunda þebekeler halinde ayrýlmýþ koridorlarda tutuklularýn bulunduðu koðuþlar bulunuyordu. Her þebekenin baþýnda bulunan gardiyanlarýn masalarýnýn önünden geçerek yavaþ yavaþ bloklarýnýn bulunduðu koridorun sonuna doðru ilerlerken Hüseyin:

-Hamdullah gözün aydýn, ziyaretçilerinin durumu iyiydi inþallah, dedi.

-Allah razý olsun. Senin de gözün aydýn. Babam, annem ve çocuklar gelmiþti. Hamd olsun iyiydiler. Sizinkiler nasýllardý, iyiydiler inþallah.

-Çok þükür iyiydiler. Selman bana; “Baba yine buraya geldin, seni buraya getirenleri sevmiyorum. Onlar pistirler, seni niye buraya koydular?” diyordu.

-Bizleri buralara týkanlar kârlý bir iþ yaptýklarýný sanýyorlar. Oysa çocuklarýmýzýn nefreti ve öfkesi ile karþý karþýya kalacaklarýný hesaplamamýþlar.

-Hicran nasýldý, iyiydi inþallah.

-Ýyi gözüküyordu. Annesi ona iyi bakar. Bu konuda gözüm arkada kalmaz. Sahi görüþçülerime daldým Hacý Amcayý ve Zeynep Teyzeyi soramadým. Onlarýn durumu nasýldý?

-Ýyiydiler, elhamdulillah. Hatice bacým gitmiþ. Beni göremeden gittiði için çok üzülüp aðlamýþ. Bu bana biraz dokundu doðrusu.

-Evet, gittiðini ziyaretçiler söylemiþti. Ýnþallah gittikleri yerde selamette olurlar. Cennet ucuz deðil, cehennem de lüzumsuz deðil.

-Doðrudur. Bu arada babam onlar sana çok selam söyleyip gözlerinden öptüklerini söylüyorlardý.

-Ben de onlarýn ellerinden öpüyorum.

Ýki arkadaþ konuþmaya dalmýþken bulunduklarý þebekenin baþýna gelmiþlerdi. Bulunduklarý þebekede 8 oda bulunmaktaydý. Dördü solda, diðer dördü de saðda. Koðuþlar iki kattan oluþan alt katta yemekhane, banyo, tuvalet, üst katta ise tutuklularýn yattýklarý ranzalar bulunmak þekliyle bir düzen oluþturulmuþtu. Bu odalar daha önce büyük koðuþlar halinde olup sonradan iki bölüme ayrýlmak suretiyle küçük odalara çevrilmiþti. Koðuþlarýn kiminde on, kiminde yirmi kiþi kalmak suretiyle muhtelif büyüklükte idiler.

Koridora giren, görüþ yerinden gelen tutuklularýn gözün aydýn, tebrik ve musafahadan sonra herkes kendi odasýna gardiyanlarýn nezaretinde girmeye baþladý. Herkes odaya girince kapýlar tek tek dýþarýdan sürgülenip kilitleniyordu. Hamdullah da þebekenin sonunda bulunan odasýna girmiþti. O ve beraberinde görüþe giden oda arkadaþlarýnýn odaya girmesiyle gardiyan, üst tarafýnda “mazgal” denilen pencerecik bulunan demir kapýyý kapatýp kilitledi. Bulunduklarý oda diðer odalar gibi idi. Ýki katlýydý. Kapýdan girer girmez üst kata çýkan merdivenlerle karþýlaþýrsýnýz. Solda bulunan demir kapýdan içeri girdiðinizde yemekhane denilen bölüme girmiþ olursunuz. Yemekhanenin hemen sað tarafýnda mutfak tezgahý, tezgahýn üstünde büyük bir su bidonu. Sular düzenli akmadýðýndan bidonlarý doldurarak tedbir alýyorlardý. Tezgahýn hemen yananda bir buzdolabý, tezgahýn bulunduðu yerin sonunda yaklaþýk 25 metre karelik yemekhane ve sonradan ayrýldýðý belli olan banyo ve tuvalete açýlan kapý bulunmaktadýr. Bu kapýyý açtýðýnýzda küçük bir aralýk saðda küçük bir kapýyý açtýðýnýzda küçük bir lavabo, hemen yanýnda bir metre karelik banyo, lavabonun karþýsýnda su doldurulmak üzere býrakýlmýþ mavi büyük bir bidon ve hemen onun yanýnda tuvalete açýlan kapý. Yemekhanenin havalandýrmaya açýlan iki de penceresi var tabii.

Ýkinci kata merdivenlerden çýkarken tutuklularýn kullandýðý elbise dolaplarýyla karþýlaþýrsýnýz. Yaklaþýk on basamak çýktýktan ve saða dönüp yine yaklaþýk 15 basamak çýktýktan sonra saða dönerek yatakhaneye ulaþmanýz mümkün. Yatakhane tutuklularýn yatmalarýný saðlamak için iki katlý demir ranzalardan sekiz adetin yerleþtirilmesiyle düzenlenmiþ.

Odanýn bir de havalandýrmasý var. Havalandýrmaya yemekhane kapýsýndan çýkýp merdivenleri geçtikten hemen sonra küçük bir koridordan gidilir. Yine demir bir kapýyla koðuþtan ayrýlan havalandýrma yaklaþýk 50 metre kare ve yine yaklaþýk 10 metre yüksekliðinde dört tarafý duvarlarla çevrili beton zeminli bir yer. Sabah güneþin doðumundan batýmýna kadar havalandýrma açýktýr. Havalandýrmada ilk göze çarpan tutuklularýn voleybol oynayabilmeleri için takýlmýþ filedir. Duvar diplerinde de mahkumlarýn yýkanan elbiselerini asmak için kullandýklarý çamaþýr ipleri ve üzerinde her zaman görebileceðiniz elbiseler.

Görüþmeden sonra tutuklular koðuþa girer girmez yaklaþýk 18 kiþinin tamamý tek tek:

-Gözünüz aydýn, ziyaretçilerinizin durumu iyiydi inþallah.. gibi tebrik ve hal hatýr soruyorlardý. Mahkumlar arasýnda bu bir gelenekti.

Görüþ gününün tutuklular için özel bir yeri ve anlamý vardý. Sevdikleriyle bir saat ve cam engeller ardýnda bile olsa görüp konuþabilme ayrý bir duyguydu. Hamdullah’ýn cezaevine giriþinin birince haftasýydý. Cehennemi gözaltýndan sonra burasý rahat sayýlýrdý doðrusu.





Yakalanmalarýnýn üzerinden yaklaþýk dört ay geçmiþti. Mahkemece hazýrlanan iddianamenin ellerine ulaþmasýyla mahkemeye çaðrýlmýþlardý. Hamdullah ve Orhan ayný koðuþta Hüseyin ayrý koðuþta kalýyordu.

Gençler sabah erken uyanmýþ, hazýrlanmýþlardý. Kahvaltýlarýný yaparlarken gardiyan tarafýndan çaðrýlýp koðuþtan mahkemeye götürülmek üzere çýkarýldýlar. Koridorda; mahkemeye gitmek üzere baþka tutuklular da bulunmaktaydý. Hüseyin de çýkmýþtý. Tutuklular merhabalaþýp hal hatýr sorduktan sonra yavaþ yavaþ mahkemeye gitmek için cezaevinin çýkýþýna doðru ilerlemeye baþladýlar.

Tutuklular sýký bir aramadan ve X-ray cihazýndan geçirildikten sonra Ring denilen tutuklu aracýna binmek üzere kapýdan çýkýp saða ve sola dizilmiþ silahlý askerlerin arasýndan geçerek arabaya bindiler.

DGM’ye gitmek üzere yola çýktýlar. Sayýlarý 10 kiþi idi. Cezaevinden çýktýktan sonra arabalardaki küçük pencereciklerden dýþarýyý seyretmek için birkaç kiþi ayaða kalkýp pencerelerden dýþarýyý seyretmeye baþlamýþtý. Aralarýnda yaklaþýk 5 yýl tutuklu bulunup hâlâ yargýlananlar bile vardý. Hamdullah da pencereye yöneldi. Dýþarýyý seyre dalmýþlar ve konuþuyorlardý. Ýçlerinden yaklaþýk beþ sene tutuklu bulunanlardan biri diðer arkadaþýna latifeli olarak þöyle dedi:

-Görüyor musunuz, zindanýn dýþýnda gerçekten hayat varmýþ. Bazen arkadaþlar söylüyorlardý da inanmýyordum.

Bu sözüne karþýlýk diðer biri:

-Baksana bunlar da bizim gibilermiþ. Ýki ayak üstünde yürüyorlar. Allah Allah demek ki gardiyanlarýn ve bizlerin dýþýnda baþka insanlar da yaþýyormuþ!

Yaptýklarý karþýlýklý kinayeli konuþmalarla diðerleri gülmeye baþlamýþlardý. Ama bu gülüþ acý bir gülüþtü. Dört duvar ardýnda geçen tam beþ yýl.. dile kolay, bu bir ömür… Hepsinden daha acý olaný suçlu olduklarý bile kanýtlanmamýþtý. Mahkemeye her gidiþlerinde, “Eksikliklerin tamamlanmasýna…” denerek mahkeme ertelenmiþ ve bugüne gelinmiþti.

Dýþarýnýn seyri bittikten sonra yerlerine oturdu hepsi. Oturmalarýndan sonra aralarýndan biri beraberinde getirdiði Cevþen’den Yasin okumaya baþladý. Yasin’i okuyor, diðerleri de dinliyorlardý. Yasin bittikten sonra tekrar isteyen dýþarýyý seyre baþlamýþtý.

Ring hýzlý bir þekilde yol alýrken mahkumlardan kimi sohbet ediyor, kimi dýþarýyý izliyor, kimi Cevþen okuyordu.

Mahkum arabasý nihayet DGM’nin bulunduðu ile varmýþ ve DGM’ye yönelmiþti. DGM’ye geldiklerinde buranýn bodrum katýna giden büyük kapýya yöneldiler. Arabanýn durmasýyla askerler arabadan inip saðlý sollu durarak tutuklularý tek tek indirmeye baþladýlar. Her inen tutuklunun saðlý- sollu koluna iki asker girip DGM’nin bodrum katýna hýzla ilerlediler. Büyük ve geniþ bir koridordan geçerek saða dönüp dar bir koridora yöneldiler.

Koridorun solunda yapýlmýþ hücrelerin içinde mahkemeye getirilen tutuklular vardý. Her hücrenin kapýsýnýn üstünde hangi þehre ait olduðu yazýlýydý. Nihayet geldikleri ilin hücresinin kapýsý açýldý ve tutuklular hücreye konuldular.

Burada mahkemelerini beklerlerken hem volta atýyor, hem de sohbet ediyorlardý.

Kapýnýn açýlmasýyla asker mahkemeye gidecek isimleri okudu. Hamdullah… Hüseyin… Orhan…

Elleri kelepçelenerek her birinin koluna askerlerin girmesiyle hýzlý adýmlarla bodrum katýn üstünde bulunan mahkemeye yöneldiler.

….

Mahkeme salonunun giriþinde saðda Hakim heyetinin oturduðu bölüm, onun karþýsýnda futbol tribünlerine benzer þekilde yapýlmýþ ve yerden en az bir metre yükseklikte izleyici bölümü ve hemen onun altýnda da sanýk sandalyeleri olarak býrakýlmýþ bir düzine sandalye..

Üç arkadaþ mahkeme salonunda sanýk sandalyelerine oturmuþlardý. Saðlarýnda ve sollarýnda da askerler duruyordu.

Heyet baþkaný önündeki dosyayý karýþtýrýrken yardýmcý hakimlerden kýrk beþ yaþlarýnda zayýf ve esmerce olaný sigarasýný tüttürüyordu. Baþkanýn solunda oturan otuz beþ yaþlarýnda kel kafalý ise sanki gece yatmamýþ gibi uyukluyordu. Savcý ise sessiz bir þekilde bekliyordu.

Dosyalarý karýþtýrmayý bitiren Hakim sanýklarý bakarak isim okumaya baþladý.

Hakim:

-Hamdullah...

Ýsmi okununca ayaða kalktý.

-Hamdullah sen misin?

-Evet.

-Baba adý?

-Nezir.

-Ana adý?

-Asya.

Hakim sordu o cevapladý. Kimlik bilgileri nihayet bitmiþti. Sýra ile diðerlerinin de kimlik bilgilerini alarak tespitte bulundu.

-Yasadýþý örgüte üye olmak, örgüt adýna faaliyetlerde bulunmak, camilerde Kur’an dersi vermek, zekat toplamak, örgüt üyelerini evinde barýndýrmak. Bu þekilde örgüt içinde faaliyetler göstererek devletin anayasal düzenini yýkmaya çalýþmak suçundan yasadýþý örgüt üyesi olmaktan 168/2 maddesinden dava açýlmýþtýr. Ne diyorsun?

-Hakkýmdaki suçlamalarý kabul etmiyorum, örgüt üyesi deðilim. Camide Kur’an dersi veriyordum. Lakin herhangi bir örgüt adýna deðil. Ayrýca elinizde bulunan gözaltý ifadem de gözlerim kapalý olarak alýndý ve bir ay boyunca gözaltýnda tutularak çeþitli þekillerde iþkenceye uðratýldým. Hâlâ bu iþkencelerin býraktýðý izlerin acýsýný çekiyorum…

Hamdullah, Hüseyin ve Orhan gördükleri iþkenceleri, çektikleri acýyý ve ifade veriþ þekillerini anlatmaya çalýþtýlar.

Hüseyin’e altý tane faili meçhul cinayet yüklenmiþti. Orhan’a üç öldürme, iki yaralama, beþ kundaklama gibi faili meçhuller yüklenmiþti. Hamdullah þanslýydý, çünkü babasý devreye hatýrý sayýlýr adamlar koymuþtu, bunun için katil olmaktan kurtulmuþtu. Bir ay sorgudan ise kurtulamamýþ, ona da 12,5 senelik bir suç bulunmuþtu. Hüseyin ve Orhan’a ise 146. maddeden dava açýlarak idamla yargýlanmaya baþlanmýþlardý. Ýddianame okunup sanýklarýn ifadeleri de alýndýktan sonra Hakim;

-Eksikliklerin tamamlanmasý için … tarihine ertelenmiþtir, dedi.

Mahkeme yaklaþýk 60 gün taluk atmýþtý.

Üç arkadaþa git gel yolculuðu baþlamýþtý. Ne kadar süreceðini ise Allah bilirdi.

Nitekim koðuþlarýnda bulunan bazý arkadaþlarýnýn duruþmalarý ancak dokuz yýl aradan sonra sonuçlanmýþtý. Bu nedenle üç arkadaþ da bu sürece hazýrlýklýydýlar. Mahkeme çýkýþýnda “Hasbunallah ve ni’mel wekil” diyen Hamdullah’a arkadaþlarý da eþlik ederek Allah’ý kendileri için kâfi ve vekil kýldýklarýný ilan ettiler.





Hamdullah’ýn cezaevine konuluþunun üzerinden yaklaþýk bir yýl geçmiþti. Hamdullah’ýn tutuklanmasýndan 4 ay sonra Fatma’nýn nur topu gibi bir kýzý daha dünyaya gelmiþ, adýný da “Þehadet” koymuþlardý. Bu ismi Hamdullah seçmiþti. Þehadetle yoðrulmuþ bir mücadelenin meyvesi olarak.

Fatma haftada bir kapalý görüþ imkanýndan yararlanarak eþini ziyaret etmeye gayret ediyordu. Tel örgülere raðmen onu görmek güzeldi. Eþi yakalandýðýndan beri iþler eskisi gibi gitmiyordu. Kayýnbabasýnýn evinde kalýyor; defalarca annesi onu eve çaðýrdýðýysa da laf olmasýn diye gitmiyordu. Kaynanasýyla aralarý genelde güzeldi. Ama Hamdullah’ýn yakalanmasýyla korkmuþlar ve Fatma’ya cami konusunda sorun çýkarmaya baþlamýþlardý. Fatma hep yumuþak ve sabýrla yaklaþmayý tercih ettiðinden sorunlar pek büyümüyordu. Yine de bazen azar iþitiyordu. Bu da onu üzüyor ve kahrediyordu. Her þeye raðmen ümitli, azimli ve kararlý bir þekilde camiye gitmekten geri kalmýyordu. Hicran yavaþ yavaþ büyüyordu. Babasýný sormaya baþlamýþtý.

-Anne, babam niye eve gelmiyor?

-Baban, bize elbise, yemek, sana oyuncak almak için çalýþmaya gitmiþ.

-Peki babam o evden hiç çýkmýyor mu? Niçin onu gördüðümde beni kucaðýna almýyor?

-Baba orda çalýþýyor kýzým. Seni çok seviyor. Oradaki adamlar seni kucaðýna almasýna izin vermiyorlar.

-Anne, babam eve gelsin onu çok özledim. Bak bebek de hep aðlýyor.

-Tamam kýzým. Babana söyleyeceðim, eve gelsin.

Bu tür konuþmalar sýk sýk olurdu, küçük Hicran ve annesi arasýnda.

Fatma kaynanasýnýn sorun çýkarmasýndan dolayý arkadaþlarýyla bazen onlarýn evinde bazen de annesinin evinde bir araya gelip sohbet ediyordu. Ayþe haným eþinin Þehadetinden sonra tüm zamanýný çocuklarýnýn terbiyesine ayýrmýþtý. Onlara babalýk da yapmaya çalýþýyordu. Büyük oðlu Ali, küçük yaþýna raðmen evin geçimini saðlamak için dükkana bakmaya baþlamýþtý. Ona yardýmcý olmasý için de muvahhidler iþten anlayan birini dükkana býrakmýþlardý. Ýkisi beraber iþi çeviriyorlardý. Hamd olsun Ayþe hanýmýn þu ana kadar bu konuda sýkýntýsý olmamýþtý. Kýzýna ve damadýna da elinden gelen her türlü yardýmý yapýyordu.

Bu gün yine Ayþe hanýmýn evine gelmiþlerdi. Zehra, Mevlüde, Sultan, Emine ve Hamide.

Hamide yaklaþýk dört aydýr camilerine gelmeye baþlamýþtý. Hocalardan Sümeyye evlenip baþka þehre taþýndýðýndan onun yerine Hamide geliyordu artýk. Sümeyye’nin yerine ders vermeye baþlamýþtý. Hamide on sekizine yeni girmiþ Ýmam Hatip Lisesi mezunu, çalýþkan, zeki ve samimi biri olmasýndan dolayý öðrenciler ve hocalar tarafýndan çabuk sevilmiþti. Hamide, Fatma’ya Hatice’yi hatýrlatýyordu. Bunun için de onu daha ilk baþta sevmiþti.

Her zamanki gibi kýsa bir sohbetten sonra çalýþmalarýndan ve sorunlarýndan söz etmeye baþlamýþlardý. Fatma’nýn onlara güzel bir haberi vardý. Sohbetin sonunda söylemeyi karalaþtýrmýþtý; ama o onlardan daha sabýrsýz olduðundan daha fazla dayanamayýp söyledi:

-Size güzel bir sürprizim var. Aslýnda sohbetin sonunda söyleyecektim ama daha fazla dayanamadým. Onun için þimdi söyleyeceðim.

Herkes meraklanmýþ ve merak içinde acaba ne diyecek diye dikkat kesilmiþti.

Fatma bunu söyleyince Zehra birden,

-Yoksa Hatice mi gelmiþ? Diye heyecanla sevinç karýþýmý bir þekilde sordu.

Bu soru üzerine Fatma gülümsedi.

-Zekana hayraným. Nasýl tahmin ettin? Evet Hatice iki gün önce gelmiþ.

Sultan:

-Peki annen neden þimdiye kadar haber vermemiþ ki, dedi.

-Hatice’nin biraz dinlenmesi ve kendine gelmesi için.

-Yani sen haberdar olduðunda dinlenmeyecek miydi?

-Evet, ben haber alýr almaz kapýya dayanýrdým. Onu rahat býrakýr mýyým hiç?

-Ben de öyle düþünüyordum.

Tek tek konuþmaya baþlamýþlardý. Yaptýklarý ziyaretleri, ilgilendikleri arkadaþlarý, gösterdikleri geliþmeler, ziyaretlerde yaþananlar…

Sultan:

-Geçenlerde ziyaret ettiðim þehidin ailesinin durumu beni çok etkiledi. Eve döndüðümde doyasýya aðladým, dedi.

-Neden, ne oldu ki?

-Ziyaret programýmýzda vardýrlar. Her seferinde hiçbir þeye ihtiyaçlarýnýn olmadýðýný, her hangi bir sorunlarýnýn olmadýðýný söyleyip duruyorlardý. Bu seferki gidiþimizde de yine ayný þeyleri söylediler. Ben de dayanamayýp mutfaða gittim. Ýnanýr mýsýnýz buzdolabýnda hemen hemen hiçbir þey yoktu. Erzak olarak da bulgur ve bir miktar makarnadan baþka bir þey bulamadým. Gördüklerime üzülmekle beraber sinirlenmiþtim de. Muazzez yenge de benimle beraber gelmiþti. Biliyorsunuz 5 çocuðu var. En büyük oðlu ilk okul üçüncü sýnýfta okuyor.

Muazzez yengeyi çaðýrdým. Niçin ihtiyaçlarýný söylemediðini, her türlü ihtiyacýný karþýlamak için bizlerin buraya geldiðimizi böyle yapmakla çocuklarýna eziyet ettiðini söyleyince kendisi;

“Yok kardeþim, ben çocuklarýma eziyet etmiyorum. Çok þükür el iþleriyle bir þeyler kazanýyorum. Benden daha fazla ihtiyaç sahipleri var. Öncelikle onlara sahip çýkýlmasý lazým. Onlarýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý lazým” deyince, ben de ona;

-Yenge, hepsinin ihtiyaçlarý karþýlanýyor. Hepsi de bizim canýmýzdýrlar. Bu çocuklar, bizim çocuklarýmýzdýrlar. Onlara en iyi þekilde bakmak zorundayýz. Bunun için ihtiyaçlarýnýzý dile getirmelisiniz. Fedakarlýk çok güzel, kardeþinin nefsini kendi nefsine tercih etmek büyük bir fazilet, ama israfa kaçmadan ihtiyaçlarýn söylenmesi de gereklidir, dedim.

-Bu Cemaat’in içinde maðdur olan sadece biz deðiliz. Binlerce tutuklu ailesi var. Binlerce mahkum var. Bunun dýþýnda bizim durumumuzda olan birçok þehid ailesi var. Bunlarý düþündüðüm zaman içimden bir þey istemek gelmiyor.

-Kýsacasý bu fedakarlýðý, teslimiyeti, kendini deðil de baþkasýný düþünmesi beni çok duygulandýrdý. Ben de mutfaktaki eksikliklerin listesini çýkardým. Tabii yengenin bundan haberi yok.

Sultan yine duygulanmýþ ve gözyaþlarýna hakim olamamýþtý. Hazýrladýðý listeyi Fatma’ya uzattý.

-Bunlarýn bir kýsmýný ben karþýlamak istiyorum.

-Yapabilir misin? Kendini zorlaman gerekmez.

-Hayýr, kendimi zor durumda býrakmam. Allah, vereceðimin yerini kat kat doldurur.

-Tamam, o zaman alacaklarýný iþaretle ve yanýnda not et. Geri kalanýný da karþýlamaya çalýþýrýz.

Diðerleri de yaptýklarý ziyaretlerde oluþturduklarý listeyi Fatma’ya verdiler.

-Allah muvahhidlerin yardýmcýsý olsun. Bunca mazlum ve onlarýn yükleri, diðer yandan da altlarýnda son model arabalar koyup yediði önünde yemediði ardýnda olan, lüks binalar inþa eden, trilyonlar harcayan müslümanlar… kulaklarý çýnlasýn.

Dünyanýn her yerinde çekilen ýzdýraplar… Ya Rabbim! Sen yardým et ve tüm dünya Müslümanlarýný yek vücut et. Bizlerin kalplerini ve bileklerini birleþtir…

Ýçten yaptýðý duayla bitirdi sohbetini. Sohbet bitmiþ, sýra Hatice’yi ziyarete gelmiþti.

Hep beraber Hatice’yi ziyarete gittiler.





-Kim o? Diye sordu Zeynep haným. Kapýnýn öbür tarafýndaki:

-Benim, Fatma, dedi.

Kapýyý açan Zeynep haným onlarý oturma odasýna aldý.

-Hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz.

Hatice’nin odaya girmesiyle ayaða kalkýp ona tek tek sarýldýlar. Hatice gözyaþlarýný tutamamýþtý. Diðerleri de aðlamýþlardý. Bu gözyaþlarý kavuþmanýn, ayrýlýk acýsýnýn ve þükrün gözyaþlarýydý. Hatice ve Fatma sarýlýrken sarsýla sarsýla aðlamýþlardý. Fatma, Hatice’ye sarýlýrken adeta onu býrakmak istemiyordu.

Zeynep haným her zaman olduðu gibi odanýn kapýsýnda olanlarý gözyaþlarý içinde izliyordu.

Herkes oturduktan sonra ilkin Hatice söze girdi.

-Ýnsan elindekileri kaybettikten sonra deðerini anlýyor. Sizi o kadar özledim ki inanýn bunu tarif etmekten acizim.

Tek tek eski dostlar hal hatýr sormaya baþlamýþlardý. Hal hatýrdan sonra Zehra dayanamadý ve bunca zamandýr hiçbir haber alýnamamasýna raðmen, buraya birden bire nasýl gelebildiðini sordu:

-Ýnþallah olumsuz bir durumdan dolayý gelmemiþsindir.

-Duymadýnýz mý?

-Neyi duymadýk mý?

-Eþim yakalandý. Yaklaþýk olarak on beþ gün gözaltýnda kaldý. Çýkarýldýðý mahkemece de tutuklandý. Ben de yalnýz baþýmaydým. Bunun için de buraya geldim.

-Fatma þaþýrmýþtý.

-Duymadýk, annen onlarýn haberi yok muydu?

-Vardý; ama belki býrakýlýr diye söylememiþlerdi. Maksat boþuna telaþ olmasýn.

-Zeynep teyze ne yaptýðýný bilir. Buna raðmen söylenseydi daha iyi olurdu. Çünkü polisin de istediði bu tür þeyleri gizlemek, dedi Sultan.

Hatice;

-Doðrudur. Buraya geldikten sonra anneme söyledim zaten. Keþke haber verseydin dedim. Annem de gerekli yere haber verdiklerini söyledi, dedi.

-Gördünüz mü, iþte Zeynep teyze farký. Gerekli yere haber vermiþ. Yapýlmasý gerekeni onlar yapmýþlardýr þimdi, dedi Fatma.

-Bunlarýn durumu biraz farklý, dedi Emine. Burada yakalansaydý herkese söylemek gerekirdi. Çünkü bu tür haberleri yaymak her zaman için faydalýdýr.

-Çok güzel söyledin. Bu tür haberleri yaymak her zaman için faydalý olmuþtur. Eve mi baskýn yaptýlar, nasýl oldu?

Bu arada Zeynep haným çaylarý getirdi. Fatma hemen tepsiyi alýp daðýttý. Çaylar daðýtýldýktan sonra Hatice olayý anlatmaya baþladý:

-Bildiðiniz gibi eþim arandýðý için buradan gitmek zorunda kaldýk. Þimdiye kadar da .. þehrinde ikamet etmekteydik. Yakalandýðý akþam her zaman olduðu gibi iþten dönmüþtü.

-Hoþ geldin.

-Hoþ bulduk, Allah razý olsun.

-Bir duþ al. Bu arada ben de yemeði hazýrlarým.

-Çok iyi olur, çocuklar uyudular mý?

-Her zaman olduðu gibi seni beklediler, gelmeyince onlarý yatýrdým.

-Bu akþam ne anlattýn onlara?

-Hazreti Yusuf (as)’un hayatýný hikaye ederek anlattým. Bu kýssayý çok seviyorlar. Hemen hemen ezberlemiþler.

-Camide ders vermenin faydalarýndan biri, çocuklara hikaye anlatmayý çok iyi öðrenmiþsin.

-Hizmet her zaman semeresini verir. Beni lafa tutma da yemeðimizi yiyelim, çok acýktým.

-Baþ üstüne, emrin olur, seni mi kýracaðým?!

Þeklindeki latifeden sonra her zamanki gibi yemeðimizi yedik. Biraz iþinden konuþtuk. Konuþmalarýmýz dönüp dolaþtý, söz buraya geldi. Arkadaþlarýmýzý yad etmeye baþladýk. Ýsim vermeden kýsa kýsa anýlarýmýzý anlatýyorduk. Hicret ettiðimizden beri doðru dürüst kimseyi göremiyorduk. Memlekete de gelemiyorduk. Bunun zorluklarý ve Allah indindeki mükafatýný karþýlaþtýrarak birbirimizi teselli etmeye çalýþýyorduk. Her zamanki sohbetlerimizden bir tanesini yapmýþtýk. Ýlerleyen saatlerde yatmaya hazýrlanýrken:

-Bey! Ýçimde garip bir sýkýntý var. Sabahtan beri devam ediyor. Sence ne olabilir? Dedim.

-Bilmem, siz kadýnlarýn altýncý hissi bize göre daha güçlü… fazla sýkma canýný. Ýþ olacaðýna varýr. Ayrýca bu tür durumlarda hayra yormak lazým.

-Ýnþallah, istemediðimiz bir þeyle karþýlaþmayýz.

Bu þekilde uyuduk. Saat kaçtý, bilmiyorum ama zilin ýsrarlý bir þekilde çalýþýyla uyandým. Beyimin uykusu aðýr olduðundan o uyanmamýþtý.

-Bey… uyansana, bey uyan! Kapý çalýnýyor.

-Ne dedin, ne istiyorsun? Býrak da uyuyayým. Sabah erkenden iþe gitmem gerektiðini biliyorsun.

-Zil ýsrarla çalýyor, diyorum. Saat gecenin ikisi, bu saatte bizim eve polisten baþkasý gelmez.

Polis sözünü duyunca irkildi birden. Zil hâlâ ýsrarlý ýsrarlý çalýyordu. Kapýyý da tekmelemeye baþlamýþlardý. Beyim hemen üzerine bir þey aldý.

-Çocuklarýn odasýna geç. Sakýn korkma, þayet polis iseler ne diyeceðini biliyorsun. Seni öldürseler de baþkasýna zarar verecek bir þey çýkmasýn aðzýndan.

-Tamam.

-Kim o?

-Açýn polis.

-Polis mi? Ne istiyorsunuz?

-Evi arayacaðýz. Hakkýnda ihbar var.

-Polis olduðunuzu nasýl bileceðim?

-Kapýyý açarsan bilirsin.

-Kimliðinizi kapýnýn altýndan atýn.

-Aç kapýyý lan, yoksa kapýyý kýrarým (baðýrarak)!

Beyim polisin bize zarar vermemesi için kapýyý açtý. Kapýnýn açýlmasýyla eli silahlý, yüzleri maskeli, sayamadýðým kalabalýk bir grup polis içeri daldý.

Fatma araya girdi.

-Sen de salonda mýydýn?

-Hayýr, bizim ev fazla büyük deðildi. Ýki oda bir salondu. Odalarýn kapýlarý salona açýlýyordu. Kapý aralýðýndan onlarý seyrediyordum.

Ýçeri giren polislerden ikisi hemen beyimi yere yatýrdýlar ve kafasýna silah dayadýlar. Diðerleri de çok hýzlý bir þekilde odalara yöneldiler. Ýçlerinden iki-üç tanesi bizim bulunduðumuz odaya geldiler. Hýzlýca kapýyý açýp ýþýðý yaktýlar. Ben geldiklerini görünce, hemen çocuklarýn yanýma gitmiþtim. Iþýðý yakýnca beni karþýlarýnda çarþaflý olarak gördüklerinde ürktüler. Hatta birisi dýþarý kaçtý. Az daha ateþ ediyorlardý. O anda konuþmasaydým, belki beni ve çocuklarý tararlardý. Ýçeri girenlerden biri:

-Komiserim, burada bayan ve çocuklar var, dedi.

-Çýkarýn onlarý dýþarý ve odayý iyice arayýn.

-Gel haným gel, al çocuklarýný ve salona çýk.

Gürültüden çocuklar uyanmýþ, korkudan çýðlýklar koparmýþlardý. Onlarý alýp salona çýktým. Beyim hâlâ yüzüstü yerde yatýyordu. Ellerini arkadan kelepçelemiþlerdi. Bu arada tahminimce komiserleri olan kiþi ona sorular soruyordu.

-Ne iþ yapýyorsun?

-Özel bir þirkette þoförlük yapýyorum.

-Ýþe nasýl girdin?

-Þoför arýyorlardý, baþvurdum. Ücrette ve çalýþma saatlerinde anlaþtýk, iþe girdim.

-Bu ile ne zaman geldin?

-Yaklaþýk bir yýl önce.

-Bu eve taþýnalý ne kadar oldu?

-Yaklaþýk bir yýl oluyor.

-Buraya yerleþtiðinden beri baþka ev deðiþtirmedin mi?

-Hayýr.

-Niçin buraya geldin?

-Çalýþmak için.

-Bulunduðun yerde iþ yok muydu?

-Hayýr, oralarda iþ bulmak çok zor.

-Eþinle resmi nikahýn neden yok?

-Hep sonra yaparýz, sonra… dedik, ta bugüne kadar geldi.

Komiser ve beyim konuþurlarken polislerden bir ikisi de beni sorgulayarak hemen hemen beyime sorduklarý sorularý bana da soruyorlardý.

-Evinize misafirler geliyor mu?

-Hayýr.

-Neden, kimseniz yok mu, kimsesiz misiniz?

-Hayýr, kimsesiz deðiliz, ama bu þehirde kimsemiz yok.

-Kocanýn arkadaþlarý gelmiyorlar mý? Kocanýn hiç mi arkadaþý yok?

-Arkadaþlarý olsa da, olmasa da haberim yok. Ayrýca arkadaþlarý olsa bile evime mi gelmeleri gerekiyor?

-Ýnsan birbirini ziyaret etmez mi?

-Buraya kimse gelmiþ deðil. Demek ki kocamýn hiç arkadaþý yok.

-(Baþýný sallayarak) Bakýyorum da tam talimlisin. Nasýl cevap vermen gerektiðini iyi öðrenmiþsin.

Bu polis beni sorgularken komiser, beyimi ayaða kaldýrýp;

-Bizimle karakola kadar geleceksin. Hakkýndaki ihbardan dolayý ifadeni alýp birkaç saat sonra seni býrakýrýz, dedi.

-Giyinmeme izin verin. Bu þekilde götürecek deðilsiniz herhalde.

-Kelepçelerini açýn, giyinsin.

Evde hiçbir þey bulamamýþlardý, ama evi savaþ alanýna çevirmiþtiler. Beyim elbiselerini giyindi ve polisler onu alýp gittiler. Yalnýz kalmýþtým. Sabah namazýmý kýlýp beyimin gelmesini bekledim.

Emine:

-Birkaç saatliðine götürdüklerine inandýn mý gerçekten, dedi.

-Ýnanmadým ama içimden bir kez bile olsun bir polisin doðru söylemiþ olabileceðine inanmak istedim.

-Demek ki o da yalan atmýþ, dedi Fatma.

-Evet, birkaç saatleri on beþ gün gözaltý ve hapis oldu.

Sultan:

-Sonra ne oldu? Dedi.

-Baskýnýn olduðu gecenin gündüzü evi toparlamaya çalýþýrken eve üç erkek ve bir de bayan polis geldi. Evde birkaç gün kalacaklarýný söyleyerek karakol kurdular.

Mevlüde heyecanla sordu:

-Sen de yanlarýnda mýydýn yoksa?

-Hayýr, ben ve bayan polis ayrý odada kalýyorduk. Tabii bu arada kadýn polis beni hep konuþturuyor ve çeþitli sorular soruyordu.

-Kocanla nasýl tanýþtýn?

-Bizim oralarda görücü usulü hâlâ devam ediyor.

-Ýnsan tanýmadýðý biriyle evlenir mi?

-Biz evleniyoruz.

-Kocan nasýl biri?

-Çok iyi bir insan.

-Seni hiç dövdü mü?

-Hayýr.

-Kur’an okur musun?

-Evet.

-Nerede öðrendin?

-Camide.

-Camide ders verdin mi?

-Hayýr.

-Kocan Kur’an okuyor mu?

-Evet.

-O camide ders veriyordu deðil mi?

-Hayýr.

-Ama bir Müslüman ders vermeli, öyle deðil mi?

-Kocam imam deðil, ayrýca Kur’an-ý Kerim dersi verecek zamaný yoktu.

-Geçenlerde kocanla beraber nereye gitmiþtiniz, aile dostunuz mu oluyorlar?

-Hiçbir yere gitmiþ deðiliz. Nerden çýkardýnýz?

-Biz bize konuþuyoruz. Saklamana ya da çekinmene gerek yok.

-Böyle bir þey yok. Bizim buralarda akrabalarýmýz yok.

-Baban ne iþ yapýyor?

-Manifaturacýlýk.

-O mu sana örtünmeni söyledi, yoksa kocan mý?

-Hiçbiri, Allah’ýn emri olduðu için örtünüyorum.

-Bu örtü içinde sýkýlmýyor musun?

-Hayýr, niçin sýkýlayým?

-Ne bileyim, insanýn nefesi çýkmaz.

-Cehennem daha sýkýcý ve yakýcý.

……

Böylece beni konuþturmanýn yollarýný arýyordu. Zil çaldýðýnda kapýlarý hep onlar açýyordu. Bir hafta boyunca dýþarý çýkmama izin vermediler. Birkaç kez erkek polisler beni sorguladý. Bir iki defa beni karakola götürüp iþkence edeceklerini, beni soyacaklarýný, konuþmazsam kocamý öldüreceklerini… vs. korkunç tehditlerde bulundular. Kararlý olduðumu görünce bana dokunmadýlar. Sadece bir iki kez ellerimi copladýlar.

Fatma:

-Korkmadýn mý?

-Aslýnda ilk baþlarda korktum, fakat sonralarý bu korkum kalmadý. Hatta beni tehdit ittiklerinde ben de onlara, “Elinizden ne geliyorsa yapýn. Eðer söylediðiniz kadar vahþileþip canileþecekseniz hiç durmayýn, istediðinizi yapýn. Nasýl olsa elinizdeyiz” diyordum.

-Hamdullah’ý bir ay tuttular. Gördüðü iþkenceden dolayý hâlâ bir eli çalýþmýyor. Canavarlar bunlarýn yanýnda kedi gibi kalýr.

-Ýnsanlýktan çýkmýþ bunlar. Elhasýl, bir hafta sonra gittiler. Ben de taa geçen gün eþimden mektup alana kadar evde kaldým. Bereket versin birkaç parça takým vardý. Onlarý satarak geçindim. Yoksa periþan olurdum.

-Eve haber vermedin mi?

-Verdim; ama adresi söylemekten korktum. Babam gelir de onu da yakalarlar diye. Bunun için yalnýz kaldým. Ýki üç gün önce de artýk dayanamayýp babamý aradým. O da gelip beni aldý. Þimdi de buradayým.





“Zindan ehli neye üzülür? Zindaný; ibadethaneye, tefekkürhaneye, talimhaneye çevirmediðine üzülür.”

-Hamdullah.. Hamdullah.. Saat üç. Kalkýyor musun?

-Orhan… Orhan.. saat üç, kalkacak mýsýn?

-Evet…

-Ziya, Ziya… Kalkýyor musun?

-Saat kaç?

-Saat üç.

-Tamam.

Koðuþta her zaman birileri uyanýk kalýr, gece ibadet eder. Uykusu gelen, gece yarýsý kalkan kardeþlerini uyandýrýrdý. Bu gece de yine ayný þekilde uyanýk kalýp Kur’an-ý Kerim, Fýkýh, Tefsir gibi ilimlerle meþgul olanlar ya da namaz kýlýp ibadet edenlerden bazýlarý yatmadan önce kendilerinin uyandýrýlmasýný isteyen kardeþlerini uyandýrmýþlardý.

Uykudan uyananlar giyinip tek tek aþaðýya inmeye baþladýlar.

-Selamün aleyküm, diye selam verdi Hamdullah.

-Aleyküm-es Selam diye karþýlýk verdi içerdekiler.

Aþaðýya inenler tek tek abdest alýp yukarýya çýkmaya baþladýlar. Her biri kýbleye yönelip namaz kýlmaya baþladýlar.

Hamdullah bir köþeye çekilmiþ sessiz sessiz namaz kýlýyordu. Kýldý, kýldý, kýldý…

Namazý bitirdikten sonra ellerini açarak;

“Ya ilahi” ey acizlerin acizliðini gideren, acziyetimi; fakirlerin fakirliðini gideren fakirliðimi; çaresizlerin çaresi olan çaresizliðimi; kimsesizlerin kimsesi olan kimsesizliðimi; sýkýntýlarýmý ve derdimi gider. Ey dua edenin duasýna icabet eden, sen duama icabet et. Umuyorum, istiyorum, bekliyorum. Ya Rahman! Duama icabet et, duamý kabul buyur, kabul et, hem dünyada hem ahirette… sabýrsýzlýðýmý mazur gör. Duamý dünya ve ahiretime selamet kýl.

Ey Allahým! Bugün dünyanýn her tarafýnda zulme uðrayan müslümanlarýn imdadýna yetiþ. Senin için canlarýný seve seve veren tüm dünya muvahhidlerinden þehit olanlarýn þehadetini kabul et. Bizlerden de zindan hayatýmýzý. Vazifemizi hakkýyla yapamamýþ olsak bile, nimetlerine tam manasýyla layýk olmasak bile affet, rahmetine muhtacýz. Bizlerin ve tüm dünya Müslümanlarýnýn, dilini, kalbini bir kýl, hak yolda sabit. Kahhar olan kahrýnla kafirleri, zalimleri kahret. Baþörtüsü mücadelesi veren, eþleri þehit olan, tutuklanýp zindanlara atýlan, muhacir olup zor þartlarda yaþayan, analarýn, bacýlarýn, çocuklarýn gözyaþlarýný dindir.

Ya Rabbi! Duamý “kün” emrin ile hemen hayýrlý ve selametli kýlýp icra et. Meded, meded, meded…

Hafifçe dökülen gözyaþlarýyla dua ediyordu Hamdullah. Diðer yiðitler de Allah bilir Rableri ile nasýl bir söyleþideydiler.

Sabah namazýna yakýn bir vakitte yatakhanenin ýþýðýný yaktý biri ve tek tek sabah namazýna kaldýrmaya baþladý herkesi. Zaten çoðu gece namazý için uyanmýþ haldeydiler. Toplam on sekiz kiþiydiler. Bu sayý bazen çoðalýyor, bazen de azalýyordu.

Sabah namazý vaktinin girmesiyle içlerinden biri ezan okumak için havalandýrma penceresini açýp:

“Allahu Ekber Allahu Ekber

Allahu Ekber Allahu Ekber” diye baþlayýp tane tane güzel bir sesle okudu ezaný. Diðer taraftan da ezan sesi yükselmiþ, güzel bir ahenkle gecenin sessizliðini yýrtýp Arþ-ý Ala’ya doðru yükselmeye baþlamýþtý. Namaz, dinin direðiydi ve ezan ins ve cinleri namaza çaðýrýyordu.

Koðuþun hepsi abdest alýp sünnetlerini kýldýktan sonra cemaatle namaza durdular.





Fatma kaynanasýndan birkaç gün annesinin evinde kalmak için izin almýþtý. Hatice’nin gelmiþ olduðunu haber alýp onu ziyarete gittiklerinde, akþama doðru diðerleri kalkmýþ, Fatma ise orada kalmýþtý. Ýki eski dostun konuþup dertleþecekleri çok þeyleri vardý.

Hatice, bulunduklarý yerde karþýlaþtýðý zorluklarý, yalnýz kalýþlarýný, kimseyi görememenin verdiði gurbet acýsýný.. anlatmaya baþlamýþtý.

-Ýnan ki kardeþim yaþamakla duymak arasýnda çok fark var. Ýnsan yaþamadan anlayamýyor.

-Neden hiç aramadýn, arayamýyor muydun?

-Sizin hayallerinizle hasbihal ediyordum. Aramam imkansýzdý. Bazý sebeplerden dolayý arayamýyordum.

-Tanýdýðýnýz, yanýna gidebileceðiniz kimse yok muydu?

-Hayýr, tanýdýklarýmýz vardý, ama evlerine gidemiyorduk. Hem ayrýca büyük þehirlerde bir yerden baþka bir yere gitmek, bir þehirden baþka bir þehre gitmekten daha zor.

-Evinize de kimse gelmiyor muydu?

-Nerdeee? Ne gezer, oturduðumuz apartmanýn komþularýnýn dýþýnda gelen hiç kimse yoktu. Bazen caným o kadar çok sýkýlýrdý ki, sýkýntýdan oturur aðlardým. Çocuklar aðladýðýmý görmesinler diye de banyoya girer çamaþýr yýkýyor gibi yapýp doyasýya aðlardým.

-Caným arkadaþým, Allah ecrinizi artýrsýn. Bizi bu durumlara sokan zalimlerin de belasýný versin. Sýrf camide ders verdi diye insanlar terörist ilan edilip yerinden yurdundan, sevdiklerinden kopartýlýr mý?

-Ýslam’a tahammülleri yok bunlarýn. Filistin’de Yahudi Ýsrail, Çeçenistan’da dinsiz Rusya, dünyanýn diðer yerlerinde büyük þeytan Amerika ve burada da Amerika uþaklarý Müslümanlara kan kusturuyorlar. O kadar tahammülsüzdürler ki kardeþlerimizin örtüsüne bile kin ve öfke duyuyorlar.

-Hiç çýkmýyor muydunuz?

-Pekala çýkýyorduk. Bazen çocuklar ve eþimle birlikte parka gezintiye ya da pikniðe falan giderdik, ama bu da çok nadir olurdu.

-Senin küçük hasta gibi gözüküyor. Bana mý öyle geldi yoksa?

-Evet hasta, yaþadýðýna bile þaþýyorum.

-Neden, ne oldu ki?

-Babasý bir ara iþi dolayýsýyla birkaç günlüðüne evden ayrýldý. Yalnýz baþýma kalmýþtým. Bu günlerde hastalandý. Yalnýz olduðum ve yol-yordam bilmediðim için doktora götüremedim. Hastalandýðý günün akþamý aðýrlaþtý. Ateþi yükselmiþti. Soðuk mendil falan uyguladým, elbiselerini çýkardým, sirkeli suyla alnýný ovdum. Ateþi biraz düþmüþtü. O geceyi nasýl geçirdiðimi Allah bilir. Hem aðlýyor, hem dua ediyordum. Ya ölürse, aman ya Rabbi!.. (Hatice gözyaþlarýný tutamamýþ, aðlamýþtý. Sanki o geceyi tekrar yaþýyordu) Gözyaþlarý içinde, ölebileceði ihtimalini düþündükçe, delirecek gibi oluyordum. Bu þekilde geceyi sabahladým. Bir ara dalmýþým, kabus görmeye baþlamýþtým. Korkunç þeyler görüyordum. Birden irkildim. Hemen çocuðu yokladým. Yavrum ateþ gibi yanýyor ve hiç kýmýldamýyordu. Elime aldýðýmda cansýz gibi duruyordu. Nasýl akýl ettim, bilmiyorum, ama hemen kalbini yokladým, yaþýyordu. Çarþafýmý kaptýðým gibi çocuk kucaðýmda olduðu halde komþunun kapýsýný çaldým.

Nefes alýþý aðýrlaþmýþtý çocuðun. Sað olsun, komþum hemen bir araba çaðýrdý. Acilen hastaneye yetiþtirdim. Yolda çocuðun aðzýndan köpük çýkmaya baþlamýþtý. Hastanenin acil servisinde ilk müdahaleyi yaptýlar. Meðer havale geçiriyormuþ. Ne kadar geçti bilmiyorum, doktorun;

-Geçmiþ olsun, çocuðunuz tehlikeyi atlattý. Biraz daha gecikseydiniz, onu kaybedebilirdik. Yalnýz korkarým çocukta iz býrakýr, tesellisiyle biraz kendime geldim.

-Allah’ýma þükürler olsun, beterinden korudu bu bana yeter.

Üzerimde para da yoktu. Gerçi beyim gittiðinde birkaç günlük masraf için bir þeyler býrakmýþtý. Ama bu ancak taksi parasýna yeterdi. Taksiciye elimdeki yüzüðü verdim. Yüzüðe baktý, bana baktý, çocuðun durumunu düþündü herhalde.

-Kalsýn bacým, çocuðun ilaç ve doktor masrafýný karþýlarsýnýz.

-Olmaz sizin hakkýnýz bu. Kusura bakmayýn, size ancak bunu verebilirim.

-Bir þey olmaz bacým. Ýnsanlýk ölmedi, Allah bunun yerini doldurur, diyerek para almadý. Allah ondan razý olsun. Almadýðý o yüzük iþime çok yaradý. Ýlaç parasýný, diðer bazý masraflarý ondan karþýladým. Bu hastalýktan sonra çocuk bu hale geldi.

-Babasý geldikten sonra doktora falan götürmediniz mi?

-Hayýr.

-Neden?

-Ýmkansýzlýktan. Çok þükür iyidir. Yalnýz biraz bünyesi zayýflamýþ. Ýnþallah geçer. Allah beterinden korusun.

Gece epey ilerlemiþti. Ýkisinin de uykusu gelmiyordu. Ama sabah namazýna kalkmalýydýlar. Yatmadan önce birkaç rekat namaz kýlýp dua etmek için sohbetlerini kesip abdeste+ hazýrlýk yaptýlar. Onlarýn da zindanda bulunan eþlerine ve diðer muvahhidlere, zulüm ve iþkenceden geçirilip yurtlarý iþgal edilen mazlum Müslüman halklara dua etmeleri gerekiyordu. Týpký esaret altýnda olup zindana týkýlanlarýn yaptýklarý gibi.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:47
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA...39
944 Mesaj -
Uzunca serilmiþ muþambadan yer sofrasýnda kahvaltýya baþlamýþtý koðuþtakiler. Cezaevi idaresinin verdiði kahvaltýdan ve çaydan oluþuyordu sabah kahvaltýlarý. Sabah saat yedi veya yedi çeyrekte uyanýr, abdestlerini alýp Duha (Kuþluk) sünnet namazýný kýldýktan sonra hep beraber kahvaltýyý hazýrlarlar. Genelde kahvaltý yaparlarken gardiyanlar sayým için gelirlerdi.

Bugün de yine öyle oldu. Koðuþtakiler kahvaltý yaparlarken gardiyanlar gelip sayým aldý. Radyodan sabah haberleri dinleniyor ve önemli haberler üzerinde tutuklular kendi aralarýnda yorumlar yaparak o haberleri deðerlendiriyor, bu þekilde hem kahvaltý yiyiyor, hem de tatlý bir sohbet yapýyorlardý.

Kahvaltýsýný çabuk yapanlardan üçü hemen bulaþýklarý yýkamak için hazýrlýða baþladýlar. Bulaþýklarý hep üç kiþi yýkar… Biri sýcak sudan geçirip yaðdan arýndýrdýktan sonra diðerine verir, bu da deterjanlý suda iyice yýkadýktan sonra durulanmak üzere üçüncüsüne yani durulamacýya verir. Durulama yapýldýktan sonra tabaklar raflara yerleþtirilir.

Bulaþýklarý yýkamak için hazýrlýk yapanlarýn iþini elinden almak için sofradan kalktýlar birkaç kiþi.

-Çekil, bugün ben yýkayacaðým.

-Ben sofradan erken kalktým. Sýrf bulaþýklarý yýkamak için doymadým da.

-Bak beni kýrma, öðlene sen yýkarsýn.

-Kesin olmaz. Kusura bakma bu bir yarýþ. Hayýrlarda yarýþmak.. Kim kazanýrsa.

Aralarýnda “Ben yýkayacaðým, hayýr ben yýkayacaðým” þeklinde bir tartýþma baþlamýþtý. Sonunda erken kalkanlardan biri yerini baþkasýna kaptýrmýþtý. Bulaþýk yýkamak için bu mücadele sürerken sofranýn kaldýrýlýp yemekhanenin temizliði için ondan farksýz bir durum yaþanmýyordu. Eline çek pasý alan, muþambayý temizlemek için sünger ve köpük alan, kurutmak için havlularý alan, süpürmek için süpürgeleri alanlar arasýnda tatlý bir didiþme baþlamýþtý. Elinde havlu olanlardan birinin arkasýndan sessizce yaklaþtý Hamdullah, elindeki havluyu tuttuðu gibi çekti. Elindeki havlunun elinden çýkmasýyla kendine gelen arkadaþý:

-Kesinlikle havluyu geri vereceksin, yoksa elbisemi çýkarýr onunla silerim, dedi.

-Neden vereyim, sen de kaptýrmasýydýn. Kaptýrdýn mý gitti!

-Tamam öyleyse, baþka sefere de ben seninkini kaparým.

Diðer tarafta süpürgeyi kapma mücadelesi vardý. Eline süpürgeyi alan bir türlü vermek istemiyordu. Ondan almaya çalýþanlar ise onu zorluyorlardý. Bu güzel ve tatlý mücadele sonucu sofra kalkmýþ, bulaþýklar yýkanmýþ, yerler süpürülmüþtü. Koðuþun sabah temizliðini günün nöbetçisi yapmýþtý daha önce. Kahvaltýdan sonra da yemekhanenin temizliði yapýlarak sabah temizliði sona ermiþti.

Her sabah banyo, tuvalet yýkanýr, yukarý merdiven temizliði, havalandýrmaya giden koridorun yýkanmasý, havalandýrmanýn temizliði düzenli olarak yapýldýðýndan koðuþ temizlik bakýmýndan evi andýrýyordu adeta.

Tüm tutuklularýn bir programý vardý. Bu programa göre herkes kahvaltýdan sonra programýný uygulamaya koyarak gününü en iyi þekilde deðerlendirmeye çalýþýyordu. Koðuþun tüm sakinleri kendi aralarýnda gruplar oluþturarak zindaný en iyi þekilde deðerlendirme telaþý içinde… Siyer, Tefsir, Hadis, Risale, Arapça, Ýngilizce, Farsça.. gibi hemen hemen her türlü ilim tahsil edilmeye çalýþýlýrdý. Tutuklular arasýnda her kesimden mahkum olduðundan çok geniþ ve zengin bir ilim ortamý oluþmuþtu. Týp tahsil edenler bile vardý tutuklular arasýnda.

Öðleye kadar yoðun bir ilim tahsilinden sonra cemaatle kýlýnan öðle namazýný müteakiben öðle yemeði, yemekten sonra bulaþýk yýkama yarýþý, sofrayý kaldýrma yarýþý hep devam eder giderdi.

Ýkindiden sonra genelde voleybol oynamak sureti ile spor yapan tutuklularýn belki de cezaevinde tek eðlence aletleri yuvarlak, beyaz renkli voleybol topuydu.

Kur’an-ý Kerim ve Cevþen okuma hemen hemen tüm tutuklular için çok raðbet edilen bir þeydi. Uðrunda zindaný göze aldýklarý Kur’an-ý Kerim’i en iyi þekilde öðrenmek için büyük bir gayret ve aþk ile çalýþýyorlar ve onu hayatlarýna uyguluyorlardý.

Hamdullah ve koðuþ arkadaþlarýndan Selman havalandýrmada volta atarlarken bir yandan da sohbet ediyorlardý.

-Selman aðabey! Beþ yýldýr davanýzýn sonuçlanmamasýnýn nedeni nedir? Yani eðer suçluysanýz beþ yýlda bunun ispatlanmasý gerekiyordu. Yok eðer suçlu deðilseniz niçin tutuluyorsunuz?

-Bir memlekette eðer hukuk baðýmsýz deðilse o memlekette ne adaletten ne insan hak ve özgürlüklerinden söz edebilirsin. Bizim ülkemizde hukuk hiçbir zaman baðýmsýz olmadý. Hep siyasi ve derin otoritenin güdümünde kaldý ve bu baský altýnda iþledi.

-Doðru, doðru da bu kadar da olmaz. Madem uygulanmýyor neden kanunlar çýkarýlýyor? Hukukun temelinde, “Bir kimsenin suçluluðu ispatlanmadýkça suçsuzdur” kaidesini niçin baz almýyorlar?

-Güzel aðabeyim benim. Bunlar yaldýzlý sözler. Bu memlekette önce idam edilip daha sonra yargýlananlar var. Öldüðü halde mezardan çýkarýlýp asýlanlar var. Dünyanýn hiçbir yerinde Kur’an-ý Kerim dersi vermek suç deðil. Oysa bu memlekette suç sayýlýyor. Gözaltýndaki iþkencelerden kim geçerse Atatürk’e bile suikast yaptým der. Ýþte bu aðýr iþkenceler sonucu üstüne üstlük gözler baðlý vaziyette imzalanan ifadeler, mahkemelerde delil kabul ediliyor. Böylece düzmece ifadelerin delilleri toplanmaya çalýþýlýyor. Gel de bu þekilde delilleri topla, toplayabilirsen.

-Tabii bunun için de yýllarca “eksikliklerin tamamlanmasýna” þeklindeki mahkeme þablonuyla gidip geliyorsunuz.

-Aynen öyle. Sanýrým bize istenen cezayý yatacaðýz ve sonra da bizi tahliye edecekler. Yani ceza almadan yýllarýmýz cezaevinde geçecek, ki geçiyor da zaten. Beþ yýldýr buradayým, herhalde bu gidiþle bir beþ yýl daha burada kalýrým.

-Evliydiniz, deðil mi Selman kardeþ?

-Evet.

-Çocuk var mý?

-Evet, bir tane erkek çocuðum var.

-Kaç yaþýnda?

-Ben yakalandýktan birkaç ay sonra doðdu. Demek ki beþ yaþýndadýr.

-Nasýl, aranýz iyi mi?

-Ýdare ediyoruz. Yani annesi “bu babandýr” demese, benim babasý olduðumu nereden bilecek? Hiç görmemiþ ki!..

-Yani ziyarete hiç gelmiyor mu?

-Geliyor, onu demek istemedim. Çocuðum beni sadece þeklen tanýyor. Bir çocuðun babasýný tanýmasý böyle olmasa gerek… Ayrýca ben de çocuðumu sadece bana anlatýldýðý þekliyle tanýyorum. Kýsacasý, Hamdullah kardeþ, dünya mü’minin zindanýdýr. Ve biz bu yola baþ koyduðumuzda ölümden tut zindana kadar baþýmýza gelecekleri göze aldýk. Tek endiþemiz, görevlerimizi hakkýyla ifa edip edemeyiþimizdir. Yoksa, Þeyh Said’in dediði gibi: “Ölümüm Allah için olduktan sonra idam sehpalarýndan pervam yoktur.” Zindanýn piri, zamanýn Bedii Üstad’ýn dediði gibi: “Saçlarým kadar baþým olsa, her gün birini kesseler, hepsini Ýslam için vermeye hazýrým.”

Zindan ve zindanda bulunanlar, var olan bir davanýn en canlý ve yaþayan þahitleridirler. Zindan kemale doðru yol alan bir davanýn yol güzergahýnda geçmesi gereken en önemli güzergahlardan biridir.

-Ýnþallah zindanlar ve iþkenceler bizi yýldýrmayacaðý gibi azmimizi artýracaktýr.

-Ýnþallah…

-Bir þey olmaz Hamdullah kardeþ. Çektiklerimiz büyük bir dava uðrunda. Davalar ne kadar büyük olursa, çekilen eziyetler de o kadar büyük olur. Biz baþýmýza gelenlerden dolayý Rabbimizden yardým diliyoruz ve O’na hamd ediyoruz. Ve diyoruz ki: “Binlercemizi þehid de etseler, zindanlara da týksalar… yapsýnlar… YETER KÝ KUR’AN SUSMASIN!”

Hatice ve Fatma öðle namazlarýný kýldýktan sonra tekrar sohbete dalmýþlardý.

-Durumunuz nasýl? Diye sordu Hatice.

-Çok þükür.

-Hamd ediyorsun, ama gözlerin baþka þeyler anlatýyor.

-Senden bir þey gizleyecek deðilim, sadece seni üzmek istemiyorum.

-Biz kardeþiz. Birbirimizin dertleriyle dertlenmeliyiz. Sakýncasý olmayan konularda sana elimden geldiðince yardýmcý olurum. Senin bana olacaðýn gibi.

-Allah razý olsun. Muvahhidler ellerinden geleni yapýyorlar zaten. Sadece haberin olsun diye bazý þeyleri sana söylemekte fayda görüyorum.

-O zaman kendinden baþla.

-Benim pek fazla önemli bir sorunum yok. Sadece bazen beni çok sýkýyorlar. Geçenlerde çarþafýmý çýkarmamý istedi kaynanam. Daha önce de camiye gitmemem için yoðun bir baský yapýyordu.

-Kaynatalarýn baþlarda çok iyilerdi. Ne oldu da böyle birden bire deðiþtiler?

-Hamdullah’ýn yakalanmasý korkuttu onlarý. Bazen kaynanam bana, “Senin yüzünden kayýnbabaný yakalayacaklar. Kendine acýmýyorsan, bize acý ve camiye gitme” diyor
-Senin tepkin ne oluyor?

-Ne olacak ki… Genelde ses çýkarmayýp dinliyorum. Bazen de ayet ve hadisler getirerek yaptýðým iþin ne kadar elzem olduðunu anlatmaya çalýþýyorum.

-Kayýnbaban, onun tepkisi nasýl?

-O pek ses çýkarmýyor. Zaten onun suskunluðu kaynanamý frenliyor. Gerçi bazen o da camiye gitmemi istemediðini dile getiriyor, fakat baský yapmýyor.

-Allah onlara doðruyu göstersin. Allah hepimizi ýslah etsin.

-Benim çok þükür durumum gayet iyidir. Çok zor durumda olan kardeþler var. Mesela Emine… Durumunu biliyorsun. Kendisi ve eþi muhacir olduklarýndan þu anda çocuklarýyla beraber yalnýz baþýna bir evde kalýyor. Muvahhidlerin yardýmlarý olmazsa belki de aç kalýrlar.

-Tepkisi nasýl oluyor peki?
-Çok kanaatkar, itaatkar, teslimiyeti çok güzel. Þikayet ettiðini þu ana kadar duymadým. Kendi yaptýðý el iþlerini de satýyor. Bu þekilde muvahhidlerden kendisine giden yardýma katký saðlayarak geçimini saðlýyor.

-Gözyaþlarý ve kanla harcý yoðrulan bir davanýn zindan, hicret ve gariplikle oluþturulan binanýn yok olmasý imkansýz. Varsýn birileri bizleri þehid etsin, birileri de zindanlara týksýn. Bu din, kafirler istemese de tamamlanacaktýr. Bu, Allah’ýn bir vaadidir.

-Biz zindanda olan eþlerimizi en güzel þekilde temsil edeceðiz. Bize býraktýklarý emanetlerini, çocuklarýmýzý en güzel þekilde yetiþtirmeye gayret edeceðiz.

-Yazýklar olsun o kadýnlara ki kocasýný zor anýnda yarý yolda býrakýr. Yine yazýklar olsun o kadýna ki mücadele þartlarýnda kocasýna engel olur.
Gönderen: 05.05.2007 - 13:51
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN! MÜCAHİDE BACILARA... SON ...... ÇABA BİZDEN MUVAFFAKİYET ALLAHTAN.....WESSELAM
944 Mesaj -
Günler haftalarý, haftalar aylarý, aylar yýllarý kovalayarak zaman hýzla akýp gidiyordu. Adeta son hýzla giden bir lokomotif gibi arkasýndan hayatý, acýlarý, ýzdýraplarý, umutlarý, özlemleri.. alýp götürüyordu. Vagonlarýn, lokomotifi takip etmemek gibi bir lüksü yok. Hayatýn da, yaþanacaklarýn da zamaný takip etmemek gibi bir lüksü yok. Her gün yeni bir umut ve belki de her günün sonu bir hüsran, acý, gözyaþý.. Bazen de umutlara kavuþmanýn verdiði sevinç, sürur.. Her günün doðumu, yeni bir hayat… Dallarýn tomurcuklanmasý yeni bir doðumun müjdecisi, gecenin zifiri karanlýðýný yararak söken þafak, yeni bir günün habercisi, ölümden diriliþ… “Darlýktan sonra geniþlik vardýr.” Belki de hayat bu. Belki de hayatý cazibeli kýlan, yaþanan acýlar, zorluklar, meþakkatler, sevinçler… Bazen hayata gözünü açan yeni bir canlý, yeni umutlar demek olur.

Hamdullah’ýn yakalanýþýnýn üzerinden yaklaþýk 4 yýl geçmiþti. Mahkeme her defasýnda delillerin toplanmasý deyip mahkemeyi ertelemiþ ve geride býrakýlan 4 koca yýl… Fatma, eþinin yakalanýþýnýn üzerinden 2 yýl sonra kaynanasýnýn yoðun baskýlarýna dayanamamýþ, annesinin evine yerleþmiþti. Bu iki yýldýr da iki kýzý ile beraber burada yaþýyordu. Ayþe hanýmýn, Ali ve Ahmet adýndaki oðullarý büyümüþ, tek baþlarýna evi idare etmeye baþlamýþlardý. Babalarýnýn býraktýðý iþyerinde ilk yýllarda kendilerine yardýmcý olan çalýþanlarýnýn yakalanmasýyla yalnýz kalmýþlardý. Son iki senedir de Ali ve Ahmet dükkaný en iyi þekilde iþletiyor ve ailelerine bakýyorlardý. Ali, ortaokuldan sonra okulu býrakmýþ, Ahmet ise okumaya devam etmiþti.

Hatice, eþinin yakalanmasýyla baba evine yerleþmiþ, üç çocuðuyla birlikte üç yýldýr baba evinde kalýyordu. Eþi de diðer tutuklular gibi mahkemenin sürüncemede kalmasýyla cezaevinde geçirmiþti üç yýlýný.

Emine, hâlâ çocuklarýyla yalnýz yaþýyordu. Muvahhidlerin yardýmlarý ve kendi çabalarýnýn da katkýsýyla geçimini temin ediyordu. Ailesi ve kayýnbabasý, onlarý hiç sormamýþ ve sahiplenmemiþlerdi. Emine, temsil ettiði davanýn onuruna yakýþýr þekilde davranýp onlardan hiç yardým talep etmemiþti.

Muvahhidlerin yoðun Ýslami çalýþmalarý her geçen gün semeresini veriyordu. Çalýþmalarýn artmasý ve yoðunluk kazanmasýyla üzerlerindeki baskýlar da o denli artýyordu. Camilerdeki Kur’an-ý Kerim derslerini kaldýrmak için devletin yoðun baskýlarý hiç durmamýþ, bilakis artmýþtý. Ama bu baskýlar Kur’an-ý Kerim’e fedai olmuþ binlerce gönül ehlini yýldýrmamýþ, aksine onlarýn azimlerini arttýrarak kendilerini daha çok çalýþmaya itmiþti. Camilerdeki öðrenci sayýsý on binlere ulaþmýþtý. On binlerce Kur’an þakirdi demekti bu.

Fatma ve diðerleri cami çalýþmalarýný hiç aksatmadan yapmaya özen göstermiþlerdi. Artýk kendileri de anne idi ve evlat sevgisini daha iyi anlýyorlardý. Çocuklar geleceðin büyükleridir. Nasýl yetiþtirilirlerse, öyle büyürler. Çarpýk ve bozuk düzende fuhuþ, yalan, dolan, hile.. gibi insanlýk dýþý her türlü fiilin yaþandýðý bir ortamda geleceðin büyüklerini yetiþtirmenin önemi artýyordu elbette. Kur’an-ý Kerim dersi verenler, bu bilinçte ve bu bilinçle geleceðin örnek insanlarýný yetiþtirmenin telaþýný yaþýyorlardý adeta…

Kendi çocuklarý da büyüyordu. Yýllar çok çabuk geçiyor, dünün bebeleri yavaþ yavaþ okul çaðýna geliyordu. Çocuklarýný en güzel þekilde Ýslami bir terbiye ile büyütmenin heyecaný ve titizliði vardý Fatma ve onun gibi Ýslam’a gönül vermiþ anne ve bacýlarda.

Hicran bu yýl okula baþlayacak, Þehadet konuþtuðunda adeta büyüyüp de küçülen birini andýrýyor. Fatma, çocuklarýna Peygamber kýssalarýný hikaye ederek her gece anlatýp onlarý bunlarla uyuttuðundan, Hicran küçük yaþýna raðmen tüm peygamberlerin hayat hikayelerini biliyordu. Þehadet de bu hikayelerle büyüyordu. Bazen Hicran, Þehadet’e bu hikayeleri anlatýp “Yaa, ben biliyorum, ama sen bilmiyorsun” diyerek bilgiçlik taslýyor, Þehadet’in küçüklüðünden yararlanýyordu.

Fatma, Hicran’a Ýslam’ýn temel kaidelerini sorulu cevaplý bir þekilde öðretmeye çalýþýyordu.

-Peygamberimiz (as)’in adý?

-Muhammed (as).

-Nerede doðdu?

-Mekke’de.

-Nerede vefat etti?

-Medine’de.

-Kaç yaþýnda vefat etti?

-Altmýþ üç.

-Dinimiz?

-Ýslam.

-Kitabýmýz?

-Kur’an.

-Ýslam’ýn þartý kaç tanedir?

-Beþ tane.

……..

Þehadet de yavaþ yavaþ öðreniyordu. Annelerinin ve anneannelerinin namaz kýldýklarýný gördükçe onlar da kýlýyor, namazdan sonra ellerini açarak:

-Ya Rabbi! Babam eve gelsin, diðer çocuklarýn da babasý eve gitsin. Ben babamý özledim, onu eve gönder. Ben polisleri sevmiyorum, babamý hapse koydular. Allah’ým, ne olur babam eve gelsin. Baþka çocuklarýn babalarý evdedir. Babam eve gelsin, bana oyuncak alsýn, çikolata alsýn, elbise alsýn. Benimle oynasýn. Tuba’nýn babasý hep evde, ona hep güzel þeyler alýyor. Benim babam evde deðil. Ne olursun eve gelsin… diye dua ediyorlardý.

Ablasýnýn ve annesinin ellerini açarak bir þeyler söylediklerini gören Þehadet de ellerini açýyor, kimsenin anlamadýðý bir þeyler mýrýldanarak dua ediyordu.

Bugün yine bayramdý. Kaç bayramdý acaba onsuz geçen, kaç bayram?.. diye mýrýldandý Fatma. Saymak istedi önce, sonra vaz geçti. Sayýp da ne olacaktý sanki. Bir, iki, üç, dört… der, tek heceli bir kelimede sýkýþýp kalýrdý. Hicran’ýn ve Þehadet’in “Anne babamýz eve niye gelmiyor, bu bayram da eve gelmeyecek mi?”sorularý hep sorulacaktý. Gece yarýlarý döktüðü gözyaþlarý, Emine’nin çektiði acýlar… Ayrýlýðýn, kimsesizliðin yakýcý hasretinde firakýn yakýcý acýsýný… bir tek hece… Hayýr, hayýr, hayýr, saymayacaðým. Ne kadar geçtiðini Rabbim biliyor. O’na kul olmak, teslim olmak, O’nun razý olduðuna rýza göstermek… Evet, bunu yapabilmek için saymayacaðým.

Yýllar sonra ilk kez eþiyle açýk görüþ yapacaktý. Yýllardýr siyasi tutuklulara açýk görüþ hakký tanýnmadýðýndan, sadece kapalý görüþ yapabiliyorlardý.

Farklý bir heyecan yaþýyordu bugün tutuklu aileleri. Yakýnlarýnýn bulunduklarý þehrin dýþýnda ayrý bir þehre nakil edildiklerinden, aileler hep beraber araba kiralýyor ve birbirleriyle yardýmlaþarak gidiyorlardý. Ýmkanlarý olmayanlarýn yol parasýný kendi aralarýnda tamamlayarak veriyor, böylece güzel bir dayanýþma örneði sergiliyorlardý. “Mü’minler kardeþtir” fermaný vardýr Kur’an’ýn. “Onlar ki darlýkta ve bollukta Allah yolunda infak ederler..” Vasfý ile vasýflandýrýlmýþlardý.

-Demek yýllar sonra açýk görüþ yapacaðýz, dedi Emine.

-Evet, diye karþýlýk verdi Fatma.

-Yarýn gidiyoruz deðil mi?

-Sen istersen gelmeyebilirsin.

-Aslýnda gelmesem daha iyi olur!

-Ben de inandým(!)

-Hiç inanma. Yýllar sonra karþýlýklý oturup konuþmak, onu yakýndan görmek… Çocuklar nasýl bayram yapýyorlarsa… onlardaki heyecandan daha fazlasý var bende.

-Ben bu akþam nasýl uyuyacaðým, onu düþünüyorum. Allah’a ne kadar hamd etsek azdýr.

-Gerçekten ne kadar hamd etsek azdýr.

-O zaman bol bol hamd edelim. Hamd, nimeti artýrýr. Þükür, nimetin zevalini engeller. Ýnþallah daha güzel günleri de görürüz.

-Ýnþallah.

-Yarýn görüþürüz inþallah. Allah’a emanet ol.

-Sen de.

Emine hazýrlýklarýný yapmak üzere Fatma’dan ayrýldý.





Bir Kurban Bayramý daha zindanda geçiriliyordu. Koðuþtakiler sabah namazýný kýlmýþ, namazdan sonra herkes yataðýný toplamaya baþlamýþtý. Yaz olduðundan yatak toplama iþi çabuk bitmiþti. Hemen koðuþ temizliði ve düzenlemesine baþlayarak hep beraber etrafý bir güzel toparlayýp düzelttiler.

Temizlik ve düzenleme iþi bittikten sonra koðuþtakilerden sesi güzel ve Kur’an-ý Kerim’i güzel okuyan biri, Rahman Suresini okumaya baþladý. O okuyor, diðerleri sessizce dinliyorlardý. “Öyle ise Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsýnýz?”Ayetinden sonra tüm tutuklular: “Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber la ilahe illallahu Allahu Ekber Allahu Ekber we lillahil hamd…” þeklindeki teþrik tekbirlerini yüksek sesle söyleyerek Alemlerin Rabbinin nimetlerine hamd ediyorlardý. Rahman Suresinde tekrar edilen ihtar ayetinden sonra sonuna kadar ayetin akabinde teþrik tekbirleri getirilerek Rahman Suresinin sonuna geldiler. Sure bittikten sonra bayram namazýna kadar, yine yüksek sesle tekbirler getirilmeye devam edildi.

Namaz vaktinin girmesiyle bayram namazýný kýldýlar. Namazdan sonra okunan hutbe, hepsini çok duygulandýrmýþtý. Dört duvar arasýnda tüm sevdiklerinden uzak bir durumda… Tüm dünya Müslümanlarýnýn zulüm ve iþkence altýnda ezildiði…

“Bugün, Rabbimizin Müslümanlara ikram ettiði Kurban Bayramýný idrak ediyoruz. Ýbrahimî aþkýn feryadýyla en sevdiðini kurban etmekten geri durmayýþý ve bu büyük imtihaný kazanmanýn verdiði bir sevinç ve huzuru onunla birlikte yaþýyoruz. Ne var ki bugün, tüm dünyada müslümanlar zulüm ve iþkence altýnda inliyor. Filistin’de kan durmamýþ, gözyaþlarý akmaya devam ediyor. Kudüs esaret altýnda ve lanetli Yahudilerin çizmelerini hep üstünde hissetmekte. Çeçenistan vahþetin en alasýný yaþýyor. Bacýlarýmýzýn ýrzýna geçiliyor, genç, çocuk ve yaþlýlar vahþi iþkenceler ile katlediliyor. Keþmir, Afganistan, Irak, Moro, Türkistan… Bayrama dünyanýn her yerindeki bu mazlumiyetler ile girdik.

Bizler de zindanlara girmiþler olarak bu kardeþlerimizle ayný kaderi paylaþýyoruz. Þehit verdiðimiz yüzlerce kardeþimizin acýsýný kalbimizde hissederek… Mazlum, yetim ve dul bacýlarýmýzýn, gözyaþlarýný silememenin hüznünü yaþayarak.. Baþörtüsü taktýðý için coplanýp hakarete uðrayan bacýlarýmýzýn acýsýný dindirememenin ve baþörtüye uzanan elleri kýramamanýn burukluðunu yaþayarak bayramý idrak etmek durumundayýz.

Gözyaþlarý içinde dinlenildi hutbe.. Hutbenin bitimiyle beraber çekilen teþrik tekbirlerinin eþliðinde bayramlaþtý, tutuklular. Birbirlerini kucaklayýp sarýlararak bayramlaþmýþlardý. Bayramlaþmadan sonra ilk þekerler ikram edildi. Cezaevinde bir bayram daha böyle baþlamýþtý.

Koðuþtakiler kahvaltýlarýný yaptýktan sonra bugünkü açýk görüþ için hazýrlýða baþladýlar. Herkesin þekeri ve ikram edeceði içeceði hazýrdý. Görüþ yerine gittiklerinde beraberlerinde götüreceklerdi. Herkes þeker, bisküvi ve limonatadan oluþan ikram malzemelerini poþetlere koyarak görüþ saatini beklemeye baþladý. Kimi havalandýrmada volta atýyor, kimi ranzasýnda kitap okuyor, kimi Kur’an-ý Kerim okuyor, kimileri de bir araya gelmiþ ilahi söylüyordu. Güzel sesi ile haykýrýyordu içlerinden biri;





Akþam oldu, karanlýk çöktü bu aleme

Duygularým kapkaranlýk yüzüstü kaldý

Demir kapýlar kapandý bir bir yüzüme

Halimden anlayan bir tek kalemim kaldý.





Yüzünü ekþitir bana soðuk duvarlar

Durup halime manalý-manasýz bakar

Terden midir bilinmez hep rutubet damlar

Sanýrsýn halime aðlayan bir o kaldý.





Unuttum yýllar var ki göðünü akþamýn

Yakar yüreðimi ýþýltýsý yýldýzýn

Penceremden süzülen loþça karanlýðýn

Dostluðu bir yana sade kendisi kaldý.





Bir meltem esintisidir dolar gönlüme

Hasret gözyaþý ile ýslanýr loþ hane

Yanar genzim buðulanýr gözlerim yine

Duygularýma dost sade gözyaþým kaldý.





Ölümsüz bir marþtýr bu, durmadan hep çalar

Biri býrakýnca susmaz, diðeri baþlar

Hüzün saklar güftesinde yürekler yakar

Yaþlý bedenlerden kinli yürekler kaldý.





Gece biter nihayet gün sabaha erer

Günler günlere eklenir geçer seneler

Kâr mý sanýrsýn bunu, hep ömürden gider

Zaten ömürden görecek üç-beþ gün kaldý.





-Ee.. Haydi Hatice.. hazýrlanmadýnýz mý? Geç kalacaðýz. Þimdi minibüs gelir. Fazla beklerse bizi periþan ederler.

-Tamam caným, bitmek üzere, geç kalmayýz merak etme.

Bir telaþ ki sormayýn. Hatice bir yandan, Büþra ve çocuklar bir yandan hazýrlýk telaþý içinde idiler. Acele ettiklerinden elleri ayaklarýna dolanýyordu. Çocuklarýn baðrýþlarý, Zeynep hanýmýn, “Çabuk olun, öldünüz mü?” dokundurtmalarý… Zeynep haným da hazýrlýk yapmýþtý. O da oðlunu yani Hüseyin’i görmeye gidiyordu.

Görüþe gidenlerde heyecan, sevinç bir arada yaþanýrken, gidemeyenlerde; özlem dolu bir yürek, bu yürekle yaþanan burukluk vardý.

Hacý Abdullah’ýn eve gelip minibüsün kapýda beklediðini söylemesi ile telaþ ve koþuþturmaca artmýþtý. Nihayet hazýrlýklar tamamlanmýþ, Hacý Abdullah’ýn;

-Ýyi bakýn, eþyalarýnýzý iyi kontrol edin! Sonra “Ah filan þeyi unuttum” demeyeseniz. Ýhtarý ile eþyalar tekrar kontrol idildi. Her þey tamamdý. Nihayet gitmeye hazýrdýlar.

Minibüse binerek alacaklarý diðer arkadaþlarýný da almak için yola koyuldular. Minibüs tek tek evlere uðrayarak yolcularýný aldýktan sonra hýzla cezaevine doðru yol aldý.

… Cezaevinin önünde mahþeri bir kalabalýk vardý. Aman Allah’ým! Ne kadar da çok seveni vardý bu insanlarýn. Cezaevi idaresi bugünü Ýslami Cemaatin tutuklularýna ayýrmýþtý. Bugünkü açýk görüþ, sadece onlara aitti. Diðer tutuklular ayrý günlerde görüþ yapacaklardý.

Minibüs boþ bir yer bulup durdu. Yolcular inmeden Fatma:

-Kardeþler, hepimizin yakýnlarý burada tutuklu bulunuyor. Onlar Ýslami þahsiyetleri ile tanýnýp bu uðurda tutuklanmýþlar. Bizler de onlarýn ailesiyiz. Burada bulunanlarýn hepsi bizlerin kardeþidir. Bir saat geç ya da bir saat erken görüþmemiz bir þeyi deðiþtirmez. Ýslami þahsiyetimize yaraþýr biçimde, edep ve haya sýnýrlarý içinde, davamýza ve tutuklu yakýnlarýmýza ve bize laf gelmemesi için, sakin ve düzgün bir þekilde sýraya girelim. Ne olursunuz, dilimize hakim olalým. Kimseyi incitmeyelim.

Fatma’nýn bu güzel yaklaþýmýna Hatice de destek verdi.

-Unutmayalým! Kafirler ve münafýklar, Müslüman þahsiyetleri ve Ýslam’ý karalamak için fýrsat kolluyorlar. Bunun için en küçük bir kusurumuzu büyütüp yayýyorlar. Bunu Ýslam’a ve Ýslami Cemaate mal ediyorlar. Bundan dolayý Fatma kardeþin dediði gibi en güzel þekilde sýramýza girip gerekli iþlemleri yaptýrdýktan sonra vakarlý bir tarzda içeri gidelim.

Minibüstekilerin tümü bu nasihatlerden memnun olmuþ, bunu en iyi þekilde yapacaklarýný dile getirerek indiler minibüsten.

Hava bugün çok sýcaktý. Sabahýn ilk saatleri olmasýna raðmen güneþ tüm yakýcýlýðýný gösteriyordu. Kalabalýðýn korunabileceði bir gölgelikleri bile yoktu. Cezaevi idaresi her seferinde “Yapacaðýz” demesine raðmen henüz bir þey yapmamýþtý. Bu nedenle ziyaretçiler, kýþýn soðuk ve yaðýþ altýnda, yazýn da kavurucu güneþ ve toz içinde saatlerce beklemek zorunda kalýyorlardý.

Kavurucu sýcaðýn altýnda, ya da dondurucu soðukta saatlerce bekleyen ziyaretçilerin gerilen sinirleri, bazen tartýþmalara sebep oluyordu. Art niyetli ve düþmanlýk içinde bulunan, insanlýktan nasip almamýþ, kendini bilmez birileri de bu tür tartýþmalarý büyüterek mazlum insanlarý lekelemekten geri kalmýyordu.

Tüm olumsuzluklara raðmen yüzlerce kiþinin cezaevinin önünde gösterdiði dayanýþma ve kardeþlik örnekleri, iftiracý ve münafýk ruhlu dalkavuk ve fasýklarýn yüzüne tokat gibi iniyordu.

-Gel bacým gel. Senin çocuklarýn aðlýyor, önce sen gir.

-Allah razý olsun kardeþ.

Sýradaki delikanlý, çocuðu aðlayan ziyaretçi bayanýn kimliðini alarak ismini yazdýrýp sýrada fazla beklemeden içeri girmesini saðladý.

Bir baþkasý, saatlerdir bekleyen yaþlý bayanýn kimliðini alýp ismini yazdýrarak çabuk girmesini saðladý. Genelde uzaktan gelenlere öncelik tanýrlardý. Evleri cezaevinin bulunduðu ilde, ya da ilçelerde olanlar bu nezaketi gösteriyorlardý. Çünkü onlar her hafta görüþe gelme imkaný buluyorlardý. Oysa ki uzaklarda olanlar, ancak ayda bir gelebiliyorlardý. Bunun için güzel bir kardeþlik ve fedakarlýk örneði göstererek uzaktan gelenlere öncelik veriyorlardý. Allah Resulü (as)’nün: “Mü’min kardeþinin nefsini kendi nefsine tercih etmedikçe, bir mü’min tam olarak iman etmiþ sayýlmaz” hadisi, onlara örnek olmuþtu. Ýmanýn kemali mü’min kardeþini kendi nefsine tercih etmekten geçer. Yani “isar”ý yaþamaktan…

Aziz Ýslam dini için zindanlara düþen muvahhidlerin yakýnlarý bunun bilincinde idi. Böylece içeride de dýþarýda da güzel bir kardeþlik, isar, tesanüd, fedakarlýk örneði yaþanýyordu.

Fatma, sýrada beklerken etrafý izlemeye dalmýþtý. Yüzlerce insan vardý. Çoðu çarþaflýydý. Yaþlarý geçkin ve yöresel kýyafetli anneler; þalvarlý, sakallý, takkeli babalar; en güzel elbiseleriyle güzel bir bahçedeki rengarenk çiçekleri andýran çocuklar… Kimi aðlýyor, kimi edindiði yeni arkadaþlarýyla oynuyordu.

Çok uzun bir sýra kuyruðu oluþmuþtu. Kimliðini verip ismini yazdýran yerini bir baþkasýna býrakýyor, bu durum sürüp gidiyordu. Saatler ilerledikçe, havalar ýsýnýyor, havanýn ýsýnmasýyla topluluktaki canlýlýk da azalýyordu. Cývýl cývýl oynayan çocuklar, sýcaðýn artmasýyla anne ve babalarýnýn oturduklarý duvar diplerine sinmiþlerdi. Ancak duvar diplerinde, az da olsa gölgelenebiliyorlardý. Saatler ilerledikçe de duvar diplerindeki kümeler artýyordu.

Görüþ yeri cezaevinin ikinci katýnda bulunan büyük bir salondu. Ziyaretçiler cezaevi kapýsýnda bayan polis tarafýndan, erkekler de askerler tarafýndan arandýktan sonra cezaevine girmeye baþlamýþlardý. Cezaevinin giriþindeki X-Ray denilen tarama cihazýndan geçerek görüþ yerine ulaþýyorlardý. Görüþ için ayrýlan büyükçe salonda, tutuklular tarafýndan duvar diplerine battaniyeler serilmiþti. Bu battaniyeler üzerinde görüþme yapýlýyordu.

Uzunca koridorun boþ býrakýlan orta yerinde ilerledi Fatma; Hicran’ýn ve Þehadetin ellerini tutmuþ olarak. Yavaþ yavaþ ilerlerken gözleri Hamdullah’ý arýyordu. Çok heyecanlýydý. Yüreði hýzlý hýzlý atýyordu. Kan akýþýnýn hýzlanmasý ile yüzü kýpkýrmýzý olmuþtu. Çok þükür ki yüzünü örten çarþafý vardý da kimse yüzünün kýzardýðýný fark etmiyordu. Sýcaktan ve heyecandan dudaklarý kurumuþ, daha önce hiç susamadýðý kadar susamýþtý. Kalbinin çarpýntýsý ve heyecaný artýyordu. “Yabancý biri ile mi görüþeceksin sanki? Ne bu heyecan?” dedi kendi kendine. Hamdullah’ý görmesiyle gözleri parýldadý. Ayla buluþan deniz damlacýklarýnýn parýldayýþýný andýrýyordu. Sanki yýllardýr görmemiþ de yeni karþýlaþýyordu. Halbuki onunla bir ay önce görüþmüþtü. “Ýnsan ne kadar da zayýf” diye düþündü. “Bu zayýflýðýna raðmen kendini ‘ilah’ ilan edecek kadar da budala” diye mýrýldandý.

Nihayet yanýna ulaþmýþtý.

-Selamun aleyküm.

-Ve aleykümusselam, hoþ geldiniz.

Çocuklarý utanarak bakýyorlardý babalarýna. Ýkisinin de yüzlerinden öptü. Çocuklarýn ellerinden tutarak onlarý serili battaniyelerden birine oturttu. Tekrar öptü çocuklarý..

-Nasýlsýn bakalým Hicran?

-Ýyiyim baba.

-Kýz Þehadet, sen nasýlsýn bakayým?

Þehadet surat asýp kaþlarýný çatarak annesine sokulmuþtu.

-Çok þükür, o da çok iyidir, dedi Fatma.

-Sen nasýlsýn? Görüþmeyeli iyisin inþallah?

-Çok þükür, iyiyim. Tek merak ve endiþemiz sensin. Senin eve gelmeni bekliyoruz.

-Olur inþallah, o da olur. Görüyorsun yalnýz deðilim. Sadece bu cezaevinde yüzlerce insan var. Kimisinin on senesi dolmuþ, kimisinin sekiz senesi.. Ýslam’ý yaþamak ve yaþatmaya çalýþmak kolay deðil. Annen onlar nasýllar? Ýyidirler inþallah.

-Çok þükür, çok iyiler. Sana çok çok selamý vardý. Gözlerinden öpüyor. Ali ve Ahmet de çok selam söyledi. Ali sana bir gömlek almýþtý, onu getirdim. Eniþtem giydiðinde beni hatýrlar dedi.

-Bir ara fýrsat bulursa görüþüme gelsin. Özledim onu. Annem onlar nasýllar haberin var mý?

-Dün akþam telefon ile görüþtük. Aðladý. Seni çokça öptüðünü söyledi. Bu bayram siz gidin, bir baþka bayram da biz gideriz, dedi.

-Sizi soruyorlar mý?

-Bazen telefon açýyorlar. Bu bayram çocuklara elbise göndermiþlerdi. Baban, bana da para göndermiþ, bayramlýk almamý söylemiþti. Unutmadan, sana da pantolon ve tiþört gönderdi.

-Allah razý olsun. Sorup yardým etmeleri çok güzel. Tabi bir anne baba için bu az. Size daha çok sahip çýkmalarý gerekiyordu. Bugün annenin evinde olacaðýna orda olman daha güzel olurdu.

-Ýnsanlar korkuyu her zaman yenemiyorlar.

-Ama, hiçbir zaman Allah indinde mazeret olmaz. Çünkü, Allah; sadece kendisinden korkulmasýný ister. Kullardan korkulmasýný hoþ görmez. Ayrýca arkasýna sýðýndýklarý, kendilerinin de inanmadýðý bir mazeret bu.

-Onlara dua edelim. Rabbim onlara da hak ve hakikati gösterip onlarý ve bizi hidayete ulaþtýrsýn.

-Zeliha ve Kübra nasýllar? Onlarla görüþebiliyor musun?

-Zeliha’nýn durumu çok iyi. Beyi muvahhidler ile olduðundan fazla bir sorunu yok. Kübra’nýn durumu pek iyi deðil. Tesettürü için beyi ve kaynatalarý arasýnda sorunlarý var. Yalnýz, çok kararlý ve tavizsiz. “Canýmý veririm de tesettürümden vazgeçmem” diyor. Aðabeyim yakalanmasa idi, beni bu adamla evlendiremezlerdi. Aðabeyimin cezaevinde oluþunu fýrsat bildiler. Annem beni yeðeni olacak bu adamla evlendirdi, diyor.

-Bu adam ondan ne istiyor? Tesettürün ona ne zararý var? Tanýrým onu, teyzemin oðlunu iyi tanýrým. Kesinlikle o, teyzemin etkisinde kalýp bunlarý yapýyordur.

-Zaten Kübra’nýn da kanaati bu yönde.

Tüm akrabalarýný sormaya baþlamýþ ve Fatma’nýn verdiði cevaplara göre görüþünü belirtip nasýl davranmasý gerektiðini anlatmýþtý Hamdullah.

-Annem onlarý sýk sýk ziyaret etmeye çalýþ, diðer akrabalarý da… Ziyaret et dediðimde sýk sýk dýþarý çýk demiyorum. Arada bir, ama düzenli olarak ziyaret et. Böylece hakkýnda dedikodu da yapýlmaz. Bizim toplumu biliyorsun. Fazla dolaþtýn mý dedikodularýn önüne geçemezsin. Buna çok dikkat et.

-Ýnþallah dikkat etmeye çalýþýrým. Fýrsat buldukça onlarý ziyaret etmeye çalýþýyorum. Bilhassa seni sevenleri hiç ihmal etmemeye çalýþýyorum.

-Ýslami hayatýna çok dikkat et. Namazlarýný, gözünü koruduðun gibi koru. Gece namazlarýný devam ettirmeye özen göster. Tüm sünnetleri kýl. Namazlarýný vaktinde eda et. Muvahhidlerin iþlerini aksatmamaya çalýþ ve aþkla, þevkle yap.

-Bu zindanlar boþuna dolmadý. Yüzlercesi boþuna þehid olmadý. Önce Allah’a, sonra da sizlere verdiðimiz sözü en iyi þekilde yerine getirmeye çalýþacaðýz.

-Siz tutuklu aileleri, þehid aileleri ve diðer aileler dayanýþma içinde olmalýsýnýz. Birbirinizi çok sevmeli ve birbirinizle yardýmlaþmalýsýnýz. Birinizin baþý aðrýdýðýnda hepiniz onunla müteessir olmalý ve derman aramalýsýnýz. Kendinizden çok birbirinizi düþünmelisiniz.

-Bizim bizden baþka kimsemiz yok. Bunun bilincindeyiz. Bunun için elimizden geldiðince birbirimizle baðlarýmýzý güçlendirmeye çalýþýyoruz. Mesela gücü olmayanlarýn yol masraflarýný kendi aramýzda karþýlýyoruz. Ayný þekilde kendi aramýzda para toplayýp þehid ve tutuklu ailelerinden durumlarý düþük olanlara yardým ediyoruz.

-Allah’a hamd olsun. Sizlere bu bilinci verdiði için ne kadar þükretsek azdýr. Maddi durumlarý yerinde olan kardeþlerimizin bu tür durumlara çok daha fazla ehemmiyet vermeleri lazým. Unutmayalým ki evine ekmek götüren Hazreti Ali’den yemek isteyen fakire, evinde yiyecek ekmeði olmayan ve elindeki ekmeði eve götürmekte olan o yüce þahsiyet tek yiyecekleri olan ekmeði o fakire vermiþtir. Bizler bu tür þeyleri örnek almalý ve hayatýmýzda uygulamalýyýz. Allah-u Teala Kur’an-ý Kerim’de “…Onlar ki ihtiyaç anýnda da verirler…” buyuruyor.

-Ýnþallah hepimiz bu bilinci alýr ve ona göre hareket ederiz. Ne var ki son birkaç yýldýr üzerimizdeki baskýlar o kadar çok artmýþ ki, maðduriyetler katlanmýþ durumda. Binlerce insan zindanlara girdi. Bunlarýn tümünün aileleri þu anda çeþitli þekillerde zorluklar yaþýyorlar. Kimisinin maddi imkanlarý hemen hemen hiç yok. Kimisinin kalacak yerleri yok, kimisinin kaldýðý baba evi ya da kayýn baba evlerinde gördükleri baský ve zorluklar… Kýsacasý þu anda çok zor þartlarda hayat idame ediliyor.

-“Evvelki ümmetlerin baþlarýna gelenler sizlerin de baþýna gelmeden cennete gireceðinizi mi sandýnýz?” diye buyuruyor yüce Allah. Ýman her zaman imtihan olur. Samimi ve samimi olmayanlar birbirlerinden ayrýlsýn ve de Ýslam erlerinin haklýlýðý ortaya çýksýn diye. Biz, verdiðimiz mücadeleyi, Allah için yapýyorsak, baþýmýza gelenlere sabretmeli ve ecrimizi, mükafatýmýzý Allah’tan beklemeliyiz. Zorluktan sonra geniþlik vardýr. Eðer peygamberimiz (as)’in hayatýný okursak, bizim yaþadýklarýmýzýn kat kat fazlasýnýn yaþandýðýný görürüz. Bu yaþananlar sizleri yýldýrmamalý. Çok þükür bunlar bizi yýldýrmýyor. Bilakis Ýslam’a, Allah’a daha çok yaklaþtýrýyor. Aramýzdaki kardeþliði, birlik ve beraberliði, yardýmlaþmayý, dayanýþmayý arttýrýyor. Çalýþma azmimizi kamçýlýyor.

-Çok güzel, Allah ecrinizi arttýrsýn. Sizin bu azim ve baðlýlýðýnýzý görmek bizleri de ziyadesiyle sevindiriyor. Bu arada çocuklarýn durumu nasýl, eðitimleri nasýl gidiyor?

-Elimden geleni yapmaya çalýþýyorum. Onlara Peygamber kýssalarýný hikayeleþtirip anlatýyorum. Ýslami temel bilgileri vermeye çalýþýyorum.

-Çocuk eðitimi; çocuk, anne karnýnda canlandýðý andan itibaren baþlar. Nasýl ki anne karnýnda parmaðýný emmesini öðreniyorsa, ayný þekilde doðduktan hemen sonra da eðitimine ve öðretimine baþlamak lazým. Çok dikkatli olmalýsýn. Ýslami adaplarý ve yaþayýþý sevdirmelisin. Yemesini, içmesini, konuþmasýný, giyimini, davranýþlarýný vs.. hepsini Ýslami adaba göre öðretmen lazým.

-Muhakkak ki öyle olmalý. Þu anda Hicran’a namaz surelerini öðretmeye çalýþýyorum. Ýnþallah kýsa sürede öðrenir. Þehadet de þu anda kelime-i Þehadeti öðreniyor.

Onlar konuþurken Hicran ve Þehadet diðer çocuklar ile koridorda oynuyorlardý. Oyundan yorulmuþ olacaklar ki geri gelmiþlerdi. Hamdullah ikisini de kucaðýna alarak þefkatle öptü. Hicran;

-Baba niye eve gelmiyorsun, eve gel artýk, diye sorunca Hamdullah;

-Gelirim kýzým, ama þimdi deðil, dedi.

-Niye þimdi gelmiyorsun?

-Polisler býrakmýyor.

-Polisler pistirler. Niye seni býrakmýyorlar?

-Bakýn bisküvi, þeker ve limonata var. Burada yeyin, için, tamam mý kýzým?

-Tamam.

Memnun olmuþ bir þekilde kendilerine verilenleri yemeye baþlamýþtý ikisi de.

-Fatma, mahkeme ile ilgili;

-Mahkemen hep böyle mi sürüp gidecek? Yaklaþýk beþ sene oldu. Ne istiyor bunlar? Dedi.

-Bu ülkenin yargý sistemi baðýmsýz deðil. Siyasi olduðu ve de ellerinde delil olmadýðýndan bizi cezalandýramýyorlar. Siyasi otoritenin emrini bekliyorlar. Hukuken hareket etseler ilk mahkemede çýkmam lazýmdý. Burada dokuz yýldýr mahkemesi süren arkadaþlarýmýz var.

-Sahi mahkemen ne zaman?

-Yirmi gün sonra.

-Sence ne olur?

-Tahminimce ya býrakýrlar, ya da ceza verirler.

-Yani bu mahkeme son mahkeme mi olacak?

-Evet, geçen duruþmada öyle söylemiþlerdi.

-Hayýrlýsý.. Ýnþallah býrakýrlar.

-Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler.





Mahkemeye gitmek üzere koðuþtan çýkmýþlardý. Üç dosya ortaðý ve mahkemeye gitmek üzere beþ ayrý tutuklu daha vardý. Hepsi de Ýslami yaþantýdan dolayý ve camide ders vermekten yakalanmýþlardý. Toplam sekiz mahkemeci hep beraber þebeke koridorundan çýkarak maltaya geldiler. Kendi aralarýnda konuþarak, aðýr adýmlarla maltayý geçip çýkýþa yöneldiler. Maltanýn bitiminde üst aramalarý yapýldý. Oradan bekleme salonuna geçtiler. Bekleme salonunda bir süre beklediler. Sabah vardiyasýna gelen gardiyanlarý seyrediyor ve volta atýyorlardý. Yeni gelen gardiyanlarýn sayým almalarýndan sonra olacak ki, iki asker bekleme salonuna gelip cezaevi kimliklerini topladý. Kimlik bilgilerini tutuklulardan sorup üzerlerini aradýktan sonra gittiler. Bir müddet yine volta atmaya baþladýlar. Onlar volta atarlarken üzerlerini arayan asker ellerinde kelepçeler ile tekrar geldi. Tek tek ellerini kelepçeledikten sonra çýkýp gitti.

Tutuklular tekrar volta atmaya baþlayýp kendi aralarýnda konuþmaya daldýlar. Tutuklu nakil aracýnýn gelmesi ile askerler iki taraftan sýra halinde dizildiler. Komutan elindeki kimliklerden tek tek isimleri okudu. Ýsmi okunan, tarama cihazýndan geçti. Geçtiði gibi de alarm çaldý. Bu ses kimseyi endiþelendirmemiþti. Çünkü, tutuklularýn elleri kelepçeliydi. Bu aný defalarca yaþamýþlardý. Yýllardýr mahkemeye git-gellerden baðýþýklýk kazanmýþlardý.

Cebinden çýkardýðý Cevþenden Yasin-i Þerif okumaya baþladý Hamdullah. Diðerleri de sessizce dinlemiþlerdi. Yasin-i Þerifin bitmesiyle kimi, aylar sonra beyaz havalandýrma duvarlarý ve bazen bulutlu, bazen bulutsuz mavi gökyüzünün dýþýnda bir þeyler görebilmek umudu ile, demir korkuluklu küçük pencerelerden dýþarýyý seyretmek için baþýný pencereye dayamýþ, kimi de sohbete dalmýþtý. Yaz olduðundan camlarý sökmüþlerdi. Küçük pencereden esen rüzgar saçýný daðýtýyordu, ama umurunda deðildi Hamdullah’ýn. Daðlarý seyrediyordu o þimdi. Baþaðýnda sararmýþ buðdaylarý biçen, biçerdöverler, tarlada çalýþan iþçiler, akan küçük dereler, bahçeler, fabrikalar, kimi yýkýlmýþ evler… seyretmekten býkmýyordu. Kara taþlý daðlar bile sevimliydi ona þimdi. Geçtikleri yerleþim yerlerindeki hayatý seyrediyordu. Ýnsanlar harýl harýl çalýþýyor, kahve önlerinde oturanlar, halý sahada top koþturanlar. Elinde ekmekle eve giden küçük çocuk, eþeði önde, kendi arkada yavaþ yavaþ ilerleyen yaþlý adam…

Her þeye raðmen hayat devam ediyordu. DGM’nin bulunduðu þehre yaklaþýnca dýþarýyý seyretmeyip oturanlar da kalkmýþ ve pencerelerden seyre dalmýþlardý. Güzel bir þehirdi, hem de çok güzel. Tarih kokan, asalet, yiðitlik, cesaret kokan bir þehir… Þehirlerin anasý sayýlýrdý bu bölgede… Medeniyetler merkezi Mezopotamya’ya baþkentlik yapmýþtý hep.

Ýslam’ýn buram buram koktuðu bu Ýslam beldesi ne hallerdeydi bugün. Genç kýzlar ve erkekler, Avrupalýlarýn giyim ve yaþam tarzýný benimsemeye baþlamýþlardý. Çok çalýþmýþlardý. Ýslami hayatý ve Ýslam’ý kaldýrmak için ellerinden geleni yapmýþlardý. Ýslami Cemaat’in özverili ve azimli çalýþmalarý olmasaydý, yozlaþma çok daha artacaktý.

Mahkeme binasýna bu düþüncelerle vardýlar.

……

Üç arkadaþ sanýk sandalyesinde oturmuþ, duruþmanýn baþlamasýný bekliyorlardý. Arka kýsýmdaki ziyaretçi tribününde kimler yoktu ki… Tüm aileler gelmiþti. Hepsi heyecan ve merak içinde duruþmayý bekliyorlardý. Hakimin tek tek kimlik tespiti yapmasýyla sessizlik bozuldu.

Savcý, Hamdullah için örgüt üyeliðinden 12.5 yýl, diðer ikisi için de 146. madde gereðince idam talebinde bulunmuþtu.

Hakimin “Son savunmalarýnýzý yapýn, mahkemeyi sonuçlandýracaðýz” demesiyle ayaða kalktý Hüseyin. Besmeleyle savunmasýný okumaya baþladý. Savunmasýný bitirip dosyaya konulmak üzere heyete sunup oturdu. Ýkinci sýrada Orhan kalkýp savunmasýný okumaya baþladý. O da okuduktan sonra oturdu. Sessizlik vardý mahkemede… Sýra Hamdullah’a gelmiþti. Eline aldýðý savunmasýný okumaya baþladý.

“Bismillahirrahmanirrahim.

Hamd, eþi ve benzeri olmayan, hükmünde ve mülkünde ortaðý bulunmayan, alemlerin Rabbi olan Allah’adýr.

Salat ve selam; insanlýðýn önderi, iki cihan serveri, alemlere Rahmet olan Hz. Muhammed (as)’e, ehline, ashabýna ve tüm muvahhidlere olsun.

Bu memleketin her karýþýnda ve topraðýnda, Ýslam için, Kur’an-ý Kerim için canýný veren insanlar yatmaktadýr. Kurtuluþ savaþýnda, iman ve Ýslam gücüyle, Þehadet aþkýyla canýný vermekten çekinmeyen binlerce insanýn kahramanca mücadelesi tarih sayfalarýný doldurmuþtur. Binlerce insan, canýný bu topraklara, kafirlerin hüküm sürmemeleri ve onlarýn küfür dolu yaþamlarýnýn ve yasalarýnýn yerleþmemesi için feda etmiþlerdir. Sütçü Ýmamlar, direniþi, baþörtüye uzanan eli kýrmak ve bacýmýn baþörtüsünün muhafazasý için baþlatmýþtýr. Çünkü o, þunu iyi biliyordu ki, baþörtüsü kalktýðýnda beraberinde daha pek çok þey götürecekti. Kur’an hükümlerinin kalkmasýyla namus, þeref, haysiyet ve onurlarýný da kaybedeceklerini çok iyi biliyorlardý.

Kurtuluþ savaþý, bu memlekette küfür kanunlarýnýn hüküm sürmemesi için verilmiþtir. Onlar; Kur’an ve Ýslam için canlarýný vermiþlerdir. Milyonlarca insanýn kaný kurumadan bu memlekette camiler kapatýlýp Kur’an-ý Kerim yasaklandý. Ýslam, bir numaralý düþman olarak kabul edildi.

Biz çok þükür Müslümanýz, Ýslami ödevlerimizi en iyi þekilde yerine getirmeye çalýþýyoruz. Bu memlekette yaþayan milyonlarca insan da Ýslam’ý kabul edip benimsemiþ ve gereklerini yapmaya çalýþan kimselerdirler. Ýslam ülkesinde Kur’an-ý Kerim okuyup-okutmak kadar doðal hiçbir þey olamaz. Ben her Müslüman gibi camiye gidip Kur’an-ý Kerim dersi aldým.

Kur’an öðretim metodunda, bir üst kitapta olan, bir alt kitapta olana ders verir. Kur’an-ý Kerimi hatmedenler tüm Kur’an öðrencilerine ders verirler. Ben de bunu yaptým. Kur’an-ý Kerimi bitirdikten sonra camiye gelip ders alan öðrencilere ders verdim. Bunu da hiçbir örgüt adýna yapmýþ deðilim. Bir Müslüman olarak Allah’ýn kitabýný, Müslüman halkýn çocuklarýna öðretmek kastýyla ve Allah’ýn rýzasýný kazanmak niyetiyle yaptým. Eðer bir cemaat Kur’an-ý Kerim öðretmek için örgütlenip çalýþacak olursa, bu topluluðun hayýrlý bir topluluk olduðuna inanýrým. Keþke Kur’an-ý Kerim için müslümanlarýn böyle bir gayret ve çabasý olsaydý. Ve beni de bu topluluðun bir ferdi olarak aralarýna alsaydýlar. Þüphesiz buna çok sevinir ve Rabbimin rýzasýna daha çok layýk olurdum.

Bizi yýllardýr cezaevinde tutmanýz, bize yapýlan haksýzlýktan baþka bir þey deðildir. Gördüðüm kadarýyla camilerin kapatýlýp Kur’an-ý Kerim’in yasaklandýðý döneme özlem duyuluyor. Bugün yine o güne dönülmek isteniyor. Bu açýktan yapýlamadýðý için camilerde Kur’an-ý Kerim dersi verenlere çeþitli iftiralarda bulunularak, Kur’an-ý Kerim dersleri yasaklanmak isteniyor. Bu, Kur’an-ý Kerim’i farklý bir yol ile ortadan kaldýrmak demektir.

Ben, camide Kur’an-ý Kerim dersi verdim. Bununla da onur duyuyorum.

Hamdullah, uzun uzun savunmasýný okudu. Salondan çýt çýkmýyordu. Küfrün oyunlarý, müslümanlarýn çektikleri, dünya müslümanlarýnýn ezilmiþliði, ülkenin Ýslam’dan uzaklaþtýrýlarak küfre peþkeþ çekmek istendiðini, temiz ruhlu ve inançlý insanlarýn ortadan kaldýrýlmak istendiðini, bunun da çeþitli iftira ve karalama kampanyalarý ile yapýldýðýný, ceza kanununda Kur’an dersi vermekle ilgili bir cezanýn olmadýðýný, tutuklamalarýn siyasi olduðunu vs..

Nihayet savunmasýný bitirmiþ ve dosyaya konulmak üzere hakime, mübaþir aracýlýðýyla vermiþti.

Savunmalarý dinleyen mahkeme heyeti, karar vermek için duruþmaya ara verdi. Üç arkadaþ, askerlerin kontrolünde dýþarý çýktýlar. Herkeste bir heyecan vardý. Dýþarýda bekleyen tutuklular hiç konuþmadan bekliyorlardý.

Tekrar içeri çaðrýldýlar. Ýçeri girerken izleyici bölümüne bakýp gülümsedi üç arkadaþ.

Askerlerin arasýnda sanýk sandalyesine oturdular. Mahkeme heyeti kararý okumak için son hazýrlýklarýný tamamladý. Sanýklar ayaða kalktý. Salonda müthiþ bir sessizlik vardý. Nefes alýþ veriþlerinin sesi duyulacak kadar büyük bir sessizlik.

Hakim, gözlüðünü düzelterek ve boðazýný temizleyerek konuþmaya baþladý:

-Gereði düþünüldü. Sanýk Hüseyin… hakkýndaki cinayet suçlamalarýný kanýtlayacak deliller sabit olmadýðýndan …. Camide gösterdiði faaliyetlerden …yasadýþý örgüt üyesi olmaktan 15 yýl aðýr hapis cezasýna… mahkemedeki iyi halinden dolayý 12,5 yýl aðýr hapsine..

Sanýk Orhan… hakkýndaki suçlamalarýn sabit görülmediðinden, maddesinin düþürülmesine ve 12,5 yýl aðýr hapsine..

Sanýk Hamdullah… hakkýndaki suçlamalarýn.. okumaya baþladý. Son olarak da yasadýþý örgüt üyesi olmaktan 12,5 yýl aðýr hapsine.. temyiz yolu açýk olmak kaydýyla karar verilmiþtir. On beþ gün içinde temyize baþvurma hakkýnýz var, diyerek sözlerini bitirdi hakim.

Kararýn açýklanmasý ile izleyici tribününde bulunan ailelere dönerek gülümser bir vaziyette, Hamdullah:

-Biz bu cezayý; yüz kýzartýcý bir suç iþlediðimizden dolayý deðil, ya da hýrsýzlýk yaptýðýmýzdan, milletin namusuna göz diktiðimizden, milletin malýný gasp ettiðimizden, bankalarý hortumlayýp milyonlarca insaný periþan ettiðimiz için almadýk. Hamd olsun Allah’a ki; biz bu cezayý Kur’an-ý Kerim dersi verdiðimiz için aldýk. Bunun için de Allah’a hamd ediyoruz, dedi.

Hamdullah, bunlarý yüksek sesli söylemiþti.

Fatma, gözleri dolu, ama baþý dik ve onurlu bir duruþ ve bakýþla bakýyordu eþine. Eþinin, haykýrýþýna gözleriyle, “sonuna kadar seninleyim” diyordu. Ve “Allah’a hamd olsun. Takdir neyse o olur. YETER KÝ KUR’AN SUSMASIN” diye mýrýldanmýþtý.



BÝTTÝ
Gönderen: 05.05.2007 - 13:54
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETER Kİ KURAN SUSMASIN!!! TÜM BACILARA .... ALLAH RIZASI İÇİN OKUYAN BACILARIM VARSA HABER VERSİNLER
944 Mesaj -
ALLAH RIZASI ÝÇÝN OKUYANLAR VARSA HABER VERSÝNLER .... EÐER OKUNMUYORSA BU KÝTABI SÝLÝP YENÝ BÝR KÝTAP EKLEYECEÐÝM ... AMA BU KÝTAP AMELERÝNÝZÝN KARÞILIÐINDA ALACAÐINIZ MÜKAFAT VE CEZA OLACAKTIR.....
WESSELAM
Gönderen: 06.05.2007 - 19:56
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
YETERKİ KURAN SUSMASIN... LÜTFEN OKUYUN BU GÜZEL KİTABI....
944 Mesaj -
BU GÜZEL KÝTABI OKUYUN LÜTFEN ALLAH RIZASI ÝÇÝN MUTLAKA OKUYUN....
Gönderen: 08.05.2007 - 10:32
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
VeRvO su an offline VeRvO  
567 Mesaj -
EKLEYENDEN RABBÝM RAZI OLSUN...

HERKESÝN BU KÝTABI OKUMASINI TAVSÝYE EDÝYORUM




:(ağlarağlar
Gönderen: 18.09.2007 - 16:32
Bu Mesaji Bildir   VeRvO üyenin diger mesajlarini ara VeRvO üyenin Profiline bak VeRvO üyeye özel mesaj gönder VeRvO üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
YETERKİ KURAN SUSMASIN ! TÜM MÜCAHİDE BACILARA....
395 Mesaj -
-Birinci soru: Peygamberimiz Hazreti Muhammed (as)’e kaç yaþýnda peygamberlik geldi?

Sorunun sorulmasýyla gruplarda fýsýltýlar baþlamýþ, dershaneyi bir uðultu kaplamýþtý.

-Süreniz tamam.

1. Grup: 40 yaþýnda, 2. Grup: 40 yaþýnda, 3. Grup: 40 yaþýnda… tüm gruplar doðru cevap vermiþti.

-Ýkinci sorunuz: Allah Resulü (as) kaç yaþýnda kimin ile evlendi?

-Süreniz tamam. 1. Grup: 25 yaþýnda, Hazreti Hatice, 1. Grup: 25 yaþýnda, Hazreti Hatice, 1. Grup: 25 yaþýnda, Hazreti Hatice… hepsinin cevabý doðruydu.

-Üçüncü soru: Hazreti Süleyman (as)’ýn babasýnýn adý nedir?

……

-1. grup: Hazreti Musa, 2. grup: Hazreti Davut, 3. grup: Hazreti Davud, 4. grup: Hazreti Davud… sadece bir grup yanlýþ cevaplamýþtý.

-Dördüncü soru: Hazreti Ýsa (as)’a inen kitabýn adý nedir?

……

-1. grup: Ýncil, 2. grup: Ýncil, 3. grup: Ýncil…

Bu baþarýlý cevaplarý görünce Fatma, Zehra’nýn kulaðýna, “Öðrencilere bir þeyler verebilmiþiz ve onlar da güzel dinleyip okumuþlar” diye fýsýldadý.

-Öðrencilere verdiðimiz Peygamberlerin kýssalarý ile Ýslami kitap ve romanlarýn da etkisi çok.

Fatma, “Evet” dedikten sonra öðrencilere beþinci soruyu sordu.

-Namaz kýlmak için ne yapmalýyýz?

…..

-(Bu soruya tüm gruplardan “Abdest almalýyýz” yanýtý gelince) Çok güzel hepsi doðru. Altýncý soruyu soruyorum: Hazreti Hamza hangi savaþta þehit oldu?

-1. grup: Uhud Savaþý, 2. grup: Bedir savaþý, 3. grup Uhud savaþý… 6. grup: Hendek savaþý…

-Doðru cevap Uhud savaþý olacaktý.

Kapýnýn týklamasý üzerine bir öðrenci kapýyý açýp baktý, ve…

-Hocam iki teyze sizi görmek istiyor, demesi üzerine Fatma, sorularý Emine’ye verdi.

-Siz devam edin, ben ve Zehra ne olduðuna bakýp geliyoruz, diyerek bahçede bekleyen bayanlarýn yanýna gittiler.

Cami avlusuna çýkan Fatma ve Zehra karþýlarýnda 40-50 yaþlarýnda geleneksel giyimli, yörede çarþaf niyetine kullanýlan abalar ile örtünmüþ, birinin yanýnda iki, birinin yanýnda üç çocuk bulunan iki teyze bulmuþlardý. Yanlarýna gidince, teyzeler:

-Roja we bý xér (hayýrlý günler) diyerek selam verdiler. Fatma selamlarýný aldý.

-Roja we ji bý xér be xalti (sizin de gününüz hayýrlý olsun teyze) buyurun bizi çaðýrmýþsýnýz. Size nasýl yardýmcý olabiliriz?

Teyzelerden biri:

-Kýzým, (yanýndaki çocuklarý göstererek) bu çocuklar benim. Kur’an-ý Kerim okumalarýn istiyorum. Bizim komþularýn çocuklarý, Kur’an-ý Kerim okumasýný öðrenmiþler. Ben de çocuklarýmýn Kur’an-ý Kerim okumalarýný istiyorum, dedi.

-Baþýmýz gözümüz üstüne teyze. Elimizden geleni yapacaðýmýza emin olabilirsiniz.

Diðer teyze de isteðini söyledi.

-Kýzým bunlar da benimdirler. Biri çocuðum, diðer ikisi torunumdur. Onlarý size býrakýyorum. Onlara hem Kur’an-ý Kerim öðretin, hem de terbiyeleri ile ilgilenin.

-Ýnþallah teyze. Biz, tüm zamanýmýzý böyle çocuklara Kur’an-ý Kerim öðretmek, Peygamberimizi tanýtmak, namaz ve diðer farzlarý öðretmek için sarf ediyoruz. Ýnþallah elimizden geleni yapacaðýz.

-Kýzým, biz size güveniyoruz. Bu gencecik yaþýnýzda Ýslam’a hizmet etmeniz ve çocuklarýmýza Kur’an-ý Kerim öðretmeniz, onlara namazý, orucu öðretmeniz bizi çok memnun ediyor.

Bizim de, sizler gibi duyarlý ve Ýslam’ý çocuklarýna öðretmek isteyen anneleri gördükçe þevkimiz artýyor.

-Kýzým, bizler sizleri seviyoruz. Eðer bunu açýktan yapmýyorsak, yani, açýktan destek vermiyorsak bu korktuðumuzdandýr. Hem ateistlerden, hem de güvenlik güçlerinden çekiniyoruz.

-Siz, bizim hakkýmýzda söylenen yalanlara ve iftiralara inanmayýn. Çocuklarýnýzý camiye gönderin, bu bizim için yeterli. Sizden baþka bir þey istemiyoruz.

-Xweda bý werebé (Allah sizinle olsun.) Þex A. Kadir’é Geylani lý pýþta we bé law. (Þeyh A.Kadir Geylani’nin himmeti sizinle olsun.) Xweda vé Cemaaté býstýrine (Allah bu Cemaati korusun.)

-Allah sizden razý olsun. Bize dua edin. Bize yapýlan baskýlara, çocuklarýnýzý camileri göndererek karþý çýkýn. Camiler Kur’an-ý Kerim okuma yeridir. Oysa þimdi Kur’an-ý Kerim okumayý yasaklýyorlar.

Çocuklarý teslim alan Fatma ve Zehra iki teyzeyi uðurlayýp dershane olarak kullanýlan bayanlar için ayrýlmýþ bölmeye geçti.

-Arkadaþlar, bu güzel beþ kardeþimiz aramýza yeni katýldýlar. Onlara yardýmcý olun, diyerek her birini bir gruba verip yarýþmanýn kalan bölümünü tamamlamak için Emine’den sorularý alýp okumaya baþladý.

Yarýþma devam ederken Fatma’nýn ilkokul 4. sýnýfta okuyan kayýnbiraderi kapýyý hafif aralayarak ablasýný çaðýrdý.

-Annem yengemin hemen eve gelmesini söyledi. Acele etsinler dedi. Siz de gelin, deyince Zeliha telaþlandý.

-Anneme bir þey mi oldu yoksa?!.

-Yok anneye bir þey olmadý.

-Peki ne oldu? Söyle, söylemezsen gelmeyiz.

Kardeþi bu soruyu cevaplandýrmak istemiyor gibi davranarak “Acele gelin. Annem öyle söyledi. Ben ne olduðunu bilmiyorum.”

-Biliyorsun, çabuk söyle. Ne oldu? Meraklandýrma beni. Anneye bir þey oldu deðil mi?

Gözleri dolu dolu olmuþtu Zeliha’nýn. Evden çýkarlarken, annesi rahatsýz olduðunu söylemiþti. Bunun için annesine bir þey olabileceðini düþünüyordu.

-Haydi, meraklandýrma da söyle.

Küçük, ablasýndan uzaklaþarak:

-Bilmiyorum, eve gelirseniz, öðrenirsiniz. Annem hemen gelmenizi istedi. Ýster gelin, ister gelmeyin. Ben gidiyorum, diyerek elini “boþ ver” dercesine salladýktan sonra camiden çýkarak eve doðru koþtu.

Zeliha endiþeli bir þekilde Fatma’nýn yanýna geldi.

-Gelen Recep’ti. Annem bizi eve çaðýrmýþ. Hemen gelsinler demiþ. Bunu söylerken sesi titriyordu.

Fatma, Zeliha’nýn renginin solduðunu görünce, hiçbir þey sormadan Zehra’yý yanýna çaðýrdý.

-Kaynanam bizi çaðýrmýþ. Acil olarak gelsinler demiþ. Biz gideceðiz, siz yarýþmayý bitirip hediyeleri ve bisküvileri daðýtýrsýnýz.

-Hayýrdýr? Ýnþallah bir durum yok. Zeliha’nýn rengi atmýþ, ne oldu?

-Bilmiyorum, kaynanam hastaydý. Sabah geldiðimizde rahatsýz olduðunu söylemiþti. Fenalaþmýþ olabilir.

-Madem öyle, zaman kaybetmeden gidin.

-Unutmadan, ziyaretlerinizi de yaparsýnýz. Belki ben gelemeyebilirim. Ziyarete gideceðiniz hastaya bir þeyler götürmeyi unutmayýn. Ayrýca þehit ve tutuklu ailelerine ayrýlan malzemeleri de unutmayýn. Çocuklarýna bugünkü bisküvi ve lokumlardan götürün.

-Tamam, gýda malzemeleri ile beraber giyecekleri de götürelim mi?

-Evet, evet hepsini beraber götürürseniz iyi olur. Hakkýnýzý helal edin, sizi yalnýz býrakýyorum. Gerçi ciddi bir þey yoksa gelirim. Hep beraber gideriz.

-Sen merak etme, biz hallederiz.

Fatma ve görümceleri çarþaflarýný giyip eve doðru ilerlerken Fatma;

-Zeliha mesele nedir? Camide arkadaþlarý telaþlandýrmamak için sormadým, dedi.

-Ýnan ki yenge ben de bilmiyorum. Recep acilen eve gelmemizi, annemin bizi çaðýrdýðýný söyledi. Israrla ne olduðunu sormama raðmen hiçbir þey söylemedi.

-Peki rengin neden solmuþ?

-Annemi merak ettim. Sabah rahatsýz olduðunu söylediði için acaba bir þey mi oldu diye korktum.

-Doðrusu benim de aklýma ilk gelen o oldu. Yalnýz o haber gönderdi ise inþallah düþündüðümüz gibi deðildir.

-Ýnþallah yenge, inþallah!

Merak içinde hýzlý adýmlarla eve doðru ilerliyorlardý. Eve kadar hiç konuþmadýlar. Eve geldiklerinde anneleri Kur’an-ý Kerim okuyordu. Kýzlarýn geldiðini görünce ayaða kalktý. Gözleri kýzarmýþtý. Belli ki aðlamýþtý. Kýzlara,

-Hoþ geldiniz, cami öðrencileri daðýldý mý? Diye sordu.

-Hayýr, siz haber gönderince hemen geldik.

-Bir þeyin yok deðil mi anne? Senin için çok korktuk. Recep de bir þey söylemeyince aklýmýza kötü þeyler geldi.

-Ben iyiyim kýzým. Recep de ne olduðunu bilmiyordu.

-Hayýrdýr inþallah! Siz iyi olduðunuza göre.. yoksa dayým, diye sordu Fatma.

-Yok kýzým, yok. Dayýn da çok iyidir.

-O zaman mesele nedir?

-Siz çýktýktan yaklaþýk bir saat sonra teyzen aradý. Seni sordu. Camiye gittiðini söyleyince, hemen babanýn evine gelmeni söyledi. Ben de ne olduðunu anlayamadým.

-Peki bir þey söylemedi mi, anneme mi bir þey oldu yoksa?

-Aklýna kötü þeyler getirme. Ýnþallah kötü bir þey yoktur. Beraber gideceðiz. Kýzým Zeliha, siz evden ayrýlmayýn. Yemeði hazýrlamýþtým, ýsýtýr yersiniz.

-Bizi merakta býrakmayýn. Ne olduðuna dair bizi haberdar edin, diye tembihte bulundu Zeliha.

-Tamam sizi ararýz, diyerek Fatma ile beraber evden ayrýldýlar.

Asya haným, meseleyi biliyor, lakin Fatma’ya söylemeye cesaret edemiyordu. Bunun için de Fatma’ya bir þey söylemeden onu eve götürmeyi uygun bulmuþtu. Nasýl olsa öðrenecekti, orda öðrenmesi daha iyiydi.

Fatma ve diðer çocuklar camiye gitmek için evden çýktýktan bir saat sonra Fatma’nýn teyzesi telefonla aramýþ ve acý haberi vermiþti. Bugün sabah erken saatlerde Þükrü bey iþyerinde bulunduðu sýrada silahlý saldýrýya uðramýþ, vücudundan aldýðý çok sayýdaki kurþun yarasýyla hastaneye kaldýrýlmýþtý. Ýlk müdahalelerin ardýndan Üniversite Hastanesi’ne kaldýrýlmak istenirken yolda þehit olmuþtu. Þükrü bey, Rabbinin rýzasýný kazanmak için canýný feda etmiþti.

Asya haným, haberi aldýktan sonra bir müddet ne yapacaðýný þaþýrmýþ halde kalakalmýþtý. Bir süre aðlamýþ, Recep’in eve gelmesi ile onu Fatma’yý çaðýrmak için göndermiþti. Bu arada hem aðlýyor, hem de Yasin-i Þerifler okuyordu. Gelini ve kýzý geldiklerinde de yine Yasin okumakla meþguldü.

Minibüste de, yolda da hiç konuþmamýþlardý. Fatma korkudan konuþamýyor, Asya haným da aðlamaktan ya da konuþup da aðzýndan bir þeyler kaçýrmaktan korktuðu için konuþmuyordu. Eve yaklaþýrlarken binanýn önünde büyük bir kalabalýkla karþýlaþmýþlardý. Fatma, bir þeylerden þüphelenmiþ, hatta tam kanaati oturmuþtu. Çünkü son birkaç yýldýr birçok muvahhid saldýrýlarda þehid olmuþtu. Bunlardan bir tane babasýna da yapýlmýþ olabilirdi. Endiþesi arttýkça, adýmlarýný da hýzlandýrmaya baþladý. Kalabalýðý yararak binanýn kapýsýndan içeri girdiler. Yukarý çýkarlarken, Fatma kaynanasýnýn gözüne baktý.

-Babama bir þey oldu deðil mi? Bunu söylerken sesi titriyor ve zorla konuþuyordu. Gözleri dolu dolu olmuþtu.

-Bilmiyorum kýzým. Yukarýda ne olduðu öðreniriz. Kaynanasý bunu aðlamaklý bir þekilde söylemiþti.

Yavaþ yavaþ merdivenleri çýkarlarken Fatma’nýn içindeki korku ve endiþe de artýyordu. Ayaklarý onu zorla taþýyordu. O kadar bitkin bir hal almýþtý ki, sanki günlerdir durmaksýzýn aðýr iþler yapmýþtý. Bulunduklarý kata yaklaþýrlarken aðlama sesleri duyulmaya baþlanmýþtý. Evin bulunduðu kata gelince kapýnýn önünde toplanmýþ bir grup kadýnýn olduðunu ve evlerinin kapýsýnýn açýk olduðunu görünce; “Kesinlikle babama bir þey oldu, yoksa bu kadar kalabalýk toplanmazdý.” Diye düþündü. Merdivenleri çýkarken kadýn topluluðunun içinde bulunan teyzesi onu görür görmez;

-Fatmaa! Mala me xerabu law. (Fatma! Yavrum ocaðýmýz yýkýldýgöz kırpma diyerek onun boynuna sarýlýp aðlamaya ve aðýt yakmaya baþladý.

Fatma, buz kesilmiþ, ne olduðunu anlamaya çalýþýyordu. Teyzesi boynuna sarýlmýþ aðlarken, gözü annesini arýyordu. Bir müddet öylece kaldýlar. Teyzesi aðlýyor, o ise soru sormaya cesaret edemiyordu. Ama sormalýydý. Ne olduðunu bilmeliydi. Allah’ýn taktirinin önüne geçilmez, diyerek tüm cesaretini toplayýp teyzesinin kollarýndan sýyrýlarak elleriyle teyzesinin kollarýndan tuttu.

-Çý buye xalti, mesele çiye? (Ne olmuþ teyze, mesele nedir? Dedi.

--Hawara! Qizamýn pé ne hýsiyayé! (Havar! Kýzýmýn haberi yok!) diyerek aðýt yakmaya baþladý teyzesi.

Kaynanasý dayanamamýþ, Fatma’nýn kolundan tutarak onu içeri çekmiþti. Ýçerisi kadýn ve çocuklardan geçilmiyordu. Kadýnlarýn bir kýsmý aðlýyor, bir kýsmý da Kur’an-ý Kerim okuyordu. Fatma’nýn içeri girdiðini gören kardeþi: “Abla, abla!” diye koþarak boynuna sarýldý. Hýçkýra hýçkýra aðlýyordu Ali.

Kardeþini kollarýnýn arasýna alan Fatma’nýn gözleri annesini arýyordu. Etrafýna bakýnarak annesinin nerede olduðunu fark etmeye çalýþýyordu. Ne annesini görebilmiþti, ne de babasýný. Dehþetli bir korkuya kapýldý. “Yoksa!.. Ýkisi mi!.. Hayýr hayýr…” diye düþünürken Ayþe haným kýzýnýn geldiðini haber alýnca bulunduðu misafir odasýndan salona gelmiþti.

Fatma ile bir an göz göze geldiler. Ayþe haným kýzýnýn yanýna gelerek onu kollarý arasýna aldý.

-Þehide ki méji çébu qizam. (Bizim de bir þehidimiz oldu kýzým.) Þehadeta bavéte piroz be. (Babanýn Þehadeti mübarek olsun) diyerek kýzýna sarýlmýþ bir þekilde aðlamaya baþladý.

Fatma, aldýðý haberle ilk baþta þok geçirmiþ, ne aðlýyor, ne de konuþabiliyordu. Bir müddet bu þokta kalan Fatma, ilk þoku attýktan sonra annesine sarýlý vaziyetten sýyrýldý.

-Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber. Ýnna lillahi ve inna ileyhi raciun. (Allah’tan geldik, Allah’a döneceðiz.) Hamd jý Xwedare. (Allah’a hamd olsun) deyince evin içinden tekbir sesleri yükselmeye baþlamýþtý. Evdeki kadýnlar, genç kýzlar ve çocuklar tekbir getiriyor ve ayný zamanda gözyaþý da döküyorlardý.

Fatma, dizleri üstüne çöküp ellerini yüzüne götürerek aðlamaya baþladý. Fatma, caný, babasý için gözyaþý döküyordu artýk. Ne de olsa þehitler aðlamaya deðerdi.

Fatma, baðýrmadan, aðýt yakmadan hýçkýra hýçkýra aðlýyordu. Annesi, kardeþleri, halalarý, teyzeleri, komþularý vs. hepsi yanýna gelip aðlýyorlardý. Onlar aðlarken babaannesi odadan çýktý.

-Lawoo, lawoo, lawoo, dýlu cigerémýn heliyan, kezebamýn peritiii.. Lawoo, lawoo, lawoo… Þükriyémýn, kurémýn… (Oðul, oðul, oðuuul… Yüreðim ve ciðerim eridi, ciðerim yanýyor.. Oðul, oðul, oðuuul… Þükrüm, yavrum..) diye aðýt yaka yaka saðýnda ve solunda iki bayana dayanarak Fatma’nýn bulunduðu yere geldi. Fatma’nýn yüzünü iki eli arasýna alarak defalarca öperek baðrýna bastý. Nine ve torun birbirlerine sarýlmýþ bir vaziyette aðlýyorlardý.

Þükrü beyin kýz kardeþlerinden biri eli ile yüzünü çýrpmaya, saçýný baþýný yolmaya baþlamýþ, baðýra baðýra aðlýyordu. Halasýný bu halde görünce Fatma:

-Allah’tan geldik, Allah’a döneceðiz. Hala! Saçýný, baþýný yolmak bir müslümana yakýþmaz. Aðlayacaksan saçýný baþýný yolmadan aðla. Bu yaptýðýnýn Ýslam’da yeri yok. Eðer aðlýyorsak baþýmýza gelene isyan ettiðimizden deðil. Ayrýlýk acýsýndan aðlýyoruz. Kaldý ki babam, bir insanýn ulaþabileceði en yüksek makama, peygamberlikten sonraki makama ulaþmýþtýr. Biz bunun için hüzünlü deðil, onun adýna sevinçliyiz, ama ayrýlýk zor. Zayýf olduðumuz için aðlýyoruz, dedi.

Fatma’nýn bu tepkisi ile etraftaki kadýnlar, halasýna müdahale ederek bu hareketinden vazgeçmesini saðlamak için onu baþka odaya aldýlar.

Babaannesi sessiz sessiz aðlayýp aðýt yakýyordu. Fatma babaannesine,

-Ya dé piré bes bý lorine. Bavémýn þehide, tý ji dayka þehidaye. (Nine! Yeter aðýt yakma. Babam þehittir. Sen de þehit annesisin)

-Dýlémýn dý þewute kýzam. Çawémýn býrjiya mýn mýrna kuré xwe ne diti buna. (Yüreðim yanýyor kýzým. Gözlerim önüme aksaydý da oðlumun ölümünü görmeseydim)

Ayþe haným aniden ayaða kalktý.

-Ben artýk aðlamayacaðým. Çocuklarýmýn babasý Allah Resulü (as)’nün bile arzuladýðýna kavuþtu. Eðer aðlayacaksak kendi üzerimize aðlayalým. Son nefesimizi iman üzere verebilecek miyiz?

Fatma annesine destek verdi.

-Ýslam için canýný feda eden babamýn þehadetinde, onu Rabbine, Allah ve Resulünün yasakladýðý bir þeyi yaparak uðurlayamam. Aðýt yakýp, baðýrýp çaðýrarak aðlayacaðýnýza Kur’an-ý Kerim okuyun. Yasinler okuyun, dualar edin!

Ayþe haným ve Fatma’nýn müdahalesi ile baðýrarak aðlamalar kesilmiþti. Odaya götürülüp sakinleþtirilen halasý, Fatma’nýn söylediklerini duymuþ;

-Aslan gibi abim gitti. Hepiniz yetim kaldýnýz. Sen kocanýn evindesin. Ya bu çocuklar! Onlara kim bakacak? Gelmiþsin bize vaaz veriyorsun, demesi üzerine Fatma halasýnýn yanýna giderek gözyaþlarý içinde elini öptü.

-Biliyorum, hepimizin yüreði yanýyor. Halamýn yüreði yandýðý için bunlarý söylüyor; ama ölüm hak, ölümsüz hiç kimse yok. Herkes ölecek, ecel geldiðinde hiç kimse onu geri döndüremez. Ne mutlu o kimseye ki Allah yolunda ölür de dökülen kanlarý ile Allah’ýn rýzasýný kazanýr. Benim babam, ölümlerin en þereflisi ile Allah’ýn huzuruna gitmiþtir. Allah’a yemin ederim ki böylesi bir ölümü þerbet bilip içerim.

Fatma’nýn elini öpmesi ile duygulanan halasý, gözyaþlarýný sessizce dökmeye baþlamýþtý. Fatma, sözünü bitirdikten sonra boynuna sarýlmýþ, defalarca yüzünü öpmüþtü.

Tekrar halasýnýn elinden öptü Fatma.

-Biz babamýzý kaybettik. Peki ya Filistin’dekiler… yýllardýr can kaybediyorlar. Dünyada görülmedik iþkencelere, zulümlere maruz kalýyorlar. Evleri baþlarýna yýkýlýyor. Ya Çeçenistan, kadýn, çocuk, yaþlý denmeden katliamlardan geçiriliyorlar. Kýzlarýn, kadýnlarýn ýrzlarýna geçilip öldürülüyorlar. Afganistan’da, Cezayir’de, Keþmir’de… Dünyanýn her yerinde müslümanlar katliamdan geçiriliyor. Onlarý düþündükçe bizim yaralarýmýz hafif geliyor. Onlara da aðlayýp ah-u figan etmeliyiz.

Fatma daha fazla konuþamamýþ, sessiz sessiz aðlamaya baþlamýþtý. Binanýn önünde toplanan kalabalýkta bir hareketlilik baþlamýþtý. Belli ki cenazesinin geldiðini haber almýþlardý. Kimi sessizce gözyaþý döküyor, kimi de Yasin okuyordu. Cenaze arabasýnýn görünmesi ile topluluktan tekbir sesleri yükselmeye baþlamýþtý. Topluluk hep bir aðýzdan, “La ilahe illallah, zalimler lanetullah, la ilahe illallah kafirler lanetullah, la ilahe illallah hainler lanetullah” sloganlarý atýyordu. Çünkü dünyada Müslüman halkalarýn çektiði tüm eziyet, ýzdýrap, talan, katliam ve zulmün arkasýnda hep bunlar vardý.

Cenaze arabasýndan inen Hamdullah, “Tekbir!” diye üç kez baðýrýnca topluluk “Allahu Ekber!” nidalarý ile cevap vermiþti. Þehidin mübarek naaþýnýn bulunduðu tabut arabadan indirilerek ellere alýnýp camiye taþýndý. Cami , evin yaklaþýk elli metre ilerisinde idi. Naaþ camiye götürülüp yýkama iþlemi bittikten sonra tekrar tabuta konup ellere alýndý ve yavaþ adýmlarla mezarlýða doðru ilerlenmeye baþlandý.

Çok sayýda özel tim polisi gözdaðý vererek topluluðun oluþturduðu heybet ve görkemi bir nebze de olsa yok edebilmek için topluluðun etrafýný sarmýþtý. Hepsinin elinde otomatik silahlar, üzerlerinde bol sayýda mermi ve el bombalarý vardý. Her an topluluða müdahale etme pozisyonunda idiler.

Topluluk, olay çýkýp yeni acýlar yaþanmasýn diye sessiz bir þekilde mezarlýða doðru ilerliyordu. Tabutu, toplulukta bulunanlar sýra ile elden ele vererek taþýyorlardý. Geçtikleri yerlerdeki halktan kimi dükkanýnýn önüne çýkmýþ, kimi balkonlara.. merak ve endiþe içinde cenazenin geçiþini seyrediyorlardý. Nihayet mezarlýða yaklaþtýlar. Polis, mezarlýk çevresini tamamý ile kuþatmýþtý.

Bir polis panzeri, mezarlýðýn giriþinin yanýnda bir diðeri de yaklaþýk 100 metre ilerisinde bekliyordu. Mezarlýk içini ve çevresini tam teçhizatlý bir þekilde giyinmiþ özel tim polisi sarmýþtý.

Topluluk mezarlýðýn önüne gelince polis þefi topluluðun önüne geçip;

-Cenaze sahipleri kim? Onlarla görüþmek istiyorum, dedi.

Topluluðun önünde bulunan Hacý Abdullah ve birkaç kiþi daha öne çýkýp polis þefine doðru ilerlediler. Hacý Abdullah:

-Cenazenin sahibi biziz. Buyurun ne söyleyecekseniz bize söyleyin, dedi.

-Merhumun nesi oluyorsunuz?

-Komþusuyum.

-Yakýn akrabalarý yok mu? Onlarla görüþmem daha iyi olur.

-Yakýn akrabalarý þu anda hazýr deðiller. Buyurun benimle konuþun.

-Bakýn arkadaþlar! (Sesini yükseltip tüm topluluða duyurmak istercesine baðýrarak) Acýnýzý anlýyorum. Öfkelisiniz de… Yalnýz olay çýkmasýný istemiyorum. Ýnanýyorum. Ki siz de istemiyorsunuz. Yeni acýlarýn ve olmasýný istemediðimiz olaylarýn yaþanmamasý için cenazenizi sessiz bir þekilde gömüp daðýlmanýzý istiyorum, dedi.

Polis þefi konuþurken heyecanlýydý. Çünkü, cenazede binlerce kiþi vardý. Hacý Abdullah polis þefine hitaben dedi ki:

-Biz, olay çýkaracak deðiliz. Böyle bir niyetimiz yok. Polisleriniz topluluðu provake etmezse kimsenin burnu bile kanamaz. Ben, size bu teminatý veriyorum. Lakin sizin de bizi rahat býrakýp cenazemizi gömmemize izin vermeniz lazým. Herhangi bir müdahalede bulunmamalýsýnýz. Aksi taktirde olacaklardan siz sorumlu olursunuz.

Hacý Abdullah’ýn söyledikleri ile polis þefi hem rahatlamýþ, hem de endiþelenmiþti.

-Toplu halde gelmenize müdahale etmedik. Yalnýz toplu halde dönmenize izin veremeyiz. Bu þekilde emir almýþ bulunmaktayým. Defin iþlemini bitirdikten sonra daðýlmalýsýnýz.

-Biz, baþka acýlarýn yaþanmasýný istemiyoruz. Bunun için topluluðu ikna etmeye çalýþýrým. Yine söylüyorum, biz defin iþlemini yaparken polisin müdahale etmesi hoþumuza gitmez. Olacaklarýn da vebali sizin boynunuza olur.

-Size herhangi bir müdahale yapýlmayacaðýna dair teminat veriyorum. Fakat siz de mezarlýktan toplu olarak ayrýlmayacaksýnýz. Çünkü böyle yapmanýz gösteriye girer. Buna da izin veremem.

-Bizim, zaten öyle bir niyetimiz yok.

Hacý Abdullah ve polis þefinin anlaþmasý ile, polis þefi telsizden,

-Tüm arkadaþlar! Defin iþlemi sürdüðü müddetçe hiç kimse müdahalede bulunmayacak. Benim emrim dýþýnda hiç kimse bir adým atmayacak, diyerek talimat verdi.

-Duydunuz deðil mi?

-Evet, duydum. Diyerek topluluðun yanýna gelmek üzere geri döndüler Hacý Abdullah ve arkadaþlarý. Yavaþ yavaþ gelirlerken yanýnda bulunan Hamdullah’a “Defin iþleminden sonra herkes mezarlýktan daðýlsýn, daha sonra taziye yerine gelsinler. Sakýn oyuna gelmesinler. Þayet polislerden veya baþkalarýndan olumsuz bazý davranýþlar olursa da kendilerine hakim olup kesinlikle müdahalede bulunmasýnlar. Provakasyona gelmemeliyiz. Sakýn olay çýkmasýn. Ýnþallah selamet ile defin iþlemimizi yapýp geri döneriz, dedi.

Hamdullah, hýzlý adýmlarla olup biteni bildirmek için topluluðun arasýna daldý.

Polislerin mezarlýk kapýsýndan çekilmesiyle topluluk yavaþ adýmlarla mezarlýða girip daha önceden hazýrlanmýþ mezarýn bulunduðu yere doðru ilerledi.

Mezar baþýna gelindiðinde tekbirler, tahmidlerle þehidin cenazesi mezara indirildi. Küreklerle þehidin üstü toprakla örtünmeye baþlanmýþtý. Küreði kapan birkaç kürek toprak attýktan sonra bir diðerine veriyordu. Orada bulunanlar þehidin üzerini örtecek topraðý mezara doldurmak için adeta yarýþýyorlardý. Bu arada tekbirler, tahmidler hiç kesilmemiþti.

Nihayet þehidin mübarek bedenini örtme iþi bitmiþ, telkin okunmaya baþlanmýþtý. Telkinin bitiminden sonra toplulukta bulunan alimlerden biri, mezarýn yanýnda bir taþa çýkarak topluluða hitap etti.

-Euzu billahi … “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Onlar diridirler, lakin siz þuurunda deðilsiniz.” Tarihin her döneminde tevhid mücadelesi baþladýðýnda bunu hazmedemeyen güçler olmuþtur. Bu güçler. Her zaman halka hükmeden, halký kendi sultalarý altýna alýp onlarý ezen, zulmeden, köleleþtiren kiþiler veya yönetimler olmuþtur. Bu tahakkümleri, bir süre sonra kendilerini ilah görmelerine ve her istediklerini yapma keyfiyeti içine girmelerine sebep olmuþtur. Firavun, Nemrut, Ebu Cehil, Cengiz han… tarihin en gaddar ve acýmasýz þahsiyetleri olarak ün salmýþlardýr.

Bu zalim kral ve yönetimlerine karþý çýkýp insanlarý tek ilaha davet edip yaptýklarý zulüm, baský, dayatma ve vahþice uygulamalarýna karþý çýkan peygamberlere veya onlarýn varisleri olanlara karþý en vahþi yöntemlerle saldýrýlmýþ ve yok edilmek istenmiþlerdir.

Çünkü, (sesi yükselmiþti) tevhid zalim ve zorbalarý kabul etmez. Onlara boyun eðip itaat etmeyi asla ve kat’a hoþ görmez. Ýslam her zaman zulme karþý baþkaldýrý olmuþ ve mazlum, ezilmiþ, hor görülmüþ halklarýn yanýnda yer alýp onlarý bu zalimlerden kurtarma yolunda Müslümanlarý þiddetle teþvik etmiþtir. Bunun içindir ki, tevhid erleri her þeyi göze alarak bu zalimlere karþý mücadele içine girmiþlerdir.

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

Topluluðun tekbir sesi kesilince hatip devam etti.

-Bu mücadelenin bir neticesi olarak tevhid erleri, kimi zaman Ashab-ý Uhdud tarafýndan ateþ çukurlarýnda yakýlmýþ, kimi Ýbrahim (as) olup ateþlere atýlmýþ, kimi zaman Zekeriyya (as) olup testere ile ikiye ayrýlmýþ, kimi zaman çarmýhlarý gerilerek yýrtýcý hayvanlara yem yapýlmýþ, kimi zaman Bilal, Habbab ya da Hubeyb olup vahþice þehid edilip iþkencelerden geçirilmiþlerdir.


Küfür tek millettir. Adý, saný, rengi, þekli ne olursa olsun. Hedef Müslümanlar ve Ýslam oldu mu zulüm ve iþkence yapmaktan geri durmazlar. Bugün yine tarih tekerrür etmiþ, Ýslami bir mücadele içine girip halký irþat için çalýþan muvahhidler, tahtlarý sarsýlan kafir ve küfür düzenlerinin hedefleri olmuþlardý. Ýþte bu saldýrganlýðýn sonucu olarak bugün Þükrü kardeþimizi þehit olarak vermiþ bulunmaktayýz. Bize saldýranlar bizi þehit ederek sindireceklerini sanýyorlarsa aldanýyorlar.

Çünkü biz, Allah yolunda ölmeyi, onun dini uðrunda ölümü þerbet bilip içeriz. Bizler, Hamza’larýn, Ali’lerin, Ömer’lerin, Osman’larýn, Hüseyin’lerin takipçileriyiz.



-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

-Tekbiir!

-Allahu Ekber!

Þehitlerin kanlarý, kurumuþ topraða hayat veren su gibidir. Bu mazlum beldenin halkýný uyandýracak ve kendilerine zulmedenlerin tahtýný alt-üst edecektir.

Allah, Þükrü kardeþimizin þehadetini kabul etsin. Bizleri onlarýn yolundan ayýrmasýn. Bu münasebetle Ýslam ve Kur’an için kanlarýný döken tüm þehitlere ve hassaten Þehit Þükrü’nün ruhuna El-Fatiha..

Fatiha okunup tekrar tekbirler çekildikten sonra, topluluk yavaþ yavaþ daðýlýp taziyenin yapýlacaðý camiye doðru ilerlemeye baþladý.
Gönderen: 21.05.2008 - 18:55
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1835 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
sabrikucukseren (61), Simsek61 (41), dido (41), xserpilx (40), cezabel (52), ahmetcotur (49), ARES (60), alacali_sevim (59), mfilizfidan (41), CILGINPiLOT1 (46), sultan53 (48), ahunal31 (53), musavi (60), adem51 (50), omerpolat04 (35), Bayram-25 (51), ASK (38), medineyevaramad.. (35), Sinan_iht (38), banckal (39), sülü (39), islaminsesi (37), talhardty (52), mmy55 (42), allahbirdir (35), ismer (46), aykiz833 (41), batil (43), sedat1965 (59)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.52891 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.