Tüm Nimetlerin En Üstünü: Allah'ýn Rýzasý
Allah, mümin erkeklere ve mümin kadýnlara içinde ebedi kalmak üzere, altýndan ýrmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiþtir. Allah'tan olan hoþnutluk ise en büyüktür. Ýþte büyük kurtuluþ ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)
Önceki sayfalarda cennette var olan nimetlerin göz kamaþtýrýcýlýðýný birlikte inceledik. Ortaya çýkan tablo, cennetin, insanýn beþ duyusuna olabilecek en büyük zevk ve lezzetleri tattýrdýðýný göstermektedir.
Ancak cennetin tüm bunlardan çok daha üstün olan en büyük nimeti, Allah'ýn rýzasýdýr. Müminin Allah'ýn rýzasýný kazanabilmiþ olmasýndan dolayý hissettiði sevinç ve huzurdur. Dahasý, Allah'ýn verdiði herþey için O'ndan razý olmanýn, O'na daimi bir þükür içinde bulunmanýn verdiði asil mutluluktur. Kuran'da, cennet ehlinin bu vasfýna þu þekilde dikkat çekilir:

"... Allah onlardan razý oldu, onlar da O'ndan razý olmuþlardýr. Ýþte büyük 'kurtuluþ ve mutluluk' budur." (Maide Suresi, 119)
Müminlerin Allah'ýn rýzasýný kazandýklarýný hissetmelerinin en çarpýcý ifadesi ise, Allah'ýn onlara görünecek þekilde tecelli etmesidir. Dünyada bu durum olanaksýzdýr, çünkü "gözler O'nu idrak edemez..." (Enam Suresi, 103). Ancak Kuran'da bildirildiðine göre, Allah, ahirette mümin kullarýna belirli bir þekilde tecelli ederek gözükecektir. Bunun nasýl olacaðý ise Allah katýndadýr. Ancak ayetlerde geçen ifadelere göre, mahþer günü, Allah sekiz meleðin taþýdýðý arþýnda müminlerin karþýsýna gelecektir. (Hakka Suresi, 17) O an müminlerin "yüzleri ýþýl ýþýl parlar, Rablerine bakýp-durur". (Kýyamet Suresi, 22-23) Dahasý "çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü 'Selam' (vardýr)". (Yasin Suresi, 58) Ýçinde bulunduklarý doðruluk makamý, Allah'ýn onurlu-üstün makamýdýr ve müminler burada "çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ýn yanýnda, doðruluk makamýndadýrlar". (Kamer Suresi, 55)
Tüm bunlar, müminlerin Allah'ýn rahmetini ve rýzasýný üzerlerinde en yoðun biçimde hissetmeleri anlamýna gelir ki, olabilecek en büyük nimet budur. Allah'ýn rýzasýný kazanmýþ olmak, hiçbir maddi güzellikle karþýlaþtýrýlamayacak kadar büyük bir sevinç ve mutluluk verir insana.

Aslýnda cennetin diðer nimetlerini deðerli kýlan þey de, yine Allah'ýn rýzasýdýr. Çünkü ayný nimetler dünyada da kýsmen var olabilirler, ama Allah'ýn rýzasý dahilinde olmadýktan sonra mümin için bir anlam taþýmazlar.

Bu nokta son derece önemlidir ve iman edenlerin bunun üzerinde dikkatle düþünmeleri gerekmektedir. Çünkü nimeti asýl deðerli kýlan þey, onun kendi içinde taþýdýðý lezzet ve zevkin çok daha ötesinde bir þeydir. Asýl deðer, o nimetin Allah tarafýndan "ikram" edilmiþ olmasýdýr. O nimeti kullanan ve þükreden mümin, Allah'ýn ikramýyla muhatap olduðunu, Allah'ýn kendisini sevdiðini, koruyup-gözettiðini ve kendisine rahmetinden tattýrdýðýný hisseder ki, asýl hazzý bundan alýr. Nimet, bir amaç deðil, araçtýr. Ýnsanýn Allah'a daha çok þükretmesini saðlamak için vardýr. Dolayýsýyla cennetin tüm nimetleri de yine birer araçtýr; içindeki müminler ebediyen Allah'a þükretsinler diye yaratýlmýþlardýr. Onlarý deðerli kýlan en önemli þey de budur. Kýsacasý, cennetteki nimetler, insanýn Allah'a yakýnlaþmasý, O'nun ebedi dostluðunu, sevgi ve hoþnutluðunu kazanmanýn tarifsiz zevkine ulaþmasý için bir vesiledir. Ýþte bu nedenle, Allah'ýn rýzasý cennetin en büyük nimetidir. Ve diðer maddi zevklerin hepsinin çok ötesindedir.

Cennetteki en çarpýcý nimetlerden biri olan ve Kuran'ýn da sýk sýk vurguladýðý güzel kadýnlarý (hurileri) ele alalým. Bu kadýnlar, estetik kavramýnýn doruðunu temsil ederler ve son derece çekicidirler. Bunlarla birlikte olmak baþlý baþýna büyük bir nimettir. Nitekim Kuran'da bu teþvik edilir, onlarýn yüzlerinin, ciltlerinin ve hatta göðüslerinin güzelliðine dikkat çekilir. Allah'ýn yarattýðý en büyük maddi nimetlerden biri olan cinsellik, bu muhteþem kadýnlarla sonsuza dek en mükemmel biçimde yaþanýr.

Ancak bu kadýnlarý bu denli deðerli kýlan þey, kendi güzelliklerinin ötesinde, onlarýn Allah'tan gelen birer "ikram" olduðunun bilinmesidir. Sonuçta varýlan en büyük zevk, ikram edenin sevgi, yakýnlýk, lütuf ve iltifatýna kavuþmanýn verdiði zevktir. Yapýlan ikram, verilen hediye ne kadar deðerli olursa olsun, bunlardan daha deðerli olan alemlerin Rabbi olan Allah'ýn ikramýna layýk görülmenin, Allah'tan hediye almanýn verdiði zevktir.

Nitekim eðer, "Allah'ýn ikramý" olmasa, bir mümin için tüm nimetler anlamlarýný yitirirler. En güzel kadýn dahi, mümine eðer Allah'ýn rýzasýna aykýrý biçimde —yani helal dairesinin dýþýnda— yaklaþýrsa, anlamýný yitirir. Böyle bir yaklaþým, Allah'ýn rýzasýna muhalif bir ruhu barýndýrdýðý için, müminin kalbini asla cezbedemez.

Hz. Yusuf'un gösterdiði büyük asalet, mümin ahlakýnýn bu yönünü en güzel þekilde ortaya koyar. Kuran'da Mýsýr vezirinin karýsýnýn Hz. Yusuf'tan murad almak istediði, hatta bunun için Hz. Yusuf'u zorladýðý bildirilmektedir. Ayetlerde, Hz. Yusuf'un da söz konusu kadýný çekici bulduðu bildirilmektedir. Ancak Hz. Yusuf, Allah'ýn haram kýldýðý bu iliþkiden Allah'ýn iþaretiyle sakýnmýþtýr. Kadýn onu tekrar zorladýðýnda ise, zina etmektense, hapse girmeyi yeðleyerek þöyle demiþtir: "Rabbim, zindan, bunlarýn beni kendisine çaðýrdýklarý þeyden bana daha sevimlidir..." (Yusuf Suresi, 33)

Hz. Yusuf'un son derece kötü þartlardaki bir hapishaneyi vezirin karýsýnýn kendisini çaðýrdýðý fiilden daha "sevimli" bulmasý, Allah'ýn rýzasýnýn mümin için olan önemini gösterir. Allah'ýn rýzasýna uygun hareket etmek, O'nun hoþnutluðunu kazandýðýný bilmek, müminin kalbi için herþeyden daha önemlidir. Maddi nimetler, eðer Allah'ýn rýzasýna aykýrý biçimde müminin önüne gelirse, nimet olmaktan çýkarlar ve deðerlerini yitirirler.

Cennette ise, tüm maddi nimetler Allah'ýn rýzasýna uygun bir biçimde vardýrlar. Hurileri Allah özel olarak yaratmýþ ve kullarýna ikram etmiþtir. Evler, yiyecekler, tabiat güzellikleri ve diðer herþey, Allah tarafýndan sunulmaktadýr. Onlarý deðerli kýlan þey de budur.

Ýþte bu nedenle, insanýn kalbi ancak cennetle tatmin olur. Allah'a kulluk etmek için yaratýlmýþtýr ve bu yüzden ancak O'nun ikramýndan zevk alýr. Dünyada ise, cenneti andýran ortamlarda, yani nimetlerin O'nun rýzasýna uygun ve O'na þükredilerek kullanýldýðý ortamlarda huzur bulur. Ýnkarcýlarýn eskiden beridir hayalini kurduklarý "yeryüzünde cennet" ideali, iþte bu nedenle mümkün deðildir. Cennette var olan maddi güzelliklerin dünyadaki benzerlerini alýp bir yere toplasanýz bile, Allah'ýn rýzasý olmadýktan sonra, hiçbir anlam ifade etmezler. Hem Allah, o maddi güzelliklerden alýnan zevki de hemen yok eder.

Kýsacasý, cennet Allah'ýn bir ikramýdýr ve bu nedenle deðerlidir. Cennet ehli, "ikrama layýk görülmüþ kullar"dan (Enbiya Suresi, 26) olduklarý için ebedi mutluluk ve sevince kavuþurlar. Orada söylenecek en hikmetli söz ise "Celal ve ikram sahibi olan" Allah'ýn adýný övüp yüceltmektir. (Rahman Suresi, 78)