0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » OSMANLI TARİHİ ve MEDENİYYETİ » Osmanlılarda Hz. Peygamber Sevgisi

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Osmanlılarda Hz. Peygamber Sevgisi
Moderator


4254 Mesaj -
Osmanlýlarda Hz. Peygamber Sevgisi
Prof. Dr. Mefail Hýzlý
Hayatý boyunca olduðu gibi, 632’deki vefatýný müteakip bütün Ýslam coðrafyasýnda büyük bir hasret ve iþtiyakla sevgi beslenen Hz. Muhammed (sav), tarihin deðiþik dönemlerinde muhtelif biçimlerde hatýrasý özenle yad edilen bir peygamberdir. Ona duyulan muhabbet ve hürmet, ashab-ý kiramdan günümüze, hatta kýyamete kadar devam edecek bir derinlik ve zenginliðe sahiptir. “Allah’ýn habibi” olarak telakki edilmesi sebebiyle, cami ve mescitlere mübarek adý büyük bir saygý niþanesi olarak konulmakta; mezar, çeþme ve yapý kitabelerinde adýna veya sözlerine rastlanmakta ve salat ü selamlarýn bolca zikredildiði toplantýlar düzenlenmekte olup bütün bunlar, O'nun ümmetinden olabilme bahtiyarlýðýna ve þefaatine nail olma arzusuna ulaþabilme uðruna gerçekleþtirilmektedir.
Mevlid Geleneði
Gerçekten de Ýslam tarihi boyunca Müslümanlarýn gönlünde önemli bir yer tutan Rasûlullah sevgi ve baðlýlýðý, daha ilk dönemlerden bu yana canlý bir þekilde yaþanmýþtýr. Yüzyýllardan beri, Peygamberimiz'in doðum günü olan 12 Rebiulevvel’de Müslümanlarýn, Rasûlullah’ýn Mekke’de doðduðu evi ile Medine’deki nurlu kabrini ziyaret ettikleri bilinmektedir.1 Hz. Peygamber’in doðum günü yapýlan bu kutlamalar, daha sonraki asýrlarda da geliþerek ve deðiþerek devam etmiþ, ancak bütün bu merasimler ortak bir adla “leyletü’l-mevlid” ya da “mevlidü’n-Nebî” olarak günümüze kadar gelmiþtir.2

Mevlid-i Nebî merasimleri konusunda hatýrlanmasý gereken en önemli isimlerden biri Erbil Atabeyi Muzefferuddin Gökböri (1190-1233)’dir. Kaynaklar, Ýslam tarihinde Haçlýlara karþý verdiði mücadelelerle þöhret kazanan Selahaddin Eyyubî’nin eniþtesi olan Gökböri’nin erdemli ve iyiliksever tavýr ve faaliyetleri yanýnda, Hz. Peygamber’e duyduðu derin muhabbet nedeniyle, çok büyük harcamalar gerektiren mevlid merasimleri düzenlediðini de haber verirler.

Melik Gökbörî’nin her yýl tertip ettiði görkemli mevlid törenlerine Erbil’e yakýn bölgelerden çok sayýda fakih, sufi, vaiz, kurra, þair ve sade vatandaþ katýlýrdý. Gökböri, merasimlerin baþlamasýndan yaklaþýk iki ay önce gelmeye baþlayan misafirler için kalacak yerler yaptýrýrdý. Erbil’de kale kapýsýyla hankah arasýndaki alanda ahþap olarak birkaç kattan oluþan 20 kubbe inþa edilir, bunlardan biri melike, diðerleri ise emirlerine tahsis edilirdi. Mevlid-i Nebî merasimleri süresince halk eðlenir, ziyafetlere katýlýr, musiki dinler ve þenlikleri takip ederdi. Mevlid gecesi ise, kalede kýlýnan akþam namazýný müteakip fener alaylarý düzenlenir ve meþalelerle hankaha gidilirdi. Ertesi gün Melik Gökböri, kendisi için kurulan ahþap kuleden eðlenceleri ve askerî törenleri izler, çevreden gelen vaizlerin sýra ile yaptýðý vaazlarý dinlerdi. Bu arada Melik, huzura çýkanlarýn tebriklerini kabul eder, ayrýca önde gelen sivil ve askerî görevliler ile merasimler nedeniyle Erbil’e gelen fakih, vaiz, sufi, kurrâ ve þairlere hilatlar giydirilir, hediyeler daðýtýlýrdý. Gökböri’nin 300.000 dinar tahsisat ayýrdýðý bu muazzam tören ve þenlikler her yýl tekrarlanýrdý.3

Melik Gökböri’nin resmî bir organizasyonla baþlattýðý bu mevlid merasimi geleneði daha sonraki yüzyýllarda resmî ya da hususî olarak devam etmiþ ve Osmanlýlar döneminde farklý bir heyecana bürünmüþtür.

Osmanlýlarýn Hz. Peygamber’e duyduklarý muhabbet ve hürmetin izlerini birçok örnekle vermek mümkündür. Osmanlý döneminin sadece aþýklarý ve sufileri deðil, alelade vatandaþtan padiþaha kadar pek çok kiþi ona beslediði sevgiyi bir biçimde ortaya koymuþtur. Topkapý Sarayý’nda yüzyýllardýr büyük bir gurur ve iftiharla korunan mukaddes emanetlerin Ýstanbul’a geliþinden çok daha önce de Osmanlý coðrafyasý, Hz. Peygamber’e duyulan hasretin örnekleriyle doludur.

Osmanlýlarda basýlan ilk parada yer alan kelime-i tevhidin yaný sýra, özellikle devletin önde gelenlerinin ve diðer vatandaþlarýn mezar taþlarýnda Hz. Peygamber’in, dünya hayatýnýn nasýl algýlanmasý gerektiði konusunda yer alan muhtelif hadisleri ya da vakfiyelerinde hiçbir zaman ihmal edilmeyen salat ü selamlar, hep ona duyulan özlem ve sevginin bir ürünüydü. Camilerde bulunduðu müþahede edilen hadislerde de ayný duygunun tezahürünü bulmak mümkündür. Örneðin, âdeta bir hat müzesi Bursa Ulucami’de yazýldýðý bilinen ilk yazýnýn, “Þefaatim, ümmetimden büyük günah iþleyenler içindir.” anlamýndaki hadis olmasý, ayrýca düþünmeye deðer niteliktedir.

Söz, Osmanlýlarýn ilk en büyük camii olan Ulucami’den açýlmýþken, buranýn ilk imamý olduðu belirtilen Süleyman Çelebi ve onun Mevlid adýyla þöhret bulan Vesîletü’n-Necât adlý eserine de mutlaka deðinmek gerekir. Sadece Bursa ve Anadolu ile sýnýrlý kalmayan ve çok geniþ bir coðrafyada okunmasýndan büyük zevk alýnan sözkonusu mevlidin, bu denli gönüllerde taht kurmasýnýn altýnda, yazýlýþýna neden olan hadise sýrasýnda Süleyman Çelebi’nin gösterdiði ve Hz. Peygamber’e duyulan sevgiden kaynaklanan tepki yatmaktadýr. Olay, Ulucami’in ibadete açýldýðý 1400’den birkaç yýl sonra ve Süleyman Çelebi’nin de camide imam olarak görevde bulunduðu bir sýrada gerçekleþmiþti.

Kaynaklardan öðrenildiðine göre, Ýran asýllý bir vaiz Ulucami’de yaptýðý bir vaaz sýrasýnda, “Âmene’r-rasûlü” diye þöhret bulan ve “Biz, O’nun peygamberleri arasýnda bir fark gözetmeyiz.” anlamýnýn da yer aldýðý Bakara sûresinin 285. âyetini yorumlarken, bu âyet gereði Hz. Peygamber'i Hz. Ýsa’dan üstün görmediðini söylemiþti. Bunun üzerine, dinleyenler arasýnda bulunan Hz. Muhammed (sav) aþýðý ve bilgili bir Arap, vaizin bu yorumuna karþý çýkmýþ ve “Bu konuda cehaletinizi giderememiþsiniz, tefsir ilminde pek çok eksiðiniz var. Ayetlerin nâsihinden, mensûhundan, muhkeminden, müteþâbihinden gafilsiniz. ‘Peygamberler arasýnda fark yoktur’ demekten ilahi maksat, risalet emri ve nübüvvet hususundadýr, yoksa fazilet mertebelerinde deðildir. Eðer âyet-i kerimenin manasý her bakýmdan kuþatacak olsaydý, bu durumda Allah, ‘O peygamberlerin kimine kiminden üstün meziyetler verdik’ (Bakara, 253) buyurur muydu?” diyerek vaize gereken cevabý vermiþti.

Bu sözlere raðmen cemaat Ýranlý vaizin tarafýný tutmuþ, bunun üzerine Arap, Arabistan, Mýsýr ve Halep bölgelerine giderek kendi görüþü lehine fetvalar getirmiþ, yine rivayete göre vaizin katline dahi hükmettirmiþti. Bütün bu geliþmelere tanýk olan Süleyman Çelebi son derece müteessir olmuþ, vaizin ilk sözlerine karþýlýk irticalen,

Ölmeyip Ýsâ göðe bulduðu yol,

Ümmetinden olmak için idi ol beytini söylemiþ ve akabinde þu dört beyti ilâve etmiþti:

Hem dahi Mûsâ elindeki âsâ

Oldu onun izzetine ejderhâ

Çok temennâ kýldýlar Hak’tan bular

Ki Muhammed ümmetinden olalar

Gerçi kim onlar dahi mürseldürür

Lâkin Ahmed efdal ü ekmeldürür

Zirâ efdallýða ol elyakdurur

Onu öyle bilmeyen ahmakdurur4

Bu beyitler her seviyeden insanýn çok hoþuna gidince Süleyman Çelebi, bugün dahi okunmaya devam edilen Vesilet’n-Necât adlý mevlid manzumesini yazmýþtý.

Süleyman Çelebi’nin 1409’da tamamladýðý bilinen eseri, sade dili ve tesirli üslubu ile kendisinden sonra kaleme alýnan birçok mevlide raðmen üstünlüðünü muhafaza etmiþtir. Ýslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in doðumu, miraç, tevhid ve diðer konular o kadar ustalýkla nazma dönüþtürülmüþtür ki, Osmanlýlardan günümüze birçok vesile için okunagelmiþtir. Gerçekten de mevlid; Peygamberimiz'in doðum günü gecesi, dinî merasimlerde, zikir ve âyin esnasýnda, çocuðun doðumu münasebetiyle 40. günü, bir kiþinin vefatýnýn 40. veya 52. günü, yapýlan bir adak sebebiyle5 okunabildiði gibi, evlenme ve sünnet düðünleri, hacýlarýn dönüþü, asker uðurlama vs. amaçlarla da mevlid okunmasý âdetine devam edilmektedir.

Her Rebiulevvel ayýnýn 12’sinde özellikle Sultan Ahmed Camii’nde bütün devlet protokolünün hazýr bulunduðu, son derece debdebeli kutlamalar sýrasýnda olduðu gibi, Osmanlý padiþahlarýnýn, diðer kandil gecelerinde de mevlid okunmasýný takip ettikleri bilinmekte, bu sýrada cami ve minare þerefeleri aydýnlatýlmakta, toplu ibadetler yapýlmakta bol bol Kur’ân tilaveti gerçekleþtirilmekteydi.6

Sürre Alaylarý
Osmanlý hükümdarlarýnýn Hz. Peygamber’e ve O'nun hayatýný geçirdiði Hicaz bölgesine öteden beri büyük bir önem verdikleri anlaþýlmaktadýr. Bu konuda sadece bir örnek vermek istiyoruz. Sultan II. Murad, 9 Cemaziyelevvel 850 / 2 Aðustos 1446 Salý günü Kazasker Molla Husrev b. Feramurz ile Vezir-i âzam Çandarlý Halil Paþa ve vezirlerden Saruca ve Ýshak paþalarýn huzurlarýnda, ölmeden önce Hz. Peygamber’in bir hadisine istinaden Manisa’daki malýnýn üçte birini vasiyet ettiði vasiyetnamesinin bir bölümüne aynen þunlarý dikte ettirmiþti:

“...malýmýn sülüsü vasiyyet olsun canumçün. Bu mâlden tayin etdi. Onbin filori ki sarfoluna þol mucebince ki zikrolunur. Üçbin beþyüz filori Mekke-i Þerife fukarasýna üleþdüreler. Ve üçbin beþyüz filori Medîne-i Þerife fukarasýna þerrefehallahü Teâlâ üleþdüreler ve kalan üçbinün beþyüzine Kâbe ile Hatiym arasýnda yetmiþ bin kerre Lâ-ilâhe ill’allah dedüreler kalanýna hatim okýdalar ne kadar yeterse ve beþyüzine Medîne-i Þerife’de Peygamber Hazretinün Sall’allahü aleyhi ve sellem Mescid-i Þerifi içinde Türbe-i Mutahheresine karþu yetmiþ bin kerre Lâ-ilâhe ill’allah dedüreler kalanýna hatim okýdalar ne kadar yeterse ve bin beþyüzin Kuds-i Mübarekde fukaraya üleþdüreler ve beþyüzin dahi Kubbe-i Sahrada ve Mescid-i Aksada kelime-i Lâ-ilâhe ill’allah dedüreler kalanýna hatim okýdalar ne kadar yeterse. Her kim bunu taðyir ede Allah Teâlâ’nun ve cemi-i halkun lâneti anun üzerine olsun...”7

II. Murad’ýn bu vasiyetnamesinde yer alan ve Harameyn’e gönderilmesi istenen tahsisatýn surre adýyla kurumlaþtýðýný ve bunun, kendisinden önceki padiþahlardan Yýldýrým Bayezid döneminden itibaren bütün Osmanlý hanedanýnca tatbik edildiði bildirilmektedir. Mekke ve Medine’yi içine alan bir kavram olarak Harameyn’e her yýl gönderilen para ve hediyeler anlamýndaki surre, Osmanlý Devletinin hazinelerinden büyük harcamalar gerektirmiþ ve bu hususta yapýlan merasimler “surre-i hümâyûn” ya da “surre alaylarý” adýyla anýlýr olmuþtu.8

Surre, sadece Osmanlý padiþahlarýnýn tantanalý törenlerle gönderdikleri bir tahsisat þekli deðildi. Surre ayný zamanda, sultanlarýn dýþýndaki bazý vakýflarýn da fonlar ayýrdýklarý bir müessese idi. Konuyla ilgili olarak deðiþik þehirlerin mahkeme sicilleri arasýnda yer alan muhasebe defterlerinde bilgi bulmak mümkündür.

Bursa Yeþil Camii’nin de mimarý olan Hacý Ývaz Paþa, diðerlerinden farklý olarak vakfiyesinde farklý amaçlý fonlar tahsis eden bir kiþidir. Onun, özellikle Müslüman olmayan kiþilerin Ýslam’a ýsýndýrýlmasýyla ilgili olarak bir ödenek ayýrdýðý ve bunu ifade etmek için “destâr-ý mühtediyân” isminin kullanýldýðýný Bursa Mahkeme Sicilleri’nden öðreniyoruz. 1820’lerde vakfiye doðrultusunda yýllýk 22 kuruþun tahsis edildiði bu fonun benzerine diðer vakýflarda pek rastlanmamaktadýr.9

Hacý Ývaz Paþa’nýn mühtedilere ayýrdýðý bu fonun dýþýnda, Osmanlý sultanlarýnýn Haremeyn’e gönderdikleri surre gibi, ayný yýllarda her sene için 62,5 kuruþluk bir tahsisat, “surre-i haremeyn-i muhteremeyn” adýyla aksatýlmadan Mekke ve Medine’ye ulaþtýrýlmaktaydý.10 Ekonomik gücü daha az olan diðer bazý vakýflarýn da bu kutsal þehirlerin fakirlerine ödemelerde bulunduklarý anlaþýlmaktadýr.11 Benzer bir þekilde XVII. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Emine Hatun adýnda biri Nalbandoðlu Mahallesi’ndeki geniþ bahçeli bir evini vakfetmiþ ve kiraya verilmesinden oluþacak gelirin “Medine-i Münevvere fukarâsýna îsâl” olunmasýný istemiþti.12Selâtin vakýflarýndan ayrý olarak bu tür vakýflarýn Bursa gibi Osmanlý coðrafyasýnýn diðer þehirlerinde de kurulduðunu tahmin etmek pek güç olmasa gerektir.

Bu konularýn ele alýndýðý ayný muhasebe defterlerinden öðrendiðimize göre, Hacý Ývaz Paþa Vakfý ayrýca, daha önceki asýrlarda olduðu gibi, XIX. yüzyýlýn ilk yarýsýnda da 30-40 kuruþ arasýnda deðiþen ve pek de küçümsenmeyecek bir miktarý her yýl “mevlid kýrâati” için harcamaktaydý.

Mevlid kýrâati konusunda Osmanlýlar döneminin tamamýnda yoðun bir gayret olduðu söylenebilir. Bunun en açýk delili ise muhasebe defterlerinin hemen her sayfasýnda rastlanabilecek harcama kayýtlarýdýr. Bursa Mahkeme Sicillerinden örneklemek gerekirse, XIX. yüzyýl sonlarýnda, Ümmü Gülsüm Hatun adýnda birinin kurduðu vakfa, hemcinsi olan Haným Hatun, sadece mevlid okunmasýna matuf olmak üzere büyük bir miktar parayla katkýda bulunmuþtu.13

Hisar içinde Nakþibendî-i Atîk Zaviyesi vakfýna ayný dönemde, Emetullah Haným ile Ýmamzâde kerimesi mevlid merasimlerine harcanmak üzere tahsisat ilavesi cihetine gitmiþlerdi.14

Bu ve benzeri birçok vakýfta mevlid için ayrýlan fonlarla mübarek gün ve gecelerde okunan ve genellikle altý adedi geçmeyen mevlidlerin yaný sýra neredeyse yýlýn her ayýna tesadüf edecek miktarda 10-12 kez okunan mevlid için fon ayrýlan vakýflar da vardý.15

Vakýf faaliyetleri ve giderleri arasýnda mevlid okutmaya bu þekilde fon ayýran vakýflara ilaveten vakfý tamamen buna tahsis edenlere de rastlanmaktadýr.16Bu vakýflarda mevlid okunma sýrasýnda ayrýca gelenlere yemek verildiði ya da bazý ikramlarýn yapýldýðý da belirtilmelidir.17

Muhasebe defterleri, mevlid dýþýnda yine Hz. Peygamber’e duyulan muhabbetten kaynaklanan daha farklý etkinliklerin de olduðunu göstermektedir. Sözgelimi mevlid için özel tahsis edilen vakýflara, Ulucami ya da diðer mabedlerde bu alanýn önde gelen kiþileri tarafýndan okunmak üzere Muhammediye ve naat için kaynak ayrýlmýþ vakýflarý da ilave etmek gerekir. Ýslam Peygamberini deðiþik yönleriyle ve beyitler halinde okunmasý amaçlanan bu faaliyetler sýrasýnda, mevlidhanlarýn yanýnda Muhammediyehan ve naathan gibi bir okuyucu grubunun görev aldýðý görülmektedir.18

XVIII. yüzyýlýn ilk senelerinde II. Murad’ýn Bursa’daki vakfýndan günlük iki akçe ve yýllýk iki müd buðday tahsis edilen Ahmed oðlu Mahmud, Muradiye Camii’nde naathanlýk yaparken vefat etmiþ, yerine oðlu Süleyman Halife görevlendirilmiþti.19Öte yandan XVII. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Hacý Mehmed Kefevî adýnda bir hayýr sahibi, Ulucami’de okunmak üzere Muhammediye vakfýný hayata geçirmiþti.20Seyyid Ali Çelebi oðlu Mehmed Çelebi ise düzenlediði vakfiye ile Dâye Hatun Camii’nde Muhammediyehanýn dýþýnda Yasinhan, aþýrhan gibi görevlilere de ödeme yapýlmasýný öngörmüþtü.21

Miraciye Geleneði
Osmanlý toplumunda Hz. Peygamber’in Miraca çýktýðý kabul edilen Receb ayýnýn 27. gecesine münhasýr olarak bir de miraciye okuma geleneði de vardý. Günümüzde de kýsmen varlýðýný devam ettiren bu uygulama için geçmiþ asýrlarda vakfiye düzenlendiði bilinmektedir. Mirâciye ile ilgili bilinen dört vakýf kurulmuþtur ki bunlarýn üçü Ýstanbul’da, biri Bursa’daydý. Daha çok, güfte ve bestesini Nâyî Osman Dede’nin (öl.1729) yaptýðý mirâciyenin okunduðu bu merasimler, halen Ýstanbul ve Bursa’da icra edilmektedir. Mirâciye okunurken süt ikram edilmekte ve buhur yakýlmaktadýr. Bursa’da 1306/1888 yýlýnda düzenlenen Safiye Hatun vakfiyesinde, her kandil gecesi okunacak mevlidin yaný sýra yapýlacak ikramlardan söz edilirken, özellikle Miraç gecesinde Ýbrahim Paþa Camii’ndeki uygulama hakkýnda þu bilgiler kayda geçirilmiþtir: “...ve yine galle-i mezkûreden yüz elli guruþ harc u sarfla beher sene Recebü’l-ferdinin yirmi yedinci gecesi câmi‘-i þerîf-i mezkûrda Mi‘râcü’n-Nebî -‘aleyhi’s-selâm- kýrâat olunup mikdâr-ý kâfî süt ve þeker ve þerbet iþtirâ ve sâmi‘îne tevzî‘ olunup fazla kalan akçe mi‘râc-hân ve zâkir efendilere verile...”22

Hz. Peygamber’e muazzam övgülere ve sayýsýz salat ü selam dileklerine yer verilen vakfiyelerden sadece birinde yer alan ifade, vakýfta bu sevgi ve iþtiyakýn nasýl yansýdýðýna iyi bir örnek olacaðýna inanýyoruz. 1261/1845 yýlýna ait Seyyid Þeyh el-Hâc Ahmed Baba Efendi’nin zaviye vakfiyesinde þu ilginç satýrlara rastlanmaktadýr: “...beher sene ‘îd-i adhâda yetmiþ beþ guruþ bir re’s ganem alýnýp zâviye-i mezkûrede rûh-ý Rasûl-i Ekrem -salla’llâhü te‘âlâ ‘aleyhi ve sellem- içün zebh oluna ve üç yüz guruþu beher sene þehr-i Rebî‘u’l-evvelde zâviye-i mezkûrede risâle-i mevlidü’n-Nebiyyi -‘aleyhi’s-selâm- kýrâat etdirilip it‘âm-ý cemâ‘at-i müslimîn ve sâirîne ve fukarâ ve mesâkîne sarf oluna...”23

1538’de mahkeme sicillerine bir sureti geçirilen Kemal Bey b. Abdülhayy’ýn vakfiyesinde de Nakkaþ Ali Mahallesi’ndeki mektebinde görev yapacak halifeye verilen günlük iki akçeden biri, “Rasûlullah hazretlerinin -salla’llâhü ‘aleyhi ve sellem- rûh-ý mutahharý içün günde bir cüz” okumasý gerekçesiyle tahsis edilmiþti.24

Sakal-ý þerif


Konumuzu, Hz. Peygamber’e beslenen hürmet ve sevginin bir baþka tezahürü olan “sakal-ý þerif” hakkýnda kýsaca bilgi vererek bitirmek istiyoruz. Mahkeme sicillerine intikal eden bir belgeye göre, Bursa Ulucamii’nde dönemi için muazzam kabul edilebilecek bir kütüphaneyi cemaatin istifadesine sunan Münzevî Abdullah Efendi, gerçekten hayýrsever ve faziletli bir kiþiliðe sahip olduðunu göstermiþti. Ancak en az bu kadar önemli baþka bir güzel faaliyete de imzasýný atan Münzevî, zor þartlar altýnda elde ettiði bir de “sakal-ý þerif”e sahipti. Kendisine verilen bir beratla, “üç aded lihye-i mübâreke”nin mübarek gecelerde Müslüman cemaatin ziyareti sýrasýnda “feth ve küþâd” olunduktan sonra sözkonusu kütüphanede muhafazasýna özen gösterilmesi istenmiþti.25

Öte yandan, 1901 yýlýnda yeniden inþa edilen Þible Mescidi’nin açýlýþ töreninde ayandan Sýdkýzâde Ali Rýza Efendi’nin bir “sakal-ý þerif” hediye ettiðini kaynaklardan öðreniyoruz.26Günümüzde de özellikle Ramazan ayýnda ve daha çok büyük camilerde salat ü selamlar eþliðinde Hz. Peygamber’in sakalýndan bir telini de olsa görebilmek için can atan yüzbinlerce Müslüman, bu geleneði büyük bir ihtimam ve muhabbetle sürdürmektedir.

Sonuç olarak, Osmanlý kültüründe farklý bir þekilde yoðrulan Hz. Peygamber sevgisi, elbette sadece bizim aktardýklarýmýzdan ibaret deðildir. Mahkeme sicilleri ve vakfiyeler gibi arþiv belgeleri ile diðer önemli kaynaklardan tespit edebildiðimiz bu bilgiler bile, Osmanlý toplumunda ne denli sýcak, içten ve etkili bir peygamber baðlýlýðý ve muhabbetinin beslendiðini göstermeye yeter niteliktedir. Öylesine bir kültür ki, asýrlar geçmiþ olsa da günümüzde birçok unsuru, ayný sýcaklýðý ve heyecanýyla inananlarýn gönüllerinde yaþamaktadýr. Bugün vatandaþlarýmýz, yüzyýllardýr olduðu gibi, doðan erkek çocuklarýna Peygamberimiz'in, kýz çocuklarýna ise eþ veya kýzlarýnýn adýný vermekte, peygamberine duyduklarý hürmet ve edeb sebebiyle daha ziyade Mehmet adýný kullanmaya özen göstermekte, askere gidenlerin ortak ismi olarak Mehmetçik adý þeref ve gururla kullanýlmaktadýr. Hz. Peygamber’e duyulan bu sevgi ve hürmet atmosferinin kýyamete kadar bütün Müslümanlarý çepeçevre kuþatacaðý açýkça ortadadýr.
ALINTI


Gönderen: 13.03.2010 - 21:16
Bu Mesaji Bildir   Muhtazaf üyenin diger mesajlarini ara Muhtazaf üyenin Profiline bak Muhtazaf üyeye özel mesaj gönder Muhtazaf üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1638 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
33mya (63), turkishdanger (36), LeeNa (56), avara (34), @KIN (43), Sedat KAYHAN (61), burcuburcu (49), emelim (52), yahia (49), huzur (52), nazarboncuð.. (44), fettah (42), asafusta (41), Selim54 (35), excelleron (53), SeHZaDeM (34), sofiumit (41), remzi82 (54), iskender_1 (44), Ibrahim_Kerim (43), ÝSU (31), sadozaydin (38)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.71881 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.