0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
YALNIZ_KURT su an offline YALNIZ_KURT  
VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR
843 Mesaj -
SONSUZ DENEBÝLECEK kadar çok sayýda duyguyla donanmýþýz. Her bir duygumuz, birer el gibi, etrafýmýzdaki her bir þeyi bizim dünyamýza devþirmede. Gözümüz manzaralar, kulaðýmýz sesler, dilimiz tatlar, aklýmýz hikmetler, kalbimiz sevgiler devþiriyor. Böyle nice duygu ve kabiliyet verilmiþ bize; onlar sayesinde, etrafýmýzdaki eþya ile küllî baðlar kuracak þekilde yapýlmýþýz.

Saðýmýz ve solumuz, önümüz ve ardýmýz binbir “eþya”yla dolu. Her ne yana bakarsak bakalým, zerreden galaksiye, hücreden yýldýza, deðiþik “þey”lere muhatap oluyoruz. En küçük mevcuttan kâinatýn tümüne kadar, daima deðiþen, daima yenilenen görünüþler içinde, önceden belirlenmiþ bir maksadý ifa eden sayýsýz eþyaya muhatabýz. Zerre, atom, molekül, hücre, bitkiler, hayvanlar, sair insanlar, dünya, ay, güneþ sistemi, galaksiler derken, derinliðini ve geniþliðini bile kestiremediðimiz bir “âlem-i eþya” ile yüzyüze yaþýyoruz.

“Eþya”, yani etrafýmýzdaki herþey, belirli ve önceden biçilmiþ bir maksat istikametinde, durmak bilmeksizin duygularýmýza hitap ediyor. Tadý, kokusu, þekli, nakþý, küçüklüðü, büyüklüðü, sýrrý, gizemi, hikmeti, iþleyiþi derken, bizi kendisiyle bað kurmaya çaðýrýyor. O kadar ki insan oluþumuz dahi onlara baðlý. Nitekim, etrafýndaki tüm bu eþya yokmuþçasýna yaþayan kiþiler için “insan” demeye dilimiz el vermiyor. Ve, “insan nedir?” sorusuna, kâinatý iþin içine katmadan, cevap bulamýyoruz. Çünkü her bakýmdan kâinatla ilgiliyiz. Midemiz, ancak muhtaç halde yaratýldýðý sayýsýz yiyecekle birlikte anlam kazanýyor. Gözümüz, gördüðü eþya sayesinde deðer buluyor. Sevme duygumuz, gerçekten var olabilmek için, sevmemiz gereken ve de sevdiðimiz þeylere muhtaç. “Ýnsan vücudunun ýsýya ihtiyacý”ndan dem vururken, elbette bu ihtiyacý ýsýyla birlikte düþünmeye mecbur kalýyoruz.

Tüm bu örnekler ile öðreniyoruz ki, insan her bir özelliði ile kâinat bütününün ayrýlmaz bir parçasýdýr. Öyle ki, eðer bizden irtibatlý olduðu “çevre”siyle birlikte bir insan resmi çizmemiz istenseydi, mutlaka bir kâinat resmi çizmemiz gerekirdi. Yani, insan kâinat içinde bir odak noktasý hükmünde; insan onsuz olamýyor, kâinat da insansýz.

Ýster gözümüzü yumalým, ister kalbimizi köreltelim, bu gerçek deðiþmiyor. Gözümüzü yumsak da, o yine görecek; ama kendi gözkapaðýmýzý görecek. Kalbimiz yine sevecek; ama sadece kendimizi sevecek. Fakat “kendi”miz bile, bizi kâinatla irtibatlý kýlmaya yetiyor.

Kýsacasý, insaný kâinattan ayrý düþünmek pek mümkün görünmüyor. Her bir insan, istediði müddetçe, kâinatla dilediði geniþlikte bir irtibat kuracak halde yaratýlmýþ. Bu irtibat alaný ise, o kâinat içinde insanýn kendi hususî âlemini meydana getiriyor. “Herkesin bu dünyada koca bir dünyasý var. Âdeta insanlar adedince dünyalar birbiri içine girmiþ”. Duygularýn, düþüncelerin, sezgilerin tarlasý, iþte bu dünyalar. Her bir duygumuzla, her bir kabiliyetimizle bu hususî dünyalara muhatap oluyor; eldeki istidat tohumlarýný oraya ekiyor; daha geniþ ve sonsuz bir âlemin fidanlarýný orada büyütüyoruz.

Maamafih, tarlayý boþ býrakmak yahut tohumlarý çürütmek de elimizde. Ne ki, insanlýðýmýz bunu istemiyor. Þu âlem tarlasýný ekip biçmek, orada âhiret fidanlýðý yetiþtirmek için var edilmiþiz. “Vatan-ý aslî”mizden bunun için gönderilmiþiz. Ve ancak bu fidanlar sayesinde oraya geri döneceðiz. Ruhumuz orada ilâhî hakikate muhatap olmuþ; kalb ise “âyine-i Samed” olarak, burada ruhumuzun emrinde. Dünya gurbetinde, kalb penceresiyle, oraya müteveccih oluyoruz.

Gurbetteyiz. “Vatan-ý aslî’mizden ayrýlmýþýz. Yunus’un deyiþiyle “kervan göçmüþ”, biz ise “daðlar baþýnda”yýz. Ve elimize, kervana yeniden kavuþmak için kalb verilmiþ, akýl verilmiþ. Sayýsýz duygularla donatýlmýþýz. Kalbimizle akledip, akabinde ortaya çýkan tefekkür mahsullerinin “vatan-ý aslî”mizde bize sunulan gerçeðe uygunluðunun farkýna vardýðýmýz yerde, rahat ve huzur buluyoruz. Böylesi bir tefekkür ile Rabbimizi tanýdýðýmýz yer, vatan-ý aslîmizi þu dünyada hatýrlatan, Ona götüren geçici vatanýmýz oluyor. Bu daima deðiþen fani dünyada, deðiþmeyen asýl vataný hatýrlatan, bizi oradaki ezelî va’de ulaþtýran bu geçici vataný, seviyoruz da.

Ama her insan, kendi âleminde onu vatan-ý aslîye ulaþtýracak bir vatan edinememiþ olabilir. Duygularýna, hiçbir yerde, Ona götüren bir ma’kes bulamayabilir. Tefekkür için ektiði tohumlar, hep tahrip ediliyor olabilir. Ýþte eðer bir yerde, ruhumuza ayna olabilecek fidanlar yetiþmiyor, tohumlar filiz verip kök atamýyorsa, o yeri terketme lüzumu ortaya çýkar. Yani, böyle bir durumda, ufukta hicret gözüküyor demektir. Ki bu anlamda, bizi Rabbimize ulaþtýrmayan, bize Onu tanýttýran iþaretler sunmayan olay ve ortamlardan kaçýnmak, yani istiaze de bir nevi hicret mahiyetindedir.

Bu hicret, ilelebet sürecek deðildir; bir son duraðý vardýr. Son durak, ruhun Rabbini tanýyabileceði, Rabbinin kendisini tanýttýrmak için göndermiþ olduðu delilleri okuyabileceði yerdir. Tefekkür tohumlarýnýn filiz verebildiði diyardýr. Yani vatandýr; insanýn vatan-ý aslîsini hatýrlatan, þu dünyadaki vatanýdýr. Zira vatan, Rabbimizin âyet-lerini gözümüz önüne sunduðu yerdir. Bizim bu âyetleri okuyabildiðimiz yerdir. Neresi bu okumanýn mekâný olmuþsa, orasý vatandýr bizim için. Ve nerede bu okuma gerçekleþmiyorsa, orada gurbette sayýlýrýz.

Gurbet, hicret ve vatan... Hayatýmýzýn her günü, bu üç kelime arasýnda dolanýr gider. Her sabah, güneþin doðuþuyla baþlayan bir vatan, renklerin tüm çeþitleri ile Rabbimizin sayýsýz delilini sergiler ve yerini “vekil”i olan aya býrakýp, dünyanýn bir baþka bölümünde görevini ifaya koþar. Gündüz bize sunulan vatandan ayrýlýkla yaþanan gece gurbeti ise, bir hicret sonucu bizi gece sunulan baþka bir “vatan”a kavuþturur. Ertesi sabah, ertesi akþam derken, bu süreç iþler durur.

Ayný hali, bir baþka þekilde de yaþarýz. Bebeklikten çocukluða, gençlikten kemâle, ihtiyarlýktan ölüm döþeðine derken, devamlý “hicret”ler yaþanýr dünyamýzda. Bir dönem gençlik halimiz bize vatan olur; onunla Rabbimizi tanýrýz. Sonra o bizi býrakýr, gurbette kalýr ve olgunluk döneminin vatanýna hicret ederiz.

Keza, muhatabý olduðumuz âlemde-ki hicret de safha safha, mevsim be mevsim, çað be çað sürer gider. Ýçten ve dýþtan bizi çevreleyen bu hicret zincirlerinin halkasýna takýlmýþ iken, yapacaðýmýz iþ, bu gelip geçen anlardan, sonsuz ve ebedî bir âleme yönelen iþaret ve yollar bulmaktýr. Tefekkür için önümüze sunulan tablolardan, davete fýtrî icabetle, kendimize vatan edinmektir. Ki bu halde, geçmiþte kalan birþey dahi vatanýmýz olabilir. Bizi Baki’ye götürebilir.

Meselâ; çocukken içinde oynadýðýmýz bir bahçe, gençliðimizde düþüncemizin vataný olabilir. O bahçeye konan bir kuþ, o vatanýn güzel habercileri hükmünde, bize Rabbimizi anlatabilir. Gençliðimizde yaþadýðýmýz bir duygu da, yine Rabbimize yönelterek, bir vatan hükmüne geçebilir. Yaratýcýmýzý bulmaya yardýmcý olan çiçekler, otlar, taþlar, kuþlar, böcekler, bu halleriyle bize o kadar yakýn birer dost haline gelirler ki, bir dakika olsun ayrý kalmak istemeyiz. Bir el araya girse, Rabbimizi kendisi ile tanýyarak vatan hükmüne getirdiðimiz bir yer ile irtibatýmýzý koparacak olsa, o ele tahammül edemeyiz. O ele müsaade edilmez. Fýtraten o eli vatana saldýran bir düþman olarak bilir ve cihad ilan ederiz.

Bu el, o bahçeyi maddeten tahrip veya yok edecek bir baltayý tutmakta olabilir. Belki de, bahçe ile insan arasýna siyah bir cehalet perdesi çekmek isteyen zalim bir münkirin elidir; onu vatanýndan ayýrýp kendisine ve sair sebeplere kul etmeyi düþünür. Belki de, bahçeyi elimizden alýp, o bahçedeki taþýn, topraðýn, aðacýn, böceðin ifa ettiði fýtrî vazife ve hizmeti boþa sayýp, onlarý tesadüfen varolmuþ maddeler derekesine düþürecek bir el de olabilir. Her hâlükârda, bizi vatanýmýzdan, yani Rabbimizi tanýmamýza vesile olan mekândan alýkoyacak olan bu ele izin verilmez. Vatan bu ele terkedilmez.

Bu ne anlama gelir?

Örneðimizde bahçe, Yaratýcýmýzý bize isimleriyle bildiren ve sergileyen bir teþhir yeri hükmündedir. Bir kiþi, Allah’ýn isimlerinin tecellilerini gösteren bu bahçeye muhatap olup, Onu tanýmakla mukabele etse; o bahçedeki güzellikler ile Rabbinin kendini sevdirmek istemesine sevmekle karþýlýk verse, bahçe o kiþinin vataný olur. Aslýnda, herkes bunu böyle görebilme durumundadýr. Çünkü bahçe bunun için yaratýlmýþtýr ve bizim onu öyle görmemiz, onun hakkýdýr.

Aksine bir tavýr ise, basit bir kayýtsýzlýk deðildir; bir nevi “ihanet”tir. Bize Rabbimizi tanýtýp sevdiren bir yeri tesadüfün oyuncaðý görmek, onun bildirdiði gerçeðe ihanet anlamý taþýr. O bahçenin Allah’ýn isimlerinin tecellisine en güzel þekilde mazhar ve muzhýr olmasýna mani olanlar da o vatanýn “hukukuna tecavüz” ediyor sayýlýrlar. O bahçenin gösterdiði güzelliklerin Allah’tan gayrýsýnýn eseri, malý, sanatý olduðunu ileri sürenler de ayný durumdadýr. Bahçeyi asýl vazifesi dýþýnda kullanacak olanlar, onu sahiplenenler ya da onun kendi kendine var olduðunu iddia edenler hep bu sýnýftandýr.

Tüm bu “ihanet”lere karþý ise, bize düþen, eþyanýn hukukunu müdafaadýr; yani cihad’dýr. Bu müdafaa, vatana gerçekten sadýk olanlar için, kesin bir vazifedir.

Ki, bu hukuku müdafaa için giriþilen cihadýn sonu, fetih olmaktadýr. Fetih; yani eþyanýn üzerindeki esbab perdesini aralayýp, mülk cihetinden melekût cihetine geçmek. Bir yeri, Yaratýcýsýný tanýyýp sevmede “vatan” kýlmak. O yerdeki mahlûkatýn þuursuz tesbihatýna þuuruyla dahil olmak. Fert planýnda fethin mânâsý budur. Tesbihatýna iþtirak edilmemiþ bir yer fethedilmiþ sayýlmaz; dolayýsýyla bizim için vatan da olamaz.

Fakat bir kere o yer gerçekten fethedilmiþse, bu fetihten sonra, geri dönmenin de imkâný yoktur. Çünkü bu iddia, o yerin “irtidat ettiði” þeklinde algýlanabilir. Bazý ulemâ, meselâ Ýmam Þafiî bunu mümkün görmüyor olmalý ki, “Bir kere dârü’l-Ýslâm olan bir yer daima dârü’l-Ýslâm kalýr’ hükmediyor.

Bir nevi “Mürtedin hayat hakký yoktur, eþyayý ise hayat hakkýndan mahrum edemeyiz. Ve bir kere insanýn tesbihatýna þuuruyla iþtirak ettiði bir yer, o haliyle beka bulur” mantýðý içinde hükmediliyor.

Eðer birisi, eþyanýn var oluþunun esas maksadý olarak ilâhî isimleri tecelli ettirmesine inkâr ile mukabele ederse ne olur? Bu, eþyanýn bu tecelli dolayýsýyla yapmýþ olduðu tesbihata katýlacak bir mü’minin fethine engel olmak olur ki, o kiþiye karþý mü’minler “cihad” ilan ederler. Çünkü, eþyanýn yaratýlýþ maksadýnýn gerçekleþmesi, bu fethin gerçekleþmesiyle mümkündür.

Etrafýmýzdaki eþyanýn, aslýnda iki yönlü vazifesi bulunuyor. Etrafýmýzdaki mevcutlar, Yaratýcýlarýnýn isimlerini tecelli ettiriyorlar. Onlarýn ne kadar mükemmel olduklarýný ifade ediyorlar. Buna, mahluklarýn birinci vazifesi olan tesbihat diyoruz. Ýkinci vazifeyi ise daima yenilenen ve tazelenen bu âlemden görevini yerine getirip ayrýldýktan sonra, âhirette, kendisinin bu âlemde yaptýðý tesbihata þuuruyla katýlan insanlarýn tesbihatýna þahit olmasý teþkil ediyor.

Bu ikinci vazife de mü’minlere birtakým vazifeler yüklüyor. En baþta, her mü’minin, tefekkürü sonucunda yapmýþ olduðu tesbihata âhirette þahitlik yapacak eþyaya, bu dünyada sadakat göstermesi gerekiyor —yani, mü’minin o eþyayla birlikte yapýlan tesbihata mani olmaya çalýþanlara karþý, eþyayý teslim etmemesi... Bir diðer ifadeyle, vatanýn kâfire teslim edilmemesi...

Ki, eðer bir mü’min vatanýný kafire terketmemek için cihad eder de bu uðurda öldürülürse, bu ölüm onun dâvâsýnda sadakatini isbatlar. O mü’min, vatanýnýn yapmýþ olduðu þehadetin doðruluðuna kendi hayatýný vererek þehit olmuþ demektir. Bu da, bir mü’min için vatan ile þehadetin birbirinden ayrýlmaz iki unsur olduðunu gösterir. Vatanýný dýþarýdan bir saldýrýya karþý çarpýþma durumunda kalmamýþ bir mü’min ise, eðer hayatý boyunca vatanýnýn ilâhî isimlerin tecellisine yapmýþ olduðu þahitliðe katýlmýþsa, bu þehadeti nefsinin bütün inkar çabalarýna karþý koyarak muhafaza etmiþ ve bu hal üzere ölmüþse, durum yine deðiþmez. O da þehit hükmündedir.

Bu öyle bir gerçek ki, evinde, kendi yataðýnda ölmüþ gerçek bir mü’minin neden þehit olabildiðini izah ediyor. Bize yol gösteriyor. Tefekkür sahamýzýn geniþliðine göre, evimizdeki eþyadan duvarlara, penceremizden gördüðümüz aðaçlara, daðlara, taþlara, atmosfere, hava moleküllerine, bulutlara, güneþ ýþýðýna, yýldýzlara, tahayyülümüzle eriþebildiðimiz galaksilere, kâinatýn tamamýna ve nihayet, “daire-i ilim”de mevcut bütün âlemlere kadar, edinebildiðimiz “vatanýmýzýn” her bir parçacýðýnýn her bir vaziyetinin yapmýþ olduðu tesbihata ve zikre katýlmakla, böyle bir vatanýn ilan ettiði hakikate hayattayken serzâkir ve ölümümüzle de þehit olmamýz gerektiðini öðretiyor. Ýnsan, Peygamberimizin “Vatan sevgisi imandandýr” hadisindeki derin mânâyý ve hikmeti, böyle bir vatan anlayýþýný hazmettikten sonradýr ki daha iyi anlýyor. “Vatan sevgisinin iman esasý üzerine oturtulmasý lâzým geldiðini” ihtar eden Hz. Muhammed, bu hadisiyle vatanýn tarifini de yapýyor.

Demek ki, vatan bizi Yaratýcýmýza ulaþtýracak, Onu tanýmamýza vesile olacak herþeydir. Onun Rabbimizi bize tanýtýyor olmasýdýr; ki bu, bizi o vataný sevmeye mecbur ediyor. Gerçekten güzel bir çiçeðin üzerinde sevginin, güzelliðin, þefkatin tecellilerini görüp, o çiçeði rahmetiyle o kadar güzel Yarataný sevmiyorsak, o vataný sevmemiþ oluruz. Çünkü, o rahmetin, cemalin, sevginin vataný olan çiçeði sevip de, o rahmetin sahibini sevmemek, en azýndan o çiçeðin vazifesini inkâr demektir. Onun bize gönderdiði mesaja kulak kapamaktýr. Onun tesbihatýný reddetmektir. Kýsacasý, o çiçeði vazifesizlik, abesiyet, baþýboþluk ile ithamdýr. Dolayýsýyla da o çiçeðin hukukuna tecavüz, yani o çiçeðe ihanet mânâsý taþýr.

Buradan hareketle, iman baðý olmaksýzýn daða, taþa, kuþlara, aðaçlara baðlanmanýn; dünyevî ve maddî rabýtalar peþinde koþmanýn en azýndan mânâ-sýzlýðýný idrak ediyoruz. Çünkü ya o daðlar, aðaçlar ölüp gidecekler veya biz ölüp gideceðiz. Neticede birbirimizi mutlaka terkedeceðiz. Ya onlar bizi, ya biz onlarý terkedeceðimize göre, kalbimizi bu fanilere niye baðlayalým?

Ýnsanýn kendisi ile ünsiyeti gerçekten ebedî olmayan, ölümle kendisini terkedecek olan daða, topraða, böceðe kendileri namýna baðlanmasý nefsanîdir. Geçici bir menfaatten dolayýdýr. Ve bunlar, samimî sevme olamazlar. Peygamberimiz “Vatan sevgisi imandandýr” derken, bize imanî bir esasa dayanmayan, eþyanýn fani yüzünde takýlýp kalan sevmelerin hakikî muhabbet olamayacaðýný ihtar ediyor. Vatan sevgisinin imandan bir parça olduðunu hatýrlatýyor.

Yani, imaný olmayanýn hiçbir þeyi gerçekten sevemeyeceðini, hiçbir þeyi sevmeye lâyýk bir vatan olarak göremeyeceðini; yani vatansýz olduðunu ders veriyor...
Gönderen: 06.06.2007 - 16:38
Bu Mesaji Bildir   YALNIZ_KURT üyenin diger mesajlarini ara YALNIZ_KURT üyenin Profiline bak YALNIZ_KURT üyeye özel mesaj gönder YALNIZ_KURT üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1682 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
33mya (63), turkishdanger (36), LeeNa (56), avara (34), @KIN (43), Sedat KAYHAN (61), burcuburcu (49), emelim (52), yahia (49), huzur (52), nazarboncuð.. (44), fettah (42), asafusta (41), Selim54 (35), excelleron (53), SeHZaDeM (34), sofiumit (41), remzi82 (54), iskender_1 (44), Ibrahim_Kerim (43), ÝSU (31), sadozaydin (38)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.89869 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.