0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » İSLAMA GÖRE PARLEMENTOYA GİRMENİN VE VEKİL TAYİN ETMENİN HÜKMÜ 2 VE ORTAYA ATILAN ŞÜPHELERE CEVAPLAR

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
ebubera su an offline ebubera  
İSLAMA GÖRE PARLEMENTOYA GİRMENİN VE VEKİL TAYİN ETMENİN HÜKMÜ 2 VE ORTAYA ATILAN ŞÜPHELERE CEVAPLAR
133 Mesaj -
Bugün üzerinde yaþadýðýmýz coðrafyada belirli bir kesim týpký bundan 1400 yýl önce Rasulullah’ýn Medine’sinde yaþayan yahudiler gibi dillerini Allah’ýn kitabýna uzatarak üzerinde bulunduklarý küfür ve þirk dini olan demokratik dini, onun mezheplerini (partilerini) ve demokratik din havarileri olan parlamenterleri savunabilme adýna Allah’ýn ayetlerini ve Rasul’ün siyerini devamlý surette tahrif etmeye çalýþmaktadýrlar. Bir çok meselede Kur’an’ýn kesin anlam ifade eden hükümleri ortada dururken bu kesim, kendilerine þeytanýn saðdan yaklaþmasý sonucu hiç ilgisi olmayan bazý ayetleri dillerine dolayarak yaptýklarý tahrifat neticesinde hem kendilerini saptýrmýþlar hem de kendilerine tabi olan cahil halk topluluklarýný saptýrmýþlardýr. Hiç þüphesiz Allah kýyamet gününde bunlara haklarýný hakkýyla teslim edecektir.


Malum olduðu üzere “Þehadet” isimli dergimizin birinci sayýsýnda 3–Kasým seçimleri üzerine “Ýslam’a Göre Parlamentoya Girmenin Ve Vekil Tayin Etmenin Hükmü” baþlýðý altýnda bir yazý yayýnlamýþtýk. Yorum içerikli bu yazýmýzda bir müslümanýn kesinlikle bugünkü parlamenter sistem içerisinde bakan ya da milletvekili olarak görev alamayacaðýný, böyle bir davranýþýn sahibini Ýslam dairesinden çýkartýp küfür ve þirk dairesine dahil edeceðini hiçbir þüpheye yer vermeyecek þekilde delilleri ile izah etmeye çalýþmýþtýk. Bu yazýmýz üzerine yukarýda kendilerinden bahsettiðimiz demokratik dinin savunucularý, sahip olduklarý bu þirk ve küfür fiilini meþru gösterebilme adýna, Allah’ýn ayetlerinin tahrif edilmesi suretiyle oluþturulan bazý þüpheleri yeniden gündeme getirmeye kalkýþtýlar. Aslýnda bu þüphelerin hepsi eskilerin masallarýndan baþka bir þey deðillerdir ve bunlara gereken cevaplar zamanýnda verilmiþtir. Ancak bu þüphelerin yeniden gündeme getirilmesi ve ortaya atýlan bu iddialarýn sanki yeni þeylermiþ gibi bugün piyasaya sürülmesi bizimde bu þüphelere gereken cevabý verme adýna bir yazý yazmamýzý gerekli kýlmýþtýr. Ýþte biz bu yazýmýzda Allah’ýn ayetlerini bu fasýk kimseler gibi nefsimize göre yorumlayýp tahrif etmeden, ileri sürülen bu iddialara karþý hak gerçekleri ortaya koymaya çalýþacaðýz. Biliyoruz ki; bu þüpheleri ortaya atan bu zavallý kimselere gökten melekler inip meselenin aslýný kendilerine anlatsalar bile bunlar hakký kabul etmeyecekler ve “bu apaçýk bir sihirden baþka bir þey deðildir” diyeceklerdir. Çünkü bu kimselerin “uyarýlsa da uyarýlmasa da onlar için birdir. Onlar asla iman etmezler” ayeti ile tanýmlanan kimselerden farklarý yoktur. Ancak bizim görevimiz hakký bütün açýklýðý ile ortaya koymak ve þahitlik ettiðimiz esaslarý açýk bir þekilde dile getirmektir. Dileyen Allahü Teala’ya tevbe ederek yapmýþ olduðu tahriflerden yüz çevirir ve müslüman olur, dileyen de Allah’ýn ayetlerini tahrif eder, Kur’an’dan kendine deliller bulmaya çalýþarak demokratik din üzerinde cehenneme kadar yürümeye devam eder.




Birinci Þüphe:


Ortaya atýlan bu temel þüphelerden ilki Yusuf Suresi’nde geçtiði üzere Hz. Yusuf’un Mýsýr hükümdarýnýn emri altýnda(!) görev almasý meselesidir. Bu þüpheyi ortaya atanlar þöyle demektedirler:


“Taðuti sistem içerisinde onlarýn kanunlarýna göre görev almak ve bakanlýk yapmak caizdir. Zira Hz. Yusuf kafir hükümdarýn emri altýnda maliye bakanlýðý yapmýþtýr.”


Biz bu þüpheye gereken cevabý verme adýna önce Yusuf Suresinde geçen konu ile ilgili ayetleri aktaracaðýz, sonra da bu ayetlere iliþkin müfessirlerin izahlarýný alýntýlayacaðýz. Dileyenin öðüt almasý niyetiyle...


Allahü Teala buyuruyor ki:


“Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime özel danýþman edineyim. Onunla konuþunca: Bugün sen yanýmýzda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin- dedi. (Yusuf) Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onlarýgöz kırpma çok iyi korurum ve bu iþi bilirim- dedi. Ve böylece Yusuf'a orada dilediði gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediðimiz kimseye rahmetimizi eriþtiririz. Ve güzel davrananlarýn mükâfatýný zayi etmeyiz. Ýman edip de (kötülüklerden) sakýnanlar için ahiret mükâfatý daha hayýrlýdýr.” (Yusuf Suresi: 12/54-57)


Ayetlerden anlaþýlacaðý üzere Mýsýr hükümdarý Hz. Yusuf’u zindandan çýkartarak yanýna çaðýrmýþ, kendi yanlarýnda Hz. Yusuf’un önemli bir mevkiye sahip olduðunu “bugün sen yanýmýzda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin” diyerek ilan etmiþtir. Bunu üzerine Hz. Yusuf Kral’dan Mýsýr’ýn hazinelerinin baþýna, kendisinin yetkili tayin edilmesini istemiþtir. Bu isteði yerine getirilen Hz. Yusuf, Mýsýr’da iktidar sahibi olmuþtur. Bakýnýz bu ayetlere iliþkin müfessirlerin yorumlarý þu þekildedir:


Hz. Yusuf’un Kral’dan istediði yetki ile ilgili olarak Elmalýlý Hamdi Yazýr ve Mevdudi tefsirlerinde þunlarý zikretmektedirler:


“Beni ülkenin hazinelerine tayin et diyen Hz. Yusuf, aslýnda Melik’ten tam yetki talebinde bulunmaktadýr.” (Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur’an Dili, 5/5


“Kur’aný kavramada tecrübesi olmayan bazý kimseler 55. ayette geçen -Beni ülkenin hazinelerine tayin et- ibaresini yanlýþ anlamýþlar, bu yanýlgýyla söz konusu memuriyetin bugünün maliye bakaný, hazine müsteþarý türünden bir memuriyet olduðu sonucuna varmýþlardýr. Aslýnda Hz. Yusuf’un memuriyeti bunlardan hiç biri deðildi. Zira Kur’an’a ve diðer mukaddes kitaplara göre Hz. Yusuf’a tüm iktidar tevdi edilmiþ ve bir yöneticinin tüm imtiyaz haklarý verilmiþtir. Ve buna bizzat Allahü Teala -Ve böylece Yusuf'a orada dilediði gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik- ayeti ile tanýklýk etmektedir.” (Ebu’l Ala el’Mevdudi, Tefhim’ül Kur’an 2/472)


Hz. Yusuf’un bu yetkisinin içeriði ile ilgili Ýbn-i Abbas:


“...Yusuf tahta oturdu. Bütün hükümdarlar O’na itaat etti. Diðer Mýsýr hükümdarý ise hanýmlarýnýn yanýna gitti ve Mýsýr’ýn yönetim iþini Hz. Yusuf’a havale etti.” derken Ýbn-i Zeyd’de “Mýsýr hükümdarý bütün yetkisini Yusuf’a teslim etmiþtir” demektedir. (Kurtubi, El’Camiu Li’Ahkam, 9/321)


Kurtubi ise “Ve böylece Yusuf'a orada dilediði gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik” ayetini “yani O’nu dilediðini gerçekleþtirebilme iktidarýna sahip kýldýk.” þeklinde yorumlamaktadýr. (Kurtubi, El’Camiu Li’Ahkam, 9/327)


Açýk bir þekilde görüleceði üzere Hz. Yusuf’un iktidara geliþi ve oradaki yetkileri ile bugünkü demokratik dinin parlamenterlerinin iktidarlar zerre kadar bir benzerlik yoktur. Bilakis bir ý arasýnda çok noktada büyük farklýlýklar vardýr. Þöyleki: Hz. Yusuf görev aldýðý zaman kendisine gayri islami idarenin sahipleri tarafýndan asla bir þart koþulmadý. O’ndan herhangi bir söz alýnmadý ve Hz. Yusuf iktidara sahip olurken asla dininden zerre kadar dahi olsa taviz vermedi. Hz. Yusuf iktidara tam yetki ile gelmiþ asla kralýn ilke ve inkýlaplarýna baðlý kalacaðýna dair þerefi ve namusu üzerine yemin etmemiþtir. Hz. Yusuf iktidara geldiðinde beþer ürününün mahsulü olan kralýn kanunlarýyla hükmetmemiþtir. Hiçbir zaman kralýn kanunlarýna itaat edeceðini ikrar etmemiþ, kralýn hukukunun üstünlüðüne baðlý kalacaðýný kabullenmemiþtir. Bilakis bizzat Hz. Ýbrahim’in þeriatý ile hükmetmiþtir. Zira Allahü Teala Yusuf Suresi’nin 76. ayette þöyle buyurmaktadýr:


“Ýþte biz Yusuf’a böyle bir tedbir öðrettik, yoksa kralýn dinine (ceza hukukuna) göre kardeþini tutamayacaktý. Ancak Allah'ýn dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardýr.”


Görüleceði üzere Hz. Yusuf kendi þahsi meselesi için dahi olsa kralýn dinine göre hareket etmemiþ –ki burada din kavramý ceza hukuku anlamýndadýr- kralýn hükümleri ile hükmetmemiþtir. Hz. Yusuf iktidarý döneminde Allah’ýn hükümlerini bir kenara atarak, kendi katýndan kanun ve hükümler çýkararak, bu kanunlarla insanlarý idare etmeye kalkmamýþtýr.


Burada Hz. Yusuf kýssasýný tahrif ederek bugünkü þirk ve küfür fiillerine delil aramaya çalýþanlara þu sorularý sormakta fayda vardýr:


1- Hz. Yusuf iktidara sahip olurken; melikin dininin kurallarýna göre mi iktidara gelmiþtir?


2- Hz. Yusuf iktidara gelirken; iman ettiði esaslardan zerre kadar taviz vermiþ midir?


3- Hz. Yusuf iktidar sahibi olurken; Allah’tan baþkasýnýn üzerine –mesela þerefi ve namusu üzerine- yemin etmiþ midir?


4- Acaba Hz. Yusuf iktidara gelir gelmez; televizyon karþýsýna çýkýp “hakimiyyet kayýtsýz þartsýz milletindir” demiþ midir? Yoksa Hz. Yusuf iktidarý döneminde, baþlangýcýndan sonuna kadar Mýsýr zindanlarýnda haykýrdýðý “hakimiyyet kayýtsýz þartsýz Allah’ýndýr” temel ilkesine mi baðlý kalmýþtýr?


5- Hz. Yusuf iktidar sahibi olurken; melikin hukunun üstünlüðünü kabul ettiðini ikrar etmiþ midir?


6- Hz. Yusuf iktidar sahibi olurken; melikin ilke ve inkýlaplarýna sýký sýkýya baðlý kalacaðýný beyan etmiþ midir?


7- Hz. Yusuf iktidar sahibi iken; Allah’ýn indirdiði hükümleri bir kenara atarak kendi kafasýndan beþer ürünü olan yeni yeni kanunlar ihdas etmiþ midir?


8- Hz. Yusuf iktidar sahibi iken; melikin kanunlarýyla mý hükmetmiþtir yoksa Hz. Ýbrahim’in þeriatýyla mý hükmetmiþtir?


9- Hz. Yusuf iktidar sahibi iken; Mýsýr’ýn ekonomisini þeytanýn ameli olan faiz ekonomisiyle mi yönetmiþtir?


10- Hz. Yusuf iktidar sahibi iken; tüm müslümanlara ve mazlum Irak halkýna savaþ açan büyük þeytan Amerika gibi zalimlere bugünkü parlamenterler gibi açýk destek vermiþ midir?


Aslýnda bu sorularý uzatmak mümkündür. Ancak öðüt almak isteyenler için bu sorulara bile gerek yoktur. Allah’ýn indirdikleri açýk ve nettir. Hz. Yusuf Mýsýr hükümetinin baþýna tam yetki ile gelmiþ ve bu yetki sürecinde asla Allah’ýn indirdiklerinden baþka hükümlerle hükmetmemiþtir. Asla Allah’ýn dinini býrakýp melikin dinine göre hareket etmemiþtir.


Bu konu ile ilgili olarak, Yusuf suresinde geçen bu kýssayý kendilerine delil olarak alan bu beyni az geliþmiþ topluluða iki alýntýyý sunmak istiyorum:


“Doðrusu bu ayeti böyle yorumlayanlarýn Hz. Yusuf’un manevi þahsýný olmayacak derecelere düþürmeleri tam bir saçmalýktýr. Bu durumlarýyla kendileri, bozulma dönemlerinde yahudilerin geliþtirdikleri zihniyetin bir benzerine saplanmýþ olmaktadýrlar. Ahlak ve maneviyatlarý düþmeye baþladýðýnda yahudiler kendi düþük karakterlerini haklý göstermek ve daha da alçalmaya mazeret bulmak için nebi ve velilerini düþük karakterli insanlar olarak resmetmeye baþladýlar. Ayný þekilde bugün gayri müslim yönetimlerin altýna giren kimileri, bu yönetime hizmet etmek istemiþler fakat, Ýslam’ýn talimatlarý ve müslüman önderlerin tutumlarý karþýlarýna dikilince utanýp sýkýlmýþlardýr. Bu yüzden þuurlarýný pasif hale getirmek suretiyle bu ayetlerin hakiki anlamlarýndan sarfý nazar ettiler ve bu ayetleri bir peygamberin gayri islami kanunlarla yönetilen bir ülkenin gayri müslim yöneticisine hizmet etmek azmiyle memuriyet peþine düþtüðü þeklinde saptýrdýlar. Oysa Hz. Yusuf’un kýssasý bize öyle bir hisse vermektedir ki; tek bir müslümanýn bile yalnýz baþýna, imaný, aklý ve hikmetiyle tüm bir ülkede Ýslami bir inkýlap oluþturabileceðini, gerçek bir mü’minin ahlak seciyesini gerektiði gibi kullanarak, bütün bir ülkeyi, ordusuz, cephanesiz ve donanmasýz fethedebileceðini öðretmektedir.” (Mevdudi, Tefhim’ül Kur’an, 2/473)


“Her akýl sahibi bu meseleyi dikkatlice okuyup düþündüðünde, muhakkak aradaki farký görecek ve Yusuf meselesini kendi þirk amellerine delil gösterenlerin yanýlgý ve sapýklýklarýný rahatça anlayabilecektir. Hz. Yusuf’u taðutlarýn hükmüne bir an bile olsun boyun eðmiþ olmasýndan tenzih ederim. Hz. Yusuf’un aldýðý görevi, zamanýmýzdaki taðutlarýn bakanlarýna benzeten kiþide zerre kadar iman yoktur. Bu kiþi böyle yapmakla, Allah’ýn nebisinin, melikin dinine girdiðini ve ona kulluk ettiðini iddia ederek O’na büyük bir iftira atmýþtýr. Oysa her iman sahibi bilir ki, insanlarý tevhide çaðýran bir nebi, Allah’ýn hükümleri dýþýnda hükümlere, bir göz kýrpmasý kadar bile olsa asla boyun eðmez.” (Ziyaeddin El’Kudsi, Taðutu Reddetmek Tevhidin Gereðidir, sy: 150)


Burada son olarak konu ile paralel bir mesele üzerinde de durmakta fayda vardýr. Zalimlerin ve fasýklarýn iktidarý altýnda farklý görevlerde bulunmanýn acaba Ýslam’a göre hükmü nedir?


Kurtubi, tefsirinde Yusuf suresinde geçen Hz. Yusuf’un ”Beni ülkenin hazinelerine tayin et” sözü üzerine bu konu hakkýnda bir baþlýk atmýþ ve þöyle demiþtir:


“Kimi ilim adamlarý der ki: Bu ayeti kerimeden, faziletli bir kimsenin günahkar bir kimseye ve kafir bir yöneticiye iþ yapmasýnýn caiz olduðu anlaþýlmaktadýr. Ancak kendisine verilen iþte bu görevi verenin kendisine karþý çýkmayacaðýnýn bilinmesi þarttýr. Dolayýsý ile kendisine görev verilen bu kimse o iþte dilediði gibi ýslahat yapabilme yetkisine sahip olmalýdýr. Þayet bu kimsenin yapacaðý iþler günahkar kimsenin tercihi, arzularý ve fücuruna göre yapýlacaksa böyle bir þey caiz deðildir.


Bir baþka kesim ise þöyle demektedir. Böyle bir görevin kabul edilmesi caiz deðildir. Böyle bir iþ sadece Hz. Yusuf’a has bir fiildir. Böyle bir iþte onlarýn verdikleri görevler kabul edilmek suretiyle zalimlere yardým edilmiþ olur. Onlarýn iþleri kabul edilerek o zalimler tezkiye edilmiþ olur.” (Kurtubi, El’Camiu Li’Ahkam, 9/323-324)


Allahü Teala bir baþka ayette ise þöyle buyurmaktadýr:


“(Musa dedi ki): Rabb’im bana verdiðin nimetler adýna artýk suçlu günahkarlara destekci olmayacaðým.”( Kasas Suresi: 28/17)


Bu ayet üzerine Mevdudi tefsirinde þunlarý zikreder:


“Hz. Musa’nýn bu ahdi çok kapsamlý kelimelerle ifade edilmiþtir. O’nun bu sözlerle demek istediði fert olsun topluluk olsun dünyada zulüm ve hainlik eden hiç kimseye yardýmcý olmamak idi. Ýbn-i Cerir ve diðer müfessirlerin doðru anladýðý gibi; Hz. Musa bu sözlerle o günlerde firavun ve hükümetiyle olan iliþkilerini kesmeyi ahdetmiþti. Zira hükümet zalimdi ve ülkede kötü bir sistemi hakim kýlmýþtý. Daha sonra muttaki bir insanýn böyle zorba bir krallýkta görev yapmaya, onun güç ve iktidarýnýn yükselmesine alet olmaya daha fazla devam edemeyeceðini anladý. Müslüman alimler Hz. Musa’nýn bu sözünden genellikle þunu istidlal ederler: Bir mü’min ister bir fert, ister bir zümre, isterse de iktidardaki bir hükümet olsun zalime yardým etmekten tamamen kaçýnmalýdýr.


Bir kimse ashabýn tanýnmýþ tabiilerinden olan Ata b. Ebi Rabah’a sordu:


“Benim kardeþim Emevi hakimiyetinde olan Kufe’nin vali katibi. Gerçi halkýn meseleleri ile ilgili kararlarý o vermiyor ama kararlar onun kalemiyle neþrediliyor. Bu hizmeti sürdürmek zorunda çünkü onun tek gelir kaynaðý budur.”


Ata b. Ebi Rabah adama bu ayeti okur ve þöyle der:


“Kardeþin kalemini elinden atsýn. Rýzýk veren Allah’týr.”


Baþka bir Emevi katibi Amir Þabi’ye sordu:


“Ey Ebu Amir! Ben yalnýzca verilen kararlarý kaydedip neþretmekle sorumluyum. Bunun dýþýnda hiçbir þey yapmam. Bu memuriyet dolayýsý ile kazandýðým rýzýk helal mýdýr, deðil midir?”


Amir o adama þöyle cevap verir: “Mümkündür ki bir masum, cinayet suçu ile hüküm giyer ve masum olduðu halde öldürülür. Bu karar da senin kaleminden çýkar. Yahut birinin mülkü adaletsizce elinden alýnýr ya da bir baþkasýnýn evi haksýzlýkla yýkýlýr ve tüm bu kararlar senin kaleminden çýkar.” Daha sonra Amir o adama bu ayeti okur. Adam ise bu sözler üzerine anýnda o görevden istifa eder.


Emevi valisi Abdurrahman b. Müslim, Dahhak’tan sadece Buhara’ya gidip oradaki memurlarýn maaþlarýný daðýtmasýný istemiþti. Fakat o bu isteði reddetti. Arkadaþlarý bunda bir kötülük olmadýðýný söyleyince o arkadaþlarýna þöyle cevap verdi:


“Bir zalime hiçbir þekilde yardýmcý olmak istemem.”


Ýmam Ebu Hanife’nin hayatýný yazanlar, Emevi hükümdarý Mansur’un komutanlarýndan Hasan b. Kahtuba’nýn sýrf Ýmam Ebu Hanife’nin direktifleri ile þu sözleri söyleyerek görevinden ayrýldýðýný zikrederler:


“Bugüne kadar sizin saltanatýnýzýn lehine yaptýðým þeyler eðer bu saltanat Allah yolunda ise bu bana yeter. Yok eðer zulüm ve zorbalýk yolunda ise amel defterimdeki günahlarýma yenilerini eklemek istemiyorum.” (Bu alýntýlar için bakýnýz. Tefhim’ül Kuran 4/169)


Bakýnýz yaptýðýmýz alýntýlardan açýkça anlaþýlmaktadýr ki; Ýslam alimleri býrakýn zulmün bizzat merkezinde yer alýp zulüm kanunlarý ile insanlarý sevk ve idare etmeyi, müslüman dahi olsa zalim bir idarecinin yönetimi altýnda görev almayý bile tartýþmýþlardýr. Kimileri bunu kesinlikle caiz görmezlerken kimileri caiz görmüþtür ama bunu bazý þartlara baðlamýþlardýr. Yukarýda Kurtubi’den yaptýðýmýz alýntý bunu çok açýk bir þekilde ortaya koymaktadýr. Yani böyle bir görev ýslah için olmalýdýr ve görev sahibi görevinde tam yetkili olmalýdýr. Hiçbir þekilde görev sahibinin görevine karýþan olmayacaktýr. Görev sahibi asla zalimlere taviz vererek dininden taviz vermeyecektir.


Artýk mesele iyice anlaþýlmýþtýr. Diðer bir þüpheye geçmekte fayda vardýr.




Ýkinci Þüphe:


Ortaya atýlan bu þüphelerden bir tanesi de Hz. Yusuf’un kýssasýna benzer bir kýssadan tahrif edilerek ortaya atýlmýþtýr. Firavun zamanýnda imanýný gizleyen mü’min adamýn kýssasý...


Alahü Teala þöyle buyuruyor:


“Firavun ailesinden olup, imanýný gizleyen bir mümin adam þöyle dedi: -Siz bir adamý Rabbim Allah'týr diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçýk mucizeler getirmiþtir. Eðer o yalancý ise yalaný kendisinedir. Eðer doðru söylüyorsa sizi tehdit ettiðinin (azâbýn), bir kýsmý olsun gelip size çatar. Þüphesiz Allah, haddi aþan, yalancý kimseyi doðru yola eriþtirmez” (Mü’min suresi: 40/2


Bu konu ile ilgili olarak Firavun hanedanýndan olan bu mü’min kiþi hakkýnda tefsirlerde þu bilgiler yer almaktadýr:


“Meþhur olan görüþe göre mü’min olan bu kiþi, Firavun hanedanýndan bir kýpti idi. Süddi, onun Firavun’un amcasýnýn oðlu olduðunu söyler. Bu kiþinin Hz. Musa ile birlikte kurtulan kiþi olduðu da söylenir.” (El’Camiu Li Ahkam)


“Bazýlarý bu adamýn Ýsrailoðullarýndan olduðunu zannetmiþlerse de "Firavun ailesinden" sýfatýndan anlaþýlan mânâ bunun daha çok Mýsýrlýlardan ve belki Firavun'un kendi ailesinden olduðunu anlatýyor. Nitekim Süddî bunu Firavun'un amcasý oðlu diye rivayet eylemiþtir. Veliahdý ve "Sahib-i Þurtasý" yani polis þefi olduðu da söylenmiþtir. Firavun'un Musa'yý öldüreyim derken Allah, kendi adamlarýndan böyle bir kahramaný baþýna dikmiþ, karþýsýna çýkartmýþtý; bu sebeple Firavun ailesinin mümini diye bilinmiþ ve tanýnmýþ olan bu adamýn Firavun'a ve Firavun ailesine karþý olan konuþmalarýný ve mücadelesini Cenab-ý Allah burada özellikle hikaye buyurduðu için, bu sûreye onun adýna izafe olarak "Mümin Sûresi" denilmiþtir. Bu kiþi önceleri imanýný gizleyerek gizliden gizliye tedbirlerle bir süre Firavun'u avutmuþ ise de, nihayet Hz. Musa'nýn kesin kararý karþýsýnda meydana çýkmak gereðini hissederek önce yavaþ yavaþ nasihata baþlamýþ, sonra da açýktan savaþ meydanýna atýlmýþtýr.” (Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur’an Dili, 7/521)


“Öyle anlaþýlýyor ki; bu kiþi Firavun yönetiminin önemli bir kademesinde görev yapmaktaydý. Çünkü imanýný açýða vurarak, Firavun’a karþý gelmesine raðmen, Firavun ona açýk bir zarar vermeye cesaret edememiþtir. Mü’min olan bu sahýþ Firavun’un ve saltanatýnýn tüm baský ve zulmünün üzerine geleceðini bile bile onlara gerçeði söylemiþtir. O , sadece yönetimde iþgal ettiði mevkiyi deðil, canýný bile kaybedeceðini bilmesine raðmen, Allah’a tevekkül ederek ve vicdanýnýn sesini dinleyerek yapmasý gereken görevi yerine getirmiþtir.” (Mevdudi, Tefhim’ül Kur’an 5/150-151)


Yine tefsirlerde Firavun hanedaný içerisinde Firavun’un hanýmý ile birlikte Hz. Musa’ya iman eden sadece bu kiþinin olduðu, ayrýca Kasas Suresi’nin 20. ayetinde “Ey Musa! Ýleri gelenler seni öldürmek için aralarýnda görüþüyorlar.” diye haber veren kiþininde ayný kiþi olduðu geçmektedir.


Öncelikle belirtmek gerekir ki; Firavun ailesinden olup onlardan imanýný gizleyen bu mü’min kiþi ile bugünkü parlamenterlerin demokratik dine olan hizmetlerini kýyaslamak bir taraftan Allah’ýn ayetlerini açýk bir þekilde tahrif etmek olacaðý gibi diðer taraftan Allah’ýn mü’min olarak isimlendirdiði bu kimseye büyük bir iftiradan baþka bir þey deðildir. Zira bu mü’min kiþi, bugünkü demokratik dininin parlamenterleri gibi bin bir türlü zillet ve aþaðýlýk içerisinde Firavun hanedanlýðýna girme teþebbüsü içerisinde yer almamýþtýr. Bu kimse zaten Firavun’un en yakýn akrabalarýndandýr ve Firavun hanedanlýðýnda yetkili bir makamdadýr. Bu süreçte kendisine Hz. Musa’nýn tebliði ulaþmýþ O’da bu tebliði kabul etmiþ ve fakat bir süre bu kabulünü Firavun ve ehlinden gizlemiþtir. Kiþinin imanýný gerekmediði sürece açýða vurmamasý gayet doðal bir olaydýr. Ancak bu mü’min kimse yeri ve zamaný gelince imanýný açýða vurmuþ, her türlü tehlikeyi göz önüne alarak Allah’ýn hak mesajlarýný Firavun ve ehline ulaþtýrmýþtýr. Onlara tam anlamýyla bir teblið yapmýþtýr. (Mü’min Suresi’nin konu ile ilgili ayetlerine bakýnýz) Firavun’un ailesinden olan bu mü’min kiþi yine bulunduðu bu makam üzerinde hiçbir zaman küfrü ve þirki gerektirecek bir amelde bulunmamýþtýr. Hiçbir kimse bu kimsenin zerre kadar dininden taviz verdiðini iddia edemez. Yine yukarýda Hz. Yusuf kýssasýný anlatýrken belirttiðimiz üzere, bu kimse asla Firavun’un ilke ve inkýlaplarýna baðlý kalacaðýna dair þerefi ve namusu üzerine yemin etmemiþtir. Hiçbir zaman Firavun’un kanunlarýna itaat edeceðini ikrar etmemiþ, Firavun’un hukukunun üstünlüðüne baðlý kalacaðýný kabullenmemiþtir. Sadece bulunduðu makamda bir müddet imanýný gizlemiþ sonra da yeri gelince imanýný hiçbir þüpheye yer vermeyecek bir biçimde açýða vurmuþtur.


Tüm bu gerçekler ortada iken hangi aklý selim çýkýp ta bu kimseyi bugünün zillet içerisinde parlamentoya girerek her türlü bayaðýlýk örneðini sergileyen parlamenterleri ile kýyaslayabilir? Böyle bir kýyasý ortaya atan kimse, olsa olsa ya Allah’ýn dinini bilmeyen cahil bir kimse ya da bu dini tahrif edebilmek için bütün gücünü ortaya koymaya çalýþan gizli bir münafýktýr. Allah bizleri böyle kimselerden korusun. (Amin)


Burada konu ile ilgili olarak bir baþka meseleye daha deðinmek istiyorum. Ýslam’a göre takiyye inancý... Zira bu takiyye kavramý da günümüzde tahrif edilerek demokratik dinin havarilerine delil olarak kullanýlmak istenmektedir. Allahü Teala bu konu hakkýnda þöyle buyurmaktadýr:


“Müminler, müminleri býrakýp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artýk onun Allah nezdinde hiçbir deðeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakýnmanýz baþkadýr. Allah, kendisine karþý (gelmekten) sizi sakýndýrýyor. Dönüþ yalnýz Allah'adýr.” (Ali Ýmran Suresi: 3/2


Bakýnýz Taberi’nin naklettiðine göre Ýbn-i Abbas, Takiyye kavramýný þöyle tarif etmektedir:


“Takiyye kalbin iman ile dolu olmasý halinde dil ile küfür veya haram olan bir sözü söylemektir. Fakat öldürme fiili gibi elle yapýlan ameller yada küfür veya haram amel iþlemeksizin yapýlmalýdýr. Bu konuda mazeret yoktur.” (Ýbn-i Cerir, Ýbn-i Münzir ve Beyhaki’den sahih senetle)


Bir baþka sözünde Ýbn-i abbas bu konu hakkýnda þunlarý söylemektedir:


Ýbn-i Abbas: “Takiyye ancak dil ile olur. Kim haram veya küfür bir söz söylemeye zorlanýrsa kalbi iman ile dolu olmak kaydýyla dili ile söylesin. Bu ona zarar vermez. Takiyye ancak dil iledir.” (Ýbn-i Cerir, Ýbn-i Ebi hatim’den rivayetle)


Baðavi ve Taberi ise bu ayetin tefsirinde takiyye ile ilgili olarak þu sözlere yer vermektedirler:


“Allah mü’minlere, kafirleri dost edinmeyi, onlara velayet ve yetki vermeyi yasaklamýþtýr. Onlarla iç içe bulunmayý, onlara içini dökmeyi nehyetmiþtir. Ancak kafirler üstün iseler, veya mü’min olan bir kimse kafir bir toplumda bulunuyorsa ve mü’minler bu kimselerden gerçekten korkuyorlarsa, o zaman sadece dilden olmak suretiyle onlara karþýlýk verebilirler. Ancak kalpleri iman ile dopdolu olacak, inançlarýndan asla bir þey kaybetmeyecekler. Böyle dilden söylemekle onlardan gelebilecek bir kötülüðü engelleyecekler ve fakat bunu yaparlarken herhangi haram olan bir kaný helal kýlmaksýzýn, veya helal olan bir malý haram kýlmaksýzýn, veya müslümanlarýn açýklarýyla ilgili olarak kafirlere hiçbir þey açýklamaksýzýn hareket edeceklerdir. Takiyye ancak ölüm korkusu olmasý halinde ve niyetinde saðlýklý olmasý halinde olabilir” (Bagavi Tefsiri; 1/336)


“Bu ayete göre (3/2; yani sizin onlarýn gücü ve hakimiyeti altýnda olmanýz halinde, can güvenliðinizden de korkuyorsanýz, o zaman dillerinizle onlara karþý velayeti içten olmamak þartýyla söyleyebilirsiniz. Fakat buna raðmen onlara karþý olan düþmanlýðýnýz içinizde gizli kalacaktýr. Onlarýn küfür bakýmýndan üzerinde bulunduklarý þeyler sebebiyle onlara karýþmayacaksýnýz. Herhangi bir müslüman aleyhinde her hangi bir fiil ile de onlara yardýmcý olmayacaksýnýz.” (Taberi Tefsiri: 3/228)


Görüleceði üzere takiyye hiçbir zaman münafýklýkla eþ anlamlý deðildir: Münafýkça tutum sergileyerek Allah’ýn dinini bir kenara atýp kendi yanlarýndan kanun ve yasa çýkaranlarýn sarýlacaklarý bir mazeret hiç deðildir. Zira takiyye inancýna göre, müþriklerle beraberlik ancak can güvenliði söz konusu olduðu zaman olur. Bu da sadece söz iledir. Yoksa kiþilerin hayatlarýný demokratik dinin kurallarýna göre belirleyerek sonra da takiyye yaptýklarýný iddia etmeleri komik ve de tutarsýz bir iddiadan baþka bir þey olmayacaktýr.




Üçüncü Þüphe:


Demokratik din havarilerinin ortaya attýklarý þüphelerden bir tanesi de Hz. Abbas ve Casusluk müessesesi ile ilgili þüphedir. Bu kimseler þöyle diyorlar:


"Bilindiði üzere Hz.Abbas Mekkede ve Mekkeliler arasýndaydý. Onlar gibi hareket ediyordu ve orada olup bitenleri Rasulullah’a bildiriyordu.. Bunun gibi biz de ümmetin menfaati için sisteme giriyor çaktýrmadan yapacaðýmýzý yapmaya çalýþýyoruz."


Bu tür savunmalar her ne kadar islami motiflerle süslense gayri islami savunmalar ve boþ bahanelerdir. Evet Hz.Abbas bir nevi casus idi. Ama o bunu kendi insiyatifi ile deðil bilakis müminlerin o anki liderinin müsaadesi ve denetimi altýnda yapýyordu. Elbette bir imam tayini sonucu, onun emriyle bir veya gerektiðince bir çok kiþi bu iþi eda edecektir. Nitekim "Harb hileden ibarettir."


Ama yediden yetmiþe tüm insanlarý bu mesleðe çekenlere ne demeli? Top yekun ajanlýk müessesesi nerede görülmüþ? Evet ihtiyaç kadarýný anladýk. Tüm beyin tabaka ve lider kadrosuyla ajanlýk olmaz ki... Ayrýca casus liderin kendisi deðil, liderin görevlendirdiði bir kiþidir. Hem ümmetin lideri böyle kývrýmlý bir görüntüden uzak olmalý ve cahil avama en güzel þekilde örnek olmasý gerekir. Particilerin kendi ictihadlarýyla öne sürdükleri imamlarý yani genel baþkanlarý da ajanlýk yapýyorsa çok geçmez bir nesil sonra yani bugünkü gibi bütün insanlar, bütün ümmet birer küfür ideolojisi olmasýna raðmen demokrasi ve laiklik havarisi kesilir.




Dördüncü Þüphe:


Ortaya atýlan bu þüphelerden bir tanesi de Habeþ kralý Necaþi ile ilgilidir. Bu þüpheyi ortaya atanlar þöyle demektedirler:


“Necaþi, müslüman olduktan sonra, ölünceye kadar imanýný gizlemiþ ve Allah’ýn indirdikleri ile hükmetmemiþtir. Kafir bir devletin idaresi Necaþi’nin elindedir. Buna raðmen Rasulullah (s.a.v) onu salih bir kul olarak vasýflandýrmýþ, öldüðü zaman cenaze namazýný kýldýrmýþtýr. Bu sebeble aynen Necaþi gibi müslüman olduðunu söyleyen ve kafir devletlerin idare mekanizmasýnda bulunanlara kafir diyerek onlarý tekfir etmek doðru deðildir.”


Öncelikle belirtmekte fayda vardýr ki; bizler imanýn esaslarý ile direk olarak alakalý olan bu meseleyi bir önceki sayýmýzda anlatýrken Kur’an’ýn kesin ayetlerini ve bu ayetlere iliþkin müfessirlerin yorumlarýný aktarmýþtýk. Bu delillere karþýlýk yeni þüpheler ortaya atmak, Kur’an’ýn ayetlerini Ýslam’ýn diðer hükümleri ile çarpýþtýrmak olur ki, bu asla caiz deðildir. Oysa bu þüphecilerin yapmalarý gereken þey bizim delillerimize -tabi ki varsa cevaplarý- dinin kesin hükümlerini tahrif etmeden cevap vermek olmalýdýr. Týpký bizim, onlarýn delillerini iptal ettiðimiz gibi...


Necaþi meselesine gelince, durum asla onlarýn dedikleri gibi deðildir. Biz bu konuda alimlerin naklettikleri bilgileri buraya alýntýladýktan sonra bu konu ile ilgili yorumumuzu belirtmek istiyoruz.


Necaþi’nin müslüman olmasý ile ilgili Ebu Musa El’Eþari þöyle demektedir:


Habeþistan sahibi Necaþi’yi þöyle derken iþittim:


“Ben þehadet ederim ki; Muhammed Allah’ýn rasulüdür. O, Ýsa’nýn geleceðini müjdelediði kiþidir. Eðer ben þu saltanatýn baþýnda olmasaydým ve üzerimde insanlarla ilgili yük bulunmasaydý O’nun ayakkabýlarýný taþýmak üzere hemen yanýna giderdim.” (Ebu Davud: 62/3205)


Neçaþi’nin cenaze namazýnýn kýlýnmasý ile ilgili ise Buhari’de þu rivayet mevcuttur:


Cabir (r.a)’dan riayetle; Necaþi vefat ettiði zaman Rasulullah (s.a.v) “Bugün salih bir kiþi ölmüþtür. Kalkýnýz kardeþiniz Ashame’ye cenaze namazý kýlýnýz” demiþtir. (Buhari, 37/97, Müslim 952)


Necaþi’nin kendisine gelen müslümanlarý kabul ediþi ile ilgili ise siyer kitaplarýnda þu rivayetler mevcuttur:


Necaþi kendisine gelen Mekke heyetlerini gönderdikten sonra müslümanlara þöyle demiþtir:


“Vallahi size karþý homurdanýlsa dahi gidiniz. Benim topraklarýmda sizler korunmuþ bir haldesiniz. Sizi kötüleyenlerden karþýlýk alýnacaktýr. Size iþkence etmem için bana daðlar kadar altýn verilse dahi sizden bir adama dahi eziyet etmem.” (Siyeri Ýbn-i Hiþam)


Ümmü Seleme’den nakledildiðine göre o þöyle demiþtir: “Habeþ topraklarýna ayak bastýðýmýzda Neçaþi’den güzel bir komþuluk gördük. Dinimizi yaþamada herhangi bir zorluk görmedik. Eziyet edilmeden ve hoþ karþýlamayacaðýmýz bir þey iþitmeden Allah’a kulluk görevimizi yerine getirdik.” (Siyeri Ýbn-i Hiþam)


Bu konu ile ilgili eserlere bakýldýðýnda görülecektir ki; Habeþ kralý Necaþi’nin durumu hakkýnda bir çok ihtilaflar vardýr. Hatta bazý siyer alimleri iki tane Necaþi’den bile bahsetmektedirler. Bunlardan birincisi müslümanlarýn kendisine hicret ettikleri Necaþi, diðeri ise Rasulullah’ýn Medine’de kendisine mektup yazarak Ýslam’a davet ettiði Necaþi. Çünkü müslümanlarýn kendisine hicret ettikleri Necaþi’nin Cafer b. Ebu Talib vesilesi ile müslüman olduðu yine ayný kaynaklarda mevcuttur. Eðer müslümanlarýn kendisine hicret ettikleri Necaþi Ýslam’ý Cafer b. Ebu Talib vesilesi ile kabul etmiþse Rasulullah’ýn kendisine Ýslam’ý davet etmek için elçi gönderdiði Neçaþi kimdir? Hatta Rasulullah’ýn hangi Necaþi’nin cenaze namazýný kýldýrdýðý bile ihtilaflýdýr.


Þimdi tüm bu ihtilaflar mevcut iken La Ýlahe Ýllallah tevhid akidesi ile doðrudan alakalý bir meselede siyerden getirilen bir delil nasýl kabul edilebilir? Zira iman ile ilgili meselelerde hadisler bile delil kabul edilmemektedir. Buna raðmen siyer nasýl delil olabilir?


Ayrýca müslümanlarýn hicret ettiði Necaþi’nin müslüman olduðuna, uzun süre Habeþ kralý olarak kaldýðýna ve öldükten sonra Rasulullah’ýn, bu kimsenin cenaze namazýný kýldýðýna dair rivayetleri kesin ve doðru birer rivayetler olarak kabul etsek bile durum bu þüphecilerin söyledikleri gibi deðildir. Zira Necaþi’nin Allah’ýn indirdiði ile hükmetmediðini söyleyenler öncelikle bu sözlerini sahih delillerle ispat etmek zorundadýrlar. Þayet bu kimseler Necaþi’nin Allah’ýn indirdiðine muhalif bir hükümle hükmettiðine dair bir delil getiremiyorlarsa –ki þu ana kadar yazýlmýþ siyer kitaplarýndan böyle bir delil getirmeleri mümkün deðildir- bu kimseler ancak Allah’ýn dinini saptýrmak için Rasulullah’ýn salih bir kul olarak isimlendirdiði bir kimseye iftira atarak büyük bir zulüm iþlemektedirler.


Yine bilinmelidir ki; Necaþi müslüman olduðu zaman Allah’ýn bugün indirdiði hükümler mevcut deðildi. Peki böyle bir durum karþýsýnda Necaþi’den nasýl Allah’ýn indirdiði hükümler ile hükmetmesi beklenir? Bilakis Necaþi Allah’ýn indirdiði adaletle hükmetme emrine göre insanlarý idare ediyordu. O gün Allah’ýn idare sahipleri için tek verdiði hüküm bu idi. Yani insanlarý idare edenler adaletle hükmedecekler. Ve Necaþi’de aynen bu hükmü uyguluyordu. Hatta O müslüman olmadan önce bile adaletle hükmediyordu. Zira hicretten önce Rasulullah sahabelerine karþý Necaþi’yi “zalim olmayan bir kral” olarak vasýflandýrýyordu. Yine Necaþi’nin adaleti yukarýda alýntýladýðýmýz rivayetlerden açýkça anlaþýlmaktadýr. Ayrýca Necaþi Habeþ ülkesinin tek sahibi idi. Hz. Yusuf gibi dilediði þekilde hareket etme hakkýna sahipti. Ve böyle bir hakký ona birileri deðil bizzat kendisi tanýmaktaydý. Eðer ülke içerisinde O’ndan daha yetkili birisi mevcut olsaydý Mekkeli müþriklerin heyeti Necaþi ile deðil de o daha yetkili kimse ile görüþürlerdi. Bu yetkilerle ülkenin idaresinde bulunan Neçaþi’nin Allah’ýn indirdiði hükümlere muhalif hükümlerle insanlarý idare ettiði nasýl düþünülebilir acaba? Hatta bazý rivayetlerde Necaþi müslüman olduktan sonra Ýran kralýna verdiði vergiyi bile artýk vermediði zikredilmektedir. Böyle bir kimse nasýl Allah’ýn adaletle hükmetme emrine muhalif bir durum içerisinde yer alabilir?


Bakýnýz Necaþi’nin þahsiyeti ve yapýsý ile ilgili bir diðer rivayeti de buraya aktarmak istiyorum:


Allahü Teala buyuruyor ki:


“Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eðerek iman ederler. Allah'ýn âyetlerini az bir paraya satmazlar. Ýþte onlar için Rableri katýnda ecirleri vardýr. Þüphesiz Allah, hesabý çabuk olandýr.” (Ali Ýmran Suresi: 3/199)


Ýbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde aþaðýda yazacaðýmýz þu rivayete yer verir:


Abdullah bin Zübeyr’den rivayetle, O þöyle demiþtir:


“Necaþi’ye karþý Habeþ topraklarýnda bir düþman zuhur etti. Muhacirler Necaþi’ye gelerek O’na yardým etmek istediklerini ve O’nun yanýnda savaþmak istediklerini bildirdiler. Necaþi ise bu isteði reddetti ve Allah’ýn yardýmýyla olan bir ilaç insanlarýn yardýmýyla olan ilaçtan daha hayýrlýdýr- dedi. Bunun üzerine Ali Ýmran Suresi’nin 199. ayeti nazil oldu.” (Ýbn-i Kesir Tefsiri)


Ýþte bu rivayete göre Neçaþi’nin þahsiyeti. Allah’ýn indirdiði hükümlere samimiyetle baðlý bir kul. Ve Allah’ýn indirdiði kitabý geçici dünya menfaatý için bir kenara atarak bugünkü parlamenterler gibi beþeri hukukla insanlarý idare etmeye çalýþan bir kimse deðil O. Bu halde nasýl olurda Necaþi’nin durumu bu kimseler için delil olur anlamak mümkün deðildir.


“Necaþi’nin durumu iþte böyleydi. Zamanýmýzýn taðutlarýný müdafa ve olmayan Ýslamlarýný ispat için Necaþi’yi delil alanlara yazýklar olsun! Necaþi nerede onlar nerede? Fakat bu kimseler insanlarý kandýrmak ve taðutlarý müdafaa etmek için her türlü hileye baþvuruyorlar. Bu konuda ellerine geçen her hükmü insanlarý saptýrmak için kullanýyorlar. Onlarýn ortaya attýklarý þüphelerin hepsi böyledir. Bu kimselerin þüphelerine burada verilen cevaplarýn, onlarýn bütün þüphelerine verilen cevaplar olduðunu söylemiyoruz. Çünkü bu kimselerin ortaya attýklarý ve atacaklarý þüpheler asla bitmeyecektir. Fakat bizler Allah’ýn izniyle onlarýn ortaya atacaklarý her þüpheyi iptal etmeye hazýrýz.


Þunu herkez bilsin! Ýnsanlarýn hayatlarýný düzenleyici hükümler verme hakký sadece ve sadece Allah’a aittir. Her kim bu hakkýn kendisinde olduðunu iddia ederse iþte o, kendisinin ilah olduðunu söylemese bile ilahlýk iddiasýnda bulunmuþtur. Her kimde bunlara tabi olur ve itaat ederse iþte o kimse ister namaz kýlsýn, ister oruç tutsun, isterse binlerce defa La ilahe Ýllallah desin onu ilah edinmiþ ve ona ibadet etmiþ demektir.


Allah’a gerçek manada teslim olmuþ bir müslüman sadece Allah’ýn kanunlarýna boyun eðer, sadece Allah’ýn kanunlarýna muhakeme olur. Zira böyle yapmak La Ýlahe Ýllallah tevhidinin bir gereðidir.” (Davetcinin Tefsiri Maide Suresi 44. ayetin tefsiri )
Gönderen: 05.06.2007 - 12:09
Bu Mesaji Bildir   ebubera üyenin diger mesajlarini ara ebubera üyenin Profiline bak ebubera üyeye özel mesaj gönder ebubera üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1878 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
iclal2002 (42), yaprak94 (30), ahayuk (61), ebrare (41), kocbey (61), hilal.k (31), bayzafer (43), yasem1987 (37), tornado57 (49), hizbiislam (41), ahmet723 (51), Tayfun58 (47), durmusd (54), sarenurr (40), HABiBiNECCAR (46), muratcan64 (45), þenkal (47), kaya63 (61), Naber (47), remziye (48), The_bashkan (44), Kale1 (55), njp5505 (63), kasrinur07 (42), Hamza68 (56), Gönül dili (43), SARENUR rumeysa (40), ibriktepe (52), ABDULHAY (45), hasan32 (43), icemert (42), FaZiLeT_68 (40), Acizmendi (37), NESTA_07 (37), boyabat (56), maydinus (47), kinyas (43), zeymetsen (53), Dreams (52), bekircunus (54), burcuakyildiz (42), M_a_R_a_L_68 (40), Esenboga (40), sefer70 (47), bunyamin (59), veyselceo (43), Tarakcilar (56), sedamelis (36), tunç72 (42), m-delice (55), rüviþ (41), g_demir (44), semray (41), vakkas76 (48), rabia sencan (35), saýd (44), XxX52 (34), zeki3147 (48), ibrahimcil (41), fsaltekin_62 (62), as1an (41), sabkoc (51), Kenantas (43), zeki02 (42), balkopugu (53), EbuAbdurrahman (41), Talebe-i_cubbel.. (44), Harzana (53), seyrüsefer (41)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.76326 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.