0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » İSLAMA GÖRE PARLEMENTOYA GİRMENİN VE VEKİL TAYİN ETMENİN HÜKMÜ 1

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
ebubera su an offline ebubera  
İSLAMA GÖRE PARLEMENTOYA GİRMENİN VE VEKİL TAYİN ETMENİN HÜKMÜ 1
133 Mesaj -
Bilindiði üzere 3-Kasým-2002 tarihi, demokratik-laik T.C için iflas etmiþ sistemine yeni bir taze kan arama çabasýdýr. Bu vesile ile bugüne kadar bir çok çalýþma yapýlmýþ, artýk 3 Kasým Pazar günü halkýn sandýk baþýna gitmesiyle yeni vekiller tayin edilecek, bu vekiller halktan aldýklarý reylerle parlamentoya girecekler ve belirli bir süre, insanlarý kendi yanlarýndan çýkardýklarý kanunlarla idare etmeye çalýþacaklardýr. Bu noktada ne yeni taze kan arama çalýþmalarý, ne de ülkeyi idare edecek yeni insanlar bizleri ilgilendirmemektedir. Bizleri ilgilendiren asýl nokta bu durumun Ýslam’a göre mahiyetidir.
Acaba Parlamento nedir? Parlamentoya girme noktasýnda ya da orada idareci olma noktasýnda Ýslam’ýn hükmü nedir? Bu þekilde bir idarede oy kullanmanýn, yeni vekiller tayin etmenin Ýslam’a göre hükmü nedir?
Konuya öncelikle parlamentodan baþlamakta yarar vardýr. Bugün T.C parlamentosu “Hakimiyet kayýtsýz þartsýz milletindir” temel ilkesine dayanan, insanlarýn Allah’ýn indirdiklerinden gayrý kanun ve yasa vaaz ettikleri bir kurumdur. Ayný yapýya büyük benzerlik arz eden diðer bir kurum ise bundan yaklaþýk 1400 yýl önce risaletle þereflendirilen Rasulullah (sav)’in Mekke’sinde karþýmýza çýkmaktadýr. O halde yazýmýza öncelikle Dar’un Nedve ismi verilen bu yapý hakkýnda kýsa bir bilgi vererek baþlamakta fayda vardýr.
Halebi siyerinde Dar’un Nedve’yi þöyle tarif eder: “Dar’un Nedve; þu anda hanefi makamýnýn yanýnda kapýsý mescid tarafýna bakan, toplanmak için yapýlmýþ bir yerdir. Kureyþliler tüm kararlarýný orada alýrlardý. Oraya ancak Kureyþ kabilesine mensup insanlar girerlerdi. Onlarýn da 40 yaþýný doldurma þartý vardý. 40 yaþýný doldurmayan kimseler Dar’un Nedve’ye giremezlerdi.”
Muhammed El’Hudayri ise Nur’ul Yakýn isimli kitabýnda, Dar’un Nedve hakkýnda þunlarý söylemektedir: “Dar’un Nedve Kusay b. Kilab’ýn evidir. Kureyþli müþrikler, tüm iþlerini Dar’un Nedve’de görüþürler, orada karar alýnmayan hiçbir iþi icra etmezlerdi.”
Elmalýlý Hamdi Yazýr ise tefsirinde Alak suresinin 17. ayetinde þöyle demektedir: “Ýslam’dan önce Mekke’de kurulan, Kureyþlilerin toplandýðý parlamento binasýna Dar’un Nedve denir. Nadi, o gibi yerlerde toplanan heyetin ismidir ki bizim meclis, mahfil, kongre, parlamento tabirleri gibidir.”
Bu tanýmlar ortaya koymaktadýr ki; Dar’un Nedve Kureyþ’li müþriklerin “Hakimiyet ve kanun koyma hakký parlamenterlerin deðil, kayýtsýz þartsýz Allah’ýndýr” ilkesine karþý kurulan bir karargahtýr. Dar’un Nedve Allah’ýn þeriatýnýn bir kenara atýlýp heva ve hevese dayanan kanunlarýn çýkarýldýðý bir parlamentodur. Baþka bir deyiþle Dar’un Nedve “hakimiyet ancak milletindir” temel ilkesini þiar tutup, küfür hükümlerinin icra edildiði bir merkezdir. Binaenaleyh þu anda Allah’ýn vahyine dayanmayýp, beþeri ideolojilere dayanan her devletin idare merkezi týpký Mekke’li müþriklerin Dar’un Nedvesi gibidir.
Bundan 1400 yýl önce Mekke Cumhuriyeti’nde varlýðýný sürdüren Dar’un Nedve’nin idare biçimi de demokrasi idi. Zira oraya ancak 40 yaþýný doldurmuþ kabile reisleri girebiliyordu. Bu kabile reisleri kendi kabilelerinin onayýný alýyorlar, bu onay ile kabile temsilcisi olarak Dar’un Nedve’de yer alýyorlardý. Bu haliyle 1400 yýl önce varlýðýný sürdüren Dar’un Nedve bugünkü beþeri sistemlerin parlamentosu ile büyük benzerlik arzetmektedir.
Bugünkü parlamentolarla Dar’un Nedve arasýndaki bir büyük benzerlik ise þudur: Mekkeli müþrikler Dar’un Nedve’de aldýklarý kararlarla müslümanlara karþý büyük bir savaþ açmýþlar, onlarla amansýz bir mücadele vermiþlerdir. Ayný þekilde bugünde tüm dünyada bulunan çaðdaþ Dar’un Nedvelerde müslümanlara karþý büyük bir mücadele örneði sergilenmekte, insanlar sýrf “Rabb’imiz Allah’týr” dedikleri için eziyet görmektedirler.
Kesinlikle bilmek gerekir ki; bundan 1400 yýl önce varlýðýný sürdüren Dar’un Nedve ile þu anki parlamentolar arasýnda hiçbir fark yoktur. Zira Dar’un Nedve’de kabile reisleri kendi isteklerine dayanan kanun ve hüküm çýkarýyorlar, bunlarla insanlarýn idaresini yapýyorlar ve bu kanunlarý toplumlarýnýn hayatlarýna icra ediyorlardý. Zaten çaðdaþ parlamentolarda ayný minval üzere çalýþmaktadýr.
Mustafa Çelik bu konuda “Dar’ul Erkam Dar’un Nedve” çarpýþmasý isimli eserinde þunlarý söylemektedir: “Bugün Dar’un Nedve çaðdaþ parlamento türünden devam etmektedir. Her müslüman bilmelidir ki; Dar’un Nedve insanlarýn hayatýný cüce ilahlarýn iradesine baðlayan parlamentodur. Kýsaca Dar’un Nedve insanlarýn iradesinin Allah’ýn iradesine tercih edildiði çaðdaþ müþriklerin bir parlamentosudur.” (Dar’ul Ekam Dar’un Nedve Carpýþmasý, sy:85)
Bu noktada þunu da belirtmekte fayda vardýr. Rasulullah (sav) hayatýnýn ne risalet öncesi döneminde ne de risaletten sonraki döneminde kesinlikle bu Dar’un Nedve’ye girmemiþ, onlarýn hiçbir ilke ve maddelerini kabul etmemiþtir. Dar’un Nedve’nin isteklerine karþý asla taviz vermemiþ, onlarýn isteklerini “Sizin dininiz size, benim dinim banadýr” temel ilkesiyle karþýlamýþtýr. Burada þöyle bir soru akla gelmektedir: Bugün müslüman geçinen, kendilerini müslüman olarak isimlendiren, çaðdaþ Dar’un Nedve konumunda olan parlamentolara girip onlarýn ilkelerini kabul edenlerin bu müslümanlýk iddialarý ne kadar tutarlýdýr? Bu konuda Ýslam’ýn hükmü nedir?
Þimdi kýsaca, yukarýda Dar’un Nedve hakkýnda bilgi verdikten sonra, çaðdaþ Dar’un Nedve konumundaki parlamentolarda milletvekili ya da bakan olarak görev almanýn hükmü hakkýnda bilgi vermekte fayda vardýr.
Bilinmesi gerekir ki, insanýn yaratýldýðý ilk günden bugüne kadar tevhid taraftarlarý ile þeytanýn yandaþlarý arasýnda süregelen bir savaþ mevcuttur ve bu savaþýn temelini hakimiyet meselesi oluþturmaktadýr. Bu savaþta þeytan ve yandaþlarý her daim hakimiyeti, idareyi ve yetkiyi ellerinde tutmak istemiþlerdir. Nitekim aþaðýda zikredeceðimiz ayetlerde bu gerçek çok açýk bir þekilde görülmektedir:
“Firavun: -Ey ileri gelenler! Sizin için benden baþka bir ilâh tanýmýyorum. Ey Hâmân, haydi benim için çamur üzerine ateþ yak (ve tugla imal et), bana bir kule yap ki, Musa’nýn ilâhýna çýkayým; ama sanýyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir.- dedi.” (Kasas Suresi 28/3
“Firavun: -Benden baþkasýný ilâh (otorite) tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatýlmýþlardan ederim- dedi.” (Þuara Suresi, 26/29)
Ayný þekilde risaletle gönderilen Muhammed (sav)’e Mekke ileri gelenlerinin son derece amansýzca savaþ açmalarýnýn altýnda yatan en büyük etken, bu yeni dinin otoriteyi ve yetkiyi ellerinden alacaðý ve sadece yüce Allah’a tahsis edeceði olmasýdýr. Nitekim La Ýlahe Ýllallah çaðrýsýný duyan bir bedevi bu gerçeði, þu þekilde dile getirmiþtir:
“Vallahi Bu kelimeye karþý bütün ileri gelenler toplanacaktýr.”
Buna karþýlýk tevhid dini olan Ýslam’ýn asýl gayesi de hakimiyeti, otoriteyi, yönetme hakkýný kullarýn elinden alýp sadece yüce Allah’a tahsis etmek olmuþtur. Böylece kullar kendileri gibi kullara kulluk yapmaktan kurtulacaklar, sadece yerlerin ve göklerin Rabb’i olan Allah’a kulluk edeceklerdir.
Allahü Teala kitabýnda kendisini hakim sýfatý ile sýfatlandýrmýþ, hükmün, otoritenin, insanlarý yönetme hakkýnýn sadece kendisine ait olduðunu açýk bir þekilde bildirmiþtir. Ayný þekilde kendi hükmünün dýþýndaki hükümleri “cahili hükümler” olarak sýfatlandýrmýþ, kendi hükmü ile hükmetmeyenleri de kafir, zalim ve fasýk olarak isimlendirmiþtir.
"Sizin Allah’ý býrakýp da o taptýklarýnýz, sizin ve atalarýnýzýn uydurduðu bir takým isimlerden baþka bir þey deðildir. Bunlara tapmanýz için Allah hiçbir delil indirmiþ deðildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden baþkasýna tapmamanýzý emretti. Ýþte dosdoðru din budur. Fakat insanlarýn çoðu bunu bilmezler." (Yusuf Suresi, 12/40)
“...Göklerin ve yerin gaybý O'na aittir. O ne güzel görendir! O ne mükemmel iþitendir! Onlarýn, O'ndan baþka bir yardýmcýsý yoktur. O, kendi hükümranlýðýna kimseyi ortak etmez.” (Kehf Suresi, 18/26)
“Kim Allah'ýn indirdiði (hükümler) ile hükmetmezse iþte onlar kâfirlerin, zalimlerin, fasýklarýn ta kendileridir.” (Maide Suresi, 5/44,45,47)
Aslen hakimiyet ile uluhiyet (ilahlýk) arasýnda sýký bir iliþki vardýr. Hakimiyet ilahlýðýn temel özelliklerindendir. Hakim olan ilah olandýr. Hakimiyet yetkisi kimin elinde ise ya da kime verilmiþ ise ilah olarak belirlenen de odur. Bakýnýz bu konuda büyük Ýslam þehidi Seyyid Kutub þöyle demektedir:
“Hakimiyet; insanlarý kul edinme hakký ve onlara kanunlar koyma yetkisi... Ýþte bunlar ilahlýðýn temel özelliklerindendir. Allah’a inanmýþ birisi bunlarý kendisi için iddia edemeyeceði gibi, baþkasýnýn iddiasýný da doðrulayamaz. Hakimiyet hakký, insanlarý kendisinin koyacaðý kanuna boyun eðdirme hakkýdýr. Burada söz sahibi olduðunu iddia edenler ilahlýk iddia etmektedirler.” (Ýslam Düþüncesi, sy.11)
Bu meselenin daha iyi anlaþýlabilmesi adýna burada yaklaþýk ayný anlamý içeren iki ayetin tefsiri üzerinde durmakta fayda vardýr:
“Firavun: -Ey ileri gelenler! Sizin için benden baþka bir ilâh tanýmýyorum (dedi)...” (Kasas Suresi 28/)
“ (Firavun) Derhal (adamlarýnýgöz kırpma topladý ve (onlara) baðýrdý: Ben, sizin en yüce Rabb’inizim! dedi. “ (Naziat Suresi 79/23-24)
Bu iki ayette Firavun'un uluhiyet(ilahlýk) ve rububiyet (rabb’lik) iddia ettiði açýk bir þekilde belirtilmiþtir. Acaba Firavun'un bu ilahlýk ve rabb’lik iddiasýnýn mahiyeti nedir? Bakýnýz büyük müfessir Fahreddin Er'Razi Firavun'un bu iddiasýnýn, kendisinin göklerin, yerin, daðlarýn, bitkilerin, hayvanlarýn ve insanlarýn yaratýcýsý anlamýna gelmediðini, böyle bir iddianýn ancak kendisinde delilik bulunan bir insandan sadýr olabileceðini belirttikten sonra, Firavun'un bu ilahlýk iddiasýný þu þekilde yorumlamaktadýr: "Hiç kimse üzerinde benden baþkasýna ait bir emir ve yasak koyma hakký yoktur." (Tefsiri Kebir, 22/476)
Ayný ayetin tefsirinde Alusi ise þöyle demektedir: "Firavun topladýðý kalabalýðýnýn içinde kalkýp hitap etmek suretiyle bir nutuk çekerek o büyük lafý etmiþ, böylece kendisini halký yönetenlerin hepsinden üstün tutmuþtur." (Alusi, Ruh'ul Meani, 15/3
Ebu’l Ala El’Mevdudi firavun’un bu iddiasýný “Bu Mýsýr ülkesinin sahibi benim. Tüm emir ve yasaklarýn çýkýþ kaynaðý ben kabul edilebilirim. Benden baþka hiç kimse emir vermede yetkili deðildir.” þeklinde tefsir ettikten sonra þunlarý eklemektedir:
“Firavun’un durumu peygamberler tarafýndan getirilen ilahi kanundan baðýmsýz olarak siyasi ve hukuki hakimiyet iddiasýnda bulunan devletlerin durumundan hiçte farklý deðildir. Bu devletler, kanun koyucu, emir ve yasaklarý belirleyici olarak ister bir kralý görsünler, isterse millet iradesini... Ülkenin Allah’ýn koyup Peygamberin teblið ettiði kanunla deðil de kendi koymuþ olduklarý kanunlarla yönetilmesi durumunda Firavun’un durumu ile kendi durumlarý arasýnda hiçbir fark kalmaz.” (Tefhim’ül Kur’an, 4/184)
Elmalýlý Hamdi Yazýr ise ayette geçen bu ilahlýk ve rablik iddiasýný þu þekilde tefsir etmektedir: “Böylece Firavun hukuk ve hukuk koyuculuðu kendi yaparmýþ, ne isterse o olurmuþ, hükmünü ve idaresini bozacak bir üst makam yokmuþ gibi gösteriyor. Bu sebepten insanlar onun idaresine boyun eðmekten baþka bir þey tanýmasýnlar.” (Hak dini Kur’an Dili, 6/87)
Yukarýda yazdýðýmýz ayetlerden ve bu ayetlere iliþkin müfessirlerin yorumundan da açýkça anlaþýlmaktadýr ki “kim kendi hevasýna göre yasama veya kanun koyma yetkisine sahip olduðunu iddia ederse, ancak ilahlýk iddiasýnda bulunmuþtur. Her ne kadar dili ile böyle bir iddia da bulunmasa da fiili olarak ilahlýk yetkisine yeltenmiþ olur. Bilinmelidir ki; hakimiyet yetkisini kendi üzerinde görerek ilahlýk iddiasýnda bulunanlar ister halktan bir tabaka, ister halkýn hepsi, ister bir parti ya da partiyi organize eden bir grup, isterse de bir kurul veya tek bir fert olsun deðiþmez. Bu iddia (kanun ve yasa çýkarma iddiasýnýn parlamenterlerin elinde olduðu iddiasýgöz kırpma Allah’ýn kanun koyma yetkisine yeltenmektir ve þirktir. Sahibini dinden çýkarýr ve taðut hükmüne sokar.” (Abdullah Azzam, Hakimiyet Mefhumu, sy: 5-6)
Malum olduðu üzere parlamento kanunlarýn çýkarýldýðý, yeni yeni hükümlerin ihdas edildiði bir kurumdur. Halk tarafýndan seçilen vekiller parlamento da Allah’ýn indirdiklerini söz konusu dahi etmeden kendi görüþlerine göre yasa ve kanun çýkarýrlar. Ýþte böyle parlamentolarda vekil ya da bakan olarak bulunmak Ýslam itikadýný iptal eden bir tutumdur. Bundan ziyade böyle bir tavýr açýk bir þekilde rabb’lik ve ilahlýk iddiasýnda bulunmaktan baþka bir þey deðildir. Her ne kadar bu kimseler dilleri ilerabb’lik iddiasýnda bulunmasalar da fiilleri apaçýk bir þekilde rabb’lik iddiasýdýr. Nitekim Elmalýlý Hamdi Yazýr tefsirinde Tevbe Suresi’nin 31. ayetini açýklarken yahudi ve hrýstiyanlarda rabblik meselesini anlattýktan sonra aynen þöyle demektedir: “Daha sonra bu rabb’lik imtiyazý, yahudi din adamlarýnýn elinden çýkmýþ parlamenterlere geçmiþtir.” (Hak dini Kur’an Dili, 4/320)
Fýkýh usulü üzerine güzel ve önemli çalýþmalarý olan Abdülkerim Zeydan hüküm koyma ve kanun çýkarma noktasýnda þunlarý söylemektedir:
“Tüm müslümanlar icma etmiþler ki; kanun koyucu tek Allah’týr. Allahü Teala En’am Suresinin 57. ayetinde idare ve hükmün ancak kendisine ait olduðunu belirtmektedir. Bu esasa dayanarak diyoruz ki; Allah’ýn þeriatýndan hariç yasama yapmak küfürdür. Çünkü Allah’tan hariç hiç kimsenin kanun koyma yetkisi yoktur.” (El’Veciz Fi Usul’ul fýkh, sy:69)
Bu noktada Allahü Teala þöyle buyurmaktadýr:
“Yoksa onlar cahiliye hükmünümü istiyorlar? Ýyi anlayan bir topluma göre, hükümranlýðý Allah'tan daha güzel kim vardýr?” (Maide Suresi 5/50)
Bu ayetin tefsirine geçmeden önce bir konu hakkýnda kýsaca bilgi vermekte fayda vardýr.
“Cengiz Han Tatarlarýn kralý Onkhan’ý yendikten sonra doðu ülkelerinde bir devlet kurdu ve bu devleti için kanunlar yaptý. Bu kanunlarý ise “yasa” veya “yes’ak” ismini verdiði bir kitapta topladý. Daha sonra ise bu kanunlarý çelik levhalara iþleterek onlarý kavminin uyacaðý bir þeriat haline getirdi. Kavmi de bunlara uydu. Cengiz Han hiçbir dine baðlý deðildi.” (Makrizi, El’Mevaid ve’l Ý’tibar..., 2/120) (Demek ki Cengiz Han’da Laik imiþ.)
Cengiz Han’ýn bu kitabý hakkýnda El’Kal Kaþandi, Alaaddin El’Cuveyni’den þunlarý nakleder:
“Cengiz Han’ýn ve kendisinden sonra çocuklarýnýn baðlandýðý din, Cengiz Han’ýn koyduðu Yes’ak kanunlarýdýr. Yes’ak ise, Cengiz Han’ýn kendi kafasýndan uydurduðu kanunlardýr. Bu Yes’ak içerisinde bir takým hükümler ve cezalar vardýr. Bu hükümlerin çoðu Ýslam þeriatýna muhalif idi. Ancak çok az bir kýsmý Muhammed (sav)’in þeriatýna uygundu. Cengiz Han koymuþ olduðu bu kanunlarý “büyük yasa” olarak isimlendirdi ve bu kanunlarý bir kitapta topladý. Bu kanunlarý kendisinden sonra gelecek olan nesiller için miras olsun ve böylece her aile onlarý gerek kendileri öðrensin gerekse çocuklarýna öðretsin diye kendisine ait bir kasada saklanmasýný emretti” (El’Kal Kaþandi, Tarihi Fatihi’l alem... 1/62-63)
Cengiz Han’ýn Yes’ak ismini verdiði anayasasýndaki bazý hükümler þöyledir:
* Ýster evli olsun ister bekar olsun zina eden öldürülür.
* Lutiliðin (erkeðin erkekle iliþkisi) cezasý ölümdür.
* Bilerek yalan söyleyen, sihir yapan, insanlarýn gizli hallerini araþtýran öldürülür.
* Ticaret yapsýn diye kendisine mal verilen kimse üç kere zarar ederse öldürülür.
Bu kýsa açýklamalardan sonra Maide suresinin 50. ayetinin tefsirine geçelim. Bu ayetin tefsiri hususunda büyük müfessir Ýbn-i Kesir þöyle demektedir:
“Allahü Teala, her hayrý kapsayýcý, her þerri yasaklayýcý olan hükümlerinden yüz çevirip, bunun yerine cahiliyede olduðu gibi kiþilerin görüþlerine, dalalet ve sapýklýðý ihtiva eden deðer yargýlarýna ya da çeþitli dinlerin karýþýmý ve beþeri görüþlerden meydana gelen Cengiz Han’ýn vaaz ettiði yes’ak gibi Ýslam dýþý hükümlere yönelenin imanýný kabul etmiyor. Yes’ak; Cengiz Han’ýn Kur’an, Tevrat, Ýncil ve kendi görüþlerine dayanarak ortaya koymuþ olduðu kanunlarý ihtiva eden bir kitaptýr. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen çocuklarý Ýslam’a girdikleri halde bu kitabý anayasa kitabý olarak görmeye devam ettiler. Allah’ýn kitabý ve Rasulullah’ýn sünnetini bir kenara atarak bu kitaptaki hükümlerle tatarlara hükmettiler. Ýþte böyle davranan kimseler kafirdir. Bunlarla büyük küçük her meselede yalnýz Allah’ýn hükmüne dönünceye kadar savaþmak farzdýr.” (Ýbn’i Kesir Tefsiri, 2/67)
Ýbn-i Kesir’in bu açýklamasý üzerine Said Havva þöyle demektedir:
“Allame Ýbn-i Kesir’in söylediði bu fetvaya karþý çýkan hiçbir alim tasavvur etmem. Biz aslen þunu açýkça söyleriz. Bir parti Ýslam nizamýný terk ederse ya da kendi tüzüðüne küfür maddelerini katarsa veya hangi hükümet La Ýlahe Ýllallah kelimesine ters kanun ve dustur vaaz ederse biz onlara kafir deriz. Ayný þekilde kim de böyle hükümete yardým edip onlarý kollarsa biz ona da kafir deriz.” (El’Esasü Fi’Tefsir Maide Suresi 50. ayetin tefsiri...)
Ahmed b. Ali b. Atik en’Necdi bu ayetin tefsiri hakkýnda þunlarý þunlarý söylemektedir:
“Bunlarýn misali, bugün bedeviler arasýnda aþiret meclisi dedikleri geleneksel, lanetlenmiþ bir yasayý Allah’ýn kitabýna ve rasulünün sünnetine tercih edenler gibidir. Bunlarýn hepsiyle, Allah’ýn þeriatýna dönüp onunla hükmedinceye kadar cihad etmek zaruridir.” (Ömer Abdurrahman’ýn Kelimet’ül Hakk isimli kitabýndan alýntý, sy:57)
Ayný ayetin yorumu üzerine Seyyid Kutub ise þöyle demektedir:
“Ýnsanlar ya Allah’ýn þeriatý ile hükmederler. Onu kabul edip kendilerini ona teslim ederler ve Allah’ýn dinine girerler. Veya kul yapýsý bir sistemi tatbik ederler ve cahiliyet bataklýðýna düþerler. Ýnsanlar, kimin hükmünü tatbik ediyorlarsa, onun dinindendirler. Allah’ýn deðil… Cahiliyet hükmünün arandýðý yerde Allah aranmaz… Ýlahi þeriatýn terk edildiði yerde cahiliyet prensibi bulunur, yaþanan hayatta cahiliyet hayatý olur.” (Fizilal-il Kur’an Cilt : 4/269)
Seyyid Kutub Yusuf Suresi’nin 40. ayetine yaptýðý tefsirde ise þöyle demektedir:
“Bir kimsenin Allah’ýn þeriatýný hükümsüz hale getirmesi, baþka bir kaynaðýn hükümlerini tatbikata koymasý, yahut Allah’tan baþka herhangi bir kimseye hakimiyet hakký tanýyarak onun bu konuda söz sahibi olduðunu kabul etmesi... Evet sadece bu kadarý dahi bir kimsenin kafir olmasý için yeterli bir fiildir. Bir kere daha tekrarlamýþ olalým. Hakimiyet yetkisini kendi üzerinde gören bir kimse bu hareketinden dolayý Allah'ýn dininden çýkmýþ olur. Ayný þekilde hakimiyet vasfýna sahip olduðunu iddia eden kimsenin bu iddiasýný kabul edenler de küfre girmiþlerdir." (Seyyid Kutup Fizilal-il Kur’an Cilt : 8/403)
Yine seyyid Kutub Ýbrahim Suresi’nin sonunda “Put ve Purçuluk” baþlýklý yazýsýnda þöyle demektedir:
“Herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda bir takým idareciler ve din adamlarý, Allah’ýn izin vermediði alanlarda kendi uydurduklarý semboller adýna yasalar, kanunlar, deðer yargýlarý ve hareket biçimleri vaaz ediyorlarsa… Ýþte bunlarýn hepsi içeriði ve görevi itibarý ile birer putturlar.” (Fizilal-il Kur’an Cilt : 9/89)
Beþeri sistemlerin icra edildiði parlamentolarda görev alma hususunda üstad Muhammed Kutub þöyle söylemektedir:
“Böyle parlamentolara girmek bazý kaymalara sebep olur. Davaya karþý büyük tehlike ifade eder. Öncelikle böyle parlamentolara girmek akideyi bozar. Bir müslümanýn dini ona “Allah’ýn þeriatý dýþýndaki tüm kanun ve yasalarý reddet. Beþeri sistemlerin hepsi cahili sistemlerdir. Bu beþeri sistemleri kabul etme ve bunlara rýza gösterme” der. Buna raðmen bir müslüman, Allah’ýn þeriatýný reddeden kendi istekleri doðrultusunda kanun vaaz eden parlamentoda nasýl olurda onlarla oturur? Nasýl onlarla birlikte hükümet kurar? Bir müslüman nasýl onlarýn ilkelerini kabul ettiðine dair söz verir ve yemin eder? Halbuki Allahü Teala kitabýnda þöyle buyurmaktadýr:
“O (Allah), Kitap'ta size þöyle indirmiþtir ki: Allah'ýn âyetlerinin inkâr edildiðini yahut onlarla alay edildiðini iþittiðiniz zaman, onlar bundan baþka bir söze dalýncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayýn; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafýklarý ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa Suresi 4/140)
Bunlarýn konuþmasý daima Allah’ýn þeriatýna muhaliftir. Zaten ondan baþka konuþmalarý ve çalýþmalarý yoktur. Ta ki kiþi baþka bir konuþmayý beklesin. Buna raðmen nasýl onlarla oturulur. Bazýlarý þöyle kendini kurtarmaya çalýþýrlar. “Biz oraya gideriz. Ýslam’ýn sesini yüceltmek için, onlarý Allah’ýn þeriatýna göre hüküm vermeye çaðýrýrýz.” Kesinlikle bilinmelidir ki; bu gibi þeyler Ýslam akidesine apaçýk terstir.” (Vakiuna El’muasýr, sy:423)
Ayný konu üzerine Abd’ul Mun’im Mustafa Halime ise þöyle söylemektedir:
“Asýl tehlike parlamentoya girmek deðil, asýl tehlike bazý kaymalar ki bunlar Ýslam’ýn kabul etmediði akideyi bozan þeylerdir.
Birincisi: Parlamentoya giren milletvekili gayri islami sistemi kuracaðýna söz verir ve yemin eder. Bu apaçýk akideyi bozan bir konudur. Zira zorlama olmadan küfür maddelerini kabul etmek imaný bozar. Bu kiþilerin suçu hayatýný tanzim etmek için taðutlarýn mahkemesine baþvuranlardan daha kötüdür.
Ýkincisi: Parlamentoya giren kiþi Allah’ýn dinine düþmanlýk eden parti ve þahýslarýn meþruluðunu itiraf etmeye mecbur kalýr. Hangi parti oy çokluðuna sahip olursa memleketi o idare eder. Tüzük ve düþünceleri ne olursa olsun fark etmez. O partinin meþruluðunu kabul etmeye mecbur kalýr. Malum bu kabuller imaný bozar ve yok eder.
Üçüncüsü: Allah’ýn indirdikleriyle hükmetmeyen kafir hakimlere itaat etmektir ki, bu da vela ve bera akidesi ile resmen çeliþmektedir.
Dördüncüsü: Tüm yapýlan kanunlar çoðunluða baðlýdýr. Yani çoðunluk ne derse o olur. Çoðunluk helali haram, haramý da helal kabul ederse çoðunluðun dediði haktýr. Bu da apaçýk bir þekilde Ýslam akidesine terstir. Zira bu atmosferde þeriatýn hükümleri ile taðutun hükümleri ayný konuma girerler. Çoðunluðun dediði olur deyip de Allah’ýn hükmünden yüz çevirmek açýkça insanlarý iman dairesinden çýkarýr. Velev ki bu suçu iþleyen insanlar dilleriyle defalarca “ben müslümaným” dese de fark etmez.” (Hükm’ül Ýslam Fi Demokratýyye, sy: 92)
Yukarýda da belirttiðimiz gibi hakimiyet ile uluhiyet (ilahlýk) arasýnda sýký bir bað vardýr. Ýlah, hüküm koyan, yasa vaaz eden, haram (yasak) ve helal (serbest býrakma) sýnýrlarýný belirleyendir. Allahü Teala kendisinden baþka hak ilahýn olmadýðý yegane ilahtýr. Hüküm koyma, yasa vaaz etme, helal (serbest býrakma) ve haram (yasaklama) yetkisi tamamen O’na aittir.
Ne yazýk ki günümüzde bu yetki tamamen Allah’ýn elinden gasbedilmiþ, insanlara tahsis edilmiþtir. Bu yetkiye sahib olduðunu iddia eden bu batýl ilahlar, çýkardýklarý yasalarla Allah’ýn yasaklarýný serbest býrakmýþlar, yine Allah’ýn emirlerini de yasaklamýþlardýr. Allahü Teala’nýn þeytanýn ameli olarak isimlendirdiði faiz bunlarýn anayasalarýna göre serbesttir ve ekonomilerinin temelini oluþturmaktadýr. Yine Allahü Teala’nýn haram kýldýðý içki, kumar, fal oklarý, zina gibi tüm fiiller bu parlamenterlerin elleriyle serbest býrakýlmýþtýr. Allahü Teala’nýn kat’i bir emri olan tesettür ise ayný þekilde bunlarýn elleriyle yasaklanmýþ, haram kýlýnmýþtýr. Ýþin üzücü tarafý ise, tüm bu cinayetleri iþleyenlerin büyük bir kýsmý kendilerini müslüman olarak isimlendirmektelerdir. Hatta kendilerini müslüman zanneden cahil halk yýðýnlarýnýn reylerini alabilme adýna her daim Ýslam’dan dem vurmaktalardýr.
Aslýnda mesele gayet açýk ve barizdir. Ancak saptýrýcýlarýn saptýrmalarýna bir nebze engel olabilme adýna bu konu hakkýnda Ýslam alimlerinin görüþlerinden bazýlarýný yorumsuz olarak aktarmakta fayda vardýr. Dileyenin Rabbine giden bir yol tutmasý niyetiyle...
“Din ile devlet iþlerinin ayrýlmasýný yaygýnlaþtýrmak isteyen devlet adamlarýnýn ve yazarlarýn bu düþüncesi, Kur’an ve sünnette açýklana hükümlerin Allah tarafýndan gönderildiðine iman ile baðdaþmaz. Aslýnda din ile devlet iþlerini birbirinden ayýrmak, dini ortadan kaldýrma planýndan baþka bir þey deðildir. Batýdan gelen veya batý baðlýlarýnýn ortaya attýklarý bid’atlerin hepsi Ýslam’ý yýkmak, dini ortadan kaldýrmak, müslümanlarý Ýslam’dan uzaklaþtýrmak içindir. Bu amaçla ortaya attýklarý þeylerin en korkuncu ise din ile devlet iþlerini birbirinden ayýrmak anlamýna gelen laikliktir.
Laiklik hükümet tarafýndan halkýn dinine indirilmiþ bir darbedir. Oysa devrimler adet üzere halktan iktidara yöneliktir. Burada hükümetlerin halka raðmen, halkýn aleyhinde devrim yaptýðný görüyoruz.
Laiklik ilkesini kabul eden bir siyasi rejim Ýslam hükümlerine baþkaldýrmýþ demektir. Dolayýsý ile öncelikle bu hükümet irtidad etmiþ, sonra da bu idareye itaat edenler tek tek mürtedleþmiþlerdir. Siyasi idarede görev alanlar tek tek mürted hükmünü aldýklarý (Ýslam dininden çýktýklarýgöz kırpma gibi bu hükümete itaat eden kitlelerde irtidada düþmüþ olurlar. Bu kestirmeden toplu küfre giriþ kadar daha korkunç bir olay tasavvur edilemez.
Birimiz fert olarak Ýslam’ýn her hangi bir hükmünü kabul etmediðimiz, dinin sultasýný reddettiðimiz, helal ve haramdan, emir ve nehiyden birini inkar ettiðimiz takdirde küfre girmiþ oluruz. Peki toptan Allah’ýn sultasýný, emir ve nehiylerini, helal ve harama iliþkin ölçülerini reddeden ve dolayýsý ile kafir olduðu þüphe götürmeyen bir idarenin üyeleri hakkýndaki hükmünüz ne olacaktýr? Cevap… Yalnýzca mürted ve kafir olmak deðil midir? ” (Mevkýf’ül Akýl.... 4/280)
“Allah’ýn indirdikleri ile hükmetmeyen, Allah’ýn þeriatýna ve Rasulullah’ýn sünnetine taban tabana zýt kanun koyan, o kanunu uygun gören, destekleyip imzalayan kimseler kesinlikle kafir olurlar ve Ýslam milletinden çýkarlar. Allah’ýn indirdikleri dýþýnda kanun yapmak insaný kesinlikle dinden çýkarýr. Ýslam’a zýt sadece tek bir kanunu dahi desteklemek, doðrulamak, imzalamak, parlamentonun hakký deðildir. Kim ki Ýslam’a zýt sadece tek bir kanunu dahi uygun görürse –erkek ve kadýn eþittir gibi- Ýslam milletinden çýkar” (Abdullah Azzam, Hakimiyet Mefhumu)
“Kim insanlarýn kanun ve yasalarý Allah’ýn kanun ve yasalarýndan daha üstün veya denktir derse o kafir olur. Kim Allah’ýn hükümlerini terk edip yerine insanlarýn kanun ve yasalarýný tatbik ederse buna raðmen “Allah’ýn hükümleri daha üstündür” dese bile küfürden kurtulamaz. Kafir olur.” (Abdulaziz b. Baz, Vücubu tahkim þer’i sy:11)
“Bu beþeri sistemlerin konumu güneþ gibi açýktýr. Küfrü nettir. Bunda kesinlikle hiçbir þüphe yoktur.” (Ahmed Þakir, Umdet’üt Tefsir 4/173)
“Allah’ýn þeriatýna ters kanun koyanlarýn küfründe zerre kadar þüphe yoktur.” (Mahmud Þakir, Taberani Tefsirinin haþiyesi, 1/34)
“Çaðýmýzda Ýslam þeriatýný deðil de, onun yerine insanlarýn koymuþ olduklarý kanunlarý uygulamak, bugün küfrün en bariz örneklerindendir” (Abdulkadir Udeh, Teþrii’l Cinai, sy:196)
Bu alýntýlardan da açýkça anlaþýlmaktadýr ki bugünün çaðdaþ Dar’un Nedveleri olan parlamentolara girmek, orada görev almak, apaçýk bir küfürdür. Bundan ancak Allah’ýn kalplerini mühürlediði, basiretlerini kapattýðý kimseler þüphe ederler. Peki Allah’ýn indirdiði hükümlerin bir kenara atýldýðý böyle parlamentolara vekil seçmenin, her 3-5 yýlda bir sandýk baþlarýna giderek rey vermek suretiyle onlara destekçi olmanýn ve itaat etmenin Ýslam dinine göre hükmü nedir?
Öncelikle belirtmek lazým ki bilindiði üzere Ýslam La Ýlahe Ýllallah kelime-i tevhid cümlesine þahitlik etmekle baþlamaktadýr. Bu þahitliðin gereði ise; “Tek baþýna Allah’ýn bu kainatý yarataný ve hakimi olduðunu kabullenmeyi ifade eder. Hayatýn bütün meselelerinde her türlü kulluk ve ibadet þekillerine hakim olan sadece O’dur. Kullarýn hayatýna hükümler vaaz eden, insanlarýn hayatla ilgili meselelerinde hükmüne boyun eðdikleri yegane rabb Allahü Teala’dýr.”( Fi’Zilal’il Kur’an, 5/234) Ýþte bu þekilde tevhid kelimesine þahitlik eden bir ferdin yetki ve otoriteyi kesinlikle Allah’tan gayrýsýna vermesi söz konusu bile olamaz. Aksi bir hareket ise sahibini Ýslam dininden çýkarýp þirk dinene dahil edecektir. Bakýnýz bu konuda Said Havva þöyle demektedir:
“Yasama yetkisini Allah’tan baþkalarýna vermek þehadeti bozar. Yani kanun yapma yetkisini Allah’tan alýp insanlara veren kimseler dilleri ile ne kadar La Ýlahe Ýllallah deseler de boþtur. Bu kimseler bu harekeleriyle dinden çýkmýþ olurlar.” (Ýslam, sy:83)
Bununla birlikte bu beþeri sistemlere ve sahiplerine itaat etmek de ayný þekilde Allah’ýn kitabýnda þirk bir fiil olarak tanýmlanmakta, böyle bir suça iþtirak edenler ise müþrik olarak isimlendirilmektedir. Bilindiði üzere bu beþeri sistemlerin sahiplerine oy vermek onlara itaat edileceðine dair peþinen söz vermekten baþka bir þey deðildir. Bakýnýz bu konuda Allahü Teala þöyle buyurmaktadýr:
“Üzerine Allah'ýn adý anýlmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuþkusuz bu büyük günahtýr. Gerçekten þeytanlar dostlarýna, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eðer onlara itaat ederseniz þüphesiz siz de Allah'a ortak koþanlardan (müþriklerden) olursunuz.” (En’am suresi 6/121)
Bu ayetin tefsiri üzerine Seyyid Kutub þöyle demektedir:
“...Eðer onlara uyarsanýz þüphesiz siz de Allah'a ortak koþanlar olursunuz.”
“Yani siz, Allahü Teala’nýn size emrettiði hususlardan yüz çevirip, þeriatýný terkedip, baþkasýnýn sözüne uyarsanýz, Allah’ýn hükmünün yerine baþkasýnýn hükmüne koþarsanýz... Ýþte bu yaptýðýnýz þirk olur. Her kim bir insanýn kendisinden uydurduðu hükümlere itaat ederse, bu hüküm çok küçük bir mesele de dahi olsa o þüphesiz müþriklerdendir. Müslüman olup ta böyle bir fiil yapan kimse Ýslam’dan çýkýp doðrudan doðruya þirke girmiþ demektir. Ne kadar kelime-i þehadet getirirse getirsin, ne kadar dili ile “ben müslümaným” desin fark etmez. Madem ki o Allah’tan baþkasýnýn hükmüne uymakta, Allah’tan baþkasýnýn hükmüne itaat etmektedir, dili ile “ben müslümaným” demesi onun durumunu deðiþtirmez. Bu kesin hükmün ýþýðý altýnda bugün yeryüzündeki cemiyetlere baktýðýmýz zaman tamamen þirk ve cahiliyyeden baþka bir þey göremeyiz. Allah’ýn koruduðu kitlelerden baþka yýðýnlarca insanýn þirk ve cahiliyyet bataklýðý içerisinde yüzdüðüne þahit oluruz. Allah’ýn muhafaza ettiði insanlar yeryüzünde ilahlýk taslayan zalim putlara karþý gelir, zorlama dýþýnda kalan hiçbir konuda onlarýn hüküm ve þeriatýna itaat etmezler.” (Fi’Zilal’il Kur’an, 5/416)
Bu ayetin tefsiri hususunda Kadý Ebu Bekir Ýbn’ül Arabi ise þöyle demektedir:
“Mü’min bir kimse itikadý ilgilendiren hususlarda müþrik bir kimseye itaat edecek olursa bu itaati sebebiyle o da müþrik olur.” (El’Camiu Li Ahkam’il Kur’an, 7/147)
Mevdudi ise bu ayete yaptýðý tefsir de þöyle demektedir:
“Allah’ýn ilahlýðýný kabul etmekle birlikte, Allah’ýn dininden yüz çevirenlerin hükümlerini ve buyruklarýný izlemek de þirktir. Allah’ýn birliðini kabul etmek, hayatýn tüm alanýnda Allah’a itaat etmektir. Allah ile birlikte bir baþkasýna da itaat edilmesi gerektiðine inanan kimse inanç açýsýndan þirke düþmüþtür. Haram ve helal koyma yetkisini kendi üzerinde gören böyle kiþilere, Allah’ýn yol göstericiliðini hiçe sayarak itaat eden bir kimse de ameli açýdan þirke girmiþtir.” (Tefhim’ul Kur’an, 1/589)
Ýbn-i Kesir Tarihinde bu konu hakkýnda þöyle söylemektedir:
“Kim kaldýrýlmýþ þeriatlara muhakeme olup, Muhammed b. Abdullah’a nazil olan þeriatý terkederse muhakkak kafir olur. Acaba bu Yes’ak kanunlarýna muhakeme olanýn hükmü nice olur? Tüm müslümanlarýn icmasý ile bunun küfründe þüphe yoktur.” (El’Bidaye Ve’n Nihaye, 13/118)
Ýbn-i Kesir’in bu yorumu üzerine Abdullah Azzam þöyle demektedir:
“Alimler bu konu üzerinde açýk hüküm vermiþlerdir. Hatta bazý alimler -Yes’ak kitabýný eline alýp bu kitap ile hüküm verenler ve bu kitaba muhakeme olanlar muhakkak ki kafir olurlar- demiþlerdir. Müslümanlarýn Yes’ak mahkemesine gidenlerin küfrü hakkýnda þüpheleri yoktur.” (Hakimiyet Mefhumu, sy: 14)
Seyyid Kutub Allah’ýn indirdiði ile hükmetmeyen idareleri ve bunlarýn kanunlarýný birer out olarak isimlendirdikten sonra bu konu üzerine þunlarý söylemektedir:
“Dilleri ile Allah’tan baþka ilah olmadýðýný ve Muhammed’in (s.a.v) Allah’ýn kulu ve rasulü olduðunu söyleyip bireysel davranýþlarda, arýnma, evlenme, boþanma ve miras gibi konularda Allah’ýn vahyine tabii olduklarý için kendilerini müslüman diye isimlendirenler, bununla beraber bunun dýþýndaki konularda Allah’ýn kitabýna göre þekillenmemiþ kanun ve nizamlara itaat edenler… Allah kitabýnda izin vermediði halde Allah’ýn kitabýna muhalif olan yasalara ve kanunlara itaat edenler… Ýsteyerek veya istemeyerek bu çaðdaþ putlarýnýn kendilerinden istedikleri görevleri yerine getirme noktasýnda tüm deðerlerini feda edenler…. Bu kutsal deðerleri ile çaðdaþ taðutlarýn istekleri çeliþtiði zaman Allah’ýn emirlerini kulak arkasý yapýp bu çaðdaþ taðutlarýn emirlerini yerine getirenler… Evet, kendilerini müslüman ve Allah’ýn dinine mensup zannedip de tüm bu fiilleri yapanlar, kafalarýný yastýklarýndan kaldýrýp bir an önce uyanmak ve ne kadar büyük bir þirk bataklýðýnýn içinde olduklarýný görmek zorundadýrlar.
Þirk ve müþriklik, rabb’lik noktasýnda Allah’tan baþka bir rabb’in yaratan, rýzýk veren, öldüren vb. varlýðýna inanmakla ortaya çýkmaz. Allah ile beraber veya Allah’ýn dýþýnda baþka rabb’lerin hakimiyetine inanmak da þirkin en bariz örneklerindendir.
O halde yeryüzünün doðusunda ve batýsýnda yaþayan tüm insanlar, yaþantýlarýnda yetkiyi kime verdiklerine, kime uyduklarýna, kime itaat edip kime boyun eðdiklerine, kimin emrine uyup sözünü dinlediklerine bir baksýnlar… Þayet tüm bu konularda sadece Allah’a itaat ediyorlarsa Allah’ýn kendisinden razý olduðu dine, Ýslam’a mensupturlar. Yok þayet bu konularda Allah’tan baþkasýna tabii oluyorlarsa Allah korusun onlar tabii olduklarý taðutlarýn dinine mensupturlar.” (Fizilal-il Kur’an Cilt : 9/89)
Allahü Teala baþka bir ayette ise þöyle buyurmaktadýr:
“Þüphesiz ki, kendilerine doðru yol belli olduktan sonra, arkalarýna dönenleri, þeytan sürüklemiþ ve kendilerine ümit vermiþtir. Bunun sebebi; onlarýn, Allah'ýn indirdiðinden hoþlanmayanlara; -bazý hususlarda size ileride itaat edeceðiz- demeleridir. Oysa Allah, onlarýn gizlediklerini biliyor.” (Muhammed Suresi 47/25-26)
Ýþte bu ayet günümüzde bu parlamenterlere rey verenlerin durumunu ne güzel ortaya koymaktadýr. Zira bu ayette Allahü Teala dinden çýkýp mürted olanlarýn dinden çýkýþlarýnýn sebebini onlarýn Allah’ýn indirdiðini hoþ karþýlamayan kimselere “bazý hususlarda size ileride itaat edeceðiz” demelerine baðlamýþtýr.
Evet… Allahü Teala bu ayetinde günümüzde, seçimlerde sandýk baþýna giderek Allah’ýn hakimiyet yetkisini gasb eden kimselere oy atmak suretiyle onlara yetki verenlerin durumunu ne kadar güzel bir þekilde ortaya koymuþtur. Bu ayette dikkat edilmesi gereken iki husus vardýr:
1-Allahü Teala bu ayette bu kimselerin mürted oluþ sebebini yukarýda da belirttiðimiz gibi “... size ileride itaat edeceðiz” demelerine baðlamýþtýr. Yani onlarý mürted yapan etken Allah’ýn indirdiðini hoþ karþýlamayan kimselere bizzat itaat etmeleri deðil sadece, ileride itaat edeceðiz” demeleridir. Allah’ýn indirdiðini hoþ karþýlamayan kimselere sadece itaat sözü vermek sahibini mürted ve kafir yaptýðýna göre onlara her konu da bizzat itaat eden kimselerin hali ne olur acaba?
2- Yine bu ayette bu dinden çýkýþ bu kimselerin “bazý hususlarda itaat edeceðiz” demelerine baðlanmýþtýr. Yani yüce Allah’ýn indirdiðini hoþ karþýlamayanlara sadece bazý hususlarda itaat sözü vermek dahi kiþiyi Ýslam milletinden çýkarmaktadýr. Ayný þekilde Allah’ýn indirdiðini hoþ karþýlamayan kimselere hayatlarýnýn bütün alanlarýnda itaat edenlerin hali ne olur acaba?
Bakýnýz bu ayetin tefsirinde Þeyh Muhammed Emin Þankýti ne demektedir:
“Bu ayetler Allah’ýn indirdiklerinden nefret edenlere itaat edip onlarýn batýl düþüncelerine destekçi olanlarýn kafir olduklarýný ifade etmektedir. Çaðýmýzda bu ayetlerin ihtiva ettiði mana ve tehditleri bütün müslümanlarýn düþünmesi zorunludur. Zira kendini müslüman zannedenlerin çoðu bu ayetlerin kapsamýna girmektedirler. Çünkü doðudaki ve batýdaki tüm kafirler Allah’ýn, Muhammed (sav)’e indirdiði kitabtan nefret etmektedirler. Kim bu kafirlere ayetin ifade ettiði gibi “bazý konularda size itaat ederim” derse bu ayetlerin tehdidinin altýna girecektir. Tabi ki her konuda onlara itaat edenler daha çok bu ayetlerin mefhumuna girerler. Þu andaki beþeri sistemlere itaat edenler þüphesiz bu ayetin kapsamý altýna girmektedirler. Dikkat! Dikkat! Bazý konularda size itaat ederim diyenlerden olma.” (Edva’ül Beyan, 3/383)
Þeyh Muhammed Emin Þankýti Kehf Suresi’nin 26. ayetine yaptýðý tefsirde ise þöyle demektedir:
“Kur’an’ý Kerim’in naslarýndan açýkça anlaþýlmaktadýr ki, þeytanýn dostlarý vasýtasý ile koydurduðu, Ýslam þeriatýna muhalif beþeri kanunlara tabi olanlarýn kafir ve müþrik olduklarýndan ancak onlar gibi Allah’ýn basiretlerini kör ettiði, vahyin nurundan kör olan kafir ve müþrik kimseler þüphe ederler.” (Edva’ül Beyan, 4/73-74)
Yine Þeyh Muhammed Emin Þankýti Ýsra Suresi’nin 9. ayetine yaptýðý tefsirde ise þöyle demektedir:
“Rasulllah’ýn getirdiði din ve þeriattan baþkasýna tabii olan kiþi, kendisini Ýslam milletinden çýkaran apaçýk bir küfür iþlemiþtir. Ýþte bu hüküm Kur’an’ýn doðru yola ileten hükümlerindendir.” (Edva’ül Beyan, 3/439)
Sonuç olarak mesele gayet açýk bir þekilde ortaya konulmuþtur. Her kim Allah’ýn indirdiðini bir kenara býrakarak ne amaçla ve ne niyetle olursa olsun hevasýndan yasa ve kanun vaaz ederse apaçýk bir þekilde ilahlýk iddia etmiþtir. Ýslam milletinden çýkýp þeytan ve dostlarýnýn safýný almýþtýr. Ve yine her kim ne amaçla ve ne niyetle olursa olsun bu batýl ilahlara zerre kadar meyleder, onlara tek bir konuda dahi itaat eder ya da itaat etme sözü anlamýna gelen fiillerde bulunursa apaçýk bir þekilde kâfir ve müþrik ismini alacaktýr.
Hiç þüphesiz baþýnda ve sonunda hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahstur.
Gönderen: 05.06.2007 - 11:08
Bu Mesaji Bildir   ebubera üyenin diger mesajlarini ara ebubera üyenin Profiline bak ebubera üyeye özel mesaj gönder ebubera üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1713 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
bedirde (44), guvendag (42), beyza-nur (52), Mustafa_Ogras (39), TANATAR (40), arasat (65), mustafaaa (39), DaYMoN_38 (40), ben kimim (65), suskun_amedli (41), yakubu (38), yagmuralp (46), tatoglu (45), saygýlý (48), beguum (46), semih1973 (51), BERDAN13 (50), merve70 (33), xxxakrepxxx (43), damlanur (39), emsal (37), nisa Nur (26), FEYZAferhan (46), aliihsan (43), fatih_kull (41), halisseker (40), r.yildiz (43), Taskin70 (41), NaMaz_iM (48), baran4735 (43), simurg_anka (59), feride_özen (47), igci (43), ihvancan (45), civan (46), hakan_20 (55), lnxwise (41), ~~Esinti~~ (39), kent (52), veyselgün (52), drakula514 (33), sahhaf (54), hüdayi_yolu (48), eyy_yolcu (48), ravza30 (51), epikon (44), dursun bektas (58), shacird (39), ohme (62), HakanKA (36), abdülbari (32), aliasik (60), datedock (37), Kar çiçeði (38), luicin79 (45), yusuf_ali (43), pcpcpc (43), meryem_ (38), meryem.im (38), abuzer (43), EBRUEBSUDE (43), burak_1 (50), öznur (45), esinti34_69 (51), h mükremin (52), dogutrade (60), esinti69 (51), nired (51), Ensar 66 (58), ABDULLAH FURKAN (), akýn (65), tungaeralp (53), bykilic (50), canisi (58), sedatsen (46), kocaahmet79 (45), esselam (42), kirrli (37), ismey (53), xxxemrexxx (51), seida (43), blueangel_ahmet (50), cesum (58), dhan (49), eschra (34), tamerr70 (51), resul asigi (38), yusuf163 (47), Misafiir (45), Zeynep..66 (39), hüseyin _k (34), vizyon (55)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.73911 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.