0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Bediüzzaman Said Nursi vefat edeli tam 47 yıl oldu bugün (23-03-2007)...

önceki konu   diğer konu
4 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Ukab su an offline Ukab  
Bediüzzaman Said Nursi vefat edeli tam 47 yıl oldu bugün (23-03-2007)...
575 Mesaj -
Bediüzzaman vefat edeli tam 47 yýl oldu bugün (23-03-2007)...

Tüm üyelerimizden Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri için bir Fatiha okumalarýný rica ediyorum...RABBÝM KABUL EYLESÝN ÝNÞAALLAH...

EsSelam Aleykum...


Tevhid

evhid, en ehemmiyetli ve en halavetli ve en yüksel bir vazife-i kudsiye ve bir fariza-i fýtriye ve bir ibadet-i imaniyedir.

Ýnsan bir yolcudur. Sen burada misafirsin. Ve buradan da diðer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediði birþeye kalbini baðlamaz. Bu menzilden ayrýldýðýn gibi, bu þehirden de çýkacaksýn. Ve keza, bu fani dünyadan da çýkacaksýn. Öyle ise aziz olarak çýkmaya çalýþ.


Ýnsan ve vazifesi

Kendini baþýboþ zannetme. Zira þu misafirhane-i dünyada nazar-ý hikmetle baksan; hiçbir þeyi gayesiz, nizamsýz göremezsin. Nasýl sen nizamsýz, gayesiz olabilirsin.

Ýnsan ebed için yaratýlmýþtýr. Onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u edebiyedir.


Dünya hayatý

Hayatýn lezzetini, zevkini isterseniz hayatýnýzý imanla hayatlandýrýnýz ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.


Gençlik

Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eðer siz daire-i meþruada kalmazsanýz, o gençlik zayi olup baþýnýza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eðer terbiye-i Ýslamiye ile o gençlik nimetine karþý bir þükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik manen baki kalacak ve edebi bir gençlik kazanmasýna vesile olacak.

Dünyada gençliðe muhabbet, yani ibadette gençlik kuvvetini sarf etmenin neticesi: dar-ý saadette edebi bir gençliktir.


Yalnýzca Allah'a dayanýp güvenmek

Ey insan! Eðer yalnýz Ona abd olsan, bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanýrsýn. Eðer ubudiyetten istinkaf etsen, aciz mahlukata zelil bir abd olursun.

Her kim kendisini Allah'a malederse, bütün eþya onun lehinde olur. Ve kim Allah'a mal olmasa, bütün eþya onun aleyhinde olur. Allah'a mal olmak ise, bütün eþyayý terk ve her þeyin Ondan olduðunu ve Ona rücu edeceðini bilmekle olur.


Allah'a hakiki abd olan, baþkalarýna abd olamaz.

Madem her yer misafirhanedir. Eðer misafirhane sahibinin rahmeti yar ise, herkes yardýr, her yer yarar. Eðer yar deðilse, her yer kalbe bardýr ve herkes düþmandýr.


Ýmanýn kazandýrdýklarý

Ey insan! Senin nokta-i istinadýr ancak ve ancak Allah'a olan imandýr. Ruhuna, vicdanýna nokta-i istimdad ise ancak ahirete olan imandýr. Binaenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanýn kalbi, ruhu tavahhuþ eder; vicdaný daima muazzeb olur.

Ýmana gel ki, elemden emin olasýn. Kadere teslim ol ki selamette kalasýn.

Ýnsan eðer kesrete dalýp kainat içinde boðulup dünyanýn muhabbetiyle sersem olarak fanilerin tebessümlerine aldansa, onlarýn kucaklarýna atýlsa, elbette nihayetsiz bir hasarete düþer. Hem fena, hem fani, hem ademe düþer. Hem manen kendini idam eder. Eðer insan-ý Kuran'dan kalb kulaðýyla iman derslerini iþitip baþýný kaldýrsa, vahdete müteveccih olsa, ubudiyetin miraciyle arþ-ý kemalata çýkabilir. Baki bir insan olur.


Dine hizmet

Dine hizmet ederken müspet hareket etmek ve menfi hareketlerden kaçýnmaktýr.

Bizim vazifemiz müspet hareket etmektir, menfi hareket deðildir. Rýza-i Ýlahiye karýþmamaktýr. Bizler aþayiþi muhafazasý netice veren müspet iman hizmeti içinde her yýl bir sýkýntýya karþý sabýrla, þükürle mükellefiz. Kardeþlerim! Hastalýðým pek þiddetli, belki yakýnda öleceðim veyahut bütün bütün konuþmaktan, bazen men olunduðum gibi men edileceðim. Onun için benim nur ahiret kardeþlerim, ehven-ü þer deyip bazý biçare yanlýþçýlarýn hatalarýna hüçum etmesinler. Daima müspet hareket etsinler. Menfice hareket vazifemiz deðil. Çünkü dahilde hareket menfice olamaz.


Nefis

Ey nefsim! Deme 'zaman deðiþmiþ, asýr baþkalaþmýþ, herkes dünyaya dalmýþ, hayata perestiþ eder. Derd-i maiþetle þarhoþtur.' Çünkü ölüm deðiþmiyor. Firak, bekaya kalbolup baþkalaþmýyor. Acz-i beþeri, fakr-ý insani deðiþmiyor, ziyadeleþiyor. Beþer yolculuðu kesilmiyor, sürat peyda ediyor.

Þeytanýn mühim bir sinsi planý, insana kusurunu itiraf ettirmektir, ta ki baðýþlanma ve Allah'a sýðýnma yolunu kapasýn. Hem nefsi insaniyetinin enaniyetini tahrik edip, ta ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta kusur ve günahlarýndan takdis etsin..

Nefsini suçlayan kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, baðýþlanma diler. Baðýþlanma dileyen Allah'a sýðýnýr. Allah'a sýðýnan þeytanýn þerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çýkar. Ýtiraf etse affa müstehak olur.


Güzel ahlak

Ýþte tahmin ederim ki, nasihlerin nasihatlarý þu zamanda tesirsiz kaldýðýnýn bir sebebi þudur ki: Ahlaksýz insanlara derler: "Hased etme! Hýrs gösterme! Adavet etme! Ýnad etme! Dünyayý sevme!" Yani, fýtratýný deðiþtir gibi zahiren onlarca malayutak bir teklifte bulunurlar. Eðer deseler ki: "Bunlarýn yüzlerini hayýrlý þeylere çeviriniz, mecralarýný deðiþtiriniz." Hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarýnda bir emr-i teklif olur."

Ýnsanýn fýtratýndaki þiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehþetli hýrs ve inadlý taleb ve hakeza þedid hissiyatlar, umûr-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiþtir. O hissiyatý, þiddetli bir surette fani umûr-u dünyeviyeye tevcih etmek, fani ve kýrýlacak þiþelere, baki elmas fiatlarýný vermek demektir.

Hem gizli düþmanlarým, hem nefsim; þeytanýn telkiniyle zaif bir damarýmý arýyorlar ki, beni onunla yakalayýp Nurlara tam ihlas ile hizmetime zarar gelsin. En zaif damar ve dehþetli mani', hastalýk damarýdýr. Hastalýða ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; zarurettir, mecburiyet var der, ruh ve kalbi susturur; doktoru müstebid bir hakim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiði ilaçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise fedakarane, ihlasla hizmete zarar verir. Hem gizli düþmanlarým da bu zaif damarýmdan istifadeye çalýþmýþlar ve çalýþýyorlar. Nasýlki korku ve tama' ve þan ü þeref cihetinde çalýþýyorlar. Çünki insanýn en zaif damarý olan korku cihetinde bir halt edemediler, i'damlarýna beþ para vermediðimizi anladýlar.


Hastalýðýn hikmetleri

Ey hastalýktan þekva eden biçare adam! Hastalýk bazýlara ehemmiyetli bir definedir, gayet kýymetdar bir hediye-i Ýlahiyedir. Her hasta, kendi hastalýðýný o neviden tasavvur edebilir. Madem ecel vakti muayyen deðil; Cenab-ý Hak, insaný yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf u reca ortasýnda ve hem dünya ve hem ahireti muhafaza etmek noktasýnda tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiþ. Madem her vakit ecel gelebilir; eðer insaný gaflet içinde yakalasa, ebedi hayatýna çok zarar verebilir. Hastalýk gafleti daðýtýr, ahireti düþündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazýrlanýr. Bazý öyle bir kazancý olur ki; yirmi senede kazanamadýðý bir mertebeyi yirmi günde kazanýyor. Ezcümle, arkadaþlarýmýzdan -Allah rahmet etsin- iki genç vardý. Biri Ýlama'lý Sabri, diðeri Ýslamköy'lü Vezirzade Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz olduklarý halde, samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safta olduklarýný hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim. Vefatlarýndan sonra anladým ki; her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalýk vardý. O hastalýk irþadýyla, sair gafil ve feraizi terkeden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kýymetdar bir hizmette ve ahirete nafi' bir vaziyette bulundular. Ýnþaallah iki senelik hastalýk zahmeti, milyonlar sene hayat-ý ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onlarýn sýhhatý için bazý ettiðim duayý, þimdi anlýyorum dünya itibariyle beddua olmuþ. Ýnþaallah o duam, sýhhat-ý uhreviye için kabul olunmuþtur.

Ýþte bu iki zat, benim itikadýmca, on senelik bir takva ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kar buldular. Eðer ikisi, bir kýsým gençler gibi sýhhat ve gençliðine güvenip, gaflet ve sefahete atýlsaydýlar; ölüm de onlarý tarassud edip tam günahlarýnýn pislikleri içinde yakalasaydý; o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yýlanlar yuvasý yapacaklardý.


Diriliþ

"Evvel yaratýlýþý düþünür. Der ki: Nutfeden alakaya, alakadan bir çiðnem ete, bir çiðnem etten ta insanýn yaratýlýþýna kadar olan oluþumumuzu görüyorsunuz. Nasýl oluyor ki, yaratýlýþý inkar ediyorsunuz?.. O, onun misli, belki daha kolayýdýr. Hem Cenab-ý Hak, insana karþý ettiði ihsanat-ý azimeyi kelimesiyle iþaret edip der: "Size böyle nimet eden bir zat, sizi baþýboþ býrakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasýnýz." Hem iþareten der: Ölmüþ aðaçlarýn dirilip yeþillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasýný kýyas edemeyip inkar ediyorsunuz. Hem gökyüzünü ve yeri yaratan, gökyüzü ve yerin meyvesi olan insanýn hayat ve ölümünden aciz kalýr mý? Koca aðacý idare eden, o aðacýn meyvesine ehemmiyet vermeyip baþkasýna mal eder mi? Bütün aðacýn neticesini terketmekle, bütün kýsýmlarýyla hikmetle yoðrulmuþ yaratýlýþ þeceresini faydasýz ve boþ yapar mý zannedersiniz? Der: kýyamet günü sizi diriltecek zat öyle bir zattýr ki, bütün kainat O'nun emrine hazýr askeri hükmündedir. Allah'ýn ol emrine feyekûne karþý tam bir teslimiyet ile boyun eðer. Bir baharý yaratmak, bir çiçek kadar ona kolay gelir. Bütün hayvanatý icad etmek, bir sinek icadý kadar kudretine kolay gelir bir zattýr..."


Ölüm

Ölüm deðiþmiyor. Firak, bekaya kalbolup baþkalaþmýyor. Acz-i beþeri, fakr-ý insani deðiþmiyor, ziyadeleþiyor. Beþer yolculuðu kesilmiyor, sürat peyda ediyor."


Samimiyet

Bu zamanda avam-ý mü'mininin tam itimad etmesi ve iman hakikatlarýný tereddüdsüz ders almasý için, öyle muallimler lazým ki; deðil dünya menfaatlarýný, belki ahiret menfaatlarýný dahi ehl-i imanýn menfaat-i uhreviyesine feda ederek o ders-i imanide her cihetle þahsi faidelerini düþünmeyip yalnýz ve yalnýz hakikatlara, rýza-i Ýlahi ve aþk-ý hakikat ve hizmet-i imaniyedeki þevk-i hak ve hakkaniyet için çalýþsýn. Ta her muhtaç, delilsiz kanaat edebilsin, bizi kandýrýyor demesin ve hakikat pek çok kuvvetli olduðunu ve hiçbir cihetle sarsýlmadýðýný ve hiçbir þeye alet olmadýðýný bilsin, ta imaný kuvvetlensin ve o ders ayn-ý hakikattýr desin, vesvese ve þüpheleri zail olsun.


Ýhlas

Ey biçareler! Mezaristana göçtüðünüz zaman, "Eyvah! Malýmýz harab olup, sa'yimiz heba oldu; þu güzel ve geniþ dünyadan gidip, dar bir topraða girdik." demeyiniz, feryad edip me'yus olmayýnýz... Çünki sizin herþey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazýlmýþtýr. Her hizmetiniz kaydedilmiþtir. Hizmetinizin mükafatýný verecek ve her hayýr elinde ve her hayrý yapabilecek bir Zat-ý Zülcelal, sizi celb edip, yer altýnda muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldýrýr. Ne mutlu sizlere ki; hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meþakkat bitti; ücret almaða gidiyorsunuz.

Evet geçen baharýn defter-i a'malinin sahifeleri ve hidematýnýn sandukçalarý olan tohumlarý, çekirdekleri muhafaza eden ve ikinci baharda gayet þaþaalý, belki yüz derece aslýndan daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neþreden Kadir-i Zülcelal, elbette sizin de netaic-i hayatýnýzý öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli bir surette mükafat verecektir.


Ahireti unutanlar

Ey sersem nefsim! Acaba þu vazife-i ubudiyet neticesiz midir, ücreti az mýdýr ki, sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akþama kadar seni çalýþtýrýr ve fütursuz çalýþýrsýn. Acaba bu misafirhane-i dünyada aciz ve fakir kalbine kut ve gýna ve elbette bir menzilin olan kabrinde gýda ve ziya ve herhalde mahkemen olan Mahþer'de sened ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek Sýrat Köprüsü'nde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mýdýr? Bir adam sana yüz liralýk bir hediye va'detse, yüz gün seni çalýþtýrýr. Hulf-ul va'd edebilir o adama itimad edersin, fütursuz iþlersin. Acaba hulf-ul va'd hakkýnda muhal olan bir zat, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va'd etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarým yamalak hizmetinle onu va'dinde ittiham ve hediyesini istihfaf etsen, pek þiddetli bir te'dibe ve dehþetli bir tazibe müstehak olacaðýný düþünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en aðýr iþlerde fütursuz hizmet ettiðin halde; Cehennem gibi bir haps-i ebedinin havfý, en hafif ve latif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?


Bediüzzaman Said Nursi
Gönderen: 23.03.2007 - 09:58
Bu Mesaji Bildir   Ukab üyenin diger mesajlarini ara Ukab üyenin Profiline bak Ukab üyeye özel mesaj gönder Ukab üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
SuMeYRa su an offline SuMeYRa  
1576 Mesaj -
Ve aleykum Selam Verahmetullahi veberekatuhu

Allah c.c. razi olsun ukab kardes..

Rabbimiz gani gani rahmet eylesin, mekanini cennet bahcelerinden bir bahce etsin insaallah..

Bizlere hizmet etmis bir ilim üstadina bir fatiha az bile gelir...

Ruhu sad olsun..

Muhabbet ile...


Gönderen: 24.03.2007 - 00:18
Bu Mesaji Bildir   SuMeYRa üyenin diger mesajlarini ara SuMeYRa üyenin Profiline bak SuMeYRa üyeye özel mesaj gönder SuMeYRa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Süheda89 su an offline Süheda89  
49 Mesaj -
bencede bi fatiha bile azdýr.. böle ilim amel ihlas sahibi insanlarý hatýrladýðýz için Allah sizden razý olsun Mevlam onlar gibi olmamýzý nasip etsin
Gönderen: 24.03.2007 - 00:36
Bu Mesaji Bildir   Süheda89 üyenin diger mesajlarini ara Süheda89 üyenin Profiline bak Süheda89 üyeye özel mesaj gönder Süheda89 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Samimi_ su an offline Samimi_  
[Vefat yıldönümü münasebetiyle] Çağın büyük müfessiri Bediüzzaman
1 Mesaj
http://www.sorularlarisaleinur.com/subpage.php?s=article&aid=1577

[Vefat yýldönümü münasebetiyle] Çaðýn büyük müfessiri Bediüzzaman


BÝR KUR’AN MÜFESSÝRÝ



BEDÝÜZZAMAN SAÝD NURSÝ



(Bediüzzaman Said Nursi, 1876 – 1960 yýllarý arasýnda yaþadý. Ülkemizde ve ülkemiz dýþýnda milyonlarca insan Onun Risale-i Nur isimli tefsirinden istifade etti.

O, hep “Nurlar Vadisinde” gezdi. Karanlýk vadilerde gezenler, yarasanýn ýþýktan hoþlanmamasý misali bu nurdan rahatsýzlýk duydu. Ama O, aldýrmadý. “Elimizde nur var, topuz yok. Nur kimseyi incitmez, ýþýðýyla okþar” dedi ve yoluna devam etti…

Bu araþtýrmamýzda, kendisinin hayatýna, fikirlerine ve mücadelesine kuþbakýþý bir bakýþla bakmaya çalýþacak, doðrudan eserlerinden alýnan cümlelerle bazý deðerlendirmelerde bulunacaðýz.)



Doç. Dr. Þadi Eren

sadieren@hotmail.com



Kur’an Müfessiri



Bediüzzamanýn en belirgin vasfý, Kur’an müfessiri olmasýdýr. Bu konuda þöyle der:

“Kur'an-ý Hakîm'in dergâhýnda, bir dilenci hâdim hükmündeyim.”

“Derd benimdir, deva Kur'anýndýr.”

Yazmýþ olduðu Risale-i Nur külliyatý, ayetlerin ve hadislerin yorumundan ibarettir. Risaleler müstakil bir dava olmayýp, Ýslam davasýnýn izah ve isbatýndan ibarettir.



Çaðýn Önünde Bir Âlim



Bediüzzaman, çaðýn gereklerini anlamýþ ve ona göre hizmetini yapmýþ bir Ýslam âlimidir. Bazýlarý bu zamanýn þartlarýyla eski zamanýn þartlarýný birbirinden ayýrt edememiþler, adeta zamanýmýza gelememiþlerdir. O, bu konuda þu veciz ölçüyü ortaya koyar:

“Eski hal muhal…

Ya yeni hal veya izmihlal!”

Yani, zaman deðiþmiþtir. Zamanýn çarklarýný geriye doðru çeviremeyiz. Ya yeni hale uyum saðlanacak veya durum çok vahim olacaktýr.

Eski devirlerde bileði kuvvetli olan galip gelirmiþ. Ama artýk günümüzde bilim ve fen ön plana çýkmýþ. Kaliteli aydýn bir insan, sýradan binlerce kiþiye bedel olabilir. Kim daha ziyade bilim ve fenne dayanýrsa, o galip gelir. Yabancýlar bununla bize galip geldiler. Artýk sadece kalbin cesur olmasý yetmemektedir.

Geleceðe yatýrým

Ahirzaman, manen kýþ bir mevsimdir. Pek çok âlim bu kýþýn þiddetinden feryad eder, ama nedense kýþtan sonra gelecek bahara bir hazýrlýk yapmazlar. Bediüzzaman ise þöyle der: “Çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazýr etmek lâzým gelir.”

Hizmet insaný



Bazý âlimler vardýr, kendi köþelerinde kalmýþ, ilmini baþkalarýyla pek paylaþaglaa)mamýþtýr. Bediüzzaman ise bir “hizmet adamý”dýr. O, þöyle der:

“Bir adamýn kýy­meti, himmeti nisbetindedir.

Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek ba­þýyla küçük bir millettir.”

Ýnsan, sosyal bir varlýktýr. Hay­van gibi bir postla yaþayamadýðýndan, toplum halinde yaþamaya mecburdur. Toplum halinde yaþama­nýn da, kolaylýklarýyla beraber, bir takým sorumluluklarý vardýr. Her insan kendi çapýnda baþkalarýný da düþünmekle mükelleftir.

Bediüzzaman, “Âlim olan mazur deðil­dir.” der. Kendisi âlim biri olarak þunu söyler:

“Ýlim itibariyle insanlara bir menfaat dokundurmak için þer'an hizmete mükellef olduðumdan, hizmet etmek isterim.”

O, hizmet etmeyi doðal bir görev olarak görür. Arý için bal vermek ne kadar doðalsa Bediüzzaman için de Kur’ana hizmet etmek, insanlarý aydýnlatmaya çalýþmak o derece doðaldýr.

Etrafý aydýnlatmak isteyen nice insan yangýn çýkarmakla suçlandýðý gibi, bazýlarý da Bediüzzamana nedense ön yargýyla bakmýþlardýr. O, bunlara þöyle cevap verir:

“Ben imanýn cereyanýndayým. Karþýmda imansýzlýk cereyaný var. Baþka cereyanlarla alâkam yok.”

“Ben baþka maksaddayým; baþka noktalar benim kalbimi doldurmuþ, baþka þeyleri düþünmeye kalbimde yer býrakmamýþ.”



Ýçimizden Biri

Bir batýlý “yolu sormuyorum, arkadaþ arýyorum” der. Bediüzzaman da benzeri bir þekilde kendine mürid deðil dava arkadaþý arar. O, çevresindekileri her söylediðini düþünmeden onaylayan kimseler olarak deðil, araþtýrmacý muhakkikler olarak yetiþtirmek ister. Bu meyanda þöyle der:

“Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görü­nür. Yahut bâtýlý hak görür.

Evet, kimse demez ‘ayraným ekþidir.’

Fakat siz mihenge vurmadan almayýnýz.

Zîrâ çok silik söz ticarette geziyor.

Hatta benim sözümü de, ben söylediðim için hüsn-ü zan edip tamamýný kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediðim halde ifsad ediyo­rum.

Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.

Ýþte size söylediðim sözler hayalin elinde kalsýn, mihenge vurunuz. Eðer altýn çýktý ise kalpte saklayýnýz. Bakýr çýktý ise çok gýybeti üstüne ve bedduayý arkasýna takýnýz, bana reddediniz, gönderiniz.”

Bir kýsým toplum önderleri kendilerini adeta kusursuz göstermek için gayret sarfederken, O þöyle der:

“Ben nefsimi herkesten ziyade nasihata muhtaç görüyorum.”

Ayrýca, kendisini hatasýz zannetmenin hatalarýna þöyle dikkat çeker:

“Aziz kardeþlerim! Üstadýnýz lâyuhtî (hatasýz) deðil. Onu hatasýz zannetmek hatadýr.”

“Biliniz, kardeþlerim ve ders arkadaþlarým!

Benim hatamý gördüðünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacaðým.

Hattâ baþýma vursanýz, ‘Allah razý olsun’ diyeceðim.

Hakk'ýn hatýrýný muhafaza için baþka hatýrlara bakýlmaz.”



Karizmatik bir lider



Lider bir insan, beraber yürüdüðü insanlarý onure etmeyi bilir, bir problem olduðunda en tatlý bir þekilde halleder, hatta gerekirse etrafta suçlu aramak yerine kendini suçlu olarak görür. Bediüzzamanýn etrafýnda bulunan bazý kimseler kendi aralarýnda bir problem yaþadýklarýnda O, þu ibretli mektubu gönderir:

“Kardeþlerimden ricâ ederim ki: Sýkýntý veya ruh darlýðýndan veya nefis ve þeytanýn desiselerine kapýlmaktan veya þuursuzluktan arkadaþlardan sudur eden fena ve çirkin sözlerle birbirine küsmesinler ve "haysiyetime dokundu” demesinler. Ben o fena sözleri kendime alýyorum. Damarýnýza dokunmasýn. Bin haysiyetim olsa kardeþlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete fedâ ederim.”

Zühd insaný

Zühd, kalben dünyayý terk etmektir. Bediüzzaman, þayet istese dünyada saltanat sürebileceði halde, sade bir hayatý tercih etmiþtir. Hediye kabul etmemesi buna güzel bir örnektir. Aslýnda hediyeleþmek sünnettir. Ama bazý özel durumlarda hediye almamak daha isabetli olur. Mesela, adaletiyle meþhur Ömer bin Abdülaziz, Emevi hükümdarý olduktan sonra hediye almadý. Kendisine “sünnete muhalif olarak niçin hediye almýyorsun?” diye sorulduðunda þu cevabý verirdi:

“Hz. Peygamber zamanýnda hediye gerçekten hediye idi. Ama günümüzde rüþvet haline geldi.”

Bediüzzaman hediye almama sebebini þöyle anlatýr:

“Mühim bir tüccar dostum otuz kuruþluk bir çay getirdi, kabul etmedim.

"Ýstanbul'dan senin için getirdim, beni kýrma" dedi. Kabul ettim, fakat iki kat fiatýný verdim.

Dedi: "Ne için böyle yapýyorsun, hikmeti nedir?"

Dedim: Benden aldýðýn dersi, elmas derecesinden þiþe derecesine indirmemektir. Senin menfaatin için, menfaatimi terk ediyorum. Çünkü dünyaya tenezzül etmez, tama' ve zillete düþmez, hakikat mukabilinde dünya malýný almaz, tasannua mecbur olmaz bir üstaddan alýnan ders-i hakikat elmas kýymetinde ise,

sadaka almaya mecbur olmuþ,
ehl-i servete tasannua muztar kalmýþ,
tama' zilletiyle izzet-i ilmini feda etmiþ,
sadaka verenlere hoþ görünmek için riyakârlýða temayül etmiþ,
âhiret meyvelerini dünyada yemeðe cevaz göstermiþ bir üstaddan alýnan ayný ders-i hakikat, elmas derecesinden þiþe derecesine iner.
Ýþte sana manen otuz lira zarar vermekle, otuz kuruþluk menfaatimi aramak, bana aðýr geliyor ve vicdansýzlýk telakki ediyorum. Sen madem fedakârsýn; ben de o fedakârlýða mukabil, menfaatinizi menfaatime tercih ediyorum, gücenme!

O da bu sýrrý anladýktan sonra kabul etti, gücenmedi.”

Þefkat insaný



O, bahar çiçeklerinin solmasýndan ýzdýrap duyacak kadar engin bir þefkate sahiptir. Ýhtiyarlara yönelik yazdýðý “Ýhtiyarlar Risalesinde” geçen þu ifadelerinde, bu engin þefkatin yansýmalarýný açýkça görmekteyiz:

“Sizin en ihtiyarýnýz her ne kadar zahiren benden yaþlý ise de, manen ben onlardan daha ziyade ihtiyarlýðýmý tahmin ediyorum. Çünki fýtratýmda rikkat-ý cinsiye ile acýmak hissi ziyade bulunduðundan, kendi elemimden baþka binler kardeþlerimin elemlerini de o þefkat sýrrýyla çektiðimden, yüzler sene yaþamýþ gibi ihtiyarým.

Ve siz ne kadar firak (ayrýlýk) belasýný çekmiþ iseniz, benim kadar o belaya maruz kalmamýþsýnýz.

Çünkü oðlum yoktur ki yalnýz oðlumu düþüneyim. Bendeki fýtrî olan bu ziyade acýmaklýk ve þefkat, binler Müslüman evlâdlarýnýn, hattâ masum hayvanlarýn teellümlerine karþý dahi bir rikkat, bir elem, o sýrr-ý þefkat ile hissediyordum.

Hususî bir hanem yoktur ki fikrimi yalnýz ona hasredeyim; belki bu memleket ile ve belki âlem-i Ýslâmýn kýt'asýyla hanem gibi, hamiyet-i Ýslâmiye noktasýnda alâkadarým. Ve o iki büyük hanedeki dindaþlarýmýn elemleriyle müteellim ve firaklarýyla mahzun oluyorum!”

Bir aile reisinin kendi ev ve evladýyla alakadar olmasý gibi, Bediüzzaman bütün vatan evladýný kendi çocuklarý ve tüm Ýslam Dünyasýný kendi evi olarak kabul etmiþtir.

1952 de Eþref Edib’in kendisiyle yaptýðý bir röportajda ifade ettiði þu cümleler O’nun iç dünyasýný tahlilde bize mühim ipuçlarý sunar:



"Bana ýztýrap veren, yalnýz Ýslâmýn mâruz kaldýðý tehlikelerdir… Yoksa þahsýmýn mâruz kaldýðý zahmet ve meþakkatleri düþünmeye bile vaktim yoktur. Keþke bunun bin misli meþakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!

Ben, cemiyetin iç hayatýný, mânevî varlýðýný, vicdan ve imanýný terennüm ediyorum. Yalnýz Kur'ân'ýn tesis ettiði tevhid ve iman esasý üzerinde iþliyorum ki, Ýslâm cemiyetinin ana direði budur. Bu sarsýldýðý gün, cemiyet yoktur.

Bana, 'Sen þuna buna niçin sataþtýn?' diyorlar. Farkýnda deðilim. Karþýmda müthiþ bir yangýn var. Alevleri göklere yükseliyor. Ýçinde evlâdým yanýyor, imaným tutuþmuþ yanýyor. O yangýný söndürmeye, imanýmý kurtarmaya koþuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiþ de ayaðým ona çarpmýþ; ne ehemmiyeti var? O müthiþ yangýn karþýsýnda bu küçük hâdise bir kýymet ifade eder mi? Dar düþünceler, dar görüþler!

Beni, nefsini kurtarmayý düþünen hodgâm bir adam mý zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanýný kurtarmak yolunda dünyamý da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatýmda dünya zevki namýna birþey bilmiyorum."

Dâhili ve Harici Cihad Farký

Bazýlarý “cihad” denildiðinde “savaþ” anlasalar da, cihad savaþ demek deðildir. Cihad kelimesi, cehdetmek, gayret göstermek anlamýndadýr. Çevremize baktýðýmýzda, büyük bir faaliyet ve hareketlilik gözümüze çarpar. Kavram olarak cihad, bu faaliyet ve hareketliliðin Allah yolunda yönlendirilmiþ þeklidir.

Bediüzzaman ülke dâhilinde yapýlacak cihad ile, dýþ düþmanlara karþý yapýlacak cihadý çok net ifadelerle birbirinden ayýrýr. Sözgelimi, dýþtan bir ülke saldýrdýðýnda silahla karþýlýk verilir ve savaþýlýr. Ama ülke dâhilinde yapýlacak olan cihad, manevi bir mücadeledir. Kendisinin ifadesiyle:

“Bizler âsâyiþi muhafazayý netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sýkýntýya karþý sabýrla, þükürle mükellefiz.

…Çünkü asýl mesele bu zamanýn cihad-ý mânevîsidir. Mânevî tahribatýna karþý sed çekmektir. Bununla dahilî âsâyiþe bütün kuvvetimizle yardým etmektir.

Evet, mesleðimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyiþi muhafaza etmek içindir… Bu kuvvet dahile karþý deðil, ancak hâricî tecavüze karþý istimal edilebilir… Vazifemiz, dahildeki âsâyiþe bütün kuvvetimizle yardým etmektir.

…Hariçteki cihad baþka, dahildeki cihad baþkadýr.

…Biz bütün kuvvetimizle dahilde ancak âsâyiþi muhafaza için müsbet hareket edeceðiz.”

Müsbet Hareket



Ülke dâhilinde yapýlacak cihadda en mühim bir esas müsbet hareket etmektir. Bediüzzamanýn ifadesiyle:

“Aziz kardeþlerim,

Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket deðildir.”

“Din dahilde menfi bir tarzda istimal edilmez.” (Yani din ülke içinde menfi olaylara alet edilemez.)

Yapýlmasý gereken,

· insanlarý dine meylettirmek

· onlarý teþvik etmek

· dinî görevlerini hatýrlatmaktýr.

Yoksa “dinsizsiniz!” dese onlarý tecavüze sevkeder.

Din aslýnda hiçbir zümrenin tekelinde deðildir. Herkesin hak dinden istifade etmek, hem hakký, hem görevidir.

Müsbet hareket, “kahrolsun karanlýk!” demek yerine bir mum yakmayý öðretir. Batýl ilahlara sövmek yerine Allah’ýn adýný anmayý ders verir.

Müsbet hareket, yýkmayý deðil yapmayý, tahribi deðil tamiri esas alýr.

Müsbet hareket, baþkalarýnýn kusur ve noksanlarýný ortaya koymak yerine, Ýslamýn güzelliðini ilan etmeyi öðretir.

Müsbet hareket, mutedil hareketi netice verir, insaný taþkýnlýk ve þaþkýnlýktan kurtarýr, fevrî davranýþlara sed çeker.

Müsbet hareket, görünüþte pasif, ama gerçekte en etkili bir metottur. Meþhur örnek ile anlatmak gerekirse, rüzgar ve güneþ yolda giden bir adamýn sýrtýndaki paltoyu çýkartmak için bahse girmiþler. Önce rüzgar denemiþ, gittikçe sür’atini artýrarak adamýn paltosunu çýkarmaya çalýþmýþ. O þiddetini artýrdýkça adam paltosuna daha þiddetle sarýlmýþ. Ardýndan güneþ devreye girmiþ, hararetini azýcýk artýrmasý adamýn paltoyu çýkarmasýna yetmiþ.

Ýþte müsbet hareket, temsildeki güneþin hareketine benzer. Ýlk bakýþta ortalýkta bir þey yok gibidir. Ama sonuca baktýðýmýzda muhteþem bir sonuç bizi beklemektedir.

Cahilliðe-Fakirliðe-Ayrýlýða Karþý Cihad

20. yüzyýlýn baþlarýnda, Bediüzzaman ülke dâhilinde yapýlacak cihadla ilgili olarak þu hedefi gösterir:

"Bizim düþmanýmýz, ‘cehalet, zaruret, ihtilaftýr.’

Bu üç düþmana karþý ‘san'at, marifet, ittifak’ silahýyla cihad edeceðiz."

Aradan geçen bir asýrlýk zaman biriminde bu üç düþmanla yapýlan cihad henüz kazanýlmýþ deðildir. Cahillik, ekonomik geri kalmýþlýk ve Müslümanlar arasýnda ayrýlýk hâlâ devam etmektedir.

Yaþadýðýmýz çaða “bilgi ve teknoloji çaðý” adý verilmektedir. Ýlk emri “oku!” olan bir dinin mensuplarý bu meselede çaða ayak uydurmada zorlanmamalarý gerekir.

Öte yandan, ekonomik alanda nice gayr-ý Müslim ülke Müslümanlardan daha ileri vaziyettedir. Böyle bir durum ise, Ýslamýn evrensel intiþarýna ciddi bir engeldir.

Ayrýca, ayný dine mensup olan, ayný gaye için çalýþan, ayný deðerleri paylaþan Müslümanlarýn adeta “ittifak etmeme hususunda ittifak etmeleri” acý bir gerçektir.

Ýþte, bu üç düþmana karþý verilecek mücadele, Müslümanlarý canlandýracak, evrensel barýþa muazzam bir katkýda bulunacaktýr.

Sivil itaatsizlik

Bediüzzaman 1926-1950 yýllarý arasýnda sürgün hayatý yaþadý, bu arada üç defa hapsedildi. Vefat ettiði yýl olan 1960’a kadar da gözetlemeler devam etti. Fakat O, hiçbir zaman devlete isyan eden biri olmadý ve talebelerini de öyle hareketlerden alýkoydu.

Þüphesiz O’nun bu tarz tavrý, o dönemlerde yapýlan bir takým yanlýþlarý kabul etmek anlamýna gelmiyordu. Kendisinin mahkemede kullandýðý þu ifadelerinde bu noktayý açýkça görebiliriz:

“Bir þeyi reddetmek ayrýdýr, kalben kabul etmemek ayrýdýr ve amel etmemek bütün bütün ayrýdýr.

Ehl-i hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz.”

Bediüzzamanýn savunduðu bu ince noktalar, artýk günümüzde evrensel hukuk çerçevesinde gittikçe yükselen kýymetler halini almaktadýr. Din ve vicdan hürriyeti, fikir hürriyeti gibi deðerler dünyanýn her tarafýnda genel kabul görmeðe baþlamýþtýr.

Bediüzzaman yanlýþ uygulamalara “fikren ve kalben taraftar olmadýklarýný” açýkça beyan etmekten çekinmez. Fakat bu yanlýþ uygulamalardan hareketle isyan cihetine de gitmez. Böyle bir hareketin çok acý sonuçlar doðurabileceðini nazara verir. Ýdarede olanlara þöyle seslenir:

“Sizin vazifeniz ele bakmaktýr, kalbe bakmak deðil. Çünkü idarenizi, âsâyiþinizi istiyorsunuz. El karýþmadýðý vakit, ne hakkýnýz var ki, hiç lâyýk olmadýðýnýz halde "kalp de bizi sevsin" demeye?”

Bediüzzamanýn nazara verdiði “bir þeyi reddetmek baþkadýr ve onun ile amel etmemek bütün bütün baþkadýr” manasý günümüz dünyasýnda geniþ revaç bulmaktadýr. Özellikle sivil toplum kuruluþlarý mevcut hükümetlerin yanlýþlarý olduðunda harekete geçip bu yanlýþlarýn önünü almaya çalýþmaktadýrlar. Bu bir isyan deðildir, ama aynen kabul de deðildir. Hata hata olarak görülmekte, bünyede zarar vermeksizin tedavisi cihetine gidilmektedir.



Asayiþ muhafýzý

Bediüzzaman asayiþi “her türlü dünyevi saadetin esasý” olarak görür. “Yüz ruhum olsa asayiþe feda ediyorum” der.

Talebelerini de asayiþin manevi muhafýzlarý olarak yetiþtirir. Uhuvvet Risalesinde verdiði þu örnek konunun daha iyi anlaþýlmasýna yardýmcý olacaktýr:

“Nasýl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalýþan bir adamýn ne derece zulmettiðini bilirsin. Ve zalimliðini, semâvâta iþittirecek derecede baðýracaksýn. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batýrýlmaz.”

Terör eylemlerinde ise böyle bir ince ölçü, böylesine insaflý bir yaklaþým asla söz konusu deðildir. Terörün hâkim olduðu toplumlar mayýnlý arazi gibi güvenden uzak olur. Her an bir bomba patlayabilir, her an serseri bir kurþun hedefe veya bir masuma isabet edebilir.

Bir Müslüman, eðer dini gerçek þekliyle biliyorsa asla terörist olamaz. Ancak “dinde hassas, aklî muhakemede noksan” bazýlarý hemen her toplumda görüldüðü gibi, Ýslam toplumlarýnda da bulunabilir. Böylelerinin yanlýþlarýyla Ýslamý ve Müslümanlarý karalamaya çalýþmak akla- mantýða ve insafa sýðan bir tavýr olamaz.

Siyasetüstü Bir Kur’an Hizmeti

Siyaset, yönetime talip olmaktýr. Þüphesiz bazýlarý siyaseti esas alýp hizmet etmeye çalýþabilirler ve hizmet de edebilirler. Bediüzzaman ise siyasetüstü bir hizmet metoduyla insanlara faydalý olmaya çalýþýr.

Bediüzzaman “Kur'ân ve iman hizmetinin kendisini siyasetten men ettiðini söyler ve bunu þöyle açýklar:

“Hakaik-i imaniye ve Kur'âniye birer elmas hükmünde olduðu halde, siyasetle âlûde olsaydým, elimdeki o elmaslar, kandýrýlabilen avam tarafýndan, "Acaba taraftar kazanmak için bir siyaset propagandasý deðil mi?" diye düþünürler. O elmaslara âdi þiþeler nazarýyla bakabilirler. O halde, ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kýymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer.”

Ýþte böyle ciddi sebeplerden dolayý siyasetin içine girmeden vatan evladýna faydalý olmaya çalýþan Bediüzzaman, siyasilere de zaman zaman mektuplar göndererek Kur’an- iman hesabýna tavsiyelerde bulunur.

Bu siyasetüstü metodun sonucu olarak, çeþitli partilere mensup kimseler günümüzde de O’nun eserlerinden istifade etmektedirler.

Medenilere Galebe

14 asýrlýk Ýslam tarihine baktýðýmýzda gayr-ý Müslimlerle yapýlan pek çok kanlý savaþlar görürüz. Günümüzde dýþtan bir saldýrý olduðunda “sýcak savaþ” bir hak, hatta bir görev olmakla beraber, Bediüzzaman normal þartlar altýnda barýþ ve diyaloða taraftardýr. Bunu þöyle ifade eder:

“Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahþîler gibi icbar ile deðildir.

Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur.”

Ýslamýn güzelliðini fiilen göstermek onu en güzel bir þekilde temsil ve teblið etmek anlamýna gelir. Bu layýkýyla yapýldýðýnda dünyanýn her tarafýndan nice insanlar gruplar halinde Ýslama koþacaklardýr.

Kendisinin þu cümleleriyle konuyu noktalayalým:

“Ne yapayým, acele ettim, kýþta geldim;

sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz…

Þimdi ekilen tohumlar, zemininizde çiçek açacak­týr.”

Þadi Eren ( Doç. Dr.)
Gönderen: 24.03.2007 - 00:42
Bu Mesaji Bildir   Samimi_ üyenin diger mesajlarini ara Samimi_ üyenin Profiline bak Samimi_ üyeye özel mesaj gönder Samimi_ üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1806 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
iclal2002 (42), yaprak94 (30), ahayuk (61), ebrare (41), kocbey (61), hilal.k (31), bayzafer (43), yasem1987 (37), tornado57 (49), hizbiislam (41), ahmet723 (51), Tayfun58 (47), durmusd (54), sarenurr (40), HABiBiNECCAR (46), muratcan64 (45), þenkal (47), kaya63 (61), Naber (47), remziye (48), The_bashkan (44), Kale1 (55), njp5505 (63), kasrinur07 (42), Hamza68 (56), Gönül dili (43), SARENUR rumeysa (40), ibriktepe (52), ABDULHAY (45), hasan32 (43), icemert (42), FaZiLeT_68 (40), Acizmendi (37), NESTA_07 (37), boyabat (56), maydinus (47), kinyas (43), zeymetsen (53), Dreams (52), bekircunus (54), burcuakyildiz (42), M_a_R_a_L_68 (40), Esenboga (40), sefer70 (47), bunyamin (59), veyselceo (43), Tarakcilar (56), sedamelis (36), tunç72 (42), m-delice (55), rüviþ (41), g_demir (44), semray (41), vakkas76 (48), rabia sencan (35), saýd (44), XxX52 (34), zeki3147 (48), ibrahimcil (41), fsaltekin_62 (62), as1an (41), sabkoc (51), Kenantas (43), zeki02 (42), balkopugu (53), EbuAbdurrahman (41), Talebe-i_cubbel.. (44), Harzana (53), seyrüsefer (41)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62926 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.