0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » ÇELİĞE SU VEREN ADAM "SEYYİD AHMED ARVASİ"

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
ÇELİĞE SU VEREN ADAM "SEYYİD AHMED ARVASİ"
38 Mesaj -
ALINTI: Kâzým ÜTÜK
"Demir tavýnda dövülür", "Herkes kaþýk yapabilir mi ama sadece ustasý sapýný tam ortasýna getirebilir." Bu ve benzeri halk deðiþlerinde verilmek istenen mesaj emanetin ehline verilmesinin ve yapýlmasý gereken iþi zamanýnda, zemininde ve kývamýnda yapmanýn baþarý için gerekli bir ön koþul olduðu gerçeðidir.

Ýnanç ve fikir sahasýnda þok edici kaoslarýn yaþandýðý 12 Eylül 1980 öncesinde Türk gençliðinin kafasýnda ve gönlünde öz ve biçim kazanmaya baþlayan Türk milliyetçiliði fikrinin Ýslâmî bir ruh kazanmasýnda birinci derecede rol oynayan insanlarýn baþýnda rahmetli S. Ahmed Arvasî gelir. O, rahmetli Alparslan Türkeþ'in Ülkü Ocaðýnda cürufundan temizlenip Türklük kalýbýna döktüðü olaylarýn sýcaklýðýnda akkorlaþýp tavýnda dövülerek þekillendiði ve adýna Ülkücü Gençlik denilen "ipeðe sarýlmýþ çeliðe" zamanýnda su veren büyük bir mütefekkir ve þuurlu bir Türkmilliyetçisidir.

Türk-Ýslâm ülküsünün yiðit savaþçýsý, Allah yolunun iman, aþk ve aksiyon adamý S Ahmed Arvasî'yi biraz yakýndan tanýmaya çalýþalým.

S.Arvasî ve Türk Milliyetçiliði:

15 Þubat l932 Pazartesi günü Aðrý ilinin Doðubeyazýt ilçesinde doðan Seyyid Ahmed Arvasî, ailece Van'ýn Müküs (Bahçesaray) ilçesine baðlý, Arvas (Doðanyayla) köyündendir. Babasý Gümrük Müdürlüðünden emekli Abdulhakimi Efendi, annesi Cevahir Hanýmdýr...

Ailenin altý çocuðundan beþincisi olan S.Ahmed Arvasî ilk öðrenimine Van'da baþlayýp Doðubeyazit'ta tamamlamýþtýr. Orta okulu Erzurum'da bitiren Arvasî, lise öðrenimine Erzurum Erkek Öðretmen Okulunda baþladý, Erciþ Öðretmen Okulunda bitirdi. 1952 yýlýnda Konya'nýn Doðanbeyli Nahiyesinde ilkokul öðretmeni olarak göreve baþladý. Yurdun çeþitli yerlerinde öðretmenlik görevini sürdüren Arvasî, Ankara Gazi Eðitim Enstitüsü, Pedagoji Bölümünü 1958 yýlýnda tamamlayarak çeþitli Eðitim Enstitülerinde Pedagoji öðretmenliði yaptý. 1978 yýlýnda Ýstanbul Atatürk Eðitim Enstitüsünden 24 arkadaþýyla birlikte siyasi amaçlar için sürgün edilen Arvasî, l979 yýlýnda emekli olmak zorunda kaldý. Ayný yýl Milliyetçi Hareket Partisi Olaðan Kongresinde Genel Ýdare Kurulu Üyesi sýfatýyla aktif siyasete atýldý.

12 Eylül 1980 ihtilalinde Mamak zindanlarýnda çile dolduran S. Ahmed Arvasî ilk kalp krizini burada geçirdi. Daha sonra bu olayý Alparsan Türkeþ þöyle anlatýyor; "Tutukevinde geçirdiði kalp rahatsýzlýðý dolayýsýyla Ankara Mevki Hastanesine kaldýrýldý. O gün daha dün gibi hatýrýmdadýr. Görevliler kendisini hastaneye gitmesi için aþaðýya irdirdiler. Biz, yukarýda kalmýþtýk. Odamýn penceresinden dýþ kapýnýn açýldýðý merdivenleri görebiliyordum. Arvasî hocamýzý hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemiþti. Ayakta bekleyecek hali yoktu. Bitkin bir vaziyette taþ merdivenlere oturarak cankurtaranýn gelmesini bekledi. Yukarýdan askere seslendim. Bir binbaþý çýktý. Kendisine Arvasî Beyin rahatsýz olduðunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyrulmasýný rica ettim. Bu ricamdan sonra sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrýldýk, vedâlaþtýk.

Bu tarihten sonra da inandýðý ve uðruna baþýný koyduðu Türk-Ýslâm dâvâsýný insanlarýmýza anlatmayý sürdüren S. Ahmed Arvasî, 31 aralýk 1988 tarihinde daktilosunun baþýnda iken Hakka yürüdü.

Kýsaca hayat hikayesini anlattýðýmýz S. Ahmed Arvasî'nin verdiði kutsal millî mücadeleyi ve geride býraktýðý ciltler dolusu eserlerini aktarmak ve anlatmak bu kýsa makalede hiç de kolay deðildir. Yine de onun büyük bir içtenlikle son nefesine kadar tavizsiz bir þekilde savunduðu Türk-Ýslâm Ülküsü davasýna rengini veren temel düþüncelerine ana baþlýklar halinde deðinmeye çalýþalým.

OBirTürkMilliyetçisiidi

Seyyid, Hz. Muhammed (s.a.v)'in soyundan olmasý nedeniyle ecdadý aslen Arap olan Arvasî'nin kaynaðýný Türk-Ýslâm ülküsünden alan bir Türk milliyetçi olmasý üzerinde önemle durulmasý gereken bir konudur. Böyle bir þuurlanmanýn altýnda yatan olgun idrâk gücü onun ailesinden gelen Muhammedî asaletten kaynaklansa gerektir- Bu asaletin nurlu izlerini þu tarihi olayda bulmak mümkündür: "Osmanlý'nýn daðýlma döneminde, müritleriyle birlikte Suriye üzerinden Arabistan'a giden Abdulhakim Arvasî'ye oranýn ileri gelenleri, kendisine medrese yapacaklarýný ve her türlü imkaný saðlayacaklarýný taahhüt ederek Arabistan'da kalmasýný istemiþlerdi. "Osmanlý zaten öldü, Türk diye bir þey kalmamýþtýr" denilince. Abdulhakim Arvasî hazretleri sinirlenip: "Dünyada iki Türk kalsa birisi benim" diyerek, ömrünün sonuna kadar Müslüman Türkün davasýna sahip çýkacaðýný ifade etmesi dikkate þâyandýr."3

BöylesoylubirileninçocuðuolanS.AhmedArvasîkendisiniþöyletanýmlýyor:

"Ben, Ýslâm iman ve ahlakýna göre yaþamayý en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece Ýslâmý gaye edinen Türk milliyetçiliði þuuruna sahibim."

Ýnanýyorum ki hem Türk hem Müslüman olmak hem de muassýr dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadýmýz bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve baþarýlý oldular. O halde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim .

S. Ahmed Arvasî bazý sözde Ýslâmcýlar gibi Türk tarihinin sadece son bin yýlýný kabul edip geri kalan binlerce yýllýk Ýslâm öncesi mazimizi kör bir taassuba kapýlýp reddetmedi. O þuurlu bir Türk milliyetçisi olduðu için Türk töresini, Türklüðün sembolü Bozkurtu hiç bir ön yargýya kapýlmadan kabul ve tasdik etmiþ, her fikir ve fiili Ýslâmi süzgeçten geçirerek her þeyi yerli yerine oturtmasýný bilmiþtir. Bu konularda o þunlarý söylemektedir.

"... Kýsaca belirtirsek,Türk milleti, geniþ bir tarihi tecrübeye, büyük ve zengin bir kültür hazinesine sahip bulunmakla 'millî töresini' bu güçlü zemin üzerinde kurmuþ bulunmaktadýr. Türk töresi, alemþümul ahlâkî idealleri bünyesinde toplayan 'pratik bir ahlak ve hukuk nizamý' durumundadýr. Hele, en az bin yýldan beri Ýslâmýn þanlý aydýnlýðýnda yýkanan, olgunlaþan ve arýnan Türk töresi, bütün insanlýðý mutluluða çýkaracak' alemþümul' birnizam durumuna gelmiþbulunmaktadýr."

"Hiç bir zaman Türkün totemi olmamýþ olan Bozkurt, coðrafyamýzýn kültürümüze kazandýrdýðý bir motiftir" diyen
Arvasî Türk milliyetçiliðini "ýrkçý" olmakla suçlayan cahillere þöyle seslenir:

"Türk milliyetçiliði, politikasýný biyolojik ýrkçýlýk üzerine kurmayý reddetmekle beraber içtimai ýrk gerçeðini inkar ve ihmal etmemelidir.

Ýçtimai ýrk biyolojinin konusu deðildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teþkil eden fertlerin, ailelerin sýnýf ve tabakalarýn soybirliði þuurudur.

Ortak bir þuur tarzýnda beliren mensubiyet duygusunun ve kan birliði þuuru biçiminde duyulmasýdýr. Zaten biyolojik verasetin yanýnda, ortak kültür, ortak coðrafya, ortak hayat tarzý hayat tarzý ve ortak mücadelelerle, bir milletin fert ve tabakalarýný hem ruhî, hem de fizik bakýmýndan biri birine yapýþtýrýr." (...)

"Kimse biyolojik verasetini tayin iradesine sahip deðildir. Ama içtimaî ýrk tercihe açýktýr. Ayný tarihe, ayný kültüre, ayný din ve ülküye sahip olan insanlar arasýnda kan ve soy birliði þuurunun güçlenmesine yol açar." (...) "Türk milliyetçisi, Türk içtimaî ýrkýný benimser, sever ve sevdirirken ailelerini de bu espri içinde kurmaya çalýþýr. Kozmopolitiklikten hoþlanmaz. Bununla beraber, baþka içtimai ýrklarý da Allah'ýn bir ayeti olarak deðerlendirir."

Türk milletinin kuruluþunu ve ayaða kalkarak Ýslâmýn sancaktarlýðýný yapmasýný tekrar Nizâm-ý Alemi gerçekleþtirmesi Türk Ýslâm ülküsünü de gören S. Ahmed Arvasî Türk milliyetçilerinin bu doðrultuda öncelikli olarak yapmalarý gerekenleri "Neden Türk Ýslâm Ülküsü" baþlýklý yazýsýnda þöyle açýklýyor :

"Neden, þu veya bu ad altýnda toplanmayý deðil de Türk-Ýslâm ülküsüne baðlanmayý savunuyorsunuz ?

Biz iddia ediyoruz ki, emperyalizm, Türk ve Ýslâm dünyasýný yutmak için en az iki asýrdan beri korkunç bir tertibin içindedir. Bir taraftan kültür emperyalizmi ile vatan çocuklarýný din ve milliyetine yabancýlaþtýrarak kendi emellerine hizmet edecek kadrolar hazýrlamakta, diðer taraftan din ve milliyet duygularýný, her þeye raðmen terk etmeyen çocuklarýmýzý da birbirine düþürmeyi planlamaktadýr."agla...)

"Düþman, karþýsýndaki güçleri parçalayarak, onlarý birbirine düþürerek, kolay yutulur lokmalar durumuna sokmak ister. Mesela, sanki bir insan, hem dindar, hem milliyetçi, hem medeniyetçi olmazmýþ gibi, bu deðerleri birbirine zýt programlar durumuna sokarak, hiç yoktan çatýþan güçler meydana getirir. Bu oyunlarý, o kadar ustaca planlar ki, tertiplerini anlamak için bazen olaylarýn üzerinden 50 veya 100 yýl geçmesi gerekiyor." (...)
"O halde, Türk milliyetçisine düþen iþ, bütün varlýðý ile bu oyunu bozmak olmalýdýr. Bu ülkede, suni olarak gûya Türkçü ve gûya Ýslâmcý cepheler meydana getirmek isteyen hain ve kahpe oyunlarýn karþýsýna bir Müslüman
Türk olarak ve tarihine yakýþýr biçimde çýkmalýdýr.

Bunun için, Türk-Ýslâm kültürüne, Türk-Ýslâm medeniyetine, Türk- Ýslâm ülküsüne baðlý, Türklük þuur ve vakarýna, Ýslâm aþk ve aksiyonuna sahip, Türklüðü bedeni, Ýslâmîyeti ruhu bilen milletini teknolojik hamlelerle dünyanýn bir numaralý devleti yapmak özlemiyle çýrpýnan, dünya Türklüðünün, Ýslâm dünyasýnýn ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiþtirmekten baþka bir çaremiz yoktur. S.Ahmed Arvasî, kaynaðýný Türk-Ýslâm ülküsünden alan, temel gayesi Türk milletini ebedi bekasýný saðlamak, orta gayesi Türkün Ýslâmýn sancaktarlýðýný yapmasýný temin etmek, üst gayesi ise, bütün insanlýðý Nizam-ý Alem ülküsü çerçevesinde toplayarak, insanlýðýn huzur ve barýþýný saðlamak olan Türk milliyetçiliði hareketini þu temel prensiplere dayalý olarak yapýlanmasý ve yönlendirilmesi gerektiðini ifade eder:

1) Türk milliyetçiliði, partiler, sýnýflar ve zümreler üstü bir harekettir. Ancak milliyetçilik, siyasi olsun veya olmasýn, bütün meþru kuruluþlara biçim ve damgasýný basar. Türk milliyetçiliði kendine dost olan bütün hareket ve kuruluþlarý dost, kendine düþman olan bütün hareket ve kuruluþlarý düþman bilir.

2) Her millet milliyetçidir ve milliyetçi kadrolarla ve programlarla yönetilmelidir. Millî þuurdan yoksun kadrolara, milleti teslim etmek ihanettir. Millete inanamayanlar millet idaresine talip olamazlar. Devlet adamýnýn vazgeçilmez özelliði "milliyetçi olmasýdýr"

3) Milliyetçilik, kadro ve programý ile daima iktidarda olmalýdýr. Milliyetçi kadro ve programlarý iktidardan uzaklaþtýran, onlarýn yerine sýnýfçý, bölgesi, bölücü, kadro ve programlarý geçirenler, ya sinsi yabancýlardýr, ya da milletine yabacýlaþtýrýlmýþ kiþi ve kadrolardýr.

4) Milliyetçi, barýþta barýþýn, savaþta savaþýn konularýna göre mücadele der. Düþman ister dýþta, ister içte olsun fark etmez.

5) Milliyetçilik bir milletin kendi düþmanlarýna karþý sürdürdüðü sosyal, kültürel, ekonomik ve politik baðýmsýzlýk savaþý, kendini dýþ ve iç sömürüye koruma þuur ve çabasýdýr. Yani milletlerin var olmak ve yaþama savaþýdýr. Meþru bir hak ve þuurdur.

6) Milliyetçilik, hiçbir zümrenin inhisarýnda deðildir. O, milli tarihin milli kültürün ve milli ülkülerin çizdiði zaruri bir yoldur. Üstelik millet milliyetçisini tanýr.

7) Milliyetçiliðin sahibi millettir. Milletin vicdanýna aykýrý, milli tarihe, milli kültüre ve milli ülkülere ters düþen tarihler ve tutuþlar milliyetçilik olamaz.

8) Þahýs ve zümre milliyetçiliði olamaz. Milliyetçiliðimizin tek bir adý vardýr : "Türk milliyetçiliði" Bunun yerine baþka terim ve ifadeler koyanlar veya koymak isteyenler bizi yanýltmak isteyen art niyetli kiþi ve zümrelerdir. Çaðdaþ Türk-Ýslâm ülküsü kavramý, Türk milliyetçiliðinin programýný özetleyen "doktriner" bir ifadedir.

9) Türk milliyetçisinin gerçek "amblemi" ay-yýldýzlý al bayraðýdýr. Ancak, Türk tarihi ve destanýndan süzülüp gelen motifler ve renkler, milli bayraðýmýzýn gölgesinde ve onu gölgelemeden, rozet ve flâma halinde taþýnabilir.

10) Türk milliyetçiliði, gâye, prensip, strateji ve programý itibarýyla ahenkli bir bütünlük içindedir. Aksiyon bu bütünlüðü bozamaz Ancak zamana zemine ve þartlara göre "esneklik gösterir.

11) Türk milliyetçiliði, sadece sosyal bir vakýa olarak kalamaz tezlerini ve antitezlerini ortaya koyarak, þartlarýn gerektirdiði tarzda teþkilatlanmak ve kadrolaþmak zorundadýr. Bu kadro ve teþkilat devletin ve milletin bütünlüðüne kavrama hedefine yönelik , "bir çekirdek" etrafýnda gittikçe geniþleyen bir oluþ halinde bulunmak demektir.

12) Türk ordusu milli tarihimiz içinden süzülüp gelen milli imanýmýzýn aþkýmýzýn aksiyon ve disiplinimizin,çaðdaþ eðitim politika, teknik ve silahlarla mücehhez savaþ gücüdür. Türk milliyetçiliðinin en güçlü teminatýdýr. Bir "ordu-millet" olan Türkün ta kendisidir. Ordu sevgisi Türk milliyetçisini, vazgeçemeyeceði bir özelliðidir. Türk ordusuna düþmanlýk besleyenler,yabancý ordulara özlem duyan hainlerdir8.

Ülkücü gençlik ve Ahmed Arvasî Ýslâmi atmosferin yoðun olmadýðý bir toplumsal çerçevede yetiþen 1970 yýllarýnýn gençliðine Ýslâmi mesajlarý "Cuma hutbesinde vaaz veren hocanýn metoduyla" vermek, çoðunlukla ters etki yapýyordu. O dönemlerde özellikle belli bir eðitim almýþ kiþilerin namaz kýlmasý, camiye gidip cemaate katýlmasý, hatta biraz yüksek sesle besmele çekmesi görülmüþ duyulmuþ bir þey deðildi ve ayýptý. O zamanlar liselerde, üniversitelerde ve aydýn çevrelerde daha çok ideolojik söylemler ve eylemler raðbette idi. Böyle ortamlarda yetiþen gençlere, bunlar milliyetçi de olsalar doðrudan Ýslâmý teblið etmek hiç de doðru bir yöntem deðildi. Gerektiði gibi bir Ýslâmi eðitimle yetiþen az sayýdaki küçük ve etkisiz bir kesim de zaten kendilerini dar ve kapalý bir cemaat adacýðýna hapsetmiþlerdi. Her ne kadar bunlarýn bir kýsmý, olaylarýn henüz týrmanmadýðý risksiz dönemlerde yüksek sesle adeta yarýn savaþa gireceklermiþ gibi cihat çaðrýsý yapmýþ olsalar da mücadelenin bir can pazarýna dönüþtüðü ileri aþamalarda birden bire ortadan kaybolmuþlardý. Meydanlarda sadece Komünistler ile Ülkücüler kalmýþtý.

Soðuk savaþ döneminde iki kutuplu dünyasýnýn en sýcak cephe ülkesi olan Türkiye'de ideolojik mücadelenin iyice kýzýþtýðý ve kanlý bir çýkmaz sokaða yönlendirdiði1970li yýllarýn ikinci yarýsýnda ülkeyi kýzýl emperyalizme karþý savunma mücadelesi veren Ülkücü hareket, her gün onlarca mensubunu kara topraðýn baðrýna vermeye baþlamýþtý. Genellikle "câmi" cemaatinin dýþýndaki toplum kesimlerinden gelen ülkücü geçliðin her geçen gün ölümle, morgla, tabutla, câmiyle, mezarla tanýþmasý onlarda zaten potansiyel olarak mevcut olan Allah ve ahiret inancýnýn harekete geçmesini hýzlandýrmaya baþlamýþtý. Týpký güneþin saçtýðý ýsý ve ýþýk daðlarýnýn yamaçlardaki karlarýn erimesi gibi harekete geçen bu inanç ýrmaðýnýn, doðru mecralara yönlendirilmesi ve en verimli biçimde deðerlendirilmesi gerekiyordu.

Ýþte böyle bir dönemde þehitlik gerçeði ile karþý karþýya gelen ülkücü gençler Allah ve ahiret inancýnýn yakýcý sýcaðýný beyinlerinde ve gönüllerinde ciddi bir þekilde hissetmeye baþlamýþlardý. Ýþte o an çeliðe su verme zamanýydý. S. Ahmed Arvasî Türklük ve Ülkücülük çeþmesinden sancý beyinlere, yanan yüreklere testiler dolusu Ahmed suyu verdi. Resulullah'ýn soyundan gelen bu deðerli insan, Ýslâm'ý teblið ederken "nefret ettirmeyen sevdiren, zorlaþtýrmayan kolaylaþtýran, korkutmayan müjdeleyen" Muhammed'i teblið yöntemini kullanmýþtýr.

Eðer bu gün Ýslâm ülkemizde dikkat çekici bir potansiyele ulaþmýþsa bunda ülkücü hareketin ve ona olgun bir imaný muhteva kazandýran rahmetli Seyyid Ahmed Arvasî'nin payý büyüktür. Etrafýmýzý saran sevgisiz, hoþgörüsüz, bedelsiz ve riyakar sözde Ýslâmcý, özde eyyamcý tatlý su Müslümanlarýný gördükçe bu katkýlarýn önemi daha iyi anlaþýlmaktadýr.

Diðer taraftan, ülkemiz üzerinde ciddi planlar yapan ve fýrsat buldukça da bu hain planlarýný uygulamaya sokan Arap ve Fars Müslümanlýðýnýn milli bünyemiz üzerindeki yýkýcý ve bölücü etkisi belli bir kritik seviyeyi aþmýyorsa bunda da S.Ahmed Arvasî'nin ciddi katkýlarý vardýr. O, Ýslâm-Türk ülküsünün bayraðýný tam zamanýnda yükselterek Türk Müslümanlýðýnýn güçlenmesine destek vermiþtir.

Bu gün ülkemizde gerek Arap Müslümanlýðý gerekse Fars Müslümanlýðý siyasi ümmetçilik yoluyla milli yapýmýza sinsi saldýrýlar düzenlemektedir. Ýslâmýn âlemþümul özelliðini bozarak enternasyonalist bir çehreye büründüren bu þer cephesini kendi insanýmýzý Türk devletine, Türk ordusuna, Türk vatanýna karþý düþman yapmaya çalýþýyor. Sistemin bazý yanlýþ uygulamalarý bahane edilerek, (baþ örtüsü yasaðý gibi) ayet ve hadisler çarpýtýlarak, kendi insanýmýzý kendi devletine saldýrtmaya çalýþýyorlar. Bu tertibin planlayýcýlarý ülkelerinde koyu bir Arap ve Fars ýrkçýlýðý uygulayarak kendilerinden olmayanlarý en basit insan haklarýný bile vermiyorlar. Arap ve Fars Müslümanlýðý Türk Müslümanlýðý ile sadece Anadolu'da deðil, Kafkaslarda, Balkanlarda, Orta Doðuda ve Orta Asya'da da ciddi bir mücadele içindedir. Mýzraklarýnýn ucuna Kuran sayfalarýný takarak ülkemize saldýran bu bedbahtlara karþý en büyük savunmamýz Türk Müslümanlýðý kalkanýdýr. Bu kalkaný delinmez bir zýrh haline getirebilmemiz için S.Ahmed Arvasî'yi iyi anlamamýz gerekir. Ýslâmî Türklük karþýtý bir inanç ve hareket haline getirmeye çalýþan bu "Ýlyas görünümlü iblislerin" tehlikeli oyunlarýný bozmanýn yolu Ýslâm ve iman konusunda doðru bilgilenmekten geçmektedir. Konunun güncelliði ve öneminden dolayý deðerli müttefiklerimizin bu konuda yazmýþ olduðu önemli bir makalesini burada aynen alýyoruz.

"Bazýlarý Ýslâmýn getirdiði 'âlemþümul hakikati ve daveti' idrak edemeyip onu beynelmilelci (enternasyonalist) bir karakterde yorumlama hatasýna, hatta günahýný iþlemektedirler. Bunlar ya "âlemþümul" (üniversal) kavramý ile "beynelmilel" (enternasyonal) kavramý arasýndaki farký bilmeyen kimseler, yahutta "art niyetli" kiþi ve zümrelerdir.

Ýslâmýn temel kaynaðý Kuran-ý Kerim ile cüze merkezli þanlý peygamberimizin sözleri ve hareketleriyle kesin olarak anlaþýlmýþtýr ki Ýslâmîyet insanlarýn ýrklarýna, kavimleri ve çeþitli cemiyetlere ayrýldýðýný kabul etmektir. Yine Ýslâmîyet bunun yanýnda, bütün Ademoðullarýný (kelime-i tevhit) etrafýnda toparlayarak, Ýslâm kardeþliði þuuru içinde dayanýþma ve Allah yolunda yarýþmaya davet etmektedir. Yani Allah: bir yandan dinini, "seveceði kavimlere" tevdi ederek, diðer taraftan bütün kavimleri "milli þahsiyetleri içinde tutarak "þanlý peygambere ümmet olmaya çaðýrýr. Bu sebepten Türk milliyetçileri, Türk milletinden ve Ýslâm ümmetinden olmakla öðünürler.

Hâþâ Ýslâmiyet asla masonlar ve komünistler gibi milletleri ve milletleri inkâr ederek milletleri kozmopolittik bir dünya kurma dâvâsý peþinde deðildir."Ýslâm kardeþliði bu çirkin "beynelmilelci akýmlara" asla benzemez ve benzetilemez. Ýnsanlarýn Ademoðlu olarak ayný kökten gelmekle beraber çeþitli milli ýrkî mümkün olmayan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir vâkýadýr. Bu konuda yüce kitabýmýz Kuran-ý Kerim "Ey insanlar! Biz sizleri bir kadýn ve bir erkekle yarattýk ve birbirlerinizle tanýþasýnýz diye sizi þubelere (ýrklara, kavimlere) ve kabilelere ayýrdýk. Þüphesiz ki Allah yanýnda en þerefliniz takvâda en ileri olanýnýzdýr." diye buyurmaktadýr. (Bk. Hucurat suresi, ayet 13) Yine, þanlý kitabýmýzda þöyle buyrulur: "Dillerimizin ve renklerimizin birbirine uymasý da O'nun ayetlerinden" (Bk. Kuran-ý Kerim Er-rum suresi, ayet 22) Bu ayetler hiçbir tevile yer býrakmaksýzýn Ýslâm dinini "ýrklar ve kavimler" karþýsýndaki tavrýný rotaya koymaktadýr. Ýslâm sosyolojisinde, ýrklar ve milletler insanlýk kadar birer gerçektirler ve onlarýn þerefi (renklerinde, dillerinde, et ve kemiklerinde, kemik yapýlarýnda deðil) Allah yolunda gösterecekleri "ihlas ve hizmet þuurlarý" ile yani "takva" ile tayin olunur.

"Allah'tan baþka ilah yoktur" diyen bu inancý büyün beþer tarihi boyunca savunan þanlý peygamberler dizisine sevgiyle baðlanan son ve yüce peygamber ve kurtarýcý Hz. Muhammed'e (bütün peygamberlere ve O'na selam olsun) inanan ve O'nun tebliðlerini ferdi ve içtimai planda yaþayan her fert ve millet Müslüman olmakla þereflendirmiþtir. "Ýslâm ümmetinden"dir. Ýslâm ümmetine baðlý kiþiler, milletler ve ýrklar renkleri ve dinleri ne olursa olsun, din kardeþi olurlar, birbirlerini sever iþ birliði yapar, sosyal, ekonomik, kültürel ve hatta politik dayanýþma halinde bulunurlar. Ancak, bu, onlarýn kendi soylarýný, kavimlerini, ýrklarýný ve milliyetlerini ret etmelerine sebep olmaz. Ýslâmîyet "posa ýrkçýlýðýný ve soy üstünlüðü" iddialarýný, "cahiliyet devri adeti" olarak ret etmekle birlikte, asla Müslümanlarý soyunu kavmini, ýrkýný ve milliyetini ret ve inkar etmeye davet etmemektedir. Aksine, "kiþi kavmini sevmekle suçlanamaz", "vatan sevgisi imandadýr", "kavmin efendisi, kavmine hizmet edendir" diye buyuran ve veda hutbesinde "soyunu inkar edene Allah'ýn melekleri ve insanlarýn lanet etmesini" dileyen þanlý peygamberin dinini "milliyetlerin ve milli þuurun" aleyhine kullanmak mümkün deðildir.

Ta, "alemlere Râhmet olarak gönderilen þanlý peygamberimiz zamanýndan baþlayarak günümüze kadar, bütün Müslümanlar, peygamberimizin yakýn dostlarý olan ve O'nun yüce huzurunda "iman etmekle þereflenen ve baþka kavimlerin çocuklarý bulunan nice sahabe daima milliyet adlarý ile anýla gelmiþlerdir. Bilâl El-Habeþi, Selman El-Farisî, Süheyl El-Rumî ... gibi Ýslâm büyükleri, o zamandan bu zamana kadar hep milliyet adlarý ile zikredilmiþlerdi. Bu durumu gördükten sonra, "Türk" kelimesinden ürken ve korkan bazý çevrelerin bu komplekslerinden vazgeçmeleri gerekir. Öte yandan, gizli düþmanlarýn da kendilerini Ýslâm dini ile maskelemeye kalkýþmamasý umulur.

Ýslâm dini ile milletler, milliyetler, milli þuurlar çökertilemez. Aksine Ýslâm dini ile milletler güçlenirler, hayat bulurlar ve yücelirler. Bu sebepten Türk milliyetçisi için Ýslâmîyet ve Türklük birbirine zýt iki deðer ve varlýk deðil aksine biri diðerine güç veren ruh ve beden gibidirler.

Öte yandan, yüce kitabýmýzdan öðrendiðimize göre, Allah, dinini kavimler eliyle savunur. Bir kavim dinden yüz çevirdi mi baþka bir kavim dine hizmetle þereflendirilir. Her fert ve millet kendini inkar etmeksizin Müslüman olabilir. Ýslâmîyet milletler üstü Alemþümul bir dindir.

Aþaðýda mealini vereceðimiz ayet-i kerimeyi 17. asýrda yaþayan büyün Türk milliyetçisi Vâni Mehmet Efendi, "Arais-El-Kuran ve Fi Nefais-ül Furkan" adlý kitabýnda, Arap kavminin tehdit eden ve Türk kavmini haber veren bir ayet olarak ele alýnýr. Bu ayetin meali þöyledir: "Ey iman edenler, içinizden kim dinden dönerse, Allah, müminlere karþý alçak gönüllü kafirlere karþý, onurlu ve zorlu, kendisinin onlarý seveceði onlarýn da kendisini seveceði bir kavim getirir ki onlar Allah yolunda savaþýrla ve hiçbir kýnayanýn kýnamasýndan çekinmezler. Bu Allah'ýn lütf-u niyetidir ki, onu kime dilerse ona verir. Allah, ihsaný bol olan ve çok bilendir." (Bk. Kuran-ý Kerim Maide Suresi, 54.ayet)

Gerçekte de þanlý Peygamberin yüce kadrosundan sonra, Ýslâma en büyük hizmeti yapan kavim, Türk kavmidir ve tam 400 yýl Resul-ü Ekrem'e vekil olmakla þereflenmiþtir. Ýslâmda þeref ve üstünlük, Ýslâma hizmet ve takva ile tayin edildiðine göre, Türk milleti ile þeref ve üstünlük yarýþýna kalkacak kaç kavim vardýr?

Ýslâm kardeþliði ve ümmet fikri, milletleri ve milliyetleri öldürmek dâvasý deðil, bilakis kiþileri, kavimleri, milletleri, ýrklarý Allah yolunda dayanýþmaya ve yarýþmaya kardeþlik ve barýþ þuuru içinde davet etmek demektir. Ýnsanlarý, "sahte tanrýlarýn boyunduruðundan" kurtararak þerefli birer kiþi, kavim ve ýrk halinde sadece Allah'a kul olma þuuru içinde mukaddes bir yarýþa çaðýrmak demektir. "Ýlâyý Kelimetullah" bu demektir. Bu yarýþ bütün kiþilere, kavimlere, ýrklara ve milletlere açýktýr. Bu yarýþta , takvada en ileri olaný ise, rengi ve dili ne olursa olsun, bu mukaddes yarýþta katýlanlarýn en þereflisi ve en üstün olarak anýlacaktýr.

Türk-Ýslâm ülkücüleri, asýrlardan beri, bu yarýþý en önde götüren ve bu ölçüde þeref kazanan þanlý ecdadýn
yolunda hiçbir isnat ve iftira onu bu mukaddes yolundan alýkoymaz. Türk milliyetçileri, kesin olarak bilmektedirler ki, dinimizi, milletin ve milliyet duygularýnýn aleyhinde kullanmak isteyenler, gerçek dindarlar deðil ya cahil veya art niyetli kiþi ve zümrelerdir. Türk- Ýslâm ülkücüleri kim ne derse desin, daima Türk milletinden ve Ýslâm ümmetinden olduklarýný ilan etmelidir.

S. Ahmed Arvasî ve "Doðu Anadolu Gerçeði"

Milletimizin ebedi bekasýný tehdit eden bölücülük belasýnýn teþhis ve tedavi konusunda kafa yoran, çareler öneren S.Ahmed Arvasî bu konuyla iliþkin "Doðu Anadolu Gerçeði" adlý bir eser yazmýþtýr. Bu kitabýnda bölge halkýna ve devleti yönetenlere mesaj vermeye çalýþan Arvasî, bölge merkezli bölücülük hareketini Batýnýn yýllardan beri uyguladýðý "þark politikasý" ile iliþkilendirmektedir. Bu sorunun oluþmasýna zemin hazýrlayan sebepleri þöyle ifade etmektedir.

1) Tarihi Sebepler: Yerli ve yabancý ilim, fikir ve siyaset kadrolarýnýn veya gayri ciddi tarih yorumlarý, doðu ve güneydoðu Anadolu'da yaþayan vatandaþlarýmýzýn ve aþiretlerin menþei konusunda öne sürdükleri teoriler

2) Kültürel Sebepler: Doðu ve Güneydoðu Anadolu'da konuþulan aðýzlarda, ayný çevrelerce ortaya konan tezler, yine ayný yönlerde müþaade edilecek, farklý inananlar üzerinde koparýlan gürültüler ve milli kültüre yabancýlaþma vetiresi

3) Sosyal Sebepler: Doðu ve Güneydoðu Anadolu'da yaþayan vatandaþlarýmýzýn, uzun bir zaman dilimi içinde konar-göçer statüsünü korumasý ve aþiret halinde bulunmasý ve bu durumun doðurduðu meseleler

4) Coðrafi Sebepler: Bölgenin sert yapýsý ve sert iklimiyle ilgili açýklamalar ve bunun milli irtibatý zayýflatan yönleri

5) Ekonomik Sebepler: Üretici ve tüketici olarak bölge halkýnýn milli yapý ile bütünleþmememsi, komþu yabancý ülkelerle olan ekonomik iliþkileri...

6) Psikolojik Sebepler: Þark meselesinde Kürtlük kompleksi... Kürt sayýlma endiþesi ve bunun kaynaklarý...

7) Ýdari ve Ýç Siyaset Sebepleri: Ülkemizde, bazý idare ve siyaset adamlarýnýn hatalý davranýþlarý, yetersiz ve tecrübesiz kadrolarý kaþ yapayým derken göz çýkartmalarý, yahut oy avcýlýðý kaygýsý ile hareket eden çevreler...

8) Milletlerarasý Çalýþmalar ve Emperyalist Oyunlara Baðlý Sebepler Milletlerarasý rekabetler, Türk devleti üzerine oynanmak istenen oyunlar, çeþitli renkteki emperyalizmin meseleye getirdiði boyutlar. (S.Ahmed Arvasî, Doðu Anadolu Gerçeði)

Doðu ve Güneydoðu Anadolu'daki bölücülük belasýný milli kültüre yabancýlaþma ve cehaletimize olan yakýn ilgiline de dikkat çeken Arvasî, bu bölgede yaþayan insanlarýmýzýn doðrudan "Oðuz" boyundan gelen Öz Türkler olduklarýný ifade ederken þunlarý söylüyor: "... bugün Doðu Anadolu'da yaþayan kardeþlerimiz, doðrudan doðruya Oðuz çocuklarýdýr. Selçuk Bey, Alparslan, Osman ve Orhan Beyler ne kadar Türk iseler, onlar da o kadar Türktürler, Karakoyunludurlar, Akkoyunludurlar, göçer ve Yörüktürler. Nitekim Doðu Anadolu topraklarý kazýldýkça yerden ak ve kara koyun heykelleri çýkýp durmaktadýr. Bunu anlamak için Van bölgesi müzesini gezmek yeterlidir. Doðu Anadolu insanýnýn zevkler, yaþantýsý, töreleri, yemekleri, destan ve hikayeleri hep Türktür. Dili Farsçanýn tesirin ile bozulmasýna raðmen, bir Orta Asya Türkü gibi, geline "üke", çadýra "kon" derler. (S.Ahmed Arvasî, Türk-Ýslâm Ülküsü, Cilt 1, s. 244).

Rahmetli üstadýmýz çeþitli konulardaki diðer görüþlerini konuya iliþkin makalelerinden alýntýlar yaparak þöyle özetleyebiliriz:

1) Arvasî'ye Göre Din ve Tasavvuf:

Dini bizzat Allah'ýn açmýþ olduðu kurtuluþ yolu olarak gören Arvasî, gerçek dini de, "Bütün bozuk dinleri, bütün batýl inançlarý ve bütün sahte tanrýlarý yýkan, insanlarý objektif ve sübjektif mabutlarýn pençesinden kurtararak "Allah'tan baþka ilah yoktur" diyerek bir mutlak varlýk olan Allah'a yönelmeyi öðreten dindir" þeklinde tarif etmektedir.

Bu temel özelliklere göre bir deðerlendirme yapýldýðýnda bugün yeryüzünde sadece Ýslâm'ýn hak dini olduðunu vurgulayan Arvasî, bu konuda Kuran'ýn þu ayetini delil olarak göstermektedir: "Hak din, Allah indinde Ýslâm'dýr. Kitap verilenler ancak kendilerine ilim getirildikten sonra,aralarýnda ki ihtirastan dolayý ihtilafa düþtüler. ... Kim, Allah ayetlerini inkar ederse, þüphesiz ki, Allah hesabý çabuk görücüdür."

Ýslâm konusunda derin ve kapsamlý bir bilgiye sahip olan Arvasî, Ýlm-i Hal isminde bir de kitap yayýnlamýþtýr.

Ülkemizde eðitim kurumlarýnda verilen dini eðitim oldukça yeteriz olduðunu ifade eden Arvasî, bu konuda Türkiye ile bazý Avrupa ülkelerini karþýlaþtýrýrken þu tespitleri yapýyor: "... Almanya ve Avusturya'da okullarýn yüzde doksanýnda din eðitimi ve öðretimi mecburidir. Bir Alman genci liseyi bitirdiðinde 1962 saat, Avusturyalý genç 936 saat, Türk genci ise 192 saat din dersi görebilmektedir. Hatta Türkiye'de Ýmam Hatipli olan bir gencin gördüðü din dersi saat itibariyle daha azdýr. Çünkü Ýmam Hatip lisesi mezunu 1504 saat din dersi gördüðü halde normal bir Alman Lisesi mezunu 1962 saat din dersi okumuþ bulunmaktadýr. Hayret ki ne hayret" (S.A.Arvasî, T.Ý.Ü Cilt 1)

Tasavvuf ehli bir ailenin çocuðu olan Arvasî'nin tasavvuf konusundaki düþüncelerini aðýrlýklý olarak büyük tasavvuf alimi Ýmam-ý Rabbanî yön vermiþtir. Arvasî tasavvuf konusunda þunlarý söylüyor:

"Tasavvuf ise, Ýslâmýn sýnýrlarý içinde kalmak þartýyla samimi bir aþk, vecd ve heyecan ile dinin özüne, sýrlarýna ve zevkine tam edep olgunluðu ile ulaþma gayretini ifade eder. Yüce ve mukaddes kitabýmýz Kuran-ý Kerim'de mukarrabin (Allah'a yakýn olanlar) olarak övülen ve Allah'ýn veli kullarý olmakla sýfatlanan kiþiler, iþte dinimizi böylece yücelten kiþilerdir. Böyleleri yüce mukaddes kitabýmýz Kuran-ý Kerim'de sevgi ve müjde ile anýlmaktadýr. O halde þu ayet-i kerime mealini birlikte okuyalým: "haberiniz olsun. Allah'ýn velileri (kullarýgöz kırpma için hiçbir korku yoktur. Onlar mahsun olacak deðillerdir." (Arvasî Hasbihal Cilt 4, s. 176)

2) Arvasî'ye Göre Eðitim

Her þeyden önce büyük bir eðitimci olan Arvasî, bu alanda hem uygulamada hem de teoride ciddi hizmetler yapmýþ, önemli eserler vermiþtir. Eðitimin amacýna, insaný biyolojik ve sosyolojik bütün yönleriyle tanýma, onun bütün hayatý boyunca takip ederek kendi hususiyetleri içinde olgunlaþtýrmak ve geliþtirmek suretiyle hem kendisini hem de cemiyeti için faydalý kýlacak ve mutlu edecek bilgi, maharet, davranýþ ve deðerlere ulaþmak olarak ortaya koyan Arvasî gerçek bir milli eðitimin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik fonksiyonlarý olmasý gerektiðinin altýný çiziyor.

Eðitimin politik fonksiyonunu açýklarken þunlarý söylüyor: "... eðitimin politik fonksiyonlarý da vardýr. Her milletin eðitimi, siyasi eðitimine, ideolojisine, istediði hedeflere ve ülkülere uygundur. Eðitim, çok önemli bir stratejik deðeri olan insani, iþlevi olduðu unutulmamalýdýr. Bu açýdan bakýlýnca, milli eðitim milli savunmamýzýn çok önemli bir parçasýdýr. (Arvasî, T.Ý.Ü. Cilt 1, s. 342)

3) Arvasî'ye Göre Ekonomi:

Türk-Ýslâm Ülküsü kitabýnýn 2. cildini aðýrlýklý olarak ekonomiye ayýran S.A.Arvasî kapitalist ve Marksist ekonomi anlayýþ ve uygulamalarýný Türk- Ýslâm ülküsü penceresinden eleþtirdikten sonra Ýslâm ekonomi sisteminin temel konulardaki bakýþ açýlarýný ortaya koyma gayreti içinde olmuþtur. Bu yazýlarýn yayýnlandýðý 12 Eylül 1980 öncesinde, ideolojik mücadelede Marksistlerin üzerinde en çok konuþtuklarý siyasi sosyal alan ekonomiydi. Onlara gereken cevabýn verilmesi yönünde ekonomi alanýnda iyi niyetli bir çok çalýþma yapmýþ fakat hiç biri Arvasî'nin yazdýklarý kadar hem ana kaynaða baðlý hem de çaðdaþ ölçülerde olamamýþtýr. Arvasî'nin bu konuda üzerinde durduðu ana temalarý þöyle özetleye biliriz: Ekonomi ve insan, ekonominin gayesi, ekonominin tarifi, ekonomik sistemler ve Ýslâm, insanýn istismarý ve sebepleri,ekonomi ile coðrafyanýn, nüfusun, kültürün içtimai ruhun, irsî faktörlerin, milletlerarasý temaslarýn iliþkisi, milli ekonomi, insan mülkiyet iliþkileri, adalet ve mülkiyet, emeðin deðeri ve Ýslâm, birikmiþ deðer kavramý, üretim ve sermaye, özel ve kamu teþebbüsleri, üretimin tekâmülü, Türklerde üretimin geliþme safhalarý, tüketim, israf ekonomisi ve Ýslâm, deðiþim, faiz, borsa ve Ýslâm, Ýslâm ve banka, tasarruf ve yatýrým, ekonomik sistemler ve kalkýnma modelleri ... vb. S.Ahmed Arvasî'nin ekonomiyi irdelerken ortaya attýðý "birikmiþ deðerler" kavramýný emek-ücret konusunda ilgi çekici bir bakýþ açýsý sunmaktadýr. Özellikle Marksistlerin sömürünün ana kaynaðý olarak ele aldýklarý "artýk deðer" konusuna bir cevap niteliði taþýyan birikmiþ deðer kavramýný büyüteç altýna almak için, Arvasî'nin bu konuyu açýkladýðý makalesini aynen almakta fayda gördük.

Birikmiþ Deðer Kavramý

"Marksistler, 'tek deðer emek' iddiasýyla ortaya atýlýr, bütün deðerleri 'kol emeðine' baðlayarak proletere mal etmek isterler. Onlara kalýrsa iþverenler, iþçinin ürettiði mal ve hizmetlerin bir kýsmýný iþçiye ücret olarak ödedikten sonra, artan deðerleri kendilerine saklarlar. Henüz 'þuurlanmamýþ' iþçi, bu mekanizmadan habersiz olduðu için 'kendi emeðine yabancýlaþmýþ' durumdadýr. Bu durumdaki iþçi, patronlarýnýn kendi emeðini sömürerek zenginleþtiðini henüz farkýnda deðildir. Marksistler 'atýk deðer' teorisini ortaya atarak güya iþçiyi 'þuurlandýrmak' isterler. Oysa Marksistlerin unuttuklarý çok önemli bir nokta vardýr. Bugün insanlar, ister iþçi, ister iþveren durumunda olsunlar, üretim güçlerini ve ürettikleri deðerleri, hem sayý, hem kalite itibarýyla kendilerinden önce yaþayan ve þimdi hayatta olmayan milyonlarca insanýn beden ve zihin emeðiyle ulaþtýklarý ilme, tekniðe, üretim amaçlarýna, geliþtirdikleri müesseselere, keþfettikleri enerji kaynaklarýna, kýsaca ürettikleri maddi ve manevi deðerlere borçludurlar. Bütün insanlýðýn sahip olduðu maddi ve manevi zenginliklerin gerçek üreticileri, yaþayan nesillerden çok, tarihin baðrýna gömülmüþ olan nesillerdir. Hepimiz, onlarýn mirasý üzerinde tepinmekteyiz. Sahip olduðumuz deðerler, bizden çok onlarýn, emekleriyle üretilmiþtir.
Bir an için 'proletaryanýn ' ve 'kapitalistin', bu tarihi mirastan ve bu 'birikmiþ deðerden' mahrum kaldýðýný düþünün. Onlar, bugün, üretebildikleri sayý ve kalitede mal ve hizmet üretebilirler miydi. Yahut bu mal ve hizmetlere sahip olabilirler miydi? Yine bir an düþünün, bugün bir otomotiv sanayiinde, üç yahut dört dakikada bir otomobil imal edilmektedir. Bizden önce yaþayan milyonlarca insanýn, binlerce yýldan beri süzülüp gelen beden ve zihin emeðinin ortaya çýkardýðý deðerlerden mahrum kalýnsaydý, patronlar, teknokratlar ve proleterler bu baþarýyý gösterebilirler miydi? O halde, kim kimin emeðiyle yaþýyor? Görülüyor ki, iþçi, iþveren teknokrat ve bürokratlar, birbirlerinin emeklerinden çok birikmiþ deðerleri ve zenginlikleri paylaþmaya çalýþýyorlar. Yoksa meseleyi 'sýnýf çatýþmalarý' açýsýndan ele alarak bütün üretilmiþ deðerleri bir sýnýfa mal ederek diðer insanlarý toptan tufeyli durumuna sokmak bize hem haklý hem de makul gelmemektedir. Bu gün bir kumaþ fabrikasýnýn bir saat içerisinde imal ettiði yüzlerce metre kumaþý ne tek baþýna iþçilerin emeðine ne de tek baþýna iþverenlerin teþebbüsüne baðlamak mümkündür. Bu konuda komünizm de, kapitalizmin de yorumlarý vicdanlarý tatmin edememektedir.

Ýþte bu noktada da yine yüce ve mukaddes kitabýmýz Kuran-ý Kerim, imdadýmýza yetiþmektedir. Þanlý kitabýmýz,'birikmiþ deðerleri' ve zenginlikleri bir sýnýfýn veya zümrenin inhisarýna (tekeline) býrakýlmamasýný emreder"

Yüce kitabýmýzda þöyle buyrulur; "ta ki (bu mallar) içinden (yalnýz) zenginler arasýnda dolaþan bir devlet olmasýn" (Kura-ý Kerim, El-Harþ Suresi, ayet 7). Büyük kurtarýcýmýzýn þu hadisini herkes bilir "komþusu açken týka basa yiyen gerçek Müslüman deðildir" yine mukaddes kitabýmýzda þöyle burulur: "Altýný ve gümüþü yýðýp ve biriktirip de onlarý Allah yolunda harcamayanlar (yok mu) iþte bunlarý pek acýklý bir azap ile müjdeler." (El-Tevbe Suresi, Ayet 34)

Görülüyor ki Ýslâmîyet insanlarýn birbirlerinin haklarýna riayetini emrettiði kadar "birikmiþ deðerlerin" yani, mal, mülk, altýn, gümüþ ve benzeri zenginliklerin bir zümrenin inhisarýna býrakýlmasýný da istememektedir. O, Allah yolunda ve insanlarýn dünyevî ve uhrevî saadeti için israf edilmeden sarf edilmeli, asla bir zulüm ve tahakküm vasýtasý durumuna getirilmemelidir."16

Toplumlarýn düzenini insanlarýn imanî idrak seviyelerine göre; "hayvan insanýn" nizamý, "dramatik insanýn" nizamý ve "ideal insanýn" nizamý olarak üç sýnýfa ayýran Arvasî, ideal insanýn nizamýnýn bir ütopya olmadýðýný ve asr-ý saadet döneminde gerçekleþtirildiðini ifade etmektedir.

"En güzel þekilde yaratýlmýþ" olan insanýn "alet yapan hayvan" olarak tarif edildiði hayvan insanýn nizamýnda sürünün ortak menfaatinin esas olduðunu, toplumun otoritesinin adeta tabulaþtýrýldýðýný ve ferdin iradesinin cýlýzlaþarak silindiðini ve böyle bir nizamýn eðitim sistemini "hak yok, vazife var" esprisi içinde insanlarý eðittiðini ve toplumu temsil eden krala, þefe, diktatöre, meclis veya partiye itaatin esas olduðunu ifade eden Arvasî, hayvan insanýn nizamýný þöyle tarif etmektedir; "hayvan insanýn nizamýnda, cemiyet, kendine tapýnanlarý putlaþtýrýr. Bu sebepten, bu nizamda, abideler, heykeller, niþanlar, madalyalar alkýþlar pek çoktur. Bu nizamda cemiyete yaltaklananlar ve dalkavukluk edenler itibar bulur. Bu nizam, sürüyü ilahlaþtýranlarýn ve sürüye tapanlarýn nizamýdýr."17 (T.Ý.K. cilt 2, sayfa 292)

Dramatik insaný þahsiyetini keþfeden ve sürüye isyan eden adam olarak tarif eden Arvasî, bu insanýn nizamýný ise þöyle tanýmlamaktadýr; "dramatik insanýn nizamýnda güçlü olanýn zayýfý kendine ram etmesi normaldir. Bu, tekamül ve dinamizm için, bir bakýma zaruridir. Fert fert, herkes kendini kurtarýrsa ve güçlendirirse, gerçekte cemiyet kurtulmuþ ve güçlenmiþ olur. Dramatik insan, dar cemiyet iç güdüsü içinde kalmak yerine hürriyet ve insanlýk adýna savaþ verdiðini iddia eder. Bu ideale hizmet edenler adýna abide ve heykeller diker ve madalyalar hazýrlar"18 (sayfa 294)

Ýdeal (ist) insaný, kendisini sürünün ve egonun baský ve ihtirasýndan kurtaran, göreceli iyinin doðrunun ve güzelin yerine "mutlak doðruya, mutlak iyiliðe, mutlak güzele" gönül veren insan olarak tarif eden Arvasî, bu insanýn nizamýný da þöyle tarif eder, "ideal insanýn nizamýnda, cemiyet ve fertler tanrýlaþtýrýlmaz. Ýnsanýn þerefi, "Allah'tan baþkasýna" boyun bükmemelerindedir. Fertler ve cemiyetler bir diðerini körleþtiremezler. (...) Fert fert, grup grup herkes Allah'ýn otoritesini duymak ile görevlidir. Ne maske altýnda olursa olsun hiçbir kimse, hiçbir zümre ve sýnýf insana tahakküm edemez. Herkes sahte tanrýlarý yýkmakla mükelleftir. Çobanýndan devlet baþkanýna kadar herkesin görevi budur. Bu nizamda teþkilatlanmanýn gayesi budur.19 (s. 296)

S.Ahmed Arvasî'nin Eserleri

Muhammedî sevgi ve aþk okyanusunda nasipli bir insan olan Arvasî bir çok mütefekkirimiz gibi fikir ve edebiyat alanýna þiir yazarak baþlamýþtýr. Daha 23 yaþýnda bir delikanlý iken (1955) "Sýr" adlý bir þiir kitabý yayýnlayan Arvasî, 1965 yýlýnda "Ýleri Türk Milliyetçiliðinin Ýlkeleri" adlý eseri yayýnlamýþtýr.

Bu kitabýnda Türk milliyetçiliðinin fikri muhtevasý ve çeþitli ülke sorunlarýna bakýþ açýsýný ortaya koymaya çalýþan Arvasî, daha sonra kaleme alacaðý "Türk-Ýslâm Ülküsü" kitabýnýn temellerini bu eserinde atmýþtýr. Arvasî'nin Türk aydýnlarý arasýnda tanýnmasýna ve geniþ ilgi uyandýrmasýna sebep olan ilk ses getiren kitabý; "Kendini Arayan Ýnsan" adýný taþýmaktadýr. O, 1968 yýlýnda yayýnlanan bu kitapta, bir insan için en zorunlu fakat bir o kadar da çetin ve çetrefili bir konu olan "insanýn kendini bilmesi" sorununu ele almýþtýr.

Bu kitabýn bir devamý sayýlan "Ýnsan ve Ýnsan Ötesi" adlý kitabýný 1970 yýlýnda yayýnlayan Arvasî, bu deðerli eserinde maddenin, hayatýn ötesini araþtýrmaya yönelmiþ, bütün bunlarýn odak noktasý olan insanýn ötesini tasavvufi bir incelikle irdelemeye çalýþmýþtýr.

Büyük bir eðitimci olan Arvasî, Atatürk Eðitim Enstitüsünde okuttuðu eðitim sosyolojisi konusunda 1976 yýlýnda ülkemizde bu sahanýn ilk kitabýný yazmýþtýr. 1977 yýlýnda her gün gazetesinde köþe yazarlýðýna baþlayan S. Ahmed Arvasî, burada yazdýðý makalelerini bir araya getirerek köþesi ile ayný adý taþýyan Türk-Ýslâm Ülküsü adlý kitabýný üç cilt olarak yayýnladý. Bu kitabýn birinci cildinde aðýrlýklý olarak Türk-Ýslâm Ülküsüne göre düþünce, inanç, insan ve cemiyet anlayýþýnýn , kültür ve medeniyet görüþünü, Ýkinci cilde ekonomik ve politik hayatýn deðerlendirmesini, üçüncü ciltte ise eðitim sistemi ve din psikoloji üzerinde durmuþtur.

On bölüm ve 559 makaleden oluþan Türk-Ýslâm Ülküsü kitabý 12 Eylül 1980 öncesinde bir ateþ çemberinden
geçen Türk Gençliðinin , fikir ve inanç sancýlarýnýn yakýcý sýcaklýðýnýn kavurduðu aklýna ve gönlüne, berrak pýnarlardan sunulmuþ bir hayat suyu serinliði ve tazeliði vermiþtir.

S.Ahmed Arvasî'nin yayýnlanan diðer eserleri de þunlardýr. 1982 yýlýnda yayýnlanan "Ýlm-i Hâl" , "Doðu Anadolu Gerçeði" , altý cilt halinde yayýnlanan "Hasbi Hal" , 1982 yýlýnda yayýnlanan "Diyalektliðimiz ve Estetiðimiz"

S.Ahmed Arvasî'nin hayatý ve eserleri hakkýnda az sayýda olsa da araþtýrma kitabý da yayýnlanmaya baþlamýþtýr. Bu makalemizin hazýrlanmasýnda aðýrlýklý olarak faydalandýðýmýz Sayýn Mustafa Kavuncu'nun "Seyyid Ahmed Arvasî - Hayatý, Tefekkürü - Eserleri" adlý çalýþmasý bu alanda atýlmýþ deðerli bir çalýþma hüviyetindedir.

Bu sahadaki çalýþmalarýn çoðaltýlmasý ve derinleþtirilmesi Arvasî hocamýzýn Ülkücüler üzerindeki ödenmesi gereken haklarýndan birisi olduðu açýktýr.

Sonuç:

Türk milliyetçiliðinin güç aldýðý kaynaklarýn gün yüzüne çýkarýlmasý, iþlenmesi ve genç nesillere tanýtýlmasý maalesef yeteri kadar üzerinde durulan konulardan deðildir. Bu Millî-Ýslâmî sahada deðerli eserler veren az sayýdaki yazarlarýmýz mütefekkirlerimiz ve onlarýn ortaya koyduðu eserlerin bu vurdumduymazlýk dumanýnýn arasýnda unutulmaya yüz tutmasý fikir ve aksiyonumuza yön ve biçim veren hayat damarlarýmýzý kendi elimizle kurutmak anlamýna gelmektedir.

Hayatýný, fikirlerini kýsaca tanýtmaya çalýþtýðýmýz rahmetli S.Ahmed Arvasî'de yeterince ilgilenmediðimiz önemli mütefekkirlerimizden biridir. Bu ülkeye ve insanlara faydadan çok zararý dokunmuþ bir çok vatan, millet, din ve devlet düþmaný sözde yazar, çizer takýmý için bu memlekette vakýflar kurulurken adlarý caddelere, sokaklara verilirken, anýlarýný yaþatmak için hikaye ve roman yarýþmalarý düzenlenirken, bizler hayýrlý hizmetleri ve eserleriyle dünya ve ahiret hayatýmýzý aydýnlatan kýymetli aydýnlarýmýzýn adlarýný yaþatmak ve eserlerini tanýmak yönünde diþe dokunur bir faaliyet içinde deðiliz.

S.Ahmed Arvasî'nin bu sahipsizliðin kurbanlarýndan, biri olmaktan mutlaka kurtarýlmalýdýr. Bu amaçla çeþitli sivil toplum kuruluþlarýmýz tarafýndan onun adýna enstitüler kurulmalý, konferanslar düzenlenmeli, edebiyat ve sosyal bilimlerin çeþitli dallarýnda yarýþmalar yapýlýp, onun adýna ödüller verilmelidir. Son zamanlarda az sayýda da olsa bu konuya iyi niyetli, ümit verici çalýþmalarýn baþlatýlmýþ olmasý bizleri umutlandýrmakta ve sevindirmektedir.

"Çeliðe su veren adam" olarak tanýmladýðýmýz rahmetli Arvasî hocamýzý hakka yürüyüþünün onuncu yýldönümünde saygý, sevgi ve rahmetle anýyor, yüce Rabbimizin ondan râzý olmasýný diliyoruz.
Gönderen: 10.03.2006 - 14:39
Bu Mesaji Bildir   SENCER BEY üyenin diger mesajlarini ara SENCER BEY üyenin Profiline bak SENCER BEY üyeye özel mesaj gönder SENCER BEY üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 2026 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
Toshi2610 (44), peceli1982 (43), karaborsa (46), Marokko (46), kommagene (41), emo$ (43), tahirkekec (40), yýlmaz_i.. (49), kemal akgün (35), zera (30), vuslathasreti (48), guldereli (61), ravza* (38), Alemdar23 (38), oylesine_ (50), GaripSofi (34), sina23 (45), hulusi (39), akino (44), osmus (48), ercan koyutürk (48), xmert30x (51), ebru018 (38), Efekan_ (51), mubale (47), m.makas (54), mahmutistanbul (40), elif_54 (35), menzil25 (60), mustafa_04575 (50), YaBaNGúL.. (40)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.99812 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.