0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SİYER-İ NEBİ » İNCELİKLER PEYGAMBERİ

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
ziyaretciyim su an offline ziyaretciyim  
İNCELİKLER PEYGAMBERİ
5 Mesaj
FELEÐÝN TERSÝNE DÖNDÜÐÜNÜ düþündüren tablolardý. Ateþe su, suya ateþ diyenler; aydýnlýðý karanlýk, karanlýðý aydýnlýk diye tarif edenler vardý. Kök anlamý "barýþ" ve "esenlik"le kardeþ olan bir din, nicedir savaþla ve hatta terörle eþanlamlý olarak anýlýr haldeydi artýk. Kýz çocuðunu diri diri gömen insanlarý durduk yerde karýncaya basmaktan, haksýz yere en küçük bir cana kýymaktan çekinir hale getiren bir din, kadýna düþmanlýk, cana düþmanlýk, hayata düþmanlýk simgesine dönüþmüþtü kimi zihinlerde. Cahiliye içindeki bir toplumu alýp kendini bilmenin, haddini bilmenin, Rabbini bilmenin zirvesine ulaþtýran; kýz çocuðunu diri diri gömen Ömer"i alýp eleðinden geçirip Dicle kenarýnda ayaðý incinen kuzunun dahi tasasýný çeker hale dönüþtüren; bedevî bir topluluðu medenî bir ümmet haline getiren; ilk þehri Medine"yi bir medeniyet evreni kýlan bir dindi o. Ama ne yazýk ki, milyonlarca kez yazýk ki, gerilik, haksýzlýk, cahillik ve kabalýkla beraber anýlýr haldeydi artýk.

Böylesi bir zaman, feleðin gerçekten tersine döndüðü bir zaman deðilse, neydi? Gördüklerimiz, feleðin tersine döndüðünü düþündüren tablolardý.

Bu tablolarýn ortasýnda, yüreðim yanýyordu. Barýþ dini Ýslâm"a barýþ adýna savaþ açanlarýn; Eski Dünyanýn yarýsýný kuþatmýþ bir medeniyetin dinini medeniyet adýna redde kalkanlarýn; Çin Seddinin inþasýna sebep olmuþ bir ýrký terbiye edip görkemli bir medeniyetin sancaktarý kýlmýþ bir dinden kopuþu sözümona medenî milletler hanesine yazýlmak adýna savunanlarýn arasýnda, üzgün, çok üzgün, had safhada üzgündüm. yüreðim yanýyordu.

Yüreðimdeki hüznü ve yangýný daha da büyüten bir ilave husus ise, bu güzelim dinle birlikte, onun elçisi, rehberi, peygamberi hakkýnda söylendiðini duyduðum lâflardý. Bir aslaný üç çemberden geçirmeyi baþardý diye bir aslan terbiyecisini dakikalarca ayakta alkýþlayan insanlar, bir aslanýn bile yapmadýðý þeyi yapýp öz evladýný diri diri topraða gömen insanlarý bütün çaðlarýn gördüðü en benzersiz terbiyenin eþliðinde adalet, nezaket, medeniyet ve insaniyet timsali kýlan bir peygambere kabalýk, gerilik ve þiddet yakýþtýrýyorlardý.

Duydukça, insanýn ruhunu daraltan þeylerdi bunlar. Zaman oluyor, meydanlara koþup tepelere çýkarak haykýrmak; "Hayýr! Peygamber sizin bildiðiniz gibi deðildi hiçbir zaman! Kesinlikle hayýr" diye gücüm yettiðince baðýrmak istiyordum. Hayatýný okudukça inceleþtiðim, sözlerini anladýkça derinleþtiðim, bana beni öðreten, bana benliðimi eritmeyi öðreten, nefsimi eritip inceleþtiren o güzelim peygamberin sünnetini "çöl âdeti" diye elinin tersiyle itmeye kalkýþan insanlarla bir yüzleþme yaþamam þarttý. Onlar, barýþ dinine savaþ, aydýnlýk bir medeniyete karanlýk, incelikler peygamberine kabalýk yakýþtýran insanlardý.

* * *

Gelin görün ki, ortadaki manzaraya yalnýz bu açýdan da bakamazdým. Bilmeyenin öðrenmeme, görmeyenin bakmama, anlamayanýn düþünmeme kabahati vardý, tamam. Önyargýsýyla hareket edenin þartlanmýþlýðý aþamamasý, kötü niyetli yaklaþanýn iyiniyetli olamamasý da bir hataydý elbette. Ama tablonun öte tarafýnda, bu yanlýþlýðý üreten, besleyen, yahut büyüten tutum, tavýr ve yaklaþýmlar da vardý. Biliyordum; bunlar hiç olmasa bile, birileri kalblerini ve akýllarýný bu dine kapalý tutmayý sürdüreceklerdi. Ama þunu da biliyordum; bunlar, kalbini bu dine kapatanlarýn sýðýnacaklarý bir mazeret deðilse bile, kalbini bu dine açmaya açýk nice insanýn önünde birer engeldi. Ýncelikler peygamberine kabalýk yakýþtýranlar kesinlikle haksýzdýlar, ama incelikler peygamberinin adýný dilinden düþürmediði halde kabalýk sergileyenler de haklý veya mazur sayýlamazlardý.

O yüzdendir ki, yýllar önce, en yüce hislerin içinde karþýlýk bulduðu nuranî bir saray olarak tarif ettiði Ýslâmiyetin "matem tutmuþ bir siyah çadýr gibi, bir kýsým fukaraya ve bedevîlere ve mürtecilere has olduðunu tahayyül edenler"e serzeniþte bulunan, "Ey insafsýzlar! Umum âlemi birleþtirecek, besleyecek, ziyalandýracak bir istidatta olan hakikat-ý Ýslâmiyeti nasýl dar buldunuz ki, fukaraya ve mutaassýp bir kýsým hocalara tahsis edip, Ýslâmiyetin yarý ehlini dýþarýya atmak istiyorsunuz?" diye haykýran; bu güzelim dini lekelemeye dönük teþebbüslerde bu dinin müntesiplerinin onun özüne uymadýðý halde onun adýna yaptýklarý yanlýþlarýn da hissesi olduðunu belirtip, "Þimdiye kadar yalnýz düþmanýn tarafýna bakýp eldeki elmas kýlýnçla onlarýn tefritlerini kýrardým; fakat þimdi mecburum: Öyle dostlarýn terbiyeleri için, onlarýn avamperestane ve ifratkârâne olan hayalâtlarýna o kýlýncý bir derece iliþtireceðim&" diyen Bediüzzaman'ýn duyduðu ýzdýrabýn bir benzerini, nicedir içimde taþýyordum.

Zira, yazýk ki, barýþ dini Ýslâm'ýn müntesipleri arasýnda, onu savaþla özdeþ görenler vardý. Yazýk ki, incelikler peygamberinin adýný anarak kabalýk edenler vardý. Yazýk ki, o kudsî nebînin güzelim sünneti adýna o sünnetin güzelliðine uymayan yaklaþýmlar sergileyen insanlar vardý. Yolda beride, kitaplar arasýnda, gazete sütunlarýnda, televizyon ekranlarýnda, þu veya bu ortamda gördüðüm öyle tablolar vardý ki, Ýslâm'ýn gereði olmadýðý halde Ýslâm adýna yapýlýyor, Ýslâm adýna yapýldýðý için de birilerini Ýslâm'a karþý mesafeli kýlýyordu. Öyle þeyler vardý ki, peygamberin hayatýndan alýnmadýðý halde peygamber adýna yapýlýyor, peygamber adýna yapýldýðý için de itiraz oklarýnýn peygamberi hedef seçmesine sebep oluyordu.

Bunun o derece çok örneði vardý ki...

Meselâ, üzerine çiþ yapan torununu onun kucaðýndan alýp da "Sen nasýl Resûlullah'ýn üstüne çiþ yaparsýn?" diye pataklamaya kalkýþan Ümmü Fadl'ý durdurup "Çocuk bu, yapar" yumuþaklýðýnda bir itirazla torununun fiske yemesine engel olan bir Peygamberin ümmetinden olup, ikide bir çocuk pataklamayý sünnet sanan insan sayýsý az mýydý sahi?

Kucaðýnda torunlarý olduðu halde namaza duran, o secdede iken torunu sýrtýna bindiði için secdesini uzatan, çocuða müdahale edenlere ise, namazýný bitirdikten sonra "Býrakýn, çocuk hevesini almýþ olsun" rahatlýðýnda yaklaþan bir peygamberin ümmeti olarak, küçük çocuklarýmýzla camilere gittiðimizde hep duyageldiðimiz azar iþitme tedirginliði nedendi? Neden birileri, biz Peygamberin çocuklardan esirgemediði bir hal içinde namaz kýlarken namazýmýzýn selameti adýna çocuklarýmýzý ellerimizden almaya, ürkütücü seslerle onlara "in aþaðý" uyarýlarý yapmaya, "dur-sus" ikazlarýyla ortalýkta dolaþmaya mecbur biliyorlardý kendilerini?

Mescidde kýldýðý namazlarda bir çocuk aðlamasý duyduðunda namazý kýsa kýldýrmayý itiyad edinen; evinde namaz kýlýyorken yine duyduðu bir çocuk aðlamasý üzerine namazýný kýsa kesip, ev halkýna çocuk aðladýðý halde aðlamasýna cevap vermedikleri için serzeniþte bulunarak, "Onlarýn aðlamalarýnýn beni üzdüðünü bilmiyor musunuz" diyen bir peygamberin ümmetinden olup, üç yaþýndaki çocuklara "nefis terbiyesi" uygulamaya kalkýp onlarý saatlarce aðlatanlar neyin nesiydi?

Hem, zamane insanlarýn asla yetiþemediði bir diþ temizliðini hayatý boyu sergilemiþ Hz. Peygamberin bu iþ için kullandýðý misvaðý herkesin gözü önünde diþlerimizi göstere göstere aðzýmýzda gezdirirken, "diþ temizliði" gibi bir peygamber inceliðini milletin önünde diþini gösterme kabalýðýyla birleþtirmiþ olmuyor muyduk? Hz. Peygamberin yolunu yol edindiðimizi gösterir bir alâmeti, bir izi, bir þeâiri üzerimizde taþýr halde dolaþýp, ayný zamanda o kudsî peygamberin zýddýna gerine gerine yürümek, sümkürüp yere tükürmek, yüksek sesle ve kaba kelimelerle konuþmak, olmamasý gerektiði halde olagelen þeyler deðil miydi?

Ayný þekilde, yüzünde namaz izi gözüken bir insanýn dünyalýk iþindeki üç kuruþluk bir menfaat için yalan söylemesi, dindarlýðýyla tanýnan bir insanýn israfýn bin türlüsüyle yüklü þatafatlý düðünlere yeltenmesi, baþörtülü bir hanýmýn otobüsün ortasýnda çocuðunu eþek sudan gelircesine dövmesi, dindarâne bir görüntü içindeki bir ailenin fertlerinin yol ortasýnda birbirlerine kaba kelimelerle hitap edip kavgaya giriþmesi.. bunlar ve benzerleri, dindar insanlarýn hepsine teþmil edilmesi mümkün olmayan tablolardý elbette. Dahasý, çoðuna, hatta birazýna teþmil edilmesi bile mümkün olmayan, ancak azýn da azýnýn sergilediði tablolardý. Ne var ki, böylesi tablolarýn "algýnýn seçiciliði"ne kötü niyet bulayanlarýn barýþ dinini savaþ, aydýnlýk bir medeniyeti karanlýk, incelikler peygamberini kabalýk ile anmalarý için birer malzeme teþkil ettiði de aþikârdý.

* * *

Peygamber aleyhisselamdan alýnmýþ nice incelik dersine sýrtýný dönüp yalnýzca böylesi malzemeleri devþirenler de masum deðildiler elbette. Deðildiler ve olamazlardý. Çünkü, iki müthiþ haksýzlýðý ihtiyar ediyorlardý. Haksýzlýðýn ilk veçhesi, yalnýzca "kötü örnekler" üzerinde durup, iyi örnekleri gözardý etme alýþkanlýklarýyla ilgiliydi. Fakülte yýllarýnda, "para politikasý" dersinde iþ "faizler"e geldiðinde yüzümdeki tebessümden bir anlam çýkarýp benim þahsýmda sýnýfa "bizim sokakta bir market var, sahibi hacý ama, bir görseniz adamý..." faslýna baþlayan, sonra hepimizin belki bin milyon kez duyduðu sözleri bir kez daha tekrarlayan bir hocama o vesileyle söylediðim bir sözü, hayatým boyu hatýrlamama sebep olan bir durumdu bu. "Bu özellikte hacýlarýn var olabildiðini ben de biliyorum hocam" demiþtim kendisine. "Fakat merak ediyorum: Neden size hep böyle hacýlar rast geliyor"

Elbette, yalnýzca böylesi örnekler rast gelmiyordu. Hatta, böylesi örnekler, çoðunlukta deðil, azýnlýktaydý. Öteki türlüsünü, daha fazlasýný görmeyenler, bu bakýmdan, masum deðillerdi. Ama, sergiledikleri birtakým davranýþlar yüzünden temsil ettikleri bu güzelim dinin güzelliðine ve safiyetine leke getiren insanlarýn da bu sonuçta ciddi katkýlarý vardý.

Bu durumdaki kiþilerin yanlýþlarýný,temsil ettikleri dinin doðrularýna saldýrý için bahane edinenler, bir haksýzlýðý da iþte bu þekilde gerçekleþtirmiþ oluyorlardý. Kötü örneklerden hareketle iyi örnekleri lekelemek bir büyük haksýzlýk olduðu gibi, iyi örneklerin iyiliðinde pay sahibi olduðu halde kötü örneklerin kötülüðünde payý olmayan bir dini suçlu makamýna oturtmak feci bir haksýzlýk, dehþetli bir vicdansýzlýk, yürek sýzlatan bir insafsýzlýktý.

* * *

Öyle ya da böyle, tablo ortadaydý: bir yanda o güzelim dinin güzel peygamberi ve o peygamberi örnek alýp iþini ve hayatýný güzel eyleyen güzel insanlar, beri yanda o peygamberi güzelce örnek alamayýp kabalýk ve yanlýþlýklar sergileyen insanlar, karþý tarafta ise o insanlarýn kabalýðýný güzel insanlara güzellikler öðreten güzel peygamberin teblið ettiði güzelim dine sýrtýný çevirme, hatta bu dine hücum etme gerekçesi kýlanlar...

Bu tablo içerisinde, herþeye raðmen, bir çýkýþ yolu vardý. Üstelik öyle kolay bir yoldu ki bu, iyiniyet taþýyan hiçbir kimse uygulamakta asla zorlanmazdý.

Bu yolda, bir kere, Ýslâm adýna yapýlan ama asla Ýslâm'ýn malý olmayan kabalýklarý Ýslâm'a yakýþtýranlar, dindar insanlarýn Ýslâm adýna yaptýklarý ama Ýslâm'ýn malý olmayan yanlýþlar üzerinden Ýslâm'a küsmek veya hatta saldýrmak yerine, onlara Ýslâm'ýn doðrularýný hatýrlatma durumundaydý. Meselâ, yalan söyleyen bir dindarýn bu yanlýþýndan dolayý yalaný yasaklayan Ýslâm'a küsmek veya saldýrmak yerine, "Yalan söylemeyi yasaklayan bir dine mensup olduðun halde yalan söylüyor olman sana yakýþmýyor" diyebilmeli; dindar bir kiþiden kaba bir davranýþ gördüklerinde, o insana mensup olduðu dinin peygamberinin inceliðini hatýrlatabilmeliydiler.

Böyle yapmaya daha ehil ve daha mecbur olanlar ise, bu dini güzelce yaþamaya çalýþan kiþiler idi. Onlar da, Ýslâm adýna Ýslâm'ýn malý olmayan kabalýklar sergileyen iman kardeþlerine Ýslâm'ýn malý olan incelikleri bildirmeli; hem, bu inceliklerden yalnýzca onlarý deðil, kendisini Ýslâm'ýn dýþýnda gören kiþileri de haberdar etmeliydiler.

Ýslâm adýna Ýslâm'ýn malý olmayan kabalýklarý sergileyenlerin ise, ciddi bir özeleþtiriye; "Dindar bir kiþi olarak yaptýðým bu hareket gerçekten dinimin özüne uyuyor mu" sorusunun izini sürmeye ihtiyaçlarý vardý. Bunun da yanýsýra, dini yorumlama ve uygulama biçimlerini sünnetin ve hikmetin ýþýðýnda bir daha tartýp deðerlendirmeleri þarttý.

Bütün bunlarýn her kesimden insan tarafýndan baþarýlmasý için ise, öncelikle, bir bilgilenme hamlesi ve gayreti gerekiyordu. Ýslâm'ýn malý olan ile olmayaný, keza Ýslâm'a ait doðru bir ölçü ile o ölçünün yanlýþ yorumunu, dahasý doðru bir ölçünün doðru yorumu ile o yorumun yanlýþ uygulamasýný ayýrma, ve bunun da beraberinde, hangi doðrunun hangi yerde hangi þekilde uygulanacaðýný bilme imkâný veren bir bilgilenme...

Bu bilgilenmenin merkezinde ise, görebildiðim kadarýyla, Kur'ân'ýn "en güzel örnek" diye gösterdiði; yine Kur'ân'ýn tarifiyle, "kendi hevasýndan konuþmayan" "âlemler için rahmet" "insanlarý Allah yoluna çaðýrýcý" "ýþýk saçan bir kandil" olarak Hz. Peygamberin hayatý ve þahsiyeti vardý. O ki, onun için, "Allah'ýn sizi sevmesini istiyorsanýz, O'nun Habibine uyun ki, Allah da sizi sevsin" ölçüsünü getiriyordu Kur'ân.

* * *

Bu bilgilenme sürecinde benim dikkatimi en ziyade çeken husus, Hz. Peygamberin þahsýnda insaniyet-Ýslâmiyet denkliðini keþfetmem idi. Yakýn zamanda yaþamýþ bir büyük düþünürün, Ýslâmiyeti neden "insaniyet-i kübra" olarak tarif ettiðini, Hz. Peygamberin þahsýnda, net bir biçimde kavrama imkâný buluyordunuz. O, kelimenin tam anlamýyla "insan"dý. Bir insan nasýl olur, insan insanlýðýný nasýl gerçekleþtirir, insan insan olarak ona verilmiþ yetenek ve özellikleri nerede nasýl kullanýr ve ne þekilde geliþtirir gibi sorularýn cevabý onun hayatýnda, özünde, sözünde apaçýk vardý.

Onun hayatýný ve sözlerini okurken, kiþinin islâmiyeti onun insaniyetinin geliþmiþliði nisbetinde geliþir dersini almýþtým açýkçasý... Kaba bir insan ama mükemmel bir müslüman olmak; insaniyeti geri, Ýslâmiyeti ileri olmak, anladýðým kadarýyla, mümkün deðildi. Bizatihî Peygamberin "Sizin Cahiliye döneminde en hayýrlýlarýnýz, hakký kabul ve teslim ettikten sonra, Ýslâm döneminde de en hayýrlýlarýnýzdýr" derken dikkat çektiði üzere, "islâm" olarak en hayýrlý olabilme potansiyeli, "insan" olarak en hayýrlý olana aitti.

Onun "Ýnsanlara teþekkür etmeyen, Allah'a da þükretmez" hadisi de, kiþinin insaniyetinin geliþmiþliði nisbetinin islâmiyetinin geliþme kaydedeceðine dair bir hatýrlatma hükmündeydi. "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karþý merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler" hadisi, bir baþka örneðiydi bunun. "Allah yumuþaklýkla muamele edendir, yumuþak huyluluðu sever ve yumuþak huyluluða karþýlýk olarak verdiðini baþka hiçbir þeyle vermez" hadisi de... Ayný þekilde, "Allahu Teâlâ güzeldir, güzel olaný sever; temizdir, temizliði sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliði sever" gibi, "Ýnsanlara merhamet etmeyene Allah rahmette bulunmaz" gibi hadisler de, insaniyet-Ýslâmiyet denkliðine dikkat çekmekteydi.

* * *

Yine de, güzel peygamberin (a.s.m.) hayatýný okurken ondaki inceliðin farkýna varmamý saðlayan en önemli husus, insaniyet-Ýslâmiyet denkliðini gösteren nebevî söz ve tavýrlardan ziyade, onun ayrýntýlardaki hassasiyeti idi. Onun ashabýna yaptýðý, "Sizden biri bir meclis veya bir çarþýdan geçerken elinde ok bulunduðu takdirde, okun demir kýsmýný tutsun, onunla bir müslümaný yaralamasýn" ikazý, bunun bir örneðiydi. Hz. Peygamber, benzer þekilde, bir insanýn elindeki kýlýcý veya býçaðý kabzasýný kendi elinde tutar, keskin kýsmýný muhatabýna uzatýr þekilde tutmasýný hoþ görmeyip yasaklamýþtý. Diðer taraftan, gencecik yaþýnda Peygamberden incelik dersi almýþ bir sahabinin, Abdullah b. Ömer'in bildirdiði üzere, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam kiþinin arkadaþlarýndan izin almadan iki hurmayý birlikte yemesini yasaklamýþtý" Baþkalarýnýn hukukuna saygý noktasýnda, ancak bu kadar incelir ve çevresini bu kadar inceltir idi insan.

Oysa, onun ayrýntýlardaki inceliði, bu kadarla sýnýrlý deðildi.

O ki, yemeðe davetli olduðu bir eve giderken, davetli olmadýðý halde onlarla birlikte gelen bir insaný izinsizce içeri almak yerine, ev sahibinin iznini ve rýzasýný alma yolunu seçmiþ; "Ben Resûlullah'ým! Yanýmdaki kiþiyi de elbette buyur etmesi gerek" gibi bir tavra asla girmemiþti.

O ki, birçok hadisin belgelediði üzere, evinde veya dýþarýda, hiçbir vakit herhangi bir yemek aleyhine lâf etmemiþti. "Ýþtah duyduðu bir yemek ise yer, hoþuna gitmeyen bir yemek ise terkederdi"

O ki, "Biriniz için hizmetçisi yemeðini yapýp getirince, o, yemeðin sýcaklýðýný ve kokusunu almýþ, caný çekmiþtir. Öyleyse, yanýna oturtup onunla birlikte yesin. Eðer yemek az ise, hiç olmazsa eline bir veya birkaç lokmalýk koysun" inceliðini ashabýna öðretmiþti.

O ki, Allah Resûlünün önüne sirke ve ekmekten baþka birþey koyamayýþýna üzülen fakir bir ev sahibini þu sözlerle sevindirmiþti: "Sirke ne iyi katýk! Sirke ne iyi katýk! Sirke ne iyi katýk"

Böylesi davranýþlar, küçük olaylara, ayrýntýlara dair idi elbet. Bu kadar inceliði gereksiz görenler de çýkabilirdi. Ama o, incelikler peygamberiydi ve her zaman inceydi. Ve onun nazarýnda, küçük olaylar, hiç de küçük olmayan olaylardý. O, "Ameller kap gibidir. En aþaðýsý güzelse en yukarýsý da güzel olur; en aþaðýsý bozulursa en üstü de bozulur" buyuran güzeller güzeli deðil miydi?

* * *

Onun hayatýný okurken, insan her karede ayrý bir incelikle karþýlaþýyordu. Onu tanýma bahtiyarlýðýna kavuþmuþ insanlarýn þahitlikleri, bu inceliklere dair birer nümuneydi.

Onlar biriydi Enes. On yaþýnda tanýdýðý Peygamberle on senelik beraberliðini þöyle tarif etmedeydi: "Resûlullah'a tam on sene hizmet ettim. Bana bir defa bile, "Öf" demedi. Yaptýðým birþeyden dolayý "Niye böyle yaptýn" diye azarlamadýðý gibi, yapmadýðým birþey sebebiyle "Þöyle yapsan olmaz mýydý" da demedi...

Geçici bir süre için Hz. Peygamber'in yanýna gelen bir grup gençten biri olarak Malik b. Huveyris de, yirmi günlük bu beraberlik esnasýnda ruh dünyasýna bir dizi nebevî inceliði sindirenlerdendi. Ki, onun için en manidarý, beraberliðin final sahnesiydi: "Biz, ayný yaþlarda bir grup genç, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelmiþ ve yirmi gün boyunca yanýnda kalmýþtýk. Resûlullah çok merhametli ve þefkat dolu bir kimseydi. Yakýnlarýmýzý özlediðimizi anlayýnca, geride ailemizden kimleri býraktýðýmýzý sordu. Biz de kendisine söyledik. O zaman þöyle buyurdu: Haydi ailenizin yanýna dönün ve onlarýn yanýnda kalarak kendilerini bilgilendirin"

Abdullah b. Büsr ise, en ziyade, bir yemek esnasýnda sergilediði tevazuyla hatýrlýyordu Hz. Peygamberi: "Peygamberin (a.s.m.), dört kiþinin taþýyabildiði bir yemek kabý vardý. Kuþluk vakti girip kuþluk namazý da kýlýndýktan sonra, içinde tirit bulunan bu yemek kabýný getirdiler. Ashab-ý kiram yemek için kabýn etrafýna toplandý. Sahabiler çoðalýnca, Resûlullah (a.s.m.) diz çöktü. Bunu gören bir bedevî, [küçümser bir edayla] "Bu nasýl oturuþ" diye sordu. Resûlullah, "Allah beni mütevazi bir kul olarak yarattý. Kibirli, kasýlan biri yapmadý" diye cevap verdi..

Ebu Musa el-Eþ'arî için ise, Hayber seferinde aldýðý bir incelik dersi unutulur gibi deðildi: "Bir sefere çýkmýþtýk. Halk [yolda bir ara] yüksek sesle tekbir getirmeye baþladý. Bunun üzerine, Hz. Peygamber "Nefislerinize karþý merhametli olun. Zira sizler, saðýr birisine hitap etmiyorsunuz, muhatabýnýz gaip de deðil. Sizler gören, iþiten, nerede olsanýz sizinle olan bir Zât'a hitap ediyorsunuz. Dua ettiðiniz Zât, her birinize, bineðinin boynundan daha yakýndýr" dedi.

Onun bir baþka seferde sergilediði bir diðer incelik de, önce sahabilerin zihnine, sonra hadis ve siyer kitaplarýna yazýlarak bugünlere gelmiþti. Hudeybiye seferinde, kurbanlar kesildiðinde, uzaktan, et istemek üzere o tarafa doðru gelen dilencileri görmüþtü Hz. Peygamber. Hiç ses etmeden dursa bile, o insanlar beþ-on dakika sonra zaten yanlarýna geleceklerdi. Ama o, bir insanýn izzetiyle ikram görmek yerine, zilletle dilenmesine razý olmadýðý için, kendisi onlara seslenmeyi tercih etmiþti: "Buyrun, alýn etlerimizden"

* * *

Bunlar, onun bir incelikler peygamberi olarak ashabýnýn þahsýnda bütün mü'minlere ders verdiði inceliklerin birkaç örneðiydi yalnýzca. Bu dersleri kendi dünyasýnda biraraya getirmeye çalýþan bir sahabi bir bütün olarak onun inceliklerini saymaya baþladýðýnda ise, sayfalar dolu uzayýp giden bir anlatým gerekmekteydi. Hz. Peygamberin ahlâkýnýn Hz. Ali'nin aðzýndan anlatýldýðý hadis, bunun bir deliliydi. Aþaðýdaki tarifler, bu upuzun hadisten sadece küçük bir kýsým idi:

"... Yumuþak huylu idi. Merhameti, baðýþlamasý boldu. Katý kalbli deðildi. Hiç kimseyle çekiþmezdi. Hiç baðýrýp çaðýrmaz, kötü söz söylemezdi. Hiç kimseyi ayýplamazdý. Pinti ve cimri deðildi. Hoþlanmadýðý þeye göz yumardý. Umaný umutsuzluða düþürmezdi. Birþey hakkýndaki hoþnutsuzluðunu açýða vurmazdý. . . . Hiçbir kimseyi ne yüzüne karþý, ne de arkasýndan kýnamaz, ayýplamazdý. Hiç kimsenin ayýp ve kusurunu araþtýrmazdý. Hiç kimseye hakkýnda sevaplý ve hayýrlý olmayan sözü söylemezdi. . . . Mecliste yerlerden bir yeri kendisine belirlemez, böyle yapmayý men ederdi. Nerede olursa olsun, oturan bir cemaatin yanýna vardýðý zaman üst baþa geçmez, meclisin sonuna oturur ve böyle yapmalarýný Müslümanlara da emrederdi. Kendisiyle birlikte oturan herkese nasibini verir, öyle ikram ederdi ki, herkes Resûlullah katýnda kendisinden daha mükerrem bir kimse yok sanýrdý. Kendisiyle oturan veya gelip hâcetini arzeden kimsenin herþeyine, dönüp gidinceye kadar katlanýrdý. Bir kimse, kendisinden bir hâcette, istekte bulununca, onu reddetmez, verir, yahut tatlý ve yumuþak bir dille geri çevirirdi. Onun döþeði ve güzel ahlâký, bütün insanlarý içine alacak kadar geniþti. Onlara þefkatli bir baba olmuþtu...

Hanýmý Hz. Hatice'nin oðlu, kendisinin ise üvey oðlu olan Hind b. Ebi Hâle ise, yine sadece bir kýsmýný aktardýðýmýz bir diðer uzun hadiste, þu incelikleriyle anlatýyordu onu:

"Birisiyle karþýlaþtýðý zaman, önce kendisi selam verirdi. Resûlullah aleyhisselam daima düþünceli idi. Susmasý, konuþmasýndan uzun sürerdi. Lüzumsuz yere konuþmazdý. Kimsenin gönlünü kýrmaz, kimseyi hor görmezdi. Kendi þahsý için asla kýzmaz ve öç almazdý. Kýzdýðý zaman, kýzgýnlýktan hemen vazgeçer ve kýzgýnlýðýný belli etmezdi. En ufak nimete bile saygý gösterir, hiçbir nimeti yermezdi"

Onun ahlâký kendisine sorulduðunda "Kur'ân'la ahlâklanmýþtý" gibi kýsa ama Kur'ân sayfalarý kadar geniþ ve derin bir cevap veren Hz. Âiþe validemiz, þu ifadeleri de kullanýyordu onun için:

"Ýnsanlarýn en güzel ahlâklýsý idi. Hiçbir çirkin söz söylemez ve hiçbir çirkin harekete tenezzül etmezdi. Çarþý ve pazarlarda baðýrýp çaðýrmaz, kötülüðü kötülükle karþýlamazdý. Fakat, affeder ve baðýþlardý. Ýnsanlarýn en nâziði, en iyi huylusu ve en güleç yüzlüsü idi. Allah yolunda cihad dýþýnda ne bir hizmetçiye, ne bir cariyeye, ne de bir kimseye el kaldýrmýþ, vurmuþtur"

* * *

Ki, onun bu dikkat ve rikkati, yalnýz insanlarla sýnýrlý kalmayýp, sair canlýlarý da kuþatmýþ haldeydi. Onun sair canlýlara yönelik bu þefkati, diðer bir açýdan, ondaki inceliðin "desinler" diye sergilenen bir incelik olmadýðýnýn da göstergesiydi.

Hz. Âiþe, henüz binmeye alýþtýrýlmamýþ bir deveyi hediye olarak kendisine verdiðinde devenin binmeye sertlikle alýþtýrýlmamasý için yaptýðý þu uyarýyý hiç unutmamýþtý: "Ey Âiþe! Yumuþak huyluluk birþeye girdi mi, onu mutlaka tezyin eder. Birþeyden de çýkarýldý mý, onu mutlaka kusurlu kýlar" Ashabý ise, Allah'ýn kullarýna yumuþaklýkla muamele ettiðini hatýrlatan bir cümleyle baþlayan benzer bir ikazýn ardýndan, onun, "Madem öyle, bu dili olmayan hayvanlara bindiðiniz zaman, bunlara konaklama yerlerinde mola verin" buyurduðunu hatýrlýyordu. Bir baþka vesileyle, "Konuþamayan bu hayvanlar hakkýnda Allah'tan korkun"buyurduðunu da...

Bir sefere gidenlere yönelik þu öðüdü ise, "incelikler peygamberi"nin nasýl "rahmeten lil-âlemîn" olduðunun bir belgesiydi: "Münbit yerde sefer yaptýðýnýz zaman, deveye arzdaki hissesini verin. Çorak yerde sefer yaptýðýnýz zaman da, orada yürümeyi hýzlandýrýn ki, ilikleri kurumasýn. Mola verdiðiniz zaman, yolun üzerinde konaklamaktan sakýnýn; çünkü orasý geceleyin haþeratýn sýðýnaðýdýr"

Þu olay ise, onun insanlardan öte hayvanlara da yönelen þefkatinin bir zirvesi hükmündeydi:

Medine'de, çoðu gündüz vakti yaptýðý gibi, hurmalýklar arasýnda istirahat ve tefekkür için, Ensârdan bir zâtýn bahçesine girmiþti Hz. Peygamber. Girdiði hurmalýkta bulunan bir deve, Resûlullah'ý görünce inleyecek, ve bir insan aðlayýþýna benzer þekilde gözlerinden yaþlar akacaktý. Deveye yaklaþan, gözyaþlarýný silen, okþayýp hayvaný sakinleþtiren Peygamber, devenin sahibini bulduktan sonra, þöyle diyecekti: "Allah'ýn sana mülk kýldýðý bu deve hakkýnda Allah'tan korkmuyor musun? Bak, bu bana þikayette bulundu. Sen bunu acýktýrýyor ve fazla çalýþtýrarak da yoruyormuþsun"

* * *

O, böyle bir peygamberdi iþte. Eziyet görmüþ bir devenin gözyaþlarýný silen bir rahmet peygamberiydi. Kendisine alýþtýrdýðý küçük kuþun ölümü üzerine üzülüp içine ve evine kapanan bir çocuðu taziyeye giden bir incelik peygamberiydi.

Ve daha da önemlisi, kendi hayatýnda sergilediði böylesi bütün inceliklere karþýlýk, "Sözde ve iþte ince eleyip sýk dokuyanlar helâk oldular" sözü de ona aitti. Dahasý, ilgili hadisede Hz. Peygamber bu sözü üç defa tekrarlamýþtý. Kendisinin o müthiþ inceliðine karþýlýk, insanlarýn eksik kusurunu araþtýrmamýþ, baþkalarýna karþý ince eleyip sýk dokumamýþ, bilakis Uyeyne b. Hýsn gibi kabalýðýyla þöhret bulmuþ insanlara bile sabýrla ve tatlýlýkla yaklaþmýþtý. Bununla birlikte, kabalýðýn sahabileri arasýnda kabalýðýn fýrsat ve zemin bulmasýna imkân tanýmamýþ; ancak, gördüðü kaba ve yanlýþ davranýþlar karþýsýnda uyarýsýný, bir incelikler peygamberine yakýþýr bir incelikle yapmýþtý. O, güzel bir davranýþtan haberdar olduðunda bu fiilin sahibini ismini anarak takdir eden; ama bir adam hakkýnda kendisine olumsuz birþey ulaþtýðýnda, o kiþinin ismini zikredip "Sen böyle böyle demiþsin" demek yerine ortaya konuþandý: "Þu kiþilere ne oluyor da þöyle þöyle söylüyorlar"

* * *

Kendisine gelip, "Hizmetçimi ne kadar affedeyim" diyen bir sahabiye "Günde yetmiþ kere affet" diyen; kendisinden çok kýsa ama öz bir nasihat isteyen bir baþka sahabiye "Öfkelenme" gibi son derece kritik bir tavsiyede bulunan; iki iþ arasýnda muhayyer býrakýldýðýnda, helâl olduktan sonra, mutlaka en kolayýný tercih eden; "Kesenin aðzýný sýkma, Allah da sana sýkarak verir" gibi, "Fakirleri kollayýp gözetin" gibi, "Üç þey vardýr, bunlar kimde bulunursa, Allah onun üzerine himayesini açar ve onu cennete koyar: zayýflara yumuþaklýkla muamele, anne-babaya þefkat, kölelere ihsan" gibi hadislerle ashabýný infaka, ihsana, þefkate davet eden; vefatýndan önceki son tavsiyesi, namaza devamýn yanýnda, hanýmlar, çocuklar ve kölelere iyi davranma olan; mü'min kardeþine gösterdiði tebessümün de bir sadaka hükmünde olduðunu duyuran; binlerce cilt hadis kitabýna kaydedilmiþ her bir hadisiyle, mü'minlere güzel ahlâký, inceliði öðreten bir incelikler peygamberi olarak, en büyük inceliði de, bütün bu incelikleri insaný en güzel kývamda yaratan Rabbinin ikram bilmek sûretinde göstermiþti o. "Rabbim beni edeblendirdi; ne de güzel edeblendirdi" buyurmasý, ondaki edebin, ahlâkýn, inceliðin bir þahikasý hükmündeydi. "Ey Allah'ým! Beni amellerin ve ahlâkýn en iyisine sevket. Bunlarýn en iyisine Senden baþka sevkedecek yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlâktan koru. Bunlarýn kötülerinden ancak Sen korursun" duasý da, bu noktada bir baþka zirveyi temsil etmekteydi.

* * *

Sonuçta, onun gerek Rabbine, gerek insanlara, gerek sair mahlukata karþý sergilediði incelikten ders alan sahabiler, bir hadisinde onun kendilerinden istediði þekilde, "insanlar arasýnda, yüzdeki ben misali, birer güzellik timsali" olmuþlardý. Ondan incelik dersi alan "vahþi ve âdetlerine mutaassýp ve inatçý" muhtelif kavimler, o kaba ve kötü âdetlerini çabucak kaldýrýp, kýsa zamanda ahlâkýn en güzeliyle donanarak, dünyanýn dört bir tarafýna medeniyet, fazilet, incelik ve nezaket taþýmýþlardý.

Bu incelikler, bir peygamber yadigârý olarak, þu veya bu derecede, bugün de pek çok mü'minin hayatýný süslüyor esasýnda. Ama, bir bütün olarak mü'minler topluluðunun hayatýnda net bir þekilde gözükmüyorsa, bunda çift taraflý bir zaafýn rolü bulunuyor. Bazýlarý, mü'minâne hayatlarda yalnýz kabalýk görmeye ayarlý gözleriyle bu inceliklere gözünü kapatýyor; ama baþka bazýlarý da, incelikler peygamberinin ümmeti olduðu halde kendi hayatýný gereðince ve yeterince inceltmenin henüz uzaðýnda duruyor. Her iki sebeple, incelikler peygamberinin þahsýnda insaniyet-Ýslâmiyet denkliði, nazarlardan gizleniyor.

Ancak, durum ümitsiz de deðil. Yüzümüz ve yüreðimiz onun getirdiði nura gereðince döndüðünde, aklýmýz ve kalbimiz insaniyet-Ýslâmiyet denkliðini gereðince kavradýðýnda, hayatlarýmýz peygamber hediyesi inceliklerle donanacaktýr muhakkak.

Bunun için ise, öncelikle, onun hayatlarýmýza sunduðu inceliklerin farkýnda olmak gerekiyor. Ve elbette, bilmeden, öðrenmeden, farkýnda olunmuyor.

O yüzden de, sanýrým, 2Benden birþey iþitip onu iþittiði þekilde baþkasýna ulaþtýran kimsenin Allah yüzünü taze kýlsýn" hadisinin kapsama alanýna girmek gerekiyor.

Sanýrým, bunu yapabildiðimizde, hem kendi hayatlarýmýz incelecek, hem de "Kendisine ulaþtýrýlan öyleleri vardýr ki, bizzat iþitenden daha iyi kavrar" hadisini bir kez daha doðrulayan incelik tablolarý çevremizi süsleyecek.

Öyleyse, haydi bismillah!

metin karabaþoðlu


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son yoktan tarafından, 29.07.2005 - 12:48 tarihinde.
Gönderen: 29.07.2005 - 10:49
Bu Mesaji Bildir   ziyaretciyim üyenin diger mesajlarini ara ziyaretciyim üyenin Profiline bak ziyaretciyim üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1358 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
bahar61 (48), ebrar22 (52), muzo 02 (53), abdulberr (57), Sakarya5461 (54), canan85 (39), Abdulkadir056 (27), Alaaddin_E (51), betus86 (38), zeynepcik (41), halebi (40), ammarh. (58), hatice gönül (39), karamurad (57), erens (42), ZeYD-CaN (37), pazarci (40), bkaya85 (39), can38 ()
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.63458 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.