0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » BİLGİSAYAR / İNTERNET » ARADIKLARINIZ & DİĞERLERİ » TASAVVUF İSLÂMIN ÖZÜDÜR

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Gast Fakiri  
TASAVVUF İSLÂMIN ÖZÜDÜR
Misafir
Tasavvuf; Ýslâmýn Özüdür,
Türk Milletinin ve Medeniyetinin Temel Yapý Taþýdýr.

Büyük sýkýntýlarýn yaþandýðý þu günlerde paramýzý,
topraðýmýzý birçok þeyimizi kaybediyoruz. Düþman her
cephede saldýrýyor. Maddi-manevî elimizde kalan ne
varsa son damlasýna kadar koparmaya çalýþýyor.
Manevî deðerlerimize yapýlan saldýrýlar maddî
deðerlerimize yapýlan saldýrýlardan daha tehlikelidir.
Tüm zorluklara raðmen kaybettiðimiz topraklarý geri
almasýný, memleketimizi, ekonomik deðerlerimizi iþgal
eden düþmaný püskürtmesini bilmiþ bir millet olarak
kaybedilmiþ mevzileri tekrar kazanabiliriz. Ancak
birliðimizi, dirliðimizi saðlayan deðerleri tamamen
kaybedersek -Allah korusun- elimizde hiçbir þey
kalmaz, devletimiz de gider, ordumuz da, vatanýmýz da.
Unutulmamalýdýr ki planlý bir þekilde yürütülen
(özellikle medya kanalýyla) dinî ve manevî
deðerlerimize yapýlan saldýrýlar, Kýbrýs ve
Güneydoðumuzdaki vatan topraklarýna yönelmiþ
saldýrýlardan daha tehlikelidir.
Ýþ o dereceye vardýrýlmýþtýr ki öðretileriyle
yüzyýllardýr toplumumuza ýþýk tutmuþ maneviyat
büyüklerimize fütursuzca, þerefsizce iftiralar
atýlmakta, *Lawrenceýn tohumlarý* zehrini akýtmak için
her yolu denemektedir.
Böylece halkýmýzýn zihni bulanmakta, bizi bir arada
tutan en kýymetli varlýklarýmýz da elimizden alýnmaya
çalýþýlmaktadýr.
Bütün bu saldýrýlar karþýsýnda hâlâ ayakta durmamýzý
saðlayan þey atalarýmýzdan kalan bu manevî mirastýr.
Zira tarihten gelen devlet ve bürokrasi geleneðimiz,
disiplini ile ün yapmýþ ordumuz, doðal kaynaklarýmýz
ve saymadýðýmýz benzerlerinin hiçbirisi tek baþýna
bizi bu badirelerden kurtaramaz.
Bu manevî mirasý tepe tepe tükettik. Düþman
kalýntýlarýný da elimizden almaya çalýþýyor.
Hazret-i Allah bizi korusun.
Zira bu öyle bir mirastýr ki, bütün ahlaksýz neþriyata
raðmen aile yapýmýzý ayakta tutar, bu öyle bir
mirastýr ki, milleti birbirine kenetleyen kuvvetli bir
yapýþtýrýcý gibidir, bu öyle bir mirastýr ki, tarihte
buna sahip çýkan idarecilerimizi müþfik, devletimizi
bütün insanlara karþý merhametli kýlmýþtýr. Bu miras
sayesindedir ki kurduðumuz imparatorluklar (süper
devletler) bütün dünyada rahmet ve minnetle anýlýr. Bu
miras sayesinde askerlerimiz ölümün üzerine tevekkülle
giderler.
Bu mirasýn kýymetini düþmanlarýmýz gayet iyi bilir.
Ancak biz pek bilmeyiz. Bilmeyiz ama binlerce seneden
beri toplumumuzun genlerine iþlemiþtir. Öðretisi
belleklerde, hareketlerde, kültürümüzde yer etmiþtir.
Ýsmini bilmeyiz ancak hâlâ bizi ayakta tutan en
deðerli varlýðýmýzdýr. Bu miras tarih boyunca bizi
önce Hazret-i Allah’a ve O’nun gönderdiði dine karþý
samimi kýlmýþtýr. Ýþte insanlýða hediye ettiðimiz
bütün medenî deðerlerin kaynaðý bu samimiyettir. Bu
samimiyetin kaynaðý ise *Tasavvuf*tur, bu mirasý
bizlere hediye eden, yüzyýllardýr bizleri eðiten ve
yol gösteren *Tasavvuf ehli maneviyat
büyükleri*mizdir.
Bir insaný diðer insanlardan üstün kýlan meziyetler
olduðu gibi milletleri de diðer milletlerden üstün
kýlan meziyetler vardýr.
Bir insanýn zeki olmasý, elinde imkanlar bulunmasý,
zengin olmasý onu maddi anlamda diðer insanlardan
üstün kýlar, ancak bu tür bir üstünlük manevi-ahlaki
deðerlerle bezenmedikçe gerçek anlamda bir üstünlük
kabul edilmez. Üstelik manevî-ahlaki deðerlere sahip
olmayan bir kiþinin elindeki bu tür maddi üstünlükler
zorbalýðýn, zulmün ve hatta sahibini dahi mutsuz eden
vahþi ihtiraslarýn dayanaðý durumuna düþerler. Kýsa
ömür içinde dünyalýk imkanlarla avunsa bile
böylelerinin pek çoðunun ismi silinir gider,
silinmeyenler de lanetle ve kötülükle birlikte bir
arada anýlýrlar.
Milletler de böyledir.
Nitekim Batý Medeniyetinin üstünlüðü sadece maddi
sahadadýr. Bu üstünlüðünü manevî-ahlakî deðerlerle
bezeyemediði için geçmiþte iki dünya savaþýnýn
müsebbibi olmuþlar, bir üçüncüsünün -ve görülmemiþ
derecede dehþetlisinin- de kývýlcýmýný yakmýþlardýr.
Amerika, Afrika gibi kýtalarda güçlerinin yettiði
zavallý birçok milleti soykýrýmdan geçirmiþler,
hayvanlar gibi týbbi deneylerde kullanmýþlardýr.
Askeri güçle sömürme devrinin kapandýðý 1950’li
yýllardan sonra bu kirli iþlerini devam ettirebilmek
için sadece iþin kýlýfýný deðiþtirmiþlerdir.
Vahþi ihtiraslarýnýn önünde engel gördükleri
milletleri yýkmak için onlarý bir arada tutan
toplumsal deðerlerine alçakça ve sinsice saldýrýlar
tertiplemiþlerdir.
Bu saldýrýlarýn en büyük hedefi genelde Ýslâm dünyasý,
merkezde Türk Milleti ve Türkiye olmuþtur. Ahlak ve
faziletin, milletleri millet yapan deðerlere yapýlan
saldýrýlarýn en büyük hedefi yine genelde Ýslam Dini
ve merkezde tasavvuf olmuþtur.
*Batý bizden aldýklarý ilimleri bize karþý güç
oluþturmak için kullanýp güçlendikçe bizi ortadan
kaldýrmanýn yollarýný aramaya baþlamýþtýr. Bu iþe
özellikle 1700 baþlarýnda soyunmuþlar. Fiziki olarak
Türklerle baþa çýkmamýz mümkün deðil demiþler. Onun
için biz olsa olsa bunlarý içinden yýkabiliriz
demiþler. Araþtýrmýþlar, bakmýþlar ki Türk’ün kuvveti
tasavvuftan, gelenek ve göreneklerinden, insanlýk
anlayýþý gibi hasletlerden geliyor. Dolayýsýyla biz
bunlarý içinden bozarsak bu iþi ancak öyle hallederiz.
Ne kadar sürer demiþ Ýngiliz. -Biz, belki torunumuz da
sonucu göremeyecek, ama biz ondan sonrasý için
çalýþýyoruz.- demiþ. Ýngiliz bu planla Hicazda
Vâhâbîlik gibi sahte bir mezhep kurdu. Þimdiki Suud
krallarý da bunlarýn torunlarýdýrlar. Vâhâbîler ilk iþ
olarak Hicaz’da bulunan 300-350 bin Türkü kestiler.
(Ýngiliz Hindistanda da sahte Ahmedî mezhebini
kurdu.)* (Oktay Sinanoðlu, Hedef Türkiye, sh: 137)
300 yýldýr devam eden Türk toplumunu (dolayýsý ile
devletini) yýkma faaliyetleri hýzýndan bir þey
kaybetmeden devam etmektedir.
Düþman alçakça bir yol takip ederek, toplumun bütün
ahlak ve fazilet kalelerini kendisine hedef seçmiþtir.
Medeni (!) dünya ihtiras ve emellerine ulaþmak için
baþvurduðu vahþetin en þiddetlisini Ýslâm ve Türk
toplumlarýný ayakta tutan manevi kalelere
yöneltmiþtir.
Dikkat edilirse, özellikle Ýngilizlerin icat ettiði
sapýk mezhep ve dinlerin (Vehhabilik gibi) ve *gizli
cemiyet* destekli modernist veya benzer kýlýklardaki
medyatik ilahiyatçýlarýn ortak özelliði tasavvuf ve
maneviyat düþmaný olmalarýdýr.
Siyasi açýdan Türkiye’nin, manevî açýdan Ýslâm dini ve
tasavvufun hedef alýnmasýnýn sebepleri güzel tahlil
edilmelidir. Ýki farklý hedef gibi görünse de ortak
bir gayeye matuftur: “Þark meselesi”ni kökünden
halletmek.

Neden Türkiye?:
Türkiye müslüman kimliði, dünyanýn dört bir tarafýna
yayýlmýþ akrabalarý ve küresel iþgalcilerden muzdarip
ülkeler içerisinde kudretli bir direniþi organize
edebilme potansiyeli sebebiyle en önemli hedef
durumundadýr.
Haçlý seferlerine karþý 1000 yýl büyük bir inanç ve
azimle Ýslâm dünyasýný korumuþ, Ýslâm halifelerinin
onurunu iade etmiþ ve nihayetinde 400 yýl hilafeti
temsil etmiþ devletler silsilesinin devamý olan
Türkiye bu özellikleri sebebiyle parçalanmýþ Ýslâm
dünyasýný bir araya getirebilecek bir potansiyele
sahiptir. Ýslâm dünyasýnýn yayýldýðý coðrafya
gerçekten çok mühimdir: Hindistan, Çin, Çin hindi ve
Rusya’nýn haricinde bütün Asya (Hindistan, Rusya ve
Çinde yaþayan müslümanlarýn sayýsý yaklaþýk 300
milyondur), Orta ve kýsmen güney Afrika hariç bütün
Afrika, Ortadoðu, Balkanlar ve içerisinde önemli
miktarda müslüman azýnlýk yaþayan Avrupa ve Kuzey
Amerika... Petrol ve doðal gaz gibi enerji
hammaddelerinin büyük bölümü Ýslâm ülkelerindedir.
Üstelik Ýslam dünyasý bütün stratejik kara ve deniz
yollarýna hakim bir coðrafyadýr.
Türkiye ayný zamanda bütün dünyaya yayýlmýþ bir
milletin en büyük temsilcisidir. Sibiryadaki Türk
kavimlerinden Moskovanýn dibindeki Tataristana;
Türkiye, Azerbaycan’dan (Ýran, Afganistan dahil) Doðu
Türkistan’a Pakistan, Tibet ve Doðu Çinin kuzeyinden
geçen bir hattýn üstünde kalan hemen bütün Asya;
Baltýk kýyýlarýndaki Türk köylerinden Moldavadaki
Gagauzlara, Batý Trakya, Kosova, Makedonya, Sancaktan
Batý Avrupadaki yaklaþýk 4 milyon Türk iþçisine
Avrupa... Akrabalýk baðlarýmýzý kullanarak etkinlik ve
iþbirliði tesis edilebilecek coðrafyalardýr. Bunun
yanýnda Bulgarlar, Macarlar ve hatta Amerikan
Kýzýlderilileri ve Japonlarla akrabalýk baðlarýna
vurgu yapabilir, böylece etkinlik ve iþbirliði
sahalarýmýzý pekala hayallerin ötesine taþýyabiliriz.
Bugün 192 BM üyesi ülkenin hemen her birisinde yaþayan
bir Türk bulmak mümkündür. Bu bile baþlý baþýna büyük
bir potansiyeldir. Üstelik bu dýþ nüfusun büyük bölümü
Avrupa ve Kuzey Amerika gibi Küresel hakimiyetçilerin
harekât üslerinde yaþamaktadýr.
Türkiye ayný zamanda insaniyet ve merhamet duygularýný
tam bir samimiyetle bütün dünyaya yaymýþ bir
medeniyetin temsilcisidir. Küreselleþme kýlýfý
altýndaki vahþete dur diyerek ezilmiþ ülkelere sahip
çýktýðýmýz zaman etkinlik sahamýza Latin Amerika (Orta
ve Güney Amerika), ile Afrika ve Asya’daki diðer din
ve milletlere mensup ülkeleri de dahil etmemiz pekâla
mümkündür.
Þu zayýf ve sahipsiz halimizde Afganistantan
Makedonya’ya deðiþik ülkelerde askerî varlýðýmýz
bulunduðunu, Batý Afrika’daki bazý müslüman ülkelerden
Orta Asyaya, Balkanlardan Kafkasyaya bir çok ülke ile
iþbirliði ve askerî eðitim anlaþmalarý yaptýðýmýzý
hesap ederseniz, kendimize geldiðimiz bir ortamda
ABD’nin büyük masraflarla ve askeri güçle yapmaya
çalýþtýðýnýn daha büyüðünü -daha az masrafla ve
insaniyete dayanan gerçekten medenî yaklaþýmlarla-
yapabilecek, yani bütün dünyayý çekip sürükleyebilecek
fikir ve inanç altyapýsýna sahip olduðumuz görülür.
Bunu yapabilmemiz için öncelikle yönetim kademesinden
halk tabakasýna en tepeden en alta inanç, fikir ve
hedef birliði içerisinde olmamýz gerekir. Sahip
olduðumuz bütün maddi-manevî kalelerin bir bir
yýkýldýðý þu günlerimizde böyle bir birliðe kavuþmak
gerçekten zor bir iþtir. Ýþte bu zor iþi baþarabilmek
için Selçukluyu Selçuklu, Osmanlýyý Osmanlý yapan öze
dönmemiz gerekmektedir.

Tasavvuf Düþmanlarý
Türk Tarihini Ýnkâr Etmek Zorundadýr:
Avrupada ve özellikle ABDde yüzyýllardýr Osmanlý ve
Selçuklu devleti en ince ayrýntýsýna kadar incelenmiþ,
baþarýlarýn temelinde yatan sebepler aranmýþ, elde
edilen neticeler hem bu milletin yýkýlmasý için
kullanýlmýþ hem de kendi kurumlarýný bu neticeler
üzerine inþa etmiþlerdir.
Onlar bunu yaparken bir densiz çýkýp diyor ki:
*Tasavvuf resmi ideoloji olduktan sonra hiçbir ilmi
geliþme olmamýþtýr.*
Heyhat! Bunu söyleyene ne dense azdýr. En hafif tabiri
ile *gafil*dir. Bugün Süleymaniye, Beyazýt, Bursa
kütüphanelerindeki yüzlerce eserden hangisini
inceledin. Osmanlý eserlerine en çok ilgi gösteren
müslümanlar olduðu halde din ve tasavvuf hakkýndaki
eserlerin onda birinin dahi yeni alfabeye çevrilmemiþ
olduðunu biliyor musun? Matematik, Kimya, Astronomi ve
diðer sahalarda yazýlmýþ eserlerin kaç tanesi
incelendi, yeniden basýldý? Tek baþýna Fatih Sultan
dahi bu iddiayý çürütmeye yeter. Avrupalýnýn Ýslâm
medeniyetini itiraf etmek zorunda kaldýðý halde Türk
kelimesini kullanmaktan özellikle sarf-ý nazar
ettiðini biliyor musun? Yoksa sen de onlardan mýsýn?
Bir baþkasý çýkýyor *Tasavvuf ehli hep güçlüden yana
olmuþtur.* diyor. Bu sözün tercümesi þöyle de
yapýlabilir: *Selçuklu ve Osmanlý’yý desteklediði
için, Türk tarihine düþman olduðum için tasavvufa da
düþmaným.* Ýþte bunlarýn durumu budur.
Mevlana Hazretlerine *ajan* diyen bir kimsenin
kesinkes kendisi ajandýr. Bu böyle bilinmelidir.

Ýslâm, Tasavvuf ve Türk Milleti:
*Türkler, diðer birçok uluslardan farklý olarak,
Ýslâmlýða zorlanmadýlar; onlarýn Ýslâmlýðý, hiç bir
zorlama ya da tâbiiyet belirtisi de taþýmaz.
...Orta Asya’da gezginci derviþler ve sûfîler
tarafýndan büyük çoðunluðu Ýslâmiyete sokulmuþ olan
Türkler...
...Onlarýn hocalarý, ...genellikle Türk olan
derviþler, gezgin zâhitler ve mutasavvýflar idi.”
(Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doðuþu, sh: 11-12)
Türklerin müslüman oluþunda tasavvufun etkisini bu
þekilde tesbit eden Lewis Selçuklu ve Osmanlýdaki
yukarýda ifade etttiðimiz Hazret-i Allahta ve dinde
samimiyeti *Sýnýr Ýslâmý* kavramý ile izah etmeye
çalýþmýþtýr.
*Halifeliðin sýnýrlarýnda, Doðuda ve Batýda, sýnýr
savaþçýlarý ...diðer yerlerde kaybolmuþ bulunan ilk
Ýslâmiyetin sadeliðini, militanlýðýný ve hürriyetini
hâlâ muhafaza ediyorlardý.
...Türkler Ýslâmlýkla ilk kez sýnýrlarda karþýlaþmýþ
ve inançlarý o zamandan þimdiye kadar sýnýr
Ýslâmlýðýnýn ve sýnýrda oturanlarýn mücahit ve sade
dininin bazý kendisine özel niteliklerini
korumuþtur.*(sh: 11)
Lewis Türklerin bu samimiyet ve baþarýsýný tesbit
etmekle beraber bu durumu savaþçýlýða indirgemeye
çalýþsa da *Selçuklular idaresindeki Sivas ve Konya
gibi, þimdi de Osmanlýlarýn egemenliðinde Bursa, sonra
Edirne ve nihayet Ýstanbul, sünni Ýslâmlýðýn bütün
cihazlarýna bürünerek Müslüman kentleri, Müslüman
hayatýn ve kültürün merkezleri oldular.* diyerek
buralarda inþa edilen medeniyeti de itiraf etmek
zorunda kalmýþtýr.
*Hukukun Üstünlüðü* kavramýný insanlýða hediye eden
atalarýmýz yine bu samimiyet sebebiyle siyasi
otoritelerini hukuk kurumu karþýsýnda kendi iradeleri
ile sýnýrlamýþlardý. Lewis bu durumu þu cümleleriyle
tesbit etmektedir:
*Ortaçað Müslüman kadýsýnýn, Osmanlý meslektaþýnýn
yanýnda acýnacak bir görünüþü vardýr. Merkezî makamlar
tarafýndan atanan ve onlara karþý sorumlu olan Ortaçað
kadýsý önemli yargý alanlarýný onlara býrakmak
zorundaydý ve hükümlerinin uygulanmasý ve yürütülmesi
için tamamen onlarýn çok kez güvenilmez iþbirliðine
tâbi idi. Halbuki nasýl vilâyet bir valinin idaresi
altýnda ise, ...kaza olarak bilinen yargý dairesinde
Osmanlý kadýsý, esas otorite idi. Bundan
baþka,..baþkentteki Þeyhülislâm ile iki Kazaskerin
bulunduðu adli ve dini otoriteler hiyerarþisinde büyük
ve güçlü bir merci idi. Bu hiyerarþinin baþýndaki
Þeyhülislam ve Kazaskerler o kadar büyük ve hatýrlý
idiler ki, bayramlarda tebriklerini sunmaya geldikler
zaman Sultan onlarý ayakta karþýlardý. ...Osmanlýlar,
sultanýn hal’ine fetva verme yetkisinde yüksek bir
dini makam -þeriatýn en yüksek mercii- kabul ettiler.
..Bizim görüþ noktamýz bakýmýndan önemli olan nokta
böyle bir makamýn böyle bir yargý yetkisiyle mevcut
olmuþ ve kabul edilmiþ bulunmasýdýr.* (Sh: 14)

Tasavvuf ve Felsefeciler:
Bu noktada açýklýða kavuþturulmasý gereken bir nokta
da -yanlýþ veya kasýtlý bir yakýþtýrma ile- tasavvufun
eski hint ve yunan felsefelerinden etkilendiði ve
hatta bunlarýn devamý olduðu þeklindeki iftiralardýr.
Bu konuya yüzyýllar evvel Ýmam-ý Gazali Hazretleri
*El-munkizu mined-dalâl* isimli eserinde gerekli
cevaplarý vermiþtir. (Bkz. Milli Eðitim Bakanlýðý
Yayýnlarý, Þark-Ýslâm Klasikleri, Ýstanbul 1990,
Çeviren: Hilmi Güngör)
Ýmam-ý Gazali Hazretleri bu eserinde tasavvuf
erbabýnýn insanlýðýn ilk devirlerden beri yaþadýðýný
ve **Bunlarýn yüzu suyu hürmetine insanlara yaðmur
yaðar, rýzýk ihsan olunur. Ashab-ý kehf iþte bunlardan
bir cemaat idi.** Hadis-i þerif’inin bunun delili
olduðunu, binaenaleyh gerçekte felsefecilerin Ýslâm
dini ve mutasavvýflarýndan etkilendiðini hatta
bunlarýn Ehl-i hakkýn (geçmiþteki peygamber ve
mutasavvýflar) sözlerinden çalýp batýl maksatlarýný
kabul ettirmek için kendi sözlerini karýþtýrdýklarýný
söylemektedir.
Ýmam-ý Gazali Hazretleri *Sofiler Kuran-ý kerim’in
beyaný vechile eski zamanlarda da yaþamýþlardý.
Felsefecilerin peygamberlerle tasavvuf erbabýnýn
sözlerini kendi kitaplarýna dercetmeleri yüzünden iki
fenalýk husule geldi. Biri o sözleri kabul edenler,
diðeri de reddedenler hakkýndadýr.* (sh: 37) dedikten
sonra reddedenlerin kazandýðý fenalýðý; felsefecilerin
bütün sözlerinin reddedilmesi gerektiði inancýndan
dolayý bunlarýn sözleri arasýndaki hakikatlerin de
cahilce reddedilmesi olarak izah eder.
*Kültür itibari ile ilimlerin mahiyetini kavrayacak
derecede kuvvet bulmamýþ, kalp gözleri mezheplerin
yüksek gayelerine doðru açýlmamýþ bir zümre, din
ilimlerinin sýrlarýna ait yazdýðýmýz eserlerde
kaydettiðimiz bazý noktalara itiraz ettiler ve iddia
ettiler ki, onlar eski felsefecilerin sözlerinden
alýnmýþtýr. Halbuki onlarýn bazýsý da bizim kendi
fikirlerimizdir. ‘Bazen bir at evvelce geçen bir atýn
izine basar’ atasözünde anlatýldýðý vechile, bizim
hatýrýmýza gelmiþ olan bir þey daha önce baþkasýnýn da
hatýrýna gelmiþ olabilir. Ýtiraz olunan o sözlerin
bazýsý þer’i kitaplarda, birçoklarýnýn manasý da
tasavvuf kitaplarýnda mevcuttur.
Farz edelim ki o sözlerin hepsi ancak felsefecilerin
kitaplarýnda vardýr. Bundan ne çýkar! O sözler haddi
zatýnda makul ve delil ile de sabitse, Kurana ve
Hadise muhalif deðilse niçin terk ve inkar edilmek
icap etsin. Bu kapýyý açarsak, bir hakikati evvelce
bir ehl-i batýlýn hatýrýna gelmiþ diye reddetmeye
kalkýþýrsak, birçok hakikatleri reddetmiþ olmamýz
lazým gelir.* (Sh: 39)
Burada bir nokta daha açýða çýkmaktadýr ki tasavvuf
ehli, sahibi batýl ehli olsa dahi gerçek ve doðru
bilgiye sahip çýkmaktadýr. Ýlmi inkiþaf ve medeniyet
sahasýndaki terakkiyat da zaten bu sayede mümkün
olmuþtur.
Kýsaca deðinilmesi gereken baþka bir nokta da þudur:
Tasavvuf ehlinin eþyanýn hakikatini aramaktaki gayesi
Hazret-i Allah’ý tanýmak ve bilmektir. Tasavvuf ehli
sadece zihinsel bir çalýþma ile deðil, ayný zamanda ve
esas itibari ile gönül yolculuðu ile bu hakikatleri
kavramaya çalýþýr. Ufak bir atom zerreciðindeki hayret
edilecek büyüklükteki enerjiyi ve dengeyi tesbit eden
bugünkü bilim eþyanýn hakikatine dair söylenenleri
ispat etmektedir. Ancak yukarda da söylediðimiz gibi
tasavvuf ehlini felsefecilerden ayýran esas nokta bu
hakikati ilham yoluyla ve gönül gözü ile görmeleridir.
Böylece her bir zerredeki Yaratýcýnýn tecellisini
müþahede ederek seyreden maneviyat büyükleri mest
olmuþlar ve Hazret-i Allah’a aþýk olmuþlardýr. Yunus
Emre ve Mevlana gibi büyüklerimizin birçok dizelerinde
bu aþkýn ifadesi görülür. Hallac-ý Mansur gibi zatlar
bu cezbeye dayanamayarak iþin hakikatini bilmeyenlerin
anlayamadýðý sözler sarfetmiþlerdir. Vahdet-i vücud
mevzusunu bu gönül yolculuðunu yaþamadan tartýþanlarýn
hataya düþmeleri kaçýnýlmazdýr. Bu mevzu o kadar ince
cümlelerle izah edilmiþtir ki, tasavvufu yaþamayan ve
bilmeyenlerin yaptýðý tercümelere dayanarak hüküm
vermek büyük hatadýr. Balýn tarifini balý bilmeyen bir
kimsenin tercüme etmesi ile bilen bir kimsenin tercüme
etmesi arasýnda nasýl ki bir fark varsa tasavvufu
bilmeyen ve yaþamayanlarýn tasavvuf eserlerini
tercümelerinde de bir nakýslýk olmasý kaçýnýlmazdýr.
Tasavvuf hakkýndaki en güzel Türkçe kaynak Muhterem
Ömer Öngütün *Tasavvuf*un Aslý, Hakikat ve
Marifetullah Ýncileri” isimli eseridir. Muhterem Ömer
Öngüt, Vahdet-i vücud mevzuunu þu cümle ile
özetlemiþlerdir:
**Her þey O deðil, hiçbir þey O,nsuz deðil.**
Hazret-i Allah ile gerçek bir yakýnlýk tesis eden
maneviyat ehlinin ilham ile aldýklarý hakikatleri
Hazret-i Allaha dayandýrmalarý zan ile söylenmiþ
sözler deðil, bilakis gerçek bir müþahedeye dayanan
hakikatlerdir.

Son Söz:
Tasavvuf düþmaný olmak için, Ýmam-ý Rabbani, Hoca
Ahmed Yesevî, Yunus Emre, Mevlana, Þeyh Edebalî,
Akþemseddin, Aziz Mahmud Hüdaî, Þeyh Þamil, Ýmam-ý
Gazali, Ýmam Ebu Hanife, Ýmam Þafii, Ýmam Ahmed bin
Hanbel.... gibi ilim ve maneviyat ehlini, Orta Asyadan
Anadoluya uzanan Türk devletlerini ve özellikle
Selçuklu ve Osmanlý’yý inkâr etmek gerekmektedir.
Tasavvuf düþmanlýðý demek din düþmanlýðý demektir.
Varlýðý ve doðruluðu Ayet-i kerime, Hadis-i þeriflerle
ispat edilmiþ, yüzyýllar boyu yaþayan hakiki alimlerce
tasdik edilerek tevatür ile sabit olmuþ tasavvufu ve
gerçek tasavvuf ehlini inkar etmek öldürücü bir
zehirdir, dinden çýkmak demektir.
Tasavvufa yapýlan saldýrýlar bu milleti yýkmaya
yönelmiþ saldýrýlarýn paralel bir uzantýsýdýr.


Uður Kara / Hakikat Dergisi
Gönderen: 15.01.2004 - 09:50
Bu Mesaji Bildir   Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1375 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
bahar61 (48), ebrar22 (52), muzo 02 (53), abdulberr (57), Sakarya5461 (54), canan85 (39), Abdulkadir056 (27), Alaaddin_E (51), betus86 (38), zeynepcik (41), halebi (40), ammarh. (58), hatice gönül (39), karamurad (57), erens (42), ZeYD-CaN (37), pazarci (40), bkaya85 (39), can38 ()
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.80293 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.