0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Avrupa tarihinin 10 büyük yalanı

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Avrupa tarihinin 10 büyük yalanı
Moderator


4254 Mesaj -
Avrupa tarihinin 10 büyük yalaný

Cemil Meriç, “Kartaça’nýn tarihini Roma’dan dinledik” diye yazmýþtý. Roma karþýsýnda maðlup olan ve bütün izleri silinen bu Afrikalý devlet, tarihini anlatacak bir Kartacali çýkýncaya kadar sessizliðini koruyacak muhtemelen. Avrupa’nýn Kartaca’sý olan Osmanlý tarihini de Avrupa merkezli bir bakýþla okuyup okutmuyor muyuz? Biz de Osmanlý’nýn tarihini Avrupa’dan dinleyenler safýnda deðil miyiz? Osmanlý tarihini ‘Viyana’ya gittik, Viyana’dan donduk’ þablonuna sýkýþtýrarak anlatma hastalýðýmýzdan belli deðil mi bu? Niye Tebriz’e, Aden’e, dünyanýn bir ucundaki Hindistan’ýn Goa limanýna kadar gittik demiyoruz da, Viyana’ya gitmeyi bu kadar önemsiyoruz? Üstelik Viyana’nýn Ýstanbul’dan mesafesinin sadece 956 kilometre olduðunu bile bile söylüyoruz bunlarý (oysa Osmanlýlarýn fethettikleri Baðdat’ýn Ýstanbul’a olan mesafesi 1,334, Kirmansah’inki ise 1,579 kilometredir). Daha Yemen’i dâhil etmiyorum listeye, çünkü olcum aletlerimizi maazallah patlatabilir.
--Tarihimizle ilgili bilgilerimizde Avrupa bu denli sabit, deðiþmez bir olcu ise, bizzat Avrupa tarihiyle ilgili bilgilerimizde bu haydi haydi böyledir. Bu yazýda Avrupa’nýn kendisi hakkýnda uydurduðu, sonra da beyinlerimize yerleþtirdiði 10 yalana eðilecek ve onlarýn gözlerimize serap serpen kuyu baþlarýnda beliren saflýðýmýza beraberce güleceðiz. Buyurun.
1. Yunan mucizesi yalaný
Antik Yunanlýlarýn insanlýk tarihinde eþsiz bir mucize gerçekleþtirdikleri tezi, kendi karanlýk dünyasýna fener tutmak için çýrpýnan Avrupalý aydýnlar için afyon etkisi yapmýþ ve bu efsaneye can simidi gibi yapýþmýþlardýr.
Neden?
Çünkü Rönesans yýllarýnda Avrupalýlar ele gelir neleri varsa bunlarý Müslümanlardan aldýklarýný biliyor ve Müslümanlar karþýsýnda içine düþtükleri aþaðýlýk kompleksinden kurtulabilmek için onlarýn haricinde bir tutamak arýyorlardý.
Ýþte sözde Yunan mucizesi, bu iflah olmaz hastalýða bir tur sahte deva olarak sunulmuþtu. Nitekim bu tez, hiçbir iþe yaramadýysa bile Yunan halkýnýn Osmanlý bünyesinden koparýlmasý için Avrupa çapýnda bir heyecan dalgasýna yol açtý ve baðýmsýz bir Yunan devletinin kurulmasýyla sonuçlandý. Oysa ne o gün Yunanistan’da yaþayanlar Eflatun ve Aristo’nun torunlarýydý, ne de ortada herhangi bir mucize vardý. Üstelik Martin Bernal’in “Black Athena” adli 4 ciltlik çalýþmasýnda yetkinlikle ortaya çýkarttýðý gibi, “Yunan mucizesi” diye bilinen uygarlýðý kuranlar Yunanlýlar deðil, siyah derili Afrikalýlardý, yani Fenikeliler ve Mýsýrlýlar! Velhasýl Yunan mucizesi tezi, Romantiklerin icat ettikleri bir yalaný pazarlama çabasýndan baþka bir þey deðildi.
2. Magna Carta yalaný
Hangi aklý evvelin kitabýný açsanýz, dünyada demokrasinin ve anayasa hukukunun baþlangýcý olarak Ýngiltere Kralý I. John’un yetkilerini kýsýtlayan Magna Carta adlý belgeyi önünüze sürerler. ‘Adamlar daha Selçuklular devrinde demokrasinin temellerini atmýþlar kardeþim’ yollu konuþmalara siz de sýk sýk rastlamýþ olmalýsýnýz. Oysa çok özel bir durumdan neþet eden bu belgenin o günkü Ýngiltere tarihi için dahi “gerici” bir belge olduðunu bilmek önemlidir.
Bakýn neden?
Bir kere 1215 yýlýnda imzalandýðý bilinen Magna Carta’nýn kral tarafýndan imzalanan orijinali deðil de, kopyalarý elimizdedir. Ýkincisi, bu belge ilerici deðil, düpedüz gerici bir belgedir, çünkü Kral, feodal beylere, baronlara yeni vergiler yüklemek istiyor ve merkezî hükümetin gelirlerini arttýrmaya uðraþýyordu; baronlar ise tam tersine, eski düzendeki vergilerin aynen devamý için bastýrýyorlardý. Ýþte krala imzalatýlan belge, feodal ayrýcalýklarýn yeniden tanýnmasýný getiriyordu, kaldýrýlmasýný deðil. Yani ileriye gidisi deðil, eskiye dönüþü amaçlýyordu.
Ancak tarihte yapýlan bazý hareketlerin amaçlanmamýþ sonuçlar doðurmasý nadir rastlanan bir durum deðildir. Ýþte Magna Carta’yý imzalatanlarýn baþýna gelen de bu oldu. Onlar feodal sisteme dönülmesi için uðraþ verirken, sonraki krallarýn, çözümü feodal düzenin dýþýnda aramalarýna yol açmýþ, böylece tahkim edeyim derken feodal düzenin yýkýlmasýný kolaylaþtýrmýþlardý. Bu sebepledir ki, Kral I. John üzerinde uzmanlaþan Johns Hopkins Üniversitesi eski öðretim üyelerinden Sydney Painter, açýkça “Magna Carta’da demokrasi yoktur” diyebilmektedir. Çünkü bu belge, Ýngiliz feodalizminin resmi beyanlarýndan biridir sadece. Painter’in altýný çizdiði bir baþka husus ise bu feodal geleneðin modern demokrasilerimizde yasamaya devam ettiðidir! (1808 Sened-i Ýttifak’ýný Magna Carta’nýn geç bir yansýmasý olarak gösterenlerin ‘gözüne gözlük’ diyelim mi?) Yani aslýnda feodal düzen yýkýlmadý, ruhu modern demokrasilere geçmiþ oldu sadece.
3. Rönesans yalaný
“Rönesans” (Renaissance) kelime anlamý itibariyle ‘yeniden doðuþ’ demek. 19. yüzyýl tarihçileri tarafýndan aydýnlýk kabul ettikleri kendi caðlarýný karanlýk Ortaçað’dan ayýrt etmek üzere icat edilen “Rönesans” terimi, nedense fazlasýyla ciddiye alýnmýþ ve sanki tarihte böyle baðýmsýz bir dönem yasanmýþ gibi gösterilmiþtir. Oysa tarihte Rönesans’ý meydana getiren ustalarýn yaþadýðý ve eserlerini ortaya koyduklarý bir zaman diliminden söz edebilmekle birlikte, öyle planlý programlý, tasarlanmýþ, baþý ve sonu belli bir donemi kesinlikle göremeyiz.
Ýnsanýn otoriteleri sorgulamaya baþladýðý dönem olarak yüceltilen Rönesans’ýn kendisi nedense sorgulanmaz, kutsal bir inek gibi çevremizde döner durur. Oysa Lyon Thorndike adli uzman, daha 1943 yýlýnda þunlarý soyluyordu: “Hiç kimse Rönesans’ýn ayrý bir dönem olarak varlýðýný ispatlayamadý; hatta bunu yapmak için caba da göstermedi.” Yani Rönesans’ýn Orta Caðlardan nasýl ayýrt edilebileceðini bilmediðimiz halde Rönesans’ýn varlýðý hakkýnda kesin bir dille konuþabiliyoruz.
Ýþte günümüzün en önde gelen Rönesans uzmanlarýndan Peter Buke, dikkatimizi Rönesans’ýn Latin ve Yunan kaynaklarýna, yani binlerce yýl öncesine bir ‘geri dönüþ’ hareketi olduðu noktasýna çeker. Yani Rönesans aydýnlarý, aslýnda ilerici deðil, gericidir. Nitekim genellikle Rönesans’ýn hümanist yazarlarý arasýnda zikredilen Montaigne, bazý bakýmlardan Rönesans aleyhtarý deðil midir?
4. Amerika’nýn keþfi yalaný
Avrupa’nýn aslýnda epeyce geç kalmýþ “kesifler caðý”, Kristof Kolomb’un Hindistan’a gitmek için yola çýkýp tesadüfen Amerika’yý keþfetmesiyle baþlatýlýr ve amacý, dünyayý tanýmak ve dýþa açýlmak gibi masum sebeplerle açýklanýr. Oysa gemide tuttuðu seyir defterinden gerçek niyetini öðrenmek mümkündür Kolomb’un: Tutsak aldýðý yerlileri çalýþtýrarak elde edeceði altýn ve gümüþleri gemilerle Portekiz’e getirmek ve “kâfirlerin, yani Müslümanlarýn elindeki kutsal topraklarý ele geçirmek. Bunu bir Haçlý seferiyle gerçekleþtirmeyi düþlüyordu masum kâþifimiz. Kolomb’un, Müslümanlarýn bulunduðu ülkelerin doðusunda bulunan efsanevî Hýristiyan Kral Prester John’un yardýmýný saðlamak ve böylece bir sandviç harekâtýyla Ýslam tehdidini bertaraf etmek üzere Hindistan’a gittiðini de okuyunca mesele iyice çetrefilleþiyor.
Bu yalanýn bir baþka boyutu da su: 1492, Amerika’nýn kesif tarihi deðil, sonradan “Amerika” adi verilen topraklarýn iþgal tarihidir. Zira Amerika, Kolomb’dan yüzyýllar önce Vikingler tarafýndan keþfedilmiþ, bazý Müslüman gemiciler Güney Amerika’ya gidip gelmiþ, nihayet son ortaya atýlan iddiaya göre ise Cinli bir Müslüman olan Zeng He, bu defa Cin’den yola çýkarak Amerika’ya ulaþmýþtýr. Velhasýl Kristof Kolomb, Amerika’nýn ilk deðil, son kâþifidir.
5. Bilimsel devrim yalaný
Bazý yalanlar tekrarlana tekrarlana apaçýk doðrular katýna çýkabiliyor. “Bilimsel devrim” terimi ilk kez 1939’da ortaya atýlýyor. Yine de onu bir kitabin kapaðýnda görmek için 15 yýlýn geçmesi gerekecektir. Hepi topu 50 yýllýk bir ömrü bulunan bu terimin dimaðýmýzý böylesine felç etmesi de gösteriyor ki, bir buyuculuk olayýyla karþý karþýyayýz. Tek farký, büyünün bilimsel bir kýlýkla yapýlýyor olmasý.
California Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan Steven Shapin, “Bilimsel Devrim” adli kitabýna bu yalanýn tarihini yazmakla baþlýyor. Shapin’e göre “bilim” ve “bilim adamý” terimleri ancak 19. yüzyýlda kullanýma girmiþ olup 20. yüzyýl baþlarýna kadar da yaygýnlaþmamýþtýr. Yani bilimin kamuoyu nezdinde bugünkü deðerini kazanmasý, dun denilecek kadar yeni olaydýr. Dolayýsýyla hem Avrupa, hem de Osmanlý tarihine, bilimin bugün kazanmýþ olduðu yeni çerçeveden bakarsak fena halde çuvallarýz.
Bugün ‘bilimsel devrim’ denilince akan sular durur. Birisi Kopernik, Galile ve Newton’dan söz etti miydi, ayet duymuþçasýna sessizliðe bürünür cehreler. Dudaklar bükülür, anlamlý anlamlý kafalar sallanýr, ‘Elin adamý neler yapmýþ bizimkiler uyurken’ nutuklarýna sýðýnýlýr. Oysa meselenin ic yüzü hiç de öyle deðildir.
Mesela Newton’un yaþadýðý devirde Cambridge Üniversitesi’nin hali niceydi, biliyor muyuz? Okuyacak öðrenci bulamayan üniversite, öðrenci çekebilmek için indirim üstüne indirim yapýyor, hocalar okulu cazip hale getirebilmek için býrakýn sýnýfta býrakmayý, talebeye sýnýf atlatýyorlardý, sýnýf! Üstelik ayni zamanda bir ilahiyatçý da olan Newton, buluþlarýnýn bilimsel sonuçlarýndan çok, kafasýndaki din kavramý acýsýndan taþýdýðý anlamla ilgileniyor, Hýristiyanlýðýn dünyaya nasýl yeniden hâkim olacaðýný tahmine çalýþýyordu. Bunun için ayrý bir kitap bile yazdýðýný biliyoruz. Üstelik zat-i devletleri, büyücülükle de iþtigal ederdi. Hatta bu yüzden adý, çaðdaþlarý arasýnda “son büyücüye dahi çýkmýþtýr.
Daha ‘bilimsel devrim’in Müslümanlardan çalýnan bilgilerle yapýldýðý üzerinde durmadýk. Galile’ye ‘süredurum ilkesi’ni ilham veren Nasiruddin Tusi’nin 13. yüzyýldaki bulusundan haberimiz yoksa saf saf Avrupa’daki bilimsel devrim yalanýna inanmaya devam ederiz elbette.
6. Sanayi devrimi yalaný
Bir “sanayi devrimi” lafýdýr gidiyor. Orta mali siyasetçisinden mahalle mektebi seviyesine inmiþ bazý üniversitelerin hocalarýna kadar yýðýnla insan, sorgu sual etmeden, ‘Eller aya, biz yaya’ teranesini tutturmuþ, Avrupa’nýn sanayi devrimini gerçekleþtirdiðini, bizimse bu ‘evrensel geliþme’yi ýskalayýp çaðdaþlýk trenini kaçýrdýðýmýzý tekrarlýyorlar.
Nasýl “bilimsel devrim”, tarihçilerin, seçtikleri bir zaman dilimine yüzyýllar sonra yapýþtýrdýklarý bir yafta ise, “sanayi devrimi” de 19. yüzyýlýn ortalarýna doðru coþkuyla keþfedilmiþ ve bu yüzden bazý özellikleri abartýlmýþ jenerik bir terimdir. Filmin jeneriði, filmin kendisi olabilir mi?
Sanki Sanayi Devrimi bütün Avrupa’da ayni anda olmuþ bitmiþ bir olay gibi sunulur bize. Hâlbuki Ýngiltere’de giderek hýzlanan ve istikrarlý bir tarzda geliþen sanayileþme, Fransa’da aðýr aksak ilerlemiþ ve büyük ölçüde Ýngilizleri taklit etmiþtir. Ýngiltere’ye adamlar yollanmýþ ve hem makine, hem de isçi getirtilmiþtir. Böylece Fransa için bir Sanayi Devrimi’nden deðil, olsa olsa Ýngiliz makine sisteminin giriþinden söz edebiliriz.
Bilimsel buluþlarýn Sanayi Devrimi’ni hazýrladýðý iddia ediliyor. Hiç alakasý yoktur. Mesela buhar gücüyle çalýþan makineyi tasarlayan James Watt bilim adamý deðil, amatör bir mucitti. Çelik sanayinin babasý kabul edilen John Wilkinson bir iþadamýydý. Tekstil dokuma tekniðinde çýðýr açan iplik eðirme makinesi tasarýmýný baþkasýndan araklayan Samuel Arkwright, inanmayacaksýnýz belki ama bir berberdi!
Baþka kuþkular da var. Mesela “Sanayi Devrimi’nde geçtiði ileri sürülen sahneler, ancak 70 yýl sonra yasanmýþ olabilir.” diyor Minnesota Üniversitesi’nden Herbert Heaton. Yani sonraki yýllarda cereyan etmiþ olaylarý önce olmuþ gibi gösterme numaralarý da söz konusu. Düþünün bir, Ýngiltere’de 1830’larda bile pamuk isçilerinin sayýsý, evlerde çalýþan halayýklarýn sayýsýndan azdý. 1850’de Yorkshire þehrinde yun eðirme isinin hâlâ elle yapýldýðýný gösteren kanýtlar mevcut. Hatta 1877’de, makinelerdeki kadar ucuza elle dokuma yapan bir imalatçý yaþýyordu Ýngiltere’de. Bu Fransa ve Almanya için haydi haydi böyleydi.
Sanayileþme sadece üretim artýþýyla deðerlendirilemez. Önemli olan hangi bedeller karþýlýðýnda baþarýldýðý deðil midir? Ýngiltere’de uyuþturucu neden yaygýndýr bilir misiniz? Fabrikalarda gecen uzun gecelerde anneler bebeklerini uyutmak için afyon kullanýyorlardý da ondan. Tarih, ne yazýk ki acýmasýzdýr.
7. Galile’nin yargýlanmasý
Bilim-din çatýþmasý denilince ilk öne sürülen örnek, Galile’nin yargýlanmasýdýr. Kendilerinin “aydýnlýk” tarafta bulunduklarýna adlarý gibi iman etmiþ çevreler, “karanlýk”ý temsil eden Ortaçaðýn ve Kilisenin baský ve iþkencelerine karþý direnen(!) bu soylu kahramana alkýþ tutarlar.
Oysa Galile’nin yargýlanmasý diye bir olay cereyan etmemiþtir. Afedersiniz, þöyle düzelteyim; yargýlanmýþtýr ama bu, dostlar alýþveriþte görsün kabilinden bir yargýlamadýr ve Galile’yi mahkûm etmek bir yana, onu muhtemel fanatik hücumlarýndan kurtarmak için düzenlenmiþ bir mizansenden ibarettir. Kendisini yargýlayan Kardinaller, Galile’nin okul arkadaþlarýydý. Unutmayalým ki Galile, kilisenin bünyesindeki bilim adamlarýndandý. Nitekim Papa da eski bir arkadaþý oluyordu. Hatta iki kýzýný rahibe olmalarý için manastýra kapatan da bilim güneþimiz Galile’den baþkasý deðildi.
Üstelik Galile’nin yargilanis sebebi, Dünya’nýn Güneþ’in etrafýnda dönmesi gibi bilimsel düþünceleri deðil, baðlý olduðu, baðlý olmak ne kelime, bizzat içinde bulunduðu Katolik Kilisesi’ne itaatsýzlýðýdýr; yani kilise içi bir meseleyle karþý karþýyayýz. Papa’ya, teorisini bir varsayým olarak sunacaðýna söz verdiði halde, bu sözünü tutmayan ve kitabini bildiði gibi bastýran Galile’nin arkadaþlarý tarafýndan gerçekleþtirilen bir kurtarma operasyonudur yargýlama. Anlayacaðýnýz, Galile bahane, onun üzerinden dinin mutlaka bilime karþý olmasý gerekiyormuþ gibi bir sözde gerçeklik üreterek nasiplenenler þahane!
8. Siyonizm yalaný
Yahudi meselesi, bir Avrupa sorunuydu; ama Ýslam âlemine fatura edildi. Avrupa, yüzyýllar boyu uðraþtý durdu Yahudilerle. Þehrin içine bile almadý onlarý; mahallelerini yaktý, kovdu, dövdü, öldürdü, mallarýný müsadere etti. Ayný dönemde ise Ýslam âleminde Yahudilerin keyiflerine diyecek yoktu.
Öte yandan Siyonizm’in babasý Theodor Herzl’in II. Abdulhamid’e Avrupa’yý þikayet etmesi gerçekten tuhaftý. Bir Ortadoðu kavmi olan Yahudiler, kendilerini Avrupa’ya sürgün edilmiþ gösterip yerlerine dönmek isterken, Abdulhamid onlarý Avrupa’nýn kullandýðýný biliyordu. Nitekim tekliflerini reddedince haklýlýðý gün gibi ortaya çýktý; onu devirmekten tutun da Çanakkale’de bize karþý savaþmaya kadar pek çok komplo ve giriþimin baþýnda Siyonistler yer alacak, Ýngilizlerin yedek güçleri, daha doðrusu “Asya’ya karþý Avrupa kalesinin suru”, “barbarlýða karþý uygarlýðýn uçbeyleri” olarak harekete geçeceklerdi. Hâlâ da öyle deðil mi?
Daha da acý olaný, “topraksýz bir halk” dedikleri Yahudilere, “halksýz bir toprak” olarak sunduklarý Filistin’in durumuydu. Milyonlarca Müslüman ve Hýristiyan Filistinli yaþamasýna raðmen (nüfusun yüzde 95’ini oluþturuyorlardýgöz kırpma, Filistin topraðý bos bir arazi olarak sunuldu dünyaya. Ancak simdi ayni trajedi, hem de kat be kat fazlasýyla Filistin halký için geçerli, yani topraklarý ellerinden alýnmýþ durumda. Ne var ki, o hayýrhah Avrupa’nýn kýlý kýpýrdamýyor. Neden? Çünkü Ýsrail devleti, Ortadoðu üzerinden geçecek stratejik hammaddenin, yani petrolün kontrolü için gerekliydi ve bunun, Yahudi halkýna insanî yardýmla herhangi bir alakasý yoktu.
9. Doðu despotizmi yalaný
17. yüzyýla kadar Cin, Hint ve Ýslam âlemlerine oranla epeyce geride bulunan Avrupa, kendisi haricindeki medeniyetlere bilinçli bir çamur atma stratejisini izledi. Aðýr bir aþaðýlýk kompleksi içindeydi. Ýste bu strateji doðrultusunda Doðu’nun despotik bir yönetimi olduðu tezi ortaya atýldý ve Marx’tan Weber’e, hatta bugünkü bazý akil danelerimize kadar pek çok kafayý iðfal etmeyi baþardý.
Oysa Lucette Valensi gibi araþtýrmacýlarýn da ortaya koyduðu gibi, bu, Avrupa zihniyetinin, gerisinde bulunduðu Doðu’yu gözden düþürme ve onun üzerinden kendi kimliðini üretme mücadelesinin bir parçasýydý. Ancak Voltaire ve Althusser gibi iki büyük düþünür bu yalaný yutmamýþ ve asil despotizmin Avrupa’da yaþandýðýný, Avrupalý düþünürlerin, kendi ülkelerindeki despotizmi, dýþarýya yansýtarak, yani Doðu’yu istismar ederek okurlarýna anlattýklarýný, artik Osmanlý’nýn yakasýndan düþme vaktinin geldiðini dile getirdiler. Ne ki, bu tatlý yalanýn iþittiði sýcak yataktan kalkmaya kimse razý deðildi.
10. Batý’nýn üstünlüðü yalaný
Ýktisat ilminin kurucularýndan Adam Smith, 1770’lerde Çin teknolojisinin Avrupa’dakinden ileri olduðunu itiraf ediyordu, biz ise 18. yüzyýlda Avrupa’nýn dünyanýn en ileri uygarlýðý olduðunu savunmaya devam ediyoruz. Neden acaba? Þundan sanýrým: Beyinlerimiz kesifler, icatlar, Ronesans, Aydýnlanma, Bilimsel Devrim gibi bir suru Avrupa yalanýyla týka basa doldurulmuþ durumda. Böyle olunca, dünyanýn diðer bölgelerinde neler olup bittiðiyle ilgilenmiyor ve daima skora takýlýyor gözümüz: Ne olsa maçýn kazanýlýp kazanýlmadýðý önemli.
Öyleyse Hodgson ve Blaut gibi birinci sýnýf tarihçilerle sesimizi gürleþtirelim: Avrupa’nýn “geliþmesi”, Afrika ve Asya karsýsýnda uzun suren geri kalmýþlýðýný telafi etmeye ancak 1800’lerde yetecekti. Avrupa, dünyanýn diðer kýsýmlarýndaki geliþmelerden o kadar uzak kalmýþtý ki, su meþhur kesiflerle bir parça nefes alabilmiþti. Bu açýlma da, Asya ekonomilerinin tarihinde pek çok defa vuku bulan bir gerileme anýna denk gelmiþ, Osmanlý ve Çin dahil Doðu’nun baþlattýðý bir küreselleþme dalgasýnýn üzerine binmiþti. Ýste Avrupa bu sayede kýyýda köþede kalmaktan kurtulup küresel ekonominin motoru olabildi.
Son sözü Hodgson’a birakmak en iyisi. Ona göre, modern dünya ile Bati, ayni þeyler deðildir. Modernlik, Afrika, Asya ve Avrupa’nýn beraberce inþa ettikleri bir oluþumdu. Yüzyýllar suren bu hazýrlýk döneminden kârlý çýkan bölge, fýrsatlarý deðerlendirmeyi bilen ve bir katalizör rolü oynayan Avrupa oldu. Þartlar orada birbirine kavuþtu ama kavuþmayabilirdi de. Modernlik Cin’de veya Ýslam âleminde de ortaya çýkabilirdi (tabii oralara mahsus görünümleriyle). Asya ve Afrika’nýn muazzam bilgi birikimi ve ticaret aðý olmasaydý, Avrupa’daki modern dönüþüm hayal dahi edilemezdi.
Düþünün ki, Vasco da Gama bin bir zahmetle Ümit Burnu’ndan dolaþýp Hindistan’ýn Kalküta limanýna indiðinde Ýspanyolca konuþan bir Tunuslu Müslüman tüccarla karþýlaþmýþ ve pek þaþýrmýþtý. Hakliydi, çünkü buralarý bilmeyen tek medenî kýta, Avrupa’ydý.
Never miss a thing. Make Yahoo your homepage. __._,_.___ Messages in this topic (1) Reply (via web post) | Start a new topic Messages | Polls Post message: islamsohbetgrubu@yahoogroups.com Subscribe: islamsohbetgrubu-subscribe@yahoogroups.com Unsubscribe: islamsohbetgrubu-unsubscribe@yahoogroups.com List owner: islamsohbetgrubu-owner@yahoogroups.com Change settings via the Web (Yahoo! ID required) Change settings via email: Switch delivery to Daily Digest | Switch format to Traditional Visit Your Group | Yahoo! Groups Terms of Use | Unsubscribe
Gönderen: 05.09.2009 - 10:05
Bu Mesaji Bildir   Muhtazaf üyenin diger mesajlarini ara Muhtazaf üyenin Profiline bak Muhtazaf üyeye özel mesaj gönder Muhtazaf üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1699 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
33mya (63), turkishdanger (36), LeeNa (56), avara (34), @KIN (43), Sedat KAYHAN (61), burcuburcu (49), emelim (52), yahia (49), huzur (52), nazarboncuð.. (44), fettah (42), asafusta (41), Selim54 (35), excelleron (53), SeHZaDeM (34), sofiumit (41), remzi82 (54), iskender_1 (44), Ibrahim_Kerim (43), ÝSU (31), sadozaydin (38)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.53647 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.