0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » CİN HAKKINDA BİLGİLER

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
serhendli su an offline serhendli  
CİN HAKKINDA BİLGİLER
13 Mesaj -
CÝN HAKKINDA BÝLGÝLER

Aþaðýdaki yazý, Osmânlý pâdiþâhlarýnýn otuzaltýncýsý, sonuncusu, sultân Muhammed Vahîdeddîn hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” zemânýnda, medresetülmütehassýsînde tesavvuf müderrisi olan seyyid Abdülhakîm efendinin “rahmetullahi aleyh” (Keþkül) ismindeki kitâbýndan alýndý. Keþkül basýlmamýþdýr.

Cin var mý, diye soranlara, acele cevâb vermek îcâb eder. Çünki, Cinnin var olmasýnda þübhe etmek, pek tehlükelidir. Cevâb olarak, islâm âlimlerinin saðlam kitâblarýndan çýkardýðým, aþaðýdaki bilgileri, dikkatle ve insâf ile okumak ve doðru düþünerek, anlamak lâzýmdýr.

Cin, cinnet, cinân, Cennet, cenân ve cenîn gibi C ve N harflerinden meydâna gelen kelimeler (örtülügöz kırpma demekdir. Cennet denilen yer, meyveler, çiçekler, kokular ile örtülü olduðundan, bu ism verilmiþdir. Delilere, mecnûn denilmesi de, aklýnýn örtülü olduðu içindir. Geceye (Cünn-i leyl) denir. Çünki, karanlýk, gün ýþýðýný örtmüþdür. Cin denilen mahlûklar da, gözümüzden örtülü olduðu için, cin denilmiþdir. Cin kelimesi, Cinnî isminin cem’idir. Cin, cinnîler demekdir. Peri, fârisîde, cin demekdir.

Mahlûklar, görülen, görülmiyen diye iki kýsmdýr. Ayrýca, mekânsýz, madde olmýyan mahlûklar da vardýr. Ýmâm-ý Mâverdî diyor ki, (Cin, dört ana maddeden yapýlmýþdýr: Su, toprak maddeleri, havadaki gazlar ve ateþ. Bunlardan ateþ; alev, ýþýk ve dumandýr. Mâric denilen, alev kýsmýndan yaratýlan cinnîlerin mü’minleri, kâfirleri, fâsýklarý vardýr). Bugünkü fen bilgimize göre, bu dört ana madde, yüzbeþ elementden (basît cismden) meydâna gelmekdedir. Þu hâlde bütün mahlûklar, elementlerden yapýlmýþ olup, enerji (kudret) taþýrlar. Normal fizik þartlarýnda, katý ve sývý (mâyý’) hâlinde bulunan varlýklarý ve renkli gazlarý görebildiðimiz için bunlardan yapýlmýþ cismler görünür. Meselâ insanda katý maddeler ve su çok (yüzde yetmiþden fazla) bulunduðundan, insan görünüyor. Otlar ve bütün hayvanlar da böyledir.

Cinnîler, havadan ve nârdan [ya’nî ateþden] meydâna gelmiþdir. [Ateþin alev kýsmý görünmez, içindeki katý zerreler, sýcakda ýþýklandýðý için, parlak görünüyor.] Bunun için, cin de görünmez.

Alev iki kýsmdýr: Biri zulmânî [görünmiyen], ikincisi nûrânî [bu da görünmez]. Zulmânî olandan cin, nûrânî olandan ise melekler yaratýlmýþdýr. Ýnsanlar, toprak maddelerinden yaratýldýðý hâlde, Allahü teâlâ, bu maddeleri organik ve organize hâle, et ve kemiðe çevirdiði gibi, meleklerde ve cinde alev þekli deðiþerek, onlara mahsûs latîf, her þekle dönebilen bir hâle gelmiþdir.

Cinnin ta’rîfi þöyledir: Cin ya’nî peri, ateþin alev kýsmýndan yapýlmýþ cismler olup, her þekle girebilirler.

Melekler ise, nûrânî cismlerdir. Muhtelif þekllere girebilirler. Melek ile cin, yaratýlýþ bakýmýndan birbirine yakýndýr. Melekler, muhteremdir, kýymetlidir. Cin, hakîrdir, kýymetsizdir. Melekde, nûr [ýþýk] kýsmý, cinde ise, alev maddesi fazladýr. Elbette nûr, zulmetden efdaldir. Meleklerin, cinnîlere yakýnlýðý, insanýn hayvana yakýnlýðý gibidir. Ýnsanlarýn üstün olanlarý, melekden kýymetli, cin de hayvandan kýymetlidir.

Ýslâm âlimlerinin çoðu, meleklere cism dedi. Doðrusu da öyledir.

Meleklerin varlýðýna inanmýyan kâfir olur. Cism olduklarýna inanmýyan kâfir olmaz, bid’at sâhibi olur.

Cinnin varlýðýna da inanmýyan kâfir olur. Eski felsefecilerden bir kýsmý, Kaderiyye [ya’nî mu’tezile] fýrkasýnýn çoðu ve zýndýklar, Cin ve þeytânlara inanmadý. Cin, zekî, dâhî insan demekdir. Þeytânlar da, kötü kimseler demekdir dediler. Din kitâblarýný okumýyan ve islâm âlimlerinin sözlerini bilmiyen, elbette inanmaz. Fekat, Kur’ân-ý kerîmde açýkça bildirildiði hâlde ve islâm büyüklerinin kitâblarý dolu olduðu hâlde, Kaderiyye fýrkasýnýn inanmamasý, þaþýlacak þeydir. Çünki bunlar, Kur’ân-ý kerîme uyduklarýný söylüyor. Demek ki, bu kadar uymakdadýrlar. Hâlbuki, Cinnin var olmasý, akla uymýyan birþey deðildir. Ya’nî aklýn red edeceði birþey deðildir. Çünki, Allahü teâlânýn kudretinin yapamýyacaðý birþey deðildir. Bugün fen adamlarý, akl ve din sâhibleri, aklýn imkânsýz demediði þeyleri red etmiyor. Kur’ân-ý kerîmde bildirilen þeylere, kelimenin açýk ve meþhûr ma’nâlarýný vermek lâzýmdýr. Þeyh-i ekber [Muhyiddîn-i Arabî] “kuddise sirruh”, Cinnin var olduðunu, þu âyet-i kerîmeler ile gösteriyor:

1 — Zâriyât sûresinin ellialtýncý âyetinde meâlen, (Ýnsanlarý ve Cinnîleri ancak, beni bilip itâ’at, ibâdet etmeleri için yaratdým) buyruluyor.

2 — Errahman sûresi, yetmiþdördüncü âyetinde, Cinnin Cennete gireceði bildiriliyor.

3 — Errahman sûresinin otuzbirinci âyetinde (Sekalân) buyuruyor ki, (Ey insanlar ve cinnîler!) demekdir. Resûl-i sekaleyn, müftîyüssekaleyn, gavsüssekaleyn [ya’nî, insanlarýn ve cinnin Peygamberi, müftîsi, velîsi] gibi ismler de, cinnin varlýðýný göstermekdedir.

Kitâblý kâfirlerin hepsi, ateþe tapanlar, puta tapanlar, budistler, müþrikler ve Yunan felesoflarýnýn çoðu ve tesavvuf büyükleri cinnin var olduðuna inanýyor. Süleymân aleyhisselâmýn vak’asý da, cinnin varlýðýný göstermekdedir.

Cinnîleri anlatan âyet-i kerîmelere, akllarýna göre, baþka ma’nâ verenler mürted olur. (Milel-nihal) kitâbýnda ve imâm-ý Muhammed Birgivînin “rahmetullahi aleyh” yazdýðý (Tarîkat-i Muhammediyye) kitâbýndaki fetvâ ve (Akâ’id-i Nesefîgöz kırpma þerhindeki açýklama, mürted olacaklarýný bildirmekdedir. Fetvâ þudur:

(Kur’ân-ý kerîmin âyetlerine, kelimelerin açýk, meþhûr ma’nâlarý verilir. Bu ma’nâlarý deðiþdirerek, bâtýnîlere [Ýsmâ’îlîlere] uyanlar kâfir olur).

Kul-e’ûzü sûresi ve Cin sûresi, cinnin varlýðýný açýkca haber vermekdedir.

[Bilgileri noksân ba’zý kimselerin, cinnîleri hayâl (illüzyon) sanarak, yok demeleri kýymetsizdir. Korkudan, göz önünde hâsýl olan hayâller, elbette yokdur. Fekat, bu hâyalleri cin sanmak, cinden haberi olmamak demekdir. Birþeye yok diyebilmek için, o þeyi tanýmak, kavramak lâzýmdýr. Tanýmadan yok demek, çocukca lâf olur. Bu gibilere, ilm adamý demek, yersiz olur. Bütün Peygamberlerin haber verdiði ve hele, Peygamberlerin en üstününün “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” çeþidli zemânlarda haber verdiði bir bilgiye, akla, tecribeye dayanmadan, zan yolu ile, çala kalem yok demek, ilm adamýna yakýþýr bir þey deðildir. Cinne, meleklere, Cennete, Cehenneme hattâ Allahü teâlâya inanmýyanlarýn biricik sözleri, (Kim gitmiþ, kim görmüþ. Var olsalardý görürdük. Görülmiyen þeye inanmak, abdallýk olur) demeleridir. Gözün akla deðil, aklýn göze baðlý olmasý lâzým sanýyorlar. Hâlbuki akl, duygu organlarý üstünde bir kuvvetdir ve his edilen þeylerin doðrusunu, yanlýþýný ayýran bir hâkimdir. Ýnsanlar, göze tâbi’ olsaydý, insanlýk þerefi, gözün kuvveti ile ölçülseydi, kedi, köpek ve fârenin insandan dahâ þerefli, dahâ kýymetli olmasý lâzým gelirdi. Çünki, bu hayvanlar, karanlýkda da görüyor, insan ise göremiyor. O hâlde, göremediðine inanmak istemiyen kimse, insanlýðý, hayvandan aþaðý düþürmekdedir. Demek ki, his organlarýmýz, aklýn uþaklarý, âletleridir. Kumandan, hâkim, akldýr. Akl, görünmiyen, duyulmýyan þeyleri red etmediði gibi, yokluðu isbât edilemiyen ve anlaþýlamýyan þeylere de yok demez. Bunlara yok demek, akla uygun bir söz olmaz].
Cinnin varlýðý, dînin açýkca bildirdiði birþey olduðundan, inanmýyan müslimânlýkdan çýkar, hiçbir ibâdeti kabûl olmaz.

Cinnin insanlara zarar verdikleri, yardým etdikleri, insanlarý isteklerine kavuþdurduklarý, çeþidli zemânlarda, birçok müslimân ve kâfirler tarafýndan görülmüþ ve haber verilmiþdir. Buna karþýlýk, inanmýyanlar, pek azdýr. Ya’nî yalnýz felesof taklîdcileri ve týb diplomasý alan birkaç kimsedir. Eski tecribeli doktorlar ve þimdi, týbbý zevk edinip ihtisâs kazananlarýn çoðu, yok deyip geçemiyor, müslimânlara uyuyorlar. Ýslâm âleminin en büyük doktoru olan Ýbni Sînâ, Yunan felesoflarýnýn te’sîri altýnda kalýp, islâmiyyetden bir nasîb alamadýðý hâlde, (Kanûn) ismindeki kitâbýnda, Sar’a hastalýðýný anlatýrken, Cinden bahs etmekdedir. Meselâ diyor ki, (Hastalýklara birçok maddeler sebeb olduðu gibi, cinnin hâsýl etdiði hastalýklar da vardýr ve meþhûrdur).

[Cin hakkýnda bilgi, her Peygamberin kitâbýnda vardý. Süleymân aleyhisselâmýn emri ile iþ görürlerdi. Ýdrîs “aleyhisselâm” diri olarak Cennete çýkarýlýnca, onu çok sevenler, ayrýlýk acýsýna dayanamadý. Resmini yapýp seyr eyledi. Dahâ sonra gelenler, bu resmleri tanrý sandý. Çeþidli heykeller de yapýlýp tapýldý. Böylece putperestlik meydâna çýkdý. Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem” bin sene önce, Hicazdaki Huzâ’a hükûmetinin reîsi olan Amr bin Luhay, puta tapýnmak dînini Þâmdan Mekkeye getirdi. Putlara tapanlar, putlardan ses iþitirdi. Cin, putun, ya’nî heykelin içine girip söylerdi. Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” dünyâya teþrîf etdiði, islâmiyyetin baþladýðý, birçok putlardan iþitilmiþdi. Bu sözlerle, çok kimselerin müslimân olduðu, (Mir’ât-i Mekke) târîh kitâbýnda uzun yazýlýdýr. Þeytânlar, diri insanýn içine de girer. Ýnsanýn his ve hareket sinirlerine te’sîr ederek, hareket ve ses hâsýl ederler. Ýnsanýn, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktîle Romada ve Peþtede, son zemânlarda Adanada konuþan çocuk ve hastalar görülmüþdür. Bunlarý konuþduran cin, uzak memleketlerdeki veyâ eski zemânlardaki þeyleri söylediklerinden, ba’zý kimseler, bu çocuklarýn iki rûhlu olduðunu veyâ baþka insanýn rûhunu taþýdýðýný, ya’nî tenâsüh sanmýþdýr. Böyle zan etmenin yanlýþ olduðunu, dînimiz açýkca bildirmekdedir. Eskiden kâhinler, cinnîlerden ba’zý þeyler iþiterek falcýlýk yapardý. Bunun için, puta tapanlar, cinnin varlýðýna inanýr ve cinden korkardý. Cinnin var olduðunu, müslimânlar, putperestlerden iþiterek öðrenmedi. Kur’ân-ý kerîmden ve Muhammed aleyhisselâmdan öðrendi. Müslimânlar, puta tapanlar gibi, cinden korkmaz. Muhâfaza melekleri, insanlarý cinden koruduðu gibi, âyet-i kerîme ve düâ okuyup, Allahü teâlâya sýðýnanlara da birþey yapamazlar
Ýnsanlar, ilk olarak, toprakdan yaratýldýðý gibi, cin de, alevden yaratýldý. Cin de, erkek ve diþi olur. Evlenmeleri, evleri, yimeleri, içmeleri, üremeleri, ölmeleri hakkýnda ve Muhammed aleyhisselâmýn onlara da Peygamber olduðu, Kur’ân-ý kerîmi dinledikleri, Mekke-i mükerremede ve Medîne-i münevverede toplandýklarý ve Resûl-i ekremin “sallallahü aleyhi ve sellem” onlara Kur’ân-ý kerîm okuduðu, ibâdet etdikleri, sadaka verdikleri, iyi iþlerine sevâb verildiði, cin kâfirlerinin Cehenneme gireceði, mü’minlerinin Cennete gireceði ve Cennetde Allahü teâlâyý görecekleri, Cinnin arkasýnda nemâz kýlanýn nemâzýnýn sahîh olup olmýyacaðý, Cum’a ve cemâ’atler onlar ile de olup olmýyacaðý ve nemâz kýlanýn önünden geçmeleri câiz olduðu, çeþidli kitâblarda yazýlýdýr. Ýnsanýn cin ile evlenmesinin câiz olduðu, cinnin insan kadýnýna te’arruz edince gusl abdesti lâzým olduðu, cin ile insan arasýnda hâsýl olan çocuðun nasýl olacaðý [Belkýs gibi], Cinnin kesdiði hayvanýn yimesi câiz olduðunu, cinnîlerin insan âlimlerine süâl sorup fetvâ aldýklarýný, insanlara va’z etmelerini, insanlara þi’r söyleyip insanlarýn iþitmesini, insanlara, hastalýk tedâvîsi, ilâc öðretdiklerini, insandan korkduklarýný, insanlara itâ’at etdiklerini bildiren, âlimlerimizin çeþidli yazýlarý vardýr. Bu kitâblar, cinnin varlýðýný göstermekdedir. Cinnîlerin insanlara olan zararlarýna karþý tedbîr alýnmasý, cinnin zararýna karþý korunulmasý, cinnîlerin küçükleri yükseklerine ita’at etdikleri, insanlarýn iyiliklerine karþý iyilik yapdýklarý, kötülüðe karþý kötülük ve zarar yapdýklarý, sar’a hastasýnýn bedenine girip, hastanýn hareketleri ve iþlerinin, cinnin hareketi ve iþi olduðu, böyle hastanýn tedâvîsinde cin ile sorgu, süâl, cevâblaþma olduðu, cinnin insanlarla alay etdikleri, cinnin insan gibi, nazarlarý deðeceði, cinnin harb etdikleri, bilhâssa Ramezân ayýnda azdýklarý, cinnin insanlarla ibâdet etdikleri, cinnin, hadîs-i þerîflerin sahîh olup olmamasýnda insanlarla müzâkerede bulunmalarý, Server-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem” Ümm-i Ma’bedin çadýrýnda müsâfir olduðunu Mekke ehâlisine haber vermeleri, Ümm-i Ma’bedin müslimân olduðunu haber vermeleri, Bedr muhârebesini haber vermeleri, geçmiþ þeyleri cinden sormak câiz olduðu, ileride olacak þeyleri sormak câiz olmadýðý, müezzinlerin ezânlarýna, kýyâmetde, cinnîlerin þâhid olacaklarý, Ebû Ubeyde ve arkadaþlarý vefât edince, cinnîlerin aðlayýp mâtem etdikleri, Ömer “radýyallahü anh” vefât etdiði zemân, mersiye okuduklarý, Osmân “radýyallahü anh” þehîd olunca, aðlayýp inledikleri, hazret-i Alînin “radýyallahü anh” þehîd olduðunu haber verdikleri, Hüseyn “radýyallahü anh” þehîd olunca aðlayýp, baðýrdýklarý ve baþka Sahâbîler þehîd olunca bildirdikleri, Ömer bin Abdül’azîzin vefâtýný haber verdikleri, imâm-ý a’zam Ebû Hanîfenin ve imâm-ý Þâfi’înin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” vefâtlarýnda aðladýklarý, cinnin insan kalbine vesvese getirdiði ve dahâ pekçok meþhûr vak’a ve iþler kýymetli kitâblarda yazýlýdýr. Bunlarýn hepsi, cinnin varlýðýný göstermekdedir. [Keçi, yýlan, kedi þekline girdikleri çok görülmüþdür. Mikrop þekline de girip, insanýn damarlarýnda dolaþýrlar.]

Cinnîler yir, içer. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”; (Sað el ile yiyiniz, sað el ile içiniz! Çünki, þeytân, sol eli ile yir ve sol eli ile içer!) buyurdu. Þeytânlarýn hepsi kâfirdir. Ýnsanlarý aldatmaða uðraþýrlar. Ýbâdetleri unutdurup, günâhlarý iyi gösterirler. Nefsin arzûlarýný kýzýþdýrýrlar. Þeytânlar da, ateþ ile havadan yaratýlmýþdýr. Fekat cinde hava, þeytânda ateþ fazladýr. Cin ve þeytânlar, en ufak yerden geçerler, insanýn içine, damarlarýna girerler.

(Aynî târîhi)nde diyor ki, (Cinnîlerin sayýsý, insanlarýn on katýndan fazladýr. Þeytânlarýn sayýsý, bu ikisinin on katlarýndan fazladýr. Meleklerin sayýsý da, bu üçünün sayýlarýnýn, on katýndan dahâ çokdur). [(Buhârîgöz kırpma þârihlerinden Mahmûd bin Ahmedin (Aynî târîhi) ondokuz cilddir.] Her insanýn yanýnda, kâfir bir cinnî arkadaþý vardýr. Fekat, melekler, insanlarý bunlarýn kötülük yapmalarýndan korur. Cinden, Peygamber olmadýðý (Eþbâh)da yazýlýdýr. Muhammed aleyhisselâmdan önce, cinnîlere Peygamber gelmediðini, imâm-ý Mukâtil bildirmekdedir.

(Eþbâh) kitâbýnýn sâhibi, bunun ikinci kýsmýnda ve imâm-ý Hamevî “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”, bunun hâþiyesinde diyor ki: Ýlk insan toprakdan yaratýldý. Bütün insanlarýn bedenleri toprak maddelerinden meydâna gelmekdedir. Fekat insanlar, etdir, kemikdir. Toprak deðildir. Cin de, ateþden meydâna gelmiþ ise de, ateþ ve hava deðildirler.

(Kurtubî tezkiresi)nde buyuruyor ki, (Cinnin ölümü, yerde gâib olmakdýr. Ýhtiyârlarý, gençleþmeyince ölmez. Ölecekleri zemân, çocukluk hâline döner ve yerde gâib olurlar. Cin üç sýnýfdýr: Bir sýnýfý, rüzgâr ve hava gibidir. Bir kýsmý yerdeki böcek ve hayvancýklar gibidir. Birinci kýsmda, altmýþsekizinci maddeye bakýnýz! Bir kýsmý da emrlerle, ibâdetle vazîfelidir. Bunlara hesâb ve azâb vardýr).

Seyyid Ömer “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, bana bir cin kýzý geldi. Benimle evlenmek istedi. Þemseddîn Hanefîden sordum. Hanefî mezhebinde câiz deðildir dedi. Böyle söyledim. Beni aldý. Yer altýna, evlerine götürdü. Büyüklerine söyledi. Büyükleri dedi ki, seyyid Þemseddînin cevâbý baþýmýzýn üstündedir. Fekat, cinnin insan ile evlenmesi, Þâfi’î mezhebinde câizdir. Biz Hanefî deðiliz, Þâfi’îyiz.

Ýnsanlarýn çoðalmasý, menî iledir. Cinnin çoðalmasý ise gaz (hava) iledir. Ya’nî erkekden diþiye bir gaz geçerek bundan, yavru hâsýl olur. Bundan anlaþýlýyor ki, insan ile cin evlenmesi, hayâl iledir. Hakîkî evlenmek olmaz. Fekat, âlimlerden çoðu, hakîkî evlenmek olmakdadýr dedi ve gusl abdesti lâzým olur ve Belkýs, insan ile cin arasýnda hâsýl olmuþdur dediler. [Cin, insan þekline girip evlenmekdedir.]

Ýnsan, cinni ve þeytânlarý, uyanýk iken ve rü’yâda görebilir. Çünki, onlar her þekle girebilir. Çok güzel sûretlere girerler. Ýhtilâma sebeb olurlar. Peygamberlerden “aleyhimüsselâm” ve Evliyâdan çoðu þeytâný görmüþ ve konuþmuþdur. Her ne þeklde olursa olsun, cinni gören kimse, hep ona bakarsa cin þeklini deðiþdiremez. Gözden kaçamaz. Ona sorup cevâb alýnabilir. Bir ân baþka tarafa bakýlýrsa, hemen kendi þekline girip gayb olur. Ýmâm-ý Þâfi’î “rahmetullahi aleyh”, (Cinni kendi þeklinde gördüðünü iddi’â eden kimsenin þâhidliði kabûl olmaz!) buyurdu. Çünki, hayâli kuvvetli olanlar, bulunmýyan þeyleri görüyorum sanýr. Hayâlleri [illüziyonlarý] birþey sanýr. Sihr yapýlmýþ kimseler de, böyle hayâller görüp, bunlarý cism zan eder. Hayâli fazla olanlara, çirkin þeyler güzel görünür. Çirkin taraflarý görünmez. Dünyâya düþkün olanlara, dünyânýn herþeyi böyle görünür. Çirkinlikler, güzel görünür. Fekat uyanýk olanlar, keskin görüþlüler, herþeyin doðrusunu görüp aldanmaz.

Ýnsanýn cin ile tanýþmasý, arkadaþ olmasý, kýymetli birþey deðildir, zararlýdýr. Onlarla konuþmak, fâsýk insanla arkadaþlýk etmek gibidir. Onlarla tanýþan kimse, fâide görmemiþdir. Muhyiddîn-i Arabî “kuddise sirruh” (Fütûhât) kitâbýnýn ellibirinci bâbýnda buyuruyor ki: (Hiçbir insan, cinden Allahü teâlâya âid bir bilgi edinmemiþdir. Çünki, cinnin din bilgileri pek azdýr. Onlardan dünyâ bilgileri edineceðini sanan kimse de, aldanmakdadýr. Çünki, fâidesiz þeyle vakt geçirmeðe sebeb olurlar. Onlarla tanýþanlar, kibrli olur. Hâlbuki, Allahü teâlâ, kibrli olaný sevmez). (Reþehât)da molla Câmî hazretlerinin halîfesi, Abdülgafûr-i Lârî, Muhyiddîn-i Arabînin bir risâlesinde þöyle buyurduðunu bildiriyor: (Cinnin ilk babalarý Ýblîs deðildir. Ýblîs, cin tâifesindendir. Cin, ateþ ve havadan yaratýldýðý için çok latîfdirler. Çabuk hareket ederler. Ýnsan bunlara hafîf çarpýnca, hemen ölürler. Bunun için, ömrleri kýsadýr. Din bilgileri azdýr. Kibrli olduklarýndan, birbirleri ile, hep mücâdele, muhârebe ederler. Ateþden müte’essir olmazlar. Cehennemlik olanlarý, Zemherîrde, ya’nî soðuk Cehennemde azâb göreceklerdir. Ýblîs ve çocuklarý, hak ve sevâb olan iyi þeyleri yapmaðý da insana hâtýrlatýrlar. Fekat, bunlarý yaparken, nefsde ucb, riyâ hâsýl olarak veyâ farzýn kaçýrýlmasýna sebeb olarak, insan çok günâha girer). Cin ile tanýþmaða özenmemeli, Evliyâ-i kirâmýn rûhâniyyetlerinden istifâde etmeðe çalýþmalýdýr. Evliyânýn rûhlarý, görünmeden de, kendi beþerî þeklinde görünerek de, sevdiklerine fâide verir ve belâlardan korur. Onlarý tanýmaða, sevmeðe ve sevilmeðe uðraþmalýdýr.

Hadîkat-ün-nediyye)de, bütün bedenin âfetlerini bildirirken, yazýlý olan hadîs-i þerîfde buyuruluyor ki, (Tetayyur eden ve tetayyur olunan ve kâhinlik yapan ve kâhine giden ve sihr, büyü yapan ve yapdýran ve bunlara inanan, bizden deðildir. Kur’ân-ý kerîme inanmamýþdýr). Tetayyur, uðursuzluða inanmakdýr. Kâhinlik, cinden bir arkadaþ edinip, olmuþ ve olacak þeyleri ona sorup, ondan öðrenmek ve bunlarý baþkalarýna bildirmekdir. Cinle tanýþan falcýlar ve yýldýznâmeye bakýp, sorulan herþeye cevâb verenler böyledir. Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine, yapdýklarýna inanmak, ba’zan doðru çýksa bile, Allahdan baþkasýnýn herþeyi bildiðine ve her dilediðini yapacaðýna inanmak olup, küfr olur.



Ýbni Hacer-i Hiytemî, (Fetâvâ-yý hadîsiyye)nin yüzyirminci sahîfesinde diyor ki, (Birinin kolunu kesip, sonra yapýþdýrmak, kendi aðzýna, bedenine býçak, kama sokup çýkarmak gibi gösteriler yapan tarîkatcýlar, bu gösterilerini sihr, göz boyamak þeklinde yapýp, kerâmet gösterdiðini söylerse, hâkim tarafýndan öldürülür. Baþka þeklde yapýyorsa, öldürülmez. Fekat, aðýr cezâlandýrýlýr. Mâlikî âlimlerinden Abdüllah ibni ebî Zeyd Kayrevânî “rahmetullahi aleyh” (Ýsbât-ü kerâmât-il-Evliyâgöz kırpma kitâbýnda diyor ki, sihrinde küfre sebeb olacak þey yoksa, el çabukluðu yapýyorsa, fekat kerâmet ve tarîkatcýlýk þeklinde gösterirse, cezâlandýrýlýr. Böyle tarîkatcýlarýn yanlarýna gitmek, seyr etmek câiz deðildir. Bir kadýn, zevcine, kendisinden veyâ baþkasýndan soðumasý için büyü yapdýðýný söyledi. Bunu öldürmediler. Cezâlandýrdýlar. Ýbni Ebî Zeyd “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Bir kimse, kitâba bakarak cin ile konuþduðunu, bu cinne emr ederek, sar’a yapan habîs cinni kovduðunu, büyü çözdüðünü, habîs cinni öldürdüðünü söylerse, buna inanmamalýdýr). Cin ile arkadaþlýk etdiðini, cin pâdiþâhýna hizmet etdiðini söyliyen kimsenin büyücü olduðu anlaþýlýr. Mýsrdaki Fâtýmî devletinin altýncý reîsi olan Hâkim bi-emrillah Mansûr, Dýrâr ve bunun talebesi Hamzaya uyarak, cin ile tanýþdý ve Cin pâdiþâhýna hizmet ederek, sapýtdý. Þeytânlarýn maskarasý oldu. Tanrýlýk da’vâsýna kalkdý. Ýbni Ebî Zeyd diyor ki, (Cinci tarîkatcýya inanmak, insaný cinden kurtardýðýna inanarak, ona ücret vermek câiz deðildir. Büyü çözene de para vermek câiz deðildir). Kocasýnýn muhabbet etmesi ve kendisine eziyyet etmemesi için, bir kadýna, Kur’ân-ý kerîmden ve Selef-i sâlihînin bildirdikleri düâlardan muska yazmak, karþýlýk birþey istememek câizdir. Ne olduðu bilinmiyen þeyleri yazmak, okumak ve kendisine okutmak, bunlarý muska, tütsü yapmak harâmdýr). Kâdî-zâde, (Birgivî vasýyyetnâmesi)ni açýklarken, Birgivînin, (Bir kimse, ben çalýnanlarý, gayb olanlarý bilirim dese, böyle söyliyen ve buna inanan kâfir olur. Bana cin haber verir. Bunun için bilirim dese, yine kâfir olur. Zîrâ, cin de gaybý bilmez. Gaybý yalnýz Allahü teâlâ bilir. Ondan baþka kimse bilmez) yazýsýný, (Allahü teâlânýn vahy ve ilhâm etdikleri bilir. Cin, herþeyi bilmez. Allahü teâlânýn bildirdiðini ve görüp anladýðýný bilir. Cin, bu iki yoldan öðrendiðini haber verirse, bana cin haber verdi demekde zarar yokdur. Peygamberler kabrlerinde, bilmediðimiz bir hayât ile diridirler. Allahü teâlâ, onlara vahy, ilhâm ve keþf yolu ile, gayb ve gizli þeyleri bildirmiþdir. Diri insanlarýn iþlerini ve hâllerini onlara ve dilediði mü’minlerin rûhlarýna bildirmekdedir) þeklinde açýklamakdadýr. Cinnin sâlih olanlarýna da bildirmesi câizdir. Fekat, mü’min ve sâlih olmýyan, bid’at ehli ve fâsýk tarîkatcýlarýn, yobazlarýn yalanlarýna inanmamak, tuzaklarýna düþerek, felâkete sürüklenmemek için, çok uyanýk olmalýdýr. 909.cu sahîfeye ve (El-münîre) kitâbýna bakýnýz!

(Dürr-ül-muhtâr)ýn Tahtâvî ve Ýbni Âbidîn hâþiyelerinde, son cildin sonunda diyor ki, (Ýnsanýn, bilmesi lâzým olmýyan þeyleri münâkaþa etmek mekrûhdur. Öðrenmesi emr edilmemiþ olan þeyleri sormak câiz deðildir. Meselâ, Lokman ve Zülkarneyn Peygamber midir, deðil midir? Cebrâîl aleyhisselâm, Peygamberlere nasýl gelirdi? Melek ve Cin, insanlara ne þeklde görünürler? Ýnsan þeklinde görünürken, yine cin ve melek midirler? Cennet ve Cehennem nerededirler? Kýyâmet ne zemân kopacak? Îsâ aleyhisselâm, gökden ne zemân inecek? Ýsmâ’îl ve Ýshak aleyhimesselâmdan hangisi efdaldir ve hangisi kurban edildi? Fâtýma ve Âiþeden “radýyallahü teâlâ anhümâ” hangisi dahâ efdaldir? Resûlullahýn “sallallahü aleyhi ve sellem” ana babalarý ve Ebû Tâlib hangi dinde idiler? Ýbrâhîm aleyhisselâmýn babasý kim idi? Bunlar gibi þeyleri sormamalýdýr. Bunlarý öðrenmekle emr olunmadýk).

(Hazînet-ül-esrâr) kitâbýnda diyor ki, Sar’a hastasýndan, rûhânînin def’ edilmesine ve hastanýn þifâsýna âid hadîs-i þerîfleri bildirelim: [(Lugat-ý Nâci)de cin kelimesinde diyor ki (Rûhâniyyûn üç sýnýfdýr: Hep iyilik yapan, ahyâr. Melekler böyledir. Hep kötülük yapan eþrâr. Þeytânlar böyledir. Ýyilik de, kötülük de yapan evsât. Cinler böyledir.] (Herkese Lâzým Olan Îmân) 26.cý sahîfeye bakýnýz!

Ýmâm-ý Beyhekî (Delâil-ün-nübüvve) kitâbýnda ve imâm-ý Kurtubî (Tezkire) kitâbýnda bildiriyor ki, Ebû Dücâne “radýyallahü anh” buyurdu ki, yatýyordum. Deðirmen sesi gibi ve aðac yapraklarýnýn sesi gibi, ses duydum ve þimþek gibi, parýltý gördüm. Baþýmý kaldýrdým. Odanýn ortasýnda, siyâh birþey yükseldiðini gördüm. Elimle yokladým. Kirpi derisi gibi idi. Yüzüme, kývýlcým gibi þeyler atmaða baþladý. Hemen Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” gidip, anlatdým. Buyurdu ki, (Yâ Ebâ Dücâne! Allahü teâlâ, evine hayr ve bereket versin!). Kalem ve kâðýd istedi. Alîye “radýyallahü anh” bir mektûb yazdýrdý. Mektûbu alýp, eve götürdüm. Baþýmýn altýna koyup, uyudum. Feryâd eden bir ses, beni uyandýrdý. Diyordu ki, (Yâ Ebâ Dücâne! Bu mektûbla, bizi yakdýn. Senin sâhibin, bizden elbette çok yüksekdir. Bu mektûbu, bizim karþýmýzdan kaldýrmakdan baþka, bizim için, kurtuluþ yokdur. Artýk, senin ve komþularýnýn evine gelemiyeceðiz. Bu mektûbun bulunduðu yerlere gelemeyiz). Ona dedim ki, sâhibimden izn almadýkca bu mektûbu kaldýrmam. Cin aðlamasýndan, feryâdýndan, o gece, bana çok uzun geldi. Sabâh nemâzýný, mescidde kýldýkdan sonra, cinnin sözlerini anlatdým. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (O mektûbu kaldýr. Yoksa, mektûbun acýsýný, kýyâmete kadar çekerler!).

Kefevînin (Mecmû’a-tül-fevâid) kitâbýnda ve Demîrînin (Hayât-ül-hayvân) kitâbý, kaf harfindeki (Kunfez) kelimesinde diyor ki, (Bir kimse, bu mektûbu, yanýnda taþýsa veyâ evinde bulundursa, bu kimseye, eve ve etrâfýna cin gelmez ve dadanmýþ olup zarar veren cin de gider). Bu mektûb (Hazînet-ül-esrâr) ve (Hayât-ül-hayvân)da yazýlýdýr. Süleymâniyye kütübhânesi, (Ayasofya) kýsmýnda, [2912] sayýda (Hayât-ül-hayvân)ýn fârisîsi, [1913] de ise türkçesi vardýr. Müslimânlara kolaylýk olmak için bu mektûb, (Teshîl-ül-menâfi’) kitâbýnýn sonunda da [207.ci sahîfesinde de] yazýlýdýr. Bu kitâb, (Hakîkat Kitâbevi)nde satýlmakdadýr.

Âyet-el-kürsî, Ýhlâs, Mu’avvizeteyn ve Fâtiha sûrelerini sýksýk okumak da, insaný cinden muhâfaza eder. Bu âyet-i kerîmeleri okumakla ve bu mektûbu taþýmakla ve þifâ âyetlerini okumakla ve yazýp suyunu içmekle fâidelenmek istiyenlerin Ehl-i sünnet i’tikâdýna uygun olarak doðru îmân sâhibi olmasý lâzýmdýr. Bunlarý yazanýn ve kullananýn i’tikâdý doðru olmazsa ve küfr alâmetlerini kullanýr, harâm iþlerse, fâideleri görülmez.

Fârisî (Þevâhid-ün-nübüvve) 163.cü sahîfesindeki hadîs-i þerîfde, (Yatarken Âyet-el kürsî okuyana, þeytân yaklaþamaz) buyuruldu.
Kâdî Bedrüddîn-i Þeblînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Akâm-il-Mercân) kitâbý arabî olup büyükdür. Hep cinden bahs etmekdedir. Bir yerinde diyor ki, (Cinden, geçmiþ, olmuþ þeyleri sorup öðrenmek câizdir. Gelecekde olacak þeyleri sormak câiz deðildir. Geçmiþ þeyleri görüp, iþitip bilirler. Sar’a hastasýný ve baþka cin çarpanlarý cinden kurtarmak için, küfre sebeb olan þeyleri yapmak câiz deðildir. Cinden kurtulmak için en iyi on çâreyi [kýsaltarak] yazýyoruz:

1- E’ûzü Besmele ile Fâtiha sûresi okumalýdýr. 2- E’ûzü Besmele ile iki Kul-e’ûzüyü okumalýdýr. 3- E’ûzü Besmele ile Bekara sûresinin ilk beþ âyetini okumalýdýr. 4- E’ûzü Besmele ile Âyet-el-kürsî okumalýdýr. 5- E’ûzü Besmele ile Bekara sûresinin son iki âyetini okumalýdýr. 6- E’ûzü Besmele ile Ha-Mîm Mü’mîn sûresinin baþýndan (masîr)e kadar ve Âyet-el-kürsî okumalýdýr. 7- (Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ þerîke leh lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve alâ külli þey’in kadîr) okumalýdýr. 8- Çok (Allah) demelidir. 9- Hep abdestli bulunmalý, farzlarý ve sünnetleri hiç terk etmemelidir. 10- Kadýnlara bakmakdan, çok konuþmakdan, çok yimekden ve galabalýkdan sakýnmalýdýr). (Berekât) kitâbýnda, Muhammed Sa’îdi “rahmetullahi teâlâ aleyh” anlatýrken sonunda, imâm-ý Rabbânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” Cinden korunmak için, (Lâ havle velâ kuvvete illâ billah-il-aliyyil’azîm) okuduðunu yazýyor. Ýmâm-ý Rabbânî hazretleri, yüzyetmiþdördüncü mektûbunda, Cini def’ için bunu okumaðý tavsiye etmekdedir. Buna, (Kelime-i temcîd) denir.

Þeyh-ül-islâm Ýbni Hacer Hiytemînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Tezekkürü Âsâr-il-vâride) kitâbýnda da, cinden koruyan düâlar yazýlýdýr. Bu kitâb, Süleymâniyye kütübhânesi, (Reîs-ül-küttâb Mustafâ efendi) kýsmýnda, [1150] sayý ile mevcûddur. (Hakîkat Kitâbevi) tarafýndan (Minha) sonunda basdýrýlmýþdýr.

Cin ve þeytân þerrinden kurtulmak için ve sar’a hastalýðýna ve sihre karþý (Teshîl-ül-menâfi’) kitâbýnýn sonundaki (âyât-ý hýrz)ý yedi gün okumalý ve yazýp, üzerinde taþýmalýdýr.

Celâleddîn-i Süyûtînin “rahmetullahi aleyh” (Kitâbürrahme fittýbb-i velhikme) kitâbýnda sihr, nazar ve cinden korunmak için kýymetli bilgi vardýr. Yüzellinci bâbýnda buyuruyor ki, (Þeytânýn vesvesesinden, sýkýntýdan kurtulmak için, hergün bu düâyý okumalýdýr: Yâ Allah-ür-rakîb-ül-hafîz-ür-rahîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-halîm-ül’azîm-ür-raûf-ül-kerîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kâimü alâ külli nefsin bimâ kesebet, hul beynî ve beyne adüvvî!). Yüzyetmiþdördüncü maddesi sonunda diyor ki, (Hiltit veyâ þeytân tersi adýndaki zamký yanýnda taþýyan kimseye cin gelmez. Sar’a hastasý, bunu koklarsa, iyi olur). Asa Foetide denilen bu zamk, esmer, pis kokulu, reçine olup, antispasmodique olarak, ya’nî sinirleri teskîn edici olarak Avrupada, toz, hap ve ihtikan þeklinde adale ve sinir gerginliðini gidermek için, kullanýlmakdadýr. (Ütrüc), ya’nî Aðaç-kavunu bulunan eve cin girmiyeceði, (Hayât-ül-hayvân)da ve (Kâmûs)da yazýlýdýr.

Ýmâm-ý Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, talebeleri ile, uzak bir yere gidiyordu. Gece, bir hânda kaldýlar. (Bu gece, bu hânda bir belâ hâsýl olacak. Þu düâyý okuyunuz!) buyurdu: (Bismillâhillezî lâ-yedurru ma’ asmihî þey’ün fil-Erd-ý velâ fissemâi ve hüves-semî’ul’alîm). Gece büyük yangýn oldu. Bir odada eþyâlar yandý. Bu odaya haber verilmemiþdi. Düâyý okuyanlara birþey olmadý. Bu düâ, (Umdet-ül-islâm) ve (Berekât) kitâblarýnda yazýlýdýr. (Tergîb-üs-salât) kitâbýnda ve (Kýyâmet ve Âhýret) kitâbý 155.ci sahîfesinde hadîs-i þerîf olduðu da bildirilmekdedir. Derdlerden, belâlardan, fitne ve hastalýklardan korunmak için, sabâh ve akþam, Ýmâmýn bu sözünü hâtýrlayarak, üç kerre okumalýdýr. Âyât-i hýrz [koruyucu âyetler] da, okumalýdýr.

54 — RÛHLARIN HÂZIR OLMASI HAKKINDA MEKTÛB

Bu mektûb, seyyid Abdülhakîm efendi “rahmetullahi aleyh” tarafýndan yazýlmýþ olup, Evliyâ rûhlarýnýn, her yerde yardýma geldiklerini bildirmekdedir.

Ýki cihân kardeþim Alî beðefendi!

Son mektûbunuzu aldým. Ýþtibþâr etdim. Hayrlý düâlarýma selâmlarýmý terdif etdim. Mektûbunuzun sonunda, pek edeble birþey soruyorsunuz.

Süâl: (Halebîgöz kırpma kitâbýnýn tercemesi olan (Baba daðýgöz kırpmanda ve (Birgivî vasýyyetnâmesi)nde [ve (Bezzâziyye) fetvâsýnda] (Bir kimse, Evliyânýn rûhlarý, burada hâzýrdýr, dese kâfir olur) diyor. Hâlbuki, tesavvufcular arasýnda, (Pîrimizin rûhu hâzýrdýr, nâzýrdýr) sözü de meþhûrdur. Bu iki sözün arasýný bulmak nasýl olur?

Cevâb: Efendim! Bu iki kitâbýn dediði doðrudur. Ýki kitâb da kýymetlidir. Kâdî-zâde Ahmed Efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Birgivî vasýyyetnâmesi) þerhinde, (Ervâh-ý meþâyýh hâzýrdýr, bilirler dese kâfir olur dediler) sözünü açýklarken, (Zîrâ, rûhlarýn hâzýr olmasý gaybdýr. Gaybe hükm etdiði için kâfir olur) diyor. Görülüyor ki, küfre sebeb olan þey, rûhlarýn hâzýr olacaðýna inanmak deðil, rûhlarýn hâzýr olduðunu söylemekdir. Ya’nî rûhlarýn hâzýr olduklarýný bilmediði hâlde, hâzýrdýr diyerek, gaybden haber verdiði için kâfir olmakdadýr. Allahü teâlâ hâzýrdýr ve nâzýrdýr. Böyle olduðunu bildirmek için, Allahü teâlâ, her zemânda ve her yerde hâzýr ve nâzýrdýr derler. Hâlbuki, Allahü teâlâ, zemânlý deðildir ve mekânlý deðildir. O hâlde, bu söz, görünüþ üzere kalmaz, mecâz olur. Ya’nî zemânsýz ve mekânsýz, ya’nî hiçbir yerde olmýyarak, hâzýrdýr [ya’nî bulunur] ve nâzýrdýr [ya’nî görür] demekdir. Böyle olmazsa, Allahü teâlâyý zemânlý ve mekânlý bilmek olur.

Allahü teâlâ, hayy, alîm, kadîr ve mütekellim olarak ve sonsuz zemânlarda, hep hâzýr ve nâzýrdýr. Hayât, ilm, kudret ve kelâm sýfatlarý zemânsýz ve mekânsýz olduðu gibi, hâzýr ve nâzýr olmasý da, zemân ile ve mekân ile deðildir. Allahü teâlânýn sýfatlarýnýn hepsi böyledir. Böylece, hiçbirþey, Onun gibi deðildir. Allahü teâlânýn sýfatlarý, hep vardýr. Önleri ve sonlarý, yokluk deðildir. Meselâ, hâzýrdýr ve bu hâzýr olmakdan önce, gâib deðil idi. Bundan sonra, bir hayâtsýzlýk, ya’nî ölüm, câhillik olmýyacaðý gibi, gâib olmak da, olmaz. Çünki sýfatlarý da, kendi gibi ezelî ve ebedîdir. Ya’nî, hep vardýr. Hiçbir kimsenin sýfatlarý, Onun sýfatlarýna benzemez.

Melekler ve Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ve Evliyânýn rûhlarý ve sâlih mü’minlerin rûhlarý, herkim nerede ve ne zemânda ve her ne hâlde çaðýrýrsa, orada bulunur, yardým ederler. Hýzýr aleyhisselâmýn, sýkýntýda olanlarýn imdâdýna yetiþmesi böyledir. Fahr-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem”, ümmetinin her birine, hele ölüm zemânýnda, imdâda yetiþmesi de böyledir. Azrâîl aleyhisselâm, rûh [cân] almak için her ânda, her yere gelmesi de, böyledir. Her Mürþid-i kâmilin, talebesine yetiþmesi de böyledir ki, bunlar zemânlý ve mekânlýdýr. Ezelî ve ebedî olarak deðildir. Devâmlý da deðildir. Hâzýr olmalarýndan önce, yok idiler. Bir zemân sonra da, oradan tekrâr yok olurlar. Allahü teâlânýn hâzýr olmasý ile, rûhlarýn hâzýr olmasý arasýnda çok fark vardýr. Allahü teâlânýn hâzýr olmasý gibi, kimse hâzýr deðildir. Allahü teâlânýn sýfatlarýnýn hepsi de böyledir. Ne bir melek, ne bir nebî ve ne de resûl ve velî ve sâlih, cenâb-ý Hakkýn hiçbir sýfatýna ortak deðildir.

Evliyâlýk ilminin derecelerine yükselmemiþ olana, büyüklerin rûhlarý, her nerede ve her ne zemân çaðrýlýrsa, imdâda yetiþir diye öðretilirdi. Rûh, orada hâzýr olmadan önce, yok idi. Bir zemân sonra, orada yine bulunmaz. Cenâb-ý Hak, rûhlarýn hâzýr olduðu gibi hâzýr olmaz. Çünki, böyle hâzýr olmak, zemânlý ve mekânlýdýr. Rûhlar da, Allahü teâlânýn hâzýr olduðu gibi hâzýr olamaz. Çünki, cenâb-ý Hakkýn hâzýr olmasý, zemânlý ve mekânlý deðildir, ezelîdir, ebedîdir.

(Birgivî vasýyyetnâmesi) ve benzeri kýymetli kitâblar demek istiyor ki:

Bir kimse eðer, benim üstâdým, dâimî ve ezelî ve ebedî olarak hâzýr ve nâzýrdýr dese, kâfir olur. Fekat, bunlar diyor ki, Allahü teâlâ, benim üstâdýmýn rûhuna öyle bir kuvvet vermiþdir ki, her nerede ve ne zemânda çaðýrýr isem, imdâdýma hâzýr olur.

Görülüyor ki, Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem”, yeryüzünün her tarafýnda, o zemândan bugüne kadar, ümmetinden herhangi biri ve hele, keþf, þühûd sâhibleri çaðýrýnca, imdâdlarýna yetiþir. Hýzýr aleyhisselâmýn rûhu, çaðýranlardan ba’zýlarýnýn imdâdlarýna geliyor. Melekler, rûh [can] almak için, bir ânda, istediði zemânda ve yerde bulunuyor. Þâziliyye yolunun reîsi, Ebül-Hasen Alî Þâzilînin “kuddise sirruh” (Her ân ve zemân, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek yüzü, gözümün önündedir) buyurduðu, (Mîzân-ý kübrâgöz kırpmada yazýlýdýr.

[Evliyânýn rûhlarý çaðrýlýnca, iþiteceklerini ve çaðrýlan yerde hâzýr olacaklarýný, Allahü teâlâ, birinci kýsmýn kýrkaltýncý maddesi sonunda yazýlý hadîs-i kudsîde açýkca bildirmekdedir.]

Kitâblarýn yazdýðý doðrudur. Fekat, tesavvufcularýn sözü, baþkadýr. Ya’nî, Evliyânýn rûhlarý, Allahü teâlâ gibi hâzýrdýr demek küfrdür. Allahü teâlânýn âlim, kâdir ve mütekellim ve hâzýr olmasý gibi, hiç kimse, âlim, kâdir ve mütekellim ve hâzýr deðildir. Allahü teâlânýn ilmi ve hayâtý ve kudreti ve kelâmý ve hâzýr olmasý ve baþka bütün sýfatlarý, Allahü teâlâya yakýþan bir hayât, ilm ve kelâm ve kudret ve huzûrdur. Mahlûklarýn hayâtý, ilmi ve kudreti ve kelâmý ise, kendileri gibi, sonradan olma ve zemânlý ve mekânlý ve çabuk geçip biten ve çeþidli þeylere baðlýdýr. Bununla berâber, Peygamberler “aleyhimüsselâm” ve Evliyâ “aleyhimürrýdvân” ve âlimler “aleyhimürrahme” ve bütün mü’minler “esle ha-hümüllah” âlimdir, haydýr, kâdirdir, hâzýrdýr ve mevcûddur denir. Bunlar, Allahü teâlânýn âlim, hay, kâdir, hâzýr ve mevcûd olmasý gibi demek deðildir. Allahü teâlânýn hâzýr olmasý ile Evliyânýn rûhlarýnýn hâzýr olmasý arasýnda, çok fark vardýr. O kitâblarýn yazýldýðý zemânda, câhil tarîkatcýlar, böyle sözler söylüyordu. Kendilerini tesavvuf adamý göstermek için, pîrimiz hâzýr ve nâzýrdýr diyorlardý. Din âlimleri, fýkh kitâblarýný yazanlar, bu büyük günâhýn yayýlmamasý için, böylece yazarak önlemiþlerdir. Bununla berâber, bunlardan dahâ büyük olan din imâmlarýmýz, bu iþi dahâ umûmî, dahâ etrâflý ve gereði gibi anlatmýþdýr. Allahü teâlânýn sýfatlarýna, kimse þerîk deðildir. Bunlarýn hepsi (Lâ ilâhe illallah) kelimesinin içine girmekdedir. Ya’nî, ilâh olmaða, ibâdet olunmaða hakký olan kimse yokdur. Ancak, hiçbir sýfatýnda þerîki bulunmýyan Allahü teâlâ vardýr. Bu ma’nâ iyi ve derin düþünülürse, iþ kökünden çözülmüþ olur.

Efendim! Bu cevâbý böyle uzun ve açýk yazdým. Çünki, bu mes’ele, çok kimseleri þübheye düþürmüþdür. Tesavvuf büyüklerinin âlim olmasý lâzýmdýr ki, böyle þübheleri herkesin anlýyabileceði þeklde çözebilsin. Son zemânlarda, tekkeler câhillerin eline düþdü. Dinden, îmândan haberi olmýyanlara þeyh denildi. Din düþmanlarý da, bu þeyhlerin sözlerini, oyunlarýný ele alarak, dîne hurâfeler karýþmýþdýr, islâm dîni bozulmuþdur dedi. Hâlbuki tarîkatcýlarýn sözlerini, iþlerini, din sanmak, bunlarý tesavvuf büyükleri ile karýþdýrmak, çok yanlýþdýr. Dîni bilmemek, anlamamakdýr. Dinde söz sâhibi olmak için, Ehl-i sünnet âlimlerini tanýmak, o büyüklerin kitâblarýný okuyup, iyi anlýyabilmek ve bildiðini yapmak lâzýmdýr. Böyle bir âlim bulunmazsa, din düþmanlarý, meydâný boþ bulup, din adamý þekline girer. Va’zlarý ile, kitâblarý ile, genclerin îmânýný çalmaða saldýrarak, milleti, memleketi felâkete götürür.

Gel aldanma bu dünyâya, sonu virân olur, birgün,
senin bu sürdüðün demler, elbet yalan olur, birgün.

55 — ÝKÝNCÝ CÝLD, 38. ci MEKTÛB

Bu mektûb, hâcý Muhammed Yûsüf Keþmîrî için yazýlmýþdýr. Allah adamlarýnýn gönlünde zerre kadar dünyâ düþüncesi olmadýðý bildirilmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiði kullarýna selâm olsun! Kalbinde zerre kadar dünyâ sevgisi olan veyâ kalbinde dünyâ ile zerre kadar ilgisi bulunan yâhud kalbine zerre kadar dünyâ düþüncesi gelen kimseye Allahü teâlâyý tanýmak nasîb olmaz. Böyle seçilmiþ bir kimsenin zâhiri [ya’nî duygu organlarý ve düþünceleri], bâtýnýndan [ya’nî kalbinden ve rûhundan] çok uzak ve ayrýdýr. Âhýretden dünyâya gelmiþ, baþkalarýna fâideli olmak için, insanlar arasýna karýþmýþdýr. Bunun dünyâ iþlerinden konuþmasý ve dünyâ iþlerinin sebeblerine yapýþmasý kötü deðildir. Hattâ çok iyidir. Böylece, kul haklarýný yerine getirmekde ve insanlara fâideli olmakda ve onlardan fâidelenmekdedir. Böyle kimsenin bâtýný, zâhirinden dahâ iyidir. Arpa satanlar pazarýnda buðday satan kimse gibidir. Herkes onu, kendileri gibi buðday pazarýnda arpa satýcýsý gibi sanýrlar. Onun zâhirini de, bâtýnýndan dahâ iyi bilirler. Zâhirde Allah adamý görünüyor, gönlü dünyâ iledir derler. A’râf sûresinin seksendokuzuncu âyetinde meâlen, (Ey Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasýnda sen hak olaný hükm et. Sen hükm edenlerin hayrlýsýsýn!) buyruldu. Doðru yolda bulunanlara ve Muhammed Mustafânýn “aleyhi ve alâ Âlihissalevâtü vetteslîmât” izinde olanlara selâm ederim.
Gönderen: 23.04.2008 - 09:43
Bu Mesaji Bildir   serhendli üyenin diger mesajlarini ara serhendli üyenin Profiline bak serhendli üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 952 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
dursun68 (49), attar (49), ferse (45), Hatice_88 (37), Muhammed53 (34), mkarabatak (48), artizgeldi (46), Nikimnick (47), murat-ergün (53), SALÝH (68), Yozgatli_kartal (44), saitaykul (40), raziysan_gel (39), 11fuat (50), muhammedyahya (39), selinay19 (40), NuranDK (37), bjkmetin (56), MissHatice_88 (37), akomut (46), yaz_yagmuru (51), muratbaldir (39), hamzakilic (54), remzi þen (50)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.58450 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.