0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » KİTAP & DERGİ » İNTİFADA ÖYKÜLERİ bu öyküler ağlatsın bizleri...

önceki konu   diğer konu
6 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
İNTİFADA ÖYKÜLERİ bu öyküler ağlatsın bizleri...
395 Mesaj -

Aþk-I Memnu



Adý, soyadýn?

Muhammed Hicazi.

Ýkamet yerin?

El-Halil

Al bakalým, gidebilirsin.

Ýþlemlerim bitti mi?

Bitti.

Teþekkür ederim.

Uzatýlan evraklarý heyecanla aldý. Titreyen elleriyle sý­kýca kavramaya çalýþtý. Çýkýþa yönelip binadan ayrýldý. Kalbinde tarif edemediði bir heyecan vardý. Mutluluðu yüzün­den okunuyordu ihtiyar adamýn.

50 yaþlarýnda çökmüþ bir adamdý. Gözlerini dünyaya açtýðýndan bu yana iþgalci Ýsrail'in zulmü eksik olmamýþtý baþýndan. Çocukluðundaki çile; yaþlandýkça artmýþ, hep ço­ðalmýþtý. Çileyi beraberinde büyütüyordu ihtiyar Hicazi. Ama bugün farklýydý. Yýllar var ki bu aný, heyecaný din­meyen bir umutla beklemiþti: Hacca gidecek, ay boyunca Mekke ve Medine'de kalacak, hacý olup dönecekti. "Acaba Ümmü Ahmed iþlemleri bitirdiðimi öðrenince ne yapacak?" dedi kendi kendine.

Eve varýncaya kadar geçtiði caddeler, sokaklar, karþý­laþtýðý insanlar birer siluet gibiydi gözlerinde. Öyle ki rastladýðý eli silahlý Ýsrail askerleri, tanklar, cemseler dahi onu daldýðý hülyalarýndan ayýrmamýþtý. Mekke Ý..

Aþkýn doðduðu mekân. Medine!.. Sevgilinin diyarý...

Gönüllere kazýnan bir duyguydu her müslüman yürek­te. Vuslatý hep gözlenen, hicramyla yürekler daðlanan bir aþk, bir sevdaydý O sevgiliye varmak. O'na yüreðinin derin­liklerinden haykýran bir selamla selam vermek; "Esselamu aleyke ya Resulallah" demek...

Sonra duygularýný sevgilinin ayaklarýnýn dibine dök­mek: Ýþte geldim... Ýþte geldim Efendim. Yýllar var ki eþim, yýllar var ki iþim, yýllar var ki aþým engel oldu vuslata. Aha þuramda hasret tak etti canýma ey Efendim. Huzurunda-yým.. .Nice çöller aþtým aþkýn uðruna, nice badireler atlattým. Kimine madde engel olduysa da Efendim, bana senin düþ­manlarýn... senin düþmanlarýn olan iþgalciler engeldi. Gön­lümde kor bir sevdan, beni sürüm sürüm süründürüp huzu­runa getirdi. Ben sana meftun Efendim, ben sana vurgun...

Hey! Hicazi! Kendi kendine ne konuþuyorsun öyle!

Ah! Sen miydin Abbas? dedi ihtiyar Hicazi.

Benim ya! Ne konuþuyordun öyle kendi kendine. Sa­kýn bunadýðmý söyleme bana.

Tebessüm etti Muhammed Hicazi: Ýki komþu sürekli birbirlerine takýlýr, muhabbetle söyle­þirlerdi.

Merak etme Abbas ,henüz bunamadým..

Ee! Neymiþ öyleyse?

Hacca gidiyorum, hacca...

Þaþkýn þaþkýn ihtiyar Hicazi'nin yüzüne bakýyordu Abbas.
Gönderen: 06.03.2008 - 11:15
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Hayýrlý olsun komþum. Senin adýna çok sevindim. Bakma benim pervasýzlýðýma.

Önemli deðil Abbas, seni bilirim. Bir çocuk gibi heye­canlýyým. Bu heyecanla her an Ölebilirim. Yýllardýr bu aný bekliyordum. Nihayet Rabbim nasip etti.

Ama! dedi Abbas.

Amasý ne komþu.

Biraz durdu. Söyleyip söylememekte tereddüt etti. -Yok bir þey dedi. Ýnþaallah hayýrlýsýyla gider, gelirsin.

Allah razý olsun. Ben biran önce eve gideyim. Ümmü Ahmed'e sürpriz yapacaðým. Haydi Allaha emanet ol.

Güle güle Hicazi.

Abbas Sidem, Hicazi'nin samimi bir komþusuydu. Son zamanlarda iþgalci Ýsrail'in hacca gidecek Filistinlileri engelleyeceðine dair bazý söylentiler duymuþtu. Hicazi'ye bunlarý söyleyecekti ki, Hicazi'nin gözlerindeki sevinç ve parýltýnýn sönmesine gönlü razý olmadý. Varsýn o sevgi, o sa­adet ve o mutlulukla sevinsindi. Gerçi yine de belli olmaz­dý. Henüz her þey netleþmemiþti. Kimbilir belki de gideceklerdi o sevgi, o sevda, o aþk diyarýna.

Ýhtiyar Muhammed Hicazi, evinin kapýsýný vururken her zamankinden hýzlý vurduðunun farkýnda deðildi. Kapý­yý açan hanýmý Ümmü Ahmed, kocasýnýn gözlerindeki pa­rýltýyý hemen farketmiþti.

Hoþ geldin, dedi.

Hoþ bulduk haným, hoþ bulduk.

Heyecanla içeri giren kocasýna bakan Ümmü Ahmed, ondaki sýrrý düþünüyordu.

Hayýrdý inþaaallah, dedi. Sende bir hâl var.

Tebessümle hanýmýna baktý. Beyaz baþörtüsü, nurlu yü­züne ayn bir güzellik katmýþtý. Gözlerinin derinliklerinde bir merak huzmesi gördü. Karþýsýnda duran hanýmýnýn elle­rine cebinden çýkardýðý evraklarý tutuþturdu. Konuþmadan salondaki koltuða oturdu. Hanýmýný seyre koyuldu.

Ümmü Ahmed, bir yandan eline tutuþturulan evrakla­rý karýþtýrýrken, bir yandan da konuþuyordu:

Nedir bunlar Allah aþkýna? Beni merakta býrakma da söyle.

Bu evraklar dedi Hicazi. Uzun zamandýr senden ha­bersizce halletmeye çalýþtýðým bir iþin evraklarý. Yani hacca gidiþ evraklarýmýz Ümmü Ahmed, hacca...

Aval aval bakýyordu kocasýna Ümmü Ahmed.

Hacca mý? dedi heyecanla.

Hacca ya! Ýkimizin evraklarý onlar. Gerçekten mi Hicazi, beni hacca mý götüreceksin? Nasýl, sürprizimi beðendin mi? dedi Hicazi kasýlarak. Daha sonra baþbaþa oturan yaþlý çift heyecanla gidiþ ha­zýrlýklarý için koyu bir sohbete daldýlar.

O yýl beþ binden fazla Filistinli hacý adayý vardý. Birço­ðu ihtiyar Hicazi gibi heyecan içinde ay boyunca kutsal top­raklarda bulunarak haccýný yapýp dönecekti. Buna engel olacak bir giriþim iþgalci Ýsrail tarafýndan henüz gösterilme­miþti. Ufak söylentiler olsa da Hicazi ve Ümmü Ahmed bunlardan
habersizdi.

Nihayet beklenen gün gelmiþ, Hicazi ve hanýmýnýn bu­lunduðu hacý kafilesi Refah kontrol noktasýna yaklaþmýþtý. Ýsrailli askerler yoðunlukla bu kontrol noktasýnda durmuþ giriþ-çikýþlarý titizlikle yapýyorlardý...

Hicazi arabasýnýn camýndan kontrol noktasýna baktý. Her yer dikenli tellerle çevrilmiþti. Geçiþ kartlarý kontrol edilen insanlarýn üzerindeki ezilmiþlik psikolojisi açýkça gö­rülüyordu. Kadýnlar, çocuklar, yaþlýlar çoðunluktaydý. Sa­bah ve akþam saatlerinde ise Filistinli iþçilerin giriþ-çýkýþla-nyla kapýdaki kuyruklar daha da uzuyordu. Bazen saatleri bulan bekleyiþlere iþgalci askerlerin tahrik edici hakaretleri, dövmeleri ve iþi aðýrdan almalarý, geçiþleri daha çok uzatý­yordu. Filistin, yan açýk bir cezaevi gibiydi. Kendi ülkesin­de bu kadar eziyete ve iþgale maruz kalan baþka bir halk var mýydý yeryüzünde?

Saatler geçtikçe konvoy hiç ilerlemiyordu. Homurtular, söylenmeler yavaþ yavaþ yükseliyordu, ihtiyar Hicazi ara­badan inip kalabalýða karýþtý. Kontrol noktasýna yanaþýp nö­betçi subaya doðru seslendi.

Neden bu kadar bekletiliyoruz? Oralý olmadý subay.

Hey! Size söylüyorum, neden bekletiliyoruz?

Bana mý seslendin ihtiyar?

Kaba konuþmuþtu subay. Yine de alttan alma gereðini hissetti Hicazi.

Evet, size seslendim. Bu kadar insan hacca gidiyoruz.

Lütfen bizi bekletmeyin.

Emredersiniz, dedi alayvari bir þekilde. Baþka bir ar­zunuz var mý?

Kýzmýþtý subay. Hicazi'ye yaklaþýp konuþmasýna fýrsat vermeden.

Yasak ihtiyar, dedi. Geçiþ yasak! Hacca macca gitmek yok!

Baðýrdýktan sonra pis pis býyýk altýndan sýrýtýyordu. Birden baþý döndü ihtiyar Hicazi'nin. Mekke, Medine....

Ah! dedi birden elini sol göðsüne götürerek, olduðu yere çöktü.

Gözlerinin önünden kutsal beldeler tek tek geçti. Yine hicran, yine hasretin payýna düþtüðü ihtiyar Hicazi'nin kalbi, bu heyecana dayanamayýp durmuþtu. Açýk olan gözleri, baþýna üþüþenlere deðil; bir bilinmeyene takýlmýþcasma aþk-ý memnu diyarýna hüzünle kilitlenmiþ gibiydi.

Gönderen: 06.03.2008 - 11:17
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
Hüzün Kokulu Manzara
395 Mesaj -
Haydi amcaoðlu acele et, geç kalacaðýz.

Muhyeddin tebessümle baktý Malik'e. Malikle amca-oðullarýydýlar. Ayný yaþta ve hemen hemen ayný yapýdaydýlar. Tipik bir arap genci olan Muhyeddin henüz yeni terlemiþ býyýklan, simsiyah saçlarý ve çakýr gözleriyle yaþadýðý coð­rafyanýn mazrumiyetinin bilincindeydi.

Zaman zaman elinde sapaný sokaklarda iþgalci Ýsrail as­kerleri ve tanklarýyla saçsaça baþbaþaydý. Puþisini baþýna do­ladýktan sonra cebinden çýkardýðý taþý öpüyor, Davudi sapa­nýna yerleþtiriyor, bir ceylanýn sýçrayýþý gibi yerinden fýrlayýp seke seke atýþ menziline girdikten sonra "Haydi bismillah!" deyip fýrlatýyordu.

Yaþýndan umulmayan bu caseret Filistin'in tüm gençle­rinde bir meziyet olmaktan çok, tabii bir hal almýþtý. Zira direniþsiz bir hayat düþünülemezdi bu mazlum coðrafyada. Direniþ hayatýn bir parçasý, direniþ hayatýn ta kendisiydi.

Acelen ne Malik? Daha bir buçuk saat var iftara. -Amcaoðlu, anlamýyor musun? dedi Malik. Kontrol noktasý bu saatte çok kalabalýk olacak. Hem...

Hem ne?

Hem biraz erken gidip sofralarýn serilmesi gibi hiz­metlerde bulunmak iyi olmaz mý?

Haklýsýn Malik. Bak bunu düþünememiþtim. Zaten bize yakýþan da bu...

Ýki genç kapýda ayakkabýlarýný giyip tam yürüyecek­lerdi ki Muhyeddin Malik'e:

Ayaðmdakiler spor, onlarý çýkarsan iyi olur, dedi.

Ama...

Haydi! Sen de biliyorsun ki kontrol noktasýnda as­kerlerin dikkatini çekebilir. Ýftarýmýz zehir olmasýn.

Haklýsýn, bir an düþünemedim.

Malik ayakkabýlarýný deðiþtirdikten sonra yola çýktý­lar. Ana caddeye doðru yol alan iki genç Mescid-i Aksa' ya gidip iftar sofralarýna katýlacaktý. Ramazan'da Aksa'da iftar bir baþkaydý. Gizemli kutsal bir atmosferde yenilen iftar ve kýlman teravih, yýllardýr süren Ýsrail zulmü altýn­da verdikleri direniþ için enerji depolamak gibiydi. Ken­dilerine ait bir mekanda, Aksa ve Kubbetu's-Sahra avlula­rýnda dindaþlarýyla manevi iklimin havasýný teneffüs için tüm Filistinliler aþkla koþardý bu mekana.

Ýki delikanlý da bu atmosfere doðru yol alýyordu. Geç­tikleri her sokak, yürüdükleri her caddedeki evler, zu­lümden nasibini almýþtý. Kiminin ikinci katý, kiminin bir kýsmý, kiminin tamamý enkazdý.

Daha dün buldozerlerle askerlerin kontrolünde þu geçtikleri köþede oturan Saliha Ninenin evi yýkýlmamýþ mýydý? Sebep, oðlunun þehadet eylemcisi olmasýymýþ. Su­çu (!) topraklarýný savunmak olan Saliha Ninenin oðlu, evinde oturup susmaliymýþ. "Zulme rýza zulümdür" ka­idesinden habersizdi Ýsrail. Genç-ihtiyar, çocuk kadm her fert bir direniþçi, bir mücadeleciydi bu topraklarda. To­hum tohum, fidan fidan yeþererek büyüyen bu kutsal me­kânlarda.

Uzaktan görünen kontrol noktasýndaki kuyruk uzun­du. Hemen sýraya girdiler. Muhyeddin gözleriyle etrafý süzerken, insanlarýn mazlumiyetine, sahipsizliðine, uðra­dýðý zulümlere þahitlik ediyordu. Askerlerin pervasýzca hakaretleri yürekleri daðlayan ayrý bir ýzdýraptý.

Aslýnda halkýn bir tür baðýþýklýk kazandýðý bu davra­nýþlar, artýk sýradandý. Günlük hayatýn bir parçasý olacak þekilde tabiiyet kazanmýþtý. Fakat zulüm yine de gönülle­re silinmez bir öfke, dinmeyen bir acý kazýmýþtý. Sýra kendilerine geldiðinde: Geç, dedi asker. Þuraya...

Önce Malik alýndý. Üstü baþý didik didik aranýrken, bir diðeri geçiþ evraklarýný kontrol ediyordu.

Muhyeddin de arama noktasýna alýndý. Ýyice arandýk­tan sonra, kontrol edilen evraklarý eline tutuþturulup hakaretlerle geçirildi.

Ýki arkadaþ akbabalar gibi baþlarýna tüneyen iþgalci askerlerin bakýþlarý arasýnda tel örgülerle donatýlmýþ direklerden meydana gelen ara koridorda ilerlerken bir çýð­lýk duydular.

Bir kadýndý baðýran, yaþlý bir Filistinli kadýn...

Ne demek niçin gideceksin Aksa'ya? Ýftara gidece­ðim tabii ki...

Sana geçiþ yok. Geri gönderin, dedi nöbetçi subay.

Hayýr gitmeyeceðim, iftara gitmek istiyorum.

Askerler... dedi Subay.

Kadýnýn üzerine çullanan askerler onu sürükleye sü-rükleye kontrol noktasýnýn dýþýna çýkardýlar. Müdahale edenler azarlanýyor, tehditlerle susturuluyordu.

Muhyeddin, Malikle gözgöze geldi. Yumruklarýný sýk­mýþ bir halde, geri döndü. Onun bu hareketini gören as­kerler hemen etrafýný sardýlar. Nöbetçi subaya hitaben

Muhyeddin sordu:

Sorun nedir komutan? Neden kadýna geçiþ için izin vermediniz?

Sana hesap mý vereceðim çocuk! Muhyeddinin gözlerindeki kývýlcýmý gören subay tüm benliðini saran bir korku hissetti. Neden böyleydi bu gençler? Onlarý her gördüðünde, her gözgöze geliþinde bir korku hissederdi kalbinde. Halbuki silahý ve çevresin­de emrine amade askerleri vardý. Ýþte bu nedenledir ki her nöbete çýkýþýnda cesaret verici haplar alýyordu. Fakat o ça­kýr gözlerle her karþýlaþtýðýnda tüm benliðine sinen o kor­kuyu yine de söküp atamýyordu. En iyisi biran önce baþ­tan savmaktý.

O kadýnýn oðlu, dedi subay. Ýntihar eylemcisiydi. Ona geçiþ yasak, anladýn mý? Haydi gidin.

Ama oðlundan dolayý o suçlanamaz ki...

Çocuk!... dedi subay öfkeyle. Sabrýmý zorluyorsun, bas git!

Malik hemen Muhyeddinin koluna yapýþtý.

Haydi amcaoðlu gidelim, deyip çeke çeke götürdü. Muhyeddin ise öfkesinden burnundan soluyor, çaresizli­ðin yüreðinden söküp atamýyordu.

Zulüm, Filistinli gençleri çabuk olgunlaþtýrmýþtý. Her an, her saniye coðrafyasýnda yaþanan bu manzaralar sabýr biletiyordu gençlere. Gözlerini kapamadan acýyý yudum­lama sanatý olan sabrý... þerha þerha büyüyen bir öfkeyle beslenen bir sanat...

Nihayet ara geçiþ olan tel koridordan çýkýp Mescid-i Aksa'nýn avlusuna giren gençler heyecanlýydý. Binlerce insan çoluk-çocuk, genç-yaþlý, kadým-erkeðiyle doluþ-muþtu Aksa'ya. Avlulara serilen sofralar, hizmet için saða sola koþan gençler, aralarýnda sohbete dalan kadýnlar, bas­tonlarýna dayanmýþ, ayaküstü konuþan kefiyeli ihtiyarlar, bu hengamede çocukluðundan vazgeçmeyip, birbirlerini kovalayan, oynayan çocuklar... Bir Ramazan tablosuydu Aksa'da yaþananlar.

Malik, dedi Muhyeddin. Ne kadar güzel bir manza­ra deðil mi?

Evet amcaoðlu çok güzel, ama...

Amasý ne?" dercesine Malik'e bakan Muhyeddin'in bakýþlarý arasýnda Malik'in dudaklarýndan gizemli söz­cükler döküldü:

Ama, hüzün kokuyor bu manzara amcaoðlu, hüzün kokuyor!!??

Gönderen: 06.03.2008 - 11:20
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
Adı: Mazlum
395 Mesaj -
Ceketini kaptýðý gibi, hýzla kapýya yöneldi. Arkasýn­dan baðýran arkadaþlarýna cevap verirken dýþarý çýktý.

Evden aradýlar. Eþim rahatsýzlanmýþ. Acil gitmem la­zým.

Merdivenleri ikiþer-üçer inerek ana yola çýktý. Kurul­muþ bir robot gibi her gün iþe gidip geldiði yola koyuldu.

Salim, henüz bir yýllýk evli bir gençti. Babasý iþgalci Ýs­rail askerleri tarafýndan vurulduðundan bu yana, yetim büyümüþtü kendisi gibi yetim büyüyen vatanýyla.

Eþi dokuz aylýk hamileydi. Bugün yarýn doðum yapa­caktý. Zaman zaman artan sancýlan tatlý telaþlar yaþatýyordu.

"Her þey yolunda" demiþ, "egzersizlerine devam etsin" diye eklemiþti doktor. Baba olmanýn heyecanýyla dokuz ay boyunca hop oturup hop kalkmýþtý Salim.

Hýzlý hýzlý sokaklarda yürüyen Salim'e döndüðü köþe­de ansýzýn biri çarptý. Kendini yerde buldu birden. Kaçan þahýs aniden dönüp Salimi kucakladý kemerine eliyle bir þey sýkýþtýrýrken fýsýldadý:

Seni tanýyorum, bunu çok acil yerine ulaþtýr. Bön bön bakan Salim'e son sözlerini de söyledi.

Filistin için!

Hýzla uzaklaþtý. Birden kurþun sesleri ortalýðý kapladý. Ýki ateþ arasýnda kalmýþtý anlaþýlan. Yandaki yýkýntýnýn ara­sýna zor attý kendini. Hýzla geçip giden askeri cemseler, as­kerlerin ayak sesleri birbirine karýþmýþtý. Kovalamaca sürüp gitti.

Toz bulutu içerisinde baþýný kaldýrýp uzaklaþan askerle­re sokakta kayboluncaya kadar baktý. Doðrulup üstünü ba­þýný temizledi. Kimdi acaba? Merak etmiþti. Devam eden si­lah seslerinin aniden kesilmesiyle kaçanýn
vurulmuþ oldu­ðuna hükmetti.

"Mutlaka bir direniþçiydi" dedi kendi kendine. ''Leþ kargalarý gibi yine üþüþmüþler üzerine"

Uzaktan uzaða iþgalci askerleri gözetlemeye koyuldu. Sadece baðýrmalar, çaðýrmalar vardý. Ellerinde kocaman ko­caman Amerikan silahlarý, bir o yana bir bu yana koþuþtu­ruyorlardý."Kahretsin!" dedi. "Rabbim sizi kahretsin, en ya­kýn zamanda"

Yarým asrý aþkýn bir direniþ sergiliyordu Filistin. Arka­sýna Amerika gibi bir kan içici vampirin her türlü silah ve si­yasi desteðini alan Ýsrail, iþgalini gün be gün kökleþtirmeye

çalýþýyordu.

Birden eli kemerine gitti Salim'in. Kaçan direniþçinin kemerine sýkýþtýrdýðý da neyin nesiydi? Saðma soluna baktý. Bir köþeye çekilip açtý. Kapalý bir kaðýt gördü. "Amir Mahluf a verilecek" yazýlmýþtý. "Kim bu Amir Mahluf?" diye dü­þünürken aklýna eþinin durumu geldi. Öyle ya, annesi telefonda çabuk gelip hastaneye götürmesini söylemiþti. Kapa­lý kaðýdý hemen cebine yerleþtirdi. Hýzlý adýmlarla evine doðru yürüdü.

"Aman Allahým!" dedi kendi kendine yürürken. "Nasýl da düþünemedim. Amir Mahluf..." Evet tanýyordu Amiri. Direniþin askeri kanadýný temsil eden kahramandý. Direniþ onunla gurur duyuyordu.

Kulaklarýnda "Bunu çok acil yerine ulaþtýr" diyen dire­niþçinin sözleri yankýlandý. Bir ikilem içindeydi. "Eþim, direniþ! Allahým!" Ansýzýn durdu. Kararýný vermiþti. Yolunu deðiþtirip ara sokaklara daldý, gözden kayboldu.

Önünde durduðu kapýyý týkladý. Kapýyý yaðýz bir Arap delikanlýsý açtý. Geniþçe bir odaya alýndý. Biraz sonra içeri giren þahsýn önünde ayaða kalktý. Hiçbir þey demeden elin­deki kapalý kaðýdý ona uzattý. Adam kaðýdý açýp uzun uzun baktý.Vurdular mý dedi?

Evet, dedi Salim. Onu þehid ettiler.

Ýntikamý boynumuza borç olsun. Sen git istersen. Salim, girdiði evden çýkarken tekrar sokaklara daldý. En kestirme yollardan eve varmalý, eþini hastaneye kavuþtur­malýydý.

Sabah çýktýðý iþten evine ikindi sonrasý varan Salim, ka­pýyý týkladý. Kapýyý açan annesi öfkeliydi.

Neredesin oðlum, sabahtan beri seni bekliyoruz.

Tamam anne, geldim.

Çabuk bir araba bul, doðdu, doðacak.

Eþinin olduðu odaya vardý. Acýlar içinde kývranan ha­yat arkadaþýna baktý.

Salim, dedi genç kadýn ümitle, geldin mi?

Geldim caným, korkma! Þimdi bir taksi getirir seni hastaneye götürürüm tamam mý?

Acele et Salim, dayanamýyorum.

Girdiði kapýdan hemen çýkan Salim, iki sokak ötede oturan arkadaþý Rahman'a koþarcasýna gitti: "Ýnþaallah evdedir" dedi kendi kendine. Sokaðý dönünce Rahman'm ara­basýný gördü. "Elhamdülillah evdeymiþ" dedi.

Kapýyý hýzlý hýzlý çaldý.

Kim o? dedi, kapýnýn arkasýndan bir erkek sesi.

Rahman, benim Salim, dedi telaþlý telaþlý. Hýzla açýlan kapýda beliren Rahman sordu:

Ne oldu Salim, neden telaþlýsýn böyle?

Eþim, eþim doðurmak üzere, hastaneye götürmemiz lazým. Taksinle götürseydik.

Bekle hemen geliyorum.

Ýçeri giren Rahman'la az sonra yola çýkmýþlardý. Evinin önünde durduklarýnda, bir koþuda içeri fýrladý Salim. Biraz sonra genç eþi ve annesiyle beraber taksiye bindiler.

Hýzla ilerleyen araç kontrol noktasýna yöneldi. Yola ba­rikat kuran askerler takside bir olaðanüstülük sezmiþlerdi.

Ne oluyor, dedi yaklaþan asker.

Eþim, dedi Salim. Doðurmak üzere, hastaneye yetiþti­receðiz.

Geçiþ yasak, dedi asker, geçiþ yasak.. Duran araçtan inen Salim, askere yaklaþtý.

Anlamadýnýz galiba, dedi telaþla. Eþim doðum yapa­cak, acele hastaneye yetiþtirmemiz lazým.

Salimle tartýþan arkadaþlarýnýn yanma diðer Ýsrail askerleri de yýðýldý. Hepsinin azgýndan çýkan tek söz, "geçiþ yasaktý.

Çaresiz bir þekilde çýrpman Salim bir o askere bir bu as­kere derdini anlatmaya çalýþýyordu. Eþinin sancýlarý arttýkça çýðlýklarý kulaðýnda yankýlanýyordu.

Askerler Rahman'a taksiyi geri çekmesini söylediler. Hiçbir umut yoktu. Nuh diyor peygamber d emiyorlardý.

Oðlum! Salim.

Sesin geldiði tarafa dönünce annesini gördü. Eliyle "gel" iþareti yapýyordu. Hýzla yanlarýna vardý.

Salim, oðlum! Zamanýmýz yok. Çabuk yardým et.

Bir taraftan annesi, bir taraftan Salim kontrol noktasý­nýn yanýndaki duvarýn arkasýna eþini kaldýrdýlar. Yanlarýnda getirdikleri örtüyü yere seren annesi "Kimseyi buraya yak­laþtýrma" dedi. Duvarýn diðer tarafýna geçen Salim, askerle­rin, Rahman'm ve kontrol noktasýnda bulunanlarýn bakýþla­rý arasýnda kendini yiyip bitiriyordu.

Allahým! Allahým! Bu ne zulüm, kendi vatanýmda bunca zulüm, kahretsin..."

Diðer tarafta ise annesinin seslerini duyuyordu.

Derin derin nefes al kýzým! Ikýn, ýkýn! Hah þöyle, hah þöyle, az kaldý kýzým, az kaldý...

Yaþadýðý bunca zulmün baskýsýyla çaresizlik içinde çýrpýnan Salim, bir ileri bir geri gidip geliyordu. Düþün­celer aleminde zulmün odaðýna kilitlenen Salim'i, ansý­zýn bir ses kendine getirdi. înga, inga, ingaa..

Aman Allahým, dedi sevinçle ne yapacaðýný bilmez bir halde donup kalmýþtý. Duvarýn arkasýndan kundaðýna sanlý bebeði Salim'e uzatan annesi:

Tebrikler Salim bir oðlun oldu, dedi gözyaþlarý içinde.

Heyecanla bebeði kucaðýna alan Salim, annesinin se­siyle ifkildi.

Adýný ne koyacaksýn oðlum?

Birden durdu Salim. Aval aval annesine baktý. Doð­rusu hiç düþünmemiþti. Bir kollarýndaki çocuða baktý, bir kontrol noktasýndaki askerlere... Yýllardýr yaþadýðý zulümleri, yaþadýðý onca mazlumiyeti düþündü. Asker­lerin, bekleyenlerin, annesinin bakýþlarý altýnda iki adým ileri atarak kollarýndaki bebeði aniden havaya kaldýrdý.

Direniþimize bir yiðit daha bahþeden Allah'a hamd olsun. Gökler ve yer yaþadýklarýmýza, mazlumiyetirnize þahit olsun. Oðlumun adý Mazlum olsun.

Yeni doðan bebek kollan arasýnda havadayken o an­da bir kurþun sesi çýnladý Salim'in kulaklarýnda. Beyaz kundaðýndaki Mazlum'dan damlayan sýcak kan, Sali­m'in alnýna aktý. Daha doðar doðmaz þehitti Mazlum. Mazlum þehid...

Gönderen: 06.03.2008 - 11:23
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
Biraz Da Siz Ağlayın
395 Mesaj -
Eski model arabasýyla ana yoldan sapýp ara sokakla­ra daldý. Gideceði yere 2-3 sokak kala arabasýný uygun bir yere park etti. Kapýlarý kapattýktan sonra yürüdü. Mazlumi-yet kokan mahalle, iþgalci Ýsrail'in zulmünün ufak bir niþa-nesiydi. Her virahane, her harabe yüreðinde öfkeyi kökleþ-tirirken, aþkýný pekiþtiriyordu. Öyle bir aþk ki iþgalcinin baðrýnda patlayacak, yarým asn aþkýndýr yaþattýklarý acýnýn aynýsýný yaþatacaktý.

"Ya kabul edilmese" diye düþündü. Aklýndan dahi ge­çirmek istemedi. Fakat yine de ikirciklenmiþti. "Israr eder, kabul ettirmeye çalýþýrým" dedi kendi kendine.

Dolambaçlý yollardan geçtikten sonra takip edilmedi­ðinden emin bir þekilde gideceði eve yaklaþtý. Hemen içeri girmedi. Etrafýnda bir-iki tur atýp evin güvenli olup olmadý­ðýný kontrol etti. Aradýðý iþareti görünce rahatladý. Hemen kapýya yanaþýp þifreli bir þekilde çaldý. Açýlan kapýdan içeri alýndý.

Hoþ geldin Nebil, nasýlsýn?

Hoþ bulduk Azzam, iyiyim, hamd olsun. iyiyim derken dahi suratýndan düþen bin parça. Te­bessüm et þöyle biraz. Ýþgal altýndayýz diye tebessüm etme­yelim mi ha? Biliyorsun müminin mümin kardeþine tebes­sümü sadakadýr.

Biliyorum Azzam, ama yüreðimdeki ateþe söz geçiremiyorum.

Hele þöyle otur da ben bir çay demleyeyim.

Azzam mutfaða geçti. Nebil, süsten uzak, dikkat çekme­yen, sade ve gösteriþsiz eve baktý. Duvarda Kubbetu's-Sahra-'mn tüm ihtiþamýyla parladýðý o meþhur resmi vardý. Karþý­sýnda ise karalara bürünmüþ matem kubbeli Mescid-i Ak­sa..." Ah!" dedi içinden. "Özgürlüðünü bir gün görebilecek miyiz sevgili, sana geliyorum. Azadlýðýn için can vermeye kan vermeye..."

Eveet, dedi Azzam içeri gtierken þöyle bir tavþan kaný çaylarýmýzý içerken konuþalým Nebil!

Peki Azzam, ama ben yine de ýsrarlýyým.

Bak Nebil, dedi Azzam. Sen çocuk doktoru olacaksýn. Bir doktorun yetiþmesi yýllarý alýr. Filistin'e lazýmsýn. Neden anlamýyorsun?

Sessiz kaldý Nebil. Ýkna oýmamýþ bir sessizliðe büründü.

Beni, dedi. Anlamýyorsunuz. Bu arzumdan beni mah­rum etmeyin. Yüreðimde dinmeyen bir sevda gibi, aha þuramda bir ateþ var, bir aþk... Ne olur yani... Doktorluðun mektebine kayýt yapacaklar çoktur, ama ben þehadet mekte­bini istiyorum.

"Anlaþýlan vazgeçmeyecek bu deli aþýk" dedi içinden Azzam.

Pekala Nebil. Ben tekrar söylerim, anlaþtýk mý? Yüzünde güller açmýþçasýna gülümsedi.

Lütfen, dedi. Çok arzuladýðýmý söyle...

Nebil'in ýþýl ýþýl parýldayan gözlerine bakan Azzam bir «ýþî'a þahitlik ediyordu. Dinmeyen, elinin tersiyle dünyayý ve içindekileri red eden, mal ve makamý kabul etmeyen bir direniþ aþký, bir þehadet arzusu gördü Nebiî'in göz bebekle­rinde.

"Bu nasýl sevgi Allahým!" dedi içinden. "Ýþte bu aþk, bu sevdadýr bizi yarým asýrdan fazla süren bu zulme karþý bile­yen, direniþ direniþ büyüten..."

Nebil'i uðurladýktan sonra diðer odaya geçti. Masanýn alt gözündeki zarfý aldý. Ýçinden bir video kaseti ve bir mek­tup çýktý. Önce mektubu açýp okudu:

"Ýki aylýk gözlem raporumdur: Ýki ay boyunca söz ko­nusu güzergahý mesai saatinin bitiminden itibaren gözetledim. Askeri otobüs hafta içi her gün saat 17.15'te nizamiye­den çýkýp görevli subaylarý lojmanlarýna þu yollardan götür­mektedir..."

Rapor ince ayrýntýlarýna varýncaya kadar detaylý bir þe­kilde yazýlmýþtý. Sonunda da "...Ekteki video görüntüleri ise askeri otobüsün uðradýðý ve yolcu indirdiði duraklarýn gö­rüntüleridir" diye bir not düþürülmüþtü.

Azzam, elindeki raporu bitirdikten sonra ayaða kalktý. Pencerenin kalýn kýrmýzý perdesini çekti. Odayý loþ bir ýþýk sardý. Kaseti videoya yerleþtirdikten sonra ekrandan izle­meye koyuldu.

Nizamiyeden çýkan haki renkli askeri bir otobüs aheste aheste yol alýyordu. Ana yola girdikten sonra solda bir du­raða yanaþtý. Arka kapýdan inen subaylarýn birkaçý kalaba­lýða karýþýrken, otobüs yoluna devam etti. Bir-iki duraða da­ha uðrayan otobüs, askeri lojmanlarýn olduðu bölgeye gir­di. Lojmanlarýn giriþindeki engelin havalanmasýyla otobüs içeri girip gözden kayboldu.

Azzam kaseti geri sardý. Tekrar izledi. Kaç defa izledi­ðini o da bilmiyordu. Kalktý, elleriyle saçlarýný tarar gibi yaptý. Zihni yorgundu. Ezan sesini duyunca banyoya yönel­di. Soðuk suyla aldýðý abdestten sonra kendine gelir gibi ol­muþtu. Seccadesini serip namaza duran Azzam, tekbire kal­dýrdýðý ellerinin tersiyle her þeyi arkasýna atarak ilahi huzu­ra yöneldi. Namazýnýn sonunda açtýðý elleriyle Rabbine ya­kardý. "Ey Allahým! Yýllardýr yaþadýðýmýz zulümlere þahitle­rin en büyüðü sensin. Her þeyi gören, her dileði iþiten yine sensin. Elimizde kendimizi savunabileceðimiz toplarýmýz, tüfeklerimiz, uçaklarýmýz, helikopterlerimiz, füzelerimiz yok ya Rabbi. Kendimizi savunabileceðimiz, iþgale uðramýþ Mescid-i Aksamýzýn ve Filistinimizin özgürlüðü için verebi­leceðimiz bir tek canlarýmýz kaldý. Her gün, her an çoluk-ço-cuk, genç-yaþlý, kadm-erkek demeden halkýmýzý katleden þu lanetli iþgalcileri kahhar sýfatýnla kahreyle. Direniþimizin izzetini koru, bizleri bu aþk ve bu sevdayla her zaman hem­hal eyle. Yoluna adadýðýmýz tek sermayemiz olan canlarýmý­zý, kanlarýmýzý bereketli kýl, kabul eyle..."

Seccadesinden doðrulup tekrar video görüntülerini seyretmeye baþladý. Bu defa sadece duraklarý tekrar tekrar izledi. Otobüsün yaklaþtýðý üç duraktan birini daha iyi gör­mek için oraya bir tur atmayý düþündü. "Tehlikeli olabilir" dedi, ama "dikkatli olmalýyým."

Ertesi gün kýlýk kýyafetini deðiþtirdi. Biraz hoppa bir ký­yafet giymiþ, boynuna metal bir kolye takmýþ, saçlarýný jöle-lemiþ, kulaðý küpeli bir þekilde Kudüs'ün sokaklarýnda iler­liyordu. Vakit ikindiydi.

Video kasetten izlediði otobüs güzergahýnda bir müd­det yürüdü. Askeri otobüsün uðradýðý her üç duraðý iyice kontrol etti. Saatine bakü. "Otobüsün geliþi yakýn olmalý" dedi kendi kendine. Zira otobüsün geçeceði saate göre za­manýný ayarlamýþtý. Böylece kendisi de otobüsü ve seyrini görebilecekti. Ýþini bitirdikten sonra sokaklara dalýp gözden kayboldu.

Ýki gün sonra þehrin merkezinden uzak bir mahallede Azzam biriyle konuþuyordu.

Bence de ikinci durak uygun Yasir aðabey. Görüntü­lerle yetinmeyip kendim de güzergahý kontrol ettim. Aske­ri araç aþaðý yukarý 30 subayla dolu vaziyette nizamiyeden çýkýyor. Þayet konuþtuðumuz þekilde operasyonumuz ger­çekleþirse eylemimiz büyük bir ses getirecektir.Eylem için kimin seçildiði henüz belirlenmedi. Bu se­beple þu an beklemedeyiz.

Aklýna Nebil geldi Azzam'm.

Ben birini biliyorum.

Ya! Kimmiþ? -Nebil! Doktor Nebil...

Yoksa yine mi sana geldi.

Hý, hý! Aðabey, ondaki aþký bir görmeliydiniz. 'Bu ar­zuma izin verin de' diyor baþka bir þey demiyor. Her hücre­si þehadet dolu.

Pekala Azzam, þayet Nebil bu eylem için seçilirse ge­risi sana kalmýþ. Ne yapacaðýný biliyorsun.

Anladým aðabey, tamam.

O perþembe Nebil'e müjdeli haberi veren Azzam, erte­si güne randevulaþtý. Mahalle arasýndaki küçük bir mescit­te buluþan ikili Nebil'in arabasýyla þehrin uzaðmdaki ýssýz bir kayalýðýn yanýnda durdular.

Azzam Önden inip büyük bir kayanýn yanýndaki kum­larý eþti. Bir sandýk çýkarttý. Nebille sürükleye sürükleye arabaya yaklaþtýrdýlar. Azzam, açýlan sandýktan çýkarttýðý dinamit lokumlarýný ikiþer ikiþer arabanýn uygun yerlerine yerleþtirip duruyordu. Bir motor kýsmýna, bir arabanýn altý­na doðru eðiliyor, iþini ustaca yapmaya çalýþýyordu. Uzun bir uðraþtan sonra lokumlar arasý ortak irtibat sistemini kurdu. Tüm fitilleri tek bir tele baðladý. Ateþleme sisteminin bu tonunu da kurduktan sonra patlamaya hazýr bir bomba haline getirmiþti arabayý.

Nebille uzun uzun konuþtular. En son:

Artýk söz deðil, eylem zamaný, dedi Azzam. Tüm de­taylarý defalarca konuþtuk. Bugün mesai çýkýþý ikinci durak­ta hedefe varman dýþýnda bir þey kalmadý.

Ben hazýrým, dedi Nebil heyecanla.

Unutma Nebil. Canlarýmýz, elimizdeki tek silahýmýz. Masa baþlarýnda ve rahat koltuklarýnda yaptýklarý kalem-þörlükle yaþadýklarýmýzý yaþamadan bizi anlamayanlar, ey­lemlerimize intihar diyebilirler, ama biz Kudüs ve Filistin için þehadete koþuyoruz. Rabbim herþeye þahittir. Þimdiden seni tebrik ediyorum kardeþim...

Birbirlerine sarýlan iki arkadaþ, hissiyatýn zirvesindey diler. Biri arzusunun vuslatýna yaklaþýrken, diðeri bir kardeþinin hicranýyla doluydu.

Birazdan yola çýkan Nebil, nizamiyeden çýkan askeri otobüsü uzaktan takip ediyordu. Birinci duraða yaklaþan otobüs fazla durmadý. Verilen bilgiye göre ikinci durakta beklemesi gerekecekti. Ýkinci duraða doðru ilerleyen askeri otobüs söylenildiði gibi yavaþladý. Durakta kýsa bir süreliði­ne durmak için yanaþýnca Nebil, ayaðýný aheste aheste sey­reden arabasýnýn gaz pedalýna dokundurdu.

Ansýzýn hýzlanan araba askeri otübüsü ortalayacak þe­kilde yakýn mesafede durdu. Otobüsten inen subaylar ve silahlý korumalar henüz ne olduðunu anlamadan kýyameti andýrýr bir patlama duyuldu. Nebil'in dokunduðu ateþleme butonuyla birlikte arabasý ve otobüs havaya uçmuþtu. As­keri otobüs ikiye ayrýlmýþ bir þekilde yere düþerken havada uçuþan metal parçalarý, üniformalý asker organlarý her tara­fý kaplamýþtý. Ýnsanlar saða sola kaçýþýrken ortalýk ana-baba gününe dönmüþtü.

Akþam haberlerinde televizyonda onlarca ölü ve yara­lýdan bahsediliyordu. Haber programýnda iþgalci subaylar­dan birinin eþi durmaksýzýn aðlýyor, acýlarýnýn büyük oldu­ðunu söylüyordu.

Haberleri izleyen Azzam;

Ya bizim, ya bizim acýmýz, acýlarýmýz, dedi kesik kesik. Yarým asýrdýr bize yaþattýklarýnýz... Biraz da siz aðlayýn!!!

Gönderen: 06.03.2008 - 11:27
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
67 Can
395 Mesaj -
Þubat ayýydý. Hava soðuk ve yaðýþlýydý. Þemsiyesini alýp paltosuna iyice büründü. Kulaklarý yavaþ yavaþ so­ðuk havada kýzarýp üþüyordu. Þemsiyesi baþýna deðince kippasmý düzeltip radyodan dinlediði hahamýn vaazýný düþündü.

Hastaneden ayrýlýrken aklý yine karýþýktý. "Bu toprak­lar" dedi içinden. "Yehova'nýn bizim için vaad ettiði topraklar. Arz-ý Mev'ud burasý... Ýnsanlar içinde seçkin olan bizler, kölelerimizle mi muhatap olacaðýz? Bu olacak þey deðil! Haham Meir Kahane ne demiþti: 'Filistinlilere asla yaþam hakký tanýnmamalý. Kudüs'teki Mescid -i Aksa yýkýlmalý ve her inançlý Musevi onu yýkmayý varlýðýnýn gayesi bilmeli­dir..." Düþünüyordu Doktor Barush Goldstien.

El-Halil'de oturuyordu. Kudüs'e zaman zaman uðrar, aðlama duvarýnýn yanma gider, uzun uzun tefekkür ederdi. Gönlü hep Mescid-i Aksayý yýkmak ve yerine siyon mabedini inþa etmek için atardý: "Bunu tek baþýma yapmam ol­dukça zor. Haham Meir Kahane kaç defa denediyse iþi rast gitmedi. Baþka bir hizmette bulunmalý, deðiþik bir hizmetle çalýþmalýyým. Yehova aþkýna! Bir þeyler yapmalýyým."

O gün her zamanki düþünceleriyle derin bir uykuya dalan Doktor Barush Goldstien, ertesi gün uyanýnca iþe gitmedi. Zira cumartesi günüydü. Yani iþ yapmanýn Yahudile­re haram olduðu gün... Eli hiçbir þeye varmadý. Havraya gi­dip hahamýn verdiði vaazý ve koro eþliðinde okunan mezmurlan dinledi. Ruhu adeta coþmuþtu.

Eve dönerken coþkulu bir þekilde çocukluðundan beri babasýnýn öðrettiði bir þarkýyý mýrýldanýyordu:

"Bütün dünya Araplardan nefret eder Dünyanýn ilk gayesi onlarý teker teker öldürmektir

Þu ayaklarýmla düþmanýmý ezeceðim

Þu diþlerimle onun derisini kemireceðim

Þu dudaklarýmla onun kaným emeceðim

Yine de ona olan kinimi çýkarmýþ olmayacaðým"

Evine vardýðýnda evinin bir köþesinde yaptýðý ayin ye­rine oturdu. Açtýðý Tevrat'ý derin bir tefekkürle okudu. Okuduðu yerler hep Yahudilerin üstün bir ýrk olduðundan bah­sediyor, diðer insanlarý köleleri olarak bir hizmetçi diye ta­nýmlýyordu. Tanrý sadece insanlar içinden onlarý seçmiþ ve onlarý üstün ýrk olarak vasýflandýrmýþh(!)

Doktor Barush Goldstien, Yahudi öðretisine tüm yüre­ðiyle inanmýþ, düþünme yetisi tamamen bu uðurda prangalanmýþtý. Varlýðýnýn gayesi; bu dogmaya hizmet, bu dogma adýna çalýþmaktý. Muhakeme ve mukayese gibi melekeleri­ni yitirmiþ, köreltmiþti adeta.

"Neden düþünemedim" dedi aniden aklma gelen fikir­le. "Evet, neden düþünemedim. Mutlaka yapmalý, mutlaka becermeliyim. Hepsinin caný cehenneme!.."

Ertesi gün Hz. ibrahim Camime gitti. Caminin bir kýs­mýna iþgalci Ýsrail hükümeti el koyup havraya çevirmiþti. Önüne geldiði camiden ezan sesleri yükseliyordu. Merdi­venleri çýkýp tarihi yapýnýn ihtiþamýna alaycý gözlerle baktý. "Bir gün" dedi hýrsla. "Bir gün buranýn bir kýsmýna el koy­duðumuz gibi hepsine el koyacaðýz. Bütün arz-ý mev'udu alacaðýz."

Günlerden cumartesi deðildi. Ýbadet saati de olmadýðý halde Doktor Barush Goldstien, sinsi sinsi caminin havra kýsmýnda dolaþýyordu. Ýþgalci askerlere baktý. Oldukça çok­tular. Giriþlerde nöbet tutuyorlardý. Havraya girenlerden çok, camiye girenlere dikkat ediyorlardý. Genç olanlarý dur­duruyor, kimlik kontrolü yapýyor, hakaretlerle geri gonderi yorlardý. Ancak 40-45 yaþ üzerinde ve ihtiyar olup bitap düþmüþ Filistinlilerin camiye girmesine izin veriyorlardý.

Askerleri saydý. Avlu ve camiî giriþinde olmak üzere 25-30 kiþiydiler. Ellerinde uzun namlulu silahlar, baþlarýnda miðferleri, üzerlerindeki hücum yeleklerinin ceplerindeyse dolu dolu þarjörler vardý.

Bulunduðu yerden camiînin içine baktý. Epeyce geniþ bir mekândý. Ýmam'm arkasýndaki cemaatýn sayýsý aþaðý yu­karý bin beþ yüz kiþiyi bulurdu.

Bir-iki gün daha uðradý camiye. Cemaatýn her namaz vakti deðiþtiðini gördü. Nöbetçi askerlerin de belli aralýklar­la deðiþtiðini fark etti.

Bir sabah namaz vaktinde yine uðradý. Tesbitleri hep ayný sonuca götürüyordu onu. Her vakit cemaatý yoðun olan bu caminin, planý için uygun olduðunu dedi kendi kendine. "Askerlerle dostluðu geliþtirmeli..." Sonraki gün sakindi. Tekrar camiye doðru ilerleyen Doktor Barush Goldstien, hep þeytani düþüncelerini eyleme geçirmeyi düþünüyor, aklýnda bin bir planlar tasarlýyordu. Filistinlilerin hepsini yok etmek, ortadan kaldýrmak gerek­ti. "Hem anlamakta zorluk çekiyorum" diye düþündü. "Has­taneye getirilen bu insanlarý ne diye tedavi ediyorlar ki... Hele Yehova'ya inandýðý halde insaniyet ve barýþ adma ha­reket ettiðini söyleyip Filistinlileri tedavi eden, kamplarýna giden meslektaþlarým yok mu? Ah! Sizler!.. Ýhanetçiler... Ön­ce sizi Öldürmek lazým. Araplarý tedavi etmek neyinize! Hepsine birer zehirli iðne vurun gitsin, kurtuluruz!.. Bir ki­þi bile ölse kârdýr."

Caminin giriþindeki nöbetçi askerle gozgöze geldi.

Merhaba, dedi. Kolay gelsin.

Sað olun, dedi asker.

Elini cebine sokan doktor bir paket sigara çýkardý. -Ýçer misiniz? dedi paketin aðzýndan çýkan sigarayý uzatarak.

Þey, sað olun; ama nöbetteyim.

Alm caným, dedi doktor. Ne olacak. Hava soðuk ýsý­nýrsýnýz.

Teþekkür ederim.

Doktorun yaktýðý sigarasýný içine çeken asker sordu:

Sizi sýk sýk görüyorum burada. Galiba dindar bir Yahudisiniz.

Evet, dedi Doktor Barush Goldstien. Yehova'nýn mabetlerine gitmeyi seviyorum.

O anda camiye gitmek için giriþe yaklaþan ihtiyar bir Filistinliyi gören asker baðýrdý:

Hey!.. Ýhtiyar!

Bastonuna dayanmýþ ilerleyen beyaz kefiyeli, kýr sakal­lý ve çökmüþ ihtiyar adam durdu. Nöbetçi asker onunla sertçe ve azarlayýcý bir þekilde konuþtu. Küçük düþürücü hakaretler sarfeden askerin her sözü doktoru mest ediyor, zevk veriyordu.

Ýþini bitirip dönen askere:

Sizi tebrik ederim, dedi. Bunlara böyle davranmak la­zým.

Asker yapýlan iltifatla gururlanmýþtý.

Sýradan iþler caným, dedi. Her gün yapýyoruz! Artýk her uðrayýþmda askerlerle diyalogunu ilerleten

Doktor Barush Goldstien, askerlerin gönlünü fethetmiþ, gü­venlerini kazanmýþtý. Ýkili ayaküstü sohbetlerinde askerleri þiddetle teþvik ediyor ve "Hepsini öldürmeli" diye telkinatlarda bulunuyordu. Zaman zaman "Þu silahýný versen hiç tereddütsüz hepsini kurþuna dizerim" diyor, askerlerle be­raber gülüþüyordu.

25 Þubat 1994 gecesi Doktor Barush Goldstien, evindey­di ve oldukça heyecanlýydý. Kalbi durmaksýzýn atýyor, heye­candan elleri titriyordu. Yerinden kalkýp önündeki sandýðý açtý. Ýçindeki alete baktý. Göz kamaþtýrýyordu. Uzun namlu­lu silahý, yavrusunu okþayan bir anne þefkatiyle tutup Öptü. "Sen, büyük bir iþ göreceksin bu sabah" dedi. Okþadýðý sila­hý söküp temizledi. Parça parça tekrar birleþtirdi. Mekaniz­mayý tutup çekince mekanik bir ses odada yankýlandý. "Ne hoþ bir ses" dedi içinden. "Ninni gibi geliyor."

Mermilere gözü çarptý. Tek tek þarjörlere yerleþtirdi. "Bir, iki, üç, dört diye saydýðý þarjörlerin birini uzun namlu­lu silaha taktý. Diðerlerini de hücum yeleðinin ceplerine yerleþtirdi. Sabahý beklemeye koyuldu.

Sabahýn alacakaranlýðýnda Hz. Ýbrahim Cami'nin ya­kýnlarýna bir gölge gibi süzülen Doktor Barush Goldstien, sindiði yerden camiye koþan Filistinlileri gözetliyordu. Adeta her sokaktan, her köþeden bir veya birkaç kiþi çýkýyor, camiye doðru koþuyordu. "Usanmýyorlar mý bunlar" diye düþünüyordu. "Sabahýn köründe o güzelim uykudan ne diye kalkýyorlar ki! Hem her gün 5 defa camiye niye gi­diyor bunlar? Birazdan hepinizin köküne kibrit suyu eke­ceðim."

Þafak iyice sökün edince ortalýk seçiliyordu. Hoparlör­den gelen ses imamýn birazdan namaza baþlayacaðýný iþaret ediyordu. Müezzinin sesini duydu.... "Kad kameti's-salatu, kad kameti's-salah... Allah'u ekber Allah'u ekber, la ilahe il­lallah..."

Saklandýðý yerden çýkýp cami giriþine doðru ilerledi. Üstüne giydiði askeri elbisenin üzerindeki hücum yeleðinin cepleri, þarjörlerle doluydu. Uzun namlulu silahýný ise eline almýþ dikkatlice ilerliyordu. Nöbetçi askerler oldukça azdý. Yanlarýndan geçti. Merdivenleri çýkarken cami giriþindeki nöbetçi askerler onun yabancý olduðunu fark ettiler. Ýçlerin­den biri onu tanýyýnca;

Doktor Goldstien, dedi hayretengiz bir ifadeyle. Bu el­biseyle ne yapýyorsunuz böyle? Galiba yanlýþ yere gidiyor­sunuz. Orasý Filistinlilerin camiî...

Doktor durdu. Haince bakýþlarla pis pis sýrýtarak: -Hayýr! dedi eliyle camiyi iþaret ederek, oraya gidece­ðim.

Asker, doktorda bir anormallik olduðunu anladý. Ba­þýyla 'nedir o?' anlamýnda elindeki uzun namlulu silahý Ýþaret etti.

Bakýn, dedi askerlere. Siz de Yehova'ya inanýyorsunuz. Geç olmadan beni býrakýn. Þu Müslümanlarýn hepsini öldü­reyim. Bana izin verirseniz siz de bu hayýrlý iþimin sevabýna ortak olursunuz. Býrakýn beni! Bana bu fýrsatý tanýyýn. Siz beni görmediniz. Tamam mý? N'olur, haydi!..

Þaþkýndý askerler. Ne yapacaklarýna karar veremiyorlardý. Ötede duran diðer nöbetçiler de gelmiþ, kapýda bir kalabalýk toplamýþtý. Herkes doktorun niyetini öðrenmiþti. Ýç­lerinden bir asker:

Haydi, dedi. Herkes görev yerine. Kimse doktoru gör­medi. Anlaþýldý mý?

Askerler nöbet yerlerine daðýlýnca doktor caminin giriþ kapýsýnda kaybolmuþtu. Ýçeri girer girmez saf saf dizilmiþ cemaatý gördü. Arkasý dönük olan cemaat her þeyden ha­bersiz Rablerinin huzurundaydý. Ýþgalci Ýsrail'in onca zul­mü, onca talaný, onca öldürme ve baskýsý karþýsýnda direniþ­lerinin gücünü aldýklarý manevi atmosferin havasýný tenef­füsteydiler, Rablerinin huzurunda...

Doktor Barush Goldstien, heyecan içindeydi. Yüreði kin ve nefretle yoðrulmuþtu. Siyonist dogmanýn etkisindeki bir halet-i ruhiyeyle eliyle silahýný iyice kavradý. Gözleri dönmüþ bir halde masum masum namaz kýlan cemaata doðrulttu uzun namlulu silahýný. Artýk hiçbir þeyi görmüyordu. Kulaklarmdaki uðultu hakikatin yolunu kapatmýþ, gözlerini kör etmiþ, yüreðini perdelemiþti. Aniden omuzuna bir el dokundu. Az önceki askerleri daðýtan askerdi. Bahsettiðin sevaba ortak olmak istiyorum, dedi alaycý alaycý.

Parmaðýný tetiðe dokundurup seriye aldýðý uzun nam­lulu silahýný cemaate boþalttý. Hýrsýný alamayýp ikinci, derken üçüncü þarjörü de boþaltýp bir zevk histerisine tutul-muþcasma, titredi...titredi. Mermileri bitmiþti. Yanýndaki asker hemen dolu silahým uzattý. Gözleri parladý doktorun tekrar silahýný cemaata doðrultup ateþe baþladý. Boþalan her þarjörü atýnca yanýndaki asker bir diðerini veriyordu. Böy­lece 8 þarjör boþalttý.

Saf saf dizilen cemaat yaprak misali dökülmüþ, yerlere kanlar içinde serilmiþti, Ortalýk bir anda kan gölüne dönmüþ, feryatlar ayyuka çýkmýþtý. 67 müslümamn temiz ruhu semanýn atlas maviliðinde yeþil kuþun kursaðýna uçarken bir o kadar da yaralý geride kalmýþtý. Halil Ýbrahim Camiî kan aðlýyor, buram buram þehadet kokuyordu!..

Gönderen: 06.03.2008 - 11:31
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1682 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
33mya (63), turkishdanger (36), LeeNa (56), avara (34), @KIN (43), Sedat KAYHAN (61), burcuburcu (49), emelim (52), yahia (49), huzur (52), nazarboncuð.. (44), fettah (42), asafusta (41), Selim54 (35), excelleron (53), SeHZaDeM (34), sofiumit (41), remzi82 (54), iskender_1 (44), Ibrahim_Kerim (43), ÝSU (31), sadozaydin (38)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.66077 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.