0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Cuma Sohbeti

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Ônder23 su an offline Ônder23  
Cuma Sohbeti
569 Mesaj -
ÖNEMLÝ OLAN AHÝRET

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Size gönüller dolusu, yerler gökler dolusu sevgiler, selâmlar, hayýr dilekleri ve dualar ederim. Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlenizden râzý olsun... Ýki cihanda aziz ve bahtiyar olun...

Bir arkadaþýn evinde misafiriz. Ona, "Hadis kitabýmýzý besmeleyle aç, bir sayfayý bize göster!" diye söyledim. O da bize bir sayfa açtý. Onun açtýðý sayfadan baþlayarak hadis-i þerifleri okuyacaðým.

a. Asýl Hayýr Ahiret Hayrý

Enes RA'den, Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî, yâni Sýhah-ý Sitte sahiplerinin beþ tanesi ve bir de Ýmam Ahmed ibn-i Hanbel ve Tahaî rivayet etmiþler. Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:



RE. 185/11 (Allàhümme lâ hayra illâ hayrül-âhireh --ve fî lafzin lâ ayþe illâ ayþül-ahireh-- vaðfir lil-ensàri ve muhâcireh)Sadaka rasûlallàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.

Buyurmuþ ki Peygamber Efendimiz, dua etmiþ: (Allàhümme) "Ey benim Allah'ým! (Lâ hayra) Hiç bir hayýr yok, (illâ hayrül-âhireh) ancak ahiretin hayrý var." Evet dünyada da insan bazý hayýrlara eriyor, nimetlere mazhar oluyor ama, dünya çok kýsa... Ahiret sonsuz olunca, sonsuzun yanýnda asýrlar bile kýsa kalýr. Çok kýsa küçük hayýrcýklar, az bir þey. Asýl hayýr ahiret hayrý...

Yâni dünyada insan bazý hayýrlara erse de, ahirette hayra ermese, mahvoldu demektir. Kâfirler böyle olacak, Firavunlar, Nemrutlar, kâfirler, müþrikler, münafýklar, zalimler, fasýklar böyle olacak. Dünyada biraz telezzüz etmeleri, biraz tena'um eylemeleri, nimetlere dalmalarý, zevkleri tatmalarý mühim deðil, önemli deðil... Asýl önemli olan ahiretin hayrý, ahiretin rahatý, ahiretin saadeti.

Baþka bir rivayette de, (lâ ayþe illâ ayþül-ahireh) "Hiç bir güzel yaþam yok, ancak ahiretin güzel yaþamý var. Önemli olan ahiretin güzel yaþamý." diye rivayet olunmuþ.

Demek ki, biz de bu gerçeði aklýmýzýn en yüksek yerinde, en belirgin yerinde, en unutulmayacak þekilde muhafaza etmeliyiz: Hayýr ahiretin hayrýdýr. (Lâ hayra illâ hayrül-ahireh) "Hiç bir hayýr yoktur, ancak ahiretin hayrý vardýr. Önemli olan ahiretin hayrýdýr."

Bu ne demek?.. Dünyadaki küçük menfaatler, faydalar, zevkler hiç mesabesindedir. Mü'min ona aldanmaz, takýlmaz, kapýlmaz, þaþýrmaz. Onlara kapýlýp da ahiretini mahvetmez, berbat eylemez. Ahiretini kazanmaða çalýþýr.

Peygamber Efendimiz öyle söylüyor, öyle buyuruyor; doðrudur. Çünkü ömürler rüzgar gibi geçiveriyor, bir göz yumup açýncaya kadar geçiveriyor. Evet 60 yýl, 70 yýl, 80 yýl yaþýyoruz. Bir kýsmý çocukluk, bir kýsmý ihtiyarlýk, bir kýsmý gece uykusu, bir kýsmý da gündüz koþuþturma, telaþ... O günlerin içinde de bir kýsmý sevinçli, bir kýsmý üzüntülü, heyecanlý, dertli, gamlý, kederli, aðlamalý, sýzlamalý... Ne olacak, kýymeti yok!

Mühim olan ahireti kazanmak. Biz mü'miniz, biz müslümanýz. (Vel-ba'sü ba'del-mevti hakkun, vel-cennetü hakkun, ven-nâru hakkun) Ahirette öldükten sonra dirilmek var, cennet var, cehennem var... Cenneti kazananlara, cennete girenlere ne mutlu! Cenneti kaybedenlere, cehenneme düþenlere ne yazýk!.. Vah, yazýklar olsun, çok korkunç bir felaket...

Onun için bunu hiç unutmayalým! Ahiretin hayrýný kazanmak için ne yapmamýz gerekiyorsa, onlarý yapalým!

"Ne yapacaðýz, kýsaca söyle hocam hatýrýmda kalsýn! Ben uzun sözleri hatýrýmda tutamýyorum." derseniz: Ýbadetleri yapacaksýnýz, bir... Günahlardan kaçacaksýnýz, iki... Ahlâkýnýzý güzelleþtireceksiniz, üç...

Çünkü, Allah ibadetleri yapanlarý sever, çok çok mükâfatlar verir. Namaz kýlan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden, sadaka veren, hayýr yapan kimsenin, azýna çok mükâfatlar vererek çok memnun ediyor, çok taltif ediyor, çok büyük mükafatlar bahþediyor.

Bu tamam, ibadetleri yapýnca sever. Ýbadet ve taat... Taat ne demek?.. Ýtaat demek. Yâni Allah'ýn buyruðunu kabul edip yapmak... Bu bir, bunu yapýnca sever.

Günahlardan kaçaný da sever. Günahlardan kaçýnmaya takvâ deniliyor, vera' deniliyor. Dünyanýn aldatýcý zevklerine kapýlmamaya, dünyaya aldýrmamaya da, zühd deniliyor. Meselâ, Hocamýzýn adý Mehmed Zâhid, yâni Muhammed Zâhid... Dünyanýn önemsizliðini anlayýp, önem vermeyen, asýl ahirete yönelen demek. Hocamýzýn isminden de size bir iþaret olsun, ne yapmanýz gerektiðine dikkat edin!..

Ýbadetleri yapaný Allah sever; ibadet yaparak sevgisini kazanmaya çalýþacaðýz. Günahlardan, haramlardan uzak olaný Allah sever; haramlardan, günahlardan kaçýp, gene sevgisini kazanmaya çalýþacaðýz. Güzel huylularý Allah sever; huylarýmýzý güzelleþtirip yine Allah'ýn sevgisini rýzasýný kazanmaya çalýþacaðýz. Kötü huylularý sevmez ve onlarý cezalandýrýr; onlardan uzak duracaðýz.

Kolay: Ýbadetleri yapmak, günahlardan kaçmak, ahlâký güzelleþtirmek... Bizim yolumuzun esaslarý bunlar. Üç ana esas, herkesin hatýrýnda kalýr.

Ýbadetlerini yap, namazlarýna, cumalarýna, oruçlarýna, haccýna, umrene, zekâtýna, zekâtýna, zekâtýna çok dikkat et!.. Çünkü mâli fedakârlýkla anlaþýlýyor insanýn ihlâsý, sýdk u sadakatý... Terle kazandýðýn, zahmetle kazandýðýn paranýn bir kýsmýný Allah yoluna verebileceksin. Otuzdokuz kýsmý sende kalacak, bir kýsmýný vereceksin. Yine büyük çoðunluðu sende kalacak. Ama fukarayý unutmayacaksýn, zayýflarý, mazlumlarý unutmayacaksýn!..

Zalimlerin karþýsýnda olacaksýn, mazlumlarýn yanýnda olacaksýn, fakirlerin yanýnda olacaksýn!.. Yoksullarý, mahrumlarý seveceksin, onlarý ziyaret edeceksin. Onlarla beraber gözyaþý dökeceksin, yardýmcý olacaksýn. Destek vereceksin, yiyecek vereceksin, çocuðunu okutacaksýn... vs. vs.

Müslümanlýk lafla deðil. Sen burada izzet ve devlet ve nimet içinde yaþayýp, karnýnýn tokluðundan, "Ah, vah, yandým, eyvah!" bilmem ne diye sýzlanýrken, öbür tarafta içecek suyu bulamayan insanlar var. Köyünde içecek suyu yok... Veyahut Afrikayý ve sâireyi düþünürsek, yaðmur düþmeyen çöl mýntýkalarý var. Orta Asya'da öyle yerler var. Uçsuz bucaksýz çöller var.

Bunlarýn çaresini buluyor medeniyet. Yâni aþaðýya sondaj vuruyor, aþaðýlardan su çýkartýyor. Çöllerde, isterse þehirler kuruyor. Yâni parayý dayadýðýn zaman oluyor. Bu Avustralya'da da görüyoruz, istedikleri yerlere çok güzel þehirler kuruyorlar. Sýcak var. Sýcaðýn da çaresi bulunuyor. Alet edevatý takýyorsun, püfür püfür esiyor, içeride serin bir hayat yaþýyorsun. Su getiriyor, serinlik getiriyor. Dýþarýsý kasýp kavurucu bile olsa, orada iþ varsa, fayda varsa, medeniyet orayý ihyâ edebiliyor. Demek ki, parayý dayayýnca her þey olabiliyormuþ, demek ki zekât çok önemliymiþ.

Buradan o anlaþýlýyor, yâni para önemli, zekat önemli... Evet para önemli ama biz paraya tapmýyoruz. Paranýn bir önemli vasýta olduðunu biliyoruz. Ahiretimizi kazanmak için, paramýzý Allah yoluna sarfedeceðiz. Ýbadetleri yapacaðýz.

Günahlardan da kaçýnmak çok önemli! Çünkü günahlarýn hepsi tatlý olduðundan, zevkli olduðundan, insan o günahlarý yapýyor. O zevke dayanamýyor, nefsini yenemiyor, nefsi o tarafa akýyor, kayýyor; derken yapýyor iþte o günahý... Afyon içiyor, esrar çekiyor, içki içiyor, hýrsýzlýðý yapýyor, "Dayanamadým, çaldým!" diyor.

Kumar oynuyor kazanmak hýrsýyla, "Ay ne heyecanlý, bilmem ne..." derken, "Eyvah kaybettim, eyvah eve ne götüreceðim þimdi?" demeye baþlýyor. Bunlarýn hepsinin macerasý belli olduðundan, Ýslâm yasaklamýþ. Ýçki yasak, kumar yasak, esrar yasak, aklý giderici her türlü duman da olsa, sývý da olsa, katý da olsa her çeþit alet, edevat, madde yasak. Meþrubat þeklinde de olsa, duman þeklinde de olsa, farketmiyor.

Demek ki, günahlardan da kaçýnmak çok önemli... Ýyi insan olmak için, faziletli insan olmak için, faydalý insan olmak için, güzel iþler yapmak için, günahlardan da kaçýnacaðýz.

Üçüncüsü, ahlâkýn güzelliði. Ahlâk biliyorsunuz toplum olayýdýr. Yâni kiþinin de kendi kendine karþý ahlâki sorumluluklarý vardýr ama, özellikle baþka insanlarla münasebette ahlâk çok büyük rol oynuyor. Toplum olayýdýr ahlâk dediðimiz þey.

Tabii ahlâk ikiye ayrýlýyor: Ýyi ahlâk, kötü ahlâk. Yâni herkesin ahlâký var. Ama ahlâký iyi mi, kötü mü?.. Mühim olan ahlâkýn iyi olmasý. "Falanca adam çok kötü ahlâklýdýr, çok kötü huyludur." diyoruz. Herkesin bir ahlâký var ama, iyisi önemli, iyi ahlâklý olacak.

"--E hocam, iyi huylar hangileridir?

Tamam, çok güzel bir soru. Ýyi huylar hangileri, kötü huylar hangileri; bunlarý güzelce ezberleyeceksin, öðreneceksin, uygulayacaksýn ve çoluk çocuðuna da öðreteceksin. Güzel huyu çocuðuna öðretmek için, üzerinde duracaksýn; kötü huydan kurtarmak için üzerinde duracaksýn... Takip edeceksin, çalýþacaksýn, uðraþacaksýn, onaracaksýn.

Araba her gün bakým istiyor, bakýlmazsa gitmiyor. Ev her zaman bakým istiyor, akýyor, kokuyor, bozuluyor, takýlýyor derken tamirci getiriyorsun vs. Çocuklar da öyle, kendimiz de öyle.

Hatta insanýn imaný bile öyle, zaman zaman yýpranýyor, gevþiyor günahlardan dolayý. O imaný dahi tazelemek lâzým! Günde yüz defa "Estaðfirullah", yüz defa "Lâ ilâhe illallah", çok çok "Allah, Allah, Allah..." demek; çok çok salât ü selâm getirmek, Kur'an-ý Kerim okumak lâzým!.. Okumasýný bilmiyorsa, Kul huvallàhu ehad'ý yüz defa okusun. Çünkü bir "Kul huvallah..." üçte bir Kur'an okumak kadar sevap. Bunlarýn hepsi büyüklerimizin, mürþid-i kâmillerimizin, þeyhlerimizin bize tavsiyeleri ve hepsi Kur'an-ý Kerim'e dayalý, hadis-i þeriflere dayalý tavsiyeler.

Ýþte böyle, bunlarý yapacaðýz. Yâni nerden açýldý?.. Peygamber Efendimiz'in duasýndan, "Asýl hayýr ahiret hayrýdýr." diyor. Bu cümlenin birinci kýsmý.

b. Hendek Savaþý

Ýkinci kýsmýnda da ne demiþ: (Faðfir lil-ensàri vel-muhâcireh) "Ensara da maðfiret eyle, muhacirlere de maðfiret eyle..." Bak hem de müsecca' bir ifadeyle dua eylemiþ. Yâni þiir gibi, sözleri akýcý ve sonu sanatlý, ses benzerliði var:

Allàhümme lâ hayra illâ hayrül-âhireh,
Faðfir lil-ensâri vel-muhâcireh...

Yâni þiir gibi, beyit gibi. Ne demek?.. Ensar; Peygamber Efendimiz'e, kendilerine gelen müslüman kardeþlerine yardýmcý olup, onlarý baðýrlarýna basýp, misafir edip, koruyup kollayan, böylece Ýslâm'ýn tutunmasýný ve düþmanlarýna karþý güçlenmesini saðlayan insanlar, Medine'nin ahâlisi.

Pekiyi ötekilere, Mekke'den veya baþka yerlerden müþriklerin zulmünden kaçýp o emniyetli Medine'ye gelen kimselere ne deniliyor?.. Muhâcir deniliyor. Muhacir'in çoðulu ya muhâcirîn olur, cem-i müzekker-i sâlim deniliyor buna; muhâcirler demek. Burada Peygamber Efendimiz bir baþka çoðulunu kullanmýþ: Muhâcireh... Sonuna kapalý te getirerek, yâni ensarýn karþýlýðýnda, onun yanýnda mütenâzýr olarak; el-muhâcireh..."Ensara ve muhacirlere yardým et!" diye, böyle çoðul olarak kullanmýþ, bu þekil de var.

Bu sahih bir hadis-i þerif. Buharî'de, Müslim'de, Ebû Dâvud'da, Tirmizî'de, Neseî'de var. Enes RA'den rivayet edilmiþ. Hendek Savaþý hazýrlýklarý sýrasýnda bu duayý buyurmuþ.

O günlerde çok telâþlý idiler. Kureyþ büyük bir orduyla Medine'yi mahvetmeye geliyor. Bedir'de çarpýþtýlar ama, bu sefer kuvvetli bir orduyla geliyor müþrikler. Ýyice toparlanmýþlar, kabilelerden de yardým almýþlar, Medine'yi mahvetmek için geliyorlar. Müslümanlýðýn kökünü kazýmak için geliyorlar. Güçleri yeterse Peygamber Efendimiz'i, muhacirleri ve ensârý tepelemek niyetiyle geliyorlar. Ne yapmak lâzým?.. Sayý az, güç az, imkân az, savaþ alet ve edevatý az... Ne yapmak lâzým?..

Selmânül-Farisî RA diyor ki:

"--Biz Ýran'da, düþmanlarla mücadelede savunma savaþý yaparken hendek kazardýk. Haydi hendek kazalým!.." diyor.

Medine'nin etrafý coðrafî bakýmdan nasýl?.. Medine ovada ama, etrafý, ovanýn üstü volkanik oluþumlarla dolu. Öyle dolu ki, yâni kalorifer cürüflerini düþünün böyle eðri büðrü... Onlarýn büyük çapta olanlarýný düþünün, diz boyu yýðýlmýþ olduðunu düþünün ve oynak olmayýp yerinde sabit olduðunu düþünün... Medine'nin etrafý böyle. Bunlara harre diyorlar. Harre-i Þarkýyye, Harre-i Garbiyye filân diye isim vermiþler.

Bunlar öyle bir oluþum ki, nasýl oluþmuþ?.. Benim görüþüme göre, petrol akmýþ topraðýn üstüne, kumlarýn üstüne. Ondan sonra cayýr cayýr cayýr cayýr yanmýþ. Yandýktan sonra, kalýntýlar böyle kalorifer cürufu gibi ama, derin derin çukurlarýyla, sivri sivri uçlarýyla böylece kalmýþ. Üstünden geçmek mümkün deðil. Çünkü ayaklarý parçalar. Yâni yürüyemezsin, basacak yer bulamazsýn. Deve de geçemez, at da geçemez, insan geçemez. Böylece her tarafý çevrili.

Þimdi bunlarý bu 20. Yüzyýl'da, 21. Yüzyýlda, son zamanlarda aletler geliþince, insanlar ne yapýyorlar?.. Greyderi, yâni kazýyýcý, sürükleyici iþ makinalarýný getiriyorlar, kazýyorlar. Altýndan ince kum çýkýyor. Yâni dibe doðru köklü deðil bunlar. Ordan ben diyorum ki, bunlar yer olaylarýndan, yerin yarýklarýndan petrol, aðýr petrol sývýlarý çýkmýþ, topraðýn üstüne yayýlmýþ, yanmýþ. Yandýktan sonra da o kalýntýlar öyle kalmýþ. Bu topraðýn üstüne, kumun üstüne yayýldýðý için, þöyle bir metre kazdýn mý aþaðýsý gene kum çýkýyor. Bunu bir çok yerde görüyoruz. Ben arkadaþlarýma da gösterdim.

Ben Ýslâm tarihi kitaplarýnda okumuþtum. Efsane gibi gelmiþti bana ilk okuduðum zaman, masal gibi gelmiþti. Sonradan aklým baþýma geldi. Diyor ki meselâ: "Hicri 652 yýlýnda..." Tabii ben bu sözü þimdi misâl olsun diye söylüyorum, belki o yýlda deðil de baþka yýlda ama böyle tarihte meselâ: "Hicaz tarafýnda büyük bir ateþ zuhur etti. Bir hafta, on beþ gün yanmaya devam etti. Ahâli, kýyamet kopuyor sandý. Hep dualar eylediler..." filân diye tarih kitabý yazýyor, senesiyle... Ýslâm tarihçileri, böyle yýl yýl yazan tarihçiler yýlýyla, senesiyle yazýyorlar. "Hicaz tarafýnda böyle bir ateþ zuhur etti." diye.

Mâlum kýyamet alâmetlerinden birisi de, hicaz tarafýndan ateþ zuhur edecek, insanlarý sürükleyecek bir tarafa doðru... Yâni o zaman, kýyamet kopacak sanmýþlar. Demek ki, kýyamet kopar gibi alevler dýþarýlara çýkmýþ. Ýþte o yanýklarýn izleri bence. Medine'nin etrafý böyle bu malzemeyle dolu olduðundan, oralardan birilerinin gelmesi mümkün deðil. Binbir meþakkatle birisi düþe kalka gelmeye çalýþsa, onu da haklarlar, ordu gelemez.

Yalnýz bir yolamaðý var. O yolamaðýn aðzý da, þimdi Yedi Mescidler denilen kýsýmda... Orayý da hendekle kapatýrlarsa, o zaman düþman rahat bir þekilde gelemez. Harrelerden gelemez, daðlardan da gelemez. Çünkü yokuþu týrmanacak, yukarýyý geçecek, aþaðý inecek... Daðlýk kýsmý, tepeleri de aþamaz. Oralarda savunma, geleni püskürtme kolay. Aþaðýda hendek kazmak lâzým!..

Hendek kazýlmasý; tabii bu hususta pek çok hadis-i þerifler var, çok ibretli... Hendek Harbini, lütfen açýn Ýslâm tarihi kitaplarýndan, okuyun bu akþam veya yarýn!.. Allah rahmet eylesin, mekâný cennet olsun, Asým Köksal Hocaefendi, hem mâneviyatý olan, tasavvufî yönü olan, hem ilmi olan, tanýdýðýmýz, muhterem, mübarek insandý. Tasavvufî vazifesi de vardý. Ýslâm Tarihi diye ne güzel kitap yazdý. Yeni yeni baskýlarý da çýktý. Muhakkak kütüphanenizde vardýr. Hendek Harbi'ni bir okuyun!..

Hendek Harbi'nde en önemli, dikkati çeken þeylerden birisi, yâni size hatýrlatmak istediðim, benim de çok etkilendiðim þeylerden birisi:

Peygamber SAS Efendimiz ashabýyla böyle hendeði kazarken taþlar çýkýyor, o taþlarý ashab kýramýyorlar o zamanki imkânlarla... Peygamber Efendimiz eline kýrma aletini, -kazmayý diyelim- alýyor, vuruyor taþa. Bir vurduðu zaman, bir kývýlcým çýkýyor. Bir daha vuruyor, bir daha kývýlcým çýkýyor. Bir daha vuruyor, bir daha kývýlcým çýkýyor.... Ve Peygamber Efendimiz diyor ki:

"--Bu kývýlcýmda Sâsânî Ýmparatorluðu'nun, Mecûsîlerin devletinin, Bizâns imparatorluðunun, Bizans arazilerinin; yâni doðu tarafýnýn, batý tarafýnýn, kuzey tarafýnýn müslümanlarýn eline geçtiðini gördüm." diyor.

Hatta, bu sözü söylediði kesin ki, müþrikler diyorlar:

"--Þuna bak, neredeyse helâkleri yakýn, ölecekler. Kureyþ ordusu geldiði zaman bunlarýn hepsini kesecek. Hâlâ baþlarýndaki zât --yâni Peygamber Efendimiz'i kastediyorlar-- 'Siz ilerde þu zaferleri kazanacaksýnýz, koca koca devletleri yýkacaksýnýz, dev imparatorluklarý devireceksiniz!' diyor. Ne saçma..." diye düþünüyorlar.

Ama þimdi biz biliyoruz ki, saçma deðil, peygamberce söylenmiþ sözler, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin vaadi... O en ümitsiz anda, yâni artýk var olma, yok olma meselesi olan bir zamanda bunu söylemesi de, hak peygamber olduðunun belgelerinden, binbir türlü belgesinden bir tanesi...

Ýþte o zaman, tabii ashab-ý kiram çok sýkýntý çekmiþler. Açlýk, sýcaklýk, yorgunluk... Hendek kazmak kolay deðil... Ýþte o zaman Peygamber Efendimiz böyle dua eylemiþ:

"--Hayýr ancak ahiret hayrýdýr. Bu dünya meþakkatli, sýkýntýlý, düþmanla çarpýþmalý, uðraþmalý, korkulu, endiþeli geçiyor. Asýl önemli olan ahiret... Ensâra ve muhacirleri yâ Rabbi maðfiret eyle, affeyle kusurlarý varsa..."

Tabii her insan kusurlu olabilir, büyük küçük. "Affeyle, yardým eyle..." demek istiyor, böyle dua etmiþ.

Biliyorsunuz, müþrikler geldiler geldiler. Hendek'le karþýlaþýnca, Medine'ye giremediler. Öbür taraflarý korumak kolay. Buraya da Ýslâm ordusu dikildi ve Hendek Savaþý sonunda, yâni müslümanlarýn korunmasýyla, Kureyþlilerin periþan bir vaziyette, geri dönmesiyle bitti. Bir de rüzgâr çýktý, periþan ettti.

Ýþte o zaman söylenmiþ bir dua ama, biz bundan ne dersler çýkaracaðýz?.. Hayrýn ahiret hayrý olduðunu öðrenceðiz, ahiret hayrýný kazanmaya çalýþacaðýz. Bir de dünyada meþakkatler çekileceðini öðreneceðiz.

Allah'ýn en sevgili kullarý Peygamber Efendimiz ve ashâbý, asr-ý saadet müslümanlarý ne sýkýntýlar çektiler. Sen nesin?.. Ben neyim?.. Bizler 20., 21. yüzyýlýn insanlarýyýz. Ne kadar asýr sonra gelmiþ insanlarýz. Elbette en büyük mükâfatlarý ashaba, Peygamber Efendimiz'e Allah-u Teàlâ Hazretleri verecekken, dünyada onlar bu kadar sýkýntý çekmiþler.

Elbette bizler de sýkýntý çekeceðiz. Bunlar imtihan. Yâni müslümanlýða baðlýlýðýmýzýn kuvvetini ve samimiyetini, saðlamlýðýný anlamak için, isbat etmek için, denemek için, imtihan etmek için, Allah bu sýkýntýlarý getiriyor ki; "Bakalým benim mü'min kullarým sýkýntýlarýn karþýsýnda da imanlarýna sýmsýký sarýlýp iyi müslüman olarak yaþayacaklar mý?" diye müslümana böyle çeþitli sýkýntýlar, imtihanlar gelir gelir gelir gelir... Mühim deðil. Sabredeceðiz, mükâfat alacaðýz.

Ama sabrýn sonunda da Allah zafer ve saadet ve selâmet veriyor. Misal: Ýþte Ýslâm tarihi, iþte müslümanlarýn ilk devirleri, ondan sonraki devirleri, bütün cihana hakim olmalarý... Evet, ne zaman insanlar Allah'a yardým ederse, yâni Allah'ýn dinine yardým ederse... Allah yardýmdan müstaðni ama, lütfen ve keremen ve lâtife olarak öyle buyuruyor Cenâb-ý Hak:



(Ýn tansurullàhe yensurküm ve yüsebbit akdâmeküm) "Siz Allah'a yardým ederseniz, Allah da size yardým eder." (Muhammed: 7) buyuruyor. Halbuki Allah'ýn yardýma ihtiyacý yok, lâtife eyliyor biz kullarýna. Yâni "Allah'ýn dinine yardým ederseniz, o zaman mükâfatlara erersiniz." demek açýkçasý.

Onun için Allah'ýn dininin yardýma ihtiyacý var. Allah'ýn yardýma ihtiyacý yok, müslümanlarýn yardýma ihtiyacý var... Mâlî yardýma ihtiyacý var, iktisadî yardýma ihtiyacý var, askerî yardýma ihtiyacý var, siyasî desteðe ihtiyacý var, ilim irfan öðrenmeye, tâlim ve terbiyeye ihtiyacý var... Her þeye ihtiyâcý var. Hepimizin çalýþmasý lâzým!..

Fransa'da iki doktor müslüman olmuþ. Ben Lion'a gitmiþtim. [1980'li yýllarda]

"--Hocam, burada iki Fransýz kökenli, Fransýz müslüman var." dediler.

"--Tanýþalým þu mübareklerle..." dedim.

Yâni Avrupalý, kökeni Fransýz, hýristiyanken dönmüþ müslüman olmuþ. "Tanýþalým!" dedim.

"--Burada yok." dediler.

"--Nereye gitmiþler?"

"--Afgan Savaþý'na gittiler. Bunlar tatil oldu mu, yýllýk izinleri oldu mu, hastaneden izin alýrlar, karýkoca Afganistan'a giderler. Tatilleri boyunca Afganistan'da çalýþýrlar." dediler.

Gözlerim yaþardý, hayran kaldým o kardeþlerimizin þuuruna. Hem de gitmeden önce ilâç fabrikalarýný dolaþýyorlarmýþ, hayýr hasenat olarak ilâçlarý topluyorlarmýþ. Pamuklar, sargý bezleri, antibiyotikler, iðneler, haplar... neyse, onlarý da yanlarýnda beraber alýp Afganistan'a gidip, Ruslar'a karþý çarpýþan mücahidlerin arkasýnda, cephenin arkasýnda, yaralýlara yardýmcý oluyorlarmýþ. Acaba Türkiye'de kaç tane kardeþimizin aklýna geldi de, böyle Afganistan'a gitti de, yardýmcý oldu?.. Ýþte þuur, iþte ihlâs olunca böyle oluyor.

c. Peygamber SAS'in Hz. Ali'ye Duasý

Gelelim ikinci hadis-i þerife, yâni kardeþimizin açtýðý sayfadan baþka bir hadis-i þerife. Buyuruyor ki Peygamber SAS Efendimiz:



RE. 186/1 (Allàhümme einhu ve ein bihî, verhamhu verham bihî, vensurhu vensur bihî. Allàhümme vâli men vâlâhu, ve àdi men àdâhu, ya'nî aliyyen.) Taberânî, an Ýbn-i Abbas RA. Ýbn-i Abbas RA'den Taberânî'nin rivayet ettiði bir hadis-i þerif. Peygamber Efendimiz buyurmuþ ki:

(Allàhümme) "Ey benim Allah'ým, Rabbim, Mevlâm! (Einhu) Ona yardým eyle, (ve ein bihîgöz kırpma ve onunla yardým saðla." Kime?.. Müslümanlara, Ýslâm'a. Yâni ona, kendisine bizzat yardýmcý ol; hem de onun vasýtasýyla Ýslâm'a yardým eyle. (Verhamhu) "Ona rahmetinle, merhametinle muamele eyle, (verham bihîgöz kırpma ve onun vasýtasýyla Ýslâm'a ve müslümanlara rahmeyle, merhamet eyle... (Vensurhu) Ve ona yardým eyle yâ Rabbi; (vensur bihîgöz kırpma ve onun vasýtasýyla, onun çalýþmalarýyla Ýslâm'a ve müslümanlara yardým eyle yâ Rabbi, nusret ver yâ Rabbi!..

(Allàhümme vâli men vâlâhu) Yâ Rabbi onu sevenleri sen de sev; (ve àdi men àdâhu) onunla adavet edenlere, düþmanlýk edenlere de sen düþmanlýk eyle yâ Rabbi!.." diye böylece tatlý tatlý mübarek aðzýyla, fem-i saadetiyle Peygamber Efendimiz dua etmiþ. Kime?.. Hazret-i Ali RA Efendimiz Kerremallàhu Vecheh Hazretleri'ne.

Biliyorsunuz Hazret-i Ali, Peygamber SAS Efendimiz'in amcasýnýn oðlu. Ama amcasý çok çocuklu olduðundan ve çok çocuða bakmanýn sýkýntýsýný çekmekte olduðundan, öbür akrabalarýyla konuþmuþlar; "Þu amcamýzýn çocuklarýný bölüþelim, bazýlarýný birimiz, bazýlarýný ötekisi alsýn. Hafifletelim yükünü..." demiþler. Peygamber Efendimiz Hazret-i Ali'yi çocukken kendi ailesine almýþ, kendi çatýsýna evine almýþ, evlâdý gibi büyütmüþ. Yeðeni ama, amcasý Ebû Tàlib'in oðlu ama, oðlu gibi büyütmüþ Peygamber Efendimiz. Peygamber Efendimiz'in yanýnda çocuk olarak yetiþmek ne büyük þeref...

Hem de çocuklar kategorisinde, sýnýfýnda ilk müslüman olan kim?.. Hazret-i Ali. Kadýnlardan ilk müslüman olan?.. Hazret-i Hatice. Erkeklerden ilk müslüman olan?.. Ebûbekr-i Sýddýk. Rýdvânullàhi aleyhim ecmaìn... Yâni Hazret-i Ali Efendimiz ilk müslüman olanlardan. Peygamber Efendimiz'in evlâdý gibi evinde büyüttüðü kimse. Þereflere bakýn!.. Sýra sýra þerefleri sýralayalým.

Ondan sonra kýzý Fâtýma'yla evlendiriyor, bir de damadý ediyor. Fâtýma cennetlik hatunlarýn hasý, en kýymetlisi... Mübarek Peygamberimiz'in mübarek kýzý, Fâtýma Anamýz RA, Fâtýmatüz-Zehrâ RA... Onunla evlendiriyor. Oldu mu bir kat daha yakýnlýk?..

Sonra bir keresinde, Peygamber Efendimiz sefere gidiyordu. Hazret-i Ali Efendimiz'i Medine'de vekil býraktý.

"--Medine'yi sen idare et. Biz yolculuða çýkýyoruz." diye.

Hazret-i Ali Efendimiz de kahramanlýðýndan dedi ki:

"--Yâ Rasûlallah! Beni kadýnlarla, çocuklarla mý býrakýyorsun?.. Ben savaþa gitmek istiyorum..." dedi.

Cesur çünkü, kahraman, bahadýr, yürekli, Allah'ýn arslaný. Dedi ki:

"--Bana göre Hz. Mûsâ'nýn yanýnda Hârun gibi olmayý istemez misin?"

Ne demek istiyor?.. Mûsâ AS, Tur Daðý'na giderken Hârun AS'ý kavminin baþýnda býraktý. "Ben þimdi bir yere giderken, Hârun AS'ý Mûsâ AS'ýn býraktýðý gibi, seni býrakýyorum. Yalnýz, benden sonra peygamber yok!" dedi. Yâni, "Bu sözü söylüyorum. Bu benzetmeden birileri 'sen de peygambersin!' diye bir mânâ çýkartmasýn!" diye bunu da açýkladý. "Benden sonra bir peygamber yok ama, sen benim yanýmda Mûsâ'nýn yanýnda Hârun (Aleyhimes-selâm) neyse, sen de benim yanýmda öylesin!" dedi.

Bu da çok büyük bir iltifat, iltifatlarýn en büyüðü!.. Ne kadar güzel! Ama buradan bir ders çýkaracaðýz:

Kimse Peygamberlik iddiasýyla ortaya çýkýp da ahiretini mahvetmesin. Peygamber Efendimiz'den sonra peygamber yok, ahir zaman peygamberi, hâtemül-enbiyâ, hàtemür-rüsül, hàtemün-nebiyyîn; yâni Peygamber Efendimiz öldükten sonra, peygamber olmadýðý kesin.

Þimdi bazý iddialar duyuyoruz da, herhalde ruhen hasta filân bazý kimseler, veyahut daha baþka þekillerde, peygamber sanýyor kendisini... Öyle þey yok!..

Gözüne bir þey görünen, kendisini bir þey sanýyor. Halbuki Yunus Emre'nin sözü, ilâhîsi çok hoþuma gidiyor:

Er yarýn Hak divânýnda belli olur!

Sen burda istediðin kadar böbürlen, hindi gibi kabar, yüksekten at, tut; kýymeti yok! Er yarýn Hak divânýnda belli olur! Bakalým orda Allah sana ne muamele edecek; mükâfât mý verecetk, cezaya mý çarptýracak?.. Kahrýna gazabýna mý uðratacak, lütfuna, rahmetine mi erdirecek?.. Mühim olan o!.. Burada öyle atýp tutmanýn kýymeti yok.

Baþka aklýmýza gelebilen faziletlerinden söyleyelim: Demek ki, Hârûn AS gibisin diye böyle pâye verdi.

Peygamber Efendimiz Medine-i Münevvere'ye gelince, bizim için ibret alýnacak güzel bir þey yaptý. Mekke'nin muhacirlerinden birisiyle, Medine'nin ensarýndan birisini, böyle iki iki kardeþ etti. Bir ensar, bir muhacirle, bir ensar bir muhacirle... Böyle böyle kardeþ oldular oldular... Hepsi kardeþ oldular, oldular, el ele tutuþtular. Sayý tekmiþ demek ki, Hazret-i Ali Efendimiz kaldý. Biraz da mahzun oldu, yutkundu, duygulandý.

Peygamber Efendimiz dedi ki:

"--Sen de benim kardeþim ol!"

O muàhàt meselesinde Peygamber Efendimiz'in kardeþliðine de nâil oldu. O da bir büyük fazîlet...

Hazret-i Ali Efendimiz'i sevenler boþuna sevmiyorlar ama, seven sevdiðine itaat eder. Aynen Hazret-i Ali gibi olmak lâzým! Namazlý, niyazlý, Kur'an'lý, imanlý, mücahid, Allah yolunda, Allah'ýn rýzasýný kazanacak þekilde olmak lâzým!

Ýslâm ordusu Hayber'e geldi. Hayber kalesine ordu saldýracak, bir baþkan lâzým! Ordunun baþýna, emir verici bir emir lâzým!.. Komutan kelimesi de pek hoþ bir kelime deðil, melez bir kelime. Fransýzca commend kelimesinden, commendan, emreden demek. Ordan uydurmuþlar, kelimenin yarýsýný kesmiþler, solucaný keser gibi. Solucan kesildiði zaman, kesilen yarýsý, büyürmüþ, eksiðini tamamlarmýþ; iki solucan olurmuþ. Commenden kelimesini Fransýzcadan alýyorlar, bozuyorlar, komutan yapýyorlar. Bulletin kelimesini alýyorlar, bülten yapýyorlar. Yâni batý kelimesini alýyor, hafif bir makyaj, rötuj, yüzünü boyama; ondan sonra Türkçe oluyor. Öyle olmaz!

Türkçede kommak, komutmak diye bir kelime yok, komutan sözü melez bir söz, doðru söz deðil. Erbabý düþünsün, doðrusunu bulmaða çalýþsýn, ama, tarih boyunca bizim kullandýðýmýz kelimeler var. Meselâ; subaþý... Sü, asker demek; subaþý, komutan demek...

Binbaþý diyoruz. Albay diyoruz, alayýn bayý, baþkaný. Aslýnda albey demek lâzým! Bay, Farsça zengin demek. Bey, Türkçe asil, soylu kimse demek... O kelimeyi de ortaya atan, pek güzel atmamýþ. Atmasý biraz isabetsiz atma olmuþ.

Ama iþte subaþý var, serasker var, çok güzel... Serasker, askerin baþý. Bir de böyle tarihten þanlý þerefli, ihtiþamlý görünen bir kelime... Bu da Arapça ve Farsçadan oluþma bir kelime ama, tarihimizde var, asýrlarca kullanmýþýz. Serasker olabilir.

Emîr kelimesi var. Türkçede emirin karþýlýðý, buyurmak demek. Desek desek, buyuran olur, buyurucu olabilir. Ama öyle denmemiþ, komutan denmiþ. Bu da dil bakýmýndan arada bizim tenkidimiz, düzeltme çalýþmamýz olsun.

Ben Türkçemizi de seviyorum. Yabancý kelimeleri, hele soysuz köksüz yabancý kelimeleri atmak istiyorum, hoþuma gitmiyor. Millet tabii bunun belki farkýnda deðil. Biz bu hususta biraz da onlarý uyarmak istiyoruz. Burda arkadaþlarýma ben þaka yapýyorum, biraz yabancý kelime kullandýlar mý, cezayý basýyorum: "On dolar ceza yerin!" filân diyorum, anlýyorlar. Para aldýðým filân yok ama, ben böyle cezayý basýnca düzeltiyorlar, Türkçesini buluyorlar.

Hazret-i Ali Efendimiz'in meziyetlerini anlatýrken, böyle Türkçeden bir fasýl açtýk, parantez için, cümle-i mu'tarýza içinde bunlarý söyledik.

Þimdi Hayber'e hücum edecek ordunun baþýna subaþý lâzým, emir lâzým, buyurucu lâzým, yönetici lâzým!.. Diyor ki Peygamber Efendimiz:

"--Yarýn bu askerin baþýna bir emir tayin edeceðim, sancaðý onun eline vereceðim. Öyle bir kimseye vereceðim ki, o Allah'ý sever, Allah da o vereceðim kiþiyi sever!"

Allahu ekber!.. Þu sözün güzelliðine bak! Ordunun baþýna Allah'ýn sevdiði, Allah'ý seven, Allah aþýklýsý, aþýk-ý sàdýk bir kahraman tayin edecek Peygamber Efendimiz. Herkes geceleyin heyecan içinde yatýyor. Hazret-i Ömer diyor ki: "Yarýn ordunun baþýna beni geçirse Rasûlüllah, sancaðý bana verse diye, hiç bir þeyi bu kadar istememiþtim." diyor.

Sabahleyin kalabalýða döndü Peygamber Efendimiz, þöyle bakýndý. Herkes beni de görsün diye, biraz yerinden baþýný kaldýrýyormuþ belirginleþmek için. Bakmýþ, bakmýþ Peygamber Efendimiz... Yâni geliþigüzel bir kimseyi tayin etmiyor, bir belirli kimseyi tayin edecek. O da muhakkak ilâhî bir iþaretledir.

"--Ali nerede?" diye soruyor.

Diyorlar ki:

"--Çadýrýnda... Gözü fena halde aðrýyor, hasta, rahatsýz."

"--Çaðýrýn!.." diyor.

Hazret-i Ali Efendimiz fena halde, gözü aðrýr vaziyette geliyor. Çadýrýndayken çaðrýlýyor, geliyor. Peygamber Efendimiz onun gözüne müdahale ediyor, aðrýsý o anda geçiyor. Sancaðý eline veriyor.

Demek ki, burdan ne anlýyoruz: Allah'ý çok seven, Allah aþýklýsý, Allah yolunda canýný vermeye razý bir mübarek; Allah'ýn da sevdiði bir kimse...

Bir de Aþere-i Mübeþþere'den. Ne demek Aþere-i Mübeþþere?.. Peygamber Efendimiz on kiþiye, dünya hayatýnda iken, "Sen cennetliksin!" diye açýkça beyan atmiþ. Þýmarmayacak insanlar bunlar. Açýkça söyledi. Bunlara, ismen açýkça, "Sen cennetliksin!" dediði kimselere, (El-aþeretül-mübeþþeretü bil-cenneh) "Cennetle hâl-i hayatlarýnda müjdelenmiþ on kiþi" adý verilir. Kýsaca, Arapça kelimelerle Farsça terkip olarak Aþere-i Mübeþþere deniliyor.

Hazret-i Ali Efendimiz Aþere-i Mübeþþere'den, cennetlik olduðu muhakkak olan bir kimse. Þehid olarak da vefat etti, þehidler zâten cennetlik. Mübareðin neresinden baksak, etrafýný çepeçevre dönsek, hangi cephesine baksak pýrýl pýrýl, ýþýl ýþýl mübarek... Allah þefaatine erdirsin...

Allah, yolundan ayýrmasýn... Onu sevenleri de ona benzetsin... Onu sevip de Ýslâm yolundan, Kur'an yolundan aykýrý yollara gitmekten korusun...

Çünkü bazen onu seviyorum diyenler, Ýslâm'ýn emirlerine, Kur'an'ýn emirlerine, Peygamber Efendimiz'in hadislerine aykýrý yaþýyorlar, hareket ediyorlar. Ben onlarla çok konuþtum. Gittim, anlattým, makalelerimde yazýyorum. "Bak bende ailemizdeki rivayetlere göre Hazret-i Ali Efendimiz'in evlâdýndaným, Peygamber Efendimiz'in torunlarýndaným. Bu gidiþatýnýz yanlýþ. Kur'an'a baðlanýn, namazý kýlýn! namazsýz olmayýn, Kur'an'sýz olmayýn! Haramlarý býrakýn, içki içmeyin!" diye kendim anlatýyorum. Beni bilirler, ben açýkça söylüyorum.

Allah hepimizi kendisinin sevdiði çizgiye, yola, yere, noktaya getirsin... Rýzasýna aykýrý ömür geçirmekten hepimizi korusun...

Bu hadis-i þerif de kur'a ile çýktý ama, çok tatlý oldu. Allah-u Teàlâ Hazretleri Hazret-i Ali Efendimiz'in þefaatine bizleri erdirsin...

d. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i Sevmek

Onun arkasýndaki hadis-i þerif de sanki özellikle seçmiþ gibi Ben herhangi bir zümreyi kayýrmayý, veya onun reyini, oyunu, teveccühünü toplamayý da düþünmüyorum ama, misafir olduðumuz evin sahibi açtý, bu sayfa çýktý. Rasûlüllah SAS Efendimiz buyuruyor ki:



RE. 186/2 (Allàhümme innî uhibbühümâ feehibbehümâ, ve ebgýd men ebgadahümâ, ya'nil-hasene vel-huseyn.)

Taberânî EbHu Hüreyre RA'dan rivayet etmiþ. Râmûzül-Ehàdîs'in 186. sayfasýnda. Not alanlar alýr, dinleyenler banttan, ses kayýt þeridinden dinlerler, yerini bulurlar, Arapçasýný ezberlerler.

(Allàhümme) "Rabbim, Mevlâm, (innî uhibbühümâgöz kırpma hiç þüphe yok ki, muhakkak ki ben bu ikisini seviyorum. (Feehibbehümâgöz kırpma Bu ikisini sev yâ Rabbi!.. (Ve ebgýd men ebgadahümâgöz kırpma Bu ikisine buðz edene, sen de buðzet yâ Rabbi!.."

Ne mutlu o iki kiþiye ki, Rasûlüllah SAS, "Ben bunlarý seviyorum!" diyor. Allah'a da dua ediyor, "Yâ Rabbi, sen de bu ikisini sev!" diyor. "Bunlara buðzedenlere sen de buðzet!" diyor. Allahu ekber...

Kim bunlar, kimmiþ bu mübarekler?.. (Ya'nil-hasene vel-huseyn.) Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin. Peygamber Efendimiz'in Fâtýma Anamýz'dan ve Hazret-i Ali'den olma iki torunu. Rasûlüllah SAS Efendimiz Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin'e böyle dua eylemiþ.

Deminki 2. hadis-i þerifi tamamlamadým gàlibâ... (Vâlî men vâlâhu) "Bu Hazret-i Ali'yi sevenleri sen de sev yâ Rabbi! (Ve àdi men àdâhu) Ona düþmanlýk edenlere de sen düþman ol yâ Rabbi!" diye, böyle lehine dua etmiþ Hazret-i Ali Efendimiz'in. Çok duasýný böyle ihsân eylemiþ, çok güzel dualar etmiþ. Ýbn-i Abbas RA'ýn rivayet ettiðine göre.

Bu 3. hadis-i þerif de tesadüfen, tevâfukan, çok da güzel düþtü, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin RA üzerine... Onlara böyle dua ediyor: "Yâ Rabbi, ben bu ikisini seviyorum!" diyor. Torunu sevmez mi?.. Kucaðýna alýrdý, nasýl severdi Peygamber Efendimiz?.. Fâtýma Anamýzý nasýl severdi?.. Geldiði zaman ayaða kalkardý, alnýndan öperdi Fâtýma Anamýz'ýn... Cennet hatunlarýndan birisi Fâtýma Anamýz. "Ben bu ikisini seviyorum yâ Rabbi, sen de sev!" diyor.

Peygamber Efendimiz'in torunlarý, duasýna mazhar insanlar. Ýkisi de þehîden öldü. Birisi zehirlenerek öldürüldü. Birisi de Kerbelâ'da ailesiyle, çoluk çocuðuyla þehid edildi. Cennetlik olduklarýný da ölümleri gösteriyor. (Ve ebgýd men ebgadahümâgöz kırpma "Bu ikisine buðz edene, sen de buðz et yâ Rabbi!" diyor.

Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi Ýslâm tarihini tam okuyup, tam anlayýp, sahabe-i kirâmýn hepsini sevip; özellikle Hazret-i Ali efehdimiz'i, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin efendilerimizi de sevip, onlarýn þefaatine ermeyi nasîb eylesin... Cennetiyle cemâliyle bizleri müþerref eyleyip, onlarla cennette buluþtursun...

Fâtýma Anamýz cennet hatunlarýnýn efendisi. Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin Efendilerimiz, bunlar cennet gençlerinin efendileri, seyyidleri... Hazret-i Ali Efendemiz'le, diðer hulefâ-i râþidîn ile, Aþere-i Mübeþþere ile, cennetlik mübarek evliyâullah ile, yâ Rabbi bizi cennette buluþtur.

Ebûbekr-i Sýddîk, Ömerül-Fâruk, Osmân-ý Zinnûreyn, Aliyy-i Murtazâ ve diðer mübarek büyüklerimizle cennette bizleri buluþtur yâ Rabbi!..

Bilütfike ve keremike ve bihürmeti ismikel-a'zam ve bihürmeti nebiyyikel-ekrem, ve inneke mücîbüd-deavât, ve kàdýl-hâcât, ve ekremül-emremîn ve erhamür-râhimîn... El-Fâtihah!..
Gönderen: 20.04.2007 - 01:13
Bu Mesaji Bildir   Ônder23 üyenin diger mesajlarini ara Ônder23 üyenin Profiline bak Ônder23 üyeye özel mesaj gönder Ônder23 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1203 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
bedirde (44), guvendag (42), beyza-nur (52), Mustafa_Ogras (39), TANATAR (40), arasat (65), mustafaaa (39), DaYMoN_38 (40), ben kimim (65), suskun_amedli (41), yakubu (38), yagmuralp (46), tatoglu (45), saygýlý (48), beguum (46), semih1973 (51), BERDAN13 (50), merve70 (33), xxxakrepxxx (43), damlanur (39), emsal (37), nisa Nur (26), FEYZAferhan (46), aliihsan (43), fatih_kull (41), halisseker (40), r.yildiz (43), Taskin70 (41), NaMaz_iM (48), baran4735 (43), simurg_anka (59), feride_özen (47), igci (43), ihvancan (45), civan (46), hakan_20 (55), lnxwise (41), ~~Esinti~~ (39), kent (52), veyselgün (52), drakula514 (33), sahhaf (54), hüdayi_yolu (48), eyy_yolcu (48), ravza30 (51), epikon (44), dursun bektas (58), shacird (39), ohme (62), HakanKA (36), abdülbari (32), aliasik (60), datedock (37), Kar çiçeði (38), luicin79 (45), yusuf_ali (43), pcpcpc (43), meryem_ (38), meryem.im (38), abuzer (43), EBRUEBSUDE (43), burak_1 (50), öznur (45), esinti34_69 (51), h mükremin (52), dogutrade (60), esinti69 (51), nired (51), Ensar 66 (58), ABDULLAH FURKAN (), akýn (65), tungaeralp (53), bykilic (50), canisi (58), sedatsen (46), kocaahmet79 (45), esselam (42), kirrli (37), ismey (53), xxxemrexxx (51), seida (43), blueangel_ahmet (50), cesum (58), dhan (49), eschra (34), tamerr70 (51), resul asigi (38), yusuf163 (47), Misafiir (45), Zeynep..66 (39), hüseyin _k (34), vizyon (55)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.79340 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.