0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Ne Görüyorsun(Uzun Oldu ama tavsiye ediyorum hepinize)

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
erdal58 su an offline erdal58  
Ne Görüyorsun(Uzun Oldu ama tavsiye ediyorum hepinize)
134 Mesaj -
Hiç üç boyutlu bir resme baktýnýz mý? Mutlaka bakmýþsýnýzdýr. Ben ilk tecrübemde, karmakarýþýk renk ve þekillerin içinde anlamlý bir þeyler görebilmek için epey zorlandýðýmý hatýrlýyorum. Ama bir þeyler göreceðime inanýyordum. Çünkü, evvela bu resimler bizim bir þeyler görebilmemiz için yapýlmýþtý. Ýkincisi de çevremde gördüðünü söyleyen ve gördüðü þeylerin güzelliðini ballandýra ballandýra anlatan onlarca insan vardý. Ben de göreceðim inancýyla yola çýkarak biraz zor da olsa görmeyi baþarabildim.

“Gözlerin hakikate açýlmasý”, “eþyanýn perde arkasýna vâkýf olmak”, “varlýðýn sýrrýný keþfetmek” gibi sözleri tasavvuf kitaplarýndan okuyor, tasavvuf büyüklerinden dinliyoruz. Ýnsaný iç âleminin derinliklerine ulaþtýran ve ona ruhunun gücünü keþfettiren tasavvuf anlayýþýna göre içinde yaþadýðýmýz dünya, sadece görebildiðimiz maddî âlemden ibaret deðildir. Çevremizde göremediðimiz nice renkler ve desenler vardýr. Mesela bizimle birlikte yaþayan ama göremediðimiz meleklerin, þeytanlarýn ve cinlerin varlýklarýný bize din haber veriyor. Burada “birlikte” kelimesiyle zaman ve mekan beraberliðini kastetmiyorum. Çünkü bunlar bize ait, üç boyutlu dünyanýn kavramlarý. Ama bu varlýklar kýsmen veya tamamen zaman ve mekan kayýtlarýndan baðýmsýz varlýklar. Þu halde bu “birliktelik”in nasýl gerçekleþtiði de ayrý bir muamma.

Öte yandan çevremizde gördüðümüz cansýz ve þuursuz varlýklarýn kendi dillerince Allah’ý andýklarý, mübarek isimlerini tesbih ettiklerini de bize Kur’an bildiriyor. Taþlar-kayalar, aðaçlar-yapraklar, ýrmaklar-denizler, gezegenler-yýldýzlar, galaksiler-nebulalar.. kainattaki her nesne kendi dillerinde zikir halkalarýna iþtirak ediyorlar ama biz onlarýn dillerini anlamýyoruz. Büyük zatlarýn, kullandýklarý eþyaya adeta vefa gösterircesine baðlýlýklarýný ben hep bu espriye baðlamak gerektiðini düþünmüþümdür. Efendimiz’in “Uhud bizi sever, biz de onu” buyurmasý; bir Hak dostununun tesbihine aþk ölçüsündeki düþkünlüðü; bir diðerinin, kýrýlan çay kaþýðýnýn atýlmasýna çok kýzmasý ve buldurup tamir ettirmesi; bir baþkasýnýn, oturduðu sandalyenin deðiþtirilmesine tahammül edememesi.. bütün bunlar, gözleri hakikata açýk bu büyük zevâtýn nesneleri bizim gördüðümüzden daha farklý görmelerinden kaynaklanmaktadýr. Bize göre deðersiz ve alelâde olan þeyler onlarýn nazarýnda Allah’ý anan zâkirlerdir. Mesela bizler, rahatsýz etti, uykumuzu böldü diye bir cýrcýr böceðinden yakýnýrken onlar, bu böceðin avazý çýktýðý kadar her tarafa Rabbini duyurmaya çalýþmasý karþýsýnda sabahlara kadar yana yakýla aðlarlar. Bizler, kapýmýzýn önündeki aðaç devrilse umursamayýz; onlar, dalýndan kopup düþen bir yapraðý görünce içlerine baygýnlýk gelir. Bizim için bir böcek pek bir deðer ifade etmez ama onlar tuvalete düþen bir karýncayý kurtarmak için yarým saat uðraþýrlar. Bütün bu saydýklarým, onlarýn çevrelerindeki nesnelere bizden farklý bakmalarýndan kaynaklanýr: onlar, canlý-cansýz her þeyin Cenab-ý Hakk’ý zikr u tesbih ettiði gerçeðini kavramýþlardýr ve her bir nesnede Allah’ýn mübarek isimlerini temâþâ etmektedirler. Evet, bu âlemin her bir zerresinde Allah’ýn isimlerinin tecellilerinin bulunduðu, nereye bakýlýrsa bakýlsýn O’nun esmasýnýn cilvelerinin, dolayýsýyla O’na ait güzelliklerin görüldüðü iþin ehli bu zâtlar tarafýndan bizlere talim edilen ayrý bir konu. Örnekleri çoðaltabiliriz: Kâinattaki her bir nesnenin bir diðeriyle irtibatý, alâkasý.. etkilerini gözlemleyebildiðimiz ama nedenini-niçinini bilemediðimiz câzibe-dâfia (nesneler arasýndaki birbirini itme ve çekme kuvvetleri) kanunlarý.. uzaktan algýlama-etkileme tecrübeleri…

Hâsýlý; çevremiz, beþ duyu ile hissettiklerimizden ibaret deðildir. Biz alýþkanlýk olarak her þeyi üç boyut çerçevesinde deðerlendirmekteyiz. Hatta, bu üç boyutun ötesinde derinlikleri olan âlemlerin bizim dünyamýza olan yansýmalarýný da hep en-boy-derinlik mahkûmu olarak algýlamak durumundayýz. Bu durumu þu misal çok güzel resmediyor: “Düzlem þeklindeki bir levhanýn üzerinde yaþayan iki boyutlu canlýlar düþünelim. Bu canlýlar yalnýzca levhayý ve üzerindeki deðiþiklikleri algýlayabilecek, dýþarýdaki üç boyutlu dünyadan hiç haberleri olmayacaktýr (Çünkü onlar için üçüncü boyut diye bir gerçek yoktur. Bildikleri ve anladýklarý sadece “en” ve “boy”dur). Þimdi de üç boyutlu dünyadan birinin eþit zaman aralýklarýyla ateþ ederek levha üzerinde birbiri ardýndan gelen eþit mesafeli delikler açtýðýný varsayalým. Bu durumda levhada yaþayan canlýlar bu hâdiseyi gözlemledikten sonra bir delikten belli bir süre sonra baþka bir delik oluþtuðunu görerek, her bir deliðin bir baþka deliðin oluþmasýna sebep olduðunu düþüneceklerdir. Halbuki o deliðin oluþmasýnýn gerçek sebebi, bir önceki delik deðil, ateþ eden kiþidir.” (Salih Adem, Sýzýntý Dergisi, Aralýk 1996, 215. sayýgöz kırpma Ýþte bizler hayatýmýzdaki her þeyi: doðumlarý, hastalýklarý, ölümleri, musibetleri, felâketleri, depremleri… kendi boyutlarýmýzýn dar çerçevesinden görüyor ve deðerlendiriyoruz. Ama baþýný üç boyut kafesinden çýkarabilenler meselenin hakikatýný anlýyorlar; her þeyin ama her þeyin çehresinde O’nu görüyorlar, her bir oluþumun arkasýnda O’nun olduðunu biliyorlar, “Attýðýn zaman atan sen deðilsin” sýrrýna uygun olarak her zaman “yapan O’dur, eden O’dur, eyleyen O’dur” sözleriyle bu hakikatý dile getiriyorlar. Bunlardan bazýlarý, içine girdikleri o âlemin güzellikleri karþýsýnda sermest olup eski hâllerinin monoton iklimine dönmek istemiyorlar. Bazýlarý ise geri dönüp insanlarý o âlemin güzelliklerine uyarmaya çalýþýyorlar.

Evet, bu insanlar bizden farklý bakýyor ve bizim görmediklerimizi görüyorlar. Siz kabrin baþýna gidersiniz, gördüðünüz þey toprak, mezar taþý, ot-çalý vs.. dir. Onlar ise o kabirde yatan insanýn içinde bulunduðu durumu keþfeder ve bu durum da velililiðin ilk basamaðý kabul edilir. Ayný salonda oturursunuz, siz hiçbir þey hissetmessiniz ama onlar üzerinize inen sekineyi size anlatýrlar. Gözleri meçhule kayar ve derler ki “Biz Nuh’un gemisindeyiz. Biraz derince baksanýz dümenin baþýndakini görürsünüz”. Elleriyle bir þeyler toplar gibi yaparlar. Sorarsýnýz, önlerinde temessül eden Cennet’in meyvelerini almak istediklerini söylerler. Oturduklarý yerlerden bir pencereden bakýyor gibi size Cennet ve Cehennem’i anlatýrlar.

Öyleyse; nasýl ki insan, bir kaðýt üzerinde iki boyutlu renk ve desenlere yoðunlaþýp üçüncü boyuta açýlabiliyorsa, yol erkânýna riayet edip biraz da gayret gösterdiði takdirde çevresindeki üç boyutun ötesinde bir dördüncü, beþinci.. boyutu algýlamasý mümkündür. Bu kapýnýn ama kýrk gün sonra, ama kýrk yýl sonra açýlmasý için en azýndan o kapýnýn açýlacaðýna inancýn muhafaza edilmesi gerektiðini düþünüyorum. Çünkü o kapýnýn açýlmasýnýn asgari þartýdýr inanmak. Manevî iklimlere açýlabileceðine inanmayan insanýn ilk kaybý o âlemlerin güzelliklerinden mahrum kalma olacaktýr.

Ýnsan, içeri girmeden kapý aralýðýndan bakma mazhariyetine bile erse her þeyi çok farklý görecek. Ve nasýl bunca yýl burnunun dibindeki Cennetlerden habersiz, iç karartan izbelerde yaþayabildiðine þaþýracak. Fýrtýnalý denizin “Ya Celil, Ya Celil” zikrini, kedi yavrucuklarýnýn “Ya Rahim, Ya Rahim” virdini, gök gürültüsünün “Ya Kahhar, Ya Kahhar” sesini duyacak.. her bir yaðmur damlasýyla yere süzülen meleklerin letâfetini, daðlarla müvekkel meleklerin mehâbetini seyredecek.. nuranilerle, ruhanilerle oturup sohbet edecek.. her bir aynaya akseden o Zat-ý Akdes’in ýþýðýndan gözleri kamaþacak… Ben bu mazhariyetlere ermiþ birisi deðilim. Ermek þöyle dursun, uzaktan bir kývýlcýmla ümitlenmiþ bile deðilim. Ben sadece gayret ve vefaya o kapýnýn açýlacaðýna inanan birisiyim.

Þimdi, geriye bir soru kalýyor: Harikalar diyarýna götüren kapý nerede? Bu parlak, cývýl cývýl dünyaya açýlabilmek için ne yapmak gerekiyor? “Hakikata giden yollar mahlûkâtýn sayýsýncadýr” prensibince herkes fýtratýna uygun bir yol bulup gidebilir elbet. Ancak bu yollarý üç maddede toplamak mümkün: Birinci yol: Ölüm. Evet, herkes öldüðü zaman, ister istemez o âleme gidecektir. Ancak maksat, ölmeden, yani iþ iþten geçmeden önce o âleme ait sinyalleri alabilmektir. Ýkinci Yol: Sufilerin “çile”, “riyâzet” veya “erbaîn” dedikleri ve üzerinde çok durduklarý ruh yörüngeli bir seyahat. Bunda da maksat bedeni baský altýna alýp ruhun gücünü artýrmaya çalýþmak ve böylece ruhun enginliklerine açýlabilmek. Üçüncü yol: ……...... Sözü çok uzattýk, isterseniz “Üçüncü Yol” bir baþka buluþmamýzýn konusu olsun.

erdal 58
Gönderen: 21.11.2006 - 21:12
Bu Mesaji Bildir   erdal58 üyenin diger mesajlarini ara erdal58 üyenin Profiline bak erdal58 üyeye özel mesaj gönder erdal58 üyeyi arkadas listeme ekle erdal58 üyeyi ICQ listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1214 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
bahar61 (48), ebrar22 (52), muzo 02 (53), abdulberr (57), Sakarya5461 (54), canan85 (39), Abdulkadir056 (27), Alaaddin_E (51), betus86 (38), zeynepcik (41), halebi (40), ammarh. (58), hatice gönül (39), karamurad (57), erens (42), ZeYD-CaN (37), pazarci (40), bkaya85 (39), can38 ()
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.70386 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.