0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SORULAR & CEVAPLAR » Tebliğ

önceki konu   diğer konu
2 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
hodbin su an offline hodbin  
Tebliğ
1 Mesaj
Teblið nedir?
Kimler teblið yapmak zorundadýr?
Tebliðde bulunmayanýn sorumluluðu var mýdýr?
Gönderen: 29.09.2006 - 14:22
Bu Mesaji Bildir   hodbin üyenin diger mesajlarini ara hodbin üyenin Profiline bak hodbin üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Gast ahmet gunay  
Misafir
Deðerli kardeþim:


Teblið, peygamberlerin sýfatlarýndan ve onlarýn gerçek vazifelerindendir. Bu gerçeði ifâde eden bir ayetin meâli þöyledir:

"Ey elçi, Rabbinden sana indirileni duyur. Eðer bunu yapmazsan, O'nun elçiliðini yapmamýþ olursun. Allah seni insanlardan korur" (el-Mâide 5/67).

Bu görev yalnýz Hz. Muhammed (s.a.s)'e verilmemiþ, diðer peygamberlere de verilmiþtir (el-A 'raf, 7/62, 68, 79, 93; el-Ahkâf, 46/23).

Teblið vazifesini yapan peygamberler, bu vazifelerinde zorlayýcý herhangi bir yola baþvurmamýþlar, sadece teblið vazifelerini yerine getirmiþler ve sonucu Allah'a býrakmýþlardýr:

"Peygambere düþen, sadece teblið yapmaktýr" (el-Mâide, 5/99) (Bu konu ile ilgili olarak bkz. Âl-î Ýmrân, 3/20; el-Mâide, 5/92; er-Ra'd, 13/40; en-Nahl, 16/35,82; en-Nûr, 24/54; el-Ankebût, 29/18; Yâsîn, 36/17; eþ-Þuarâ, 42/48; et-Teðâbûn, 64/12).

Allah'tan aldýklarý mesajlarý, muhatabý olan insanlara teblið etmekle görevli olan peygamberler, bu yolda çeþitli sýkýntýlara katlanmýþlar ve en güzel sabýr örneðini göstermiþlerdir. "aglaÖnce) en yakýn akrabaný uyar" (eþ-Þuarâ, 26/214) ayeti nazil olunca, Hz. Muhammed (s.a.s) ilk tebliði, evinde topladýðý Abdülmuttaliboðullarýna yaptý. Daha sonra Safa tepesine çýkarak halka seslendi ve halk O'nun etrafýnda toplandý. Onlara, "Þu daðýn arkasýnda düþman var desem, bana inanýr mýsýnýz?" diye sorunca, halk, "Evet, sana inanýrýz. Çünkü senden yalan duymadýk" cevabýný verdi. Öyle ise size þiddetli bir azabý haber veriyorum" deyince, amcasý Ebu Leheb hakaret ifâde eden sözler sarfederek, onu susturdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s)'in tebliðini engellemeye çalýþan Ebu Leheb ve hanýmý hakkýnda Tebbet suresi nazil oldu (Abdülfettah el-Kâdî, Esbâbü'n-Nüzûl, Beyrut,(t.y.) s. 251).

Peygamberler, teblið vazifelerini yerine getirirken, çeþitli sýkýntýlarla karþýlaþmýþlardýr. Ama hiç bir zaman yollarýndan sapmamýþlar ve davalarýnda taviz vermemiþlerdir. Hayatlarý bu hususta ibretli olaylarla doludur.

Bu þekilde sabýrla davranarak tebliðde bulunmak, insanlarý hikmetli sözler ve güzel öðütlerle Allah'ýn yoluna davet etmek Allah'ýn, Kur'an'a kulak veren her mümine ilâhî bir emridir:

"aglaEy Muhammed) Sen (insanlarýgöz kırpma Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öðütlerle çaðýr ve onlarla en güzel þekilde mücâdele et" (en-Nahl, 16/125).

Bu ayette söz konusu olan "hikmet" ve "güzel öðüt", teblið ile ilgilenen insanlar için çok önemlidir. Hikmet, kiþinin teblið sýrasýnda dikkatli ve basiretli olmasý, bunu körü körüne yapmamasýdýr. Hikmet, hitabedilen kiþinin zihin, yetenek ve þartlarýný gözönünde bulundurulmasýný ve mesajýn bunlara uygun bir þekilde iletilmesini gerektirir.

"Güzel öðüt" ise, kiþinin muhatabýný sadece mantýkî ikna metotlarýyla deðil, ayný zamanda duygularýný cezbederek de inandýrmaya çalýþmasýdýr .

Bu ayette geçen "Onlarla en güzel þekilde mücadele et" emri de, teblið vazifesini ciddi bir þekilde yerine getirmeyi taleb etmektedir. Buna göre tebliðci, tatlý bir dile sahip olmalý, tebliðde soylu bir davranýþ göstermeli, cezbedici, akla ve mantýða uygun fikirleri öne sürmeli ve muhatabýný en güzel bir þekilde ikna etmeye çalýþmalýdýr (el-Kurtubî, el-Camiul'i-Ahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1967, X, 200; er-Razî, et-Tefsiru'l-Kebir, Mýsýr 1937, XX, 138 v.d.; ez-Zemahþerî, el-Keþþâf, Kahire 1977, III, 167).

Kur'an, ilahi mesajýn insanlara ulaþtýrýlmasý açýsýndan büyük önem taþýyan tebliði "büyük cihad" (cihad-ý ekber) olarak tanýmlar:

"Kâfirlere boyun eðme ve bununla (bu Kur'an ile) onlara karþý büyük cihâd et" (el-Furkan, 25/52).

Bu ayetteki "büyük cihâd", Ýslâm davasý yolunda elden geleni yapmak, bu dava için bütün imkan ve kaynaklarý seferber etmek ve Allah'ýn adýný yüceltmek için tebliðde bulunmak demektir. Gerçekten de teblið suretiyle cihadda bulunmak, düþmana karþý silahla cihatda bulunmaktan daha büyük ve daha üstündür (ez-Zemahþerî, el-Keþþâf, Kahire 1977, IV, 125; el-Beydâvî, Envâru't-Tenzîl ve Esraru't-Te'vîl, Mýsýr 1955, II, 73; er-Razî, et-Tefsiru'l-Kebir, Mýsýr 1937, XXIV, 100).

Teblið ile meþgul olanlar, insanlar arasýnda ayýrým yapmadan, genç ihtiyar, kadýn erkek, herkese tebliðde bulunmalýdýrlar. Ölüm döþeðinde olan insana bile, Ýslâm teblið edilmelidir. Çünkü o, iman ettikten sonra vefât ederse, ahireti kurtarýlmýþ olur. Her hususta olduðu gibi, bu hususta da en güzel örnek, Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Ebu Talib'in ölüm zamaný gelince, Resulullah (s.a.s) onun yanýna geldi. Orada Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebî Ümeyye de vardý. Hz. Peygamber (s.a.s) Ebu Talib'e: "Ey amcacýðým, 'Lâ-Ýlâhe Ýllallah' de, bununla Allah katýnda sana þehâdet edeyim " buyurdu. Ebu Cehil: "Ya Ebu Talib, Abdülmuttalib'in dininden vaz mý geçeceksin?" dedi. Resulullah (s.a) amcasýna tebliðde bulunmaya davet etti. Fakat Ebu Talib, ona son söz olarak Abdülmuttalib'in dini üzerinde olduðunu söyledi ve 'Lâ Ýlâhe Ýllallah' demekten çekindi. O zaman Hz. Muhammed (s.a.s): "Allah beni men etmediði müddetçe, senin için dua edeceðim" dedi. Bunun üzerine þu ayet nâzil oldu: "Akraba bile olsalar, cehennemin halký olduklarý belli olduktan sonra (Allah'a) ortak koþanlar için maðfiret dilemek; ne peygamberin, ne de inananlarýn yapacaðý bir iþ deðildir" (et-Tevbe, 9/113). Ebu Talib hakkýnda da: "aglaEy Muhammed), sen, sevdiðini doðru yola iletemezsin, fakat Allah, dilediðini doðru yola iletir. O, yola gelecek olanlarý daha iyi bilir" (el-Kasas, 28/56) ayeti nazil oldu (Müslim, iman, 9; Muhammed b. Ýshâk b. Yesar, Sîretu Ýbn Ýshâk, Konya 1980, 222).

Ayrýca Kur'an, Allah'ýn en büyük düþmanlarýna bile tebliðin götürülmesini emreder. Hem de onlarý kýrmadan, ezmeden, lânetlemeden ve onlara öfkelenmeden bu vazifelerinin yerine getirilmesi gerektiðini vurgular: "aglaEy Musa ve Harun) Firavun'a gidin, çünkü o azmýþtýr. Ona yumuþak ve tatlý bir sözle tebliðde bulunun. Belki öðüt alýr veya Allah'tan korkar" (Tâhâ, 20/43, 44).

Yüce Allah, Firavun'un imân etmeyeceðini elbette biliyordu. Ama yine ona tebliðin yapýlmasýný emretmiþtir. Bunda çeþitli hikmetler vardýr. Ýnanan insanlarýn teblið vazifelerini yerine getirmeleri ve kendisine tebliðin ulaþmadýðý hiç kimsenin kalmamasý gerekir. Bu durum, tebliðcileri de mes'uliyetten kurtarýr. Nitekim Yüce Allah baþka bir ayette, Hz. Musa ve ona baðlý olanlarýn tebliðe ýsrarla devam etmelerini faydasýz gören bazý insanlardan söz ederken, þöyle bir açýklamada bulunmuþtur: "Ýçlerinden bir topluluk, "Allah'ýn helâk edeceði yahut þiddetli bir þekilde azaba uðratacaðý bir kavme hâlâ ne diye tebliðe bulunuyorsunuz?" dediler. Tebliðe devam edenler þu cevabý verdiler: Rabbiniz huzurunda özür beyaný yüzünden, bir de belki kendilerine gelir, korunurlar ümidiyle" (el-Ârâf, 7/164).

Bu durum, tebliðcinin görevini savsaklamadýðýna delil olur ve kendisine teblið yapýlanýn "ben bunu bilmiyordum" þeklinde mazerette bulunmasýný engeller (ez-Zemahþerî, el-Keþþâf, Mýsýr (t.y), IV, 34).

Merhum müfessir Elmalýlý, bu ayeti açýklarken þöyle buyurmuþtur: "Teblið vazifesini yerine getirme, herkese son nefesine varýncaya kadar bir nevi farzdýr. Bununla beraber, dünyada hiç bir-hususta ümitsizliðe düþmek caiz deðildir. Her ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar, insanlarýn tövbe ve takvasýný arzu ve ümit etmek de bir vazifedir. Ýnsanlýðýn hali sürekli deðiþmededir ve kader sýrrý meydana geliþinden önce bilinmez. Ne bilirsiniz, bu güne kadar hiç söz dinlemeyen bu insanlar belki yarýn dinleyiverir ve sakýnmaya baþlar, bütün bütün sakýnmazsa, belki biraz sakýnýr ve bu sayede azabý hafifler. Her halde tebliðde bulunup öðüt vermek, tebliði terk etmekten evlâdýr. Tebliði bütünüyle terk etmekte ise, hiç bir ümit yoktur. Hiç bir mukavemete maruz kalmayan fenalýk daha süratle yayýlýr. Herhangi bir fenalýðýn aslýný silmek mümkün olmasa da hýzýný azaltmaya çalýþmak da göz ardý edilmemelidir (Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur'an Dili, Ýstanbul 1971, IV, 2313).

Hz. Peygamber (s.a.s) veda hutbesinde Ýslâm'ýn temel prensiplerini teblið ettiði zaman, sýk sýk hazýr olanlara: "Teblið vazifemi yaptým mý?" diye sormuþ. Onlardan olumlu cevap alýnca, "Allah'ým, sen benim teblið vazifemi yaptýðýma þahid ol!..” diyerek, bu kutsal vazifeyi yerine getirmenin sevincini yaþamýþtýr (Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutubi'l-Arab, Mýsýr 1962, 1, 157).

Peygamber ve O'nun yolunda yürüyenlerin en önemli görevi, Hakk'ý tebliðdir. Her Müslüman bu konuda görevlidir. Müminlerin bu husustaki görevlerini yerine getirmeleri farzdýr.

Ýslâm, sürtüþme, tartýþma, bölünme ve parçalanma dini deðildir. Onun ruhunda ve mayasýnda ancak Allah'a kul olmanýn derin manasý, birbirimize kardeþ olmanýn yüksek anlamý yatmaktadýr. Dinde kula kul olma basiretsizliði yoktur. Günümüzün teblið metodu bu doðrultuda geliþtirilmelidir.

Ýslâm dininde teblið, belli bir sýnýfýn deðil, inanan bütün insanlarýn vazifesidir. Ýslâm'da sýnýf ayýrýmý yoktur. Her kiþi, kendi bilgi ve kültür seviyesine göre, baþkalarýna tebliðde bulunup onlarý þuurlandýrmaya çalýþmak mecburiyetindedir.

Yüce Allah'ýn Kur'an-ý Kerim'de üzerinde önemle durduðu "davet" ve "Emr bi'l-Ma'ruf ve Nehy ani'l-Münker" de, tebliðe yakýn ve onunla iç içe olan konulardýr.

Hz. Muhammed (s.a.s), Allah rýzasý için yapýlmayan her þeyin bâtýl ve faydasýz olduðunu haber vermiþtir (Tirmizî, Hudûd, 24, Fiten, 59, Zühd, 21; Ýbn Mace, Hudûd, 12, Zühd, 21). Buna göre teblið de, Allah rýzasý için yapýlmalýdýr. Herhangi bir maddî veya manevî menfaat niyeti ile yapýlan tebliðin hiç bir faydasý olmaz. Yüce Allah da Kur'an-ý Kerim'de, tebliðin herhangi bir karþýlýk beklemeden, Allah rýzasý için yapýlmasýný ve bu þekilde yapýlan tebliði dinlemenin gerektiðini açýklamýþtýr (Yasin, 36/21).

Her þeyi Allah rýzasý için yapan, gaye olarak O'nun rýzasýný seçen ve bu yolda teblið vazifesini de bilinçli bir þekilde yerine getiren bir toplum, mutluluðun sýrrýna erer.

Kur'an, insanlara teblið edilmek üzere indirilmiþtir. Hz. Muhammed (s.a.s), bu yolda her türlü sýkýntýya göðüs gererek, gerektiði gibi bu vazifeyi yerine getirdi. O'nun ümmetinin de, bu vazifeyi sadece Allah rýzasý için ve hakkýyla yerine getirmesi gerekir.

Selam ve dua ile...
Gönderen: 29.10.2006 - 10:11
Bu Mesaji Bildir   Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an 1 üye ve 1277 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.95332 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.