0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SORULAR & CEVAPLAR » aleviler hakkinda...?

önceki konu   diğer konu
2 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
zehra03 su an offline zehra03  
aleviler hakkinda...?
16 Mesaj -
selamlarin en guzeli ile hocam, alevilik ve bektasilik hakkinda bilgilenmek amaci ile internetten kisa bi arastirma yaptim, bildigim ve kesinlikle suphe etmedigim islamda her konuda herseye cok guzel bir cevabin olmasidir, ya kurani azimussanda veya hadis kitaplarinda veya kutubi sittede ama emin oldugum aradigim cevabin kesinlikle oldugu suphesiz! alevilere gore hazreti peygamber efendimiz (s.a.v) vefat ettiklerinde, ona erkeklerden ilk once iman eden ve soyundan gelen amcasinin oglu hazreti ali (r.a) halifelige layik gorulur ama hazreti ebubekir (r.a) olur? Peygamber Efendimiz (s.a.v) sonra halife olarak sirayla, Hz. Ebubekir(R.A), Hz. Ømer(r.a), Hz. Osman (r.a) ve son olarak Hz. Ali (r.a) dir. elbet bu siralamadada bir hayir vardir bunuda ogrenebilirmiyim?
esselamu aleykum
Gönderen: 07.05.2006 - 09:14
Bu Mesaji Bildir   zehra03 üyenin diger mesajlarini ara zehra03 üyenin Profiline bak zehra03 üyeye özel mesaj gönder zehra03 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Gast ahmet gunay  
Misafir
Deðerli kardeþim;

Hz. Ali küçük yaþýndan beri Resulullah'ýn yanýnda büyüdü. On yaþýnda Ýslâm'ý kabul ettiði bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanlýðý ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz þirkin kötülüðünü, tevhidin manasýný anlattýðýnda Hz. Ali hemen müslüman olmuþtu. Mekke döneminde her zaman Resulullah'ýn yanýndaydý. Kâbe'deki putlarý kýrmasýný þöyle anlatýr: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çýkmak istedi. Kalkmak istediðim zaman kalkamýyacaðýmý anladý, omuzumdan indi, beni omuzuna çýkardý ve ayaða kalktý. Kendimi istesem ufuklarý tutacak sanýyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardý, onu saðdan soldan ittim. Put düþtü, parça parça oldu. Resulullah'ýn omuzlarýndan indim. Ýkimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384)Hz. Peygamber'in vefatý sýrasýnda, hücresinde bulunanlarýn baþýnda geliyordu. Hz. Ebu Bekir halife seçildiði sýrada Hz. Ali Resulullah'ýn hücresinde tekfin ile meþgul idi.

Hz. Ömer devrinde devletin bütün hukuk iþleriyle ilgilenip adeta Ýslâm devletinin baþ kadýsý olarak görev yaptý. Hz. Ömer'in þehâdeti üzerine yine devlet baþkanýný seçmekle görevlendirilen altý kiþilik þûra heyetinde yer alýp, bu altý kiþiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.

Hz. Osman'ýn hilâfeti döneminde idarî tutumdan pek memnun olmamakla birlikte Ýslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen þikayetleri hep Hz. Osman'a bildirmiþ ve ona hâl çareleri teklif etmiþti. Hz. Osman'ý muhasara edenleri uzlaþtýrmak için elinden gelen gayreti sarfetti.

Hz. Osman'ýn þehâdetinden sonra Ýslâm'ýn ileri gelen þahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah'ýn bir takdiri olarak son derece karýþýk bir dönem oldu. Hilâfete geçtiðinde hâlledilmesi gereken bir çok problemle karþý karþýya kaldý. Bu karýþýklýklar Cemel ve Sýffýn gibi iç çatýþmalarý doðurdu. Ýslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâflarý giderme konusunda büyük fedakârlýk ve gayretler gösterdi.

Nihayet, Kûfe'de 40/661 yýlýnda bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafýndan sabah namazýna giderken yaralandý. Bu yaranýn etkisiyle þehid oldu.

Hz. Ali devamlý olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yanýnda bulunduðu için Tefsir, Hadîs ve Fýkýhta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Resulullah'ýn tabiri ile "ilim beldesinin kapýsý" olarak ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda insanlarý hakka iletmek için büyük gayretler sarfetmiþ ve hilâfet dönemi iç karýþýklýklarla dolu olmasýna raðmen Ýslâm'ýn öðretilmesi ve öðrenilmesi hususunda büyük katkýlarý olmuþtu.

Medine'de duruma hakim olup yönetimi tam olarak eline aldýktan sonra öðretim için merkezde bir okul kurdu. Arapça gramerin öðretilmesini Ebu Esved ed-Düeli'ye, Kur'an okutma ve öðretme iþini Abdurrahman esSülemi'ye, Tabiî ilimler konusunda öðretmenlik görevini Kümeyl b. Ziyâd'a verdi. Arap edebiyatý konusunda çalýþma yapmak üzere de Ubade b. esSamit, ve Ömer b. Seleme'yi görevlendirdi. Devlet yönetimi ve hizmetlerini; maliye, ordu, teþrî ve kaza gibi bölümlere ayýrarak yürütüyordu. Malî iþleri, daðýtma ve toplama diye iki kýsma ayýrmazdý.


.
Peygamber efendimize ilk iman edenlerden biri Hz.Ebubekir(r.a)dir.
Hz. Ebû Bekir, Hira daðýndan dönen Hz. Muhammed ile karþýlaþtýðýnda, Rasûlullah (s.a.s.) ona, "Allah'ýn elçisi" olduðunu söyleyip "Yaratan Rabbinin adýyla oku" (el-Alâk, 96/1) diye baþlayan âyetleri bildirdiði zaman hemen ona: "Allah'ýn birliðine ve senin O'nun rasûlü olduðuna iman ettim" demiþtir. Hz. Hatice'den sonra Rasûlullah'a ilk iman eden odur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Ýslâm'ý tebliðinin ilk zamanlarýnda kiminle konuþtuysa en azýndan bir tereddüt görmüþ, ancak Ebû Bekir þeksiz ve tereddütsüz bir þekilde kabul etmiþtir. Hatta Hz. Peygamber (s.a.s.), "Bütün insanlarýn imaný bir kefeye, Ebû Bekir'in ki bir kefeye konsa, onun imaný aðýr basardý " diye lâtif bir benzetme de yapmýþtýr. Mü'min Ebû Bekir, hayatýnýn sonuna kadar tüm varlýðýný Ýslâm'a adamýþ, bütün hayýrlý iþlerde en baþta gelmiþtir.Hz. Peygamber'in bir gecede Mekke'den Kudüs'e oradan Sidretü'l Münteha'ya gittiði Ýsra ve Mirâc * hâdisesini duyan müþrikler bunu Hz. Ebû Bekir'e yetiþtirdikleri zaman; "O dediyse doðrudur." demiþtir. Bu sözünden sonra Ebu Bekir'e; ihlâslý, asla yalan söylemeyen, özü doðru, itikadýnda þüphe olmayan anlamýnda, "Sýddýk" lâkabý verildi. Kur'an tâbiriyle, "O, ne iyi arkadaþtý " (en-Nisâ, 4/69) denilebilir.

Ýþte o "Sýddîk" ile o "Emîn", o iki arkadaþ beraberce Sevr daðýndaki maðaraya hareket ederek hicret etmiþlerdir.

Hicrî onbirinci yýlda hastalanan Rasûlullah (s.a.s.) 13 Rebiyülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefât etti. Onun vefâtýný duyan müslümanlar büyük bir üzüntüye kapýldýlar ve ilk anda ne yapmalarý gerektiðine karar veremediler. Ama o da bir ölümlüydü. Hz. Ömer, onun Hz. Musa gibi Rabbi ile buluþmaya gittiðini, O'nun için "öldü" diyen olursa ellerini keseceðini söylüyordu. Ebû Bekir, Rasûlullah'ýn iyi olduðu bir sýrada ondan izin alarak kýzýnýn yanýna gitmiþti. Vefât haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasûlullah'ý alnýndan öptü ve "Babam ve anam sana fedâ olsun ya Rasûlullah. Ölümünde de yaþamýndaki kadar güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmuþtur. Þânýn ve þerefin o kadar büyük ki, üzerinde aðlamaktan münezzehsin. Yâ Muhammed, Rabbinin katýnda bizi unutma; hatýrýnda olalým ..." dedi. Sonra dýþarý çýkýp Ömer'i susturdu ve; "Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan baþka ilâh yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah apaçýk hakikattir. Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüþtür. Allah'a kulluk edenlere gelince, þüphesiz Allah diri, bâkî ve ebedîdir. Size Allah'ýn þu buyruðunu hatýrlatýrým: "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiþtir. Simdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah þükredenleri mükâfatlandýracaktýr" (Âl-u Ýmrân, 3/144). Allah'ýn kitabý ve Rasûlullah'ýn sünnetine sarýlan doðruyu bulur, o ikisinin arasýný ayýran sapýtýr. Þeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasýn, dininizden saptýrmasýn. Þeytanýn size ulaþmasýna fýrsat vermeyiniz" (Ýbn Hiþâm, es-Sire, IV, 335; Taberî, Târih, III, 197,198).

Hz. Ebû Bekir bu konuþmasýyla orada bulunanlarý teskin ettikten sonra Rasûlullah'ýn teçhiziyle uðraþýrken, Ensâr, Benû Sâide sakifesinde toplanarak Hazrec'in reisi olan Sa'd b Uhâde'yi Rasûlullah'tan sonra halife tayini için bir araya gelmiþlerdir. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ebû Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde'ye gittiler. Orada Ensâr ile konuþulduktan ve hilâfet hakkýnda çeþitli müzakereler yapýldýktan sonra Hz. Ebû Bekir, Ömer ile Ebû Ubeyde'nin ortasýnda durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine bey'at edilmesini istedi. O, kendisini halife olarak öne sürmedi. Hz. Ebû Bekir'in konuþmasýndan sonra Hz. Ömer atýlarak hemen Ebû Bekir'e bey'at etti ve, "Ey Ebû Bekir, müslümanlara sen Rasûlullah'ýn emriyle namaz kýldýrdýn. Sen onun halifesisin ve biz sana bey'at ediyoruz. Rasûlullah'a hepimizden daha sevgili olan sana bey'at ediyoruz" dedi. Hz. Ömer'in bu âni davranýþý ile orada bulunanlarýn hepsi Ebû Bekir'e bey'at ettiler. Bu özel bey'attan sonra ertesi gün Mescid-i Nebî'de Hz. Ebû Bekir bütün halka hutbe okudu ve resmen ona bey'at edildi. Rasûlullah'ýn defni salý günü gerçekleþirken, onun nereye defnedileceði hakkýnda da bir ihtilâf meydana geldiðinde Hz. Ebû Bekir yine firasetini ortaya koydu ve "Her peygamber öldüðü yere defnedilir" hadisini ashaba hatýrlatarak bu ihtilâfý giderdi. Rasûlullah'ýn cenaze namazý imamsýz olarak gruplar halinde kýlýndý. Bütün bunlar olurken, Hz. Ali'nin Hz. Fatýma'nýn evinde Haþimoðullarý ve yandaþlarý ile toplandýðý ve bey'ata ilk zamanlar katýlmadýðý nakledilir. Hz. Ali rivâyetlere göre, el-Bey'atü'l-Kübrâ'ya bey'at edildiði haberini alýr almaz, elbisesini yarým yamalak giydiði halde evden fýrlamýþ ve gidip Hz. Ebû Bekir'e bey'at etmiþtir (Taberî, Târih, III, 207). Onun aylarca Hz. Ebû Bekir'e bey'at etmediði haberleri gerçeðe uygun olmasa gerektir. Çünkü onun Ebû Bekir'in üstünlüðünü bildiði, onun hakkýnda yaptýðý konuþmalar ve tarihin akýþý, diðer rivâyetlere aykýrýdýr.

Râsulullah'ýn en yakýn ashâbý arasýnda -hattâ Ebû Bekir ile Ömer arasýnda- zaman zaman ihtilâflar, görüþ ayrýlýklarý meydana gelmiþse de ilk iki halife zamanýnda da görüldüðü gibi dâima birliktelik devam ettirilmiþtir. Anlaþmazlýk gibi görünen hâdiselerin birçoðunda huy ve karakter farklýlýðý rol oynuyordu. Meselâ Ebû Bekir yumuþak ve sâkin davranýrken, Ömer sertlik yanlýsýydý. Ama her zaman birlikte hareket ettiler. Ebû Bekir'in yönetiminde, Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam Ridde savaþlarýnda kararlarýn içinde, namazlarda Ebû Bekir'in arkasýnda yer almýþlardýr (Ýbn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, V, 249). Hz. Ali, Rasûlullah'ýn bir vasiyeti olsaydý ölünceye kadar onu yerine getireceðini söylemiþ (Taberî, a.g.e., IV, 236) ancak, Ýbn Abbas'ýn Rasûlullah hastalandýðý zaman ona gidip hilâfet iþini sormak istemesini geri çevirmiþtir. Yani Hz. Ebû Bekir'in halifeliðine karþý kimseden bir çýkýþ olmamýþtýr. Zaten tabii, fýtrî, akli ve maslahata uygun olan da onun halifeliðidir. Hz. Peygamber ölmeden önce yazýlý bir ahidname býrakmamýþ, ancak Hz. Ebû Bekir'in faziletine dair Mescid'de konuþmuþ, hasta yataðýndayken onu ýsrarla çaðýrtmýþ ve yerine Ýmam tâyin etmiþtir.

Hz. Ebû Bekir, kendisine Rasûlullah'ýn mirasýndan pay almak için gelen Hz. Fâtýma'ya, "Rasûlullah'ýn yaptýðý hiçbir þeyi yapmaktan geri durmam" diyerek, Fâtýma'nýn peygamberin kýzý olmasýný dinin üstün tutulmasýndan daha önemsiz görmüþ ve Rasûlullah'ýn yanýndayken ondan ne duymuþ, ne görmüþse onu tatbik etmiþtir (Taberî, III, 220). Sonralarý Hz. Ali'nin hilâfeti zamanýnda Fâtýma'ya -ki, Ebû Bekir'e gidip miras isterken onu savunmuþtu- mirastan hiçbir þey vermemesi de ashâbýn Rasûlullah'ýn sünnetine nasýl itaat ettiklerinin delilidir (Ýbn Teymiye, Minhâc'üs-Sünne, III, 230). Hz. Ebû Bekir "Rasûlullah'ýn Halifesi" seçildikten sonra Mescid'de yaptýðý konuþmada, "Sizin en hayýrlýnýz deðilim, ama baþýnýza geçtim; görevimi hakkýyle yaparsam bana yardým ediniz, yanýlýrsam doðru yolu gösteriniz; ben Allah ve Rasûlü'ne itaat ettiðim müddetçe siz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz gerekmez..." demiþtir (Ýbn Hiþâm, es-Sire, IV, 340-341; Taberî, Târih, III, 203).

Mürtedlerle Mücadele, Irak ve Suriye Fütühatý

Hz. Ebû Bekir Rasûlullah'ýn halifesi olduktan sonra, onun vefâtýyla Arabistan'da Mekke ve Medine dýþýndaki bölgelerde görülen dinden dönme hareketlerine, yalancý peygamberlere, "namaz kýlarýz, ama zekât vermeyiz" diyenlere karþý savaþ açtý. Esvedu'l-Ansý, Müseylemetü'l-Kezzâb, Secah, Tuleyha gibi yalancý peygamberlerle yapýlan savaþlarla bu zararlý unsurlar yok edilmiþ, isyan bastýrýlmýþ, zekât yeniden toplanmaya ve Beytü'l-Mal'e konulup daðýtýlmaya baþlanmýþtýr. Rasûlullah'ýn hazýrladýðý, ancak vefâtý sebebiyle bekleyen Üsâme ordusunu Ürdün'e yollayan Ebû Bekir, Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre isyanlarýný bastýrmýþtýr. Ýçte isyancýlarla mücâdele edilirken, dýþta da iki büyük imparatorluðun, Ýran ve Bizans'ýn ordularýyla karþýlaþýlmýþtýr. Hîre, Ecnâdin ve Enbâr, savaþlarla Ýslâm diyarýna katýlmýþ, Irak fethedilmiþ, Suriye'nin de önemli kentleri ele geçirilmiþtir. Yermük savaþý devam ederken Hz. Ebû Bekir vefât etmiþtir. Onun ordusuna verdiði öðütlerde þu ibareler vardýr: "Kadýn, çocuk ve yaþlýlara dokunmayýn, yemiþ veren aðaçlarý kesmeyin, ma'mur bir yeri tahrip etmeyin, haddi aþmayýn, korkmayýn." Gerçekten Ýslâm ordusu fethettiði yerlerde kimseye zulmetmemiþ, adaletiyle düþmanlarýn takdirini kazanmýþ, müslüman olmayýp da cizye vererek Ýslâm'ýn himayesine giren milletler huzur ve emniyet içinde yaþamýþlardýr.

Kur'ân-ý Kerîm'in Toplanmasý, "Mushaf''ýn Meydana gelmesi

Hz. Ebû Bekir, Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve kurrâ'nýn birçoðunun þehid olmasý üzerine, Hz. Ömer'in Kur'ân'ýn toplanmasý fikrine önce sýcak bakmamýþsa da sonra ona hak vererek, Kur'ân âyetlerinin toplanmasýný saðlamýþtýr. Rasûlullah zamanýnda peyderpey inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taþlara, enli hurma dallarýna yazýldýðý gibi, ashâbýn çoðu da Kur'ân hâfýzý idi. Ancak, yazýlý olan âyetler daðýnýktý, kurrâ da azalýnca Kur'ân'ýn muhafazasý hususunda endiþe edildi. Ebû Bekir, Zeyd b. Sâbit'in baþkanlýðýnda bir heyet teþkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti. Ayrýca þâhitlerle âyetler doðrulanýyor, kurrâ' ile te'kid ediliyordu. Böylece bütün âyetler toplandý ve "Mushaf" meydana getirildi. Bu Mushaf Ebû Bekir'den Ömer'e, ondan da kýzý Hafsa'ya geçti ve Hz. Osman zamanýnda çoðaltýlarak Dârü'l-Ýslam'ýn bütün vilâyetlerine daðýtýldý.

Vefâtý

Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kýsa bir müddet sürmesine raðmen Hz. Ebû Bekir zamanýnda Ýslâm devleti büyük bir geliþme göstermiþtir. Hz. Ebû Bekir Hicrî 13. yýlda Cemâziyelâhir ayýnýn baþýnda hicretten sonra Medine'de yakalandýðý hastalýðýnýn ortaya çýkmasý üzerine yataða düþünce yerine Ömer'in namaz kýldýrmasýný istedi. Ashâbla istiþâre ederek Hz. Ömer'i halifeliðe uygun gördüðünü söyledi. Hz. Ömer'in sert ve kaba oluþu gibi bazý itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hz. Osman'a yazdýrdý. Ebû Bekir (r.a.) de, çok sevdiði Rasûlullah gibi altmýþüç yaþýnda vefât etti. Vasiyeti gereði Rasûlullah'ýn yanýna -omuz hizasýnda olarak- defnedildi. Böylece bu iki büyük insanýn, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.

Kiþiliði ve Yönetimi

Tâcir olarak geniþ bir kültüre sahip olan Hz. Ebû Bekir, dürüstlüðü ve takvâsý ile ashâb içinde ilk sýrada yeralýr. Karakteri; yumuþak huyluluk, çok düþünüp çok az konuþmak, tevâzu ile belirgindi. Hz. Âiþe'nin rivâyetine göre, "gözü yaþlý, gönlü hüzünlü, sesi zayýf" biri idi. Câhiliye döneminde müþrikler ona güvenir, diyet ve borç-alacak iþlerinde onu hakem tanýrlardý. Rasûlullah'ýn en sadýk dostu olan Ebû Bekir'in Mirâc olayýnda sergilediði sonsuz baðlýlýk örneði ona "es-Sýddýk" lâkabýný kazandýrmýþtýr. O bu olayda "O ne söylüyorsa doðrudur" demiþtir. Cömertlikte ondan üstünü de yoktur. Bütün malýný mülkünü Ýslâm için harcamýþ, vefât ederken vasiyetinde, halifeliði müddetince aldýðý maaþlarýn, topraklarýnýn satýlarak iâde edilmesini istemiþ ve geride bir deve, bir köleden baþka birþey býrakmamýþtýr. Dört eþinden altý çocuðu olan Ebû Bekir, kýzý Âiþe'yi Rasûlullah ile hicretten sonra evlendirmiþtir (Tabakat-ý Ýbn Sa'd, VI, 130 vd.; Ýbnu'l-Esir, II, 115 vd).

Hicret sýrasýnda maðarada iken ayaðýný bir yýlan soktuðunda ve ayaðý acýdýðýnda o sýrada dizine yatýp uyumuþ olan Peygamber'i uyandýrmamak için sesini çýkarmamasý, aðlarken Hz. Peygamber uyanýp ne olduðunu sorduðunda, "Anam-babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah" demesi olayý Ebû Bekir'in Rasûlullah'a olan baðlýlýðýnýn örneklerinden sadece biridir. Hz. Ebû Bekir'in beyaz yüzlü, zayýf, doðan burunlu, sakallarýný kýna ve çivit otuyla boyayan sakin bir adam olduðu rivâyet edilir (Ýbnü'l Esir, el-Kâmil fi't-Târih, II, 419-420). Rasûlullah'tan sonra bu ümmetin en hayýrlýsý Ebû Bekir'dir. O, Hz. Peygamber'in veziri, fetvâlarda en yakýný idi. Rasûlullah'ýn, "Ýnsanlardan dost edinseydim, Ebû Bekir'i edinirdim" (Buhâri, Salât, 80: Müslim, Mesâcid, 38: Ýbn Mâce, Mukaddime, II) ve "Herkeste iyiliklerimin karþýlýðý vardýr, Ebû Bekir hariç" demesi ve son hutbesinde, "Allah, kullarýndan birini dünya ile kendi katýnda olan þeyleri tercih hususunda serbest býraktý; kul, Allah katýnda olaný tercih etti'' diye Ebû Bekir'i övmesi ve mescide açýlan tüm kapýlarý kapattýrýp yalnýz Hz. Ebû Bekir'in kapýsýný açýk býrakmasý ona verdiði deðeri göstermektedir.

Hz. Ebû Bekir'in nasslara aykýrý hiçbir görüþü bize ulaþmamýþtýr, çünkü böyle bir reyi yoktur. Ebû Bekir nâsih sünneti çok iyi biliyor, Rasûlullah'ý herkesten çok tanýyordu. Bu yüzden hilâfetinde kendisine karþý içte muhâlif bir hareket olmamýþ ve fitneler görülmemiþtir (Buhâri, Fedâilü'l-Ashâbý'n-Nebî, 3 ). Ýhtilâf veya ihtilâflarda çözümsüzlük, bid'atler onun devrinde yaþanmamýþtýr. "Üzülme, Allah bizimle beraberdir" buyuran Rasûlullah'ýn haberi sanki lâfýzda ve mânâda Hz. Ebû Bekir'de zâhir olmuþtur (Ýbn Teymiye, Külliyat Tercümesi, Ýstanbul 1988, IV, 329).

Kaynaklarda onun, "Ben ancak Rasûlullah'a tâbiyim, birtakým esaslar koyucu deðilim" diye kararlarýnda çok titiz davrandýðý zikredilir (Taberî, IV, 1845; Ýbn Sa'd, III, 183). Bir meseleyi hallederken önce Kur'ân'a bakar, bulamazsa Sünnet'te araþtýrýr, orda da bulamazsa ashâbla istiþâre eder ve ictihad ederdi. Ganimetin bölüþümü meselesinde Muhâcir-Ensâr eþitliði'nin ihtilâfa yol açmasýnda Ömer'in Muhâcirlere daha çok pay verilmesini savunmasýna raðmen ganimeti eþit olarak bölüþtürmüþtür. O sebeple hilâfetinde huzursuzluk çýkmadý. Rasûlullah ve kendisi, bir mecliste bir anda verilen üç talâký bir talâk saymýþlar, bu daha sonra-birçok "maslahat gereði" diye yapýlan deðiþiklik gibi- üç talâk sayýlmýþtýr. Yani Ebû Bekir, Rasûlullah'ýn tüm uygulamalarýný aynen tatbik etmek istemiþ; bazen -kalpleri Ýslâm'a ýsýndýrmak istenenlere toprak vermesi gibi- maslahat gereði veya zamanýn deðiþmesiyle hükümlerin deðiþmesini söyleyen ashâbýna uymuþtur. Müslümanlar henüz otuzsekiz kiþiyken Mekke'de Mescid-i Haram'da Ýslâm'ý teblið eden ve müþriklerce dövülen Ebû Bekir'e hilâfetinde "Halifet-u Rasûlillah" denilmiþ, sonraki halifelere ise "Emîrü'l-Mü'minîn" denilmiþtir. Mâlî iþlerini Ebû Ubeyde, kadýlýk ve kazâ iþlerini Hz. Ömer, kâtipliðini Zeyd b. Sâbit ve Hz. Ali, baþkumandanlýðýný Üsâme ve Halid b. Velid yapmýþtýr. Medine Dârü'l-Ýslâm'ýn baþkenti olmuþ, Mekke, Taif, San'a, Hadramevt, Havlan, Zebid, Rima, Cened, Necran, Cureþ, Bahreyn vilâyetlere ayrýlmýþtýr. Yönetimi merkezî olup, ganimetlerin beþte biri Beytü'l-Mal'de toplanmýþtýr.

Hz. Ebû Bekir, Mukillîn* denilen çok az hadis rivâyet eden ashâbdan sayýlýr. O, yanýlýp da yanlýþ birþey söylerim korkusuyla yalnýzca yüz kýrk iki hadis rivâyet etmiþ veya ondan bize bu kadar hadis rivâyeti nakledilmiþtir. Hutbe ve öðütlerinden bazýlarý þöyledir:

"Rasûlullah vahy ile korunuyordu. Benim ise beni yalnýz býrakmayan bir þeytaným vardýr... Hayýr iþlerinde acele edin, çünkü arkanýzdan acele gelen eceliniz var... Allah için söylenmeyen bir sözde hayýr yoktur... Herhangi bir yericinin yermesinden korktuðu için hakký söylemekten çekinen kimsede hayýr yoktur... Amelin sýrrý sabýrdýr... Hiç kimseye imandan sonra saðlýktan daha üstün bir nimet verilmemiþtir... Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz (Ayr. bk. Ebû Nuaym, Hýlye, l )
Resulullah (s.a.s)'ýn vefatýnýn hemen peþinden ortaya çýkan karýþýklýðýn Hz. Ebû Bekir'in halife seçilmesiyle yok edilmesinde Hz. Ömer büyük rol oynamýþtýr. Hz. Ebû Bekir'in kýsa halifelik döneminde en büyük yardýmcýsý Ömer (r.a) olmuþtur.

Hz. Ebû Bekir (r.a) vefat edeceðini anladýðýnda, Hz. Ömer'i kendisine halef tayin etmeyi düþünmüþ ve bu düþüncesini açýklayarak bazý sahabilerle istiþarelerde bulunmuþtu. Herkes Ömer (r.a)'ýn fazilet ve üstünlüðünü kabul etmekle beraber, onu bu iþ için biraz sert mizaclý buluyorlardý. Hatta Talha (r.a) ve diðer bazý sahabiler ona; "Rabbin seni Ömer'i hafife tayin ettiðinden dolayý sorgularsa ona ne cevap vereceksin? Bilirsin ki Ömer oldukça sert bir kimsedir" demiþlerdi. Hz. Ebû Bekir onlara; "Derim ki: Allahým! Kullarýnýn en iyisini onlara halife yaptým" karþýlýðýný vermiþti. Sonra da Hz. Osman'ý çaðýrarak bir kâðýda Hz. Ömer'i halife tayin ettiðini yazdýrdý. Kâðýt katlanýp mühürlendikten sonra, Hz. Osman dýþarý çýkarak insanlardan kâðýtta yazýlý olan kimseye bey'at edilmesini istedi. Oradakilerin bey'at etmesiyle Hz. Ömer'in II. Raþid halife olarak iþ baþýna geliþi gerçekleþmiþ oldu (Üsdü'l-Ðâbe, IV,168-199; Ýbn Sad, a.g.e., III, 274 vd.; Suyûtî a.g.e., 92-94).

Hz. Ömer ibadet ederken bütün benliðiyle Rabbine yönelirdi. Halife olduktan sonra gündüz iþlerinin yoðun olmasýndan dolayý nafile namazlarýný gece kýlar, ev halkýný sabah namazýna; "ve namazý ailene emret" (Tâhâ, 20/132) mealindeki ayeti okuyarak uyandýrýrdý. O, her sene haccetmeyi asla ihmal etmez ve hac farizasýný yerine getirmek için Mekke'ye gelen hacýlara bizzat riyaset ederdi. Rabbine karþý duyduðu sorumluluðun altýnda öylesine ezilirdi ki, kýyamet günü hesaptan, cezasýz kurtulmayý baþarabilirse sevineceðini söylerdi. O, ölüm döþeðinde bu endiþesini þu anlamdaki bir beyitle dile getiriyordu:

"Müslüman oluþum, namazlarý kýlýp, orucu tuttuðum müstesna, nefsime zulmetmiþ bulunuyorum" (Þýblî, a.g.e., II, 373).

Hz. Ömer (r.a)'in, þahsi hayatý oldukça sadeydi. Hz. Ömer (r.a), Bizans ve Ýran'a karþý büyük ordular sevkeden ve onlarý tarihlerinde pek nadir tattýklarý sürekli yenilgilerle periþan eden güçlü ve muktedir bir devletin baþkanýdýr. Ama o buna raðmen yamalý elbiseler, eskimiþ sarýk ve yýrtýk ayakkabýlarla hayatýný sürdüren bir kiþidir. O, bazen dul bir kadýna su taþýrken görülür, bazan da günün yorgunluðunu hafifletmek için mescid'in çýplak zemini üzerinde uyuduðuna þahit olunurdu. Medine'den Mekke'ye çok sayýda yolculuk yapmýþ olduðu halde hiç bir zaman yanýna çadýr almamýþ ve yolda, bir çarþafý dallarýn üzerine gererek basit bir þekilde dinlenmeyi tercih etmiþtir. Yine bir gün, Ahnef b. Kays yanýnda Araplarýn ileri gelenlerinden bazý kimselerle birlikte Hz. Ömer (r.a)'i ziyarete gitmiþ; onu, elbisesinin eteklerini beline sýkýþtýrmýþ olduðu halde koþar bir vaziyette bulmuþtu. Ömer (r.a), Ahnef'i gördüðünde ona; "Gel de kovalamaya katýl. Devlete ait bir deve kaçtý. Bu malda kaç kiþinin hakký olduðunu biliyorsun" dedi. Bu esnada biri ona neden kendini bu kadar üzdüðünü ve deveyi yakalamak için bir köleyi görevlendirmediðini söyleyince O; "Benden daha iyi köle kimmiþ?" diyerek karþýlýk vermiþtir (Þýblî, a.g.e., I, 384-385). Günlük yaþayýþýný gösteren bu örnekler, Hz. Ömer (r.a)'ýn ümmetin sorumluluðunu üstlenen kimselerin yüklenmiþ olduklarý görevleri ne þekilde yerine getirmeleri ve makamlarýnýn cazibesine kapýlýp sýradan insanlarýn yaþayýþ tarzýndan kopmadan hükmetmeleri gerektiðini, çaðlarý aþan bir örnek sergileyerek ortaya koymuþtur. Bir devlet baþkaný ancak bu þekilde, insanlardan ve onlarýn günlük yaþamlarýndan kopmadan âdil bir yönetim kurabilir. Hz. Ömer (r.a)'a âdil sýfatýný kazandýran, onun bu þekilde Ýslâm'ý yeryüzüne hakim kýlma yolunda varlýðýný ortaya koymuþ olmasýdýr. Hz. Ömer (r.a) geçimini ticaretle temin ederdi. Bunun yanýnda Peygamber (s.a.s)'in Medine'de ona bazý tarlalar verdiði de bilinmektedir. Hayber'in fethini müteakip burada ele geçirilen araziler, savaþa katýlanlar arasýnda taksim edilmiþti. Ancak, Hz. Ömer (r.a) kendi payýna düþen araziyi vakfetmiþ ve bir vakýf þartnamesi de düzenlemiþti: "Bu arazi satýlamaz, hibe edilemez ve miras yolu ile sahip olunamaz; geliri fakirlere, akrabaya, kölelere, Allah yolunda, yolcu ve misafirlere harcanacaktýr. Vakfý yöneten kiþinin ölçülü olarak yemesinde ve yedirmesinde bir sakýnca yoktur" (Buharî, Þurût, 19). Ýslâmda ilk vakýf olayý budur.

Halife olduktan sonra, devlet iþleriyle uðraþmasýndan dolayý kendi iaþesinin temini için Ashab'a müracaat etmiþ, Hz. Ali (r.a)'ýn teklifine uyularak ona ve ailesine normal ölçülerde devlet malýndan geçim imkâný saðlanmýþtý. H. 15 yýlýnda müslümanlara maaþ baðlandýðý zaman, ona da ileri gelen Ashab'a verilen miktarda, beþ bin dirhem maaþ tayin edilmiþti. Ancak onun günlük gideri çok mütevazi meblaðdý. Ömer (r.a), yemek olarak genellikle þunlarý yerdi: Ekmek (buðdaydan olduðu zaman kepekli), bazen et, süt, sebze ve sirke.

Hz. Ömer (r.a)'ýn fazileti ve üstünlüðü hakkýnda çok sayýda sahih hadis bulunmaktadýr. Hz. Ömer din konusunda o kadar tavizsizdi ki, þeytanlar bile onunla karþýlaþmaktan çekinirlerdi. Bir defasýnda Resulullah (s.a.s)'in yanýna gitti. Resulullah (s.a.s)'dan bir þey istemek için orada bulunan kadýnlar, Hz. Ömer'in sesini duyduklarýnda hemen kalkýp perdenin arkasýna geçtiler. Hz. Ömer içeri girdiðinde Resulullah (s.a.s) gülüyordu. Hz. Ömer ona; "Allah yaþýný güldürsün ya Resulullah" dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s); "Þu benim yanýmda olanlara þaþarým. Senin sesini iþitince perdeye koþtular" dediðinde Hz. Ömer; "Ya Resulullah, onlarýn çekinmesine sen daha layýksýn" dedi. Sonra da kadýnlara dönerek; "Ey nefislerinin düþmanlarý! Resulullah (s.a.s)'den çekinmiyorsunuz da benden mi çekiniyorsunuz?" diyerek onlara çýkýþtý. Kadýnlar; "Evet. Sen Resulüllah (s.a.s)'den sert ve haþinsin" dediler. Resulullah (s.a.s), Nefsim yed-i Kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, þeytan sana bir yolda rastlamýþ olsa, mutlaka yolunu deðiþtirirdi" (Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, 22).

Baþka bir rivayette Resulullah (s.a.s) onun için þöyle buyurmuþtu:

"Gökte bir melek bulunmasýn ki Ömer'e saygý duymasýn. Yeryüzünde ise bir þeytan bulunmasýn ki Ömer'den kaçmasýn" (Suyûtî, a.g.e., 133).

Resulullah (s.a.s), hakký görmek ve onu tatbik etmek konusunda Ömer (r.a)'ýn üstünlüðünü þöyle ifade etmekteydi: "Sizden önce geçen ümmetlerde bazen ilham sahipleri bulunurdu. Eðer benim ümmetimde onlardan biri bulunursa, Ömer b. Hattab onlardandýr" (Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, II). Bu, Hz. Ömer (r.a)'ýn iþlerinde ve verdiði kararlarda isabetli davranmasýný bir anlamda açýklar niteliktedir. Nitekim Resulullah (s.a.s); Allah doðruyu Ömer'in lisaný ve kalbi üzere kýlmýþtýr" (Üsdül-Ðâbe, IV, 151; Suyutî, 132) demektedir. Bir defasýnda da Hz. Ömer'i göstererek þöyle demiþti: Bu aranýzda yaþadýðý sürece, sizinle fitne arasýnda kuvvetlice kapanmýþ bir kapý bulunacaktýr" (Suyûtî, ayný yer).

Ömer (r.a)'ýn bu durumunu bazý konularda inen ayetlerin daha önce onun gösterdiði doðrultuda olmasý da te'yid etmektedir. Hz. Ömer þöyle demiþtir: "Rabbime üç þeyde muvafýk düþtüm: Makam-ý Ýbrahim'de, hicab'da ve Bedir esirlerinde" (Müslim, Fedâilüs-Sahabe, II). Hz. Ömer ötekileri zikretmemiþtir. Örneðin münafýklarýn cenaze namazýný kýlmamasý için Resulullah (s.a.s)'e inen ayet bunlardan biridir (bk. Müslim, ayný bab; Hz. Ömer (r.a)'ýn görüþleri doðrultusunda nâzil olan ayetler için bk. Suyûtî, a.g.e., 137-140).
Hz. Osman, iman ettiði zaman bunu duyan amcasý Hakem b. Ebil-Âs onu sýkýca baðlayarak hapsetmiþ ve eski dinine dönmezse asla serbest býrakmayacaðýný söylemiþti. Hz. Osman (r.a) ebediyyen dininden dönmeyeceðini söyleyince, kararlýlýðýný gören amcasý onu serbest býrakmýþtý (Suyûtî, 168). Peþinden o, Resulullah (s.a.s)'ýn kýzý Rukayye ile evlenmiþti. Bazý tarihçiler bu evliliðin Peygamber'in risaletle görevlendirilmesinden önce olduðunu kaydederler (Suyûtî, a.g.e., 165).

Mekkeli müþriklerin iman edenlere yönelttikleri baský ve iþkenceler yoðunlaþýp çekilmez bir hal alýnca, Resulullah (s.a.s), ashabýna Habeþistan'a hicret etmeleri tavsiyesinde bulunmuþtu. Hz. Osman'ýn Habeþistan'a ilk hicret edenler arasýnda olduðu hakkýnda kaynaklar ittifak halindedirler. Ýbn Hacer birçok sahabiye dayandýrarak Hz. Osman'ýn, eþi Rukayye ile birlikte Habeþistan'a hicret eden ilk kimse olduðunu kaydetmektedir (Ýbn Hacer, ayný yer). Mekkelilerin iman ettiklerine dair yanlýþ bir haberin Habeþistan'a ulaþmasýyla birlikte muhacirlerden bir bölümü Mekke'ye geri dönmüþtü. Hz. Osman da geri dönenler arasýndaydý. Ancak onlar kendilerine ulaþan haberin asýlsýz olduðuna þahit olduklarýnda tekrar Habeþistana gitmek için yola çýktýlar. Hz. Osman, hareket etmeden önce Resulullah (s.a.s)'e þöyle demiþti: "Ya Resulullah! Bir defa hicret ettik. Bu Necaþi'ye ikinci hicretimiz oluyor. Ancak siz bizimle deðilsiniz". Resulullah (s.a.s) ona; "Siz Allah'a ve bana hicret edenlersiniz. Bu iki hicretin tamamý sizindir" karþýlýðýný vermiþti. Bunun üzerine o; "Bu bize yeter ya Resulullah" dedi (Ýbn Sa'd, Tabakatül-Kübra, Beyrut t.y., I, 207).

Hz. Ömer (r.a), yaralanýnca, hilâfete geçecek kimsenin tayin edilmesi için altý kiþiden oluþan bir þura oluþturmuþtu. Bunlar Hz. Ali, Osman, Sa'd Ýbn Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zubeyr Ýbn Avvam ve Talha Ýbn Ubeydullah (r.anhum) idiler. Yapýlan görüþmeler neticesinde, þura üyelerinden dördü feragat edince görüþmeler Hz. Osman'la Hz. Ali üzerinde devam etti. Þura baþkaný Abdurrahman Ýbn Avf, geniþ bir kamu oyu yoklamasý yaptýktan sonra müslümanlarýn bu iki kiþiden birisinin halife seçilmesi üzerinde mutabýk olduklarýný gördü. Hz. Ali (r.a)'i çaðýrarak ona; Allah'ýn Kitabý, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarýna tabi olarak hareket edip etmeyeceðini sordu. O, Allah'ýn Kitabý ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacaðý, ancak bunun dýþýnda kendi içtihadýna göre davranacaðý cevabýný verdi. Ayný soruyu Osman (r.a)'a yönelttiðinde o, bunu kabul etmiþti. Bunun üzerine Abdurrahman Ýbn Avf, Osman (r.a)'ý halife atadýðýný ilan ederek ona bey'at etti (Suyuti, a.g.e.,171, 172; Ýbn Hacer, a.g.e., 463; H.Ý.Hasan, a.g.e., I, 258, 261). Hz. Osman'a ikinci olarak bey'at eden kimse Hz. Ali (r.a) olmuþtur. Peþinden de bütün müslümanlar ona bey'at ettiler (Ýbn Sa'd, a.g.e., III, 62). Osman (r.a)'ýn hilâfete geçiþi Hicri yirmi üç senesi Zilhicce ayýnýn sonlarýnda olmuþtur.

Osman (r.a), devlet idaresini devraldýðý zaman Ýslâm fetihleri hýzlý bir þekilde devam ediyordu. Hz. Ömer (r.a) devrinde Suriye, Filistin, Mýsýr ve Ýran, Ýslâm topraklarýna katýlmýþtý. Hz. Ömer (r.a)'ýn güçlü idaresi, fethedilen bölgelerde otorite ve düzenin saðlam bir þekilde yerleþmesini saðlamýþtý.

Hz. Osman (r.a), Ýslâm tebliðinin girmiþ olduðu yayýlma sürecini ayný hýzla devam ettirmeye çalýþtý. O, Ermenistan, Kuzey Afrika ve Kýbrýs'ý fethetmiþ, Ýran'daki ayaklanmalarý bastýrarak merkezî yönetimin nüfuzunu yeniden tesis etmiþtir.

Hz. Osman (r.a), hilâfeti devraldýðý zaman idari kadrolarda yavaþ yavaþ bazý deðiþiklikler yapma yoluna gitti. Ancak, Ömer (r.a)'in vasiyetine uyarak bir sene müddetle onun valilerini yerlerinde býraktý. Ýlk önce Küfe valisi Muðire b. Þu'be'yi azlederek yerine Sa'd b. Ebi Vakkas'ý atadý. Sa'd, Osman (r.a)'ýn yönetime geçtikten sonra atadýðý ilk validir (Ýbnül-Esir el-Kamil fî't-Tarih, Beyrut 1979, III, 79).

Mýsýrlýlarca sevilen bir kimse olan Amr b. el-As'ýn Mýsýr valiliðinden alýnmasý ve yerine, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in tayin edilmesi bazý karýþýklýklarýn çýkmasýna sebep olmuþtu. Ýskenderiye halký Bizans Ýmparatoru Heraklious'a mektup yazarak kendilerini müslümanlarýn elinden kurtarmasýný istediler. Ayrýca, müslümanlarýn karþý koyacak kadar askerlerinin olmadýðýný da bildirdiler. Bunun üzerine Bizans Ýmparatoru, Manuel komutasýnda kalabalýk bir orduyu Ýskenderiye'ye gönderip burayý iþgal etti. Bizanslýlardan çekinen Kýpti halk, Hz. Osman'dan duruma müdahale etmesini istediðinde o, Amr b. el-As'ý Mýsýr'a geri gönderdi. Amr, yaptýðý savaþta, Manuel'i öldürerek düþmaný büyük bir yenilgiye uðrattý ve Ýskenderiye þehrini çevreleyen sur'u yýktý (Hicrî 25) (Ýbnul-Esir, a.g.e., III, 81; H.Ý.Hasan, a.g.e.; I, 264). Ayný yýl içerisinde anlaþmalarýný bozan Rey üzerine, Sa'd b. Ebi Vakkas bir sefer düzenlemiþ; ayrýca, Deylem üzerine yürümüþtür.

Sa'd b. Ebi Vakkas, Beytül-Malden borç olarak aldýðý parayý geri ödemekte sýkýþýnca Osman (r.a), onu azlederek yerine anne bir kardeþi Velid b. Ukbe'yi Küfe valiliðine getirdi (Ýbnul-Fsir a.g.e., III, 82). Velid, beþ sene Küfe valiliðinde bulunmuþtur. Velid, bir sabah, namazý sarhoþ olduðundan dolayý dört rekat kýldýrmýþtý. Hatýrlatýlmasý üzerine "sizin için arttýrýyorum" demiþti. Bunu duyan Hz. Osman, ona tazir cezasý vererek bunun uygulanmasýný Hz. Ali'den istemiþti. Hz. Ali de Abdullah b. Cafer'e onu kýrbaçlattýrmýþtý. Bu olay üzerine Hz. Osman onu azlederek yerine Saîd b. el-As b. Umeyye'yi atadý (Ýbnul-Esir, a.g.e., III, 107). Suyûtî, Hz. Osman'ýn, ilk olarak Velid'i, Sa'd'ýn yerine vali yapmasý yüzünden kýnandýðýný söylemektedir (Suyutî, 172).

Velid, Küfe valisi olunca, Azerbaycan komutaný Utbe b. Ferkat'ý görevinden aldý. Bunun üzerine Azerbeycan halký isyan ettiler. Velid, Azerbeycan üzerine yürüyerek burayý itaat altýna aldýktan sonra Ermenistan (Tiflis) tarafýna yöneldi ve andlaþmalar yaparak ganimetlerle geri döndü (H. 25).

Bu arada Bizansla yapýlan mücadele devam etmekteydi. Muaviye, Antalya ve Tarsus taraflarýna akýnlar düzenliyordu. Öte taraftan, Amr b. el-As'a Kuzey Afrika'yý ele geçirmek için emirler gönderen Osman (r.a), Sicistan Valisi, Abdullah b. Amr'a Kabil'e yürümesi talimatýný veriyordu (Ýbnul Esir, a.g.e., III, 87). Hicri yirmi altýda, Mescid-i Haram'ýn geniþletilmesi çalýþmalarýna tanýk olunmaktadýr. Mescid-i Haram'ýn çevresindeki arsalar satýn alýnarak geniþ bir alan elde edilmiþti.

Hz. Osman (r.a), Hicri yirmi yedinci yýlda Mýsýr Valisi Amr b. el-As'ý azlederek yerine Abdullah Ýbn Sa'd b. Ebi Serh'i getirdi. O, Kuzey Afrika'nýn fethinin tamamlanmasý düþüncesindeydi. Bunun için Osman (r.a), Ashabýn ileri gelenleriyle istiþare ettikten sonra, ona izin verdi ve içinde çok sayýda sahabinin de bulunduðu bir orduyu takviye olarak ona gönderdi (H.Ý. Hasan, a.g.e., I, 265). Abdullah b. Nafi b. Abdulkays ve Abdullah b. Nafi b. Husayn komutasýndaki kuvvetler, Ýbn Ebi Serh ile birleþerek Mýsýr'dan batýya doðru harekete geçtiler. Trablus'tan Tanca'ya kadar olan bölgenin hakimi ve Bizans Ýmparatorunun valisi, Ýslam ordusunun topraklarýna doðru ilerlediði haberini alýnca, yirmi bini süvari olmak üzere, yüz bin kiþilik bir ordu hazýrlayarak tedbirler aldý. Krallýk merkezi olan Subaytala'ya yirmi dört saatlik bir mesafede iki ordu karþý karþýya geldi. Ýbn Ebi Serh'in, müslüman olmak veya cizyeyi kabul etmek teklifi reddedilince çatýþma baþladý. Bu arada, ordunun Medine ile olan haberleþmesi kesilmiþti. Hz. Osman baðlantý kurabilmek için Abdullah Ýbn Zübeyr'i bir askeri birlikle Afrika'ya gönderdi. Günlerce süren savaþ, Abdullah Ýbn Zübeyr'in önerdiði taktikle kýsa zamanda büyük bir zaferle sonuçlandý. Müslümanlarýn eline geçen ganimet oldukça büyüktü. Süvarilere üçer bin dinar ve yayalara ise biner dinar hisse düþmüþtü (Ýbnül-Esir, a.g.e., III, 88-90; H.Ý.Hasen, a.g.e., I, 265-266).

Ýslâm ordularýnýn önündeki bu engel kaldýrýldýktan sonra Hz. Osman, Abdullah b. Nafî b. Husayn ve Abdullah b. Nafi b. Abdulkays'a hiç vakit kaybetmeden Cebelu't-Tarýk'ý geçerek Endelüs'e girmeleri emrini verdi. Hz. Osman'ýn, ordunun Endelüs'e geçiþini istemesi, Ýstanbul'un batý yönünden sýkýþtýrýlarak fethinin kolaylaþtýrýlmasý düþüncesinden kaynaklanýyordu. O, komutanlarýna þöyle diyordu: "Ýstanbul ancak Endelüs tarafýndan fethedilebilir. Eðer orayý fethederseniz, Ýstanbul'u fethedenlerin ecrine ortak olacaksýnýz" (Ýbnül-Esir, a.g.e., III, 93; Ayrýca bk. Muhammed Hamidullah, Fethul-Endelüs (Ýspanya) fi Hilafeti Seyyidina Osman sene 27 li'l-Hicre, Ý.Ü. Ed. Fak. Ýslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Ýstanbul 1978, VII, 221-225). Böylece Hz. Osman zamanýnda, Kuzey Afrikadaki fetihler tamamlanmýþ, Ýslâm'ýn karþýsýndaki en büyük güç olan Bizans'ýn batýdan sýkýþtýrýlmasý planlarý uygulamaya konulmuþtur.

Öte taraftan Muaviye b. Ebi Süfyan, Osman (r.a)'dan izin alarak, Suriye sahillerinde oluþturduðu donanma ile Akdenize açýlmýþ ve müslümanlar denizlerde de Bizans'a karþý varlýk göstermeye baþlamýþlardý. Muaviye daha önce bu iþ için Hz. Ömer'e müracaat etmiþti. Ancak Ömer (r.a), o an müslümanlarýn maslahatý bunu gerekli kýlmadýðý için izin vermemiþti. Daha sonra þartlar bu iþ için elveriþli hale geldiðinden dolayý Hz. Osman donanma inþasýnýn lüzumuna kanaat getirmiþti. Muaviye, donanmasýyla denize açýlarak, Kýbrýs Adasýna çýktý. Abdullah b. Sa'd Mýsýr'dan onun yardýmýna gitti. Kýbrýs, yýllýk yedi bin dinar cizye ile Ýslâm hakimiyetini tanýmak zorunda kaldý (Hicrî 28). Bu miktar onlarýn Bizans Ýmparatoruna ödediði meblaðdýr (Ýbnül-Esir, a.g.e., III, 96).

Hz. Osman, Kufe Valisi Ebu Musa el-Eþ'arî'yi görevinden alarak yerine Abdullah b. Amir el-Kureyz'i atadý (H. 29). Abdullah, Osman (r.a)'ýn dayýsýnýn oðludur. Ebu Musa'yý azletmesinin sebebi Kûfe halkýnýn ondan þikayetçi olmalarý ve bunu Hz. Osman (r.a)'a bildirmeleridir (Ýbnül-Esîr, a.g.e., III, 99-100).

Hz. Osman, Mescid-i Nebi'nin geniþletilmesine ihtiyaç duyarak, onu süslü taþlarla yeniden inþa etti. Taþ sütunlar dikerek tavanýný sac (bir cins aðaçgöz kırpma ile kapattý. Uzunluðunu yüz altmýþ, geniþliðini de yüz elli zira'a çýkarttý (Suyûtî, 173).

Hicri otuz yýlýnda Sa'id b. el-As'ýn Taberistan'a hücum ettiði görülür. Bu bölgede gazalarda bulunan Sa'id, bir çok þehri fethetti. Horasan, Tus, Serahs, Merv, Beyhak bunlardan bazýlarýdýr.

Bu yýl içerisinde Hz. Osman, deðiþik eyaletlerde, Kur'an-ý Kerim'in okunmasý üzerine ortaya çýkan ihtilaflarý ortadan kaldýrmak için çalýþmalar baþlattý. Kur'an-ý Kerim ilk olarak Hz. Ebû Bekir zamanýnda tedvin edilmiþti. Zeyd b. Sabit'in baþkanlýðýnda yapýlan bu çalýþmada, Kur'an-ý Kerim bir kitap haline getirilmiþti. Bu ilk mushaf, Ebû Bekir (r.a)'dan sonra Ömer (r.a)'a geçmiþ, onun þehadetinden sonra da Hafsa (r.anh)'nýn elinde kalmýþtý.

Azerbeycan sefer esnasýnda ordu içerisinde kýraat konusunda bir ihtilafýn çýkmasý, ordu komutaný Huzeyfe b. Yeman'ý endiþelendirmiþ ve Halife'den, müslümanlarýn emin bir þekilde okuyabilecekleri bir mushafýn çoðaltýlmasýný istemiþti. Hafsa (r.anh)'ýn yanýnda bulunan mushaf getirilerek çoðaltýldý ve bütün eyaletlere daðýtýldý. Bunun dýþýnda kalan nüshalarýn tamamý toplatýlarak imha edildi. Bu durum karþýsýnda Ashabýn hayatta olanlarý oldukça rahatlamýþlardý (Ýbnül-Esîr a.g.e., III,111-112; H.Ý. Nasen, a.g.e., I, 510-513).

Hz. Osman, Resulullah (s.a.s)'a ait olan; Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'den sonra kendisine intikal eden mührü Medine'deki Arîs kuyusuna düþürdü. Onu bulacak olana büyük miktarda para vadinde bulunmuþ, ancak bütün aramalara raðmen bu mühür bulunamayýnca Osman (r.a) büyük bir üzüntüye kapýlmýþtý. Ondan ümidini kesince hemen bir mühür yaptýrdý. Þehid edilene kadar parmaðýnda kalan bu mührün kimin eline geçtiði tesbit edilememiþtir (Ýbnül-Esir, III, 133). Bu olay hilâfetinin altýncý yýlýnda meydana gelmiþtir.

Ýslam fetihlerinin sürekliliði ve elde edilen ganimetlerle insanlarýn zenginleþmeleri, refah seviyesini oldukça yükseltmiþti. Bu durum, tabii olarak, Ýslâma uygun olmayan birtakým davranýþ biçimlerinin de ortaya çýkmasýna sebep olmuþtu. Resulullah (s.a.s)'ýn yanýnda yetiþen ve bu geliþmeleri endiþeyle takip eden sahabiler, bu endiþelerini yer yer ortaya koymaktaydýlar. Bunlardan birisi de, zühd ve takvasýyla tanýnan ve maddi varlýklardan muhtaç kimselerin yeterince istifade ettirilmediðine inanan Ebu Zerr el-Gifarî (r.a)'dýr. O, Þam'da, Muaviye'nin uygulamalarýna karþý çýktýðý ve düþüncelerini söylemekte ýsrarlý davrandýðý için Medine'ye çaðýrýldý. Ebu Zerr, Medine'ye geldiðinde görüþlerini Hz. Osman'a tekrarlamýþtý. Bunun ardýndan, Halife'den izin isteyerek, Medine'ye yakýn bir yer olan Rebeze'ye gidip yerleþmiþti (a.g.e., III, 115; bk. Ebu Zerr el-Gifârî Mad.).

Bizans'a karþý kazanýlan en parlak ve kesin zaferlerden birisi hiç þüphesiz ki Latu's-Sevârî deniz savaþýdýr. Abdullah b. Sa'd'ýn komutasýndaki Ýslâm donanmasý, Ýskenderiye açýklarýnda Bizans Ýmparatoru Konstantin komutasýndaki büyük donanmayla karþý karþýya geldi. Bizanslýlarýn gemi sayýsý hakkýnda verilen bilgiler, beþ yüz ile sekiz yüz rakamý arasýnda deðiþmektedir. Ýslâm donanmasýnýn sahip olduðu gemi sayýsý ise ikiyüz civarýndaydý. Yapýlan savaþta Bizanslýlar büyük bir bozguna uðratýldý. Konstantin, Sicilya'ya sýðýnmak zorunda kalan (Ýbnül-Esir, a.g.e., III,117-118; H.Ý. Hasan, I, 266-267). Bu zaferden sonra Bizans, müslümanlara karþý olan deniz üstünlüðünü kaybetmiþ, Ýslam donanmasýnýn Ýstanbul sularýna kadar önüne çýkacak bir güç kalmamýþtý.

Fitnenin ortaya çýkýþý ve Þehadeti:

Hz. Osman on iki sene hilâfet makamýnda kalmýþtýr. Bunun ilk altý senesi huzur ve güven içerisinde geçmiþ ve hiç kimse yönetimin uygulamalarýndan þikayetçi olmamýþtýr. Kureyþ, onu Hz. Ömerden daha çok sevmiþti. Çünkü Hz. Ömer onlara karþý þeriatý uygulamada müsamahasýz ve sertti. Hz. Osman ise yaratýlýþýndaki yumuþaklýk ve hoþgörü ile insanlarýn serbestçe hareket edebilmelerine imkan saðlamýþtý. Onun bu yapýsýndan istifade eden eyaletlerdeki bir takým valiler, sorumsuz davranýþlar sergilemeye baþlamýþlardý. Yükselen þikayetleri ani ve kesin kararlarla karþýlayamayýnca, yavaþ yavaþ bir fitne ve kargaþa ortamýnýn oluþmasýna zemin hazýrlanmýþtý.

Endelüs'ten Hindistan hudutlarýna kadar çok geniþ bir sahayý kaplayan devletin içerisinde, çeþitli din ve ýrklara mensup zimmi statüsünde topluluklar vardý. Bunlar, maðlup düþtükleri Ýslâm Devleti'ne karþý her fýrsatý deðerlendirerek baþ kaldýrýyorlardý. Yahudi unsuru ise, Ýslâm Ümmeti'ni parçalayýp yok etmek için Ýslamýn temel prensiplerini hedef almýþtý. Müslüman olduðunu iddia ederek ortaya çýkan bir takým Yahudi asýllý kimseler, zuhur eden huzursuzluklarý körükleyip fitne alevini her tarafa yaymaya çalýþýyorlardý. Bunlardan birisi etkili nifak hareketlerinin ortaya çýkmasýný saðlayan ve tam bir komitacý olan Abdullah Ýbn Sebe'dir. Ýbn Sebe Yemenli bir yahudidir. O, samimi kimselerin haklý þikayetlerini kullanarak insanlarý Hz. Osman'a karþý kýþkýrtýyordu. Bir taraftan "ric'atý Muhammed" (Muhammed (s.a.s)'in tekrar dönüþügöz kırpma düþüncesini yaymaya gayret gösterirken, öte taraftan Peygamber'in peþinden hilâfet hakkýnýn Hz. Ali (r.a)'a ait olduðunu ve bunun da Allah tarafýndan belirlenmiþ bir gerçekten baþka bir þey olmadýðýný yayarak daha sonra ortaya çýkacak Þia akidesinin temellerini atýyordu. Onun yaydýðý düþüncelere göre Ebû Bekir (r.a), Ömer (r.a) ve Osman (r.a), Hz. .Ali (r.a)ýn hakkýný gasbetmiþlerdi. O, Küfe, Basra ve Þamda insanlarý kýþkýrtýrken, Ebu Zerr (r.a)in haklý çýkýþlarýný da kendisine malzeme yapmaya uðraþýyordu. (Ýbnü'l Esir, Tarih, III,154; H. Ý. Hasan, age, I, 368-370)

Bir zaman sonra, Muhammed b. Ebî Bekr ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe de, yapmýþ olduðu atamalardan dolayý Hz. Osman'ý tenkid etmeye baþladýlar (Ýbnül-Esîr. a.g.e., III, 118).

Hz. Osman'a yapýlan en önemli suçlama, onun kendi akrabalarýný valiliklere getirmesi, onlara bolca ihsanlarda bulunmasý ve yolsuzluklarýný denetleyememesidir (Suyûtî, 174). Hz. Ali (r.a) bu konudaki þikayetlerini ona ilettiðinde o, Hz. Ali'ye þöyle diyordu: "Muðire b. Þu'be'yi Ömer'in vali tayin ettiðini bilmez misin?" Hz. Ali: "Biliyorum" deyince o; "O halde neden akrabalýðý ve yakýnlýðýndan dolayý onu vali tayin ettiðim þeklinde bir kýnamada bulunuyorsun?" diye sormuþtu. Hz. Ali'nin buna verdiði cevap þuydu; "Ömer vali atadýðý kimseyi sýký bir þekilde kontrol altýnda tutardý. En ufak hatalarýný görse onlarý sorgular ve en þiddetli þekilde cezalandýrýrdý. Sen ise bunu yapmýyorsun" (Ýbnül-Esir, a.g.e., III, 152).

Bunun üzerine Hz. Osman, vilayetlerdeki yönetimler hakkýnda yapýlan dedikodularý ve bunlarýn sebeplerini yerinde incelemek üzere müfettiþler tayin etti. Muhammed b. Mesleme'yi Kufe'ye; Usame b. Zeyd'i Basra'ya; Abdullah b. Ömer'i Þam'a ve Ammar b. Yasir'i de Mýsýr'a gönderdi. Ammar b. Yasir hariç, diðerleri görevlerini tamamlayarak geri dönmüþlerdi. Osman (r.a) haksýzlýklarý gidermek, filizlenmeye baþlayan ve ümmet için büyük sakýncalara sebep olacak olan fitnenin yatýþtýrýlmasý için yoðun bir gayretin içine girmiþti.

O, gelen þikayetleri dikkatle inceliyor, baþta Hz. Ali (r.a) olmak üzere Ashab'ýn ileri gelenleri ile istiþarelerde bulunuyordu. Ancak, Mýsýr'dan Medine'ye gelip, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in gayr-ý meþru uygulamalarýný þikayet eden bir heyetin, dönüþlerinde Ýbn Ebi Serh'in takibatýna uðramalarý ve bazýlarýnýn öldürülmesi, olaylarýn týrmanmasýna sebep olmuþtu. Bunun üzerine Mýsýr'dan altý yüz kiþilik bir topluluk Medine'ye gelerek Mescid-i Nebi'de, namaz vakitlerinde Ebi Serh'in iþlediklerini sahabilere þikayet ediyorlardý. Talha Ýbn Ubeydullah, Hz. Aiþe (r.anha) ve Hz. Ali (r.a), Hz. Osman'a giderek, bu insanlarýn haklý isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'i azlederek yargýlamasýný istediler. Bunun üzerine Hz. Osman, Mýsýrlýlar'a kendileri için vali olarak kimi istediklerini sordu. Onlar, Muhammed b. Ebi Bekr'i istediklerini bildirdiler. Osman (r.a), Muhammed b. Ebi Bekr'i vali tayin etti. O, Mýsýr'dan gelenler ve bir grup sahabi ile birlikte Medine'den yola çýktý. Medine'den üç günlük bir uzaklýkta yol alýrlarken devesini, sanki takip ediliyormuþ gibi hýzlý sürmeye çalýþan bir adam gördüler. Adamý yakalayýp sorguladýklarýnda Ýbn Ebi Serh'e bir mesajý yetiþtirmeye çalýþtýðýný anladýlar. Ona kim olduðu sorulduðunda, bazen Osman (r.a)'ýn, bazan da Mervan b. Hakem'in kölesi olduðunu söylüyordu. Üzerindeki mektubu açtýklarýnda, içinde, "Muhammed b. Ebi Bekr ile falanca falanca... Sana ulaþtýklarýnda onlarý öldür" yazýldýðý ve bunun Hz. Osman'ýn mührüyle mühürlenmiþ olduðunu gördüler. Derhal Medine'ye geri dönüp Hz. Osman'ýn evini kuþattýlar. Hz. Ali, yanýna Muhammed Ýbn Mesleme'yi alýp Osman (r.a)'ýn evine gitti. Hz. Ali (r.a) ona, üzerine kendi mührü bulunan bu mektubu kimin kaleme aldýðýný sordu. Osman (r.a) böyle bir mektup yazmadýðýný ve yazýldýðýndan da haberi olmadýðýný söyledi. Muhammed de Osman (r.a)'ý doðrulamýþ ve bu iþi düzenleyen kimsenin Mervan olduðunu söylemiþti. Yazýyý inceledikleri zaman bunun Mervan b. Hakem'e ait olduðunu anladýlar. O esnada Osman (r.a)'ýn evinde bulunmakta olan Mervan'ýn kendilerine teslim edilmesini istediler. Hz. Osman (r.a) bunu kabul etmedi. Çünkü onu öldüreceklerinden korkuyordu.

Onun evini kuþatan asiler diyalog çaðrýlarýna cevap vermedikleri gibi, suyunu da kesmiþlerdi, Hz. Osman'ýn fitneyi yatýþtýrmak ve haksýzlýklarý gidermek hususunda asilere yaptýðý nasihatlerin onlar üzerinde hiç bir tesiri olmamýþtý. Onlar, Hz. Osman (r.a)'a þöyle diyorlardý:

"Biz seni hilafetten azledene veya öldürene yahut da bu yolda ölene kadar bu iþten vazgeçecek deðiliz. Eðer sana sahip çýkanlar bize engel olmaya kalkarlarsa onlarla savaþýrýz". Hz. Osman onlara, Allah'ýn üzerine yüklediði hilafet görevini asla býrakmayacaðýný ve ölümün kendisine bundan daha sevimli olduðunu bildirmiþ, ayrýca kendini savunmak için kimseye emir vermediðini eklemiþti (Ýbnül-Esîr, a.g.e., III, 169-170). O, ashaptan, asileri þehirden kovup çýkarmak için gelen teklifleri reddediyor, onlardan silah kullanmayacaklarýna dair kesin söz vermelerini istiyordu.

Bir gün kendisini kuþatan asilerin karþýsýna çýkýp: "Ali buralarda mý? Sa'd buralarda mý?" diye sormuþ, bulunmadýklarý cevabýný alýnca biraz susmuþ ve þöyle demiþti: "Bana su saðlamasýný, Ali'ye bildirecek kimse yok mu?" Bu Hz. Ali'ye ulaþýnca derhal üç kýrba suyu ona göndermiþti. Ali (r.a), asilerin Osman (r.a)'ý öldürmek istediklerini öðrenince, böyle bir þeye meydan vermemek için, iki oðlu Hasan ve Hüseyin'e, kýlýçlarýný alarak gidip Osman'ýn kapýsýnda beklemelerini ve içeri kimseyi sokmamalarýný söylemiþti. Abdullah Ýbn Zübeyr de onlara katýlmýþ, diðer bir takým sahabiler de çocuklarýný oraya göndermiþlerdi. Durum çok nazik bir hal almýþtý. Hz. Osman, ne asilerin haksýz taleplerini kabul ediyor, ne de Medine ve diðer bölgelerden gelen, asileri savaþarak Medine'den çýkarma tekliflerine olumlu cevap veriyordu. O, Peygamber þehri'nde kan dökmek ve fitneyi ilk baþlatan kimse olmaktan çekindiði için böyle davranýyordu. Hz. Âiþe (r.anha)'dan Resulullah (s.a.s)'ýn þöyle söylediði rivayet edilmektedir:

"Ya Osman! Belki Allah sana bir gömlek giydirir, münafýklar senden onu çýkarmaný istediklerinde onu, bana kavuþuncaya kadar sakýn çýkarma". Hz. Osman, Resulullah (s.a.s)'in bu günler için kendisine bildirdiði þeylere uymaya çalýþýyordu. O, þöyle diyordu: "Resulullah (s.a.s) benimle ahitleþmiþ olduðu þey üzerinde sabretmekteyim" (Üsdül-Ðâbe, II, 589; Suyûtî, 170; Ýbnü'l-Esîr, III, 175).

Asilerin kendisini öldürmeye kararlý olduðunu anladýðýnda, onlarýn böyle bir iþ iþleyip katillerden olmalarýný önlemek için kendilerine bir müslümanýn kanýnýn ancak; zina, kasten adam öldürme ve dinden dönmek þartlarý dahilinde helal olduðunu hatýrlatýyor ve kendisinin bunlardan hiç birisiyle itham edilemeyeceðini anlatýp duruyordu.


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son ahmet gunay tarafından, 07.05.2006 - 10:55 tarihinde.
Gönderen: 07.05.2006 - 10:45
Bu Mesaji Bildir   Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1323 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.17457 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.