0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » BÜYÜK ÖNDER ZAMANIN BEDİ'İ ÜSTAD BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURANİ HAZRETLERİ......

önceki konu   diğer konu
2 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
BÜYÜK ÖNDER ZAMANIN BEDİ'İ ÜSTAD BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURANİ HAZRETLERİ......
944 Mesaj -
ÞERÝAT-I GARRA ÝÇÝN BÝN CANIM OLSA FEDAYA HAZIRIM....ÜSTAD SAÝD-Ý NURANÝ.....


BEDÝÜZZAMAN SAÝD-Ý NURANI 20. yy’la yaþamýyla, mücadelesiyle, ilmiyle ve imanýyla damgasýný vuran Bediüzzaman Said-i Nurani 1876 yýlýnda Bitlis’in Hizan Kasabasý’na baðlý Nurs Köyü’nde dünyaya gelir. Köyüne atfen Said-i Nursi olarak da anýlýr. Ümmetin ve insanlýðýn büyük bir imtihandan geçtiði bir dönemde yaþamýþtýr. Yaþadýðý döneme þahitlik eden ve Ýslami kimliðini en üst düzeyde temsil etmeye çalýþan Büyük Ýslam Alimi Bediüzzaman Said-i Nurani zorlu geçecek olan dünya hayatýna daha küçük yaþtan itibaren hazýrlanmaya baþlamýþ, yaþama ve mücadeleye atýlmýþtýr. Ýlk eðitimini aðabeyinden alýr. Beþ yýl süren eðitimi boyunca Tað, Pirmis medreseleri gibi bazý medreselerde kýsa süreli eðitim alýr. Haksýzlýklara tahammül edememesi, mertliði ve cesareti onu bu medreselerde uzun süre tutamýyordu. Bir keresinde Hizan’daki medresede ilim öðrenirken dört talebenin birleþerek kendilerine musallat olmalarý üzerine þeyhin huzuruna çýkýp þöyle der : “Þeyh efendi bunlara söyleyiniz benimle dövüþtüklerinde dördü birden olmasýnlar, ikiþer ikiþer gelsinler.” Bu sözleri þeyh efendinin çok hoþuna gider ve ona iltifaten: “Sen benim talebemsin. Kimse sana karýþamaz” der. Hizan’da bir süre kaldýktan sonra aðabeyi Mele Abdullah ile Nurþin Köyü’ne giderler. Köyde iken þöyle bir rüya görür: “Kýyamet kopmuþ, kainat yeniden dirilmiþ Said bu sýrada Resulallah (as)’ý nasýl ziyaret edeceðini düþünür. Sýrat köprüsünün baþýnda beklemek aklýna gelir. Orda beklerken bütün peygamberleri teker teker ziyaret eder. Resulallah (sav)’i de ziyaret eder ve uyanýr.” Bu rüya üzerine ilim tahsiline kaldýðý yerden devam etme kararý alýr. Bediüzzaman önemli ve kapsamlý eðitimini Doðubeyazýt’ta kaldýðý dönemde alýr. Burada gündüzleri Þeyh Muhammed Celali’den ders alýrken, geceleri ünlü Kürt Alim ve Edibi Ahmed-i Xani’nin (Rahmetullahi Aleyh) gündüz bile havf ile girilen Kubbe-i Saadetine kapanýrdý. Gece de orda kalýrdý. Buna binaen halk arasýnda Said-i Kurdî için Ahmed-i Xani hazretlerinin feyzine mahzar olmuþtur deniliyordu. Burada üç aylýk eðitimini bitirip icazet alýr. Halk arasýnda Said-i meþhur diye anýlmaya baþlar. Üstat bir süre sonra Van’dan Siirt’e gider. Buradan Bitlis’e geçer. Bitlis’te Þeyh Emin Efendi’yle görüþür. Daha sonra Þirvan’a gider. Oradan Siirt’e dönüp bir müddet kaldýktan sonra Tillo’ya geçer. Bir süre ilim ve ibadetle meþgul olur. Bir gece Þeyh Abdülkadir-i Geylani’yi rüyasýnda görür. Üstada hitaben: “Mele Said! Miran aþireti reisi Mustafa paþa’ya gidiniz ve onu hidayete davet ediniz. Ona yaptýðý zulümden vazgeçmesini, namaz kýlmasýný maruf’u emretmesini öðütleyiniz. Aksi takdirde öldürünüz.” Said-i Meþhur bu rüyayý görür görmez Miran Aþireti’ne gider ve Mustafa Paþa’nýn çadýrýna girer. Mustafa Paþa Bediüzzaman’a niçin geldiðini sorunca Bediüzzaman: “Seni hidayete getirmeye geldim. Ya zulmü terk edip namaz kýlacaksýn yada seni öldüreceðim.” Der. Paþa hiddetlenerek dýþarý çýkar. Bir müddet sonra döner ve tekrar niçin geldiðini sorar. Said-i Meþhur: “Sana söyledim ya onun için geldim” der. Mustafa Paþa çadýrýn direðinde bulunan Said-i Meþhur’un kýlýcýný iþaret ederek: “Bu pis kýlýçla mý” der. Said-i Meþhur cevaben: “Kýlýç kesmez, el keser” der. Bunun üzerine Mustafa Paþa Cizre’de birçok alim olduðunu, bunlarý maðlup ederse kendisine bir mavzer vereceðini ve sözünden dýþarý çýkmayacaðýný söyler. Said-i Meþhur kabul eder. Yapýlan münazaradan Bediüzzaman galip çýkar. Mustafa Paþa da onun sözünden çýkmaz olur. Cizre’de bir müddet kaldýktan sonra 1884’te Mardin’e gider. Ünlü Ýslam Alimi Said-i Nurani’nin ilk siyasi hayatý Mardin’de bir Osmanlý zabýtýna tokat atmasýyla baþlar. Bu tarihten itibaren 1921 yýlýna, yani Anadolu’ya sürgün edilene kadar hayatýný Osmanlý’nýn istibdat yönetimine ve yerli iþbirlikçilerine karþý aktif mücadeleyle geçirir. Bölgedeki zalim Hamidiye Alaylarýnýn reislerine karþý Abdülhamit’ten müslüman ulusal haklarýný isteme çabalarý ve bölgedeki þeyhlik kurumunu sahih Ýslami anlayýþa oturtma temelindeki çabalarý hep bu baðlamda deðerlendirilmiþtir. Said-i nurani Mardin’deki olay üzerine elleri baðlý, asker gözetiminde Bitlis’e sürgün edilir. Bitlis’te iken o dönemin valisinin diðer memurlarla içki masasý kurduðunu duyar. Ve içki meclisini basarak ölümü pahasýna münkeri def etmeye çalýþýr. Bitlis’te bir çok ünlü alim bulunmasýna raðmen Van’da tanýnmýþ alimlerden pek kimse yoktu. Bu münasebetle Vanlý Hasan Paþa’nýn daveti üzerine 1893’te Van’a gider. Van’da on beþ sene zarfýnda bir taraftan ders okutur, diðer taraftan aþiretleri irþat etmek için aralarýnda dolaþýp durur. Van’da ikamet ederken mahalli gazetelerden onu sarsan bir haber okur. Ýngiliz bakanlarýndan Gladson Avam kamarasýnda eline bir Kur’an’ý Kerim alarak þöyle diyordu: “Bu Kur’an Müslümanlarýn elinde bulundukça biz onlara hakim olamayýz. Ne yapýp edip Kur’an’ý ortadan kaldýrmalýyýz veya Müslümanlarý ondan soðutmalýyýz.” Bu sözler Said-i Nurani’nin ruhunda büyük bir feveran ve gayret uyandýrýr. Ve þöyle der: “Kur’an’ýn sönmez ve söndürülemez manevi bir güneþ olduðunu bütün dünyaya göstereceðim ve ispat edeceðim” der. Said-i Kurdî Van’da geçirdiði bu süre içinde halkýn en büyük düþmanlarýndan biri olan cahilliðin iyice farkýna varýr ve bunun eðitim ile çözülebileceðini, özellikle bölge halkýnýn buna çok ihtiyacý olduðunu tespit eder. Buna binaen dönemin en ünlü eðitim merkezi olan El-Ezher Üniversitesine mukabil Diyarbakýr, Van ve Bitlis’te kurulacak Medresetül Zehra diye adlandýrdýðý bir üniversite projesini kafasýnda oluþturur. Ve 1907’de Ýstanbul’a gider. Burada 2.Abdulhamit’e isteklerini içeren bir dilekçe sunar. 2.Abdülhamit’e yazdýðý dilekçenin metni dönemin Þark ve ümmet adlý gazetesinin birinci sayýsýnda þöyle yayýnlanýr: “Þu medeniyet dünyasýnda ve bu ilerleme ve yarýþ çaðýnda diðer arkadaþlarý gibi Kürtlerin de ilerlemeye ayak uydurabilmesi için hükümetin yardýmý ile Kürdistan’ýn kasaba ve köylerindeki mekteplerin kurulmuþ olmasý memnuniyetle görülmekte ise de bu mekteplerden Türkçe’yi az da olsa öðrenmiþ olan çocuklar ancak yararlanabilmektedir. Türkçe’yi bilmeyen Kürt çocuklarý ise, medreselerde okutulan ilimleri terakki etmenin biricik kaynaðý olarak bilmektedirler. Yeni açýlan bu mekteplerdeki öðretmenlerin mahalli dili (Kürtçe) bilmemeleri dolayýsýyla bu çocuklarý eðitim ve öðretimden mahrum býrakmaktadýr. Bu ise vahþete, karýþýklýða, dolayýsýyla batýnýn gürültü ve patýrtý çýkarmasýna sebep oluyor. Ayný zamanda halkýn devamlý olarak vahþet ve taklitte yerinde saymasý, sürekli olarak vehim ve þüphelerin etkisi altýnda kalmalarýna sebep oluyor. Eskiden her yönden Kürtlerden geri olanlar bugün onlarýn hala yerinde saymalarýndan dolayý çeþitli þekillerde istifade etmektedirler. Bu ise, biraz olsun hamiyet duygusu taþýyanlarý düþündürür. Bu üç nokta, müslümanlar için gelecekte korkunç bir darbe hazýrlýyor gibi ileri görüþlü olan kimseleri yaralamýþtýr. Bunun çaresi, örnek olacak þekilde bu konuda teþvik ve raðbete öncülük yapmasý için muhammediler’ýn farklý yerlerinde yeni medreselerin açýlmasý ve bir kýsým medreselerin de canlandýrýlmasý, güneydoðunun’ýn maddi ve manevi olarak geleceðinin garanti edilmesi açýsýndan önemlidir. Bunun ile eðitimin temelleri atýlmýþ olur. Ýþte o zaman herkesten çok adalete muhtaç ve medeni olmaya müsait olan Kürtler fýtri cevherlerini göstereceklerdir.” Bediüzzaman Said-i Kurdî’nin bütün bu çabalarý sonuçsuz kalýr. Üstelik bu dilekçe ve istemi üzerine týmarhaneye atýlýr. Týmarhanede muayene sýrasýnda doktora þöyle der: “Ey Tabip efendi! Sen dinle ben söyleyeceðim. Divaneliðime ait delilleri sana vereceðim. Beni muayene ederken þu noktalara dikkat etmelisin : Ben Kürdistan daðlarýnda büyümüþüm. Kaba olan hallerimi Kürdistan ölçüsü ile tartmalýsýnýz. Çünkü Kürdistan’da en deðerli ahlak; cesaret, izzet-i nefs, salabiyet-i imaniye ve muvakkat-i kalb ve lisandýr. Medeniyette nezaket denen þey onlarda dalkavukluk sayýlýr. Halim ve ahlakým elbisem gibi insanlara aykýrýdýr. Hakký mihenk olarak alýnýz. Zamanýn veya adetlerin geçerli hale getirdiði ‘neme lazým baþkasý düþünsün’ gibi kötü huylarý kendinize görenek vasýtasýyla uyulmasý zorunlu birer örnek ve ölçü yapmayýnýz. Bilakis þöyle denmeli; ‘müslümaným Ýslamiyet cihetiyle manen görevliyim ve sadakatle mükellefim’. Asabi bir adamým; özellikle benim gibi sinirli bir kimsenin telaþlanýp öfkelenmesi kaçýnýlmazdýr. Bilhassa yüksek bir fikri yani Ýslami manadaki bir hürriyet fikrini on beþ sene hayal ettiði halde tam gerçekleþeceði sýrada büyük bir tehlike ile karþý karþýya bulunan ve bu inkýlabý seyretmekten mahrum kaldýðýný gören bir kimse nasýl telaþlanýp öfkelenmesin. Eðer dalkavukluk, yaltaklanma, kedi gibi yalvarmak ve toplumsal yararý kiþisel yarara feda etmek akýl ve mantýðýn gerektirdiði bir þey sayýlýyorsa þahit olunuz ki ben o akýldan istifa ediyorum ve divanelikle övünüyorum. Asýl hasta olan bizim doktorlarýmýzdýr. Ki, kendi raporlarýyla mecnundurlar. Ey doktor! Önce o bêçareleri tedavi et, sonra beni.” Bunun üzerine doktorlar þöyle der: “Eðer bu adam deliyse dünyada tek bir akýllý kalmamýþtýr.” Said-i Kurdî bir süre sonra halkýn tepkisini alýr diye týmarhaneden çýkarýlýr. Bir süre Ýstanbul’da kalýr. Ýstanbul’da kaldýðý otelin odasýndaki kapýsýna “her türlü suale cevap verilir, hiçbir sual sorulmaz” diye bir levha asarak dönemin alimleriyle münazaraya tutuþur. Ýlmiyle dönemin alimlerini o kadar etkiler ki kendisine zamanýn acaibi, en farklýsý manasýna gelen Bediüzzaman lakabý verilir. Bediüzzaman Said-i Kurdî bu dönemde Ýttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çalýþmalarýna katýlýr. Fakat 1908’deki Ýkinci Meþrutiyet’in ilanýyla Ýttihat ve Terakki Cemiyeti’nin türk milliyetçisi, ýrkçý, faþist yönünü ve masonlarla olan baðlantýsýnýn farkýna varýnca Ýttihatçýlara karþý muhalif cephede yer alarak çalýþmalarýný sürdürür. Kürt Teavun ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularýndan biridir. Kürt Teavun ve Terakki Cemiyeti’nde aktif çalýþmalar içerisinde yer alýr. Bu dönemde Tanin, Volkan, Þark ve Kürdistan, Serbesti gibi bazý dergi ve gazetelerde yazýlarý yayýnlanýr. 31 Mart 1909’da Ermenilerin ve Rumlarýn tertiplediði 31 Mart provakasyonu yaþanýr. On beþe yakýn alim provakasyon bahane edilerek þehit edilir. Bediüzzaman da tutuklanýp mahkemeye alýnýr. Hakim sorar: “Sen de þeriat istemiþsin.” Bediüzzaman þöyle cevap verir: “Þeriatýn bir hakikatine bin caným olsa feda etmeye hazýrým. Zira þeriat sebeb-i saadet, adaleti koruma ve fazilettir.” Bediüzzaman Said-i Kurdî’nin idamý beklenirken beraat eder. Mahkemeden çýkýþta büyük bir halk kitlesiyle ‘Ji bo zaliman bijî cehennem’ ‘zalimler için yaþasýn cehennem’ sloganlarýyla uzun süre yürümüþlerdir. Bediüzzaman Said-i Kurdî 1910 yýlýnda ülkesine geri dönerek Bitlis, Muþ, Diyarbakýr ve Urfa yörelerini dolaþarak bölgedeki aþiretleri ziyaret eder. 1911’de Þam’a giderek Emevi Camii’nde ünlü Hutbe-i Þamiye’yi irad ederek Ýslam ümmetinin sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlarý ve çözümleri üzerine tahlil ve tespitlerde bulunur. 1914 yýlýnda 1.Emperyalistlerarasý Paylaþým Savaþý’nýn baþlamasý üzerine Van-Bitlis Cephesi’nde Gönüllü Alay Komutaný olarak savaþýr. 1916 ‘da Bitlis savunmasý sýrasýnda yaralanarak esir düþer ve Kostrum’daki esir kampýna götürülür. Ýki sene kadar Sibirya’da esarette kalýr. Burada diðer esir arkadaþlarýna ilmi eðitim verir. Bediüzzaman Sibirya’da esir kampýndayken Kafkas Cephesi’nin Rus komutaný Nikolay Nikolayaviç esirlerin bulunduðu yere girer, herkes ayaða kalkar. Bediüzzaman kalkmaz. Buna hiddetlenen Rus komutan'ý bunun sebebini sorar. Üstad: “Ben Ýslam alimiyim. Mümin gayri müslime kýyam etmez” der. Bunun üzerine Rus komutaný bunu kendisine hakaret sayar ve Divan-ý Harb’in kurulmasýný emreder. Bediüzzaman’ýn idamýna karar verilir. Bediüzzaman Said-i Kurdî bütün soðukkanlýlýðýný koruyarak son isteði olan iki rekat namazý kýlmak ister. Bediüzzaman’ýn bu tavizsiz duruþunu gören Rus komutaný inancý gereði böyle yaptýðýný anlar. Bediüzzaman’dan özür dileyerek kararýný geri çeker. Bediüzzaman 1917’de Ekim Devrimi’nin oluþturduðu karýþýklýktan istifade ederek firar eder. Petersburg, Varþova ve Viyana üzerinden 1918’de Ýstanbul’a gelir. Bu dönemde Ünlü Kürt siyasetçisi Seyyid Abdülkadir’in baþkanlýðýný yapacaðý Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kuruluþ çalýþmalarýnda yer alýr. Cemiyete birçok katký sunmuþtur. 1918 yýlýndaki Ýngiliz iþgalinin etkisini kýrmak için Hutuvat-ý Site eserini yayýnlar. Eser o kadar büyük etki oluþturmuþtur ki Ýngilizler Bediüzzaman’ý öldürmeyi bile düþünürler. Fakat göze alamazlar. Bediüzzaman 1922’de Ankara Hükümet’i tarafýndan mecliste konuþma yapmasý için davet edilir. Mebuslarýn çoðunun namaz kýlmadýðýný gören Bediüzzaman namazýn, ibadetlerin önemini anlatan bir konuþma yapar. Meclis baþkaný M. Kemal bundan rahatsýz olur ve bunu dile getirir. Bunun üzerine Bediüzzaman hiddetlenerek þöyle cevap verir; “ Paþa paþa! Kainatta en büyük hakikat imandýr. Ýmandan sonra namazdýr. Namaz kýlmayan haindir. Hainin hükmü merduttur.” Bu olaydan sonra Said-i Kurdî M. Kemal tarafýndan kendisine teklif edilen þark umum vaizliðini ve mebusluk tekliflerini reddederek Ankara Hükümeti ile bütün iliþkilerini keser ve 1923 yýlýnda Van’a döner. 1924 yýlýnda Rexistina Azadî’nin kurucularýndan Yusuf Ziya ve Cibranlý Halit bir komplo sonucu idam edilirler. Bunun üzerine Rexistina Azadî (Özgürlük Cemiyeti)’nin baþýna Þeyh Said (Rahmetullahi aleyh) geçer. Bu sýrada Van’da ikamet eden Bediuzzaman ile görüþüp onu da kýyama davet eder. Bediuzzaman bu teklifi büyük bir sevinç ile kabul eder ve görev alaný olan Urfa için hazýrlýklara baþlar. 1925 yýlýnýn baþlarýnda kýyam hareketinin bir provakasyonla erken baþlamasý sebebiyle Þeyh Said(Rahmetullahi aleyh) ile baðlantýsý kopar. Kýyamýn kanlý bir þekilde bastýrýlmasýndan sonra Bediuzzaman kýyama katýlmak ve destek vermekten yargýlanýr ve Burdur’a sürgün edilir. Bu konuyla ilgili olarak Dava Dergisinde Abdulmelik Fýrat ile yapýlan röportajda Abdulmelik Fýrat Bediuzzaman’ý ziyareti sýrasýnda kendisinin gördüðü rüyayý þöyle anlatýyor; “Peder-i Alinizi rüyamda gördüm. Kendisine ‘Hani beraber kýyam edecektik’ diye sitemde bulundum. Bunun üzerine tebessüm ederek ‘Ben görevimi yaptým sýra sende.’ dedi. Yine Þeyh Said ve Rüfekasýnýn hakiki þehid olduðunu Abdulmelik Fýrat’a belirtir. 1925’ten sonra Said-i Kurdî’nin tutukluluk, esaret ve iþkenceye alýnma dönemi baþlar. Kendisinin ifadesiyle “Yeni Said” diye adlandýrdýðý dönem baþlar. Bundan sonraki hayatýný tutukluk , esaret ve sürgünle geçirdiði için yeni durumuna göre yaþadýðý ortamýn ve çevrenin gerçekliðine uygun farklý bakýþ açýlarý ve farklý bir yaþantý ortaya koyar. 25 Ocak 1926’da Isparta’ya götürülür. Oradan Isparta’nýn köyü Barla’ya nakledilir. Barla’da çok þiddetli bir zulüm ve baský altýna býrakýlýr. 1934 yýlýnýn yaz aylarýnýn Isparta’nýn merkezine getirilir. 20 Nisan 1935’te oturduðu evde arama yapýlarak kitaplarýna el konur. Suç unsuru herhangi bir þey bulunmayýnca serbest býrakýlýr. Birkaç gün sonra hakkýnda soruþturma baþlatýlarak Eskiþehir hapishanesine gönderilir. Eskiþehir aðýr ceza mahkemesinin 19 Aðustos 1935’te verdiði kararla 11 ay hapis ile birlikte Kastamonu’da mecburi ikamete tabi tutulur. Hukuki ve kanuni yollardan Bediuzzaman’ý alt edemeyen muhalifleri onu zehirleyerek imha etmek isterler. Hayatý boyunca 23 defa denenen bu teþebbüslerin birinde þunlar yaþanýr. Üstad tutuklu olduðu bir dönemde tahliye edilir. Fakat tahliyeden önce ona zehirli iðne yapýlýr. Hastalanýr, komaya girer, hayatýndan ümit kesilir. O anda talebesi hafýz Ali aðlayarak tekrarla þu duayý yapar: “Ya Rabbi! Onun yerine beni al.” Cenab-ý Hak bu halis duayý kabul eder. Hafýz Ali hastalanýr ve Üstad’ýn bedenine þehid olur. 20 Eylül 1943’te Isparta savcýsýndan gelen talimat üzerine tutuklanýr Isparta’ya gönderilir. Risale-i Nur ile ilgili davalarýn Denizli’deki dava ile birleþtirilmesi kararýnýn alýnmasýyla 25 Ekim 1943’te Denizli’ye sevk edilir. 15 Haziran 1944 günü mahkemenin beraat ve tahliye kararýna raðmen CHP hükümeti Afyon’un Emirdað ilçesine mecburi ikametini emreder. 17 Ocak 1948 günü evinden alýnarak Afyon hapishanesine gönderilir. 16 Aralýk 1948’de mahkeme, 20 ay aðýr hapis cezasýna hükmeder. Karar daha sonra temyiz edilir ve Yargýtay kararý Bediuzzaman’ýn lehine bozar. Yargýtay’ýn beraat kararýna raðmen Afyon aðýr caza mahkemesi yargýlanmayý uzatarak 20 aylýk sürenin hapiste geçmesini saðlar. 20 Eylül 1949’da serbest býrakýlýr. Ancak Ankara’dan gelen emirle Afyon’da mecburi ikamete tabi tutulur. 1951 yýlýnda þapka meselesinden dava açýlýr. Hemen bir yýl sonra da Ýstanbul’da Gençlik Rehberi adlý kitabýndan dolayý bir dava daha açýlýr. 22 Ocak 1952’de Ýstanbul’a gider. 5 Mart 1952’de yapýlan son duruþmada mahkeme, men-i muhakeme kararý vererek davayý kapatýr. Bir süre için Emirdað’a giden Üstad, 1953’te tekrar Ýstanbul’a gider. Ýstanbul’da yaklaþýk üç ay kaldýktan sonra Emirdað’a, oradan da 23 Aðustos 1953^te Isparta’ya gider. Isparta’da açýlan bir davanýn daha sorgu hakimliðinde iken reddedilmesi ile onun hayatýnda artýk mahkemeler devri kapanýr. 21 Mart 1960 günü Urfa’ya Hazreti Ýbrahim’in makamýný ziyaret etmek üzere gider. 23 Mart günü Urfa’da kaldýðý otelde vefat eder. Cenazesi Urfa’dan Isparta’ya bilinçli bir politika sonucu sevk edilir. Ömrünün son günlerine kadar keyfi muamele ve eziyetlerden kurtulamayan Bediuzzaman þunlarý söylüyor: “Beni nefsini kurtarmayý düþünen hodgam bir adam mý zannediyorlar? Ben cemiyetin imanýný kurtarmak yolunda dünyamý da feda ettim, ahiretimi de. 80 küsür senelik bütün hayatýmda dünya zevki namýna bir þey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarýnda, esaret zindanlarýnda, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediðim cefa, görmediðim eza kalmadý. Divan-ý harplerde bir cani gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandým. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldým. Zaman oldu ki hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim eðer dinim intiharlardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altýnda çürümüþ gitmiþti. Cemiyetin imaný, saadet ve selameti yolunda nefsimi, dünyamý feda ettim. Allah’a bin kere hamd olsun. Cemiyetin imaný namýna bir Said deðil, bin Said feda olsun.”
selam olsun sana EY BÜYÜK ÖNDER.....
WESSELAM
Gönderen: 10.05.2007 - 17:38
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
özgürahmet su an offline özgürahmet  
ellerine sağlık muhammed arkadaşım
66 Mesaj -
saidi nursiyi bize tekrar hatýrlattýðýn için saðol.hayatý zorluklar içinde geçen bundan þikayet etmeyen bir ilim aþýký olan þeyhi nursi hz.lerine buradan bir fatiha gönderelim.
Gönderen: 14.05.2007 - 10:43
Bu Mesaji Bildir   özgürahmet üyenin diger mesajlarini ara özgürahmet üyenin Profiline bak özgürahmet üyeye özel mesaj gönder özgürahmet üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1207 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
bahar61 (48), ebrar22 (52), muzo 02 (53), abdulberr (57), Sakarya5461 (54), canan85 (39), Abdulkadir056 (27), Alaaddin_E (51), betus86 (38), zeynepcik (41), halebi (40), ammarh. (58), hatice gönül (39), karamurad (57), erens (42), ZeYD-CaN (37), pazarci (40), bkaya85 (39), can38 ()
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.73419 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.